Tekil Mesaj gösterimi
Alt 16. January 2009, 08:19 PM   #1
Taner
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 234
Tesekkür: 60
55 Mesajina 155 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
Taner will become famous soon enoughTaner will become famous soon enough
Standart Ayetlerin Tahlili

1-4 – Elif, lam, ra. [Bu,] Allah`tan başkasına kulluk etmeyin [sadece Allah’a kulluk edin] diye ayetleri hikmet içertilmiş/ bozulması engellenmiş, bir de Hakim [hikmetler koyan/engelleyen], Habîr [her şeyden haberdar olan Allah] tarafından detaylandırılmış bir kitaptır: “Şüphesiz ben sizin için O’nun tarafından bir uyarıcı ve bir müjdeciyim. Ve Rabbinize bağışlanma isteyin, sonra ona tövbe edin ki sizi, adı konmuş bir süreye kadar güzelce yararlandırsın. Ve her fazilet sahibine lütfunu versin. Ve eğer yüz çevirirseniz, ben sizin aleyhinize olan büyük bir günün azabından korkarım. Dönüşünüz yalnızca Allah`adır. Ve O her şeye gücü yetendir.”

İyi anlaşılması için toplu olarak meallendirdiğimiz bu dört ayet, Hud suresinin özeti mahiyetindedir. Özel bir paragraf teşkil eden bu özeti, içeriğindeki bazı sözcük ve kavramları tek tek ele alarak tahlil etmenin yararlı olacağını düşünüyoruz.

اElif, لlam, رra.

Mukattaa harfleri hakkında daha evvel birçok kez açıklamada bulunmuş, kendi başlarına herhangi bir anlamı olmayan bu harflerin ya Kur’an’ın metin yapısının özel bir öğesini, ya birer uyarı edatını, ya da EBCD tablosunda kendisine karşılık gelen sayıları temsil ettiğini belirtmiştik. Buradaki harflerin EBCD tablosundaki karşılıkları şunlardır:

اElif: 1
لLam: 30
رRa: 200

Ancak bu konuya tatmin edici açıklamalar getiren ciddî bir araştırmanın varlığı konusunda henüz bize ulaşmış bir bilgi bulunmamaktadır.
Burada dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan biri, 2-4. ayetlerde yer alan “Şüphesiz ben sizin için O’nun tarafından bir uyarıcı ve bir müjdeciyim. Ve Rabbinize bağışlanma isteyin, sonra ona tövbe edin ki, sizi adı konmuş bir süreye kadar güzelce yararlandırsın. Ve her fazilet sahibine lütfunu versin. Ve eğer yüz çevirirseniz, ben sizin aleyhinize olan büyük bir günün azabından korkarım. Dönüşünüz yalnızca Allah`adır. Ve O her şeye gücü yetendir” ifadesinin Kur’an tarafından söyleniyor olmasıdır. Söz konusu ifade, edebiyatta bir anlatım tekniği olarak kullanılan “ الانطاق İntak” [konuşma yetisi olmayan bir şeyi konuşturmak]” sanatı ile Kur’an’a söylettirilmiştir. Yani, bu sözleri söyleyen Kur’an’dır, Kur’an ayetleridir. İfade bu husus dikkate alınmadan anlaşılmaya çalışıldığı takdirde, o sözlerin peygamberimize ait olduğu gibi yanlış anlamalar ortaya çıkmaktadır.
Edebiyatta sık kullanılan bir sanat çeşidi olan İntak, Kur’an’da başka ayetlerde de yapılmıştır:

Biz yalnızca Rabbinin emri ile ineriz. Önümüzdeki ve ardımızdaki [bütün geçmiş ve gelecek şeyler] ve bunların arasındakiler yalnızca O’nundur. Ve senin Rabbin unutmuş değildir? (Meryem/64)

Öyleyse Allah’a kaçın. Şüphesiz ki ben, sizin için O’ndan apaçık bir uyarıcıyım. Ve Allah ile beraber başka bir tanrı kılmayın [oluşturmayın]. Şüphesiz ben sizin için O’ndan apaçık bir uyarıcıyım. (Zariyat/50, 51)

Ve “Bizden her birimizin mutlaka belli bir makamı vardır. Ve biz kesinlikle saf saf dizilenlerin/dizenlerin ta kendisiyiz. Biz, tesbih edenlerin [Allah’ı noksanlıklardan arındıranların] de ta kendisiyiz” derler. (Saffat/164-166)

AYETLERİN “HİKMET” İÇERTİLMİŞ OLMASI

Kur’an’ın çok önemli bir özelliğine dikkat çeken bu ifade, Âl-i Imran/7’de bildirilen “Onda muhkem [hikmet içeren] ayetler vardır… Ki onlar Kitap’ın anasıdır” hükmünün bir başka anlatımıdır. Kamer suresinin sonunda ek olarak verilen “Hikmet” adlı yazımızda (Tebyin’ül-Kur’an; c: 2 s: 284-300) da belirttiğimiz gibi, “hikmet”; “zulüm ve fesada engel olup adaleti sağlayan ilkeler, yasalar ve kurallar” demektir. “Ayetlerin hikmet içertilmiş olması” ifadesine bu doğrultuda bakıldığında, Kur’an’ın bir bölümünü teşkil eden bu ayetlerin, kişilerin ve toplumların hayatlarında zulüm ve kargaşanın önlenmesine, adaletin sağlanmasına yönelik olduğu anlamı belirgin hale gelmektedir.
Pasajdaki “ احكمتuhkimet” sözcüğünün “bozulması engellenmiş, sağlamlaştırılmış” manasında anlaşılması da mümkündür. Ancak biz, “Allah`tan başkasına kulluk etmeyin [sadece Allah’a kulluk edin] diye ayetleri hikmet içertilmiş/ bozulması engellenmiş, bir de Hakim [hikmetler koyan/ engelleyen], Habir [her şeyden haberdar olan Allah] tarafından detaylandırılmış bir kitaptır” ifadesinden dolayı “uhkimet” sözcüğünün anlamının “zulüm ve fesada engel olup adaleti sağlayan ilkeler, yasalar ve kurallar” şeklinde tevil edilmesinin daha makul olacağı görüşünü taşıyoruz.

SONRA DETAYLANDIRMA

Ayetteki “ ثمّsümme [sonra]” edatı ve aynı anlama gelen “ بعدba’de” edatı, her zaman “zamanda sonra”lığı ifade etmezler, aynı zamanda kelâmdaki sonralığı da ifade ederler. Nitekim bu edatların Beled, Kalem ve Bakara surelerinde “kelâmda sonralık” anlamında kullanıldığı başka ayetler de vardır. Bu nedenle biz, “sümme” edatını, “zamanda sonralık” şeklinde anlaşılmaması için “sonra” olarak değil de “bir de” olarak meallendirmiş bulunuyoruz.

KİTABIN İNDİRİLİŞ SEBEBİ

Bu husus ayette net olarak açıklanmış ve Kur’an’ın indirilme gayesi “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin diye” sözleriyle ifade edilmiştir. Kur’an’ın tek ve ortağı olmayan Allah`a kulluk etmeyi sağlamak için indirildiği başka ayetlerde de bildirilmiştir:

Ve Biz senden önce hiçbir elçi göndermedik ki, ona “Gerçek şu ki Benden başka ilâh diye bir şey yoktur. Onun için bana ibadet edin.” diye vahyetmiş olmayalım. (Enbiya/25)

Ant olsun ki Biz her ümmete, “Allah’a ibadet edin ve putlara tapmaktan sakının.” diyen bir peygamber gönderdik. Allah, bu ümmetlerden bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapıklık hakk olmuştur. Şimdi yer yüzünde bir gezip dolaşın da bakın yalanlayanların sonu nasıl olmuş? (Nahl/36)

Erkekten ve dişiden, mümin olarak kim iyi amel işlerse muhakkak onu güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve kesinlikle onların ücretlerini yapmış oldukları amellerin daha güzeliyle karşılıklandıracağız [ödüllendireceğiz]. (Nahl/97)

KİTABIN DETAYLANDIRILMASI

Kur’an’da tevhide, peygamberliğe, ahiretin gerçekliğine, yasalara, öğütlere ve kıssalara ait deliller iyice açıklanmış, insana yararlı ve zararlı şeylerin hepsi bildirilmiştir. Bu yapılırken de ayetler topluca değil, insanların iyi sindirmelerine elverişli bir şekilde, parça parça, fasıl fasıl, necm necm indirilmiştir. Böylece olay ifrat ve tefritten uzak tutulmuştur.
Kur’an’ın yeteri kadar detaylandırıldığı, yani bildirilenden daha fazla detay aranmasına gerek kalmayacak kadar ayrıntılı kılındığı bir çok kez bildirilerek insanlar uyarılmıştır:

Biz, bu Kur`an`da akıllarını başlarına almaları için türlü şekillerde evirip çevirdik [açıkladık]. Ve bu [açıklamalar] ancak onların nefretini artırmıştır. (İsra/41)

Ve işte böylece Biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik. Onda tehditlerden tekrar tekrar açıklama yaptık. Belki takva sahibi olurlar yahut onlara yeni bir öğüt oluşturur. (Ta Ha/113)

Ve suçluların yolu ortaya konsun/ sana belli olsun diye, ayetleri işte böyle detaylandırıyoruz. (En’âm/55)

Ey âdemoğulları! Her mescidin yanında süslerinizi alın, yiyin, için, fakat savurganlık etmeyin; kesinlikle Allah savurganları sevmez.
De ki: “Allah’ın kulları için çıkardığı ziynetleri ve tertemiz rızkları kim haram etmiş?” De ki: “Bunlar, iğreti hayatta inananlar içindir -kıyamet gününde yalnız onlar için olmak üzere-.” İşte böylece Biz, ayetleri bilen bir topluluğa ayrıntılı olarak açıklıyoruz. (A’raf/31, 32)

Bu konuda ayrıca İsra/89, Kehf/54, Ahkaf/27, Furkan/50, En’am/46, 65, 105, A’raf/58, 174, Tövbe/11, Rum/28, Yunus/5, 24, Ra’d/2 ve Fussılet/3’e de bakılabilir.

5 – Haberiniz olsun! Şüphesiz onlar, ondan [elçiden/ vahiyden] gizlenmek için göğüslerini dürüp bükerler. Haberiniz olsun! Onlar örtülerine bürünürlerken, gizledikleri şeyleri, açığa vurdukları şeyleri Allah biliyor. Şüphesiz O [Allah], göğüslerdekileri en iyi bilendir.

Gafillerin dikkatini çekmek için “ ألاela” uyarı edatıyla başlayan bu ayette, Arap örfündeki bazı sembolik davranışlarla vahye olan tepkilerini ortaya koyan gafillere Allah’tan hiçbir şeyi saklayamayacakları bildirilmektedir.
“Göğsünü dürüp bükmek” ve “örtüye bürünmek” sözleriyle ifade edilen hareketler, Arapların hoşlanmadıkları kişileri görmemek ve işlerine gelmeyen sözleri dinlememek için ortaya koydukları olumsuz tavrı sembolize etmektedir. Bu sembolik tavır, yönün başka tarafa çevrilmesi ve geniş üst örtüsünün başın üzerine alınması şeklinde gösterilmektedir.
Ayette “onlar” sözcüğüyle kastedilmiş olanlar, aktif düşmanlık göstermeseler bile peygamberimize muhalefetten geri durmayan bazı Mekkelilerdir. Peygamberimize karşı olduklarını fiilî davranışlarıyla belli etmeyen bu kişiler, onu her gördüklerinde başka tarafa dönerek veya örtülerini başlarına geçirip görmezden gelerek Allah’tan gelen mesaja sırt çevirmekte, yani ilahî çağrıya kulak vermemektedirler.
Ayetin ifadesinden mecazî olarak ise; bu kimselerin akıllarını ve kalplerini bâtıl inançlarla, hurafelerle örtmüş oldukları ve bu davranışlarının da onları manevî gerçeklere kapalı ve duyarsız kıldığı anlaşılmaktadır.

Esbab-ı nüzul nakillerinde, bu ayetin münafıklardan birisi hakkında indiği de söylenmiştir:

Bu kişi, peygamber kendisini görüp de imana davet etmesin diye, peygamberin yanından geçti mi göğsünü döndürür, sırtını çevirir, başını önüne eğer, yüzünü örterdi. (Kurtubi; el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an)

Elçiye mesafeli davranma, vahye kulak tıkama şeklindeki bu tür davranışlar Nuh peygambere de yapılmıştır:

Ve şüphesiz ben onları, Senin onları bağışlaman için her davet ettiğimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ısrar ettiler, kibirlendikçe de kibirlendiler. (Nuh/7)

Fakat ne yaparlarsa yapsınlar, Rabbimiz onların akıllarından geçirdiklerini dahi bilmektedir:

Kesinlikle, Allah göklerin ve yerin gaybını bilendir. Hiç şüphesiz O, göğüslerin içindekini çok iyi bilendir. (Fatır/38)

Ve sözünüzü ister gizleyin, ister onu açığa vurun; şüphesiz ki, O [Allah], göğüslerin özünü en iyi bilendir. (Mülk/13)

De ki, göğüslerinizdeki şeyleri gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Ve O [Allah] göklerde olan şeyleri ve yerde olan şeyleri bilir. Ve Allah, her şeye gücü yetendir. (Âl-i Imran/29)

Dediler ki: “Bizi kendisine çağırdığın şeye karşı kalplerimiz bir örtü/ zırh içindedir, kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda bir perde vardır. Artık sen, [yapabileceğini] yap, biz de gerçekten yapıyoruz.” (Fussılet/5)

Peki, onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitleri mi var? (Muhammed/24)

Ayrıca Al-i Imran/119, 154, Maide/7, Enfal/43, Ankebut/10, Lokman/23, Zümer/7, Mü’min/19, Şura/27, Hadid/6, Tegabün/4, Neml/74, Kasas/69’a da bakılabilir.

6 - Ve yeryüzünde hiçbir dabbeh/ canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. O [Allah], onun yerleşik yerini de, geçici bulunduğu yeri de bilir. Hepsi apaçık bir kitaptadır.

Allah ile canlılar arasındaki ilişkinin vurgulandığı bu ayette, Allah’ın hareket etmekte olan her yeryüzü canlısının rızkını verdiği, onların konulduğu ve bulunduğu yerleri bildiği, dolayısıyla her bir canlıyı sürekli olarak kontrol ettiği bildirilmektedir.
Ayette geçen “ دابّةdabbeh” sözcüğü, virüs, bakteri gibi en küçükler de dâhil olmak üzere, hareket eden her türlü canlı varlık demektir. Ayetin ifadesinden, Yüce Allah’ın sadece insanların değil, büyüğüyle küçüğüyle, denizdekiyle karadakiyle tüm yaratıkların rızklarına kefîl olduğu anlaşılmaktadır.
“Dabbeh” sözcüğünü ilk geçtiği Neml/82’nin tahlilinde ayrıntılı olarak incelemiş, sözcüğe yanlış anlamlar yüklenmesi sonucunda ortaya ne gibi yanlış inançların çıktığını detaylarıyla anlatmıştık. Bu nedenle, gerek “dabbeh” sözcüğünün Kur’an’daki gerçek anlamı, gerekse bu sözcük etrafında oluşan rivayet yığınının niteliği hakkındaki açıklamalarımızın tekrar okunmasını önermekle yetiniyoruz. (Tebyînü’l-Kur’an; c: 4, s:174-180)
Taner isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla