Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15. August 2009, 01:47 PM   #14
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

“Sana Zülkarneyn'i de soruyorlar. De ki: Size ona dair bir haber oku­yayım" buyruğu ile ilgili olarak İbn İshak dedi ki: Zülkarneyn'e dair haber­lerde belirtildiğine göre, ona başkalarına verilmemiş olan şeyler verilmişti. Sebepler onun için alabildiğine çoğaltılmış ve kolaylaştırılmıştı. Nihayet yeryüzünün doğularına da, batılarına da gitmişti. Ayağı nereye bastıysa ora halkına üstün kılındı. Nihayet doğuya, batıya, ötesinde hiçbir mahlûkun bu­lunmadığı yerlere kadar yolculuklarını bitirdi. İbn İshak der ki: Arap olma­yanlardan bir takım haberler nakleden kimselerin bana anlattıklarına göre, Zülkarneyn ile ilgili bilgilerden miras olarak ders aldıklarına göre o, Mısır aha­lisinden olup adı Yunanlı Merzubân b. Merdube imiş. Yunan b. Yâfes b. Nuh'un soyundanmış. İbn Hişam der ki: Adı İskender olup İskenderiye'yi ku­ran odur. Bundan dolayı şehir ona nispet edilmiştir.
İbn İshak der ki: Bana, Sevr b. Yezîd, Halid b. Ma'dân el-Kelâî’den -ki Hâlid pek çok kimseye yetişmiş bir kişi idi- anlattığına göre, Rasûlullah’a (sav) Zülkarneyn'e dair soru sorulmuş. O da şu cevabı vermiş: "O yeryüzünü alt tarafından izlediği yollarla tamamen dolaşmış bir hükümdardır." Hâlid dedi ki: Ömer b. el-Hattab (ra) bir adamın birisine ‘Ey Zülkarneyn!’ diye seslen­diğini işitince şöyle demiş: Allah'ım, mağfiretini dilerim. Sizler peygamberle­rin isimlerini kullanmakla yetinmeyerek şimdi de meliklerin isimlerini mi kul­lanmaya başladınız? İbn İshak der ki: Zülkarneyn'in bunların hangisi oldu­ğunu en iyi bilen Allah'tır. Rasûlullah gerçekten bunu söyledi mi, söyleme­di mi, Allah bilir. Doğru onun söylediğidir. (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)
Allah tarafından gönderilmiş ve Yüce Allah'ın ona yeryüzünü fethetmeyi nasip etmiş olduğu da söylenmiştir.
Dârakutnî, "Kitabu'l-Ahbâr"da, Rabâkîl adındaki bir meleğin Zülkar­neyn'e indiğinden söz etmektedir. Kıyamet gününde yeryüzünü katlayıp dürecek olan melek de budur. O -kimi ilim adamının naklettiğine göre- yeryü­zünü birbirinden çözüp ayıracak ve bütün mahlûkatın ayakları [Yüce Allah'ın yeniden yaratacağı yer olan] es-Sâhire'nin üzerine düşecektir.
Süheylî der ki: Bu, bu meleğin yeryüzünün doğu ve batısını kat eden Zülkarneyn'in üzerine inmekle görevlendirilmiş olmasına benzemektedir. Ni­tekim Hâlid b. Sinan'a ateşin musahhar kılınması ile ilgili kıssa da ateş üze­rinde görevli olan meleğin durumuna uygun düşmektedir. Bu görevli melek ise Malik'tir. Ona ve bütün meleklere selam olsun.
İbn Ebi Hayseme, "Kitabu'l-Bedh" adlı eserinde Hâlid b. Sinan el-Absî'yi söz konusu eder ve onun peygamber olduğunu bildirir. Bu peygambere me­leklerden ateşin bekçisi Malik'in görevlendirilmiş olduğunu bildirir. Hâlid b. Sinan'ın peygamberliğinin alâmetlerinden [mucizelerinden] birisi de şu idi: Nâru'l-Hadesân diye adlandırılan bir ateş mağaradan insanlar üzerine çıkı­yor ve onları yakıyordu. Onlarsa bu ateşi geri çeviremiyorlardı. Hâlid b. Si­nan bu ateşi geri çevirdi ve bir daha da bu ateş oradan çıkmadı.
Zülkarneyn'in adının ne olduğu ve hangi sebepten ötürü kendisine bu is­min verildiği hususunda pek çok görüş ayrılıkları vardır. Adının Yunanlı-Ma­kedonyalı Kral İskender olduğu söylenmiştir. Adının Hermes olduğu söylen­diği gibi, Herdis olduğu da söylenmiştir. İbn Hişâm der ki: O, Vail b. Himyer'in oğullarından, Himyerli Sa'b b. Zi Yezen adını taşır. İbn İshak'ın gö­rüşü de az önceden geçmiş bulunmaktadır.
Vehb b. Münebbih der ki: Zülkarneyn, Romalıdır.
Taberî de Peygamber (sav)’den bir hadis zikrederek Zülkarneyn'in bir Ro­malı genç olduğunu bildirmektedir. Ancak bu, senedi oldukça gevşek [zayıf] bir hadistir. Bunu da İbn Atiyye ifade etmiştir.
Süheylî der ki: Haberler ilminden anlaşıldığına göre; bunlar iki kişi idi­ler. Bunlardan birisi İbrahim (as) döneminde olup, denildiğine göre Şam'da bulunan Bi'ru's-Seb' hususunda onun hükmüne başvurduklarında, İbrahim (as)’ın lehine hüküm veren kişidir.
Diğeri ise İsa (as) dönemine yakın bir zamanda yaşamıştır.
Onun İbrahim (as) döneminde yahut ondan az bir süre önce yaşamış az­gın hükümdar olan ve Erendâseb oğlu Beyurâseb'i öldürmüş bulunan Efridun [Feridun] olduğu da söylenmiştir.
Ona bu ismin [Zülkarneyn’in] veriliş sebebi ile ilgili görüş ayrılıklarına gelince: Onun iki tane saç örüğünün bulunduğu ve bundan dolayı ona bu is­min verildiği söylenmiştir ki, bunu es-Salebî ve başkaları nakletmektedir, Çün­kü örükler de başın karnları [boynuzları] demektir. Zaten Zülkarneyn de “boynuzları olan, boy­nuz sahibi” demektir. Şairin şu beytinde de böyledir:
"Örüklerinden yakalayarak öptüm ağzını... Su içmesi yasaklanmış sıtmalının, kaya çukurunda birikmiş soğuk suyu içmesi gibi."
Denildiğine göre; o, krallığının ilk dönemlerinde rüyasında güneşin iki ta­rafını yakalıyormuş gibi görmüş, bunu anlatınca güneşin aydınlattığı her ta­rafa galip gelip hükmünün altına geçireceği şeklinde yorumlanmış, bundan dolayı da ona Zülkarneyn adı verilmiş.
Bir diğer görüşe göre; bu ismin ona veriliş sebebi hem doğuya hem ba­tıya ulaşmış olmasıdır. O böylelikle adeta dünyanın iki boynuzunu eline ge­çirmiş gibi oldu.
Bir kesim de şöyle demektedir: Güneşin doğuş yerine varınca oradaki boynuzları görmüş; yahut da onun etrafındaki şeytanın iki boynuzunu görmüş, o bakımdan ona Zülkarneyn adı verilmiş.
Vehb b. Münebbih der ki: Sarığının altında iki tane boynuzu [örüğü] var­dı.
İbnu'l-Kevvâ, Ali’ye (ra) Zülkarneyn'e dair “O bir peygamber miydi, yok­sa bir hükümdar mıydı?” diye sormuş. Şu cevabı vermiş: Ne bu, ne o... O salih bir kul idi. Kavmini Yüce Allah'a davet etti. Onun bir karnını [alnının bir tarafını] yaraladılar. Sonra yine onları davet etti, bu sefer diğerini yaraladı­lar. O bakımdan ona Zülkarneyn denildi. (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)
Allah Teâlâ peygamberine buyuruyor ki: “Ey Muhammed; sana Zülkarneyn'i sorarlar.” Yani Zülkarneyn'in haberini sorarlar. Daha önce naklettiğimiz gibi Mekke kâfirleri Ehl-i Kitâb'a [Yahûdî ve Hıristiyanlara] bir heyet göndererek Hz. Peygamberi imtihan edebilecekleri sorular istediler. Onlar da dediler ki: Ona yeryüzünde gezinen adamı, ne yaptıkları bilinmeyen yiğitleri, bir de ruhu sorun. Bunun üzerine Kehf sûresi nâzil oldu. İbn Cerîr burada Emevî el-Meğâzî isimli eserinde isnadı zayıf bir hadîs nakleder. Şöyle ki: Ukbe b. Âmir dedi ki: Yahudilerden bir topluluk Hz. Peygambere gelip Zülkarneyn'i sordular. Hz. Peygamber de daha başından itibaren onlara Zülkarneyn'in haberini anlattı. Anlattığı bu haber içerisinde şunlar vardı: Zülkarneyn Rûm asıllı bir delikanlı idi. İskenderiye'yi o kurmuştu. Bir melek onu göğe yükseltmiş ve sedde kadar götürmüştü. Orada yüzleri köpek yüzü gibi olan bir kavmi görmüştü. Daha uzun uzadıya nakledilen bu rivayet çirkinliklerle doludur ve onun Hz. Peygambere ref’i sahîh değildir. Daha çok İsrâiloğulları’nın haberlerinden aktarmadır. Ne gariptir ki, Ebu Zür'a er-Râzî, çok değerli bir yere sâhip olmasına rağmen bu rivayeti bütünüyle Delâilü’n-Nübüvve isimli eserinde nakletmiştir. Bu, onun için gârib bir nakildir ve onun naklettiğinde de münker taraflar vardır. Bu kötü hususlardan birisi de, Zülkarneyn'in Bizanslı olduğunu söylemesidir. Aslında Rûm olan Makedonyalı Filip'in oğlu İskender Il’dir ki Rumlar tarihlerini onunla başlatırlar. İskender I ise Ezrakî'nin ve diğerlerinin zikrettiğine göre; İbrahim Aleyhisselâm Kâ'beyi yaptığı sırada Allah'ın evini tavaf etmiş, ona inanıp tâbi olmuştur. Beraberinde de Hızır Aleyhisselâm varmış. İkincisi ise Yunanlı, Madekonya'lı Filip'in oğlu İskender'dir. Onun veziri de meşhur feylesof Aristoteles'tir. Allah en iyisini bilendir. Bu kişi, Rûm milletinin memleketlerinde kullanılan tarihi koyandır. İsâ Mesîh'den (as) yaklaşık üç yüz sene önce yaşamıştır. Kur'an'da zikredilen I. İskender'e gelince; bu, Ezrakî ve diğerlerinin zikrettiği gibi, İbrâhîm Halîlullah zamanında yaşamıştır. Hz. İbrâhîm Kâ'beyi bina edip Allah'a kurbân adadığında onunla beraber bu evi tavaf etmiştir. Biz, el-Bidâye ve'n-Nihâye isimli eserimizde bunun haberlerinden bir kısmını aktardık. Oradaki nakillerimiz kâfidir. Hamd, Allah'a mahsûstur. Vehb b. Münebbih der ki: Zulkarneyn bir hükümdardı. Bu adı almasının sebebi başının iki tarafında bakır bulunmasıydı. Yine Vehb b. Münebbih der ki: Bazı Ehl-i Kitâb bilginlerinin söylediğine göre; Zulkarneyn adını almasının sebebi, Bizans ve İran'a hâkim olmasıdır. Bazıları da derler ki: Onun başında boynuza benzer iki şey vardı, onun için iki boynuzlu anlamına Zulkarneyn adı verilmiştir. Süfyân es-Sevrî, Ebu Tufeyl'in şöyle dediğini nakletti: Hz. Ali (r.a.)’ye Zulkarneyn sorulduğunda, dedi ki: O kendini Allah Azze ve Celle'ye adayan bir kul idi. Kavmini Allah'a davet etti, onu alnından vurdular da öldü. Sonra Allah onu diriltti. Kavmini yine Allah'a davet etti, yine alnından vurdular da öldü. Bunun için ona Zülkarneyn adı verildi. Aynı ifâdeyi Şu'be de Ebu Tufeyl'den nakleder ki, Hz. Ali'nin böyle dediğini işitmiş. (İbn Kesir)
Zü'l-Karneyn'in kim olduğunu belirlemek, ilk dönemlerden beri tartışmalı bir konu olagelmiştir. Müfessirlerin çoğu onun Büyük İskender olduğu görüşündedirler, fakat Kur'an'da anlatıldığı şekliyle Zü'l-Karneyn'in özellikleri ona uymamaktadır. Şimdi ise müfessirler onun eski İran İmparatoru Kisra Haris [Hüsrev veya Sayrıs] olduğuna inanma eğilimindedirler. Biz de onun büyük bir ihtimalle Kisra olduğu görüşünü kabul ediyoruz, fakat bu güne kadar gün ışığına çıkan tarihi gerçekler böyle bir iddiayı desteklemekten uzaktır.
Şimdi de Zü'l-Karneyn'in Kur'an'da anlatıldığı şekliyle özelliklerine bir göz atalım:
1- Zü'l-Karneyn [iki boynuzlu] adı Yahudiler tarafından çok iyi biliniyor olmalı, çünkü onların teklifi üzerine Mekke'li müşrikler bu soruyu Peygamber'e (s.a) yönelttiler. Bu nedenle "İki Boynuzlu" diye bilinen şahsın kim olduğunu veya "İki Boynuzlu" diye bilinen krallığın hangi krallık olduğunu öğrenmek için Yahudi edebiyatından yararlanmalıyız.
2- Zü'l-Karneyn fetihleri doğudan batıya, daha sonra da üçüncü bir yöne ya kuzeye ya da güneye yayılmış büyük bir kral ve büyük bir fatih olmalı. Kur'an'ın indirilmesinden önce böyle büyük fatih olan bir kaç kral vardı. Bu nedenle araştırmamız Zü'l-Karneyn'in diğer özelliklerini bu krallardan birinde bulmak yönünde olmalıdır.
3- Bu isim ancak krallığını Ye'cuc ve Me'cuc'un saldırısından korumak için iki dağın arasına sağlam bir duvar yapan bir krala verilmiştir. Bunu açığa çıkarabilmek için Ye'cuc ve Me'cuc'un kim olduklarını öğrenmeliyiz. Aynı zamanda böyle bir duvarın ne zaman inşa edildiğini ve hangi ülkenin sınırları içinde olduğunu da tespit etmeliyiz.
4- Yukarıdaki özelliklerin yanı sıra Zü'l-Karneyn Allah'a ibadet eden bir kral ve adil bir yönetici olmalı. Çünkü Kur'an her şeyden önce bu özellikleri vurgulamaktadır.
Bu özelliklerin ilki Kisra'ya uymaktadır, çünkü Kitab-ı Mukaddes'e göre Daniel Peygamber, rüyasında Medva ve Fas krallıklarını Yunanlıların yükselişinden önce iki boynuzlu bir koç şeklinde görmüştür (Daniel 8: 3, 20). Yahudiler "İki Boynuzlu" şahsa çok saygı duyarlar çünkü onun saldırısıyla Babil Krallığı çökmüş ve İsrailoğulları özgürlüklerine kavuşmuştur.
İkinci özellik de tamamen olmasa bile kısmen Kisra'ya uymaktadır. Onun fetihleri batıda Anadolu ve Suriye'ye, doğuda Belh'e kadar uzanmıştır, fakat onun kuzeye ve güneye bir sefer düzenlediğini gösteren hiçbir delil yoktur. Oysa Kur'an onun bu üçüncü seferinden açıkça bahseder. Bununla birlikte üçüncü sefer tamamen konu dışı değildir, çünkü tarih Kisra'nın krallığının kuzeyde Kafkasya'ya kadar genişlediğini söyler. Ye'cuc ve Me'cuc'e gelince, onların eski zamanlardan beri yerleşik imparatorluk ve devletlere saldırılar düzenleyen ve çeşitli adlarla bilinen- Tatarlar, Moğollar, Hunlar ve İskitler- Orta Asya kabileleri olduğu söylenir. Kafkasya'nın güney bölgelerinde sağlam siper ve duvarların yapıldığı da bilinmektedir. Fakat bunların Kisra tarafından yaptırıldığı tarihi olarak tespit edilmiş değildir.
Son özelliğe gelince; Kisra eski krallar arasında bu özelliğe sahip olabilecek tek insandır. Çünkü düşmanları bile onun adaletini övmekten, kendilerini alamazlardı. Kitab-ı Mukaddes'in kitaplarından biri olan Ezra onun İsrailoğullarını Allah'a ibadet ettiği için serbest bırakan ve ortağı olmayan Allah'a ibadet edilmesi için Süleyman tapınağının tekrar inşa edilmesini emreden, Allah'tan korkan ve Allah'a ibadet eden bir kral olduğunu söyler.
Yukarıda belirtilen noktaların ışığında, Kur'an'ın nazil oluşundan önce yaşayan krallar içinde sadece Kisra'nın Zü'l-Karneyn'in özelliklerine uyduğunu söyleyebiliriz. Fakat Kisra'nın Zü'l-Karneyn olduğunu kesin bir şekilde iddia edebilmemiz için daha fazla delile ihtiyacımız var. Yine de Kur'an'da anlatılan özelliklere Kisra'dan daha fazla uyan hiçbir kral ve fatih yoktur.
Tarihi olarak Kisra'nın M.Ö. 549'da tahta geçen bir Pers kralı olduğunu söylememiz yeter. Tahta geçtikten birkaç yıl sonra Medyen ve Lidya krallıklarını ele geçirdi ve M.Ö. 539'da Babil'i fethetti. Bundan sonra ona karşı çıkacak hiçbir güçlü krallık kalmamıştı. Kisra'nın fetihleri bir tarafta Sind ve Türkistan'a, bir tarafta Mısır ve Libya'ya, diğer tarafta Trakya ve Makedonya'ya ve kuzeyde Kafkasya ve Harzem'e kadar uzanmıştı. Yani bütün medeni ülkeler onun yönetimi altındaydı. (Mevdudi; Tefhimü’l Kur’an)
Çağdaş tefsirlerden olan Kasimî'nin tefsirinde bazı araştırmacılara nispet ederek şunlar nakledilmiştir: Dağıstan bölgesinde Araplar arasında Kaf Dağı diye bilinen Kafkas dağlarından birisinin arkasında iki kabile bulunmaktadır. Birisinin ismi Âkûk, diğerinin ise Mâkuk'dur. Araplar bunları Ye'cuc ve Me'cuc diye Arapçaya çevirmişlerdir. Bu iki kabile, birçok millet tarafından bilinmekte ve Ehl-i Kitab’ın kitapla­rında da anlatılmaktadırlar. Bu iki kabileden Rusya ve Asya'daki birçok kuzey ve doğu milletleri üremiştir. "sedd" ise Dağıstan bölgesinde Derbend ile Hazar şehirleri arasında­ki dar boğazda bulunmakta ve şimdi demir kapı, Sed adıyla anılmaktadır. Bu iki dağ arasındaki dar boğazda eski demirden seddin izleri bulunmaktadır.
"Safvetü’l-Ahbar" kitabından nakledilerek anlatıldığına göre, Abbasi Halifesi Vasık'ın gönderdiği seriyyenin ulaştığı sed, Çin şeddidir. Bu surların uzunluğu yaklaşık 1250 mile, kalınlığı alttan 25 adıma, yukarıdan ise 15 adıma, yüksekliği ise 15 adım ile 25 adıma ulaşmaktadır. Bazı yerlerinde ise yüksekliği 40 adıma ulaşan kuleler bulun­maktadır. Bu surları İskender inşa etmemiştir. İskender'in inşa ettiği sed, Derbend sed­didir. Bu müfessirin ifade ettiğine göre, Zülkarneyn, meşhur Makedonyalı İskender'dir. Müfessir, Makedonyalı İskender'in bilinen putperest inancıyla Kur'an ayetlerinin ifade ettiği inanç arasını bulmaya çalışarak şöyle demiştir: “Yunanlıların inancının putperestlik olmasından, O'nun da putperest olması gerekmez. Onun hocaları olan Aristoteles ve Pisagor da Allah'a inanıyorlardı.” Ancak müfessirin bu çabası ikna edici değildir. Onun sözünden anlaşıldığına göre, o, söz konusu seddi Mâkûk ve Âkuk kabilelerin saldırılarını engellemek İçin inşa etmiştir.
Diğer taraftan, çağdaş iki Hindili Müslüman bilgin, Şibli Nu'mânî ve Ebu Kelam Azad, Kur'an'ın değişik bölümlerinde anlatılan konular hakkında bilimsel ölçülere uy­gun, birçok kaynaklara ve önemli tarihi belgelere dayanan araştırmalarda bulunmuşlar­dır. Birinci bilginin araştırması sonucunda tercih ettiğine göre, Zülkarneyn M.Ö. 5. asır­da yaşamış Fars [İran] kralı Dârâ cl-Kebîr'dir. Ye'cuc ve Me'cuc, Kafkas dağlarının ar­dında Doğu’da yerleşmiş Tatar-İskit kabilelerindendir. İnşa ettiği sed ise, Hazar denizi­nin batı yakasında yer alan Derbend şehrine yakın Derbend seddi diye bilinen yerdir. İkinci bilginin araştırması sonucu da tercih ettiğine göre, Zülkarneyn, M.Ö. 6. asırda ya­şamış Fars kralı Kurus’tur. Bu kral Dârâ el-Kebîr'den önce hükümdarlık yapmış. Babil memleketini yıkmış, Babil ülkesinden sürülen Yahudilerin Filistin'e dön­melerine ve Uruşelim [Bcytü’l-Makdis] ile ma'bcdinin M.Ö. 538 yılında yeniden inşa edilmesine izin vermiştir. İnşa edilen sed İse Derbend seddi olmayıp, Viladi Kuyuköz ve Tiflis şehirleri arasında yer alan Kafkas dağlarından birisinin iki tarafında, adlarından birisi olan Kurs boğazı ismiyle tanınan yerdeki seddir. Bu sed hâlâ mevcut olup demir ve bakır karışımıdır. Ye'cuc ve Me'cuc ise Moğol kabilelerinden olup, yeryüzünde boz­gunculuk yapıyorlardı. Kurs seddi de onları engellemek için bina edilmiştir. (Derveze; et Tefsirü’l Hadis)
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla