Konu: Hacc Suresi
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 8. August 2010, 11:56 PM   #4
Taner
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 234
Tesekkür: 60
55 Mesajina 155 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
Taner will become famous soon enoughTaner will become famous soon enough
Standart

Bunlar üzerinde düşünüp gözlem yapanlar şu sonuca varacaklardır: Şüphesiz Allah çok lütufkârdır, en iyi haberi olandır. Göklerde ve yeryüzünde olan şeyler yalnızca O'nundur. Ve şüphesiz Allah muhtaç olmayandır, övülmeye en çok layık olandır. Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir. Allah, hayat vermiş olan, sonra öldürecek olan, sonra da diriltecek olandır. Şüphesiz insan, kesinlikle çok nankördür.

Ey insanlar! Eğer öldükten sonra dirilmekten kuşkuda iseniz, (bilin ki) ne olduğunuzu size ortaya koymak için, şüphesiz Biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra bir alekadan [embriyondan], sonra yapısı belli belirsiz bir et parçasından yaratmışızdır. Ve Biz, dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız. Sonra sizi bir çocuk olarak, sonra da olgunluk çağına erişmeniz için çıkartırız. Bununla beraber kiminiz vefat ettirilir, kiminiz de önceki bilgisinden sonra, hiçbir şey bilmemek üzere, ömrünün en rezil zamanına ulaştırılır. Bir de yeryüzünü görürsün ki sönmüştür; sonra Biz onun üzerine su indirdiğimiz zaman, harekete geçer, kabarır ve her güzel çiftten bitkiler bitirir. (Hacc/5)

Ve onlar senden, iyilikten önce kötülüğü çabuklaştırmanı isterler. Hâlbuki onlardan önce onlara iz bırakan cezalar gelip geçmiştir. Ve gerçekten senin Rabbin, zulümlerine karşılık insanlar için cidden mağfiret sahibidir. Ve kesinlikle senin Rabbin, azabı/kovuşturması cidden çok çetin olandır. (Ra‘d/6)

Siz Allah'ı nasıl inkâr edersiniz? Oysa siz ölüler idiniz de sizlere O hayat verdi. Sonra O, sizleri öldürecek, sonra canlandıracaktır. Sonra da Kendisine döndürüleceksiniz. (Bakara/28)

De ki: “Allah sizi diriltir. Sonra sizi o öldürür, sonra da kendisinde şüphe olmayan kıyâmet gününde bir araya toplayacaktır. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar. Göklerin ve yeryüzünün mülkü de sadece Allah'ındır. Sâ‘at'in kopacağı gün; işte o gün, bâtıla sapanlar zarara uğrayacaklardır.” (Câsiye/26-27)

Onlar [kâfirler] dediler ki: “Rabbimiz! Sen bizi iki kere öldürdün, iki kere dirilttin. Artık günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkışa bir yol var mı?” (Mü’min/11)

67. Biz her ümmet için bir ibâdet yolu tayin ettik. Onlar ona göre ibâdet etsinler. O hâlde bu işte seninle hiçbir zaman çekişmesinler. Sen de Rabbine çağır. Şüphesiz sen, dosdoğru bir kılavuz üzeresin.

68-69. Ve eğer seninle tartışırlarsa, hemen de ki: “Allah yapmakta olduğunuz şeyleri, en iyi bilendir. Allah, ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında kıyâmet günü aranızda hüküm verecektir.”

70. Gökte ve yeryüzünde olan şeyleri Allah'ın kesinlikle bildiğini bilmez misin? Şüphesiz bu, bir kitaptadır. Şüphesiz bu, Allah'a çok kolaydır.

Bu âyet grubunda Rasûlullah muhatap alınarak, birtakım hakikatler insanlığa açıklanmaktadır: Her ümmet için, yaşadıkları çağa ve coğrafyaya göre bir şeriat, bir ibâdet yolu tayin edilmiştir; onlar ona göre ibâdet etmelidirler. Bu hususta kimse Peygamber'le çekişmemelidir. Zira kimsenin bu konuda tartışma hakk ve selahiyeti yoktur:

Sana da Kitap'tan [Tevrât'ın bir bölümünden] kendisinin iki eli arasındakileri [sadece içinde konu edilenleri] doğrulayan ve onları kollayıp koruyan olarak hakk ile Kitab'ı [Kur’ân'ı] indirdik. Öyleyse onların aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Sana gelen hakktan saparak onların arzu ve heveslerine uyma. Ve Biz, sizden hepiniz için bir şeriat ve yol kıldık. Ve eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat size verdiklerinde sizi belâlandırmak [denemek] için (böyle yapmadı). Öyleyse iyiliklere yarışın. Hepinizin dönüşü yalnızca Allah'adır. Sonra O, kendisi hakkında ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir. (Mâide/48)

O [Allah], dinden Nûh'a tavsiye ettiği şeyi, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm'e, Mûsâ'ya ve Îsâ'ya tavsiye ettiğimiz şeyi şeriat kıldı: “Dini ayakta tutun [yerleştirin] ve onda ayrılığa düşmeyin.” Senin kendilerini davet ettiğin şey, müşriklere ağır geldi. Allah dilediğini Kendine seçer ve kalpten yöneleni de O'na kılavuzlar. (Şûrâ/13)

Peygamber insanları Rabbe çağırmalıdır. Şüphesiz Peygamber, dosdoğru bir kılavuz üzeredir.

Eğer Peygamber'le tartışırlarsa, onlara, “Allah yapmakta olduğunuz şeyleri, en iyi bilendir. Allah, ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında kıyâmet günü aranızda hüküm verecektir” deyip geçilmelidir.

Herkes bilmelidir ki Allah, gökte ve yeryüzünde olan şeyleri bilir. Bu, bir kitaptadır ve Allah'a çok kolaydır.

Ve âyetlerimiz onlara açıkça okunduğunda, Bize kavuşmayı ummayanlar, “Bundan başka bir Kur’ân getir yahut bunu değiştir!” dediler. De ki: “Onu nefsimin [kendimin] öngörmesiyle değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, kesinlikle büyük bir günün azabından korkarım.” (Yûnus/15)

Sonra da seni emir'den apaçık bir şeriat sahibi kıldık. Artık sen ona uy, bilmeyen kimselerin hevâlarına uyma. (Câsiye/18)

Ve onlar [müşrikler] sana indirildikten sonra, sakın seni Allah'ın âyetlerinden alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et. Ve asla müşriklerden olma! (Kasas/87)

Ve eğer seni yalanladılarsa hemen de ki: “Benim amelim bana, sizin ameliniz de size aittir. Benim yaptıklarımdan siz uzaksınız, ben de sizin yaptıklarınızdan uzağım.” (Yûnus/41)

İşte bunun için sen davet et ve sana emredildiği gibi dosdoğru ol. Onların hevâlarına uyma ve de ki: “Ben Allah'ın kitaptan indirdiğine inandım ve ben aranızda adaleti gerçekleştirmemle emrolundum. Allah bizim Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız yalnızca bize, sizin yaptıklarınız da yalnızca size aittir. Sizinle bizim aramızda hiçbir delile yer yoktur. Allah, bizim aramızı toplayacaktır. Dönüş de yalnız O'nadır. Ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz herhangi bir şey; artık onun hükmü Allah'a aittir. İşte bu, benim Rabbim Allah'tır. Ben yalnız O'na tevekkül ettim ve ben yalnız O'na yöneliyorum.” (Şûra/10-15)

Ve herkes için bir yön vardır; o, ona yönelendir. O nedenle hep hayırlara koşun, yarışın. Her nerede olsanız Allah tümünüzü bir araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye en iyi güç yetirendir. (Bakara/148)

70. âyetteki, Şüphesiz bu, bir kitaptadır ifadesiyle, her yapılanın kayda geçtiği, hafıza hücreleri ve insanların yaşamına tanık olan her nesnenin bunları kayda geçirdiği beyân edilmektedir.

71. Ve onlar, Allah'ın, hakklarında hiçbir delil indirmediği ve kendilerinde de onlara dair bilgiler bulunmayan Allah'ın astlarından bir şeylere tapıyorlar. Ve zâlimler için hiçbir yardımcı yoktur.

72. Ve kendilerine âyetlerimiz apaçık olarak okunduğu zaman, o küfretmiş kimselerin yüzlerinde münkeri tanırsın. Neredeyse, kendilerine âyetlerimizi okuyan kimselere saldıracaklar. De ki: “Peki, size ondan daha kötü olanını haber vereyim mi? Ateş! Allah bunu [ateş'i] küfreden kimselere vaat etti. O, ne kötü bir dönüş yeridir!”

Bu âyetlerde konu yine müşriklerin durumlarının beyânına getirilmiş ve müşrikler kınanmışlardır:

• Küfredenler, Allah'ın, hakklarında hiçbir delil indirmediği ve onlara dair bilgileri bulunmayan Allah'ın astlarından bir şeylere tapıyorlar. (Ve zâlimler için hiçbir yardımcı yoktur.)

• Âyetler apaçık okunduğunda küfredenlerin yüzleri çirkinleşir ve âyetleri okuyanlara saldırmaya kalkarlar.

• Küfredenler, “Peki, size ondan daha kötü olanını haber vereyim mi? Ateş! Allah bunu [ateş'i] küfreden kimselere vaat etti. O, ne kötü bir dönüş yeridir!” denilerek uyarılmalıdırlar.

Şirkin ve küfrün sonu felaket olup kurtuluş asla söz konusu değildir:

Her kim, hiç bir delili olmadığı hâlde, Allah ile birlikte diğer bir ilâha yakarırsa, bilsin ki, o kimsenin hesabı ancak Rabbinin nezdindedir. Şüphesiz kâfirler, iflah olmazlar [durumlarını koruyamazlar, zafer kazanamazlar]. (Mü’minûn/117)

Ve onlar [Rahmân'ın kulları], “Rabbimiz! Cehennem azabını bizden sav! Doğrusu onun azabı daimî bir helâktir. Orası cidden ne kötü bir karargâh, ne kötü bir ikâmetgâhtır!” derler. (Furkân/65-66)

73. Ey insanlar! Bir misal verilmektedir, şimdi ona kulak verin: Sizin Allah'ın astlarından şu yakardıklarınız bir araya gelseler bile, bir sineği asla yaratamazlar. Ve sinek onlardan bir şey kapsa onu kurtaramazlar. İsteyen ve istenen güçsüzdür.

74. Allah'ı gereği gibi ölçemediler [değerlendirip bilemediler]. Şüphesiz ki Allah çok kuvvetlidir, her şeye üstündür.

75-76. Allah meleklerden elçiler seçer, insanlardan da. Şüphesiz Allah en iyi işiten, en iyi görendir, ellerinin arasında olanı ve arkalarında olanı bilir. Ve işler yalnızca Allah'a döndürülür.

Tüm insanlara, özellikle de müşriklere bir beyânname niteliğinde olan bu âyetlerde; şirkin, insanların düşüncesizliğinden kaynaklandığı güzel bir örnekle açıklanmaktadır: Sizin Allah'ın astlarından şu yakardıklarınız bir araya gelseler bile, bir sineği asla yaratamazlar. Ve sinek onlardan bir şey kapsa onu kurtaramazlar. İsteyen ve istenen güçsüzdür.

Bu kınamadan sonra da, Allah'ı gereği gibi ölçemediler [değerlendirip bilemediler]. Şüphesiz ki Allah çok kuvvetlidir, her şeye üstündür. Allah meleklerden elçiler seçer, insanlardan da. Şüphesiz Allah en iyi işiten, en iyi görendir, ellerinin arasında olanı ve arkalarında olanı bilir. Ve işler yalnızca Allah'a döndürülür açıklamalarıyla müşrikler hem kınanıyor, hem de doğru yola gelmeleri için uyarılıyorlar. Benzeri uyarılar birçok yerde yapılmıştı:

Ve O, yaratmayı başlatan, sonra onu çevirip yeniden yapandır. Ve bu O'na çok kolaydır. Ve göklerde ve yerde en yüce örnek O'nundur. Ve O, azîz'dir, hakîm'dir. (Rûm/27)

Rabbinin kıskıvrak yakalaması gerçekten çok şiddetlidir. Kesinlikle başlatan ve iade eden yalnızca O'dur. (Burûc/12-13)

Şüphesiz Allah, çok rızık verenin ta kendisidir, çok çetin kuvvetin sahibidir. (Zâriyât/58)

Ve onlar, “Allah, hiçbir beşere bir şey göndermemiştir” demekle, Allah'ı hakkıyla takdir edemediler [gereği gibi tanıyamadılar]. De ki: “Mûsâ'nın insanlara aydınlık ve kılavuz olmak üzere getirdiği, sizin parça parça kâğıtlar kıldığınız, bir kısmını belli ettiğiniz, bir çoğunu gizlediğiniz; siz ve babalarınızın, sayesinde bilmediğiniz birçok şeyleri öğrendiğiniz Kitab'ı kim indirdi?” Sen de ki: “Allah!” Sonra onları boş uğraşlarında oynar hâlde bırak. (En‘âm/91)

Ve onlar Allah'ı hakkıyla takdir etmediler. Ve yeryüzü, kıyâmet günü O'nun avucundadır. Gökler de O'nun sağ eliyle [kudretiyle] dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından münezzeh ve çok yücedir. (Zümer/67)

77-78. Ey iman etmiş kimseler! Felâh bulmanız [zafer kazanmanız, durumunuzu korumanız] için rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin, iyilik yapın ve Allah uğrunda gerektiği gibi cihad edin. O, sizi seçti ve dinde; babanız İbrâhîm'in milletinde sizin için bir zorluk kılmadı. O, daha önce ve işte bunda [Kur’ân'da], Elçi'nin size şâhit olması, sizin de insanlara şâhit olmanız için, sizi “Müslümanlar” olarak isimledi. Öyleyse, salâtı ikâme edin, zekâtı verin ve Allah'a sarılın. O, sizin mevlânızdır [yol gösteren, yardım eden, koruyan yakınınızdır]. O, ne güzel mevlâ ve ne güzel yardımcıdır!

Bu âyetlerde de muhatap alınan mü’minlere kurtuluş yolu hatırlatılmaktadır:

• Felâh bulmanız [zafer kazanmanız, durumunuzu korumanız] için rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin, iyilik yapın ve Allah uğrunda gerektiği gibi cihad edin.

• O, sizi seçti ve dinde; babanız İbrâhîm'in milletinde sizin için bir zorluk kılmadı.

• O, daha önce ve bunda [Kur’ân'da], Elçi'nin size şâhit olması, sizin de insanlara şâhit olmanız için, sizi “Müslümanlar” olarak isimledi.

• Öyleyse, salâtı ikâme edin, zekâtı verin ve Allah'a sarılın. O, sizin mevlânızdır [yol gösteren, yardım eden, koruyan yakınınızdır]. O, ne güzel mevlâ ve ne güzel yardımcıdır!

Dinin özü olan bu emirlerle ilgili birçok detay sunmuştuk. Burada kısa hatırlatmalar yapmakla yetiniyoruz:
RÜKÛ

Rükû, “puta tapmamak, şirk koşmamak, geçmişte yapılandan dönüp sadece Allaha kul olmak”tır. Bu hususta daha evvel sunduğumuz detaya bakılabilir.[18]

SECDE

Secde, “Allah'a boyun eğmek, itaat etmek” tir.[19]

KULLUK

Kulluk, “kulun sahibine karşı, sahibi tarafından verilen görevleri kayıtsız şartsız kabullenip yerine getirmesi”dir. Bu konuda Zâriyât sûresi'nde sunduğumuz detaya bakılabilir.[20]
CİHAD

Cehd sözcüğünün türevlerinden olan cihad sözcüğü, müfaale babından mastardır. Cühd olarak okunuşu da söz konusu olan cehd sözcüğü, “ağır yük taşıyan hayvanın menziline ulaşabilmesi için gösterdiği çaba”yı anlatmak için türetilmiştir. Dolayısıyla sözcüğün esas anlamı, “takat”tır. Müfaale babı, “işteşlik” ifade ettiği için, konumuz olan cihad sözcüğü de, “karşılıklı olarak gayretleşme” anlamına gelir. Diğer bir ifadeyle cihad, “karşı tarafın gücüne karşı güç kullanma, güç ile mukabele etme” demektir. Cihad konusu ile ilgili detay da Furkân sûresi'nde verilmiştir.[21]
HAYIR İŞLEMEK

Ve herkes için bir yön vardır; o, ona yönelendir. O nedenle hep hayırlara koşun, yarışın. Her nerede olsanız Allah tümünüzü bir araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye en iyi güç yetirendir. (Bakara/148)

Hepsi bir değildirler. Kitap Ehli içinde doğruluk üzere bulunan bir ümmet [önderi olan topluluk] vardır ki onlar, gecenin saatlerinde secde ederek Allah'ın âyetlerini okurlar. Allah'a ve âhiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayırlarda da birbirleriyle yarışırlar. Ve işte onlar iyi insanlardandırlar. (Âl-i İmrân/113-114)

Ve içinizden hayra çağıran, ma‘rûfu emreden, münkerden meneden bir ümmet bulunsun. Ve işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (Âl-i İmrân/104)

Âyette İbrâhîm peygamber mü’minlerin babası olarak nitelenmiştir. Bu, Arapların İbrâhîm soyundan gelmesine işaret etmekten ziyade, İbrâhîm'in tevhid/haniflik öncüsü olmasından; Müslümanlar nezdindeki saygınlığının, babanın çocuğu yanındaki saygınlığı mesabesinde olmasından dolayıdır.

Peygamber'e inanıp tâbi olanların “Müslümanlar” olarak isimlendirilmeleri, Rabbanî bir isimlendirme olduğundan, bu ismi taşımaktan daha onurlu bir şey olamaz:

Ey âyetlerimize iman etmiş ve Müslümanlar olmuş olan kullarım! Bugün size korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz. Siz ve eşleriniz ağırlanmış olanlar olarak girin cennete! (Zuhruf/68-70)

De ki: “İman etmiş kimseleri güçlendirip kökleştirmek/tutundurmak için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olmak üzere, senin Rabbinden ona birçok Rûhu'l-Kudüs hakk ile inmiştir.” (Nahl/102)

De ki: “Ben kesinlikle dini yalnızca Kendisine özgü kılarak Allah'a kulluk etmekle emrolundum. Ve bana Müslümanların ilki olmam için emir verildi.” (Zümer/11-12)

Ve Allah'a çağırıp/yakarıp sâlihi işleyen ve “Ben Müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır? Ve güzellikle çirkinlik/iyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel şeyle sav. O zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sımsıcak bir yakın'dır. (Fussilet/33-34)

Ya artık, Müslümanları günahkârlar gibi yapar mıyız? (Kalem/35)
Allah, O, sizi seçti ve dinde; babanız İbrâhîm'in milletinde sizin için bir zorluk kılmadı buyurmuştur, ki Kur’ân incelendiğinde böyle olduğu görülür:

Onlar ki, onlara iyiyi emreden ve onları kötülüklerden alıkoyan, temiz ve hoş şeyleri kendilerine helâl kılan, murdar ve kötü şeyleri de üzerlerine haram kılan, sırtlarından ağır yükleri, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indiren, yanlarındaki Tevrât ve İncîl'de yazılmış bulacakları o Ümmî Peygamber, o Elçi'ye uyarlar. O hâlde, o'na iman eden, o'na kuvvetle saygı gösteren, o'na yardımcı olan ve o'nun ile birlikte indirilen nûru izleyen kimseler var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (A‘râf/157)

Ey iman eden kimseler! Allah'ın size helâl kıldığı tayyibatı [temiz-nefis şeyleri] haram saymayın ve aşırı gitmeyin. Şüphesiz Allah, aşırı gidenleri sevmez. Ve Allah'ın size verdiği rızıklardan helâl ve temiz olarak yiyin ve siz inandığınız Allah'a takvâlı davranın. Allah sizi, yeminlerinizdeki lağv ile [kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerinizden] sorumlu tutmaz. Fakat yeminleri düğümlediğiniz şeylerle [kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden] sizi sorumlu tutar; onun kefareti, ehlinize yedirdiğinizin “evsatından” [en hayırlısından/en iyisinden] on miskini yedirmek veya giydirmektir veyahut da bir köleyi özgürleştirmektir. Verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır. Bu, bozduğunuz zaman yeminlerinizin kefaretidir. Ve yeminlerinizi koruyun. İşte Allah, şükredesiniz [karşılığını ödersiniz] diye âyetlerini sizin için böyle açığa kor. (Mâide/87-89)

Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. Herkesin kazandığı kendi yararına ve kendi yaptığı zararınadır. “Ey Rabbimiz! Eğer terk ettiysek ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz! Bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır sorumluluk/sıkıntıya sokacak şeyler yükleme! Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği yükü de yükleme! Ve bağışla bizi, mağfiret et bizi, rahmet et bize! Sen bizim mevlâmızsın. Ve de kâfir kavimlere karşı yardım et bize.” (Bakara/286)

Allah doğrusunu en iyi bilendir.



[1] Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân; Suyûtî, el-İtqân.

[2] Tebyînu'l-Kur’ân; c. 1, s. 162-175.

[3] Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.

[4] Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.

[5] Lisânu'l-Arab, “Sbb” mad.

[6] Tebyînu'l-Kur’ân; c. 9, s. 131-134.

[7] Ansiklopediler.

[8] Tebyînu'l-Kur’ân; c. 9, s. 229-297.

[9] Tebyînu'l-Kur’ân; c. 9, s. 229- 297.

[10] Lisânu'l-Arab; c. 5, s. 125-130, “Şa‘r” mad.

[11] Tebyînu'l-Kur’ân; c. 9, s. 294-295.

[12] Tebyînu'l-Kur’ân; c. 3, s. 313.

[13] Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.

[14] Tebyînu'l-Kur’ân; c. 2, s. 118-120.

[15] Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.

[16] Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.

[17] Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.

[18] Tebyînu'l-Kur’ân; c. 2, s. 69, 361.

[19] Tebyînu'l-Kur’ân; c. 2, s. 436.

[20] Tebyînu'l-Kur’ân; c. 7, s. 52-61.

[21] Tebyînu'l-Kur’ân; c. 3, s. 369-398.
Taner isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla