Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10. March 2011, 12:01 AM   #3
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Aleykum Selam. Değerli Miralay Kardeşim!

Alıntı:
Miralay Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Selamünaleyküm.
Dün gece Şuara Suresini okurken birşey dikkatimi çekti. Sizlerle paylaşmak istedim.

Gerek İsra suresi 1 ve 2.ayetlerdeki,gerekse Şuara Suresi 52.Ayetteki benzerliklerden ben bazı çıkarımlarda bulundum.
Allah razı olsun. Paylaşımınız için sağolun.

Alıntı:
Miralay Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Şuara 52. Ayet:

Ve Biz, Musa’ya: “Kullarımı geceleyin yola çıkar, Şüphesiz siz takip edilenlersiniz” diye vahyettik.


İsra 1.Ayet: Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.

İsra 2.Ayet: Biz, Musa'ya da Kitab'ı verdik ve İsrailoğullarına: "Benden başkasını dayanılıp güvenilen bir rab edinmeyin" diyerek bu Kitab'ı bir hidayet rehberi kıldık.



Acaba her iki surede de Hz.Musa mı anlatılıyor? Her ikisinde de "İsra" , "yesri" kelimeleri kullanılmış. Yani "gece yürüyüşü","gece yola koyulmak" anlamında.
Değerli Kardeşim!

Kur'ân bir kerede toplu olarak değil, iyice sindirilmesi, ortaya çıkan her bir problemi çözmesi ve en gizlileri bile deşifre etmesi gerekçeleriyle parça parça, necm necm, bölüm bölüm indirilmiştir:

(Furkan; 32-33.) Ve inkâr edenler: 'Kur'ân ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi?'dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirelim diye böyle. [parça parça indirdik] Ve Biz onu tane tane okuduk. Onların sana getirdikleri hiçbir temsil yoktur ki, sana hakkı, doğrusunu ve en güzel açıklamayı getirmeyelim.


Bu şekilde parça parça, necm necm, bölüm bölüm inen Âyetler, Kur'ân'dan öğrendiğimize göre ilk dönemlerden itibaren sayfa sayfa yazılmış ve Sûreler hâline getirilmiştir. Âyetlerde
(Bakara Sûresinin 23;Ve eğer kulumuza indirdiğimizden kuşku içinde iseniz, haydi onun mislinden bir sûre siz getirin, Allah'ın astlarından tüm tanıklarınızı da çağırın. Eğer doğru kimseler iseniz.


Tövbe Sûresinin 86, Ve “Allah'a iman edin ve Elçisi ile birlikte cihad edin” diye bir sûre indirildiği zaman, onlardan güç [mal, mülk, evlat] sahibi olanlar senden izin istediler ve “Bırak bizi oturanlarla beraber olalım” dediler.

Tövbe;124,Ve bir sûre indirildiği zaman, içlerinden bir kimse, “O [indirilmiş sûre] hanginizin imanını arttırdı?” der. Fakat iman etmiş kimselere gelince, o [inen sûre], onların imanını arttırmıştır ve onlar sürekli olarak müjdelenip duruyorlar.

Tövbe;127;Bir sûre indirildiğinde, bazısı bazısına bakar, “Sizi bir kimse görüyor mu?” Sonra sırt çevirir giderler. Gerçekten onlar, iyice anlayıp kavramayan bir topluluk olmaları dolayısıyla, Allah onların kalplerini çevirmiştir.


Yûnus Sûresinin 38;Yahut "Onu kendisi uydurdu" diyorlar. De ki: "Öyleyse siz benzeri, bir Sûre meydana getirin, Allah'ın astlarından çağırabileceklerinizi de çağırın. Eğer doğru kimseler iseniz."


Nûr Sûresinin 1;İndirdiğimiz ve farz kıldığımız/parça parça ayırdığımız bir sûre! Öğüt alasınız diye onda apaçık âyetler de indirdik.


Muhammed Sûresinin 20,21; İman eden kimseler, “Keşke bir sûre indirilse” derler. Ama yasalarla donatılmış bir sûre indirildiği ve içerisinde savaş anıldığı zaman, kalplerinde hastalık olanların, ölüm korkusuyla baygınlık geçiren bir kimsenin bakışı gibi sana baktığını görürsün. Artık itaat ve ma‘rûf söz onlara daha yakındır. Sonra iş kesinleşince artık Allah'a sadakat gösterselerdi, kesinlikle kendileri için daha hayırlı olurdu.


Hud Sûresinin 13.Yahut [aslında], "Onu kendisi uydurdu" diyorlar. De ki: "Öyleyse, eğer doğrulardan iseniz, uydurma olarak da olsa, benzeri on Sûre getirin, Allah'ın astlarından gücünüzün yettiği kişileri de çağırın."

Kur'ân Sûrelerinden,

Abese sûresinin 13. "değerli sayfalar içindedir,"

Âyetinde de Kur'ân sayfalarından bahsedilmektedir.

Abese Sûresinin 13. Âyetinde sözü edilen Kur'ân sayfaları ne maddi olarak bugün elimizdeki 605 sayfadır, ne de diğer Âyetlerde sözü edilen Sûreler 114 adet olarak tespit edilmiş Sûrelerdir.

Bugün elimizdeki Kur'ân sayfaları hattatların yazdığı sayfalardır. 114 adet olarak belirlenmiş Sûreler ise "Sûre"den söz eden Âyetlerin indiği zamandaki Sûre anlayışı ile değil, yıllar sonra sahabenin içtihatlarındaki anlayış ile belirlenmiş Sûrelerdir.

Sözünü ettiğiniz Şuara 52 ayeti uzun bir necmin ayetidir.(Şuara10-51,63,52-56,60-66,57-59,67-68) Ayetleri bu sıra ile aşağıda belirttim.

Bir vakit de Rabbin, Mûsâ'ya: "Git o zalim kavme; Firavun kavmine, hâlâ takvalı davranmayacaklar mı?" diye nida etmişti.
O: [Mûsâ] "Rabbim! Şüphesiz ben, beni yalanlamalarından korkarım. Göğsüm de daralır, dilim konuşmaz, onun için Hârûn'a da elçilik ver. Hem onlara ait benim üzerimde bir suç var. Ondan dolayı beni öldürmelerinden korkarım" dedi.
O: [Allah] "Hayır… Hayır… Haydi, ikiniz Âyetlerimizle gidin. Şüphesiz ki, Biz sizinle beraberiz, işitenleriz. Haydi, ikiniz Firavun'a gidin de 'Biz kesinlikle, İsrailoğullarını bizimle beraber gönderesin diye' âlemlerin Rabbinin elçisiyiz deyin" dedi.
O: [Firavun] "Biz seni çocukken içimizde terbiye etmedik mi? Hayatından birçok yıllar içimizde kalmadın mı? Sonunda o yaptığın işi de yaptın. Sen inkârcılardan/nankörlerden birisin de..." dedi.
O: [Mûsâ] "Ben, o işi şaşkınlardan olduğum zaman yaptım. Sizden korkunca da hemen sizden kaçtım. Sonra Rabbim bana hüküm bahşetti ve beni gönderilmişlerden [elçilerden] kıldı. O başıma kaktığın nimet de İsrailoğullarını kendine köle edinmiş olmandır" dedi.
Firavun: "Âlemlerin Rabbi dediğin de nedir ki?" dedi.
O: [Mûsâ] "Eğer yakinen bilmiş olsanız, O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan şeylerin Rabbidir."
O, [Firavun] yanı başında bulunanlara "İşitmiyor musunuz?" dedi.
O: [Mûsâ] "O, sizin Rabbiniz ve daha önceki atalarınızın da Rabbidir." dedi.
O: [Firavun] "Size gönderilen bu elçiniz kesinlikle mecnundur" dedi.
O: [Mûsâ] "Şayet aklınızı kullansanız, O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir" dedi.
O: [Firavun] "Benden başka ilâh edinirsen, andolsun ki seni zindana kapatılmışlardan kılarım" dedi.
O: [Mûsâ] "Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" dedi.
O: [Firavun] "Haydi hemen getir onu, eğer doğrulardan isen" dedi.
Bunun üzerine o [Mûsâ] asasını bırakıverdi; bir de bakmışsın ki o, [asa] apaçık bir ejderhadır.
Elini de çekti çıkardı; bir de bakmışsın ki o, [eli] bakanlara bembeyazdır.
O, [Firavun] yanı başındaki ileri gelenlere: "Şüphesiz bu, kesinlikle çok bilgili bir sihirbazdır! Sizi sihriyle yeryüzünüzden çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?" dedi.
Onlar [ileri gelenler] dediler ki: "Onu ve kardeşini alıkoy, şehirlere de toplayıcılar gönder. Bütün büyük ve çok bilgili sihirbazları sana getirsinler."
Böylece, sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.
İnsanlara da "Siz toplanıyor musunuz?" denildi.
-"Bizim sihirbazlara uymamız için kendilerinin galip gelenler olması lazım!"-
Sihirbazlar geldiklerinde Firavun'a: "Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret var mı?" dediler.
O: [Firavun] "Evet, o takdirde siz, hiç şüphe yok ki, yakınlardan olacaksınız" dedi.
Mûsâ onlara: "Atın, ne atacaksanız!" dedi.
Bunun üzerine onlar, iplerini ve değneklerini attılar ve "Firavun'un gücü hakkı için şüphesiz elbette bizler galip olanlarız" dediler.
Sonra Mûsâ asasını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuyor!
Sonra sihirbazlar secde edenler olarak bırakıldılar:
"Biz iman ettik, Âlemlerin Rabbine; Mûsâ ve Hârûn'un Rabbine" dediler.
O [Firavun] dedi ki: "Ben size izin vermeden O'na iman mı ettiniz? Şüphesiz ki o elbette size sihri öğreten büyüğünüzdür! Peki, yakında bileceksiniz!

Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama/art arda kestireceğim ve kesinlikle hepinizi astıracağım!"
Onlar: [Sihirbazlar] "Zararı yok, şüphesiz biz Rabbimize dönenleriz. Biz müminlerin ilkleri olduğumuzdan dolayı, Rabbimizin bize mağfiret edeceğini umuyoruz" dediler.
Sonra Mûsâ'ya: "Vur asan ile denize!" diye vahyettik. Sonra o [deniz] yarıldı da, her parça ulular ulusu bir dağ gibi oluverdi.
Ve Biz, Mûsâ'ya: "Kullarımı geceleyin yola çıkar, şüphesiz siz takip edilenlersiniz" diye vahyettik.
Derken Firavun da şehirlere toplayıcıları gönderdi: "Şüphesiz bunlar, sayıları azar azar, bölük pörçük bir topluluktur. Ve onlar bizim için elbette öfkelidirler. Biz ise, elbette hazırlıklı, tedbirli bekleyen bir cemaatiz."
Sonra onlar [Firavun ve adamları] güneş doğarken onların ardına düştüler.
İki topluluk birbirini görünce, Mûsâ'nın ashâbı "Şüphesiz biz, kesinlikle kıstırıldık" dediler.
O: [Mûsâ] "Hayır... Hayır... Şüphesiz Rabbim benimledir, bana yol gösterecektir" dedi.
Sonra Mûsâ'ya: "Vur asan ile denize!" diye vahyettik. Sonra o [deniz] yarıldı da, her parça ulular ulusu bir dağ gibi oluverdi.
Ötekilerini de oraya yaklaştırdık.
Ve Mûsâ ve beraberindekilerin hepsini kurtardık,sonra da ötekileri suda boğduk.
Sonunda Biz, onları [Firavun ve kavmini] bahçelerden, pınarlardan, hazinelerden ve şerefli makamdan çıkardık. İşte böyle! Ve sonra onlara İsrailoğullarını mirasçı yaptık.
Şüphesiz bunda kesinlikle bir Âyet vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdi.
Ve şüphesiz ki Rabbin, kesinlikle Aziz [mutlak galip] ve Rahîm'in [engin merhamet sahibinin] ta kendisidir.

Aynı şekilde İsra 1 (Kasas 85-88,isra1)ayrı bir necmin ayeti İsra 2 (İsra 2-8) ayrı bir necmin ayetidir. Ayetleri buradaki sıra ile aşağıda belirttim.

İsra 1 (Kasas 85-88,isra1)ayrı bir necmin ayetidir.

Şüphesiz ki Kur'ân'ı sana farz kılan kişi [Allah] , elbette seni dönülecek yere döndürecektir. De ki: "Benim Rabbim, kimin hidayetle geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu daha iyi bilendir."
Ve sen Kitab'ın sana ilka edileceğini [indirileceğini] umuyor değildin. [O] ancak Rabbinden bir rahmet olarak [verildi]. Öyleyse sakın kâfirlere arka çıkma. [yardımcı olma]
Ve onlar [müşrikler] sana indirildikten sonra, sakın seni Allah'ın Âyetlerinden alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et. Ve asla müşriklerden olma!
Ve Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarma. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O'nun yüzünden [zatından] başka her şey yok olacaktır. Hüküm [yasa-ilke] yalnızca O'nundur. Siz de ancak O'na döndürüleceksiniz.
Kulunu, bir gece, Âyetlerimizden gösterelim diye, Mescid-i Haram'dan bir kenarını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürüten zat, her türlü noksan sıfatlardan arınıktır. Şüphesiz O, en iyi işitenin, en iyi görenin ta kendisidir.

Bu ayetler peygamberimizin elçi oluşunun bir delilidir. Tıpkı Mûsâ peygamber gibi, peygamberimiz de hiç beklemediği hâlde, daha önceki yaşantısıyla hiç ilgisi olmayan bir göreve tayin edilmiş, yani peygamberlikle görevlendirilmiştir.

Peygamberimizin bu görevlendirmeden habersiz oluşu birçok Âyette vurgulanan bir husustur. Bu Âyetler peygamberimizin elçiliğine hiçbir akıllı, insaf sahibi insanın reddedemeyeceği birer kanıt durumundadır:

(Yûnus: 15–16) Ve Âyetlerimiz onlara açıkça okunduğunda, Bize kavuşmayı ummayanlar; "Bundan başka bir Kur'ân getir yahut bunu değiştir." dediler. De ki: "Onu nefsimin [kendimin] öngörmesiyle değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, kesinlikle büyük bir günün azabından korkarım. De ki: "Allah dileseydi, ben onu [Kur'ân'ı] size okumazdım ve O [Allah] , onu [Kur'ân'ı] size bildirmemiş olurdu. Ben de ondan [Kur'ân'dan] önce kesinlikle içinizde bir ömür kalmıştım. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?"

(Yûnus: 21) Ve insanlara dokunan bir sıkıntıdan sonra kendilerine bir rahmet tattırdığımız zaman, Âyetlerimiz hakkında onların bir plânı vardır. De ki: "Plân bakımından Allah daha çabuktur." Şüphesiz ki elçilerimiz plânladığınız şeyleri yazıp duruyorlar.

(Ankebût: 48) Ve sen bundan evvel herhangi bir kitaptan okumuyordun; onu sağ elinle de [kendiliğinden] yazmıyorsun. Eğer böyle olsaydı bâtılcılar [bâtıla inananlar] mutlaka kuşku duyacaklardı.

(Şûrâ: 52) İşte böylece Biz sana da kendi emrimizden/ kendi işimizden olan ruhu vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur/ışık yaptık. Hiç kuşkusuz sen de dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin.

(Kaf: 1–2 [22]) Kaf. Çok şerefli Kur`an`a kasem olsun ki, kesinlikle sen bundan [şerefli Kur`an`dan] gaflet içinde [duyarsız] idin. Şimdi senden perdeni kaldırdık. Artık bugün gözün keskindir.

(Sâd: 67–70) De ki: "O, çok büyük, önemli bir haberdir. Siz ondan yüz çeviriyorsunuz. Onlar birbirileriyle tartışırken, benim mele-i a'lâ'ya dair bir bilgim yok idi. Ancak ben, evet ben apaçık bir uyarıcı olduğum için bana vahyediliyor."

(Yûsuf: 3) Sana bu Kur'ân'ı vahyetmekle Biz, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Hâlbuki sen bundan önce kesinlikle gafillerden [duyarsız olanlardan, bilgisizlerden idin].

Kasas;88. Âyetin sonunda "İltifat" sanatı yapılarak peygamberimizden tüm insanlığa dönülmüş ve Siz de ancak ona döndürüleceksiniz denilmek suretiyle herkese âhirete dönüleceği hatırlatılmıştır.

Bu Âyetteki yüz ifadesi ile "Allah'ın Zatı" kastedilmiş olup burada bir "Cüz'iyyet mecaz-ı mürseli" söz konusudur. Nasıl vesikalık fotoğraftaki bir yüz o kişinin bütün varlığını temsil ediyorsa, varlıkların en belirleyici organı olması sebebiyle yüz sözcüğü de Arapçada o yüzün ait olduğu varlığı temsil eder. Bu dil kuralından dolayıdır ki, Âyette geçen "O'nun yüzü" ifadesi de Allah'ın tüm varlığını temsil etmektedir.
Bizim "yüz" olarak çevirdiğimiz وجه - vech sözcüğü, Sarf İlmi kurallarına göre - جهة cihet olarak da söylenebilir. Dolayısıyla her iki sözcük de hem yüz hem de yön anlamında kullanılabilir. Eğer Âyette geçen vech sözcüğü "yön" anlamına alınırsa, bu takdirde Âyet "Allah yönüne olmayan [O'nun tasvip etmeyeceği şekilde olan] her şeyin boşa çıkacağı" anlamını ifade etmiş olur.

İsra 2 (İsra 2-8) ayrı bir necmin ayetidir.

Mûsâ'ya da kitap verdik ve Benim astlarımdan "vekil" edinmeyiniz diye onu [Kitab'ı] , İsrâîl oğulları; Nûh'la beraber gemiye taşıyarak kurtardığımız kimselerin soyundan olanlar için kılavuz kıldık. Şüphesiz o [Nûh] çok şükredici bir kuldu.
Ve Biz İsrâîloğullarına Kitap'ta/yazgıda şunu gerçekleştirdik: "Kesinlikle siz, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız/fesat bulacaksınız [bozguna uğrayacaksınız] ve kesinlikle büyük bir yükselişle yükseleceksiniz."
İşte o ikisinden birincisinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik de onlar, evlerin aralarına girip araştırdılar. Ve o yerine getirilmesi gereken bir vaat idi.
Sonra sizi tekrar onların [güçlü kulların] üzerine galip kıldık ve size mallarla ve oğullarla yardım ettik. Ve sizi işe yarayanlar açısından daha çok kıldık.
–Eğer iyilik ettiyseniz, kendinize iyilik etmişsinizdir ve eğer kötülük ettiyseniz o da onun [kendisi] içindir.– Artık diğer fesadınızın zamanı gelince de yüzlerinizi kötülemeleri [size kötülük yapmaları] , ilk kez girdikleri gibi yine mescide [Beytü'l-Makdis'e] girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için (üzerinize güçlü kullarımızı tekrar göndereceğiz).
Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder. Ve eğer siz döndüyseniz Biz de döndük. Ve Biz cehennemi, kâfirler için kuşatıcı bir zindan kıldık.


Alıntı:
Miralay Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Veya Şuara suresinde Musa aleyhisselam'ın başına gelen "gece yola koyulma" eylemi Muhammed aleyhisselam'ın da mı başına geldi?
Şuara Suresinin sözünü ettiğiniz ayetin necmini yukarıda gördük.
Bu ayetin geçtiği necmdeki olay ile İsra 1 deki sözü edilen olayın aynı olmadığını düşünüyorum. Ancak Müslümanların Habeşistan ve Medine'ye hicreti ve peygamberin Medine hicreti olayı arasında dolaylı bir ilişki düşünülebilir.

Alıntı:
Miralay Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Musa aleyhisselam'ın Tur'da ağaçtan yanan ateş görmesi; Muhammed aleyhisselam'ın Sidretül münteha denilen sınır ağacının yanında gördüğü harikalıklar (inen necmler,ayetler gurubu ve kaplayanın kaplaması,gözünün hiç şaşmaması) birbirine benzeşmiyor mu?
Kur'an'dan ,Musa ve Muhammed'in ki, Allah'ın selamı üzerine olsun peygamber olarak atanmalarında benzerlikler olduğu görülmektedir.

Alıntı:
Miralay Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Rabbulaemin'in vahiy verme yöntemi her iki elçide de aynı mı? Yani direkt olarak mı elçileriyle muhatap oldu? veya her zaman bahsettiğimiz gibi Cebrail, Allah'u Teala'nın vahyetme melekesi mi?
Cenabı Allah'ın vahiy verme yöntemi her iki elçide de aynıdır. Cenabı Allah elçilerine direk olarak vahyetmiştir. Cebrail, "Allah’ın vahyi, onarımı" anlamındadır.


Alıntı:
Miralay Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Bu arada Lut aleyhisselam'ın da bir gece vakti, helak olacak kavminden ayrılması; yani Sodom ve Gomore'nin Lut aleyhisselam'a Mescidili Haram haline mi geldi de, bir gece vakti o da yürütüldü?

Ve benzeri bir sürü şey aklıma geldi.
Sözünü ettiğiniz olay Hud Suresinin 69-83 ayetlerinin oluşturduğu necmde anlatılır.

"Ve andolsun ki, İbrâhîm'e de elçilerimiz müjde ile geldiler, "Selâm!" dediler. O; "Selâm!" dedi, sonra da saf hale getirilmiş buzağıyı getirmekte gecikmedi.

Sonra da onların ona uzanmadığını görünce, onları yadırgadı ve içinde onlara karşı bir korku uyandı. Onlar: "Korkma, şüphesiz biz Lût'un kavmine gönderildik" dediler.

Ve onun [İbrâhîm'in] karısı ayaklanmıştı, gülüverdi. Sonra ona İshâk'ı, İshâk'ın arkasından da Ya'kûb'u müjdeledik.

O [İbrâhîm'in karısı] Dedi ki: "Vay be! Ben mi doğuracağım! Ben bir "acûz"um [kocası işe yaramaz bir zavallıyım, bahtsız bir karıyım]. Şu kocam da yaşlı bir adam iken! Şüphesiz bu, çok tuhaf bir şey!"

Onlar [elçiler]: "Sen Allah'ın işinden dolayı mı şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bollukları üzerinizdedir. Ey ev halkı! Şüphesiz ki O, Hamîd'tir [övülmeye lâyıktır], Mecîd'tir [cömertliği boldur]" dediler.

Sonra İbrâhîm'den korku iyice geçip gidince ve kendisine müjde gelince, Bizimle Lût kavmi hakkında mücadeleye başladı.

Şüphesiz İbrâhîm, çok yumuşak huylu, çok ah vah eden [yufka yürekli], yönelen biri idi.

–"Ey İbrâhîm! Bundan vazgeç. Şüphesiz Rabbinin emri kesin olarak geldi ve hiç şüphesiz onlar; onlara geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azap gelecektir.–

Ve ne zaman ki elçilerimiz Lût'a geldiler, bunlar yüzünden o üzüldü, bunlar yüzünden kolu daraldı [sıkıntıya düştü] ve "Bu, müthiş bir gündür!" dedi.

Ve onun kavmi hızlıca ona geldiler. Onlar daha önce de çirkinlikler yaparlardı. O [Lût]: "Ey kavmim! İşte bunlar kızlarım. Onlar sizin için daha temizdirler. Gelin Allah'a takvalı davranın, beni misafirlerim ile ilgili olarak rezil rüsva etmeyin. Sizden hiç reşit [aklı başında] bir adam yok mu?" dedi.

Onlar: "Hiç şüphesiz sen, senin kızlarında bizim için herhangi bir hak olmadığını bildin. Ve şüphesiz ki sen bizim ne istediğimizi kesinlikle biliyorsun." dediler.

O [Lût]: "Keşke size karşı bir gücüm olsaydı, ya da çok çetin bir rükne [ulaşılmaz bir bölgeye/güçlü bir topluma] sığınabilseydim!" dedi.

Onlar [misafir elçiler]: "Ey Lût! Şüphesiz ki, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamayacaklar. Sen, gecenin bir parçasında ailenle birlikte hemen yola çık. Ve içinizden hiç kimse geri bakmasın, eşin başka. Şüphesiz onlara isabet eden ona da isabet edecektir. Şüphesiz vaat edilenin zamanı, sabah vaktidir. Sabah vakti yakın değil mi?" dediler.

Nihayet emrimiz gelince, oranın üstünü altına getirdik. Ve üzerlerine, istif edilmiş pişmiş çamurdan Rabbinin katında işaretlenmiş taşlar yağdırdık. Ve bunlar, zâlimlerden uzak değildir."

Necme baktığımızda Lut Aleyhisselamın toplumunun cezalandırılması nedeniyle toplumundan ayrılmasına yönelik olduğu görülür. Muhammed Aleyhisselamın Mescidil Haramdan Mescidil Aksa 'ya yürütülmesi olayının peygamber olarak atanmak için olduğu görülmektedir. Bu anlamda bir benzerlik sözkonusu değildir. Ancak Muhammed Aleyhisselamın Mekke'den Medine'ye hicreti ile Lut Aleyhisselamın toplumundan ayrılmasının Allah'ın vahyi ile olduğu konusu benzerlik taşımaktadır. Her iki peygamberin de Allah'ın vahyi ile yaşadıkları yerden hicret ettikleri benzerlik göstermektedir.
Kaynak:İşte Kur'an


Kusursuzluk sadece Alalh'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 5 Kisi:
Anonymous (11. March 2011), Barış (16. March 2011), Derin Düşünce (10. March 2011), Miralay (10. March 2011), snobyx (15. March 2011)