Tekil Mesaj gösterimi
Alt 13. December 2012, 09:26 PM   #1
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart Sarhoşken namaz kılmak

Sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar…”Nisa-43"

Genel düşünsel anlayışta sarhoşluk veren alkoldür. Çoğunluğa içki içtikten sonra namaz kılınmaz şeklinde bir öğreti sunulmuştur. Biz genel öğretilerin aksine, sarhoşluğu madde(paylaşım) ve mânâ(insani özellikler) olarak ele alıp, incelemeye çalışacağız.

Kibirlenmek, övünmek ve büyüklenmek yani narsizma sarhoşluk değil midir?.....

Narsistler: Kendilerinin çok önemli olduğu duygusunu taşırlar; başarılarını ve yeteneklerini abartır, yeterli bir başarı göstermeksizin üstün biri olarak bilinmeyi beklerler; sınırsız başarı, güç, zeka, güzellik ya da kusursuz sevgi düşlemleri üzerine kafa yorarlar. Özel yaratıldığına inanır, çok beğenilmek ister, hak kazandığı duygusu vardır, kişilerarası ilişkileri kendi çıkarı için kullanır, amaçlarına ulaşmak için başkalarının zayıf taraflarını kullanır, empati yapamaz, çoğu zaman başkalarını kıskanır ya da başkalarının kendisini kıskandığını sanır, küstah, kendini beğenmiş davranış ve tutumlar sergilerler. Böyle birilerini, etrafınızda olsaydı, sever miydiniz?....

Siz narsist olmayın!“Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanlara ayetlerimi anlamaktan çevireceğim. Araf(146)” Bu insanlara Allahın cezasına dikkat edin lütfen.

]"Kuranı Kerim sen ve toplumun için bir zikirdir(doğrulanmış bilgileri içerendir). Yakında Kurandan sorumlu tutulacaksınız(Zuhruf44).
Hatırlatmak zorundayım, narsizma bir kişilik bozukluğudur. Kişilik bozukluğu zamanla düzelmez. Kişi değişmek zorundadır. Ancak değişimle sarhoşluktan kurtulur. Mevlana “kibirlenmek zehirdir.” Ve “büyüklenmek hakka şirk koşmaktır.” Demiştir.

Hakka şirk koşan ve hakkın ayetlerini anlamayacak olan, neden namaz kılar? “Resulüm dedi “Allah’ım mülkün sahibi sensin, dilediğine verir, dilediğinden alırsın. Dilediğini yükseltir, dilediğini alçaltırsın. Hayır yalnız senin elindedir. Muhakkak ki sen her şeye gücü yetensin". Ali-imran:26.


Siz malı ile övüneni sorgulamıyor musunuz? Şahıs hem mal, mülk, makam ve mevki övünmesi yapar, sonrada bakarsınız ki namaz kılıyor. İçinizden geçirmez misiniz, “bu ne görgüsüzlüktür.” Malı ile övünmek, Mevlana ”malı, mülkü ile övünenler, topladığı gübreleri anlatmaktadır.” demiştir. Bu nasıl insan karakteridir. O malın sahibi kim? Daha bunu bilincine varamamış şahıs, malı ile övünmeyi maharet zannedecek kadar beyinsiz, Ne yaptığının farkında mı? Ayeti iyice analiz ederseniz, Allah’ın mülkünü tıpkı Karun gibi sahiplendiğini göreceksiniz.

Karun da böyle davranıp, kendini helâk etmedi mi? Malıyla övünüp, büyüklenip ve paylaşmayarak dinden çıkmadı mı? Yaptığının bilincinde olsa, sizce böyle davranır mıydı?(Karun kıssası bknz: (Kasas76-83)) Sizce böyle davranan biri sarhoş değil de, nedir? Hepinizin bildiği gibi büyüklenmek, övünmek ile ilgili Kur'an'daki figür, şeytan ve firavundur. Firavun'un büyüklenmesi ile ilgili birçok kıssa okumanız mümkündür. Hatta kurandaki; “inanmayı gururuna yediremedi” tesbiti müthiş bir tabirdir (Araf133).
Ku'ran'da adı şeytandan bile fazla geçer, Firavun’un meşhur ifadesi, ben sizin "rabbiniz" değil miyim? Yine meşhur ifadesi; ”ondan izinsiz neden Allah’a inanmışlar.” Narsistlerin insan olarak Kur'an'da karşılığı firavun, cin olarak ise (içimizdeki aşırıya zorlayıcı arzulardır) şeytandır. İkisinin de ortak yönü büyüklenmeleridir. Cehalet yani kişinin kendi elleriyle gözlerini oyması, doğal olarak da farkında olmaması sarhoşluk değil mi? “

Kim burada kör ise ahrette de kördür ve yolcu da daha şaşkındır. İsra72 ”sen bu dünyada gerçekleri göremiyorsun" demek, "öbür dünyada beklentin nedir?" sorusunun cevabını bize veriyor. Gerçekleri görmek için yaşadığın toplumda hâkim olan düşünceyi bilmek ve ona göre tavrınızı almanız gerekiyor. Kuranı kerim, genel anlayışa karşılık, bu dünya ile öbür dünyayı ayırmaz.

Bilakis, öbür dünya buranın devamıdır. Ayete dikkat edersiniz. Burada kör, orada da kör, ayrım yok. Burada gerçekleri görmeni ne engelliyorsa, ondan kurtul, göreceksin ki özgürleşeceksin. Kuran farkında olmamayı; ölü, kör, sağır, karanlık gibi tabirlerle ifade eder. Bu da demek oluyor ki, öğrenen, farkında olan gören duyan yani yaşayan olur. Harici kavramlar sarhoşluktur, farkında olamamaktır. Mevlana mesnevide, “cahilin; ne sözüne, ne yeminine, ne gözyaşına, ne dinine, ne sevgisine inanılmaz“ diyor. Çok mal ile şımaranlar, bunlar sarhoş değil midir?“

Şunların hiç birine inamayınız: çok yemin edene, değersiz olana, insanları ayıplayana, koğuculuk yapana, hayrı engelleyene, insanların haklarına tecavüz edene, günahkâra, bundan başka kaba saygısıza, soysuza. Mal ve çocuklar sahibi olmuş (diye böyle davranır). Kalem(10-14)” bu ayet çok mal ve çocuk nedeni ile ne dediğini nasıl davranması gerektiğini bilmediğini ifade etmiyor mu?

Artık günümüzde yalnızca zenginler değil, fakirlerde de bu alışkanlıklar var. İftirayı, dedikodu gayet normal bir eylem, fakat öğretilmiş inanç sisteminde bunların kul hakkı olduğu, boş şeylerle uğraşmak olduğu ve boş şeylerle uğraşmamın haram olduğu vurgulanmamıştır.

Halk dilinde meşhur bir tabir vardır, “bırak sarhoş ne dediğini bilmiyor.” İşte kalem suresine göre, o kadar çok sarhoş var ki… “Kitaptan sana vahye dilenleri oku ve namazını kıl, gerçekten namaz hayâsızlıktan ve kötülüklerden alıkoyar. Ankebut45”

Bu ayete rağmen namaz bizi/negatif insanı hiçbir şeyden alıkoyamıyor. Öğretilmiş dini inançta, namaz ile hayat ayrılmıştır. Yani namaz kılarken Allahın huzurunda olan kişi, namaz bittikten sonra, kafasına göre takılıyor. Genel dini öğretilerde Allah daima senin yanında seni gözeten kollayan şeklinde bilgi verilmiyor? Fakat kişi sorgulamalı, namaz kılarken Allah yanımda da, namaz bitince nereye gidiyor?

Kişi bu bilinçte olmalı, empati kuramamak, özeleştiri yapamamak, esneklikten yoksun, uyuma dönük değilse bunlar genel kişilik bozukluğu parametresidir. Bir kişide bu özelliklerden biri ya da bir kaçı varsa, ondan kişilik bozukluğu olduğundan söz edilir.

Kişilik bozukluğu zamanla değişmez, kişi değişime karar vermek ve değişmek zorundadır.

Genel kişilik bozukluğu sarhoşluktur.

Burada şu bilgiyi de hatırlatmakta fayda var; sırf zenginliğinden dolayı iltimas, bir Müslüman’a yakışır mı?
Böyle bir tutum ve davranış, fakir, fakiri beğenmiyor ve zengine yalakalık yapıyor ve ya aklınca fakirleri beğenmiyor, onlarla ilgilenmiyor. Be adam madem ki mal ve mevki Allah’tan sen kim oluyorsun da, fakir diye ona tavır alıyorsun? Maden ki zenginlerle ilgilenme takıntın var, paylaş o da senini gibi muhtaç olmasın.

Maalesef bu düşüncelerden yoksun birçok insanımız var. Burada şu soruyu soralım, Sen fakir olsaydın, birileri sana fakir olduğun için tepeden baksaydı! Ne düşünürdün? “Kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Lokman34” yarın onun seviyesine, hata daha aşağıya inmeyeceğinin garantisini kim sana verebilir? (Vela udvaneke illa alezzalimin. bakara193) tek düşmanınız zalimlerdir.

Zengin fakir yalakalığına bu açıdan da bakmalıyız, zalim toplumu sömürendir ama yardakcılık yapan da aynıdır. “Zulmedenlere eğilim(meyil) göstermeyin. Hud-113” Hakkını vermeyenin avukatlığının yapılması, zalime yardakcılıktır. Onun politikasını anlayıp da, toplumu uyarmamak, yardakcılıktır. “Zulmedenler bilgisizce arzularına uydular. rum-29”

Zulmeden, adaletin tesisini engelleyendir. Zalim empati yapamaz, ayete dikkat edin, egosuna uyar. Bu durumda zalim, narsisttir. Bunu fark etmemek, görmemek ne yaptığını, neye hizmet ettiğini bilmemek, sarhoşluk, değil midir?

Empati kuramamak, birilerinde sizin ihtiyaç duyduğunuz her neyse, ona ihtiyacı olduğunu düşünememek, bunun farkında olamamak, bunu gözünüzün önünde bile olsa görememek, özeleştiri yapamamak... Kişi özeleştiri yapamıyorsa nasıl gelişecek, değişim kişisel gelişimle mümkündür. Kişisel gelişim için canlı olmak(okumak, anlamak ve uygulamak) gerekir.

Kuran-ı Kerim ''her şey değişiyor, oluşum devam ediyor'' diyor. Bu da şu demek oluyor, Sende değiş. Değişmemek Sarhoşluk değil midir?

Peygamberle savaşanlar değişimi göze alamadıkları için savaşmışlardır. Ötekilerin ihtiyaçlarını düşünememişlerdir; çünkü ötekileri sömürecek bir düzen kurmuşlardır.

Sizce toplumun ileri gelenlerinin, ötekilerin ihtiyaçlarını düşünememeleri ne anlama gelir? Bunu göremiyorlar, çözüm üretmiyorlar, yani gereğini yapmıyorlar, sizce de ortada bariz bir körlük yok mu? Zengin ötekinin empatisini kuracak düzeyde insan olsa, paylaşmamak için direnir miydi?

Sorgulama mekanizmasını devreye koyarsa sorun kendiliğinden çözülür ve ayetin istediği anlam hayatımıza girer. Ayette namaz; “eki mussalat(salat-ı ikame)” şeklindedir. Hayatın her aşamasında düzgün insan olmak, işte genel tevhid istikametinde düşünüldüğünde, adaleti sağlayan, akıl vicdan sahibi, ötekine asla zarar vermeyecek, empati kurabilecek, özeleştiri yapabilecek bir insan tipolojisini sarhoş kategorisine koyamayız. … Maun süresinde birilerinin kıldığı namazın boş olduğu ifade ediliyor, (hüm an salate: onların kıldıkları namaz) onlar kim? Aynı sure cevabını veriyor. Yoksulla, yetimle Allahın verdiği rızkı paylaşmayanlar. Ardında ağır itham geliyor. “işte onlar dini yalanlayandır.” “Bir şehir düşünün; halkı güven ve huzur içinde yaşıyor. Her mekandan rızıklar geliyor. Derken Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler ve yaptıklarına karşılık Allah onları açlık ve korkuyu tattırıyor.Nahl112.” Bu ayette Allah’ın nimetine nankörlük etmek demek, paylaşmamaktır.

Sen paylaşmazsan, sana da aç kalma korkusu veririm diyor. Genelde zengin olup da infak etmeyenler, hayattaki tüm gücünü maddesinden alanlar, kırklı yaşlarında sonra madde kaybetme korkusu yaşıyorlar. Etrafınızda bu tür insanlar görmeniz mümkündür.

Bu korku arttıkça maddeye daha çok tapınma arzusu duyuyor. Bu da şu anlama gelir, paylaşmamakta psikolojiyi bozan bir etmendir. Düşünün adam çok zengin, yetmiş ya da seksen yaşına geliyor halen biriktirme peşinde, demek ki bu tür bir kişilik özdenetimini kaybetmiş oluyor. Mevlana’nın tabiri ile “kişi neye layıksa, ona dönüşür”

Hâlbuki kuranı kerim paylaştıkça daha da artar diyor. … Rızkı paylaşmıyorsun ama namaz kılıyorsun. Bu durumda paylaşılmayan rızık haramdır, Bu rızık da insana zararlıdır. Çünkü haram yemek insan sağlığına zararlı olduğu günümüzde bilimsel olarak ispat edilmiştir. Mevlana mesnevide haram lokma ile ilgili müthiş yazmıştır. “…

Helal lokma tohum gibidir. Meyvesi güzel fikir tefekkür ve tövbedir. Haram lokma afyon gibidir. İnsanı gaflete sürükler Allah’a itaatten uzak bırakır.” Mesnevide, Yazının tamamını okuduğunuzda, göreceksiniz ki, Haram yiyen biri için yalan söylemek çok kolay, çünkü yalana meyli artar. Yukarıda kişilik bozukluğundan bahsettim, bu bozuklulardan biri de, anti-sosyal(halk dilinde psikopat) kişilik bozukluğudur. Birkaç özelliğini burada hatırlamakta fayda var.

Başka insanlara karşı sorumluluk, sadakat ve dürüstlük duygusu yoktur. Verdiği sözleri tutmaz, durmadan yalan söyler ve insanları kolayca aldatır. Başkalarının iyi niyetinden yararlanır. Yalanı yüzüne vurulunca utanmaz. Dolandırıcılık, sahtekârlık insanları yalnızca zevk için aptal yerine koyma gibi davranışlar sıktır. Pişmanlık gösterileri genellikle sahtedir. “Kahrolsun o yalancılar, onlar sarhoşluk içinde ne yaptıklarını bilmezler. Zariyet-10-11”

Modern psikoloji yalanın insanın ruh dinamiğini bozduğunu, kalbin çalışmasını ve ses tellerini zorladığını, kısaca insana zararlı olduğunu ispat etmiştir. Ayette sarhoşluk olduğunu vurguluyor. Biz bu bilgilerle şu sonuca varalım, haram ve yalan insana zararlıdır. Bu durumda sarhoşluk paylaşmayarak, kuranın tabiri ile Allah’ın nimetini inkâr etmek olmaz mı?

Alışılagelmiş dini kavramlar da, size şunu derler; gördüğünüz bir şeye inanmazsanız kâfirsiniz, peki, Allahın nimetini görüyoruz ve paylaşmıyoruz. Bu durumda ne oluyoruz? Çünkü kişi paylaşmamakla ne yaptığını bilincinde değil, yani sarhoştur. Kimisi içer sallanır, kimisi paylaşmaz halen madde peşinde koşar, koşar, koşar… Kuranı kerim haram yiyenlerin ve yalan söyleyenlerin, kendisini anlamayacağını ifade eder. Ayete bakınız. ”… Onlar, Allah’ın kalplerini temizlemeyi istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada aşağılama vardır. Onlar için ahrette büyük bir azap vardır. Onlar sürekli yalancılık yapmak için dinlerler, sürekli haram yerler… ” Maide41-42.

Bu iki ayeti analiz ederseniz haramın ve yalanın insanı ve insanın fıtratını nasıl bozduğunu daha iyi anlarız. “Allah onların kalplerini temizlemek istemiyor.” Çünkü “Onların kazançları kalplerinin üzerine pas bağlamıştır. Müttefikun14” bundan dolayı da artık yaptıklarını normal olduğunu düşünürler ve değişmeye gerek duymazlar. Zaten onlar da kuranı kerimi beğenmiyorlar. “… Fakat onların çoğu, hak ve doğru olan bu kitaptan hoşlanmazlar. Eğer hak(ve doğru olan bu kitap), onların arzularına uymuş olsaydı, gökler, yer ve bunların arasında olanlar kesinlikle bozulurdu…

”Müminun70-71, Hatta peygamberimize Allah söyle diyor. ”Onlar şunu arzu ettiler: sen onlara yaltaklanmış olsaydın, o zaman onlar da sana yaltaklanacaklardı. (onlar senden yanlış anlayışlarına uygun, onları pohpohlayacak sözler söylemeni beklerler.Böyle yapsaydın onlarda seni pohpohlayacaklardı) kalem-9” Anlaşılacağı üzere kuranı kerim birilerinin düzenini bozuyormuş, hatta bu birileri namaz kılan ama paylaşmayanlar, olduğu kesindir. Burada ki birilerini en meşhuru sanırım hepimizin bildiği isim, Ebu Cehil, namaz kılan fakat paylaşmak istemeyen şahıs. Hz. Peygambere savaş açan, onun getirdikleri ile mücadele eden. Ebu Cehil’in peygamberimize bir teklifi de olmuştur. “Ya Muhammed bana bir kolaylık sağla“ demek ki aldığı cevap hoşuna gitmedi ki İslam dinine girmedi. İstediği kolaylık hepinizin malumu olan, paylaşmayayım ama namaz kılayım… Namaz nasılsa bedava?

Düşünüyorum da namaz kılmak için para verilmesi gerekse idi, Ebu cehil yine de namaz kılar mıydı?
Kılmazdı.
Bu sorunu tersinde soralım.
Namaz kılana para verilseydi? Kılmayan kalır mıydı?
Gelelim o dönemim ileri gelenlerinin Muhammed’in öğretilerini tehlikeli bulmasına, önlem alıcı faaliyetlerde bulunmalarına: Soru şu: Peygamberimiz ne getirdi de, bunca ezaya katlanmak zorunda kaldı? Bunca savaş verdi? Toplumun ileri gelenleri onunla savaştı? Muhammed-ül emin’e ne oldu? Herkesin sevip saydığı insan birden birilerinin düşmanı oldu? Muhammed-ül emin’in hangi sözleri, onları rahatsız etti de, tehlikeli oldu. Hatta önce anlaşma önerildi. Bu anlaşmayı biliyorsunuz? Gel seni başımız yapalım, ne istersen verelim davandan vazgeç. Acaba bu dava o toplumun ileri gelenlerini neden rahatsız etti. Bu dava ne olabilir? Acaba bu dava, şimdiki insanların anladığı manada namaz, oruç, hacc, vb… miydi? De korktular? Sanmam, birilerinin namazı, orucu, haccı, vb… kimi, neden korkutsun ki? Genel dini öğretilerin aksine kuranı kerimle ilgilenmediğimizde bu sorulara cevap bulmamız mümkün olmaz. Bu durumda birileri malı götürürken, birileri de sana ''şükret'' afyonunu pompalar. Elinde bir takım güçler bulunan insanları rahatsız eden dava; genel Kur'anî prensiplerdir. “Bildin mi sen, o sarp yokuş nedir? Köle azat etmek, Veya salgın bir kıtlık gününde yemek yedirmektir, Yakınlığı olan bir yetime, Veya hiçbir şeyi olmayan yoksula. Sonra da iman edip de sabrı tavsiye eden ve merhamet tavsiye edenlerden olmaktır. İşte bunlar, amel defterleri sağlarından verilenlerdir. Beled-12,18” bu ayetler aynı zamanda cennetin formülüdür.

İnsanların birilerine muhtaç olmaktan kurtarmaktır. Patronun işçisine geçineceği miktarda ücreti vermesidir. Kimsenin kimseyi ne madde, ne de mana olarak sömürmemesidir. İşte karşı çıkılan kuranın emri. Günümüzün meşhur ifadesini burada kullanmalıyız. Hani peygambere karşı savaşanlar, yeniden on dakikalığına dünyaya gelselerdi de günümüz insanlarına tavsiyesi ne olurdu? “Kimin kitabı solundan verilirse o da der ki:”keşke bana kitabım verilmeseydi. Hesabımın ne olduğunu bilmeseydim. Keşke ölüm her şeye son verseydi.

Malım bana bir yarar sağlamadı, gücümde yok olup gitti.” Onu tutun ve hemen bağlayıverin sonra onu çılgınca yanan ateşe atın. Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincir içerisinde oraya sokun. Çünkü o büyük olan Allah iman etmiyordu.

Yoksula yemek vermeye teşvik etmezdi. Bugün burada onun için yakın bir dost yoktur. Kanlı irinden başak bir yiyecek yok. Onu günahkârlardan başkası yemez. Hakka-25-37” bu ayetler aynı zamanda cehennemin formülüdür. Bize bu ayetleri hatırlatırlardı. Dikkatinizi çeksin, Beled suresinde kitap sağdan, burada ise soldan veriliyor.

Yani köle yapan, paylaşmayanların kitabı soldan, tersini yapanların kitabı sağdan veriliyor. … Tüm bunlardan çıkarmamız gereken sonuç, Ebu cehil, sömürecek, kimseye hakkını(madde ve mana) vermeyecek, ama “an salate(yalnızca namaz kılacak)” yapacak. Kuran “eki mussalat(salat-ı ikame)” diyor.

Önce insanı görevlerini yap, adaleti sağlayan, akıl, vicdan sahibi insan ol, sonra paylaş ve sömürme, ağzından içeri sağlığına zararlı besin maddesi girmesin, dışarıya zararlı sözler çıkmasın. Namaz kılarken kimin önünde eğiliyorsan, gerçek hayatında da onun önünde eğil. Rızkı namaz kılarken kimden istiyorsan, gerçek hayata da o veriyor. Bundan dolayı maddesi için kimsenin önünde eğilme! Yani hayatın Fatiha suresi olsun. Ve sonra, Abdestini al namazını kıl…

Zekeriya Beşirli
[email][email protected]

Konu galipyetkin tarafından (5. March 2019 Saat 10:55 AM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 5 Kisi:
Barış (4. April 2013), Bilgi (14. December 2012), dost1 (14. December 2012), gul (27. April 2013), Miralay (14. December 2012)