Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14. January 2009, 12:41 PM   #33
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Peygamber'i Kabul Etmemelerinin Nedeni:


Yahûdîlerin Peygamber'e düşmanlıkları ve ona gelen gerçeği kabul etmemeleri, dünya çıkarlarının zedelenmesinden kaynaklanıyordu. Kendi*lerini bütün uluslardan üstün gören İsrâîloğulları, Peygamber olduğunu bildikleri Hz. Muhammed'in de kendilerine katılmasını umuyor ve onun önderliğinde bölgeye, belki dünyâya egemen olmak istiyorlardı. Kendileri Hz. Muhammed'in dinine girmeyi düşünmüyor, onun kendi dinlerine girmesini arzu ediyorlardı. Çünkü onlara göre Kitâb ve peygamberlik kendi uluslarına mahsus idi. Bundan dolayı Bakara: 92/120'nci âyette Hz. Muhammed'e, dinlerine uymadıkça Yahûdî ve Hıristiyanların, kendisinden razı olmayacakları belirtilmektedir.

Mekke döneminde Hz. Muhammed'e karşı yansız ve hattâ olumlu davranan, onun hakkında sorulan sorulara olumlu yanıt veren Yahudiler, Hz. Muhammed'in, kendilerine uymadığını, daha önce dağınık ve düşman kabileler halinde yaşayan Arap toplumunun ise yavaş yavaş onun çevre*sinde toplanıp büyük bir güç oluşturmağa başladıklarını görünce bu durumu, siyasal açıdan gelecekleri için tehlikeli görerek Peygamber'e düşmanlık beslemeğe başladılar. Peygamber Mekke'de iken onun hakkında olumlu düşündükleri, Medîne döneminin ilk zamanlarında da bir bekleyiş içinde sustukları halde durum belirginleşmeğe başladıkça kâh Medîneli münafık*larla, kâh Mekkeli ve öteki müşriklerle işbirliği yaparak Peygamber da've-tinin başarısını engellemeğe çalıştılar. Hattâ:

-57- Kendilerine Kitâbdan bir pay verilenleri görmedin mi? (Baksana onlar) tâğuta ve cibte inanıyorlar ve inkâr edenler için: "Bunlar, inananlardan daha doğru yoldadır." diyorlar. 52- İşte onlar, Allah'ın lanetlediği insanlardır. Allah, kimi lanetlerse artık onun için hiçbir yardımcı bulamazsın. 53- Yoksa onların mülkten bir payı mı var? Öyle olsaydı insanlara bir çekirdek zerresi bile vermezlerdi. 54-Yoksa Allah'ın, lütfundan insanlara verdiği (vahiyler) yüzünden onları kıskanıyorlar mı? Oysa biz İbrahim soyuna da Kitâb 'ı ve Hikmeti vermiş ve onlara büyük bir mülk vermiştik. 55- Onlardan kimi O(Hak Kitâbı)na inandı, kimi de ondan yüz çevirdi. Öylesine de çılgın alevli cehennem yetti. 56- O âyetlerimizi inkâr edenleri yakında bir ateşe sokacağız, derileri piştikçe azabı tadsınlar diye onlara başka deriler vereceğizi Şüphesiz Allah daima üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir. 57- İnanıp iyi işler yapanları da altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağız.- Orada sürekli kalacak-lardır. Orada kendilerine tertemiz eşler de vardır ve onları (hiç güneş sızmayan) eşsiz bir gölgeye sokacağız. (Nisa: 98/51-57) âyetlerinde belirtildiği üzere kendilerini Allah'ın en seçkin ulusu sanan bu insanlar, tevhidi emreden peygamberlere ve Kitaba tâbi oldukları halde, sırf müşrik*leri Hz. Muhammed'e karşı saldırtmak için, müşriklerin dininin, Hz. Muhammed'in getirdiği halis tevhîd dini İslâm'dan daha iyi olduğunu söylemişlerdir. Çünkü onlar, Hz. Muhammed'e vahiy gelmesini ve Arap*ların onun nuru çevresinde toplanıp bir güç oluşturmasını kıskanıyorlardı. Oysa lütuf Allah'ın elindedir. O dilediği kuluna vahiy verir. Kimse O'nun lütfuna engel olamaz.

Medine'den sürülen Yahudilerden bir kısmı Hayber'e gitti ve oranın lideri oldular. Bu liderlerden Huyey ibn Ahtab ve Sellâm ibn Ebî'l-Hukayk başkanlığında bir hey'et, müşrikleri müslümanlara karşı savaşa kışkırtmak üzere Mekke'ye gitti. Müşrikler, Kitâb ve ilim sahibi olduklarını kabul ettikleri Yahudilere, Muhammed'in mi,yoksa kendilerinin mi daha doğru yolda olduğunu sordular. Yahudiler, müslümanlara karşı duydukları kin ve nefret yüzünden müşriklerin, Muhammed'den daha doğru yolda olduklarını söylediler. Hattâ Kureyş müşriklerini memnun etmek için puta saygı gösterdiler ve putun önünde, Kureyşliler, Muhammed'e karşı savaş*tıkları takdirde onlara yardım edecekleri hususunda ittifak yaptılar[149]. İşte Nisa: 98/48'nci âyet, onların bu davranışına işaretle, hiçbir suretle şirk yolunun, tevhîd yolundan üstün olamayacağını; çünkü Allah'ın, asla şirki affet-meyeceğini vurgulamaktadır.

Hıristiyanlara gelince: Peygamber'in bulunduğu bölgede kâh Yahu*dilerin, kâh İranlıların baskısına ma'rûz kalıp hayli ezilmiş olan Hıris*tiyanlar, inançlarında hatâ olmakla beraber Hz. îsâ'nın öğütleri gereği, dünya düşkünü değillerdi, özellikle din adamları, kendilerini dünyadan soyutlayıp dağlarda, mağaralarda uzlet içinde ibâdete çekiliyorlardı. İşte Allah sevgisi ve hak aşkı ile dolu bu insanlar, duydukları vahiyden etkilenip, onun, melek vahyi olduğunu anlayarak Hz. Muhammed'in peygamber olduğunu kabul etmişlerdi. Zira peygamberleri Hz. îsâ: "Düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik edin. Sizi lanetleyenlere kutluluk dileyin. Size kötülük edenler yararına duâ edin. Bir yanağına vurana öbürünü de çevir ve üst giysini alanın, gömleğini de almasına direnme. Senden bir dilekte bulunana ver ve malını alandan onu geri isteme. İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın. Yalnız sizi sevenleri severseniz ne yararınız olur? Çünkü günahlı kişiler bile ken*dilerini sevenleri severler. Yalnız size iyilik edenlere iyilik ederseniz, ne yararınız olur? Günahlılar da aynı şeyi yapıyorlar. Yalnız geri alacağınızı umduğunuz kişilere ödünç verirseniz ne yararınız olur? Günahlılar da geri almayı umarak günahlılara ödünç verirler. Ama siz düşmanlarınızı sevin, iyilik edin, hiçbümitsizliğe düşmeden ödünç verin, karşılığınız büyük olacak ve sizlere 'Yüce Olan'in oğulları' denecek. Çünkü O, iyilik bilmezlere ve kötülere karşı da iyi yüreklidir. Babanız (Rabbınız) sevecen olduğu gibi siz de sevecen olasınız." [150], "Kötüye karşı koma; ve senin sağ yanağına kim vurursa ona ötekini de çevir. Ve eğer biri seninle mahkemeye gidip senin gömleğini almak isterse ona abanı da bırak. Ve kim seni bir mil gitmeğe zorlarsa onunla iki mil git. Senden dileyene ver, senden ödünç isteyenden yüz çevirme! "[151] "(Kitapta) 'Sen komşunu sevecek ve düşma*nından nefret edeceksin' denildiğini işittiniz. Düşmanlarınızı sevin, ve size eza edenler için duâ edin ki, siz göklerde olan babanızın oğulları (Allah'ın hâlis kulları) olasınız; zira O, güneşini, kötülerin ve iyilerin üzerine doğrdurur; ve salih olanlar ile olmayanların üzerine yağmur yağdırır. Çünkü eğer sizi sevenleri severseniz, ne karşılığınız olur? Vergi mültezimleri de öyle yapmıyorlar mı? Ve yalnız kardeşlerinizi selâmlar*sanız, fazla ne yapmış olursunuz? Putperestler de öyle yapmıyorlar mı? Bundan dolayı, semavî babanız kâmil olduğu gibi siz de kâmil olun!" [152]diyecek kadar insan sevgisi aşılamıştır. Onun öğütlerinden ve teblîğ ettiği dinin ruhundan ayrılmayan insanların yüreklerinde şefkat olur. Yüce Allah: "Arkalarından Meryem oğlu îsâ'yı da gönderdik. Ona İncil'i verdik ve ona uyanların kalblerine şefkat ve rahmet (acıma duygusu) koyduk..." [153]buyurmuştur.

İşte Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde bu sevgi ruhunu taşıyan bazı kıssîslerin ve rahiplerin de teşvik ve telkinleriyle Hıristiyanlar, müslüman -lara dostça davranmışlardır. İçlerinden hey'etler gelip Allah'ın Elçisi ile görüşmüş, Kur'ân dinlemiş, kimileri müslüman olmuş, kimileri Hıristiyan kalmakla beraber Allah Elçisi'nin peygamberliğini kabul etmişlerdir. Nec-rân hey'eti böyledir. Bu âyetlerde anlatılanlardan da kendi dinlerini bırak*tıkları izlenimi doğmamaktadır. Ancak bunlar Hz. Muhammed'e gelen sözlerin vahiy olduğunu kabul etmişlerdir. Eğer müslüman olsalardı, Kur'ân onlara Hıristiyanlar demezdi.

Kur'ân, İlâhî Kitâbları ve onların samimi bağlılarını övgü ile anar. Onlardan istenen, hiçir Hak söze karşı çıkmamaları, Hakk'a çağırana engel olmamalarıdır. İslâm'a karşı olmadıkları takdirde, kendi şerîatlerinin hükümleriyle de amel etseler, yine cennete giderler. Yeter ki tevhîd çizgi*sinden ayrılmasın ve Hak sözüne, Allah'ın yoluna engel olmasınlar.

Bu, yalnız Kitâb ehli için söylenecek söz değildir. Her hak din sahibinin, daha genel ifade ile tevhîd dini mensuplarının birbirlerine kar*şılıklı sevgi ve saygı beslemeleri gerekir. Tevhîd çizgisinde Allah'a ibâdet eden Hıristiyan lan cehennem ehli, İncîl'i uydurma kabul eden müslüman da Kur'ân'ın düşünce çizgisinden ayrılmış, dinî egoizm içinde hareket eden sapık düşünceli insandır. Peygamberler birbirinin misyonunu tamam*larken, onların mensuplarının birbirlerine düşmanca bakmaları, Hakk'ın muradına uygun olamaz. Kur'ân tevhîd ehlini birliğe çağırmaktadır.

Burada bir anımı kaydetmek istiyorum: Almanya'nın Dortmund ken-

tinde birkaç Diyanet Din görevlisi ile sohpet ediyorduk. Çeşitli sorunlar üzerinde görüşlerimi öğrenmeğe çalışan genç görevlilerden biri, mevcut Kitap ehlinin cennete girip giremeyeceğini ortaya attı. Önüne konulmuş meyvaları ha bire yutan şişman bir din görevlisi de tutarsız sözlerle itiraz ediyordu. Hayli sabrettikten sonra dedim ki:

Yahu siz imamsınız. İmam önder olur, toplumun önünde bulunur. Siz neden hep toplumun gerisindesiniz? Bu nasıl düşüncedir sizde? Dü*şünün bir kere Peygamber'in zamanında Amerika'da, Japonya'da, Hindis*tan'da yaşayan insanların, onun davetinden, haberi oldu mu? Değil o zaman, aradan 14 asır geçtikten sonra bugün bile bu davet, onların dikkatini çekecek biçimde oralara götürülmüş değildir.

Hz. Muhammed, âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Dünyada altı milyar insan var. Ona inananların sayısı takriben bir milyar. Eğer Hz. Muhammed, kendisine inanıp tâbi olmayan beş milyar insanın sonsuzca cehenneme gitmesine neden oluyorsa nerede kaldı onun rahmetliği? Bu takdirde gönderilmese daha iyi olurdu. Bir milletin, öyle topluca kimliğini oluşturan dinini bırakıp Hz. Muhammed'e tâbi olması kolay mı? Onlardan istenen, dinlerini bırakmaları değil, tevhîd çizgisine gelmeleridir. Bırakın şu bağnazlığı...

O gece yeğenim Muhammed'e, rü'yasında, sağ tarafından kendisine verilen Kur'ân'dan, Bakara Sûresinin 2'nci sayfasıyla, Âl-i İmrân Sûresinin 52'nci sayfasının yarısına kadar olan kısımlarını okuması emrediliyor ve delikanlı o sayfaları yarısına kadar okuyor. Bize itiraz eden din görev*lilerinin tutumunun, Hz. Muhammed(s.a.v.)e itiraz eden bağnaz insanların tutumunun aynısı olduğuna işaret eden bu âyetlerde şöyle buyuruluyor:

"İnkâr edenlere gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir; inanmazlar. Allah, onların kalblerini ve kulaklarını mühür-lemiştir, gözlerine de perde inmiştir. Onlar için büyük bir azâb vardır. İnsanlardan öyleleri de vardır ki, inanmadıkları halde 'Allah 'a ve âhiret gününe inandık' derler. Allah'ı ve mü'minleri aldatmağa çalışırlar, halbuki yalnız kendilerini aldatırlar da farkında olmazlar. Onların kablerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını artırmıştır. Yalan söylemelerinden ötürü onlara acı bir azâb vardır. Onlara: 'Yeryüzünde bozgunculuk yap*mayın,' dendiği zaman: 'Biz sadece düzelticileriz,' derler. İyi bilin ki, onlar bozgunculardır; fakat anlamazlar. [154]

"Baksana Kitâbdan kendilerine bir pay verilmiş olanlar, aralarında hüküm versin diye Allah'ın Kitabına çağırılıyorlar da sonra onlardan bir topluluk yüz çevirerek dönüyorlar. Bu hareketleri, onların: "Bize, ateş sayılı birkaç günden başka dokunmayacak" demelerinden ileri gelmektedir. Uydurdukları şeyler, onları dinlerinde yanıltmıştır. Peki, ya kendilerini, hiç şüphe olmayan bir gün için topladığımız ve herkesin kazandığı, kendisine tastamam verilip hiç kimseye haksızlık edilmeyeceği zaman (durumları) nasıl (olacak)?'[155]

İnananlar, hangi dinden olursa olsun, Allah'a inanıp O'na tapanları, Allah'a inanmayanlara tercih ederler. İnananların, Allah'ı tanımayanları, Allah'a inananlara tercih etmesi, gerçek imanla bağdaşır şey değildir (Mâide: 110/81).

Allah'ın, bütün peygamberler aracılığı ile insanlara gönderdiği din İslâm, yani sadece Allah'a tapma dinidir. Allah, İslâm'dan başka bir dine razı olmaz. İslâm Allah'ın nurudur. Allah, nurunu tamamlamayı üzerine almıştır: "Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Halbuki kâ*firler hoşlanmasa da Allah, mutlaka nurunu tamamlamak ister. O Elçisi'ni, hidâyet ve hak dinle gönderdi ki ortakkoşanlar hoşlanmasa da Hakk'ın dinini bütün dinlerin üstüne çıkarsın (yalnız kendisine tapılmayı egemen kılsın)." (Tevbe: 113/32-33, Saf: 108/9 ve Fetih: 109/28)

Ra'd: 87/23 de belirtildiği üzere Kitâb ehli, kendi Kitâblarını doğru*layan Kur'ân'ın inmesinden sevinç duymuşlardır. Çünkü yeni vahyin, Ki*tâblarını doğrulaması, kendi durumlarını güçlendirir. Tevhide bağlı olan Kitâb ehli, ibâdetin yalnız Allah'a yapılacağını, yalnız O'nun yasalarına uyulacağını söylüyorlardı. Ancak onların Kitabı İbrânîce olduğu için Arap*lar onu anlamıyorlardı. Şimdi o Kitabın içeriği, son derece vecîz bir üslûb ile Hz. Muhammed'e vahyedilmekte, böylece Araplar da şirki bırakıp yalnız Allah'a kulluk etmeğe çağırtmaktadır.

Kendilerinin inandıkları temel prensipleri Araplara ve bütün puta-taparlara inandırmak üzere indirilen ve İlâhî Kitabı doğrulayan; onları reddetmeyen, tersine koruyan, gereğinin yapılmasını isteyen Kur'ân'ın in*mesinden, insaflı her Kitâb sahibinin elbette sevinç duyması gerekir.

İlâhî dinlerin özü birdir. Bu dinler, insanları birbirine düşürüp düşman etmek, kırdırmak için değil, aynı ülkü ve idealde birleştirip kaynaştırmak için gönderilmiştir. Dinlerdeki ayrılık, insan egoizminin ürünüdür.

A'râf: 39/59-93'ncü âyetlerde bir dizi peygamberin da'vet kıssaların-daki ortak noktalar anlatılır:

Bütün peygamberler insanları bir tek Allah'a kul olmağa, Allah'tan başka tanrılaştırdıkları şeyleri bırakmağa da'vet etmişler; kavimlerinin, özellikle servet ve mevkî ile şımarmış zengin takımı onları engellemeğe çalışmışlar. Peygamber ne kadar öğüt vermiş, ne kadar uyarmış ise uyarıları kâr etmemiş, nihayet azabı hak eden inkarcı kavim İlâhî azâb ile yıkılıp gitmiştir. [156]
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
TUĞÇE DENİZ AKIN (13. January 2010)