Konu: Ganimet
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 31. October 2011, 08:54 PM   #2
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Enfal-Ganimet:2.

Şunu hatırlatalım ki, bedevi kültürünün(kapitalizmin) ganimetle Nefel ve Enfal’i karıştırması gayet doğaldır. Doğal olmayan ise, mülk şehvetine dokunan Allah hükümlerini ya aklı ermediği, ya da işine gelmediği için Nesh bahanesiyle iptal etmesidir. Nesh Allah'ın kendine has sünnetlerinden olup, bunu vahi metnine koyarak bir sonraki peygamber eliyle yaptırır. Kuran'da Nesh mümkün değildir. Çünkü Resulullah son peygamberdir. Aynı peygamberle gönderdiği bütüncül bir tek vahide ise Allah, bir ay, bir yıl veya on yıl sonra yine bir vahiyle kaldıracağı hükmü koymaktan münezzehtir. Bunu iddia etmek çok büyük günahtır. Çünkü Bakara–255 de sayılan allah vasıflarına aykırıdır. Hâşâ Allah ne uyur ve ne de gaflet eder. Fikir ve hüküm değiştirip “pardon” demek zayıf olan insana özgüdür.

Diğer yandan Enfal kavramı “Nefel” kelimesindendir. Nefel ise sözlük diyalektiğinde nafaka kavramından sonra oluşmuştur. Nafile türü şahsi ve sınıfsal, gurupsal ve şirketsel faaliyet ancak nafaka amacına yönelik olmalıdır. Bunun iki yöne giden anlamı şudur. 1-Geçimlik sınırları içinde müsaade edilebilir. 2-''Özel girişimci'', toplumun durumuna üzülmüş ve insanları infak edip hayat seviyelerini yükseltmek için kendi ihtiyacını aşarak, başkalarının da ihtiyaçlarını karşılamak için bu işi genişletmiştir. Yani ticâri ve kâr amaçlı değil, hayır işlemek için başkalarının geçimini de sağlamak için bunu yapmıştır. Şimdi pagan din anlayışına göre insanın istediği kadar işini büyültüp cüzi bir vergiyle kurtulması mümkünken dini kayyime(İslam üzere teslim olmayı) din edinmişse bilerek ve isteyerek Enfal türü faaliyette bulunulması gerekir. Yani şunu bilecek ki, Hak olan dinde sosyo ekonomi politik kamuculuktur. İşler elbirliğiyle yapılır ve herkes buna iştirak halinde malik olur. Bundan zühul edilmesiyle de, ilkel bir toplumsal ferdi teşebbüs yoluyla da işler görülebilir. Ama bu ikbal için değil, hem geçimliğini buradan sağlamak ve hem de artanla bütün yurttaşları infak etmek için bunu yapar. Bunun için Nefel yolunu tercih eden kimse gerçekten bir hak dine inanıyorsa bunu izleyen bir başkası ona sanki şunu der. “Sen nafile(sana bir artı getirmeyecek boşa yorulma) iş yaptığının farkında mısın? Çünkü kamuya çalışsan da sana kalacak olan maişetin, maaşındır. Ferdi teşebbüse girişsen de eline kalacak aynı miktardır. Sen arkadaş, bana göre nafile(faydasız) bir iş yapmaktasın”.

Zaten, Enfal–1. ayet de bunu haber veriyor bize. İster hakdinin asıl sosyo ekonomi politiği olan kollektif faaliyeti benimseyin, isterseniz Nefel(Özel girişim); şunu bilin ki bu yola sapmanız size maişetten daha fazla bir şey kazandırmaz. Çünkü ihtiyacınızın arta kalanını topluma iade edeceksiniz. İşte Nefel ve Enfal çok geniş yönleri ve gittiği yere göre anlatımları vardır. Öyle ise Enfal’in yaygın anlamını Osmanlıca sözlükten vermekle yetinelim.

Enfal: EMEKSİZ KAZANÇLAR. Ganimetler. Düşmandan alınan mallar.

Kavramın esası kazancın kişinin idman gibi çalışıp alın terinin karşılığı olmayan cinsten olmasıdır. İşçi alın terinin ödenmemiş artık değeri gibi. Yine rüzgâr enersisi, su enerjisi, elektrik enerjisi gibi emek dışı enerjiler. Yine güç artırıcı çark ve her türlü dönen şeyler. Su dolaplar, palangalar ve benzeri güç artırıcı ve verim artırıcıcı kolaylıklarla kazanmak. Yine madenler ve petrol gibi şeylerden elde edilen kazançlar. Petrolün özel mülkiyete girmeme yasağının bir başka gerekçesi de hadislerde şöyle yasaklanmıştır.1-Meralar.2-Sular.3-Ateşler kamunun hüküm ve tasarrufundadır. Mademki suyun hükmü ne ise, ateşin(petrolün) hükmü de odur. Türkiye Fırat ve Dicle’yi Irak’a akıtırken, aynı miktarda petrol de bilâbedel Türkiye'ye akmalıdır. Mademki Petrol bir Enfal’dir, petrol kuyusu sahipliği hak dinde haramdır…

Demek ki çiftlik sahiplerinin gelirinde işçinin ödenmemiş emeği, yine traktör çalıştığı için de Enfal hükmündedir. Fabrikadan gelirleri de öyledir. Kısaca Enfal kolay kazanç olma yönüyle ganimete benzer. Ancak Enfal devamlı ve savaş dışı kolay kazançken ve şümullü iken, savaşın doğal sonucu olarak mağlup düşmanın geriye bıraktığı şeyler-ganimetler de kolay kazanca havadan konmak niteliğinde olmakla beraber, normalin maddi geliri değil, arızi ve önceden kestirilemeyen özel bir durumun tesadüfen olabilecek “avanta” geliridir. Enfal sosyo ekonomi politik sistemden doğan hak edilmemiş gelirlerken, ganimet sadece savaş hukukunda malın tasfiyesi hükmüdür. Demek ki, Enfal–1 ayeti, sadece savaş sonu malın ortada bırakılmayıp, imha ile israf da edilmemesi için ne yapılması gerektiğinin hükme bağlanmasıyla hiç alâkası yoktur. Müşterek yönleri, elde edenlerin el emeği ve göz nuru değil, bir emek harcanmış olsa dahi karşılığının bundan çok az getirisi olacağı apaçık olan kazanç ve gelirin, o 'kin'in değil, Allah’ın olduğu, Allah da bunu mahrum, muhtaç, mağdurların infakı için kullanılmasını emretmiştir.

Yine tatbikat sözlüğünden Ganimet’i kısaca vererek Enfal–41 ayete geçelim.

Ganimet: 1-ÇALIŞMAKSIZIN ELDE EDİLEN ŞEY. EMEKSİZ KAZANÇ. 2-Düşmandan alınan mal.3-Tesadüfî ve faydalı durum.4-Beklenmeyen kazanç.

Yukarda izah ettiğimiz gibi, Enfal ile savaş sonrası ele geçen malın müşterek niteliği Sa’y yapmadan(idman yapar gibi bedenen çalışmadan) veya emekçi ücretinden çok daha yüksek kazanç elde etmek, veya rant ve irat v.s kazançlar sağlamak niteliği hem Enfal ve hem de, savaş ganimetinde müşterektir. Ayrıldığı noktalar ise:

1-Savaş ganimeti düşmandan alınan veya geriye bırakarak ortalıkta kalan maldır. Eğer çekilip kaçan ve yenilen düşmanı İslam milleti yenmişse, bu savaşlar zaten çok nadir savaşlardır. Bu yönüyle de bu ganimetler arızi ve tesadüfî gelirlerdir. Bu bakımdan bütçeye gelir faslı açılmaya elverişli olmayan gelirlerdir. Ama ne yazık ki, eski bedevi geleneklerinde devamlı savaş ve savaş ganimetleriyle geçinme geleneğinde bulunan müslüman toplumun kahır ekseriyeti işin çivisini çıkarttığı için bununla geçinme yolunu tutmuştur. Bunun dinine zararı olduğu gibi dünyasına da üretim alanında güdük kalmasına ve son asırlardaki vahim konumunu kendisi hazırlamıştır. Çünkü sanayi devrimi sonrası işler tersine dönmüş kılıç “üretim aracı” olmaktan çıkmış ve kendileri haraç verir hale gelmişlerdir.

Buna karşın Enfal ne arızî ve ne de tesadüfî gelirdir. Geçimliğini aşan iş yapacakların sayıları ve iş hacimleri, bunlara kamuca izin verildiği için ne tesadüfîdir, ne de arizidir. Bunun için bütçede fasılları vardır.

2-Yine savaş ganimeti, ne beklenen bir hak ve ne de dine tam uyan insan için beklenen bir kazanç türü değildir. Çünkü onun haraçla geçinme ve genişlemecilik(Müstevlilik) niyet ve projesi asla olamayacağı gibi beklenen bir geliri de yoktur. Bundan başka, savaşın sonucunu kestirmek mümkün değildir. Düşman galip gelir ve sizin varlığınız düşmana ganimet olabilir. Bu da zaten kavramın dördüncü anlamı olarak ”Beklenmeyen kazanç” manasının içinde vardır.

Enfal öyle değildir. O beklenen bir menfaattir. Devlet kimin Enfal türü iş yaptığını bilmektedir. Çünkü bu tür işler izin almadan yapılamaz. Yapılsa da vergi denetimlerinde ortaya çıkar. Yeter ki yönetenler sözde değil, özde dini-kayyime üzerinde olan antiliberalist bir imana sahip olsunlar.

Beyt el Mal emanetini elinde tutanlara da rabbimiz Enfal suresinin hem 1. ve hem de 41. ayette her iki durumu da kapsayacak şekilde seslenmektedir. Bu tür edinilen mal ve menfaatleri zatınızın zannederek sakın aristokratlaşmak veya kompradorlaşmak için, saraylar yaptırıp kâşanelerde lüks içinde yaşamak, hatunlarına ağırlıklarınca takılar takmak ve diğer saçmalıklar için kullanmamaları için ihtar etmektedir. Özel girişimle, bilim, başkasını istihdam, enerji ve teknoloji v.s sınat kavramına giren her türlü beceri ve maharet kullanarak gelir artırımına gidenlerden alınan bu bolca vergiyi(İyalinin geçiminden artanın hepsini) çar-çur etmeyerek ayrı fasıllarda tutup şu insanlara ödenmek üzere beş eşit parçaya ayırıp tahsis edin diyor. Şöyle ki;

“Bir de ma'lûmunuz olsun ki ganimet aldığınız her hangi bir şey, mutlaka onun beşte biri Allah içindir ki Peygambere ve ona karabeti olanlarla yetimler ve miskinler ve yolda kalmışlaradır, eğer siz Allaha iyman etmiş ve o furkan günü, o iki cem'iyyetin çarpıştığı gün kulumuza indirdiklerimize iyman eylemiş iseniz bunu böyle bilin; daha Allah her şeye kadir.”(Furkan–41)

Bize göre bu meali şöyle açabiliriz

“Biliniz ki, ganimet Allah ve resulü için olanlar(emri) var ya; işte bunlar beş bölüme ayrılarak şu aşağıda ki beş gurup insanın infakında kullanılacaktır. Bunun Beşte biri Resulün( kendisinin ve iyalinin infakı ve genel giderlere harcanmak üzere), beşte biri, yakınların(Vatandaşlık veya komşuluk ilişkisi içinde yakın olanlar), beşte biri yetimlerin, beşte biri miskinlerin, beşte biri yolda kalmışlarındır”.

Çünkü hak dinde kurbiyet birisinin kan bağıyla bağlı oldukları anlamına gelmez. Düşman olmayan, nankör olmayan, dostluğa dostlukla karşılık verecek herkestir. Bu bakımdan Kurbiyet ne Resulullah’ın soyu, ne de daha sonra gelecek devlet başkanlarının soyu veya yandaşı anlamına gelir. Resul burada işlere vaziyet ettiği için, bir de Resulullah(s.a.s) özel konumu nedeniyle geçimliğini bir iş tutarak kazanacak konumda değildir. Onun kendi arzusunun Sa’y ile kazanmak olduğunu biliyoruz. Çünkü vergi gelirleri ve ganimetlerden oluşan İsrail toplumu devlet bütçesinden kendisi için infak giderlerini karşılamadığı, bizzat idman gibi çalışarak nafakasını temin eden selam ona Davut’u ideal örnek olarak kendisi hadislerde över.

Dikkat edilirse selam ona Davut bir din kurucusu elçilerden değil, görevi devlet başkanlılığı ve kendisine hidayet edilmiş bir ara peygamberdir. Resulullah ise asli ve kurucu misyonla hem yeni bir vahi getirmek ve hem de onu tebliğ etmekle görevli, işi çok ağır olan bir resuldür. Bu işlerle birlikte herhalde tarlada çalışacak, alışveriş yapacak deve ve koyun sağacak vakti yoktur. Onun giderleri örgütlü toplumun genel gelir kaynaklarından karşılanacaktır. Bu konunun üzerinde durmamızın sebebi, bu ayet yanlış anlaşılmış ve yanlış uygulanarak sonra gelen ve dini ve devleti temsil ettiği kabul edilen sultanların keyfi harcama ve yandaşlarına hazineyi peşkeş çekmelerine sebep oldu da ondan açıklanması gereken bir durum vardır. Çünkü dikkat edilirse “kurbiyet” sınırından başlayan emir, hiç kurbiyet ilişkimiz olmayan “yolda kalmış” yabancıda bitmektedir.

Eğer cahiliye Araplarının ganimet amaçlı savaşları meşrulaştırdıkları ve çete reisine ¼ gibi önemli bir pay verdiklerini ve geri kalanını da çeteye dâhil şakiler arasında paylaşıldığını bilirsek, hem bu ayetin neyi düzenlediğini ve önemini ve hem de geçmişteki uygunsuz uygulamaların ayetin amacına ne kadar uyup uymadığını anlayabiliriz. Yine de burada derin bir analiz yapmayacağız. Çünkü fey, Enfal ve ganimeti tam olarak idrak edemeyen seleflerimizin durumunu ortaya koymakta bugün bir fayda yoktur. Ama Enfal öyle değildir. Sanayi devrimi ve ilişkilerin yeni bir hal aldığı dönem sonrası Enfal türü kazanç neredeyse kaide haline geldiği için adalet ve rahmetin ortaya konulmasında önemini artan bir şekilde sürdürmektedir. Biz yine de ganimet konusunu hepten boş geçmeyip, kendi kanaatimizi ortaya koyalım.

Enfal, Fey ve ganimet geniş bir anlama sahip olup, her türlü kolay kazancı içine almaktadır: zirai, ticari ve sınaî yoldan kolayca gelir elde etmek. Dinde hak olan kavam, itidal üzere yaşamaya yetecek kazançtır. Birilerinin bunun üzerindeki her kazancı Enfaldir, Ganimettir. Bu tür kazançlar Meysere olarak da ifade edilmiş (Bakara-219/1), ve sorumluluktan kurtulmak için, kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu iyalinin geçimliğinden artanın derhal infak edilmesiyle iffetsizlikten ve haramdan arınmanın mümkün olduğunu da Bakara–219/2 ayetten öğrenmekteyiz. İşte aristokratlar bunu kabul etmezler. Sınıfsal kafa ile her şeye baktıkları için, asgari ücreti düşük tutar ve kendi işlerini önemsedikleri, göreceli değerler biçtikleri için, lüks ve refahı sağlayacak düzeydeki gelirler kendilerine mubah, salt emeği ile geçinene layık değilmiş gibi düşünürler. Hak din herkes için tek bir ölçü getirmiştir. O da itidal, itidal ise kavam, kavam ise bir insanın insan gibi yaşaması için gerekli olan gelirdir. Zaten sınıflı toplumun ve onun sınatın fazladan getiriyle pekiştirilmiş şeklinin felaketin künyesi olması bu sebepten dolayıdır. Oysa asgari ücret mademki toplumun ittifak ettiği geçim seviyesidir; öyle ise, salt emeğin değeri budur. Bununla geçiniliyorsa kodamanlar niçin fazlasını sebepsiz ve haksız olarak alırlar veya kâr olarak toplarlar? Bunun üzerindeki her gelir ve sözde maaşın üzerinin hazineye iadesi gerekir. Tabi ki iş böyle de değildir. Çünkü asgari ücret itidalin alında tutulmaktadır. Bu ise zulmün katmerlisidir.

Saygılarımla
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (21. July 2014 Saat 01:09 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Bilgi (5. August 2012), dost1 (3. August 2012)