Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28. September 2008, 01:48 AM   #1
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart Kassas sûresi’ne giriş

Adını 25. ayette geçen “ القصصKasas” sözcüğünden alan sure, Mekke’de 49. sırada inmiştir. Ancak, bazı kaynaklarda 85. ayetin hicret yolculuğu sırasında, 52–55. ayetlerin de Medine’de indiği ileri sürülmüştür. (Mükatil; Kurtubi; el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an)
Üslûp ve içerik olarak 47. ve 48. sırada inmiş olan Şuara ve Neml surelerine çok benzeyen Kasas suresinde, genel olarak:
- Peygamberimize karşı tavır alanlara, şüphelerinin yersizliği ile mazeretlerinin anlamsızlığı gözler önüne serilmek suretiyle itiraz edilmiş,
- Allah’ın inananlara yardım edeceği, inanmayanları ise yardımsız bırakacağı mesajı verilmiş,
- Allah’tan başka her şeyin faniliği vurgulanmıştır.

Surenin Musa peygamberin doğumu ve gençliğine ait bilgilerin verildiği ayetlerinde ise Şuara suresinin 18–21. ayetleri tefsir edilmiştir.

Hakkı Yılmaz\'ın Kur\'an ve İslam 302.Bölüm. Kasas Suresi 1. Bölüm.

Hakkı Yılmaz’ın Kur’an ve İslam 303.Bölüm Kasas Suresi 2. Bölüm

Hakkı Yılmaz\'ın Kur\'an ve İslam 304. Bölüm. Kasas Suresi 3.Bölüm.

Hakkı Yılmaz\'ın Kur\'an ve İslam 305. Bölüm. Kasas Suresi 4. Bölüm.

Hakkı Yılmaz\'ın Kur\'an ve İslam 306. Bölüm. Kasas Suresi 5. Bölüm.





RAHMAN, RAHİM ALLAH ADINA

MEAL:

1 - Tâ [9], Sîn [60], Mîm [40].
2 - Bunlar, apaçık/ açıklayıcı kitabın ayetleridir.
3 - Biz, iman edecek bir kavim için Musa ve Firavun’un önemli haberlerinden bir kısmını sana hak ile okuyoruz [takip ettiriyoruz].
4 - Şüphesiz ki Firavun, yeryüzünde yüceldi ve ehlini grup grup kıldı; onlardan bir taifeyi güçsüzleştirmek istiyor; bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını da sağ bırakıyordu. Şüphesiz ki o, bozgunculardan idi.
5 - Biz ise istiyoruz ki, yeryüzünde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları mirasçılar yapalım.
6 - Ve onları yeryüzünde sağlamca yerleştirelim, Firavun, Haman ve bu ikisinin askerlerine, onlardan çekinmekte oldukları şeyleri gösterelim.
7- Ve Biz Musa’nın anasına vahyettik: “Onu emzir. Eğer onun için korkarsan onu denize bırakıver, korkma ve üzülme. Şüphesiz Biz onu sana döndüreceğiz ve kendisini elçilerden biri yapacağız.”
8 – Sonra da Firavun ailesi onu, kendileri için bir düşman ve üzüntü olmak üzere buluntu olarak aldı. Şüphesiz Firavun, Haman ve bu ikisinin askerleri hata edenler idiler.
9 – Ve Firavun’un karısı: “Benim ve senin için göz aydınlığı! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur, ya da onu evlât ediniriz” dedi. Ve onlar, şuurlarını kullanmıyorlar [işin farkında olmuyorlar].
10 – Musa’nın anasının yüreği bomboş sabahladı. - Eğer Biz, inananlardan olması için onun kalbini pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse onu açığa vuracaktı.-
11 – Ve o [Musa’nın annesi] onun [Musa’nın] kız kardeşine, “Onun izini takip et” dedi. O da hemen, onlar farkına varmazken uzaktan onu gözetledi.
12 – Ve Biz daha önce, ona sütanalarını haram ettik. Bunun üzerine o [Musa’nın kız kardeşi], “Size, onun bakımını sizin namınıza üstlenecek ve ona nasihatte bulunacak [eğitecek] bir aile göstereyim mi?” dedi.
13 - Böylelikle Biz onu, gözü aydın olsun, gam çekmesin ve Allah’ın vaadinin gerçek olduğunu bilsin diye annesine geri verdik. - Velâkin onların pek çoğu bilmezler.-
14 – Ve Musa yiğitlik çağına girip oturaklaşınca, Biz ona hüküm ve ilim verdik. Ve Biz güzel davrananları işte böyle karşılıklandırırız.
15 – Ve Musa, şehir halkının habersiz olduğu bir anda şehre girdi. Sonra orada, biri kendi tarafından diğeri düşman tarafından savaşan [birbirlerini öldürmeye çalışan] iki adam buldu. Sonra kendi tarafı olan, düşmana karşı ondan [Musa’dan] yardım diledi. Musa da ötekine hemen bir yumruk indirdi de onun aleyhine gerçekleşti [o öldü]. O [Musa]; “Bu, şeytanın işindendir, şüphesiz o, saptırıcı, apaçık bir düşmandır” dedi.
16 – O [Musa], “Rabbim! Şüphesiz kendime zulüm ettim. Artık beni bağışla!” dedi de O [Allah], onu bağışladı. Şüphesiz O, çok bağışlayıcının, çok merhamet edicinin ta kendisidir.
17 – O [Musa], “Rabbim! Bana nimet olarak verdiğin şeylere ant olsun ki, artık hiçbir zaman suçlulara arka olmayacağım” dedi.
18 – Sonra da o [Musa], şehirde korku içinde, kontrol ederek sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen kimse feryat ederek ondan yardım istiyor. Musa ona: “Şüphesiz sen, apaçık bir azgınsın!” dedi.
19 - Musa, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince, o [o adam]; “Ey Musa! Dün bir nefsi öldürdüğün gibi beni de mi öldürmek istiyorsun? Sen sadece yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun ve sen düzelticilerden olmak istemiyorsun” dedi.
20 – Ve şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. Dedi ki: “Ey Musa! İleri gelenler seni öldürmek için hakkında müzakere ediyorlar. Derhal çık! Şüphesiz ki ben öğüt verenlerdenim.”
21 – Sonra da o [Musa] korka korka, kontrol ederek oradan çıktı. “Rabbim! Beni zalimler kavminden kurtar!” dedi.
22 – Ve o [Musa] Medyen’e doğru yöneldiğinde, “Rabbimin bana yolun doğrusunu göstereceğini umarım” dedi.
23 – Ve o [Musa], Medyen suyuna varınca, orada sulayan insanlardan bir ümmet buldu. Ve o [Musa], onların astlarından, geri çeken iki kadın buldu. Dedi ki: “Hâliniz nedir?” Dediler ki: “Çobanlar sulayıp çekilmeden biz sulamayız; babamız da şeyh-i kebirdir [çok yaşlı bir ihtiyardır].”
24 - Bunun üzerine o [Musa], ikisi için suladı. Sonra gölgeye çekildi de “Rabbim! Şüphesiz ki ben, hayırdan [iyilikten] bana indirdiğin şeye muhtacım” dedi.
25 - Derken, o iki kadından biri utana utana yürüyerek ona [Musa’ya] geldi. Dedi ki: “Şüphesiz babam, bizim yerimize sulamanın ücretini karşılamak için seni çağırıyor.” O [Musa], ona [kızın babasına] geldi ve kıssaları ona anlattı. O [kızın babası]; “Korkma, o zalim kavimden kurtuldun” dedi.
26 – Onun iki kızından biri; “Babacığım! Onu ücretle tut. Şüphesiz ücretle tutulan kimselerin en iyisi, güçlü ve güvenilir olanıdır” dedi.
27 – O [Kızların babası] dedi ki: “Sekiz yıl bana çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan artık o kendinden; sana ağırlık vermek de istemem. İnşallah beni salihlerden bulacaksın.”
28 – O [Musa]; “Bu seninle benim aramdadır; bu iki ecelden [iki süreden] hangisini gerçekleştirirsem demek ki, bana karşı düşmanlık/ sorumluluk yok. Ve söylediklerimize Allah vekildir” dedi.
29 - Artık Musa eceli [süreyi] gerçekleştirip ehliyle [ailesiyle, yakınlarıyla] yola çıkınca, Dağ tarafından bir ateş hissetti. Ailesine, “Benim size bir haber getirmem için siz (burada) durun; ben bir ateş hissettim. Yahut ısınırsınız diye o ateşten bir parça getiririm” dedi.
30- 32- Sonra oraya vardığında o bereketli toprak parçasındaki vadinin sağ tarafından, bir ağaçtan seslenildi: “Ey Musa! Hiç şüphesiz ki Ben, âlemlerin Rabbi Allah’ın ta kendisiyim! Ve asanı at! -Asayı yılan gibi deprenir görünce de dönüp arkasına bakmadan kaçtı.- Ey Musa! Beri gel, korkma. Kesinlikle sen emniyette olanlardansın. Elini koynuna sok, kusursuz bembeyaz çıkacaktır. Korkudan kanadını kendine çek. İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin delildir. Şüphesiz ki onlar, yoldan çıkan bir kavim olmuşlardır.”
33, 34 – O [Musa] dedi ki: “Rabbim! Şüphesiz ben onlardan bir can öldürdüm, şimdi onların beni öldürmelerinden korkuyorum. Kardeşim Harun’u da. O dil itibariyle benden daha fasihtir. O nedenle onu da beni doğrulayan bir yardımcı olarak benimle birlikte gönder. Şüphesiz ben, beni yalanlamalarından korkuyorum.”
35 – O [Allah] dedi ki: “Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve ikiniz için bir kudret kılacağız. Sonra da onlar ayetlerimiz sebebiyle size erişemeyecekler. Siz ikiniz ve size tabi olanlar üstün olanlarsınız.”
36 - Musa onlara apaçık ayetlerimiz ile gelince, “Bu, sadece uydurulmuş bir sihirdir. Ve biz önceki babalarımızdan bunu işitmemiştik” dediler.
37 - Musa da dedi ki: “Benim Rabbim, kendi katından kimin hidayet rehberi ile geldiğini ve yurdun akıbetinin kim için daha iyi olacağını daha iyi bilendir. Şüphesiz ki zalimler, kurtuluşa eremezler.”
38 –Firavun da; “Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh bilmedim. Ey Haman, benim için çamur üzerine hemen ateş yak [tuğla imal et] da Musa’nın ilâhına muttali olmam için bana bir kule yap. Ve şüphe yok ki onun yalancılardan biri olduğuna kesinlikle inanıyorum” dedi.
39 - O [Firavun], kendisi ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerine inandılar.
40 - Biz de onu ve askerlerini yakalayıp denize atıverdik. Şimdi, zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak!
41 – Ve onları, ateşe çağıran imamlar [önderler] kıldık. Kıyamet günü onlar yardım görmeyecekler de.
42 – Ve bu dünyada arkalarına lânet taktık. Onlar, kıyamet gününde de kötülenmiş/ uzaklaştırılmış kimselerdendirler.
43 – Ve Ant olsun ki Biz, ilk nesilleri helâk ettikten sonra Musa’ya, öğüt alırlar diye, insanlar için apaçık deliller, kılavuz ve rahmet olarak Kitap`ı [Tevrat`ı] verdik.
44- Ve Musa’ya o emri gerçekleştirdiğimiz sırada sen batı yönünde değildin. Şahitlerden [hazır bulunanlardan, görenlerden] de değildin.
45- Ama Biz nice nesiller var ettik de, onların ömürleri uzadıkça uzadı. Sen onlara ayetlerimizi okur halde Medyen halkı arasında bulunanlardan da değildin; Fakat Biz elçi gönderenleriz.
46, 47- Ve Biz, seslendiğimiz zaman, Tur’un [dağın] yanında da değildin. Bilakis senden önce kendilerine uyarıcı [peygamber] gelmeyen bir kavmi uyarman için ve kendi ellerinin yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde hemen, “Rabbimiz! Ne olurdu bize bir peygamber gönderseydin de, ayetlerine uysak ve müminlerden olsak” diyemesinler, onlar öğüt alsınlar diye Rabbinden bir rahmet olarak… (orada geçenleri sana bildirdik, seni elçi olarak gönderdik).
48 – İşte onlara tarafımızdan o hakk gelince de, “Musa`ya verilen şeyler [mucizeler] gibi ona da verilmeli değil miydi?” dediler. Daha evvel Musa’ya verileni inkâr etmemişler miydi? “Birbirine sırt veren [destekleyen] iki sihir” dediler. Ve “Şüphesiz biz hepsini inkâr edeceğiz” dediler.
49 - De ki: “Eğer doğrular iseniz, hemen Allah katından bu ikisinden [bana ve Musa`ya inen kitaplardan] daha çok doğruya kılavuz olan bir kitap getirin de ben de ona uyayım!”
50 - Buna rağmen eğer sana cevap vermezlerse, bil ki onlar, yalnızca heveslerine uymaktadırlar. Allah’tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık/ şaşkın [aşağı] kim olabilir? Kesinlikle Allah zalim kavme yol göstermez.
51 – Ve ant olsun Biz, Söz’ü [vahyi, Kur’an’ı] öğüt alırlar diye birbiri ardınca uladık.
52 - Ondan [Sözden; vahiyden, Kur’an’dan] önce kendilerine kitap verdiğimiz kimseler; onlar, ona [Söz’e; vahye, Kur’an’a] da inanırlar.
53 – Ve onlara o [Söz; vahy, Kur’an] okunduğu zaman onlar; “Biz ona [Söz’e] inandık. Şüphesiz o, Rabbimizden gelen gerçektir. Kesinlikle biz ondan önce teslim olanlardık [Müslümanlardık]” dediler.
54 - İşte onlar; sabretmelerinden ötürü onların mükâfatları iki kere verilecektir. Ve onlar kötülüğü iyilikle savarlar ve kendilerini rızklandırdığımız şeylerden infak ederler.
55 – Ve onlar, boş söz işittikleri zaman, ondan yüz çevirirler ve “Bizim işlerimiz yalnızca bizim için, sizin işleriniz de yalnızca sizin içindir. Size selâm olsun! Biz cahilleri aramıyoruz” derler.
56 – Kesinlikle sen sevdiğini doğru yola iletemezsin; ama Allah dilediğine doğru yolu gösterir ve O, doğru yola girecek olanları daha iyi bilir.
57- Ve onlar; “Biz seninle beraber hidayete uyarsak, yurdumuzdan atılırız” dediler. Biz onları, kendi katımızdan bir rızk olarak, her şeyin semerelerinin toplanıp kendisine getirildiği, güvenli, haram [dokunulmaz] bir yere [Mekke’ye] yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler.
58 – Ve Biz, geçimleriyle şımarmış nice kenti helâk etmişizdir. İşte, onların yerleri! Kendilerinden sonra pek az oturulmuş olan meskenleri. Ve Biz, vârislerin ta kendisiyiz.
59 - Rabbin, kendilerine ayetlerimizi okuyan bir peygamberi anakente göndermedikçe, memleketleri helâk edici değildir. Zaten Biz, halkı zalim olmayan memleketleri helâk edici değiliz.
60 – Ve size verilen şeyler, basit hayatın kazanımı ve onun süsüdür. Allah katında olanlar ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâlâ akletmeyecek misiniz?
61 - Şu hâlde, Bizim kendisine güzel bir vaatle vaatte bulunup da ona kavuşan kimse, basit hayatın kazanımını kazandırdığımız ve sonra kıyamet gününde huzurumuza getirilenlerden [huzurumuzda ‘hazırol’da tutulanlardan] olan kimse gibi midir?
62 – Ve o gün O [Allah] onlara seslenir de der ki: “Yanlış olarak inanmış olduğunuz Benim ortaklar hani nerede?”
63 - Haklarında Söz gerçekleşen kimseler; “Rabbimiz! İşte bunlar bizim azdırdığımız kimselerdir. Biz nasıl azmışsak, işte bunları da öylece biz azdırdık. Biz Sana karşı uzak olduk. Onlar sadece bizlere tapmıyorlardı” derler.
64 – Ve “Ortaklarınızı çağırın!” denir, onlar da çağırırlar. Sonra da onlar kendilerine cevap vermezler ve azabı görürler. -Ne olurdu onlar doğru yola girmiş olsalardı!-
65 – Ve o gün O [Allah], onlara seslenir de; “Gönderilenlere [elçilere] ne cevap verdiniz?” der.
66 – İşte, o gün onlara bütün önemli haberler kapkaranlık olmuştur; artık onlar birbirlerine de soramazlar.
67 - Fakat tövbe etmiş, iman etmiş ve salihi işlemiş kimseye gelince; o, kurtuluşa erenlerden olmayı umabilir.
68 – Ve senin Rabbin, dilediği şeyi yaratır ve onlar için hayırlı olan şeyleri seçer/ onlar için ise seçim hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir ve yüceler yücesidir.
69 – Ve senin Rabbin, onların, sinelerinde gizledikleri şeyleri ve açığa vurdukları şeyleri bilir.
70 – Ve O, kendisinden başka ilâh diye bir şey olmayan Allah’tır. İlkinde ve sonuncuda hamd O’nundur, hüküm yalnızca O’nundur. Ve ancak O’na döndürüleceksiniz.
71 - De ki: “Gördünüz mü [Düşündünüz mü hiç], eğer Allah üzerinizde geceyi ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah’tan başka size ışık getirecek ilâh kimdir? Hâlâ kulak vermeyecek misiniz?”
72 - De ki: “Gördünüz mü [Düşündünüz mü hiç], eğer Allah üzerinizde gündüzü ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah’tan başka, istirahat edeceğiniz geceyi size getirecek ilâh kimdir? Hâlâ görmeyecek misiniz?”
73 – Ve O’nun [Allah’ın] rahmetindendir ki O, geceyi ve gündüzü; onda [gecede] dinlenesiniz ve [gündüzün] O’nun lütuf ve kereminden arayasınız ve şükredesiniz diye kıldı.
74 - Ve o gün O [Allah], onlara seslenip der ki: “Yanlış olarak inandığınız Benim ortaklar hani, nerede?”
75 – Ve Biz her ümmetten bir şahit çekip çıkardık da “Haydi, kesin delilinizi getirin!” dedik. Artık bildiler ki, hakikat Allah’a aittir ve uydurageldikleri şeyler kendilerinden ayrılıp kaybolmuştur.
76, 77 – Şüphesiz Karun, Musa’nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, şüphesiz onun anahtarları güçlü kuvvetli bir topluluğa ağır gelirdi. Bir zaman kavmi ona demişti ki: “Şımarma! Şüphesiz ki Allah şımarıkları sevmez. Ve Allah’ın sana verdiğinde ahiret yurdunu iste. Dünyadan da nasibini unutma! Allah`ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun. Ve yeryüzünde bozgunculuğu isteme. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.”
78 – O [Karun]; “O [servet], bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi.” dedi. Bilmez miydi ki Allah, kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok topluluğu [taraftarı, birikimi] olan kimseleri kesinlikle helâk etmişti. Ve günahkârlar günahlarından sorulmaz [Allah onların hepsini bilir].
79 - Derken o [Karun], ziynet [ihtişam] içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını isteyen kimseler; “Keşke Karun’a verilen gibi bizim de olsaydı! Şüphesiz ki o [Karun], çok büyük bir nasip sahibidir” dediler.
80 – Ve kendilerine ilim verilmiş olan kimseler ise; “Yazıklar olsun size! İman eden ve salihi işleyen kimseler için Allah’ın mükâfatı daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir” dediler.
81 – Sonunda Biz onu ve evini yere geçirdik. Artık Allah’ın astlarından kendisine yardım edecek bir taraftar da olmadı ve o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi.
82 – Ve daha dün onun yerinde olmayı isteyenler, “Demek ki Allah kullarından dilediğine rızkı genişletiyor ve daraltıyor. Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Ve demek ki inkârcılar felâh bulmuyorlar” diyerek sabahladılar.
83 - İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimseler için kılarız. Ve akıbet, takva sahipleri içindir.
84 - Kim bir iyilik getirirse ona ondan daha hayırlısı/ ona ondan dolayı bir hayır vardır. Ve kim bir kötülük getirirse; işte o kötülükleri işleyenler, ancak yaptıkları şeyler ile karşılıklandırılırlar.
85 – Şüphesiz ki Kur’an’ı sana farz kılan kişi [Allah], elbette seni dönülecek yere döndürecektir. De ki: “Benim Rabbim, kimin hidayetle geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu daha iyi bilendir.”
86- Ve sen Kitap’ın sana ilka edileceğini [indirileceğini] umuyor değildin. [O] ancak Rabbinden bir rahmet olarak [verildi]. Öyleyse sakın kâfirlere arka çıkma [yardımcı olma].
87 – Ve onlar [müşrikler] sana indirildikten sonra, sakın seni Allah’ın ayetlerinden alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et. Ve asla müşriklerden olma!
88- Ve Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarma. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O’nun yüzünden [zatından] başka her şey yok olacaktır. Hüküm [yasa-ilke] yalnızca O’nundur. Siz de ancak O’na döndürüleceksiniz.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
ÖmerFurkan Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
khaos (28. April 2012)