18. September 2012, 08:26 PM | #1 |
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.023
Tesekkür: 3.573
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 |
Nahl sûresi
MEKKE DÖNEMİ
Necm: 299 1Allah'ın emri kesinlikle gelecek. Artık onu acele edip istemeyiniz. Allah, onların ortak koştukları şeylerden arınıktır ve yücedir. 2Allah, kullarından dilediğine, haberci âyetleri/ vahyi, Kendisine özgü bir iş olarak ruh/ can ile birlikte: “Şüphesiz Benden başka ilâh yok, o hâlde Benim korumam altına girin diye uyarın” diye indirir. 3Allah, gökleri ve yeryüzünü hak ile oluşturdu. O, onların ortak koştukları şeylerden yücedir. 4Allah, insanı bir nutfeden oluşturdu. Bir de bakarsın ki, o apaçık bir düşmandır. 5Hayvanları O oluşturmuştur. Onlarda sizi ısıtacak şeyler ve birçok yararlar vardır. Siz, onlardan bir kısmını da yersiniz. 6Ve hayvanlarda, akşam vakti getirdiğinizde ve sabahleyin saldığınızda sizin için bir güzellik vardır. 7Ve hayvanlar, ancak canınızın bir parçası tükenerek/ çok yorularak ulaşabileceğiniz bir memlekete yüklerinizi taşırlar. Şüphesiz sizin Rabbiniz, kesinlikle çok şefkatlidir, çok merhametlidir. 8Ve Allah, kendilerine binesiniz, hem de zînet olsun diye, atları, katırları ve eşekleri oluşturdu. Bilmediğiniz şeyleri de O oluşturuyor. 9Yolun doğrusu yalnızca Allah'a borçtur. Yolun eğrisi de vardır. Ve eğer Allah dileseydi, sizi topluca doğru yola kılavuzlardı. 10,11O, sizin için gökten bir su indirdi. İçecekleriniz ondandır. Hayvanları otlattığınız ağaçlar-bitkiler de ondandır. Allah, su ile sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve tüm meyvelerden bitiriyor. Şüphesiz bunda iyiden iyiye düşünen bir toplum için kesinlikle birer alâmet/gösterge vardır. 12Ve Allah, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin emrinize verdi/sizin yararlanacağınız özelliklerde yarattı. Bütün yıldızlar da O'nun emrine boyun eğmişlerdir. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir toplum için alâmetler/göstergeler vardır. 13Yeryüzünde sizin için renklerini değişik olarak yarattığı şeyleri de sizin hizmetinize sunmuştur. Şüphesiz bunda öğüt alan bir toplum için kesinlikle bir alâmet/gösterge vardır. 14Ve O, denizden taze et yiyesiniz ve ondan takındığınız süs eşyasını çıkarasınız diye armağanlarından rızık aramanız için ve kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödemeniz için denizi sizin emrinize verendir. –Gemilerin denizde suyu yararak gittiklerini görüyorsun.– 15,16Ve Allah size sofra olması için yeryüzünün içinde sabit-sağlam dağlar, ırmaklar ve siz kılavuzlandığınız doğru yolu bulasınız diye yollar ve daha nice âlametler bıraktı. Ve Onlar yıldızlarla/ Kur’ân âyetleri öbekleriyle yollarını bulurlar. 17Öyleyse yaratan/ Allah, yaratamayan sözde ilâhlar gibi olur mu? Hâlâ düşünmeyecek misiniz? 18Ve eğer Allah'ın nimetlerini sayacak olsanız, onları sayamazsınız. Şüphesiz ki Allah kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir. 19Ve Allah, gizlediğinizi ve açıkladığınızı bilir. (70/16, Nahl/1-19) Necm: 300 20,21Ve onların Allah'ın astlarından yakardıkları şeyler herhangi bir şey oluşturamazlar, kendileri oluşturulmuşlardır, ölülerdir, diri değildirler. Ne zaman dirileceklerini de tam bilemezler. 22Sizin ilâhınız tek bir ilâhtır. Artık âhirete inanmayan şu kimseler; onların kalpleri, tanıtmamaya çalışmaktadır ve onlar, kendilerinin büyük olduğuna inanan kimselerdir. 23Allah'ın, onların gizlediklerini ve açığa vurduklarını bildiğine hiç şüphe yoktur. Şüphesiz Allah, kendilerinin büyük olduğuna inananları sevmez. 24,25Ve onlara: “Rabbiniz ne indirdi?” denildiği zaman, onlar, kıyâmet günü, kendi günahlarını tam olarak yüklenmek ve bilgisizlikleri yüzünden saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından bir kısmını da yüklenmeleri için, “Öncekilerin efsaneleri” dediler. Dikkat edin, yüklendikleri şey ne kötüdür! 26Şüphesiz onlardan önceki kimseler tuzak kurdular da Allah, onların duvarlarına temellerinden vurdu. Sonra da çatı tepelerinden üzerlerine çöktü. Ve onlara azap akledemedikleri bir yönden geldi. 27Sonra kıyâmet günü Allah, onları rezil-rüsva edecek ve “Hani uğrunda düşmanlık ettiğiniz ortaklarım nerede?” diyecektir. Kendilerine bilgi verilmiş olan kimseler: “Şüphesiz ki bugün rezillik-rüsvalık ve kötülük, kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler üzerinedir” diyecekler. (70/16, Nahl/20-27) Necm: 301 28Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimseler, kendilerine haksızlık etmiş kimseler olarak, meleklerin, geçmişte yaptıklarını ve yapmaları gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırdıkları kimselerdir. Artık teslimiyeti koyarlar: “Biz, hiçbir kötülükten yapmıyorduk.” Tam tersi, şüphesiz Allah, sizin yapmakta olduklarınızı çok iyi bilendir. “29O hâlde içinde sürekli kalanlar olarak cehennemin kapılarına girin!” denir. İşte, büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür! 30-32Ve Allah'ın koruması altına girmiş kimselere: “Rabbiniz ne indirdi?” denilince onlar: “Hayır” derler. Bu dünyada güzelleştirenlere-iyileştirenlere iyilik-güzellik vardır. Âhiret yurdu ise kesinlikle daha hayırlıdır. Ve Allah'ın koruması altına girmiş kimselerin yurdu; Adn cennetleri ne güzeldir! Onlar, oraya girecekler. Onun altından ırmaklar akar. Orada, onlar için diledikleri şeyler vardır. Allah, Kendisinin koruması altına girmiş kişileri işte böyle karşılıklandırır. Allah'ın koruması altına girmiş kişiler o kimselerdir ki, melekler onları hoş ve rahat ettirerek onlara geçmişte yaptıklarını ve yapmaları gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırırlar. “Selâm size, yapmış olduğunuz işlerin karşılığı olarak girin cennete!” derler. (70/16, Nahl/28-32) Necm: 302 33,34Onlar kendilerine, doğal güçlerin gelmesinden veya Rabbinin emrinin gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar! Kendilerinden öncekiler de böyle yapmışlardı. Ve Allah onlara haksızlık etmedi, fakat onlar şirk koşarak kendilerine haksızlık etmişlerdi, yanlış; kendi zararlarına iş yapmışlardı. Bunun için, sonunda yaptıklarının cezası kendilerine isabet etti. Alay edip durdukları şey de kendilerini kuşattı. 35Ve Allah'a ortak koşan şu kimseler: “Allah dileseydi biz ve atalarımız Kendisinin astlarından hiçbir şeye tapmazdık ve O'nun astlarından hiçbir şeyden haram kılmazdık” dediler. Kendilerinden önceki kimseler böyle yaptılar. İşte elçiler üzerine, ancak açık-seçik bir tebliğden başka ne olur? 36Ve andolsun ki Biz her ümmete, “Allah'a kulluk edin ve tağuttan292 sakının” diye bir elçi gönderdik. Artık Allah, bu ümmetlerden bir kısmına doğru yolu gösterdi, bir kısmına da sapıklık hak olmuştur. Şimdi yeryüzünde bir gezip dolaşın da bakın yalanlayanların sonu nasıl olmuş? 37Sen, onların doğru yolda olmaları için hırs göstersen de, artık Allah, saptırdığı kimseyi doğru yola kılavuzlamaz. Onlar için yardımcılardan da kimse yoktur. 38,39Ve kâfirler, “Allah, ölen kimseyi diriltmez” diye en kuvvetli yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. Hayır, Allah ölüleri, üzerine aldığı gerçek bir vaat olarak, onların, hakkında anlaşmazlığa düştükleri şeyi onlara açığa koymak ve gerçekleri örtbas eden kimselerin, yalancıların ta kendisi olduklarını bildirmek için diriltecektir. 40Biz bir şeyi dilediğimiz zaman, Bizim ona sözümüz sadece “Ol!” dememizdir. O da hemen oluverir. (70/16, Nahl/33-40) Necm: 303 41,42Ve haksızlığa uğradıklarından sonra Allah yolunda hicret eden kişiler, kesinlikle Biz onları, sabretmiş ve sadece Rablerine işin sonucunu havale eden şu kimseleri bu dünyada güzel bir şekilde yerleştireceğiz. Ötekinin/âhiretin ücreti ise daha büyüktür. Keşke bilselerdi! 43,44Ve Biz, senden önce de, sadece kendilerine vahyettiğimiz olgun insanları açık kanıtlarla ve yazılı belgelerle elçi olarak gönderdik. Eğer bilmiyorsanız, haydiyin Tevrât ve İncîl'i bilen bilginlere sorun. Biz sana da o öğüdü/Kur’ân'ı, kendilerine indirilmiş olanı ortaya koyman için, onların da iyiden iyiye düşünmeleri için indirdik. 45-47Peki sinsice kötülükleri plânlayanlar, Allah'ın kendilerini yere batırmayacağından yahut bilemeyecekleri bir yerden azabın gelmeyeceğinden yahut onlar dolaşıp dururlarken Allah'ın, kendilerini yakalayıvermesinden, –üstelik onlar, âciz bırakanlar da değillerdir– yahut da kendilerini azar azar/korku içinde yakalamasından emin mi oldular? İşte, şüphesiz sizin Rabbiniz, kesinlikle çok şefkatlidir, çok merhametlidir. 48Onlar, gölgeleri Allah'a boyun eğerek, küçülenlerin ta kendisi olarak sağdan sola dönen, Allah'ın oluşturduğu birtakım şeyleri görmediler mi/bunları hiç mi düşünmediler? 49,50Ve göklerde ve yeryüzünde bulunan canlılar ve doğal güçler, kibirlenmeden Allah'a boyun eğerler. Kendilerinin üstündeki Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyleri yaparlar. (70/16, Nahl/41-50) Necm: 304 51Ve Allah, buyurdu: “İki ilâh edinmeyin. O, ancak tek bir ilâhtır. O hâlde yalnız Benden korkun/yalnız Bana kulluk edin.” 52Göklerde ve yeryüzünde olan şeyler de yalnız O'nundur. Din de daima O'nundur. Böyle iken, siz Allah'tan başkasına mı kendinizi koruma altına aldırtıyorsunuz? 53Ve iyilik olarak sahip olduğunuz ne varsa, işte Allah'tandır. Sonra size bir zarar dokunduğunda, hemen yalnız O'na sığınırsınız. 54,55Sonra, zararı sizden giderince, sizden bir grup, küfretmek; kendilerine verdiklerimizi örtbas etmek/verdiklerimize iyilikbilmezlik etmek için Rablerine ortak koşarlar. –Hadi şimdi yararlanın! Fakat yakında bileceksiniz.– 56Ve ortak koşanlar, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden bilmedikleri şeylere pay ayırıyorlar. –Allah'a andolsun ki siz uydurageldiğiniz bu şeylerden kesinlikle sorgulanacaksınız.– 57Ve onlar, Allah'a kızlar isnat ediyorlar. –Allah, bundan arınıktır.– Kendileri için de iştahlandıkları oğlan çocukları vardır. 58Ve onlardan biri kız doğum haberi ile müjdelendiği zaman içi öfkeyle dolarak yüzü kapkara kesilir. 59Kendisine verilen haberin kötülüğü dolayısıyla toplumundan gizlenir; aşağılık ve horluğa rağmen kızı yanında mı tutsun yoksa toprağa mı gömsün! Dikkat edin, onların verdikleri hüküm/töreleri ne kötüdür! 62Ve beğenmediklerini Allah için ayırırlar. Ve dilleri, en güzelin kendilerine ait olduğunu, yalan yere söyler durur. Hiç şüphesiz onlar için ancak ateş vardır ve onlar, önden itileceklerdir. 60Âhirete iman etmeyen kimseler için kötülüğün aynısı vardır. En yüce örnek ise, Allah'ındır. O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır. 61Ve eğer Allah, yanlış işleri nedeniyle insanları sorgulayıp cezalandıracak olsaydı, yeryüzünün üstünde irili-ufaklı tüm canlılardan hiçbir şey bırakmazdı. Velâkin onları adı konulmuş bir süreye kadar erteler. Artık onların sürelerinin sonu gelince de ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler. 63Allah'a yemin olsun ki Biz kesinlikle senden önce birtakım ümmetlere elçiler gönderdik de şeytan onlara amellerini bezeyip süslü gösterdi. İşte o şeytan, bu gün onların koruyucu, yol gösterici yakınıdır. Ve onlar için acı bir azap vardır. 64Ve Biz, sana Kur’ân'ı sırf hakkında anlaşmazlığa düştükleri şeyleri onlar için açığa koyasın diye ve iman edecek bir topluma bir kılavuz, bir rahmet olarak indirdik. (70/16, Nahl/51-59, 62, 60-61, 63-64) Necm: 305 65Ve Allah gökten bir su indirdi de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz ki bunda dinleyen bir toplum için kesinlikle bir alâmet/gösterge vardır. 66Şüphesiz sizin için keçi, koyun, deve sığırda da size bir ibret vardır. Biz, size onların karnındaki dışkı ile kan arasındaki şeylerden, içenlerin boğazından kolaylıkla geçen halis süt içiriyoruz. 67Ve hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden –ki, siz ondan içki ve güzel rızık edinirsiniz– size içiririz. Şüphesiz bunda aklını kullanan bir toplum için kesinlikle bir alâmet/gösterge vardır. 68,69Ve Rabbin bal arısına dağlarda, ağaçlarda ve yapacakları çardaklarda evler/ yuvalar edinmesini, sonra ‘Meyvelerin hepsinden ye de, Rabbinin kolaylaştırdığı yollara gir’ diye vahyetti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir içecek çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz ki bunda iyiden iyiye düşünen bir toplum için, kesinlikle bir alâmet/gösterge vardır. 70Ve sizi Allah oluşturdu, sonra da sizi vefat293 ettirecektir; size geçmişte yaptıklarınızı ve yapmanız gerekirken yapmadıklarınızı bir bir hatırlattıracaktır. İçinizden kimi de, bilgiden sonra herhangi bir şey bilmesin diye, ömrün en kötü zamanına ulaştırılır. Şüphesiz ki Allah çok bilgili ve çok kudretlidir. 71Ve Allah rızık konusunda kiminizi kiminize fazlalıklı kılmıştır. Kendilerine fazlalık verilenler, kendi rızıklarını; yiyip içeceklerini, servetlerini, sözleşmeler gereği himayelerinde bulundurdukları kimselere,294 hepsi rızıkta eşit olmak üzere vermezler. O hâlde bunlar Allah'ın nimetini bilerek örtbas mı ediyorlar? 72Ve Allah, sizin için kendinizden eşler yaptı, o eşlerinizden de oğullar ve torunlar verdi. Sizi hoş, güzel, yararlı şeylerden de rızıklandırdı. Şimdi onlar, bâtıla inanıyorlar ve Allah'ın nimetini örtbas mı ediyorlar? 73Ve onlar, Allah'ın astlarından, göklerden ve yeryüzünden kendileri için rızık olarak herhangi bir şeye mâlik olmayan ve güç yetiremeyen şeylere tapıyorlar. 74Artık Allah için örnekler vurmayın. Şüphesiz Allah bilir, siz bilmezsiniz. 75Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile Bizim kendisine güzel bir rızık verip de ondan gizli ve açık olarak harcayan bir kimseyi örnek verdi: Bunlar eşit olurlar mı? –Bütün övgüler Allah'a mahsustur.– Tersine insanların çoğu bilmezler. 76Allah iki adamı da örnekleştirdi: Bunlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez; koruyucusuna bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi, bu adamla, adaletle emreden ve doğru yolda bulunan adam eşit olur mu? (70/16, Nahl/65-76) Necm: 306 77Ve göklerin ve yerin görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni sadece Allah'a aittir. Kıyâmetin koparılması da yalnızca göz açıp kapama gibidir veya o, daha yakındır. Şüphesiz Allah her şeye güç yetirendir. 78Ve Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını ödeyesiniz diye işitme, görme duyularını ve gönüller verdi. 79Gök boşluğunda, bir emre boyun eğdirilmiş olan kuşlara/bulutlara bakmadılar mı? Onları Allah'tan başkası tutmuyor. Bunda, inanan bir toplum için elbette ki alâmetler/göstergeler vardır. 80Ve Allah, size evlerinizden bir huzur ve dinlenme yaptı. Ve hayvanların derilerinden yolculuk ve konaklama günlerinizde evler ve yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar döşeme eşyası ve kazanç sağlattı. 81Ve Allah, oluşturduklarından sizin için gölgeler yaptı ve sizin için dağlardan barınaklar yaptı. Sizi sıcaktan-soğuktan koruyacak elbiseler ve sizi kendi hışmınızdan koruyan elbiseler var etti. İşte böylece Allah, Müslüman olasınız diye üzerinize nimetini tamamlamaktadır. 82Buna rağmen eğer yüz çevirirlerse, artık sana düşen sadece apaçık bir tebliğdir. 83Onlar, Allah'ın nimetini bilirler, sonra onu tanınmaz hâle getirirler. Onların çoğu kâfirlerdir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimselerdir. (70/16, Nahl/77-83) Necm: 307 84Ve her ümmetten bir şâhit getireceğimiz gün, artık kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere izin verilmez. Onlardan özür dilemeleri de istenmez. 85Ve o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimseler, azabı gördükleri zaman, artık onlardan hafifletilmez ve onlara süre verilmez. 86Ve ortak koşan o kimseler, ortak koştukları şeyleri gördükleri zaman: “Rabbimiz! İşte bunlar, Senin astlarından bizim kendilerine yakardığımız ortaklarımız olan kimselerdir” dediler. Koştukları ortaklar da hemen onlara, “Şüphesiz siz kesinlikle yalancılarsınız” diye söz attılar. 87Ve onlar, o gün, Allah'a teslim oldular. Uydurmuş oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp gitti. 88Küfreden; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden ve Allah yolundan çeviren şu kimseler, Biz yaptıkları bozgunculuk nedeniyle onlara azap üstüne azap artırdık. 89Ve Biz o gün, her ümmet içinde, kendilerinden kendi aleyhlerine bir şâhit göndereceğiz. Seni de onların üzerine şâhit getireceğiz. Biz bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve Müslümanlara bir kılavuz, bir rahmet ve bir müjde olarak sana indirdik. (70/16, Nahl/84-89) Necm: 308 90Şüphesiz Allah, adaleti, iyileştirmeyi-güzelleştirmeyi ve yakınlara vermeyi emreder; hayâsızlıktan, kötülükten ve azgınlıktan nehyeder. O, düşünüp öğüt alırsınız diye size öğüt verir. 91Ve sözleşme yaptığınızda Allah'ın ahdini/Allah'a verdiğiniz sözleri yerine getirin. Yeminlerinizi/ sözleşmelerinizi sağlama aldıktan ve Allah'ı kendinize kesin olarak kefil kıldıktan sonra da onları bozmayın. Şüphesiz ki Allah, işlediğiniz şeyleri bilir. 92Bir ümmet, diğer bir ümmetten daha çoktur diye, yeminlerinizi aranızda aldatma aracı edinerek, ipliğini sağlamca eğirdikten sonra, onu söküp bozan kadın295 gibi de olmayın. Şüphesiz Allah, sizi bununla sınıyor. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri kıyâmet günü size kesinlikle açıklayacaktır. 93Ve Allah dileseydi elbette hepinizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah dilediğini saptırır ve dilediğine de doğru yolu kılavuzlar/ dileyeni saptırır, dileyene kılavuzluk eder. Ve şüphesiz ki siz, bütün yaptıklarınızdan sorulacaksınız/sorumlu tutulacaksınız. 94Ve yeminlerinizi aranızda aldatma ve bozgunculuğa/ kargaşaya araç edinmeyin. Sonra ayak sağlam bastıktan sonra kayıverir ve Allah yolundan saptığınız için, kötülüğü tadarsınız. Büyük azap da sizin içindir. 95Ve Allah'ın ahdini/ Allah'a verilen sözleri az bir bedel karşılığında satmayın. Eğer bilirseniz kesinlikle Allah katındaki; o, sizin için daha hayırlıdır. 96Sizin yanınızdaki tükenir, Allah'ın katındaki ise kalıcıdır. Ve Biz kesinlikle sabredenlere ecirlerini, yaptıklarının daha güzeli olarak karşılık vereceğiz. 97Erkek-dişi, mü’min olarak kim iyi amel işlerse kesinlikle onu güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve kesinlikle onların ücretlerini, yapmış oldukları amellerin daha güzeliyle ödüllendireceğiz. 98Öyleyse Kur’ân öğrenip öğrettiğin zaman Racim Şeytan’dan; [aklınıza hemen geliveren, iyiden iyiye düşünme sonucu olmayan, sizi mahvedecek mesnetsiz düşünceler üreten yetiden] Allah’a sığın. 99,100Şüphesiz ki iman etmiş ve Rablerine işin sonucunu havale eden kimseler üzerinde Şeytan-ı Racim'in hiçbir zorlayıcı gücü yoktur. Onun zorlayıcı gücü, ancak kendisini, yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın edinenler ve Allah'a ortak koşanların ta kendileri olan kimseler üzerinedir. (70/16, Nahl/90-100) Necm: 309 101Ve Biz bir âyet yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman –Allah ne indirdiğini daha iyi bilen olmasına rağmen– onlar, “Sen, ancak bir uydurucusun” dediler. İşin doğrusu onların çoğu bilmiyorlar. 102De ki: “İman etmiş kimseleri güçlendirip kökleştirmek/tutundurmak için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olmak üzere, senin Rabbinden ona, Allah'ın birçok can katan âyeti hak ile inmiştir. 103Ve kesinlikle Biz biliyoruz ki, onlar “Sadece, o'na bir beşer öğretiyor” diyorlar. Peygamber'e öğretiyor zannında bulundukları kimsenin dili yabancıdır. Kur’ân ise apaçık bir Arapça'dır. 104Şüphesiz Allah'ın âyetlerine inanmayan kimseler; Allah onlara kılavuz olmaz ve onlar için pek acı bir azap vardır. 105Yalanı, yalnızca Allah'ın âyetlerine inanmayan kimseler uydurur. Ve işte onlar, yalancıların ta kendileridir. 106Her kim imanından sonra küfreder; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeder, –kalbi iman ile yatışmış hâlde iken, baskıyla zorlanan hariç olmak üzere– ve de küfre; inanmamaya göğsünü açarsa, artık kendilerinin üzerine Allah'tan bir gazap vardır. Bunlar için büyük bir azap da vardır. 107Bu, onların dünya hayatını âhirete göre daha sevimli bulmalarından ve şüphesiz Allah'ın da kâfirler toplumuna; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden bir topluluğa doğru yolu göstermemesi nedeniyledir. 108Onlar, Allah'ın, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini damgaladığı/mühürlediği kimselerdir. İlgisiz, bilgisiz, duyarsız olanlar, onların ta kendileridir. 109Şüphesiz, onlar âhirette ziyana uğrayanların ta kendileridir. (70/16, Nahl/101-109) Necm: 310 110Sonra şüphesiz senin Rabbin, eziyet edildikten sonra hicret eden, sonra çaba harcayan ve sabreden kimseler içindir. Şüphesiz senin Rabbin bundan sonra kesinlikle çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. 111O gün, herkes kendi nefsi için uğraşarak gelecek ve herkes yaptığı şeyleri tastamam alacak. Ve onlar haksızlığa uğratılmayacak. (70/16, Nahl/110-111) Necm: 311 112Ve Allah bir kenti296 misal olarak verdi: Bu kent, güvenli, huzurlu idi ve oraya her bir yerden rızkı bol bol gelirdi. Ne var ki, onlar Allah'ın nimetlerine karşı iyilikbilmezlik ettiler. Allah da onlara, yapıp ürettikleri şeyler yüzünden açlık ve korku elbisesini/felâketini tattırıverdi. 113Ve andolsun ki, onlara içlerinden bir elçi gelmişti de onu yalanladılar. Bunun üzerine, onlar şirk koşarak yanlış, kendi zararlarına iş yaparlarken azap onları yakalayıverdi. (70/16, Nahl/112-113) Necm: 312 114Artık Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden helal ve temiz olarak yiyin. Allah'ın nimetine karşılığını ödeyin; eğer sadece O'na kulluk edecekseniz. 115Allah, size ancak leşi, kanı, domuzun etini ve Allah'tan başkası adına kesilenleri haram kıldı. Artık her kim saldırmadan ve aşırı gitmeden zorlanırsa, bilsin ki, şüphesiz Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir. 116Ve kendi dillerinizin yalan nitelemesi ile Allah'a yalan uydurmak için, “Şu helaldir, şu haramdır” demeyin. Şüphesiz Allah'a yalan uyduran kimseler iflah olmazlar. 117Onların dünyalıkları pek az bir kazanımdır. Ve onlar için çok acıklı bir azap vardır. 118Biz sana anlattıklarımızı [leş, kan, domuzun etini], daha önce Yahudilere de haram kılmıştık. Ve Biz onlara haksızlık etmedik. Ama onlar şirk koşarak kendilerine haksızlık ediyorlardı. (70/16, Nahl/114-118) Necm: 313 119Sonra şüphesiz senin Rabbin, bir cahillikle günah işleyen, sonra bunun ardından tevbe eden ve düzelten kimseler içindir. Şüphesiz ki senin Rabbin, bundan sonra kesinlikle çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. 120,121Şüphesiz İbrâhîm içtenlikle Allah'a boyun eğen, ortak koşma inancından dönmüş, Allah'ın nimetlerine karşılık ödeyen başlı başına bir ümmet idi. Ve o, ortak koşanlardan olmadı. Ve Allah, o'nu seçti ve dosdoğru yola kılavuzladı. 122Ve Biz İbrâhîm'e dünyada iyilik-güzellik verdik. Ve şüphesiz O, âhirette de kesinlikle sâlihlerdendir. 123Sonra sana: “Küfürden; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmekten, ortak koşmakdan dönmüş bir kişi olan ve ortak koşanlardan olmayan İbrâhîm'in dinine/yaşam tarzına tâbi ol” diye vahyettik. (70/16, Nahl/119-123) Necm: 314 124Sebt; Düşünüp taşınma günü,297 ancak, Sebt/düşünüp taşınma günü konusunda anlaşmazlığa düşen kimseler üzerine kılındı. Ve şüphesiz senin Rabbin onların içinde anlaşmazlığa düşüp durdukları şeyler hakkında kıyâmet günü aralarında kesinlikle hüküm verecektir. (70/16, Nahl/124) Necm: 315 125Rabbinin yoluna, haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkelerle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücâdele et. Şüphesiz Rabbin Kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, kılavuzlandıkları doğru yolda olanları da en iyi bilendir. (70/16, Nahl/125) Necm: 316 126Ve eğer ceza verecek olursanız da, sizin cezalandırıldığınızın misli ile ceza verin. Ve eğer sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır. 127Sen sabırlı ol! Senin sabretmen de ancak Allah iledir. Onlar için üzülme! Onların kurdukları tuzaklardan sıkıntıya düşme! 128Şüphesiz ki Allah, Kendisinin koruması altına girmiş kişiler ve kendilerini iyileştiren- güzelleştiren kişilerin ta kendisi olanlar ile birliktedir. (70/16, Nahl/126-128) Dip not: 292 Tâğût, “azgın, sapık, kötülük ve sapıklık önderi, zorba, şeytân, put, puthane, kâhin, sihirbaz, Allah'ın hükümlerine sırt çeviren kişi ve kuruluş” anlamlarına gelir. 293 Burada “vefat” anı anlatılmaktadır. Vefat, “tastamam verme, eksiltmeden yerine getirme” demektir. Vefat, Allah'ın insanlara, ölecekleri andan hemen önce yaşatacağı, herkese yaptıklarını ve yapması gerekirken ötelediklerini eksiksiz- fazlasız göstereceği, haber vereceği bir süreçtir. Başka bir ifade ile vefat, Rabbimizin, insanın hayatındaki tüm kayıtları en ince ayrıntısı ile tıpkı bir yazar-kasanın “Z raporu” gibi, ölüm anından kısa bir süre önce eksiksiz-fazlasız ortaya koymasıdır. Bu “ortaya konuş” ise, insanın yapısına yaratılıştan yerleştirilmiş olan “koruyucular, bellekler, elçiler, hafıza hücreleri” ile sağlanmaktadır. Rabbimiz meselenin önemine binaen “ölme, öldürme” demeyip ölümü, ölüm öncesinin o esrarengiz olaylarının adıyla vermektedir. “Vefat” ile ilgili ayrıntılı bilgi Tebyinül’ Kur’an’da verilmiştir. 294 Allah bazı kişileri mal, evlat, ömür ve akıl bakımından fazlalıklı kılmıştır. Malca fazlalığı sahip olanlar, sahip oldukların dan ellerinin altındakilere, işçilerine, memurlarığna, çalışanlarına eşit vermezler; bazı gerekçelerle farklı farklı verirler. Onlardan hiç birini kendisiyle aynı seviyede tutmaz, onlarla paylaşmazlar. Rabbimiz burada şu mesajı veriyor: Siz bile çalışanlarınızı [köle, işçi, memur] kendinize ortak [şerik] kabul etmiyor; efendi ile köle, işçi ile patron arasındaki ayrımı kabul ediyorken, Allah ile yaratıkları arasında fark olması gerektiğini neden kabul etmiyorsunuz? Allah, kullarını Kendisine hiç ortak [şerik] kabul eder mi?! Allah'ın nimetlerini kullarına farklı ölçülerde vermesi ve bundan dolayı da bazılarının bazılarından fazlalıklı olması, sosyal düzenin yürümesi içindir: Hayattaki ast-üst ilişkisi, toplumsal yaşama konulan ve insanların birbirleriyle çeşitli sosyal ilişkiler kurmasını sağlayan, böylece insanların bu ilişki kurma biçimleriyle sınandıkları ilahî bir yasadır. Burada konu edilen derecelerle yükseltme, keramet, üstünlük, saygınlık bakımından değil, ekonomik güç, akıl, zekâ, anlayış, bilgi-bilgisizlik bakımından oluşan farklılıklardır. Herkesin ekonomik güç, zekâ ve anlayış bakımından eşit olduğu bir toplumda insanların birbirlerine iş gördürmeleri demek olan istihdam ve iş üretme mümkün olmaz; istihdam ve iş üretme'nin olmadığı ortamlarda ise hayat durur. Bu konu ile ilgili olarak bkz. Resmi Mushaf: Zuhruf/32 (258. necm), Rûm/28 (379. necm). 295 Âyette, sözleşmelerini bozan kimseler, yününü eğirip sağlam bir şekilde büktükten sonra onu tekrar çözen bir kadının durumuna benzetilmektedir. Bir kadının kendi eğirip büktüğü yünü tekrar çözmeye kalkması, ahitlerini bozanları karakterize etmek için yapılan bir tasvirdir. Arap örfüne göre yapılan bu benzetmenin belirli bir kadını işaret ettiği nakillerde yer alsa bile, ayette karakterize edilen kişiliğin, ahitlerini bozan tüm erkek ve kadınları kapsadığı açıktır. 296 Burada konu edilen kent, 58/34, Sebe/5-21'de (223. necm) konu edilen Sebe olmalıdır. 297 Halk arasında “cumartesi” günü olarak bilinen sebt günü, insanların günlük yaşamları ile ilgili [dünyevî] işlerini bir tarafa bırakıp bunları hiç düşünmeden, sadece Tanrı'nın sözlerini dinledikleri ve bunları derin derin düşünmeye vakit ayırdıkları, dolayısıyla hem bedenlerini hem de ruhlarını dinlendirdikleri gündür.
__________________
Halil Ay |
Bookmarks |
Etiketler |
nahl, suresi |
|
|