hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > NÜZUL SIRASINA GÖRE TEBYîNÜ'L -KUR'AN İŞTE KUR'AN ve VİDEOLARI Hakkı Yılmaz > İniş Sırası ile Sureler > 100.Beyyine Suresi

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 8. August 2010, 11:41 PM   #1
Taner
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 234
Tesekkür: 60
55 Mesajina 155 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
Taner will become famous soon enoughTaner will become famous soon enough
Standart Beyyine Suresi

100 (98). Beyyine Suresi
MEDENÎ, 8 ÂYET

GİRİŞ

Adını ilk âyetindeki البينة[el-beyyine] sözcüğünden alan sûrenin, Medîne'de 100. sırada indiği kabul edilir. Bu sûreye, “Lem Yekün sûresi”, “el-Beriyye sûresi”, “Münfekkîn sûresi” ve “Kayyime sûresi” de denilir.

Hem Medînelilerin hem de Mekkelilerin muhatap alındığı sûrenin âyetleri, üslup olarak hem Mekkî hem de Medenî üslubu taşımaktadır.

Sûrede müşriklerin ve Ehl-i Kitabın gözden çıkarılmadıkları, Allah'ın rahmeti gereği kendilerine açık kanıtlar gönderildiği, onların da buna karşı direnişi ve direniş nedenleri açıklanır. Asıl konu, Ra‘d sûresi'nde zikredilen müşriklerin Rasûlullah'a, Sen elçi değilsin demelerinin reddidir. Burada onlara elçi gönderildiği, onların terk edilmedikleri bildirilmekte; terk edilirlerse bundan sonra terk edilecekleri, gözden çıkarılacakları [cezalandırılacakları] beyân edilmektedir.

Ayrıca bu sûrede küfrün cezası ile imanın ödülü bildirilir.

https://youtu.be/6AjO396bKFE Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 471. Bölüm Beyyine ve Haşr Sureleri

RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA

MEAL:

1-3. Kitap Ehlinden ve müşriklerden küfretmiş olan şu kimseler, kendilerine açık delil; içinde tertemiz/sapasağlam yazgılar bulunan, tertemiz sayfaları okuyan, Allah tarafından gönderilmiş bir elçi gelinceye kadar münfekk olmamışlardı [serbest bırakılmadılar, gözden çıkarılmadılar].

4. Ve o, Kitap verilen kişiler, ancak kendilerine açık kanıt geldikten sonra ayrılığa düştüler.

5. Oysa ki onlara sadece, dini yalnız Allah için arındıran kişiler hâlinde sadece Allah'a kulluk etmeleri, salâtı ikâme etmeleri, zekâtı vermeleri emredilmişti. Ve işte bu, doğru/eksiksiz/aşınmaz dindir.

6. Şüphesiz Kitap Ehlinden ve müşriklerden şu küfretmiş olan kişiler, içinde sürekli kalanlar olarak cehennemin ateşi içindedirler. İşte onlar, yaratılanların en şerlilerinin ta kendileridir.

7. Şüphesiz inanan ve sâlihâtı işleyen kimseler, yaratılanların en hayırlılarının tak kendileridir.

8. Onların, Rabb'leri katındaki mükâfatı, içinde sürekli kalanlar olarak altlarından ırmaklar akan adn cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte bu [mükâfat], Rabbine haşyet duyan kimseler içindir.

TAHLİL:

1-3. Kitap Ehlinden ve müşriklerden küfretmiş olan şu kimseler, kendilerine açık delil; içinde tertemiz/sapasağlam yazgılar bulunan, tertemiz sayfaları okuyan, Allah tarafından gönderilmiş bir elçi gelinceye kadar münfekk olmamışlardı [serbest bırakılmadılar, gözden çıkarılmadılar].

4. Ve o, Kitap verilen kişiler, ancak kendilerine açık kanıt geldikten sonra ayrılığa düştüler.

5. Oysa ki onlara sadece, dini yalnız Allah için arındıran kişiler hâlinde sadece Allah'a kulluk etmeleri, salâtı ikâme etmeleri, zekâtı vermeleri emredilmişti. Ve işte bu, doğru/eksiksiz/aşınmaz dindir.

Bu âyetlerde, müşriklerin ve Ehl-i Kitabın Allah ile olan ilişkilerine dikkat çekiliyor: Kitap Ehlinden ve müşriklerden küfretmiş olan şu kimseler, kendilerine açık delil; içinde tertemiz/sapasağlam yazgılar bulunan, tertemiz sayfaları okuyan, Allah tarafından gönderilmiş bir elçi gelinceye kadar ihmal edilmemişledir, gözden çıkarılmamışlardır.

Bu ifade de –Rahmân ve İnsan sûreleri gibi– Ra‘d sûresi'nde Allah Elçisi'ne, “Sen elçi değilsin, Allah elçi göndermez” diyenlere, Muhammed'in elçiliğine Allah'ın şâhitliğinin beyânıdır. Allah kendilerine açık kanıtlar [elçi, kitap] göndermeden kâfirleri kendi başlarına bırakmaz, “Ne hâlleri varsa görsünler” demez. Ancak elçi gönderdikten, kitap indirdikten sonra inanıp inanmamakta serbest bırakır. Böylece, hem dünyada uyarılmadan cezalandırılarak haksızlık edilmemiş, hem de âhirette mazeretleri kalmamış olur.

Bu âyetlerde verilen mesaj Zuhruf sûresi'nde de yer almıştı:

Peki Biz, siz haddi aşan bir kavim oldunuz diye o Zikr'i [öğüt dolu Kur’ân'ı] size göndermekten vaz mı geçelim? (Zuhruf/5)

Bu âyetlerde Rabbimizin rahmetinin sınırsızlığı gözler önüne serilmektedir. Şöyle ki: Şirk koşan kullar nankörlük ve saygısızlık ediyorlar, akıllarını başlarına almıyorlar, haddi aşan davranışlarda bulunuyorlar diye Allah onlara öğüt vermekten vaz geçmemekte, sürekli olarak onlara uyarı mesajları göndermektedir. 5. âyet sanki müşriklerin Rasûlullah'a, “Bütün bunlardan sonra kendini neden yoruyorsun, niçin bizden umudunu kesmiyorsun, niçin bizi kendi hâlimize bırakmıyorsun?” şeklindeki sitemlerine verilmiş bir cevap mahiyetindedir.

Böyle bir ısrar insanlar arasındaki ilişkide olsa, “Bırakın ne hâlleri varsa görsünler!” denilir, uğraşmaktan vazgeçilir. Ne var ki, Rabbimiz böyle yapmamakta, haddi aşan kullarını uyarmayı bıkmadan sürdürmektedir.

Bu ifadeyi şöyle bir anlama çekmek de mümkündür: “Siz, başıboş; istediğinizle başbaşa bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz? Hayır, hayır! Sizi başıboş bırakmıyoruz. İnanmanız ve yapmanız gerekenleri ısrarla önünüze koyacağız. Sonra da bunların hesabını sizden soracağız.”

Buradan anlaşılıyor ki, tevhid tebliğcileri yılmadan, usanmadan, çalışmalarını kesintiye uğratmadan görevlerini sürdürmeli, neticeyi de Allah'a bırakmalıdırlar.[1]

Rabbimiz, rahmeti gereği kullarını ihmal etmediğini birçok âyette bildirmiştir:

Yolun doğrusu yalnızca Allah üzerinedir [Allah'a borçtur]. Onun [yol'un] eğrisi de vardır. Ve eğer O [Allah] dileseydi, size topluca hidâyet ederdi. (Nahl/9)

Şüphesiz Biz, Nûh'a ve o'ndan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrâhîm'e, İsmâîl'e, İshâk'a, Ya‘kûb'a, torunlarına, Îsâ'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Hârûn'a ve Süleymân'a, daha önce kendilerini sana anlattığımız elçilere, kendilerini sana anlatmadığımız elçilere, elçilerden sonra insanların Allah'a karşı bir delilleri olmasın diye müjdeciler ve uyarıcılar olarak vahyetmiştik. Dâvûd'a da Zebur'u verdik. Ve Allah Mûsâ'ya konuştukça konuştu. Ve Allah azîz'dir ve hakîm'dir. (Nisâ/163-165)

Ey Kitap Ehli! Elçilerin arasının kesildiği bir sırada, “Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi” demeyiniz diye, size teybîn yapan [açıkça ortaya koyan] Elçimiz geldi. İşte kesinlikle müjdeleyici ve uyarıcı size geldi. Allah, her şeye en çok gücü yetendir. (Mâide/19)

Ve onlar var güçleriyle Allah'a yemin etmişlerdi ki, kendilerine uyarıcı bir peygamber gelirse, mutlaka ümmetlerin her birinden daha doğru yolda olacaklardı. Buna rağmen ne zaman ki kendilerine bir uyarıcı geldi, bu, yeryüzünde bir kibirlenme ve kötülük düzeni yönünden onların sadece nefretlerini artırdı. Hâlbuki kötü düzen ancak kendi ehlini çepeçevre kuşatır. O hâlde öncekilerin kanunundan başka ne gözetiyorlar? Onun için sen Allah'ın sünnetinde asla bir değişme bulamazsın. Sen Allah'ın sünnetinde asla bir başkalaşma da bulamazsın. (Fâtır/42-43)

Ve bu [Kur’ân], “Kitap, sadece bizden önceki iki topluluğa [Yahûdi ve Hristiyanlara] indirildi; biz ise, onların ders yapışlarından habersizdik [o kitapları okuyamıyor ve dillerini anlayamıyorduk]” veya “Eğer bize kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk” demeyesiniz diye Bizim indirdiğimiz bereketli bir kitaptır. O nedenle, rahmet olunmanız için ona uyun ve takvâlı davranın. İşte size de Rabbinizden açık delil, kılavuz ve rahmet gelmiştir. Öyleyse Allah'ın âyetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha zâlim kim olabilir? Âyetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmeleri sebebiyle azabın kötüsüyle cezalandıracağız. (En‘âm/155-157)

Hani siz vâdinin yakın bir yamacında idiniz, onlar da uzak yamacında idiler. Kervan da sizden daha aşağıda idi. Şâyet onlarla sözleşmiş olsaydınız da, buluşma yerinde mutlaka anlaşmazlık çıkarırdınız. Fakat olması gereken işi Allah'ın gerçekleştirmesi için; helâk olan apaçık bir delil gördükten sonra helâk olsun, sağ kalanlar da yine apaçık bir delilden sonra yaşasın diye... Şüphesiz Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir. (Enfâl/42)

Kim doğru yolu bulursa sırf kendi iyiliği için doğru yolu bulmuştur. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur. Ve hiçbir yük taşıyıcı başkasının yükünü çekmez. Ve Biz bir peygamber göndermedikçe, azap ediciler olmadık. (İsrâ/15)

Ve her ümmet için elçi olacaktır. O elçileri geldiğinde de aralarında adalet gerçekleştirilmiştir. Ve onlar hakksızlığa uğratılmazlar. (Yûnus/47)

4. âyetteki, açık kanıt, “Kur’ân ve Muhammed'in elçiliği”dir:

Ve onlar, ancak kendilerine bilgi geldikten sonra, aralarındaki taşkınlık yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer Rabbin tarafından “adı konmuş bir süreye kadar” sözü geçmemiş olsaydı aralarında kesinlikle gerçekleştirilirdi. Ve şüphesiz kendilerinden sonra Kitab'a vâris kılınan kişiler ondan [Kur’ân'dan] kesinlikle kararsızlığa götüren bir kuşku içindedirler. (Şûrâ/14)

Şüphesiz Allah nezdinde din, İslâm'dır. Kendisine kitap verilen kimseler de, ancak, kendilerine o bilgi geldikten sonra aralarındaki kıskançlıktan dolayı ayrılığa düştüler. Kim de Allah'ın âyetlerini inkâr ederse; artık şüphesiz Allah, hesabı çabuklaştırandır. (Âl-i İmrân/19)

İnsanlar tek bir ümmet idi de Allah müjdeciler ve uyarıcılar olmak üzere peygamberler gönderdi ve ihtilaf ettikler konularda insanlar arasında hükmetsinler diye onların beraberinde hakk ile kitap indirdi. Ve sırf o kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra aralarındaki azgınlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah, Kendi bilgisi gereği, iman edenlere, onların hakkında anlaşmazlığa düştükleri hakka kılavuz oldu. Ve Allah, dilediği kimseyi/dileyen kimseyi dosdoğru yola kılavuzlar. (Bakara/213)

Yine onlar, “Bu Kur’ân, şu iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?” dediler. (Zuhruf/31)

5. âyette, Oysa ki onlara sadece, dini yalnız Allah için arındıran kişiler hâlinde sadece Allah'a kulluk etmeleri, salâtı ikâme etmeleri, zekâtı vermeleri emredilmişti. Ve işte bu, doğru/eksiksiz/aşınmaz dindir buyurularak, dinin özü ve amacı açıkça beyân edilmiştir, ki bu da tevhid ve toplumdaki zulüm ve fesadın ortadan kaldırılmasıdır. Zulüm ve fesadı ortadan kaldırmak, salâtın ikâmesi ile; salâtın ikâmesi de zekâtın verilmesi ile olur. Bu konulara hakkındaki âyetlerden bazılarını hatırlatmak istiyoruz:

Bu kitabın indirilmesi, azîz ve hakîm Allah'tandır. Şüphesiz ki, Biz bu kitabı sana gerçekle indirdik. Öyleyse din'i sadece O'nun için arındırarak Allah'a kulluk et. Dikkatli olun, hâlis din sadece Allah'a aittir. O'nun astlarından birtakım velîler edinenler: “Onlar [Allah'ın astlarından edindiğimiz velîler] bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsın diye biz onlara tapıyoruz”. Şüphesiz kendilerinin ihtilaf edip durdukları şeylerde, onların arasında Allah hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve çok nankörün ta kendisi olan kişilere kılavuzluk etmez. (Zümer/1-3)

Ve Biz senden önce hiçbir elçi göndermedik ki, ona, “Gerçek şu ki Benden başka ilâh diye bir şey yoktur. Onun için Bana ibâdet edin” diye vahyetmiş olmayalım. (Enbiyâ/25)

Ve andolsun ki, Biz her ümmete, “Allah'a ibâdet edin ve tâğûttan sakının” diye bir elçi gönderdik. Artık Allah, bu ümmetlerden bir kısmına hidâyet etti, bir kısmına da sapıklık hakk olmuştur. Şimdi yeryüzünde bir gezip dolaşın da bakın yalanlayanların sonu nasıl olmuş? (Nahl/36)

De ki: “Ben kesinlikle dini yalnızca Kendisine özgü kılarak Allah'a kulluk etmekle emrolundum. Ve bana Müslümanların ilki olmam için emir verildi.” De ki: “Şüphesiz Rabbime karşı gelirsem büyük günün azabından korkarım.” De ki, “Dinimi yalnız Kendisine arındırarak Allah'a kulluk ediyorum. Buna rağmen siz, O'nun astlarından dilediğinize kulluk yapınız.” De ki: “Şüphesiz asıl kaybedenler, kıyâmet gününde kendilerini ve ehillerini [ailelerini ve yakınlarını] kayba uğratanlardır.” –Dikkatli olun! İşte bu, apaçık bir kaybın ta kendisidir. Onların üstlerinden ateşten tabakalar, altlarından da tabakalar vardır. İşte Allah, kullarını bununla korkutuyor: Ey kullarım! Bana takvâlı davranın.– Ve tâğûta kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a yönelen kimseler, kendileri için müjde olanlardır. Haydi, müjdele, sözü dinleyip de en güzeline uyan kullarımı! İşte onlar, Allah'ın kendilerine hidâyet verdiği kimselerdir. Ve işte onlar kavrama yeteneği [temiz akıl sahibi] olanların ta kendileridir. (Zümer/11-18)

Öyleyse, inkârcılar hoşlanmasa da dini sadece Kendisine arındırarak [ait kılarak] Allah'a dua edin. (Mü’min/14)

O, diridir, O'ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. Bu nedenle, dini sadece O'nun için arındıranlardan olarak O'na dua edin. Hamd/övgü yalnız âlemlerin Rabbi Allah'adır.” (Mü’min/65)

De ki: “Rabbim hakkaniyeti emretti. Her mescitte yüzünüzü O'na doğrultun ve dini yalnız Kendisine has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi O'na döneceksiniz.” (A‘râf/29)

6. Şüphesiz Kitap Ehlinden ve müşriklerden şu küfretmiş olan kişiler, içinde sürekli kalanlar olarak cehennemin ateşi içindedirler. İşte onlar, yaratılanların en şerlilerinin ta kendileridir.

7. Şüphesiz inanan ve sâlihâtı işleyen kimseler, yaratılanların en hayırlılarının ta kendileridir.

8. Onların, Rabb'leri katındaki mükâfatı, içinde sürekli kalanlar olarak altlarından ırmaklar akan adn cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte bu [mükâfat], Rabbine haşyet duyan kimseler içindir.

Burada hakka tâbi olanlar ile olmayanların âkıbetlerine dair bilgi verilmiştir:

• Şüphesiz Kitap Ehlinden ve müşriklerden küfredenler, içinde sürekli kalanlar olarak cehennemin ateşi içindedirler. İşte onlar, yaratılanların en şerlileridir.

• Şüphesiz inanan ve sâlihâtı işleyenler, yaratılanların en hayırlılarıdır. Onların, Rabb'leri katındaki mükâfatı, içinde sürekli kalanlar olarak altlarından ırmaklar akan adn cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte bu [mükâfat], Rabbine haşyet duyan kimseler içindir.

Adn cenneti ile ilgili nitelemeler Sâd sûresi'nde yapılmıştı:

İşte bu bir öğüttür/şereftir/hatırlatmadır. Şüphesiz ki takvâ sahipleri için güzel bir dönüş yeri; içlerinde yaslanarak birçok meyve ve içecekler istedikleri ve de yanlarında hepsi de aynı yaşta bakışları dikililerin olduğu [gözleri karşılarındakinden başkasını görmeyen hizmetçilerin bulunduğu], kapıları kendilerine açılmış olan adn cennetleri vardır. İşte bu, hesap günü için size vaat edilendir. –Hiç şüphesiz ki işte bu, Bizim rızkımızdır; ona hiç tükenmek yoktur.– (Sâd/49-54)

Allah, doğrusunu en iyi bilendir.



[1] Tebyînu'l-Kur’ân; c. 6, s. 383-384.
Taner isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
beyyine, suresi


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 08:02 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam