6. September 2009, 01:03 PM | #1 |
Yeni Üye
Üyelik tarihi: Sep 2009
Mesajlar: 1
Tesekkür: 0
0 Mesajina 0 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0 |
"Hımar" Başörtüsü anlamına gelir!
Evet arkadaşlar, bu konu da, daha yeni yeni bilinçlenen Kur'an İslamcılarının bazı akademik bilgiden yoksun olanlarınca, bilgi eksikliği nedeniyle yanlış yorumlanmıştır. Şimdi sizlere bu bilgi eksikliğinden kaynaklanan yanlış yorumların mantık hatalarını sıralayacağım.
Bilindiği üzere Türkiye'de, Kur'an'a yöneliş hareketinin çığırını açan ilk isim Prof. Dr. Hüseyin Atay'dır. Ondan başlayalım. O, mealinde bu kelimeyi "başörtüsü" olarak çevirmiştir ve mealinde kullandığı yöntem itibariyle de kelimenin ikinci veya üçüncü anlamlarını vermeyip, en geniş manada, mütevatır olarak bilinen anlamına yer vermiştir. Zaten bu da yeterli olandır ama bir nesil sonra, Kur'an'a yöneliş hareketine biraz daha ivme kazandıran Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk'ün hazırladığı mealde bu kelimeyi "örtü/başörtüsü" olarak çevirdiğini görmekteyiz. İşte burada Yaşar Nuri Öztürk, Hüseyin Atay'dan daha farklı bir metod kullandığı için kelimenin mütevatır anlamının yanında diğer anlamlarını da yer vererek, az sonra açıklamaya çalışacağımız gerçekleri belki de halkın zihninde en çok aydınlatan kişi olmuştur. Üçüncü olarak sıralayacağımız kişiler, daha çok çömez olarak adlandıracağımız ve akademik araştırmalara pek de vakıf olamayan Kur'an Araştırmalar Grubu'dur. Bu kişiler kelimeyi "örtü" olarak çevirmiş ve buradan yola çıkarak birtakım iddialarda bulunmuşlardır. Az sonra genel açıklamada bu iddialarının nasıl bir eksikliğe yol açtığını göreceğiz. Dördüncü olarak ise Hakkı Yılmaz var ki, o da Kur'an Araştırmalar Grubu'ndan bir iki gömlek daha bilgili bir şahsiyettir, ama işte o kadar. Kur'an İslam'ına gönül veren bu alimimiz de kelimenin anlamının "örtü" olduğunu açıklayarak mütevatır anlamına yer vermemiş ve bu nedenle de esas itibariyle kelimenin havada kalmasına yol açmıştır. Şimdi sizlere bu meallendirme farklılıklarındaki çok ince bir detayı açıklayacağım ki, umarım bu konu da bir sıkıntı olmaktan biz Kur'an dinine yönelenlerce ortadan kalkacaktır. Açıklamama Mustafa İslamoğlu'nun, Gerekçeli-Meal çalışmasından yaptığım bir alıntıyla devam edeceğim: "7 ... Humur'un tekil formu olan hımar, "başörtüsü" demektir. İçkiyi de, aklı bürüyüp örttüğü için aynı kökten gelen hamr adı verilmiştir (Kitabu'l- 'Ayn). Bu iki kelimenin buluştuğu nokta "baş"tır. Mesela küfür de "örtmek" anlamına gelir, fakat başa değil kalbe nisbet edildiği için farklı kökten bir kelime kullanılmıştır. "İçinde neden baş geçmiyor?" sorusu art niyetle değilse cehalet eseridir. Zira Arapça'da hepsi de başörtüsü olarak kullanılan burka', nikab, lifam, lisam, nasif, mikne'a ve cilbab kelimelerinde de "baş" geçmez. Tıpkı Türçe'deki yemeni, yaşmak, çit, yazma, bürgü, bürümcek, tülbent, eşarp, atkı ve çar'da geçmediği gibi. ..." (Nur Suresi 31. ayet, 7. dipnot) Evet, görüldüğü üzere, Türkçe'de bu sayılanlar pek tabi ki temel yapısı itibariyle örtüdür. Bu nedenle, elbette kelimenin bir diğer anlamı örtü olacaktır. Ama bu demek değildir ki kelime, anlam itibariyle başka bir şeye atıf yapıyor olmasın. Bilindiği üzere Kur'an, Arap halkına hitap ederken onların anlayacağı kelimeleri seçmiştir. Şimdi, Allah bizlere bir kitap yollasa da orada tülbent kelimesi geçse biz ne diyeceğiz; "Yok burada baş kelimesi geçmiyor, o nedenle de biz yıllardır akla gelen ve uygulanış itibariyle de esas olan tülbetin anlamını artık temel yapısı itibariyle örtüye indirgeyerek farklı anlayacağız mı demeliyiz?" Bu olacak iş değildir. Bunu yapanlar Mustafa İslamolu'nun da dediği gibi ya "art niyetle değilse cehalet"lerinden yapıyorlardır. Biz ikinci ihtimali göz önünde bulundurmak istiyoruz. Elbette şimdi de başörtüsü üzerine olan tüm açıklamalarını ve inancını bu kelimeye bağlayanlardan, benim başörtüsünü farzmış gibi algılatmaya kalktığımı düşünenler olabilir. Onu da hemen açıklayalım: "... fıkıh usulcüleri dediğimiz metodolojistlerin tümünün ortak kabulü, Kur'an'daki bütün emirlerin vücup (gereklilik, farzıyet) ifade etmediği merkezindedir. Başka bir deyişle, vücup için, emir kipinin kullanılmış olması yetmez, o kipin farzıyet (gereklilik) anlamında bağlayıcılık ifade ettiğinin başka yollarla (karinelerle) gösterilmiş olması gerekir. Emir kipinin hangi anlamları ifade ettiği uzun uzun anlatılmaktadır. On ila on beş arası anlamdan söz edilmiştir. Fahreddin Râzî (ölm.606/1209), fıkıh usulüne ilişkin eseri el-Mahsûl'de Kur'an'daki emir kipinin on beş anlam ifade ettiğini, bunlardan sadece birinin vücup olduğunu bildirmektedir. Aynı zamanda bir usulcü olan İmam Gazâlî, metodolojiye ilişkin ünlü eseri el-Müstasfa'nın emir kavramını ele alan bölümünde (bk. 1/737-777; 2/535) Kur'an'daki emir kiplerinin fıkıh açısından durumunu incelemektedir. Bu listede de vücup ifade eden emirler çok azdır.İmam Şâfiî, emrin temelde iki anlam ifade ettiğini söylemiştir: Vücup (gereklilik, farzıyet), nedb (edep ve terbiye tavrı) Emrin vücup ifade etmesi için gerekli karinelerin başta geleni, emir kipiyle bildirilen hususun aksini yapanların hesap ve ceza ile tehdit edilmesidir. Gazâlî burada, emrin vücup ifade etmesi için, 'emrin yerine getirilmemesinin isyan anlamına geldiğinin bildirilmiş olması' gerektiğini söylüyor. (bk. 1/763) Yani emir kipi kullanılarak bildirilen bir husus, eğer vücup ise (aksini yapmak haram ise) o emri çiğnemenin Allah'a isyan olduğunun ayrıca bildirilmesi gerekir. Gazâlî'ye göre, emrin birkaç kez tekrarı da vücup ifade etmenin kanıtlarından biridir. Eğer bu iki özellik yoksa emrin nedb (mendupluk, edep ve terbiye tavrı) ifade ettiği kabul edilir. Ve Gazâlî ekliyor: Ümmetin nedbe hamlettiği emirler çoğunluktadır. (el-Müstasfa, 1/773) Yani ümmetin genel kabulü emrin nedb ifade ettiği merkezindedir. Başın örtülmesi konusunda, Gazâlî'nin vücup için gerekliliğinden söz ettiği dayanakların hiçbiri mevcut değildir. Gazâlî'ye göre, emrin vücup veya nedb ifade ettiği hususunda tartışma çıkarsa 'tevakkuf' (hüküm vermekten kaçınıp beklemek) esas alınır. Gerek Gazalî'nin, gerekse diğer usulcülerin emir kavramı ile ilgili bu anlayış ve kabulleri dikkate alındığında Nûr 31'deki emrin, başı örtmek anlamında vücup ifade ettiğini söylemek mümkün değildir. Bir kere, o ayetteki emir başın örtülmesine ilişkin değil, göğsün örtülmesine ilişkindir. Yani emrin taalluk noktası baş değil göğüstür. Başın örtülmesine hamledilmek istendiğinde 'mânâya delalette kesinlik' yoktur. Çünkü emir, "Başlarını örtsünler" şeklinde değildir. Böyle olunca da vücup doğmaz. Vücubun doğması için iki kesinlik şarttır: 1. Nassın varlığının kesinliği yani sübût, 2. Nassın mânâya delaletinin kesinliği. Nûr 31. ayette bu ikincisi kesin yoktur. Birincinin varlığı da tartışılabilir. Çünkü vücubun konusu sayılan 'baş' veya 'saç' kelimeleri ayette yoktur. Nûr 31'de, vücup çıkarmak için senet yapılabilecek diğer karineler de yoktur. Çünkü ne o emri terk edene hesap ve ceza tehdidi vardır ne de emrin defalarca tekrarı. O halde, emri, ya fıkıh profesörü Yunus Vehbi Yavuz gibi 'nedb' kabul edeceğiz, yahut Gazâlî'nin koyduğu ölçüyü işleterek tavakkuf edenlere (hüküm vermeyenlere) katılacağız. Bunun ötesine geçilmediği içindir ki, geleneksel kabul, örtünmeyi, köle-hür tüm kadınlar için farz görmemiş, sadece hür kadınları bağlayan bir sosyal konum göstergesi olarak değerlendirmiştir. Nûr 31. ayette vücup ifade eden bir emir vardır ama bu emir göğsün kapatılmasına yöneliktir. Başın-saçların kapatılmasına ilişkin bir emrin o ayetten çıkarılması zorlama ile bile mümkün olmaz. Hanefî fıkhının ve fıkhî tefsirin öncülerinden biri sayılan el-Cassas (ölm. 370/980) Ahkâmü'l-Kur'an adlı tefsirinde Nûr 31. ayeti açıklarken oradaki örtüne emrinin 'göğüs ve boyunları örtmeyi' amaçladığını bildirmektedir. Cassas şöyle diyor: "Bu ayetten anlaşılır ki kadının göğsü ve boynu avrettir, yabancı erkeklerin görmesi caiz olmaz." (Cassas; Ahkâmü'l-Kur'an, 3/461) Cassas'ın aynı yerde bildirdiğine göre, tâbiûn devri müfessirlerinin en ünlülerinden biri olan Said b. Cübeyr (ölm.95/713)e göre de saçların açılması haram değil, sadece mekruhtur. Demek oluyor ki, başın kapatılması yönünde bir icma'ın varlığından söz etmek de tutarlı değildir. Said b. Cübeyr gibi bir zatın onaylamadığı bir görüşe, icma' demek mümkün olamaz. Namazda setr-i avretin sadece sünnet olduğunu söyleyen İmam-ı Mâlik (ölm. 179/795)i de Said b. Cübeyr'in yanına koymak gerekir. Peki, bu durumda icma' nerededir? Bu görüşlerin gerçekten Said'e ve İmam Mâlik'e ait olup olmadığı tartışılabilir denirse, o zaman şu veya bu konuda icma'ın olup olmadığı da pekâla tartışılabilir demek gerekir. Bu durumda da söz varacağı yere varır: Onun-bunun dediğini, deyip demediğini teftiş yerine Kur'an'a bakıp çözümü orada bulalım! Böyle bakıldığında söylenekcek şeyin şu olduğu kanısına varıyoruz: Vücubun, başın örtülmesine bağlanması geleneksel kabullere çok uygun bir yorum olduğu için tutulmuş ve kurallaşmıştır. O ayetten açıkça çıkan tek emir, göğüslerin, özellikle göğse takılmış bulunan süs takılarının kapatılmasıdır. Ayette geçen 'zînet:süs' tâbirini kadın vücudu olarak değerlendirmek sadece dayanaksız değil, saçmadır. Örfün din adı altında dayatılmasıdır. Kadın vücudunun 'zînet' olarak düşünülmesine dayanak olacak hiçbir Kur'an ayeti yoktur. Bunlar, egemen anlayışın hesabına uygun geldiği için dinleştirilmiş yorumlardır. İsteyen, din adına bu yorumları elbette ki izler, ama başkalarının bunları din yapmasını isteyemez. ... (Nur Suresi, ayet 30-31; Kur'an'daki İslam, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk) |
21. April 2013, 10:20 AM | #2 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23 |
Kelime kitligina kiran mi girmis?
... Humur'un tekil formu olan hımar, "başörtüsü" demektir. İçkiyi de, aklı bürüyüp örttüğü için aynı kökten gelen hamr adı verilmiştir (Kitabu'l- 'Ayn). Bu iki kelimenin buluştuğu nokta "baş"tır. Mesela küfür de "örtmek" anlamına gelir, fakat başa değil kalbe nisbet edildiği için farklı kökten bir kelime kullanılmıştır. "İçinde neden baş geçmiyor?" sorusu art niyetle değilse cehalet eseridir. Zira Arapça'da hepsi de başörtüsü olarak kullanılan burka', nikab, lifam, lisam, nasif, mikne'a ve cilbab kelimelerinde de "baş" geçmez. Tıpkı Türçe'deki yemeni, yaşmak, çit, yazma, bürgü, bürümcek, tülbent, eşarp, atkı ve çar'da geçmediği gibi. ..." (Nur Suresi 31. ayet, 7. dipnot)
Evet, görüldüğü üzere, Türkçe'de bu sayılanlar pek tabi ki temel yapısı itibariyle örtüdür. Bu nedenle, elbette kelimenin bir diğer anlamı örtü olacaktır. Ama bu demek değildir ki kelime, anlam itibariyle başka bir şeye atıf yapıyor olmasın. Bilindiği üzere Kur'an, Arap halkına hitap ederken onların anlayacağı kelimeleri seçmiştir. Şimdi, Allah bizlere bir kitap yollasa da orada tülbent kelimesi geçse biz ne diyeceğiz; "Yok burada baş kelimesi geçmiyor, o nedenle de biz yıllardır akla gelen ve uygulanış itibariyle de esas olan tülbetin anlamını artık temel yapısı itibariyle örtüye indirgeyerek farklı anlayacağız mı demeliyiz?" Bu olacak iş değildir. Bunu yapanlar Mustafa İslamolu'nun da dediği gibi ya "art niyetle değilse cehalet"lerinden yapıyorlardır. Biz ikinci ihtimali göz önünde bulundurmak istiyoruz. **** ALINTIDIR: Başörtüsü üzerine. Nur suresi 31. Ayet “....darabne Bihumurihinne ala cuyubihinne.......” burada görünen anlam: “........ humurları ile yakaları üzerini örtsünler.........” veya “humurlarINI, yakalarını ( yada yakalarıyla) örtsünler” görünen anlam olan meyvenin üzerindeki kabuğu kaldırınca altından adeta meyvenin yenip içilecek asıl kısmı çıkmakta ve gözler açılmaktadır. (adeta hindistan cevizi misali) Darabne kelimesi örtüyü belir tmeden örtmek, perdelemek anlamında kullanılmış yani bu kelime aynı zamanda örtmek/perdemek olarak kullanılmış: kehf suresi 11: “......kulaklarını perdeledik......” ifadesinde şöyle geçiyor “ fedarabna ala eezeenihim filkehfi sinine adede” (bak. Kehf suresi ayet 11) “ALA eezenihim” deki ALA eki; üzerine değil, INI (kulaklarINI) anlamında kullanılmıştır. Humur kelimesinin başındaki B harfi, kelimeyi şu iki anlama getiriyor: humurları ile, “..... humurları ile yakaları üzerini örtsünler.....” humurlar ını; “......humurlarını, yakalarının üzerini (veya yakalarıyla) örtsünler.....” darabne kelimesi örtmeyi söylüyor. humurlarında, yakalarında (veya yakalarla) örtülmesini söylüyor. Eğer humur örtü ise, örtüleriyle yakalarının üzerini örtsünler oluyor. Şimdi iş kalıyor humur kelimesinin gerçek anlamını bulmaya: HMR-hamr kelimesi içkidir. Fakat bir görüşe göre hamr kelimesi, hımar kelimesinden “zihni örten” manasından türemiş ve başı örttüğü için başörtüsü olmuştur. Yani içki kelimesi ve anlamı, zihni (başı) örtmesinden dolayıdır. Diğer taraftan başörtüsü arpçada birkaç ayrı kelimedir, birisi “hımar” dır yani kelimenin içinde bir elif bulunuyor ki yine baş örtüsü bu elife takılıyor. Yani humur-hamr kelimesinde elif yoktur. Şimdi humur kelimesinin anlamını Allah ve Rasulüne soralım: toplam yedi ayette geçiyor. Hımar yada başka bir başörtüsü kelimesi ise hiç geçmiyor. 2:219 - Ey Muhammed! Sana şarap ve kumardan soruyorlar. De ki: Bu ikisinde büyük bir günah, bir de insanlar için bazı menfaatler vardır. Fakat günahları, menfaatlerinden daha büyüktür. Yine sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: İhtiyaçtan fazlasını infak edin. İşte böylece Allah, size âyetlerini açıklıyor. Umulur ki siz düşünürsünüz. 5:90 - Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz. 5:91 - Şeytan, içki ve kumarla sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi? 10:4 - Dönüşünüz hep O'nadır. Allah'ın vaadi haktır. Herşeyi ilk baştan yaratan O'dur. Sonra iman edip salih amel işleyenleri hak ettikleri ölçüde mükâfatlandırmak için geri döndürecek olan yine O'dur. Kâfirlere de inkâr ettikleri için kaynar sudan bir içki ve acıklı bir azap vardır. 16:67 - Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvalarından da hem içki, hem de güzel gıdalar edinirsiniz. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır. Neden her ayette icki olarak gecen kelime birdenbire Nur 31. de BASÖRTÜSÜ oluyor? Yüce ALLAH kullancak kelime mi bulamamis acaba ne demek istedigini acikca bildirmek icin, yoksa (hasa) kelime yoksullugu mu var orta yerde? Biraz komik olmuyormu icki denen sözcügün birdenbire BASÖRTÜSÜ yerine gecmesi? Basörtüsü olsa dahi bu kelimenin bir kac ayette ayni anlamda kullanildigi yerler olmasi gerekirdi. Zihin bir kere gözle görünür elle tutulur bir nesne dahi degildir. Rabbimiz bilhassa düsünmeyi gayet anlamli bir bicimde kalben olmasini uygun görmüstür. Cünkü merhamet, utanma, acima, sevgi gibi anlamlar kalben onaylanir tasdik edilir. Insan kalbiyle dünya olaylari yaratilir. Ancak seytani fikirler yolsuzluga yol acar, bu da önce zihinlerde olusur. Kalbini Rabbine yöneltenin seytaninla arasi acilir. Zihni örtmek ile basi örtmek arasinda daglar kadar fark vardir. Ola ki bilerek basörtüsü olarak kabul edilmistir humur kelimesi, kadinlari manyak yerine koymak icin, zihinleri örtülü varliklar olarak! Madem HUMUR/HIMAR HAMR'dan türemis, neden hic bir barmanin aklina gelmiyor bir kac kadeh icki ismarlayana oymali bir basörtüsü hediye etmek, yada basörtüsü satilan yerlerde neden bir iki kadeh icki ikramlarinda bulunmuyorlar? Ugrasin durun bakalim daha "HAMR" dan ne kelimeler ne anlamlar cikaracaksiniz. |
21. April 2013, 09:38 PM | #3 |
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.023
Tesekkür: 3.573
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 |
Selamun Aleyküm! Değerli Merdem Kardeşim!
Alıntı yaptığınız ayetlerdeki "örtmek, karıştırmak” anlamındaki "h-m-r" kökünden türetilen sözcüklerin yerine kullanılan "şarap,içki,başörtüsü" sözcükleri türetildiği köke uymayan anlamlardır. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay |
22. April 2013, 05:29 AM | #4 | |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23 |
Alıntı:
Ve Selamun Aleykum Degerli Dost1 Kardesim, Cogu aciklamalarda HAMR'i icki, beyni örten, uyusturucu olarak kullaniyor. Nedir HAMR? Örtmek anlami nereden geliyor? Âyetin bu kısmının iyi anlaşılabilmesi, خمر[humur] sözcüğünün doğru anlaşılmasına bağlıdır. خمر[humur], “örtmek” anlamındaki hamr kökünden türetilmiş ve “örtü” demek olan hımar sözcüğünün çoğuludur. Lügatlerde,[18] hımar'ın “başörtüsü” anlamında olmayıp, genel “örtü” anlamında olduğu yer almakta ve başörtüsü anlamında da “mikna” ve “nasîf” sözcükleri gösterilmektedir. Örfte kadının başörtüsünün adı olan hımar sözcüğünün, Kur’ân'ın indiği dönemde de bu örfî anlamı taşıyıp taşımadığı kesin olarak tesbit edilememektedir. [18] Lisânu'l-Arab, el-Mu‘cemu'l-Vasıt, el-Müncid, Tâcu'l-Arûs. Hakki Yilmaz hocamiz bu kadarini aciklamis. Selam ve dua ile. |
|
merdem Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | dost1 (22. April 2013) |
Bookmarks |
Etiketler |
anlamına, başörtüsü, gelir, hımar |
|
|