hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > MAKALELER(DİNİ ve SİYASİ) > Makaleler

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 15. November 2010, 11:18 AM   #1
AHMED KILICKAYA
Banned
 
Üyelik tarihi: Nov 2010
Mesajlar: 7
Tesekkür: 0
3 Mesajina 4 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0
AHMED KILICKAYA has much to be proud ofAHMED KILICKAYA has much to be proud ofAHMED KILICKAYA has much to be proud ofAHMED KILICKAYA has much to be proud ofAHMED KILICKAYA has much to be proud ofAHMED KILICKAYA has much to be proud ofAHMED KILICKAYA has much to be proud ofAHMED KILICKAYA has much to be proud of
Standart Laiklik şeytani bir akidedir

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

KAMU ALANI TARTIŞMALARINDA YAPILAN:
ALLAH’IN MÜLKÜNDE
ALLAH’IN SÖZÜNÜ
GEÇERSİZ KILMAK KÜSTAHLIĞIDIR


LAİKLİK; NE İSLAMİDİR NE DE İNSANİDİR
LAİKLİK ŞEYTANİ BİR AKİDEDİR


Son günlerde Fransa, İngiltere, Almanya, Hollanda, Danimarka, İsveç, İsviçre gibi tüm Avrupa ülkelerinde ve Türkiye gibi bazı halkı müslüman ülkelerde; müslümanların inançlarından kaynaklanan; kadınların başörtüsü ile okula gitmek gibi bazı talebleri karşısında laiklik ilkesinden hareketle “kamu alanı” tartışması yapılmaktadır. Okullar, devlet daireleri gibi kurumlar ve alanlarda dinin emirleri ve sembolleri laiklik gereği yasaklanmaktadır. Mesela T.C. Devleti Yargıtay Başkanı geçenlerde şöyle bir demeç verdi:

"Yükseköğretim kurumlarındaki öğrencilerin giyimlerini düzenlerken türban kullanımına dinsel inanç nedeniyle geçerlilik tanımak, kamu hukuku alanındaki bir düzenlemeyi dinsel esaslara dayandırma suretiyle laiklik ilkesine aykırılık oluşturur"(1)

T.C.Milli Eğitim Bakanı, İlköğretim okullarında son günlerde başörtülü bir şekilde girmek isteyen öğrenciler konusunda açıklama yaptı. Bakan, “üniversitelerde başörtüsünün serbest olması çalışmaların yapıldığı bir dönemde böyle bir girişimin olması manidadır" diyerek ilköğretim okullarında başörtüsünün yasak olduğunu söyledi ve konuyla ilgili olarak tüm okullara genelge gönderdiklerini, öğrencilerin başörtülü bir şekilde okullara alınamayacağını ifade etti.(2)

T.C. Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı, ilköğretim çağındaki çocuklarını başörtülü olarak okula göndermekte ısrar eden aileleri uyararak şöyle deme küstahlığında bulunabilmiştir:

"Bu iş daha ileriye giderse, aile çocuğu baskı altına alırsa çocuk aileden alınır. Bu yetkiler devletin elindedir. Tabii bunlar aşama aşama uygulanacak şeyler. İdare önce veliyi ikna etmeye çalışır. Şu anda yapılan bu. İkna olmazlarsa cezalar var. Çocuk aynı zamanda aile içinde baskı altındaysa ve öğrenim özgürlüğü engelleniyorsa devlet o çocuğu aileden alır ve öğrenim görmesini sağlar." (3)

Laik T.C Devletinin kurucu partisi olarak bilinen CHP Genel Başkanı ise kamuda ve ilköğretimde türban konusundaki yaklaşımları sorulunca şunları söyledi:

“Öyle şey olmaz zaten. Bir hukuk devletinde zorunlu alanlar bellidir. O zorunlu alanlarda nelerin olduğu bellidir. İlköğretim, ortaöğretimde türban diye bir şey olmaz zaten, orada devletin koyduğu kurallar vardır. O kurallara herkes uymak zorundadır, oralarda zorunlu eğitim var biliyorsunuz. Kamuda da öyle konan kurallar vardır. Bir milletvekili TBMM Genel Kurul Salonu’na kravatsız girebiliyor mu? Hayır. Kuralı kim koydu, devlet koyuyor bu kuralları. Bu kurallara herkes uyacak. Sadece bizim ülkemizde mi bu böyle; gidin Papua Yeni Gine’de de böyledir, Angola’da da böyledir, İngiltere’de de böyledir. Devlet dediğiniz, bir kurumlar ve kurallar rejimidir, herkes uyacaktır”. (4)

Bazı kimi laikciler de; Din ve dinin gerekleri sözkonusu olduğunda; dini ve dine bağımlılığı “yobazlık”, “cahillik”, “bilimselliğe aykırılrk”, “irtica/gericilik” gibi yaftalarla aşağılamaktadırlar. Kibirlenmektedirler, böbürlenmektedirler.

Bütün bu söylem ve tavırların müslümanca tercümesi şöyledir:

“Bu ülkede şu şu alanlarda Allah’ın sözü, emri geçerli değildir. Laik devletin dediği olur. Laik devletin emir ve yasakları geçerlidir.”

Evet bu türden tutum, tavır ve söylemlerin İslami açıdan bundan başka bir anlamı yoktur.

Başörtüsü meselesi örneğinde olduğu gibi. Allahu Teala, Kelamı Kur’an’ı Kerim ve Resulü Sallallahu Aleyhi Vesellem ile büluğ çağına erişmiş her kadın ve erkeğe tesettürü emretmiştir. Yani avret mahallerini örtmeyi emretmiştir. Erkeğin avret mahalli, diz kapakları ile göbeği arasındaki mahaldir. Kadının avret mahalli ise, elleri ve yüzü hariç başı dahil bütün vücududur.

Nitekim Allahu Teala şöyle emretmiştir:

وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ

“Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar…” (Nur:31)

Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz’den de şu rivayet edilmiştir:

وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]دَخَلَتْ أسْمَاءُ بِنْتُ أبي بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه على رَسُولِ اللّهِ # وَعَلَيْهَا ثِيَابٌ رِقَاقٌ فَأعْرَضَ عَنْهَا. وَقَالَ: يَا أسْمَاءُ! إنَّ الْمَرْأةَ إذَا بَلَغَتِ الْمَحِيضَ لَمْ يَصْلُحْ أنْ يُرَى مِنْهَا إَّ هذَا وَهذا، وأشَارَ الى وَجْهِهِ وَكَفّيْهِ

Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Esma Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhümâ), üzerinde ince bir elbise olduğu halde Resulullah Aleyhissalâtu Vesselâm'ın huzuruna girmişti. Aleyhissalâtu Vesselâm, ondan yönünü ters istikamete çevirdi ve şöyle dedi:
"Ey Esma! Kadın hayız yaşına girdi mi ondan sadece şunun ve şunun dışında hiçbir yerinin görünmesi caiz değildir!" Bunu söylerken yüzü ile ellerini işaret etti." [Ebu Davud, Libas 34, (4104).]

Allah’ın bu emri karşısında laiklik akidesinden hareket edenler diyorlar ki; “Allah’ın bu emri yanlıştır, kadın onuruna, haklarına ve özgürlüğüne aykırıdır. Ayrıca kamu alanında Allah’ın bu emri hiç uygulanmaz. Kamu alanında esas olan; Allah’ın emri değildir, esas olan laikliktir. Modern, çağdaş olmak da bunun gereğidir. Aksi hal gericiliktir. Bilhassa kamu alanında laik devletin emir ve nehiyleri geçerlidir, Allah’ın emri asla geçerli olamaz...”



KAMU ALANI TARTIŞMALARINDA YAPILAN:
ALLAH’IN MÜLKÜNDE ALLAH’IN SÖZÜNÜ GEÇERSİZ KILMAK KÜSTAHLIĞIDIR


Halbuki yerlerin, göklerin ve tüm mevcudatın yaratıcısı ve mülkün gerçek sahibi Alemlerin yaratıcısı ve Rabbı olan Allahu Teala’dır.

لِلّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا فِيهِنَّ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

“Göklerin, yerin ve bunlarda bulunanların mülkü (tasarruf ve hükümranlığı) Allah'ındır. O her şeye kadirdir (gücü her şeye yeter)”. (Maide:120)

تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا وَاتَّخَذُوا مِن دُونِهِ آلِهَةً لَّا يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيَاةً وَلَا نُشُورًا

“Alemlere uyarıcı olsun diye, kuluna Furkan'ı indiren (Allah) ne yücedir.
Göklerin ve yerin mülkü (hâkimiyeti) O’nundur. O asla evlat edinmedi, mülkte hiç bir ortağı olmadı. Her şeyi yaratıp nizam veren ve her şeyin varlığını bir ölçüye göre belirleyen O’dur.
O'nun dışında, hiç bir şeyi yaratmayan, üstelik kendileri yaratılmış olan, kendi nefislerine bile ne zarar, ne yarar sağlayamayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip yaymaya güçleri yetmeyen bir takım ilahlar edindiler.” (Furkan:1-3)

وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاء إِلَهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَهٌ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ وَتَبَارَكَ الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَعِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

“O, gökte de ilâh olandır, yerde de ilâh olandır. O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.
Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olan Allah yücedir! Kıyametin bilgisi de yalnız O’nun katındadır ve yalnızca O’na döndürüleceksiniz.” (Zuhruf:84-85)

قُلْ مَن رَّبُّ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ قُلِ اللّهُ قُلْ أَفَاتَّخَذْتُم مِّن دُونِهِ أَوْلِيَاء لاَ يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ نَفْعًا وَلاَ ضَرًّا قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الأَعْمَى وَالْبَصِيرُ أَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُ أَمْ جَعَلُواْ لِلّهِ شُرَكَاء خَلَقُواْ كَخَلْقِهِ فَتَشَابَهَ الْخَلْقُ عَلَيْهِمْ قُلِ اللّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ

“De ki:"Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'tır" De ki: "Öyleyse, O'nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremeyen birtakım veliler mi (ilahlar) edindiniz?" De ki: "Hiç görmeyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?" Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: "Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici olandır." (Ra’d:16)

Bu hakikatler karşısında açıkca ortaya çıkmaktadır ki “kamu alanı” adı altında belirli alanlarda Allah’ın sözüne, emirlerine yasaklar, ambargolar koymaya kalkışmak; mülkünde Allahu Teala’ya kafa tutmak, ilahlık taslamaktır, tağutluktur, ortak olmaya kalkışmaktır yani şirk koşmaktır. Mülkünde hakimiyet sadece Malikulmülk’e yani o mülkün sahibine aittir. O da o mülkün yaratıcısı olan Alemlerin Rabbı Allahu Teala’dır. Dünyayı, insanı, insan hayatını yaratan da Allahu Teala olduğuna göre, dünyada insan hayatı üzerinde Allahu Teala’nın emri, hükmü, sözü üzerine bir söz, emir, hüküm, kanun, hakimiyet, egemenlik asla kabullenilmez, redolunur. “KelimetulUlya” “en yüce söz” Allah’ın sözüdür. Allah’ın sözünün, emrinin, hükmünün olduğu bir yerde yada hususta başka sözler ve hükümler duvara çarpılır, redolunur. Aksi tavır Allah’a karşı saygısızlık, küstahlık ve ukelalıktan başka bir şey değildir. İşte laikliğe dayalı olarak yapılan “kamu alanı” tartışmalarının gerçeği budur.

LAİKLİK GAYRİ İNSANİLİKTİR

Laiklik aynı zamanda gayri insaniliktir. Çünkü insanlar ve cinler Allah’a kulluktan imtihan için yaratılmışlardır. İnsanların babası Adem Aleyhisselam beşer olarak şaştı ve Allah’ın emrine karşı geldi. Fakat sonra aklı başına geldi, yanıldığını anladı. Pişman oldu. Allah’ın öğrettiği kelimelerle Allah’a tevbe etti, af diledi. Böylelikle “Ahsenu Takvim” olmak konum ve şerefini korudu. Nitekim Allahu Teala, insanın bu şerefli konumunu korumasının yolunun “Allah’tan daha hayırlı hüküm koyucu olmayacağına iman edip, salih / Allah’ın emir ve hükümlerine uygun amel işlemek olduğunu şu şekilde bildiriyor:

لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ ثُمَّ رَدَدْنَاهُ أَسْفَلَ سَافِلِينَ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ فَمَا يُكَذِّبُكَ بَعْدُ بِالدِّينِ
أَلَيْسَ اللَّهُ بِأَحْكَمِ الْحَاكِمِينَ

“Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik. Ancak, iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar için devamlı bir mükâfat vardır. Öyleyse bundan sonra, hangi şey sana dini yalanlatabilir? Allah, hükmedenlerin en iyi hükmedeni değil midir?” (Tîn:4-8)

Cinlerden olan İblis yani şeytan ise kibirlenip böbürlenerek Allah’a isyanda inatcı ve ısrarcı oldu. Allah katındaki “üstün” konumunu kaybetti. Onun için böbürlenmek, diklenmek isyanda inatcı ve ısrarcılık bakımından laiklik insanilik değil de şeytanilik karakteri taşımaktadır.

LAİKLİK ŞEYTANİ BİR AKİDEDİR

Akide; hayat hakkındaki tüm fikirlerin, hükümlerin, nizamların kendisine dayandırıldığı temel fikir demektir. Laiklik bu açıdan bir akidedir. Ancak bu akide ve mentalite, zihniyet tamamen şeytani akide ve zihniyettir. Zira şeytan da Allah’ın emri karşısında kibirlenerek, diklenip böbürlenerek Allah’ın emrini beğenmedi ve ona itaat etmedi. Onun için merdud oldu/kovuldu, melun oldu/lanetlendi. Kıyamete kadar o ve onun bu zihniyeti lanetlidir. Bu hususu Allahu Teala şöyle açıklıyor:

وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُ سَاجِدِينَ فَسَجَدَ الْمَلآئِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى أَن يَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلاَّ تَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ قَالَ لَمْ أَكُن لِّأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ وَإِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ إِلَى يَوْمِ الدِّينِ قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنظَرِينَ إِلَى يَومِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ قَالَ رَبِّ بِمَآ أَغْوَيْتَنِي لأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الأَرْضِ وَلأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ إِلاَّ عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ قَالَ هَذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ إِلاَّ مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوِينَ وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ أَجْمَعِينَ

“Rabbin meleklere: 'Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın' demişti. Bunun üzerine Meleklerin hepsi toptan secde ettiler. Ancak İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp dayattı. Allah «Ey İblis, seni secde edenler ile birlikte olmaktan alıkoyan nedir?» dedi. O: 'Balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattığın insana secde edemem' dedi. Allah, “Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir” dedi. (İblis Rabbim! Öyle ise, (varlıkların) tekrar dirileceği güne kadar bana mühlet ver, dedi. Allah da, "O hâlde, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne kadar mühlet verilenlerdensin" dedi. 'Rabbim! Beni saptırdığın için, and olsun ki yeryüzünde fenalıkları onlara güzel göstereceğim; halis kıldığın kulların bir yana, onların hepsini saptıracağım' dedi. Allah, “İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur” dedi. Şüphesiz ki cehennem de, o azgınların hepsinin vaad olunan yeridir.” (Hicr: 28-43)

İşte laiklik, o kovulmuş lanetli şeytanın zihniyetinin çağdaş versiyonudur. Çünkü şeytan da Allah’ın emrine Allah’ın emri olduğunu bilerek isyan etti. Laiklik de Allah’ın emrine bilerek isyan etmektir. Onun için laiklik, şeytaniliktir. Şeytan gibi Allah’ın emirlerine karşı kibirlenerek, böbürlenerek diklenmek ve isyan etmektir. Allah’ın egemenliğine alan çizmeye kalkışmak küstahlığıdır, ukelalığıdır.

Bundan dolayı laiklik; Allah’a isyanda azgınlaşmış şeytanın güdümündeki çağdaş tağuti sistemlerin esasıdır. Şeytan ve onun düzeni tağuti sistemler insanları Allah’a kulluk yapmak yolundan saptırmak yada alıkoymak misyonunu üstlenmişlerdir.

Onun için Allahu Teala, günümüzdeki laikliğe dayalı ideolojileri yani çağdaş tağuti düzenleri benimsemeyi, onlarla yönetilmeyi tercih etmeyi yada onlarla yönetilmekten hoşnut olmayı,
Allah’ın Şeriatından hoşlanmamayı; Allah’a, Resulüne ve Kitabına iman iddiası ile bağdaşmadığına, o tür iman iddiasının boşuna olduğuna şöyle dikkat çekiyor:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً بَعِيدًا
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْاْ إِلَى مَا أَنزَلَ اللّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ رَأَيْتَ الْمُنَافِقِينَ يَصُدُّونَ عَنكَ صُدُودًا

“Sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten inandıklarını öne sürenleri görmedin mi? Bunlar, tağut ile yönetilmek istemektedirler; oysa onlar onu reddetmekle emrolunmuşlardır. Şeytan da onları uzak bir sapıklıkla sapıtmak ister. Onlara 'Allah'ın indirdiğine ve Resule (hükmüne) gelin' dendiği zaman, o münafıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.” (Nisa:60-61)

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا

“Hayır öyle değil, Dikkat edin!; Rabbine andolsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme (Resulün getirdiği Şeriata), içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.” (Nisa:65)


LAİKLİĞİ BENİMSEMEK;
ŞEYTANA TABİ OLMAK VE ONA KULLUK YAPMAKTIR

Bu ayetlerin ışığında açıkca görülmektedir ki; bir müslüman laikliği asla benimseyemez. Kendisi laik olamayacağı gibi laik düzen, devlet ve ideolojilerden de asla razı olamaz. Laikliğin ılımlısı radikali fark etmez. Çünkü özü şeytani mentalitedir, şirktir, küfürdür. Müslümanlardan istenilen tavır ise; onu red etmektir, şeytanın güdüm alanına girmemektir.Zira günümüzde laiklik esasına dayalı ideolojiler, düzenler ve devletlerle yönetilmeye razı olmak, “şeytana tabi olmak ve ona kulluk yapmaktan” başka bir şey değildir. Allahu Teala, Kelamı Kur’an’ı Kerim’de tüm insanları şeytana ibadet / kulluk etmekten şöyle sakındırmıştır:

أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَن لَّا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ وَأَنْ اعْبُدُونِي هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ

“Ey Âdemoğulları! Ben, size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?” And olsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştı, akletmez miydiniz? “ (Yasin:60-62)

Bazı laikciler diyorlar ki; “Laiklik din ve vicdan özgürlüğünün teminatıdır. Laiklik kimsenin inanç ve ibadetlerine karışmaz. Sadece devlet ve toplum işlerine dini karıştırmaz.”

Bu tür sözler de şeytani bir kurnazlığın ürünüdürler. Din İslam olunca şeytanın hilesi açığa çıkar. Laikliğe giydirlmek istenilen o yanıltıcı, sahte, şirinleştirici maske düşer. Zira Allah katında tek hak din İslam’dır:

إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَن يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللّهِ فَإِنَّ اللّهِ سَرِيعُ الْحِسَابِ

“Hiç şüphesiz din, Allah katında ancak İslam'dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki "kıskançlık ve hakka başkaldırma" (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini inkâr ederse, (bilsin ki) gerçekten Allah, hesabı pek çabuk görendir.” (Ali İmran:19)

وَمَن يَبْتَغِ غَيْرَ الإِسْلاَمِ دِينًا فَلَن يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ

“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Ali İmran:85)

Buna gore, Müslümanlar nezdinde de İslam’dan başka hak din olamaz. İslam’a göre ise; hüküm / hakimiyet sadece Allah’a aittir.

مَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِهِ إِلاَّ أَسْمَاء سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْ وَآبَآؤُكُم مَّا أَنزَلَ اللّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ أَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ

“Siz Allah’ı bırakıp; sadece sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlere (düzmece ilâhlara) kulluk ediyorsunuz. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm ancak Allah’a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye kulluk etmemenizi emretmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yusuf:40)

İnsanlar ve cinler sadece Allah’a ibadet etmek / kulluk yapmak için yaratılmışlardır.
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat: 56)

“Allah’a kulluk yapmak” ise; Allah’ın her alandaki emirlerini sadece Allah emrettiği için yapmak ve nehiylerinden de Allah nehy ettiği için kaçınmaktır. “Dini Allah’a halis kılmanın” anlamı da işte budur.

وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاء وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ

“Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.” (Beyyine:5)

Zira bir kişi, Allah’ın her hangi bir emrini, Allah’ın emri olduğu için değil de hoşuna gittiği için yada menfaati olduğu için yada insanların hoşnutluğunu kazanmak için yada özgürlüğün, insan haklarının gereği olduğu için yapmış olursa, o kişi Allah’a kulluk yapmış olmaz. Onu o işe sevk eden saike kulluk etmiş olur. Yada ameline zulüm / şirk bulaştırmış olur.

الَّذِينَ آمَنُواْ وَلَمْ يَلْبِسُواْ إِيمَانَهُم بِظُلْمٍ أُوْلَئِكَ لَهُمُ الأَمْنُ وَهُم مُّهْتَدُونَ

“İman edip de imanlarına zulmü (şirki) bulaştırmayanlar var ya; işte güven onların hakkıdır. Doğru yolu bulmuş olanlar da onlardır.” (En’am:82)

إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ

“Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür." (Lokman:13)

Bundan dolayı müslüman; mesela namazı Allah emrettiği için kılarsa Allah’a kulluk etmiş olur. İbadet özgürlüğünün gereği demokratik bir hak olduğu için kılarsa Allah’a şirk koşanlardan olur. Aynı şekilde başörtüsünü de kınayanın kınamasına aldırmadan sırf Allah’ın emri olduğu için örterse Allah’a kulluk etmiş olur. Özgürlükler gereği örterse ameline zulüm / şirk karıştırmış olur.

Nitekim başörtüsünün yasaklanması da başörtüsü olduğu için değil de “Allah’ın emri olduğu için, İslam dininin gereği olduğu içindir”.

Onun için müslümanlar, başörtüsü meselesi örneğinde olduğu gibi bütün meselelerinde söylem ve eylemlerini İslam akidesi, müslüman kişiliği ve kimliği ile İslami duruş sergilemelidrler. Zira müslümanlar, dinin gereklerini; herhangi bir şekilde getirmekle değil de, zulümden / şirkten, tağutlardan kaçınıp, beri / uzak durup “ben müslümanlardanım” diyerek yerine getirmekle emrolundular.

Buna göre; söylem ve eylemlerinde laikliğin savunucusu asla olamayız. Bize model örnek gösterilen İbrahim Aleyhisselam gibi; “Sizden ve sizin kendisine kulluk yaptıklarınızdan beriyiz/ uzağız” diye tavır koymalıyız.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءكُم مِّنَ الْحَقِّ يُخْرِجُونَ الرَّسُولَ وَإِيَّاكُمْ أَن تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ رَبِّكُمْ إِن كُنتُمْ خَرَجْتُمْ جِهَادًا فِي سَبِيلِي وَابْتِغَاء مَرْضَاتِي تُسِرُّونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَأَنَا أَعْلَمُ بِمَا أَخْفَيْتُمْ وَمَا أَعْلَنتُمْ وَمَن يَفْعَلْهُ مِنكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاء السَّبِيلِ
إِن يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ أَعْدَاء وَيَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ وَأَلْسِنَتَهُم بِالسُّوءِ وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ
لَن تَنفَعَكُمْ أَرْحَامُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَفْصِلُ بَيْنَكُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
قَدْ كَانَتْ لَكُمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ فِي إِبْرَاهِيمَ وَالَّذِينَ مَعَهُ إِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ إِنَّا بُرَاء مِنكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَاء أَبَدًا حَتَّى تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَحْدَهُ إِلَّا قَوْلَ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ لَأَسْتَغْفِرَنَّ لَكَ وَمَا أَمْلِكُ لَكَ مِنَ اللَّهِ مِن شَيْءٍ رَّبَّنَا عَلَيْكَ تَوَكَّلْنَا وَإِلَيْكَ أَنَبْنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِّلَّذِينَ كَفَرُوا وَاغْفِرْ لَنَا رَبَّنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِيهِمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَمَن يَتَوَلَّ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ

“Ey iman edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları veliler edinmeyin. Siz onlara karşı sevgi yöneltiyorsunuz oysa onlar haktan size geleni inkâr etmişler, Rabbiniz olan Allah'a inanmanızdan dolayı elçiyi de, sizi de (yurtlarınızdan) sürüp çıkarmışlardır. Eğer siz, Benim yolumda cihad etmek ve Benim rızamı aramak amacıyla çıkmışsanız (nasıl) onlara karşı hâlâ sevgi gizliyorsunuz? Ben, sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilirim. Kim sizden bunu yaparsa, artık o, elbette yolun ortasından şaşırıp sapmış olur.
Eğer sizi ele geçirecek olurlarsa, size düşman kesilirler, ellerini ve dillerini kötülükle size uzatırlar. Onlar sizin inkâr etmenizi içten arzu etmişlerdir.
Ne yakın akrabalarınız, ne çocuklarınız kıyamet günü size bir yarar sağlayamaz. (Allah) Sizin aranızı ayıracaktır. Allah, yaptıklarınızı görendir.
İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır. Hani kendi kavimlerine demişlerdi ki: "Biz, sizlerden ve Allah'ın dışında kulluk yaptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp inkar ettik. Sizinle aramızda, siz Allah'a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir." Ancak İbrahim'in babasına: "Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah'tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez." demesi hariç.
"Ey Rabbimiz, biz sana tevekkül ettik ve 'içten sana yöneldik.' Dönüş sanadır.
Rabbimiz, bizi inkâr edenler için fitne (deneme konusu) kılma ve bizi bağışla Rabbimiz. Şüphesiz Sen, üstün ve güçlüsün, hüküm ve hikmet sahibisin.
Andolsun, onlarda sizlere, Allah'ı ve ahiret gününü umud edenlere güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirecek olursa, artık şüphesiz Allah, Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan), Hamid (övülmeye layık olan)dır.” (Mumtehine:1-6)

قُلْ أَيُّ شَيْءٍ أَكْبَرُ شَهَادةً قُلِ اللّهِ شَهِيدٌ بِيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَأُوحِيَ إِلَيَّ هَذَا الْقُرْآنُ لأُنذِرَكُم بِهِ وَمَن بَلَغَ أَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ أَنَّ مَعَ اللّهِ آلِهَةً أُخْرَى قُل لاَّ أَشْهَدُ قُلْ إِنَّمَا هُوَ إِلَهٌ وَاحِدٌ وَإِنَّنِي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ

“De ki: "Şahidlik bakımından hangi şey daha büyüktür?" De ki: "Allah benimle sizin aranızda şahiddir. Sizi -ve kime ulaşırsa- kendisiyle uyarmam için bana şu Kur'an vahyedildi. Gerçekten Allah'la beraber başka ilahların da bulunduğuna siz mi şahidlik ediyorsunuz?" De ki: "Ben şehadet etmem." De ki: O, ancak bir tek olan ilahtır ve gerçekten ben, sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım.” (En’am:19)

وَإِن كَذَّبُوكَ فَقُل لِّي عَمَلِي وَلَكُمْ عَمَلُكُمْ أَنتُمْ بَرِيئُونَ مِمَّا أَعْمَلُ وَأَنَاْ بَرِيءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ

“Eğer seni yalanlarlarsa, onlara de ki: "Benim yaptıklarım benim, sizin yaptıklarınız sizindir. Siz benim yaptıklarım- dan uzaksınız ve ben de sizin yaptıklarınızdan uzağım." (Yunus:41)

Müslümanlar; nefislerinde yani duygularında, düşüncelerinde, söylemlerinde, eylemlerinde, duruşlarında Allah’ın istediği bu Tevhidi duruşu sergileme yönünde bir tezkiye yapmazlarsa, bir değişim yapmazlarsa Allah onların halini değiştirmeyecektir. Bu zelil durum, bu aşağılama, horlanma durumu devam edecektir. Zira bu Allahu Teala’nın belirttiği sünnetullahın gereğidir:

إِنَّ اللّهَ لاَ يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنْفُسِهِمْ

“..Gerçekten Allah, kendi nefis (öz)lerinde olanı değiştirmedikce, bir toplumda olanı değiştirmez…” (Ra’ad:11)

Müslümanların nefislerindeki tezkiye ve değişim ancak;

-çağdaş zulüm yani şirk olan laikliği kalbleri ile, söylemleri ve eylemleri ile inkar /red etmeleri ile mümkündür.

-Laiklik akidesine dayalı ideoloji ve rejimler olan demokrasi, cumhuriyet, krallık, kapitalizm, liberalizm, sosyalizm, ulus-milli devlet anlayışı, ulusculuk-milliyetcilik, mezhepcilik bağnazlıkları, özgürlükler-insan hakları safsataları terk edilmelidir.

-Yani müslümanlar çağdaş cahiliyye sistemlerini ve tağutları inkar / red edip dini sadece Allah’a has kılarak Allah’ın katındaki tek hak din olan İslam’ın hayat nizamına ve onun hayata geçmesinin tek şeri yolu olan Raşidi Hilafet Devletinin kurulmasına talib olmalıdırlar. Bunu da çalışmaları ve gayretleri ile ortaya koymalıdırlar.

Doğru olan ve akıllı davranış işte budur. Bu davranışı sergileyenleri Rabbımız şöyle müjdelemektedir:

وَالَّذِينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ أَن يَعْبُدُوهَا وَأَنَابُوا إِلَى اللَّهِ لَهُمُ الْبُشْرَى فَبَشِّرْ عِبَادِ
الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ هَدَاهُمُ اللَّهُ وَأُوْلَئِكَ هُمْ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ

“Tağut'a kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a içten yönelenler ise; onlar için bir müjde vardır, öyleyse kullarıma müjde ver.
Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir.” (Zumer:17-18)


(1)-internethaber.com/yargitaydan
(2)-dunyabulteni.net
(3)-haber.mynet.com/detay/guncel/o-cocuklari-devlet-alir
(4)- Radikal- 10/10/2010


AHMED KILIÇKAYA
AHMED KILICKAYA isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 17. November 2010, 12:00 AM   #2
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.023
Tesekkür: 3.573
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah, cümlemizi de takva elbisesini giyenlerden eylesin.

A'raf;26: Ya Beniy Ademe kad enzelna aleyküm libasen yüvariy sev'atiküm ve riyşa ve libasüt takva zâlike hayr zâlike min ayatillahi leallehüm yezzekkerun;

Ey Âdemoğulları! Size çirkinliklerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Ve takvâ elbisesi. O, daha hayırlıdır. İşte bu, düşünüp öğüt alsınlar diye Allah'ın Âyetlerindendir.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Miralay (17. November 2010)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
akidedir, bir, laiklik, şeytani


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:59 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam