![]() |
|
|
#4 | |||||||||||||||||||||
|
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.098
Tesekkür: 3.636
1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 ![]() |
Selamun aleykum! Değerli Kardeşlerim! Allah kendisinden razı olsun Barış Kardeşimizin alıntı olarak paylaştığı Ali Polat Kardeşimize ait yazılanlara kaldığımız yerden cevap vermeye çalışacağım.
Evet birlikte bakalım inşaAllah. Bakara;187: "Oruç tutma gecesinde kadınlarınıza refes [çirkin söz, cinsel ilişki], size helâl kılındı. Onlar, sizin için bir giysidir siz de onlar için bir giysisiniz. Allah, sizin kendinize hâinlik ettiğinizi bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara [kadınlarınıza] yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığı şeylerden arayın. Ve fecrden beyaz iplik siyah iplikten sizin için açığa çıkıncaya kadar yiyin, için. Ve geceye kadar orucu tamamlayın. Ve siz mescidlerde âkif [programlı ibâdet hâlinde] iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, Artık onlara [Allah'ın sınırlarına] yaklaşmayın. Allah, takvâlı olsunlar diye âyetlerini insanlara işte böyle açıkça ortaya koyar." Şimdi de bu başlıktaki tamlamayı oluşturan “ŞEHR-U” ve RAMAZAN” kelimelerinin “FİKRE KIZIŞMA” olup olmadıklarına Kur’an’da kullanıldığı ayetlerden bakalım. “RAMAZAN” kelimesi sadece Bakara 185. Ayette geçer. “ŞEHR” kelimesi de aşağıdaki 17 ayetde geçmektedir. Bakara;185: Şehru Ramadanelleziy ünzile fiyhil Kur’ânu hüden linNasi ve beyyinatin minel hüda velFurkan* femen şehide minkümüş şehre felyesumhu, ve men kâne merıydan ev alâ seferin feıddetün min eyyamin uhar* yuriydullahu bikümül yüsra ve la yuriydu bi kümül usr* ve li tükmilül ıddete ve li tükebbirullahe alâ ma hedaküm ve lealleküm teşkürun Ramazân ayı ki, Kur’ân, bir kılavuz olarak ve furkândan, yol göstermeden açık açık açıklamalar olarak kendisinde indirilmiştir. Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda oruç tutsun. Kim de hasta veya yolculukta ise diğer günlerden sayısıncadır. Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez. (Bu kolaylık, takvâlı davranmanız) ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve şükretmeniz içindir. Bakara;194: Eşşehrülharamu bişşehrilharami vel hurumatu kısas* femenı'teda aleyküm fa'tedu aleyhi bi misli ma'teda aleyküm* vettekullahe va'lemu ennAllahe maalmüttekıyn Harâm ay [dokunulmazlık ayı], harâm aya karşılıktır. Ve bütün harâmlar [dokunulmazlıklar; bağlayıcı hükümler], kısastır [birbirine karşılıktır]. O hâlde kim size saldırdıysa, siz de ona yaptığı saldırının aynıyla saldırın. Ve Allah'a takvâlı davranın. Ve bilin ki Allah, takvâ sahipleriyle beraberdir. Bakara;197: "ElHaccü eşhürun ma'lumat* femen ferada fiyhinnel Hacce fela rafese ve la füsuka ve la cidale fiyl Hacc* ve ma tef'alu min hayrin ya'lemhüllah* ve tezevvedu feinne hayrez zadit takva* vettekuni ya ulil elbab" Hacc, bilinen aylardır. Artık her kim o aylarda haccı başlayıp kendisine farz ederse; artık haccda refes [kadına yaklaşmak, çirkin söz söylemek], günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz hayırdan ne işlerseniz de, Allah onu bilir. Ve azık edinin. Şüphesiz ki azıkların en hayırlısı takvâdır. Ve ey kavrama yetenekleri olanlar! Bana takvâlı davranın! Bakara;217: Yes'eluneke aniş şehril harami kıtalin fiyh* kul kıtalun fiyhi kebiyr* ve saddün an sebiylillâhi ve küfrün bihi velMescidil Harami ve ıhracü ehlihi minhu ekberu indAllah* velfitnetü ekberu minel katl* ve la yezalune yukatiluneküm hatta yerudduküm an diyniküm inistetau* ve men yertedid minküm an diynihi feyemut ve huve kafirun fe ülaike habitat a'malühüm fiyddünya vel ahireti, ve ülaike ashabünnari, hüm fiyha halidun; Sana harâm aydan ve onda [o harâm ayda] savaşmaktan soruyorlar. De ki: “Onda savaşmak, büyüktür. Ve Allah yolundan alıkoymak, O'nu ve Mescid-i Harâm'ı inkâr etmek ve onun [Mescid-i Harâm'ın] halkını [hacc ve umre yapanları] oradan çıkarmak, Allah yanında daha büyüktür. Ve fitne, öldürmekten daha büyüktür.” Onlar, eğer güç yetirirlerse, sizi dininizden döndürmek için sizinle savaşmaktan hiçbir zaman geri durmazlar. Sizden de her kim, dininden döner ve kâfir olarak can verirse, artık onların bütün amelleri, dünyada ve âhirette boşa gitmiştir. Ve işte onlar, ateşin ashâbıdır. Onlar orada sürekli kalanlardır. Bakara;226: Lilleziyne yu'lune min nisaihim terabbusu erbeati eşhur* fein fau feinnAllahe Ğafur’un Rahîym Kadınlarından îlâ edenler [onlara yaklaşmamaya yemin edenler] için, dört ay beklemek vardır. Sonra eğer dönerlerse, artık şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. Bakara;234: Velleziyne yüteveffevne minküm ve yezerune ezvacen yeterebbasne bi enfüsihinne erbeate eşhürin ve aşra* feiza belağne ecelehünne fela cünaha aleyküm fiyma fealne fiy enfüsihınne bil ma'ruf* vAllahu bi ma ta'melune Habiyr; İçinizden vefat edip ve geride eşler bırakan kimselerin hanımları da, kendiliklerinden dört ay ve on (gün) beklerler. Sonra süreleri sona erdiği zaman, artık kendileri hakkında ma‘rûf ile yaptıklarında sizin için bir günah yoktur. Ve Allah, yaptıklarınıza haberdardır. Nisa;92: Ve ma kâne li mu’minin en yaktule mu'minen illâ hataen, ve men katele mu'minen hataen fetahriyru rakabetin mu'minetin ve diyetün müsellemetün ila ehlihi illâ en yessaddeku* fein kâne min kavmin adüvvin leküm ve huve mu'minun fe tahriyru rekabetin mü'minetin, ve in kâne min kavmin beyneküm ve beynehüm miysakun fediyetün müsellemetün ila ehlihi ve tahriyru rekabetin mu'minetin, femen lem yecid fesıyamu şehreyni mütetabi’ayni, tevbeten minAllahi, ve kânAllahu Aliymen Hakiyma; Ve hata dışında bir mü’minin, diğer bir mü’mini öldürmesi söz konusu değildir. Ve kim bir mü’mini hataen öldürürse, mü’min bir köleyi özgürlüğe kavuşturmalı ve ölenin ailesine [vârislerine] teslim edilecek bir diyet vermelidir, –ancak onların [ölünün ailesinin] bağışlaması müstesnâdır.– Eğer o [öldürülen], mü’min olmakla beraber size düşman bir kavimden ise, o zaman, öldürenin mü’min bir köleyi özgür bırakması gerekir. Eğer öldürülen sizinle aralarında antlaşma olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine diyet vermesi ve mü’min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması gerekir. Bunlara gücü yetmeyenin de Allah tarafından tevbesinin kabulü için arka arkaya iki ay oruç tutması gerekir. Allah, alîm'dir [en iyi bilendir], hakîm'dir [en iyi yasa koyandır]. Maide;2: Ya eyyühelleziyne amenu la tuhıllu ŞeairAllahi ve leş Şehrel Harame ve lel Hedye ve lel Kalaide ve la Ammiynel Beytel Harame yebteğune fadlen min Rabbihim ve rıdvana* ve iza haleltüm fastadu* ve la yecrimenneküm şeneanü kavmin en sadduküm anil Mescidil Harami en ta'tedu* ve teavenu alel Birri vet Takva* ve la teavenu alel ismi vel udvan* vettekullah* innAllahe şediydül ıkab; Ey iman etmiş kimseler! Allah'ın alâmetlerine, haram aya, hedye [hacc yapanlara yiyecek yollamaya, hediye etmeye], gerdanlıklarına [hacc yapanların yemesi için gönderilen hayvanlara konulan işaretlerine] ve Rabb'lerinden lütuf ve rıza bekleyerek Beytu'l-Harâm'ı [Ka‘be'yi] kastedenlere [hacc görevi yapmak isteyenlere] saygısızlık etmeyin. Dokunulmazlığınız kalktığında [hacc göreviniz bitince] da avlanın. Sizi Mescid-i Harâm'dan çevirdiklerinden dolayı bir topluma karşı olan kininiz, sizi saldırıya da sevk etmesin. Ve iyilik ve takvâ üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Ve Allah'a takvâlı davranın. Hiç şüphesiz Allah azabı/kovuşturması çok çetin olandır Maide;97: Cealellahul Kâ'betel Beytel Harame kıyamen lin Nasi veşŞehrel Harame vel Hedye vel Kalaid* zâlike li ta'lemu ennAllahe ya'lemü ma fiys Semavati ve ma fiyl Ardı ve ennAllahe bi külli şey'in ‘aliym Allah, Ka‘be'yi; o Beyt-i Harâm'ı, haram ayı, hedyi [hacc yapanlara yiyecek yollamayı, hediye etmeyi] ve gerdanlıkları [hacc yapanların yemesi için gönderilen hayvanlara konulan işaretleri] insanlar için bir ayağa kalkış kıldı. Bu, Allah'ın göklerde ve yerde olan her şeyi bildiğini ve Allah'ın her şeyi hakkıyla bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir. Tevbe;1,2: Beraetün minAllahi ve RasûliHi ilelleziyne ahedtüm minel müşrikiyn Fesiyhu fiyl Ardı erbaate eşhürin va'lemu enneküm ğayru mu'cizillahi ve ennAllahe muhzil kafiriyn Allah'tan ve Elçisi'nden ahitleştiğiniz müşriklere bir ültimatom: “Artık yeryüzünde dört ay daha rahat dolaşın. Ve kesinlikle kendinizin, Allah'ı aciz bırakan olmadığını ve kesinlikle, Allah'ın, kâfirleri rezil-rüsvay eden olduğunu bilin.” Tevbe;5: Feizenselehal eşhürulhurumu faktülül müşrikiyne haysü vecedtümuhüm ve huzuhüm vahsuruhüm vak'udu lehüm külle mersad* fein tabu ve ekamus Salate ve atevüz Zekate fehallu sebiylehüm* innAllahe Ğafurun Rahîym; Şu haram aylar çıktığı zaman da o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayın, hapsedin ve her gözetleme yerinde onlar için oturun. Artık, eğer tevbe ederlerse, salâtı ikâme ederlerse ve zekâtı verirlerse artık onların yollarını serbest bırakın. Şüphesiz Allah gafûr'dur, rahîm'dir. Tevbe;36: İnne ıddeşşühuri ındAllahisna aşere şehren fiy Kitabillahi yevme halekas Semavati vel’Arda minha erbaatün hurum* zâliked diynül kayyimü fela tazlimu fiyhinne enfüseküm ve katilül müşrikiyne kâffeten kema yükatiluneküm kâffeten, va'lemu ennAllahe maal müttekıyn Şüphesiz Allah katında; gökleri ve yeri yarattığı günkü Allah'ın yazısında, ayların sayısı, ay olarak on ikidir. Bunlardan dördü haramlardır. İşte bu koruyan dindir. Bu sebeple onlarda [haram aylarda] kendinize zulmetmeyiniz. Ve sizinle toptan savaşan müşriklerle siz de toptan savaşın. Ve şüphesiz Allah'ın muttakiler ile beraber olduğunu bilin. Sebe;12: Ve li Süleymaner riyha ğudüvvüha şehrun ve revahuha şehr* ve eselna lehu aynel kıtr* ve minel cinni men ya'melu beyne yedeyhi bi izni Rabbih* ve men yeziğ minhüm an emriNA nüzîkhu min azâbis seıyr; Süleymân için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay olan rüzgârı [boyun eğdirdik]; ve Biz erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Ve cinlerden eli altında Rabbinin izniyle iş görmekte olan kişileri [boyun eğdirdik]. Ve onlardan kim Bizim emrimizden çıkıp sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından tattırdık. Ahkaf;15: Ve vassaynel insane bi valideyhi ıhsana* hamelethü ümmühu kürhen ve vedaathü kürha* ve hamlühu ve fısaluhu selasune şehra* hatta iza beleğa eşüddehu ve beleğa erbaıyne seneten, kale Rabbi evzı'niy en eşküre nı'metekelletiy en'amte aleyye ve alâ valideyye ve en a'mele salihan terdahu ve aslıh liy fiy zürriyyetiy* inniy tübtü ileyke ve inniy minel müslimiyn Ve Biz insana, ana ve babasına ihsanı [iyilik yapmayı/güzel davranmayı] tavsiye ettik. Anası onu zahmetle taşıdı ve zahmetle bıraktı [doğurdu]. Ve onun taşınması ve ayrılması otuz aydır. Nihayet insan, olgunluk çağına ulaştığı ve kırk seneye geldiğinde: "Rabbim! Bana ve anama-babama ihsan ettiğin nimetlerine şükretmemi ve senin hoşnut olacağın sâlihi işlememi sağla. Benim için soyumun içinde düzeltmeler yap [sâlih kimseler ver]. Şüphesiz ben Sana yöneldim. Ve ben şüphesiz teslim olanlardanım" dedi. Mücadele;4: Femen lem yecid fesıyamu şehreyni mutetabi'ayni min kabli en yetemassa* femen lem yestetı' feıt'amu sittiyne miskina* zâlike litu'minu billahi ve RasûliHi, ve tilke hududullah* ve lilkafiriyne 'azâbün eliym Artık, kim ki bulamazsa, temaslaşmalarından önce, hemen, aralıksız olarak iki ay oruç tutmalıdır. Artık kim ki güç yetiremedi, altmış miskini doyurmalıdır. Bu, Allah'a ve Elçisi'ne inanmanız içindir. Ve bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kâfirler için de çok acıklı bir azap vardır. Talak;4: Vellaiy yeisne minelmehıydı min nisaiküm inirtebtum fe'ıddetühünne selasetü eşhurin, vellaiy lem yehıdne, ve ülatul'ahmali eceluhünne en yeda'ne hamlehünn* ve men yettekıllhe yec'al lehu min emriHİ yüsra; Ve kadınlarınızdan aybaşından kesilenler ve ay hâli olmayanlar; eğer şüphe ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların da bekleme süresi, yüklerini bırakmalarıdır [doğum yapmaları veya düşük yapmalarıdır]. Kim Allah'a takvâlı davranırsa O [Allah], ona işinde bir kolaylık kılar. Kadr;3: LeyletülKadri hayrün min elfi şehr Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. “ŞEHR ve RAMAZAN “ kelimelerinin Kur’an’da geçtiği yerleri inceledikten sonra şimdi de “RAMAZAN” kelimesinin köken bilimine bakalım. •رمضان [ramazân] sözcüğünün kökü, ر م ض'dır [r-m-z'dır]. Muteber lugatlarda bu sözcüklerle ilgili şu bilgiler verilir: •رمَض[ramaz] ve رمضا[ramzâ], “şiddetli sıcak”tır. Ramaz, güneşin sıcaklığının şiddetinden taşların sıcaklaşması” demektir. •İbn Sikit, bu sözcüğün, “okun ucunu incelsin diye iki taş arasında dövmek” anlamına gelen رمض'dan [ramd'dan] geldiğini, ucu inceltilmiş oka رامض[râmid] denildiğini söylemiştir. •Denildiğine göre Araplar ayların isimlerini eski dilden değiştirdiklerinde o ayların denk geldikleri zamana göre adlandırdılar. Bu ay da sıcağın ileri derecede olduğu günlere denk geldi. O bakımdan ona bu isim verildi. •Her dilde, ilk defa karşılaşılan şeyi ifade etmek için bir sözcük vaz‘ edilir. Vaz‘ edilen sözcük ile sözcüğün ifade ettiği şey arasında her zaman doğru ilgi olmayabilir. Türetilen sözcük halk arasında yaygınlaştığında, kimse o sözcük ile o sözcüğün ifade ettiği şey arasındaki ilginin doğru veya yanlış olduğuna bakmaz ve herkes o sözcüğü kullanır. •Meselâ, Kristof Kolomb Hindistan'a ulaştığını sanarak karşısına çıkan adalara “Batı Hind Adaları” ismini vermiştir. Bu ismin coğrafî gerçeklere uymadığı bugün herkesçe bilinmesine rağmen isim düzeltilmeden kullanılmaya devam edilmektedir. Bağırsakta sadece bir tane olduğu zannedilerek “tek şerit” anlamındaki taenia solium diye adlandırılan parazit de böyledir. Sonraları bu parazitin bağırsakta birden çok olduğu öğrenilmesine rağmen ismi değiştirilmemiştir. Ya da, eskiden rahimdeki bir illetten kaynaklandığı zannedilerek “rahim” anlamına gelen hysteria sözcüğü ile tanımlanmış olan bir sinir hastalığı, artık kaynağının rahim olmadığının bilinmesine rağmen hâlâ bu isimle anılmaktadır. •Bu durum Arapça için de aynen geçerlidir. Meselâ, bir kimsenin, “cinn” denilen görünmez doğa-üstü güçlerin etkisi altına girdiği zannıyla vaz‘ edilmiş olan mecnûn [cinlenmiş] sözcüğü, bugün akıl hastalıklarının cinnlerle alâkası olmadığının bilinmesine rağmen hâlâ akıl hastaları için kullanılmaktadır. Veya, güneş sistemindeki hareketlerin ve yörüngelerin bilinmediği dönemlerde, “güneşin ufkun üzerine çıkması” anlamına gelen tulûu'ş-şems [güneşin doğması] ve “güneşin ufukta kaybolması” anlamına gelen grubu'ş-şems [güneşin batması] sözcükleri, artık bu olayların dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklandığının öğrenilmesine rağmen, hâlâ aynen kullanılmaktadır. •Demek ki, sözcük ile sözcüğün ifade ettiği şey arasındaki ilginin yanlışlığı her dilde söz konusudur. Bu tip sözcüklerin kullanımı yaygınlaştıktan sonra, sözcüklerin bina edildikleri temelin hatalı veya yanlış olduğunu bilen bilim adamları bile sözcükleri aynı şekilde kullanmaya devam etmişlerdir. •Bu açıklamalarla söylemek istediğimiz şudur: Diğer diller gibi Arapça'da da, sözcükler ile bunların ifade ettiği şeyler arasındaki ilginin yanlış olduğu bilindiği hâlde kullanılan sözcükler vardır. Bu tip sözcükler Kur’ân'da o dönemde yaygın olan anlamları ile kullanılmıştır. Çünkü Arap diliyle inmiş olan Kur’ân, insanların kolayca anlaması ve öğüt alması için indirilmiştir. Bundan dolayı, insanların Kur’ân'ı anlamaları için sözcüklerin yaygın anlamlarıyla kullanılması kaçınılmazdır. Nitekim Câhiliye dönemi Araplarının inançlarına göre “cinnler ülkesinin ismi” olan ve “harikulâde şeyler” için kullanılanابقر [ebqar] sözcüğü, “Ebgar” diye bir ülke olmamasına rağmen, Kur’ân'da, وابقرىّ حسان [ve ebqariyyin hisân/ve Ebgarlı halılar/harikulâde, nefis, şahane halılar] (Rahmân/76) şeklinde kullanılmıştır. •Ramazân sözcüğü de bu kapsamdadır. İlk vaz‘ edildiğinde, senenin en sıcak günleri olması nedeniyle bu isim verilmiştir. Ramazân, senenin serin veya soğuk günlerine de denk gelmesine rağmen bu isim değiştirilmemiş, ilk vaz‘ındaki gibi kalmıştır. •Sözcüğün bu anlamları ekseninde, “çöl kumlarında yalın ayak yürürken ayakların yanması, sıcağın şiddetinden çadırlardan kente dönülmesi, aşırı susuzluktan insanın hararetinin atması, güz döneminde yağan yağmur vs. gibi bir çok versiyonu oluşmuştur. •“Ramazân” sözcüğünün, Allah'ın isimlerinden biri olduğu bile ileri sürülmüştür: •Mücâhid şöyle dermiş: “Bana “Ramazân”ın Allah'ın isimlerinden bir isim olduğuna dair haber ulaşmıştır.” •Bu konuda rivâyet edilen, “Ramazân Yüce Allah'ın isimlerinden bir isimdir” ifadesi delil gösterilir ise de bu sahih değildir. Çünkü bu Ebû Ma‘şer Necih'in rivâyet ettiği hadistendir ki bu da zayıftır. •İbn Sikkit ise, Câhiliye Araplarının Şevval, ayında harâm ayların girişinden önce savaşmak amacıyla Ramazân ayında silâhlarını incelterek savaş hazırlığı yapmalarından olsa gerektir” demiştir. •Bazıları, senenin bu ayına Ramazân adının verilmesinin nedenini, günahları sâlih amellerle yakması şeklinde açıklamıştır. Bir başkası da, “Ramazân ayında kalpler âhiret hakkında düşünüp öğüt alma hararetinden dolayı tıpkı kum ve taşların güneş ışığından ısınıp yanmaları gibi yandıklarından dolayı bu adı almıştır” demiştir. Ama bunlara itibar edilemez, zira bu isim, senenin 9. ayına İslâm'ın gelişinden sonra verilmiş değildir. •Ayın dünyanın etrafında dönüşüne göre tanımlanan Kamerî takvimde, 1) Muharrem, 2) Safer, 3) Rebîü'l-Evvel, 4) Rebîü'l-Âhir, 5) Cemâziye'l-Evvel, 6) Cemâziye'l-Âhir, 7) Receb, 8) Şâban, 9) Ramazân, 10) Şevval, 11) Zilkâde, 12) Zilhicce olmak üzere 12 ay bulunur. Kamerî takvimde bir ay, yaklaşık 29.5 gün, bir yıl ise 354 gündür. Bu durumda Kamerî takvimde ayların 6'sı 29 gün, 6'sı da 30 gün kabul edilir. •Kamerî aylardan olması hasebiyle Ramazân'ın güneş takvimine göre herhangi bir ayda sabitlenmesi söz konusu olmaz. Zira Allah birçok görevi Kamerî takvime bağlamıştır. •O, güneşi bir aydınlık, ay'ı bir ışık yapan ve senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye aya menziller ayarlayandır. Allah bunu ancak gerçek ile yaratmıştır. O, bilecek olan bir kavim için âyetleri detaylandırır. (Yûnus/5) •Sana hilâllerden [yeni aylardan] soruyorlar. De ki: “Onlar, insanlar ve hacc için, zaman ölçüleridir.” Evlerinize arka taraflarından girmeniz “birr” değildir. Ama “birr”, takvâlı davranmaktır. Öyleyse, evlerinize kapılarından girin. Ve başarıya erenlerden [kurtulanlardan] olmanız için Allah'a takvâlı davranın. (Bakara/189) •Bu âyetlerden ve konumuz olan Bakara/185. âyetten, özellikle hacc ve oruç görevlerin Kamerî takvime göre yapılması gerektiği anlaşılıyor. Bunun hikmetlerine gelince; dünya güney ve kuzey yarım küre olarak ayrılmakta, yarım kürenin birinde kış iken diğerinde yaz hüküm sürmektedir. Örneğin, kuzey yarım kürede Ocak ayı soğuk iken, güney yarım kürede en sıcak aydır. Ayrıca sabır ve takvâ sahibi olacak kimseler için her zaman diliminde ve her türlü atmosferde eğitim alıp deneyim kazanmaları çok yararlıdır. Ayrıca, Kamerî yıl, güneş yılından 10 gün eksik olduğundan, ömürde birkaç Ramazân fazla idrak edilir, hacc birkaç yıl fazla yapılır ve zekât birkaç yıl fazla verilir. Alıntı:
• 1) Haccda avlanma keffâreti (Mâide/95). • 2) İhramlı iken tıraş olmanın keffâreti (Bakara/196). Kur’an’da bunların dışında da kefaret olarak oruç emri vardır. Bunlar: • 1) Zıhar keffâreti (Mücâdele/2-4). • 2) Öldürme keffâreti (Nisâ/92). • 3) Yemin keffâreti (Mâide/89). Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Karşılığını vermeden cezalandırdığını nereden çıkardınız? Bununla ilgili Kur’an’dan bir deliliniz mi var? Unutmayalım ki bizler yaptıklarımızdan sorumluyuz ancak Allah yaptığından sorumlu değildir. Enbiye; 23: La yüs'elu amma yef'alu ve hüm yüs'elun/ O [Arş'ın Rabbi Allah], yaptığından sorumlu olmaz, onlar ise sorumlu olacaklardır. Kulunu aç bırakmaktan –sadece aç bırakmak değil yemeden, içmeden, konuşmadan, refesten/cinsellikten el çektirmek- muradı ne olabilir ? Sorunuza birlikte bakalım. Kulunun oruçlu olmasından -sizin deyiminizle aç bırakmak- kastının ne olduğu Bakara 183 ve 184. ayet de Ey iman etmiş kimseler! Oruç tutmak, takvâ sahibi olasınız diye, sizden evvelkilere, sayılı günlerde, o nedenle sizden her kim hasta olursa veyahut yolculuk üzere olursa diğer günlerden sayısıncadır. Oruca takati zail olmuş olanlar/gücü yetenler üzerine ise bir yoksulun yiyeceği fidye vardır [borçtur]. Kim de gönüllü hayır [iyilik] yaparsa bu kendisi için çok hayırlıdır [yararlıdır]. Ve eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için hayırlıdır [yararlıdır]” şeklinde yazıldığı [farz kılındığı] gibi, size de yazıldı [farz kılındı]." Denilerek verilmiştir. Kul bu durumda nasıl bir şey elde eder? Bunu öğrenmek için Bakara 185 e bakalım inşaAllah. Bakara 185 de:Şehru Ramadanelleziy ünzile fiyhil Kur’ânu hüden linNasi ve beyyinatin minel hüda velFurkan* femen şehide minkümüş şehre felyesumhu, ve men kâne merıydan ev alâ seferin feıddetün min eyyamin uhar* yuriydullahu bikümül yüsra ve la yuriydu bi kümül usr* ve li tükmilül ıddete ve li tükebbirullahe alâ ma hedaküm ve lealleküm teşkürun” istenilenlere bakmak gerekir. Bu ayete baktığımızda Rabbimizin birşeylere dikkat çektiğini görürüz. Bunlar:Ramazan= Kur'an=Huda=beyyinat=Furkan=Felyesumhu=tukebbirull ah/Allah'ı büyüklemek=kulluk =teşkurun dur. Önemli olan bu bileşke üzerinde olmayı farkederek yaşama aktarmak ve şükredenlerden olabilmek. “Kul bu durumdan ne elde diyorsunuz ya"; Kul bu durumdan Kur’ân'ın öngördüğü orucu bu bileşke üzerinde bulundurarak takvaya ulaşanlardan olmayı elde eder. Alıntı:
Oruç ile ilgili ayetleri de vereyim inşaAllah. Bakara;183-184: Ey iman etmiş kimseler! Oruç tutmak, takvâ sahibi olasınız diye, sizden evvelkilere, sayılı günlerde, o nedenle sizden her kim hasta olursa veyahut yolculuk üzere olursa diğer günlerden sayısıncadır. Oruca takati zail olmuş olanlar/gücü yetenler üzerine ise bir yoksulun yiyeceği fidye vardır [borçtur]. Kim de gönüllü hayır [iyilik] yaparsa bu kendisi için çok hayırlıdır [yararlıdır]. Ve eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için hayırlıdır [yararlıdır]” şeklinde yazıldığı [farz kılındığı] gibi, size de yazıldı [farz kılındı]. Bakara;185: Ramazân ayı ki, Kur’ân, bir kılavuz olarak ve furkândan, yol göstermeden açık açık açıklamalar olarak kendisinde indirilmiştir. Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda oruç tutsun. Kim de hasta veya yolculukta ise diğer günlerden sayısıncadır. Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez. (Bu kolaylık, takvâlı davranmanız) ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve şükretmeniz içindir. Bakara;187: Oruç tutma gecesinde kadınlarınıza refes [çirkin söz, cinsel ilişki], size helâl kılındı. Onlar, sizin için bir giysidir siz de onlar için bir giysisiniz. Allah, sizin kendinize hâinlik ettiğinizi bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara [kadınlarınıza] yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığı şeylerden arayın. Ve fecrden beyaz iplik siyah iplikten sizin için açığa çıkıncaya kadar yiyin, için. Ve geceye kadar orucu tamamlayın. Ve siz mescidlerde âkif [programlı ibâdet hâlinde] iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, Artık onlara [Allah'ın sınırlarına] yaklaşmayın. Allah, takvâlı olsunlar diye âyetlerini insanlara işte böyle açıkça ortaya koyar. Bakara;186: Ve kullarım, sana Benden sordukları zaman; biliniz ki şüphesiz Ben çok yakınımdır. Bana yakarınca, yakaranın yakarışına cevap veririm. O hâlde reşit olmaları için, onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar. Bunun dışında Allah’ın istediklerinden yapamadıklarımızı “örtmeye” yönelik olarak -insanların kefaret diye bildikleri- “küfr” kökünden türetilmiş “günahı örten şey” anlamındaki “keffâret oruçları vardır. Bunlar sadece yaptığımız hataların bir cezası olmayıp aynı zamanda ibâdet ve insanın aklını başına getiren uyarıcı amellerdir. Bunlar : • 1) Zıhar keffâreti (Mücâdele/2-4). • 2) Öldürme keffâreti (Nisâ/92). • 3) Yemin keffâreti (Mâide/89). • 4) Haccda avlanma keffâreti (Mâide/95). • 5) İhramlı iken tıraş olmanın keffâreti (Bakara/196). Alıntı:
Bakara;187: Oruç tutma gecesinde kadınlarınıza refes [çirkin söz, cinsel ilişki], size helâl kılındı. Onlar, sizin için bir giysidir siz de onlar için bir giysisiniz. Allah, sizin kendinize hâinlik ettiğinizi bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara [kadınlarınıza] yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığı şeylerden arayın. Ve fecrden beyaz iplik siyah iplikten sizin için açığa çıkıncaya kadar yiyin, için. Ve geceye kadar orucu tamamlayın. Ve siz mescidlerde “âkif” [programlı ibâdet hâlinde] iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, Artık onlara [Allah'ın sınırlarına] yaklaşmayın. Allah, takvâlı olsunlar diye âyetlerini insanlara işte böyle açıkça ortaya koyar." Bu âyet, 185. âyetteki, Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda oruç tutsun ifadesinin tefsiri ve tavzihi olduğundan, 185. âyetin arkasına konulmuştur. •Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda oruç tutsun buyruğunun zâhirinden, gecesi ve gündüzüyle Ramazân ayının tamamında yemeden, içmeden, konuşmadan ve cinsel ilişkide bulunmadan oruç tutulması gerektiği gibi bir sonuç çıkmaktadır. İşte bu âyetle, durumun böyle olmadığı; Ramazân ayı gecelerinin –mescidlerdeki âkiflere cima hariç– oruç kapsamı dışında tutulduğu beyân edilmekte, ayrıca orucun başlangıç ve bitiş zamanları beyân edilmektedir. •الرّفث Refes, “kötü söz, sözün aşırısı, cinsel ilişkide kadınlara söylenen söz” demektir. •Sözün kötüsünün helâl kılınması, iyisinin evleviyetle helâl olduğunu gösterir. Ayrıca “refes”, cima esnasında kullanılan sin-kaflı sözleri ihtiva ettiğinden cimanın da helâl olduğu anlaşılır. •Bir de âyetteki kadınlarınıza ifadesinden, refes'in aile bünyesindekiler için helâl, aile dışındakiler için helâl olmadığı anlaşılmaktadır. Refes sözcüğü, bu sûrenin 197. âyetinde hacc için de kullanılmaktadır. Bu âyet, 185. âyetin tefsiri ve tavzihidir. Bu âyette evli çiftler, Onlar, sizin için bir giysidir siz de onlar için bir giysisiniz ifadesiyle, birbirinin elbisesi olarak nitelenmiştir. Eşlerin birbirlerinin elbisesi olmakla nitelenmeleri; bedensel, ruhsal ve toplumsal hususlarda birbirlerini sarmaları nedeniyledir. •Âyetteki, Allah, sizin kendinize hâinlik ettiğinizi bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı ifadesinden anlaşılan o ki, bu tavzihin gerekçesi, insanın altından kalkamayacağı bir işe: gecesi ve gündüzüyle bir ay boyunca yiyip içmeden, konuşmadan ve cinsel ilişkiye girmeden yaşamaya teşebbüs etmesi durumunda kendisine hâinlik edeceğidir. Allah'ın engin merhametiyle üzerimizden ağır bir yükü kaldırmasının örneğini Müzzemmil sûresi'nde de görmüştük: •Hiç kuşkun olmasın, Rabbin senin gecenin üçte-ikisinden daha azını, yarısını, üçte-birini ayakta geçirmekte olduğunu biliyor. Seninle beraber olanlardan bir grup da öyle. Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye bağlar. Sizin onu kuşatamayacağınızı bildi de size tevbe nasip etti. O hâlde Kur’ân'dan kolay geleni okuyun! Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah'ın fazlından bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O hâlde ondan kolay geleni okuyun! Salâtı ikâme edin! Zekâtı verin! Güzel bir ödünçle Allah'a ödünç verin! Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. Allah'tan af dileyin! Hiç kuşkusuz Allah çok affedici, çok esirgeyicidir. (Müzzemmil/20) •Âyetteki, Artık onlara [kadınlarınıza] yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığı şeylerden arayın. Ve fecrden beyaz iplik siyah iplikten sizin için açığa çıkıncaya kadar yiyin, için. Ve geceye kadar orucu tamamlayın ifadesiyle de, orucun başlangıç ve bitiş zamanları bildirilmektedir. Buna göre oruç, fecrin aydınlığından gecenin başlangıcına (ki gece, gün batımı ile başlar) kadar tutulacak; gün batımından fecrin aydınlığına kadar da yenilecek, içilecek, konuşulacak ve meşru çerçevede cinsel ilişkide bulunulabilecektir. •Ancak âyetteki, Ve siz mescidlerde ‘âkif [programlı ibâdet hâlinde] iken onlara yaklaşmayın ifadesi, mescidlerde âkif olanların, Ramazan ayı gecelerinde de cinsel ilişkide bulunamayacaklarını ifade etmektedir. •Âyetteki, Ve fecrden beyaz iplik siyah iplikten sizin için açığa çıkıncaya kadar ifadesinden, orucun başlangıç vaktinin güneşin doğumu olmayıp, tan yerinin ağarması olduğu anlaşılmaktadır. •عاكف [‘âkif] sözcüğünün kökü olan ع ك ف [‘a-k-f], “bir şey üzerine sürekli odaklanmak, kendini ona adamak ve ondan yüz çevirmemek” demektir.Anlaşılıyor ki kelime, “gâyet bilinçli olarak bir şeye odaklanmak, taparcasına bağlanmak” anlamındadır. Nitekim birçok yerde [A‘râf/138; Tâ-Hâ/91, 97; Enbiyâ/52; Şu‘arâ/71] “tapma” boyutuyla geçmektedir. Bakara125, Hacc/25 ve Fetih/25'te ise “ısrarla bir şeye yönelme” anlamındadır. •Âyetteki, Ve siz mescidlerde ‘âkif [programlı ibâdet hâlinde] iken ifadesi, “mescidlerde tevhidi öğrenme ve öğretme, dinî konularda ikna olma ve ikna etme amacıyla planlı ve programlı bir çalışmaya yönelme; bir nevi kampa girme” olarak anlaşılabilir. •Bu işin adı “itikaf” olarak yerleşmiştir. Ve fıkıh kitaplarında “belli bir zamanda belli şartlara riâyet ederek özel bir yerde özel bir itaate devam etmek” şeklinde tarif edilmiştir. Bu ifadeleri “Ramazân, oruç ve Kur’ân” konu edilen bir pasajda gördüğümüze göre bu ibâdeti, insanın kendini bir mağaraya hapsetmesi olarak değil, “Ramazân ayında, mescidlerde (bu günkü camiler mescid sayılmazlar) Kur’ân'a odaklanarak Allah'ın mesajını iyi ve doğru anlamaya çalışmak olarak özetleyebiliriz. Alıntı:
Dediğiniz ayetlere bakalım. Bakara;187: Ühılle leküm leyletesSıyamirrefesü ila nisaiküm* hünne libasun leküm ve entüm libasun lehünne, alimAllahu enneküm küntüm tahtanune enfüseküm fetabe aleyküm ve afa anküm* fel’ ANe başiruhünne vebteğu ma ketebAllahu leküm* ve külu veşrebu hatta yetebeyyene lekümül haytul’ ebyedu minel haytıl’esvedi minel fecr* sümme etimmusSıyame ilelleyl* ve la tübaşiruhünne ve entüm akifune fiyl mesacid* tilke hududullahi fela takrebuha* kezâlike yübeyyinullahu ayatihi linNasi leallehüm yettekun" Oruç tutma gecesinde kadınlarınıza refes [çirkin söz, cinsel ilişki], size helâl kılındı. Onlar, sizin için bir giysidir siz de onlar için bir giysisiniz. Allah, sizin kendinize hâinlik ettiğinizi bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara [kadınlarınıza] yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığı şeylerden arayın. Ve fecrden beyaz iplik siyah iplikten sizin için açığa çıkıncaya kadar yiyin, için. Ve geceye kadar orucu tamamlayın. Ve siz mescidlerde âkif [programlı ibâdet hâlinde] iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, Artık onlara [Allah'ın sınırlarına] yaklaşmayın. Allah, takvâlı olsunlar diye âyetlerini insanlara işte böyle açıkça ortaya koyar. Buradaki “külu veşrebu” yiyin için. Buradaki “yeyin için” eylemini yapacak olanlar kimlerdir ? Cümlenin özne tümleç ve yüklem ilişkisine bakalım. Yeme içme eylemini kimler yapacak? Yeme içmeyi ne zaman yapacaklar? Yeme içmeyi yapacak olanlar belli bir zaman diliminde “ORUÇLU/ yemeyi, içmeyi, konuşmayı ve refesi bırakanlar. Bu ORUÇLU/ yemeyi, içmeyi, konuşmayı ve refesi bırakanlar olanlar yeme içme işlemini ne zaman yapacaklar? Ayette bu işlemler “Artık onlara [kadınlarınıza] yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığı şeylerden arayın. Ve fecrden beyaz iplik siyah iplikten sizin için açığa çıkıncaya kadar yiyin, için. Ve geceye kadar orucu tamamlayın” ifadesiyle anlatılarak , orucun başlangıç ve bitiş zamanları da bildirilmiştir. Buna göre oruç, fecrin aydınlığından gecenin başlangıcına (ki gece, gün batımı ile başlar) kadar tutulacak; gün batımından fecrin aydınlığına kadar da yenilecek, içilecek, konuşulacak ve meşru çerçevede cinsel ilişkide bulunulabilecektir. Meryem;26: Feküliy veşrabiy ve karriy ‘ayna* feimma tereyinne minel beşeri ehaden fekuliy inniy nezertü lirRahmani savmen felen ükellimel yevme insiyya “Sonra ye, iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen ‘Ben Rahmân'a bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım' de!" Buradaki “küliy veşrabiy” ye iç. Buradaki ye iç eylemini yapacak olan kimdir? Cümlenin özne tümleç ve yüklem ilişkisine bakalım. Yeme içme eylemini kim yapacak? Yeme içmeyi ne zaman yapacaklar? Bu olayı anlatan ayetleri paylaşmıştık. Sağlıklı değerlendirebilmek için yeniden paylaşalım. Rabbımız Bu olayın anlatıldığı ayet grubunda Meryem; 16–33,36,34: "Kitap'ta Meryem'i de an! Hani o, ehlinden [ailesinden, yakınlarından] ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti. Sonra ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu gönderdik. O [ruhu getiren Elçi] ona [Meryem'e] mükemmel bir beşeri örnek verdi. O, [Meryem] "Ben senden Rahmân'a sığınırım. Eğer sen takiyy [takva sahibi birisi/Takiyy] isen..." dedi. O, [Elçi, Zekeriyyâ peygamber] "Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı bağışlamam /bağışlamak için, Rabbinin Elçisiyim" dedi. O, [Meryem] "Benim nasıl delikanlım olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamıştır. Ben bir bağıyy [iffetsiz biri] de değilim" dedi. O, [Elçi] "Öyledir! Rabbin buyurdu ki: Bu, [babasız çocuk vermek] Bana pek kolaydır. Hem Biz onu nezdimizden insanlara bir mu’cize ve rahmet kılacağız." Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu. Sonunda o [Meryem] ona [delikanlıya] gebe kaldı. Sonra da onunla uzak bir yere çekildi. Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı. "Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım!" dedi. Sonra ona aşağısından/aşağısındaki kişi seslendi: "Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye, iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen ‘Ben Rahmân'a bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım' de!" diyor. Verdiğiniz ayetin geçtiği necmi/pasajı gördük . Şimdi soruların cevabını verelim. Yeme içme eylemini yapacak olan kişi kim? Meryem Validemiz. Yeme içmeyi ne zaman yapacağı ile ilgili bir zaman dilimi belirtilmiş mi? Hayır. Çocuk doğuran loğusa olan ve çaresiz birine “ye iç” deniliyor. Bunu diyen kim Allah mı aşağısındaki biri mi ? Aşağısındaki birisi. Bu eylemi yapacak olan Meryem Valide ORUÇLU MU? Hayır. Babasız çocuk doğurması nedeniyle Kendisine gelecek sorulardan kurtulması için “Rahman’a oruç adadım “ demesi istenilen çaresiz bir loğusa kadın. Bakara 187 deki “külu veşrebu /yiyin için” ve Meryem 26 daki “külu veşrebu/ ye iç” eylemlerini karşılaştırdık. Birisinde Oruçlu insanlara yiyin için diyen Allah. Diğerinde ise Meryem validenin aşağısındaki bir kul. Birisinde yeyin için denilen insanlar “oruç”lu. Diğerinde ise oruçlu olmayan babasız bir çocuk doğuran ve bu durumdan kurtulabilmesi için “oruçlu olduğunu “ söylemesi istenilen loğusa bir kadın. Alıntı:
Olay hacc günü değil hacc günü ile ilgili en küçük bir karine dahi yok buyurun Belirttiğiniz ayeti yeniden görelim. "Oruç tutma gecesinde kadınlarınıza refes [çirkin söz, cinsel ilişki], size helâl kılındı. Onlar, sizin için bir giysidir siz de onlar için bir giysisiniz. Allah, sizin kendinize hâinlik ettiğinizi bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara [kadınlarınıza] yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığı şeylerden arayın. Ve fecrden beyaz iplik siyah iplikten sizin için açığa çıkıncaya kadar yiyin, için. Ve geceye kadar orucu tamamlayın. Ve siz mescidlerde âkif [programlı ibâdet hâlinde] iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, Artık onlara [Allah'ın sınırlarına] yaklaşmayın. Allah, takvâlı olsunlar diye âyetlerini insanlara işte böyle açıkça ortaya koyar." “O büyük hacc günü” ifadeniz bu ayetin neresinde “ Allah Hacc gününde oruçlu olun mu diyor? Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Allah’ın A’raf 55 de Üd'u Rabbeküm tedarruan ve hufyeten, inneHu la yuhıbbul mu'tediyn “diyerek emrettiği Namaz; hayatımızı bölen ve gün içerisindeki çabalarımıza çelme takan değil Allah’ın karşısında Allah’a fakir olma ve acziyetin tadıldığı karşısında zillete düşmekten onur duyulduğu bir yakarışdır. Alıntı:
Alıntı:
Kurtulduğunuzu belirttiğiniz ritüeller eğer “oruç,namaz,salat,hacc ise bunlar, Allah’ın vahyine iman edenler için Allah’a kul olma onurunu yaşatacak olanlardır. Alıntı:
Bakara;183: Ya eyyühelleziyne amenu kütibe aleykümusSıyamu kema kütibe alelleziyne min kabliküm lealleküm tettekun" Sizin “korunmanız için” diye çevirdiğiniz kelime “leallekum tettekun”dur. İnsanların takvaya uşmasının umulmasıdır. ORUCUN AMACI, TAKVÂ'YA ULAŞMAKTIR •Yapılan takvâ tanımları, kelime ve ifadeleri değişiklik gösterse de aynı anlam ekseninde olup aralarında bir çelişki yoktur. Meselâ, “Allah'ın emrettiklerini yapmak, yasaklarından kaçmak” diye tarif edenler olduğu gibi, “Yapılması günah olanı yapmaktan, terk edilmesi günah olanı terk etmemekten çekinmektir” ya da “Allah'ın cezalandırmasından korkarak O'nun verdiği bir nûr ile O'na itaat etmektir” veya “Allah'ın dışındakileri Allah'a tercih etmemektir” şeklinde tanımlanmıştır. •Takvâ, “insanın kendisini Allah'ın koruması altına koyarak âhirette kendisine zarar ve acı verecek şeylerden sakınması, ya da günahlardan uzak durması ve iyiliklere sarılması”dır. •Ancak konu ile ilgili diğer Kur’ân âyetleri de göz önüne alınarak daha geniş bir tarif de yapılabilir: •Takvâ; “iman etmek, şirkten uzak durmak, Allah'ı unutmamak, Allah ve elçilerine boyun eğmek, inkârcılarla mücadele etmek, bollukta ve darlıkta sahip olunan mallardan bağışta bulunmak, namaz kılmak, zekât vermek, verilmiş sözlerde durmak, sıkıntılara sabretmek, açgözlü olmamak, ana-babaya iyi davranmak, hiçbir zaman kendini temize çıkarmaya çalışmamak, tevbe etmek, yanlışlarda ısrar etmemek, yaptıklarının affını dilemek, öfkeye sahip olmamak, başkalarını bağışlamak, adaletli olmak ve adaleti ayakta tutmaya gayret etmek”tir. Bütün bu tariflere dayanarak takvâ'nın, kısaca “iman ve onun yansıması” olduğunu söylemek de mümkündür. Bu noktada takvâ ile ibâdet arasındaki bağlantının belirtilmesinde yarar görüyoruz. Bizce, “ilâhî emir ve yasakları yerine getirmek” demek olan ibâdet, “zarar verecek davranışlardan sakınmak” demek olan takvâ değil, ama kişiyi takvâya ileten davranışlardır. • Alıntı:
Bakara;183: Ya eyyühelleziyne amenu kütibe aleykümusSıyamu kema kütibe alelleziyne min kabliküm lealleküm tettekun Bakara;184: Eyyamen ma'dudat* femen kâne minküm merıydan ev alâ seferin feıddetün min eyyamin ühar* ve alelleziyne yutıykunehu fidyetün taamu miskiyn* femen tetavvaa hayran fehuve hayrun lehu, ve en tesumu hayrun leküm in küntüm ta'lemun Arabiyyen özelliğine göre 184. âyetin teknik yapısına baktığımızda bu ayetin bağımsız bir cümle değil, 183. âyetin bir tümleci olduğu görülmektedir. Bu tümleç ya 183. âyetteki, “size yazıldı” fiiline ya da “sizden evvelkilere yazıldı” filine bağlanabilir . Bakara 184, Bakara183 deki “SİZE YAZILDI” fiiline bağlandığında mü’minlere Ramazânın haricinde başka “sayılı günlerde” orucun farz kılındığı, ya da 185. âyetin 183-184. âyetlerin açılımı olduğu kabul edilecektir. Bu durum ise, 185. âyetteki kolaylaştırma” ilkesine aykırı düşeceğinden bu şekilde yapılmasında çelişki oluşacaktır. Rabbımız Nisa 82 de “ Efela yetedebberunel Kur'an ve lev kâne min ındi ğayrıllahi levecedu fiyhıhtilafen kesiyra Hâlâ Kur’ân'ı gereği gibi düşünmezler mi? Eğer ki o, Allah'tan başkası tarafından olsaydı, kesinlikle onun içinde birçok karışıklıklar bulurlardı.” diye buyurmaktadır. Bakara 184, 183. Âyetteki “SİZDEN EVVELKİLERE YAZILDI ” filine bağlanırsa,184. âyetteki “SAYILI GÜNLER” ifadesinin, geçmiş ümmetlere farz kılınan orucun zamanını ifade etmekte olduğu ve bu “SAYILI GÜNLERin” Müslümanlara farz kılınan orucun zamanı [Ramazân ayı] ile ilgisinin olmadığı görülür. Sayılı günler'in, hangi günler ve kaç gün olduğuna dair Kur’ân'da herhangi bir ifade yer almamaktadır. Alıntı:
Bakara;184: Eyyamen ma'dudat* femen kâne minküm merıydan ev alâ seferin feıddetün min eyyamin ühar* ve alelleziyne yutıykunehu fidyetün taamu miskiyn* femen tetavvaa hayran fehuve hayrun lehu, ve en tesumu hayrun leküm in küntüm ta'lemun Bakara183-184: Ey iman etmiş kimseler! Oruç tutmak, takvâ sahibi olasınız diye, sizden evvelkilere, sayılı günlerde, o nedenle sizden her kim hasta olursa veyahut yolculuk üzere olursa diğer günlerden sayısıncadır. Oruca takati zail olmuş olanlar/gücü yetenler üzerine ise bir yoksulun yiyeceği fidye vardır [borçtur]. Kim de gönüllü hayır [iyilik] yaparsa bu kendisi için çok hayırlıdır [yararlıdır]. Ve eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için hayırlıdır [yararlıdır]” şeklinde yazıldığı [farz kılındığı] gibi, size de yazıldı [farz kılındı]. şeklindedir. Ayetlerin orijinalini yazdım. Mealini de yazayım. “Hac ve savm yasağı sayılı eyyamlardır.” İfadesini nereden çıkarıyorsunuz? Alıntı:
“Şehru Ramadanelleziy ünzile fiyhil Kur’ânu hüden linNasi ve beyyinatin minel hüda velFurkan* femen şehide minkümüş şehre felyesumhu, ve men kâne merıydan ev alâ seferin feıddetün min eyyamin uhar* yuriydullahu bikümül yüsra ve la yuriydu bi kümül usr* ve li tükmilül ıddete ve li tükebbirullahe alâ ma hedaküm ve lealleküm teşkürun” Ramazân ayı ki, Kur’ân, bir kılavuz olarak ve furkândan, yol göstermeden açık açık açıklamalar olarak kendisinde indirilmiştir. Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda oruç tutsun. Kim de hasta veya yolculukta ise diğer günlerden sayısıncadır. Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez. (Bu kolaylık, takvâlı davranmanız) ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve şükretmeniz içindir." Bu orijinalini ve mealini verdiğimiz ayetten “Şehru ramazan”a katılan o dönemi oruçlu geçirecek.Çünkü bu Allah’a korunmamız karşılığında yapacağımız teşekkürdür.Yine bu ayette de mazeretli olarak katılamayanlar sonraki dönem haclarına tam olarak katılmanın yollarını aramalıdırlar.” Çıkarımında bulunulabilir mi? Hacclarına ifadesine nasıl ulaştınız? Alıntı:
Alıntı:
• 1) Zıhar keffâreti (Mücâdele/2-4). • 2) Öldürme keffâreti (Nisâ/92). • 3) Yemin keffâreti (Mâide/89). • 4) Haccda avlanma keffâreti (Mâide/95). • 5) İhramlı iken tıraş olmanın keffâreti (Bakara/196). Şeklinde verilmişti. Alıntı:
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Alalh'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay |
|||||||||||||||||||||
|
|
|
| dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | Miralay (10. August 2011) |
| Bookmarks |
| Etiketler |
| bir, çalışma, ile, ilgili, savm |
| Seçenekler | |
| Stil | |
|
|