hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > GELENEK DİNİ > Mezhepler ve Tarikatlar

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 30. November 2011, 02:49 PM   #111
yeşil
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Oct 2011
Mesajlar: 107
Tesekkür: 791
69 Mesajina 174 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
yeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud of
Standart

Bu FEDAKARADAM gelenekçisi abimiz yine döktürmüş.. Tasavvuf erbabı demiş misal bakalım önüne tasavuf erbabından en ünlü isimlerin ünlü şiirlerini sunucam ne diyecek:

“ Müslümanımsı mistiklerce evliyâ denilen bu insanlar hakkındaki inanışlardan bazıları şunlardır.
1- Bunlar masum, günahsız, yüce ve yanılmaz şahsiyetlerdir; kutsal birer kişiliğe sahiptirler.
2- Gizliyi ve özellikle gönüllerden geçenleri bilirler.
3- Duaları makbûldür; ne dilerlerse Allah o dileği yerine getirir.
4- Aynı anda birkaç yerde bulunabilirler.
5- İslam ordularının ön saflarında düşmana karşı çarpışır ve zafer sağlarlar.
6- En uzak mesafeleri en kısa bir zamanda kat ederler.” V.b. (Tarikatta Rabıta ve Nakşibendilik, Yazan Ferid Aydın, Ekin Yayınları, kasım 1996 baskısı, sayfa 286- 287 ).

İnsan-ı kâmil yani şeyhin bu alemde istediği gibi tasarrufta bulunabileceğini söylemeleri.

“İnsan-ı kâmil de bu âlemde İlâhi isimler aracılığıyla dilediğince tasarrufta bulunur.” (Muhyiddin İbn el-arabi, Nakş El-Füsus Şerhi, İsmail Ankaravi, Ribat Yayınları, hazırlayan İlhan Kutluer 1981 Ocak baskısı, sayfa 14).


Şeyh Abdulkâdir Geylani’nin bazı söylevlerinden seçmeler :

Şeyh Muhyiddin Abdulkâdir Geylani’ye ait olduğu kabul edilen Füyûzât-ı Rabbâniyye adlı eser, Kadirilerden Seyyid Muhammed Said’in oğlu Seyyid İsmail tarafından kaleme alınmış olup, müellif, “Gavs-i A’zam’a ait zikir, fikir, vird ve manzumelere, duâ ve niyazlara olan ehl-i tarikatın ihtiyacını ve bu hususta kendisine birçok defalar baş vurulduğunu, böyle bir eserin hazırlanması için kendisini teşvik edenlerin istek ve ısrarlarının kesilmediğini söyler ve buna bilhassa dikkati çekmek ister.” ( Füyûzât-ı Rabbâniyye, Şeyh Abdulkâdir Geylâni, Çeviren Celâl Yıldırım, önsözden, Bedir Yayınevi 1975 ).

Bu eser Kadiri tarikatinde kabul görmüş olması dolayısıyla, pirleri konusunda tarikat zihniyetini belirtmesi açısından önemlidir. Eserde şu ifadeler yer almaktadır;

“Benim emrim, Allah’ın emridir; eğer ol! dersem oluverir.”
“Hepsi de Allah’ın emriyledir, ama sen benim kudretime hükmet!”
“Benim kabrim Beytullah’dır, gelen onu ziyaret eder.”
“Ona seğirtir de izzet ve Rıfat ile yüce makama erişir.”
“Benim ocağımı tavaf et yedi defa, emânıma sığın!
Her yıl beni ziyâret için meşguliyetten sıyrıl!”
“Bana doğru haccedip gelin, evim kurulu bir kâbe.
Beytin sâhibi yanımdadır, koruluğu haremimdir.”
“Her KUTUB tavaf eder Beytullah’ı yedi defa.
Ben ise Beyt’in kendisiyim çadırımı tavaf ediciyim.”
(Alıntılar, Füyûzât-ı Rabbâniyye, Şeyh Abdülkadir Geylâni, Çeviren Celâl Yıldırım, sayfalar, 57-67-68-69. Bedir Yayınevi 1975 ).

Yukarda ki iddialarda, Allah gibi “Ol” emrine sahip olduğu söylenmekte. Kâbe’nin tavaf edilmesine alternatif olarak, evinin tavaf edilmesi istenmekte. Namaz kılmaması konusunda da şöyle denmektedir.
“Bana dediler ki: “Ey filan! Namazı terk ettin.”
Bilmezler ki ben Mekke’de namaz kılarım...”
( Füyûzât-ı Rabbâniyye, sayfa 73. )


Peygamberlerden üstün olduğunun söylenmesi:

“Mûsa Rabbine münacaat ederken beraberinde idim,
Mûsâ’nın ASA’sı benim asamdan medet gördü.”
“Yakub’un gözü kapanıp kör olduğunda onunla beraberdim,
Yakub’un gözleri ancak benim nefesimle iyileşip şifa buldu.”
( Füyûzât-ı Rabbâniyye, sayfa 74. )

Ve bunun gibi birçok sözleri var veya ona mal edilmektedir.


VAHDET-İ VÜCÛD İDDİALARI VE BUNA İLİŞKİN SÖZLERİ :
Daha öncede belirtildiği gibi, Vahdet-i Vücûd anlayışında olanlar için kainatla, Allah bir bütün ve aynı şeydir. İslam’a göre kainatla, Allah ayrı ve tamamen farklıdır, bir birlerine benzerlikleri yoktur, ve bütün kainat Allah tarafından yoktan var edilmiş olup, İlâh’lıktan pay almamıştır, yani kainattaki hiç bir şeyde İlâh olma özelliği yoktur. İlâh olarak yalnız Allah vardır. Bunun aksini iddia etmek İslâm’a göre şirk koşmak demektir. Kainatı yok saymakta, Allah’ın Kuran’da yaratmayla ilgili bildirdiği bütün ayetleri inkardır bu da küfrün ta kendisidir. Allah’ın kainatı yaratmış olması gerçek bir olay olup, bu durum Allah’ın tek İlâh olmasına aykırı değildir.
“Örneğin: Nakşibendilerin kendisinden saygı ve övgü ile söz ettikleri, Abdülkerim el-Ciyli, El-insan’ul - Kâmil, adlı kitabında aynen şunları kaydetmektedir:
“Kâfirlere gelince, onlar bizzat Allah’a kulluk etmişlerdir. Çünkü, Cenab-ı Hak bütün varlıkların gerçeği (yani özü ve ta kendisi) olduğuna göre-ki kâfirler de varlıkların bir bölümüdürler - öyleyse Cenâb-ı Hak onların da gerçeğidir. (Yani onların da ta kendisidir.) Tabiatıyla O’nun ayrıca bir tanrısı yoktur. Mutlak rab (yani kesin genel anlamdaki ) ilâh O’dur. Dolayısıyla kâfirler, Allah’ın bizzat kendisi oldukları için varlıklarının kaçınılmaz gereği olarak O’na tapmış oldular.”

“Bu sözleri biraz daha açmak gerekirse Abdulkerim el Ciyli aslında daha ilk cümlede şunu demek istiyor:”
“Kafirler, (yani Kur’an’a göre Allah’ı inkâr edenler, ya da O’na ortak koşanlar), Allah’ın (Haşa!) ta kendisi oldukları için öz varlıklarını inkâr edemeyeceklerinden, (sonuç olarak) O’nu da dolaylı şekilde tanımış sayılırlar.”
(Tarikatta Râbıta ve Nakşibendilik, ekin yayınları 1996 Yazan Ferit Aydın, sayfa 107).

Görüldüğü gibi, Sofulara göre kafirler bile (Haşa!) bizzat Allah’ın kendisidirler. Ve bu sözleri bir dil sürçmesi veya eleştirilere karşı kendilerini savunma ihtiyacı hissettiklerinde söyledikleri gibi sarhoşlukla ortaya atılmış iddialar olmayıp, kabul etmiş oldukları Vahdet-i Vücûd inancının gereğidir. Ve bunu örneklendirmek suretiyle sıklıkla açık açık söylemekten de çekinmezler., örneğin :
“(Allah Teâlâ’nın Zatı da dahil) kâinatta ne varsa hepsi bir Vücûdun parçalarıdır, şeklinde özetlenebilen “Vahdet-i Vücûd” inancının üzerindeki kapalılığı büsbütün kaldıran bazı tasavvufçular. “Köpek ve domuz da ilâhımızdır.” diyecek kadar daha da ileri gitmek sûretiyle bu bu düşüncenin üzerindeki maskeyi tamamen kaldırmış ve onu bütün çıplaklığıyla ortaya koymuşlardır.” (Tarikatta Râbıta ve Nakşibendilik, ekin yayınları 1996 Yazan Ferit Aydın, sayfa 352).
Abdülkadir Geylâni’den :

“Hakla hak (Allah’la, Allah ) olmak makamına eresin ki, buna mahfiyat ve fena hâli derler, büyük bir mertebedir. Allah hepimize nasip etsin...”
“Sen artık eşsiz bir cevher hâline gelmişsin..
Tekle tek, birle bir olmuşsun... Gizlinin gizlisi, sırrın sırrı oldun; yetmez mi ?..” (Fütûh’ül - Gayb. Bahar Yayınları 1983, Yedinci Baskı, çeviren, Abdulkadir Akçiçek, sayfa 17 - 37 den alıntılar.)



Abdulkadir Geylaniye ait olduğu kabul edilmiş bazı sözler:
“İbrahim ateşe atılınca onunla beraber idim.
Ateş ancak benim duam ile soğuyup yakmaz oldu.

İsmâil’e bedel getirilen koç ile beraber idim.
Koçlar ancak benim gönül cömertliğimle indi.

Yakub’un gözü kapanıp kör olduğunda anunla beraber dim.
Yakub’un gözleri ancak benim nefesimle iyileşip şifâ buldu !

Yüceye çıkarken İdris ile beraber idim,
Onu Firdevs’e en güzel CENNETİME oturttum !

Musâ Rabbine munacaat ederken beraberinde idim,
Musâ’nın asa’sı benim asamdan meded gördü !”

( Füyûzât-ı Rabbâniyye, Şeyh Abdülkadir Geylâni, Çeviren Celâl Yıldırım, sayfa 74. Bedir Yayınevi 1975 ).
Ve bunun gibi daha başka sözler.
Sofuların Muridlerine vermiş oldukları bir takım İslâm dışı güvence örnekleri :

“Ben hakikaten varlığın kutuplarının kutbuyum.
Diğer bütün kutuplar üzerinde izzet ve saygıdeğerliğim vardır.
Bütün tehlike ve korkunç hallerde bize tevessül et,
Varlık ve eşya içinde himmetimle senin imdadına koşarım.
Ben müridim için korktuğu şeylere karşı koruyucuyum,
Onu her türlü şer ve fitneden muhafaza ederim.
Muridim ister doğuda, ister batıda olsun,
Hangi beldede bulunursa bulunsun onun yardımına uzanırım.
(Füyûzât-ı Rabbaniye, Bedir Yayınevi 1995 baskısı, sayfa 59 , Abdulkadir Geylani )


İslam dininde, dua ancak Allah’a yapılır. Allah dışında dua yoluyla bir kimseden bir şey istenmesi, o kimseyi ilâh kabul etmek demektir. Hele bir insanın, ölüp gitmiş bir insandan dua yoluyla bir şey istemesi aynı zamanda boş bir rezalettir. Kuran’dan mealen :
- (Rabbımız!) Ancak sana ibadet eder ve ancak senden medet isteriz. 1/4

Kafirlerin, Allah dışında bir takım kimselere duâ edip yalvarmaları muhakkak boşunadır. Bu konuda Kuran’dan mealen :

- Hak olan duâ, yalnız O’na (Allah’a) yapılır. O’ndan başkasına duâ edenlere (yalvarıp yakaranlara), onlar hiçbir şekilde cevap veremezler. Bu, ağzına gelmesi için suya avuç açan kimse gibidir ki, su, ona aslâ gitmez. İşte kâfirlerin duâsı da, böyle boşunadır. 13/14

- De ki : “Allah’tan başka yalvardığınız ortaklarınızdan haber verin; yer yüzünden neyi yaratıklarını bana gösterin”. Yoksa onların, göklerin yaratılışında ortaklıkları mı var? Yoksa onlara bir kitap verdik de, o kitaptan bir delilleri mi var? Hayır, o zâlimler, birbirlerini aldatmaktan başka bir va’dde bulunmuyorlar. 35/40

Bu konuda en çok vaadte bulunanların başında sofular gelir, Neler Va’d etmiyorlar ki, örneğin :

“Ey müridim aramızda ahdi koruyucu ol!
Olayların meydana döküleceği gün ben de terazi başında hazır olayım!..
Eğer terazi cimrilik yapacak olsa, Allah’a and olsun ki o,
İnayetimin ta kendisiyle, hakikat lütfuyla (cömertliğe) nail olacak!

(Füyûzât-ı Rabbaniye, Bedir Yayınevi 1995 baskısı, sayfa 74 - 75 , Abdulkadir Geylani )

Bur da, Ahiretteki hesap terazisinden bahsederek, terazinin kendi hakimiyetinde olduğunu ileri sürüyor, ve bu güvenceyle, Ahirette hesaba çekileceğine ihtimal veren ve aynı zamanda Kuran konusunda cahil kimseleri avlamaya çalışıyor.


Oysa terazinin yanilması yani cimrilik yapması mümkünmü ? Allahü teaala buyurur:

- Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz. (Enbiya47)

- O gün, her ümmet içinden ayetlerimizi yalan sayanlardan bir cemaat toplarız da onlar toplu olarak (hesap yerine) sevkedilirler. (Neml 83)

- Nihayet, (hesap yerine) geldikleri zaman Allah buyurur: Siz benim ayetlerimi, ne olduğunu kavramadan yalan saydınız öyle mi? Değilse yaptığınız neydi? (Neml 84)



Bir müridi ölmekten mi korkuyor, bu konuda ona güvence vermek sofu için sıradan işlerdendir. Örneğin :
“(Veli diye tanımladığı kimseler konusunda) Yer onların hürmetine durur.. Sema onların duasıyla açılır... Ölüm, onların kararıyla olur... Bu salahiyeti onlara Mevlâ vermiştir.” Fütûh’ül - Gayb, Bahar Yayınları, Abdülkadir Geylani S.46).
Hal bu ki ecel konusunda Kuran’da şöyle denmiştir, mealen :
- Allah, süresi geldiği zaman hiçbir canı ertelemez. Allah, yaptıklarınızı haber alandır. 63/11

Görüldüğü gibi bu iddia Kuran’a aykırıdır ve sofistlerin bu gibi daha birçok boş vaatleri vardır. Abdülkadir Geylani şöyle demektedir :
“ŞEYTANLA BİR KONUŞMA”
“Rüya gördüm.. Büyük bir topluluk içindeydim.. Şeytan da orada idi.. Onu öldürmek istedim, bana şöyle söyledi :
- << Beni neden öldürmek istiyorsun?.. Benim ne günahım var?.. Eğer bir şey şer olacaksa, onu hayra çeviremem.. Yine bir şey hayır olarak kalacaksa onu da şer yapmağa gücüm yetmez.. Benim elimde ne var? >> .” (Abdülkadir Geylani, Fütûh’ül - Gayb, Bahar Yayınları 1983 sayfa 63. )


Görüldüğü gibi, onlara göre iyilik ve kötülük mukadderatın eseri olup, iyi ve kötü, suç ve suçlu yoktur, aslında bu iddia sofizmin temel mantığına da uygundur, zira onlara göre hakikat diye bir şey yoktur, her şey birdir.
Hal bu ki, İslâm dininde, iyi ve kötünün varlığı, sabit bir gerçeğin ifadesidir. Bu konuda Kuran’dan mealen :


- Yoksa kötülük işleyenler ölümlerinde ve yaşamlarında kendilerini, İman edip iyi amaller işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar! 45/21

- De ki : “İyi ve temiz olan şeyle, kötü ve pis olan şey, tuhafına git sade (bu böyledir). Bu itibarla, ey akıl sahipleri, Allah’tan korkun ki kurtuluşa eresiniz. 5/100

- Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. 16/90

- Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter. 4/79

- Onlar bir kötülük yaptıkları zaman : “Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti” derler. De ki : Allah kötülüğü emretmez. Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz? 7/28


(Devamı diğer yorumda)

Konu yeşil tarafından (30. November 2011 Saat 02:56 PM ) değiştirilmiştir.
yeşil isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
yeşil Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Anonymous (1. December 2011), dost1 (30. November 2011), hiiic (30. November 2011), Miralay (30. November 2011)
Alt 30. November 2011, 03:09 PM   #112
FEDAKARADAM
Uzman Üye
 
FEDAKARADAM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 418
Tesekkür: 51
95 Mesajina 146 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
FEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud of
Standart

Bu mesajım artık son mesajımdır.Daha da bir şey yazmayacağım.Herşey anlaşılmıştır.

Tasavvufta bazı sözler vardı ki onu ancak onun gibi olanlar anlar.Zahiri alimler ancak yüzeysel sözleri yorumlaybilirler.Hallac-ı Mansur'un "ENEL HAK" demesi gibi.Bu sözünden dolayı o devirde yanlış anlayan alimler katledilmesine fetva vermişlerdir.Bir de Muhyiddin-i Arabi hz.leri bir hutbe okunduğu sıralarda Şam' da bir camiinde "Sizin taptığınız Allah (haşa)benim ayaklarımın altındadır" demiştir.Oysa bu olaydan 30 sene sonra Kanuni Sultan Süleyman Suriye'yi feth edince bu olayı araştırmış ve gerçek olarak, o hutbenin altında bir hazinenin var olduğunu cemaatin onu ele geçirmek için camiiden çıkmadığını anlamış ve söylemiştir.Buna benzer nice tasavvuf alimleri zahiri anlamda küfre götürecek sözler söylemişse de aslında o sözlerin mecazi anlamları çok derin olduğu için zahiri alimler ve avvam-ı nas, anlamadan bielemeden hakkında idam fetvası vererek ölmelerine sebep olmuşlardır.

Sizler bu gibi şeyleri anlamaktan aciz olduğunuz için burada bir takım kendinizi haklı çıkarmak için bütün tasavvuf erbabını eleştirmiş oldunuz.Şu ayete dikkat edin bu ayet sizin gibileri aynen uyarıyor ve sizin ne kadar cahil olduğunuza işaret ediyor.İşte ayet;


İSRA SURESİ-36. "BİLMEDİĞİN BİR ŞEYİN ARDINA DÜŞME!.ZİRA BUNDAN, KULAK, GÖZ VE KALP MES'ULDÜR.

Kur'an'ın yüzeysel anlamıyla mana anlamı aynı değildir.Sizler yüzeysel anlayanlardansınız.Bunu ben sizin aklınıza yerleştirmek çok zordur.Anlamayan konuşmasın tasavvufla ilgili şeyleri.Daha sizin bilmediğiniz çok şeyler vardır.Allah adamları kendilrini Allah'a adamış ve evliyaullah olmuştur.Sizler bu evliyaları bilmezsiniz.

Ben asla geleneksel İslam'a tabi değilim.Taassup ehi de değilim.Ancaak, Kur'an ve sünnete aykırı olan ne varsa ona karşı gelmek ve doğruları söylemek hakkımdır.Dileyen kendine bir yol edinir.

Allah'ın şeriatına sımsıkı sarılın!.Peygamberimizin o mübarek sözlerine de itaat edin, sünnnetlere yapışın!.

Yarın hesap gününde beraber olacağız.Bakalım o zaman ne diyeceksiniz.Biz mi dosdoğru yolda, yoksa siz mi; onu Allah hükmedecektir.Bu siteyi tamamen terk ediyorum artık başka bir şey yazmayacağım.Siz kendi kendinize yazın.Allah dostlarına, eviyalara ve müctehid imamlara dil uzattığınız için sizi Allah'a havale ediyorum.


Herkes bildiği ve söylediği ile mes'ul olunacaktır.Burası mezhepsizler sitesi olmuş.Hadi bana eyvallah bir daha görüşmemek üzere Allah'a emanet olun.
__________________
Ya İslam'la yükselir, Ya inkarla çürürsün.. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün!...(NECİP FAZIL KISAKÜREK)

Konu FEDAKARADAM tarafından (30. November 2011 Saat 03:32 PM ) değiştirilmiştir.
FEDAKARADAM isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 30. November 2011, 03:13 PM   #113
yeşil
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Oct 2011
Mesajlar: 107
Tesekkür: 791
69 Mesajina 174 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
yeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud of
Standart

BEYAZİDİ BİSTAMİ VE YUNUS EMREYE ATFEDİLEN ESERLERDEKİ TEVHİD İNANCINA AYKIRI BÖLÜMLER

(AÇIKLAMA: Değerli Kardeşlerim, bu bölümü hazırlarken ben çok üzüldüm, çok zorlandım. Çünkü biz Türkiyeli müslümanlar Yunus Emrenin şiirleriyle, ilahileriyle büyüdük. Yunusu, Mevlanayı hep iyi insanlar bildik. İnşallah öyledirde. Fakat onlara atfedilen eserlerde ve beyitlerde İslama uymayan görüşler oldukça fazla. İnşallah bunları onlar yazmamışlardır. Çünkü Şeytan ve dostları insanları yoldan çıkarmak için devamlı bir uğraş içindedir. Biz Yunusa, Mevalanaya hüsn-ü zan beslemekle beraber, günümüzde onlara atfedilen Eserlerin yanlışlarla dolu olduğuna inanıyoruz. Bu yüzden bu bölümü hazırladık. Niyetimiz yanlış anlaşılmasın inşallah)
Bayazidi Bestami’nin bazı söylevlerinden seçmeler :

“Allah’a andolsun ki benim bayrağım Muhammed (S.A.V)’in bayrağından daha büyüktür! Benim bayrağım nurdur. Altında bütün insanlar ve cinler ve peygamberlerden olanlar bulunuyor.”

( Bayazidi Bestami ve İslam Tasavvufunun özü, Celal Yıldırım, Demir Kitabevi, Aralık 1978 baskısı, sayfa 263 ).



“Benim bir benzerim ne gökte bulunur; ne de benim sıfatlarımın bir benzeri yeryüzünde bilinir!” (Yukarıda adı geçen kitap, sayfa,sayfa 265 ).

“Musa Peygamber, Allah’ı görmek istedi. Ben ise Allah’ı görmeyi değil, Allah beni görmeyi irade buyurdu!” (Yukarıda adı geçen kitap, sayfa 320 ).



VÜCÛD İDDİALARI VE BUNA İLİŞKİN SÖZLERİ

Daha öncede belirttiğim gibi, Vahdet-i Vücûd anlayışında olanlar için kainatla, Allah bir bütün ve aynı şeydir. İslam’a göre kainatla, Allah ayrı ve tamamen farklıdır, bir birlerine benzerlikleri yoktur, ve bütün kainat Allah tarafından yoktan var edilmiş olup, İlâh’lıktan pay almamıştır, yani kainattaki hiç bir şeyde İlâh olma özelliği yoktur. İlâh olarak yalnız Allah vardır. Bunun aksini iddia etmek İslâm’a göre şirk koşmak demektir. Kainatı yok saymakta, Allah’ın Kuran’da yaratmayla ilgili bildirdiği bütün ayetleri inkardır bu da küfrün ta kendisidir. Allah’ın kainatı yaratmış olması gerçek bir olay olup, bu durum Allah’ın tek İlâh olmasına aykırı değildir.
“Örneğin: Nakşibendilerin kendisinden saygı ve övgü ile söz ettikleri, Abdülkerim el-Ciyli, El-insan’ul - Kâmil, adlı kitabında aynen şunları kaydetmektedir:
“Kâfirlere gelince, onlar bizzat Allah’a kulluk etmişlerdir. Çünkü, Cenab-ı Hak bütün varlıkların gerçeği (yani özü ve ta kendisi) olduğuna göre-ki kâfirler de varlıkların bir bölümüdürler - öyleyse Cenâb-ı Hak onların da gerçeğidir. (Yani onların da ta kendisidir.) Tabiatıyla O’nun ayrıca bir tanrısı yoktur. Mutlak rab (yani kesin genel anlamdaki ) ilâh O’dur. Dolayısıyla kâfirler, Allah’ın bizzat kendisi oldukları için varlıklarının kaçınılmaz gereği olarak O’na tapmış oldular.”


“Bu sözleri biraz daha açmak gerekirse Abdulkerim el Ciyli aslında daha ilk cümlede şunu demek istiyor:”
“Kafirler, (yani Kur’an’a göre Allah’ı inkâr edenler, ya da O’na ortak koşanlar), Allah’ın (Haşa!) ta kendisi oldukları için öz varlıklarını inkâr edemeyeceklerinden, (sonuç olarak) O’nu da dolaylı şekilde tanımış sayılırlar.”
(Tarikatta Râbıta ve Nakşibendilik, ekin yayınları 1996 Yazan Ferit Aydın, sayfa 107).

Görüldüğü gibi, Sofulara göre kafirler bile (Haşa!) bizzat Allah’ın kendisidirler. Ve bu sözleri bir dil sürçmesi veya eleştirilere karşı kendilerini savunma ihtiyacı hissettiklerinde söyledikleri gibi sarhoşlukla ortaya atılmış iddialar olmayıp, kabul etmiş oldukları Vahdet-i Vücûd inancının gereğidir. Ve bunu örneklendirmek suretiyle sıklıkla açık açık söylemekten de çekinmezler., örneğin :

“(Allah Teâlâ’nın Zatı da dahil) kâinatta ne varsa hepsi bir Vücûdun parçalarıdır, şeklinde özetlenebilen “Vahdet-i Vücûd” inancının üzerindeki kapalılığı büsbütün kaldıran bazı tasavvufçular. “Köpek ve domuz da ilâhımızdır.” diyecek kadar daha da ileri gitmek sûretiyle bu bu düşüncenin üzerindeki maskeyi tamamen kaldırmış ve onu bütün çıplaklığıyla ortaya koymuşlardır.” (Tarikatta Râbıta ve Nakşibendilik, ekin yayınları 1996 Yazan Ferit Aydın, sayfa 352).

Bayezid-i Bestami’nün Sözlerinden :

“Kendimi (noksanlıklardan) tenzih ederim, şanım ne de yücedir !”
“Eşyanın ta kendisi olduğu halde eşyayı izhâr eden Allah’ı tenzih ve tesbih ederim.”
“Doğrusu sonradan meydana gelen mahlûkatın vücudu, Yaradanın vücudunun aynıdır.”
“Kul Rab’dir; Rab de kuldur. Keşke bilseydim mükellef olan kimdir ?”
“Bayezid-i Bestemi (K.S.) Hazretlerine sorulmuş :
- Hakk’ı bilmenin manası nedir ?
Cevap vermiş :
<< Hiçbir Hak yok, mutlaka ben oyum! >> “
( Bayazidi Bestami ve İslam Tasavvufunun özü, Celal Yıldırım, Demir Kitabevi, Aralık 1978 baskısı, sayfa 18- 239 dan, alıntılar ).



Yunus Emre vahdeti vucut düsüncesi:

“Dutulmadı Yûnus canı geçdi tamudan uçmağı
Yola düşüp dosta gider ol aslına uyukmağa”
(Yunus Emre Divânı, Kültür Bakanlığı Yayınları Seri.380 - B. 1989, Hazırlayan Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş, sayfa 1.)


Yunus Emre bu sözleriyle Cennet ve Cehennemle ilgilenmediğini, aslı olduğuna inandığı Allah’ta batmak yani fenafillah olduğunu söylüyor. Zira ona göre hem kendisinin hem de herkesin aslı Allah’tır. Allah olduğuna inanan bir kimsenin cennet ve cehennem umurunda olmaz, onda böylece diğer sofistler gibi bu inancını dile getirmiş oluyor. Bir kimse Kuran’a dolayısıyla İslam Dinine inanmaya bilir, kendisine ait inançları da olabilir, fakat bunları İslami değerleri küçümsemek suretiyle dile getirmesi hiç hoş değildir.
Kendisinin ve herkesin İlah olduğu konusunda şöyle diyor.

“Yûsus’dur eşkere nihan Hak toludur iki cihan
Gelsün berü dosta giden hûr u kusûr burak nedür”

“Ol bi - nişandur cihandan ne diyelim dölümüz andan
Ol âlem-i deyyân zat her zât içinde zât olur.”
(Yunus Emre Divânı, Kültür Bakanlığı Yayınları Seri.380 - B. 1989, Hazırlayan Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş, sayfa 25-35 den.)

Bu sözleriyle, dünya ve ahiretin Allah’la dolu olduğunu yani Allah’tan ibaret olduğunu, bu yapı içerisinde, cennetteki hûriler, köşkler ve burakların anlamsız birer hiç olduğunu söylüyor.

Bu sözlerinin Kuran’a göre yanlış olduğunu söylemek isteyenlere, İlim diye söylenen sözlerle Kuran’ın manasız bir gözbağı olduğunu, asıl kitabın Aşk kitabı olduğunu, dolayısıyla Kuran’ın onu ilgilendirmediğini ifade ediyor.
Şöyle ki :
“İlim hod göz hicâbıdur dünya ahret hisâbıdur
Kitab hod ışk kitabıdur bu okunan varak nedür.”
(Yunus Emre Divânı, sayfa 25. )

Bu gibi sözleriyle ne demek istediğini anlamak için kendisinden nişan (işaret) isteyenlerin. Hallâc-ı Mansur zihniyetini ölçü almalarını şu beyitleriyle söylüyor:

“Bunda beli diyen kişi andâ tamâm olur işi.
Bizden nişân isteyene ol Hallâc-ı Mansûr nedür.”
(Yunus Emre Divânı, sayfa 37. )

“Sen seni bırak dost yüzine sensüz bak
Mansur’layın “ene’l - Hak” dahı sebükbar gerek.”
(Yunus Emre Divânı, sayfa 73. )

“Bin yıl toprakda yatursam ben komayam “ene’l - Hakk’ı”
Ne vakt gerek olurısa ışk nefesin urıgelem”
(Yunus Emre Divânı, sayfa 101. )

“Yunus’a kadeh sunan “ene’l - Hak” demin uran
Bir cur’a sundu bana içdüm ayılamazam”.
(Yunus Emre Divânı, sayfa 103. )

“Bizim meclis mestlerinin demleri “ene’l - Hak” olur
Bin Hallâc-ı Mansur gibi en kemine divanesi.”
(Yunus Emre Divânı, sayfa 226. )

Diyor ki : “Bizim meclislerimizin her an konusu Allah olduğumuzu söylemektir, bizim zayıfımız bu konuda bin Hallâc-ı Mansur gibidir.”
Hani, Mevlânâ bütün kainatta meydana gelen olayların aslında, Allah’ın kendi kendisiyle huzur tavlası oynamasından ibaret olduğunu söylemişti. İş böyle olunca, emr edende emr edilende, iman edenle, iman etmeyen, iyi ile kötü hepsi bir olmuş olurlar. Sofizmin bu zihniyetine inanan ve kendisini Allah sanan Yunus Emre bu inancını şu sözlerle anlatmaya çalışıyor.
“Tangrı kadim kul kadim ayrulmadum bir adım
Gör kul kim Tangrı kimdür anla iy sâhip-Kabûl
“Bize birlik sarâyın toğru beşâret ayın
Geç ikilik fikrinden kağıl benliği yâ kul.”
(Yunus Emre Divânı, sayfa 81. )

“Nemrûd adın İbrahim’e ben bağ u bostan eyledim
Küfür yüzinden toğuban gine odu yakan benem.”
“Ol Hallâc-ı Mansur’ıla söyleridüm “ene’l-Hakk’ı”
Benem gine onun boynuna dar uryanın dakan benem.”
(Yunus Emre Divânı, sayfa 102. )

“Cercis olup basıldum Mansur oldum asıldum.
Hallâc panbuğu gibi bunda atılup geldüm.”
“Zekeryâ oldum kaçdum irdüm ağaca geçdüm.
Kanum dört yana saçıp depem deldirüp geldim”
“Yolumuz Sübhânıdı peygamberler cânıdı
Yûnus hod pinhânıdı Sûret değşirüp geldüm.”
(Yunus Emre Divânı, sayfa 107. )

“Gah hâlis gâh muhlis olam us Fûrkan’ıla
Gâh Rahmânu’r-rahim yâ Hayyu yâ Mennan olam.”
(Yunus Emre Divânı, sayfa 113. )

Anlattığı şeyler, İlâh’lıkta halden hale geçerek tam bir huzur tavlası oynamak, iddiasındadır.

Sofistlerin en ısrarlı söyledikleri şeylerden bir tanesi birer Hallac-ı Mansur örneği olduklarını söylemeleridir. Onlarca “Enel Hak” yani ben Allah’ım diyen Hallac-ı Mansur vazgeçilmez bir semboldür.
Hallac-ı Mansur mantığıyla sözler söylediler, yazılar yazdılar; şiirler söyleyip onlara kafiyeler dizdiler. Bütün bunlara biri çıkıp ta samimi olarak dil sürçmesidir sarhoşluktur diyemez, zira söylenen bu sözler böyle bir müdafaa kalıbına sığmaz, binlerce küfür söz iddia ettikleri gibi olsaydı kitaplara geçirilip belgelenmezdi. Onları bu şekilde müdafaa edenler; kendileri de ya sofist’tir, yada sofistlere zihnen av olmuş meczup mürittir. Zira bütün bunlar sofizim sisteminden başka bir şey değildir. Bilerek ve isteyerek kaleme alınmışlardır.

Yunusun, Allah’lık iddiasıyla kaleme alınmış aşağıdaki menzum sözlerine aklı başında olup ta, kim kasıtsız ve amaçsızdır diyebilir

“Ol kadir-i kün feyekûn lutf idici Rahman benem
Kısmedin rızkını viren cümlelere sultân benem

Nutfeden âdem yaratan yumurtadan kuş düreden
Kudret dilüni söyleyen zikr eyleyen sübyan benem

Kimini zâhid eyleyen kimini fâsık eyleyen
Ayıblarını örtüci ol delil ü bürhân benem

Bir kulına atlar virüs avrat u mal çiftler virüs
Hem yok birinün bir pulı Rahim ü Rahmân benem

Benem ebed benem beka ol Kadir-i Hay-mutlak’a
Hızır olan yarın sakka anı kılan gurân benem

Dört dürlü nesneden hâsıl bilün benemüşde delil
Odıla su toprag u yil; bünyad kılan Yezdân benem

Ete deri sünük çatan ten perdelerini dutan
Kudret işim çokdur benüm hem zâhir ü ayân benem

Hem bâtınam hem zahirem hem evvelem hem âhıram
Hem ben ol’am hem ol ben’em hem ol kerim ü han benem

Yoktur arada tercümân andacı iş bana ayân
Oldur bana viren lizân ol denize ummân benem

Bu yiri gök’ yaradan bu arş,u kursi; durduran
Bin bir adı vardur Yûnus ol sâhib-i Kur’an, benem.”




(Başlangıçtan Günümüze Tasavvuf, Timaş Yayınları-1996, Doç Dr.Ahmet Kırkkılıç, sayfa 184-185 ).
yeşil isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
yeşil Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Anonymous (1. December 2011), dost1 (30. November 2011), hiiic (30. November 2011), Miralay (10. February 2012)
Alt 30. November 2011, 03:19 PM   #114
yeşil
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Oct 2011
Mesajlar: 107
Tesekkür: 791
69 Mesajina 174 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
yeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud of
Standart

İSLAM DİNİNE UYMAYAN SÖZLERİNE ÖRNEKLER

Sofistlerin kullandıkları metotlarından biride, kendi yollarını yürütebilmek ve insanları doğru yolda gidenlerin yollarından alıkoymak ve dolayısıyla kendilerine bağlamak için Peygamberleri ve Müminleri kötülemektir. Böylece kendilerinin ve gittikleri yolun iyi olduğunu insanlara yutturmayı amaçlamaktadırlar. Ayrıca bu tuzaklarını tuttura bilmek için kullandıkları diğer bir metotta “Sağlam akla ve Sağlam duyularla bunların açık ve net olarak yaptıkları öğrenme ve tespitlere karşı çıkmaktır.” Bundan dolayı “Batıniliği” şiddetle savunurlar. Onların batın anlayışına göre örneğin; minare dense, muhakkak bunu kuyu olarak anlamak lazımdır. Birisine bunu yutturdular mı artık ona kabul ettiremeyecekleri hiçbir şey kalmaz. Öyle ki, İslam Dininde Allah bir mi deniyor, sofist buna karşılık her şeyin Allah olduğunu kabul ettirmeye çalışır ve etiket olarak kendisinin Allah olduğunu hemen iddiasının üzerine yapıştırır. İslam dinide Cennet güzelliğiyle mi övülüyor, sofist bunun iyi bir şey olmadığını, ahmakları kandırmak için kurulmuş bir tuzak olduğunu kabul ettirmeye çalışır. İslam dininde cehennem kötü bir yer olarak mı bildiriliyor, sofist onun iyi bir şey olduğunu içindekilerin ondan çıkmak istemediklerini kabul ettirmeye çalışır. Şöyle ki :

Yunus Emre’nin cennet için söylediklerinden :

“Âşık mı direm ben ona Tanrının uçmağın seve
Uçmak hod bir tuzak durur eblehler canın tutmağa”
(Yunus Emre Divânı, Kültür Bakanlığı Yayınları Seri.380 - B. 1989, Hazırlayan Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş, sayfa 1.)

KELİMELER :
Uçmağı, uçmak: Cennet
Hod : Esasen, zâti; bizzat.
Ebleh : Pek akılsız, ahmak, bön.

Böylece Yunus Emre, şöyle demektedir.
“Allah’ın Cennetini sevenler aşık değildirler.
Cennet, özellikle ahmakların canını tutmak için kurulmuş bir tuzaktır.”

Ona göre doğrusu şöyle olmalıdır.
“Dutulmadı Yûnus canı geçti tamudan uçmağı
Yola düşüp dosta gider ol aslına uyakmağa.”
(Yunus Emre Divânı, sayfa 1.)

KELİMELER :
Uyakmak : Gurup etmek, batmak
Tamu :Cehennem.

Yani şöyle demektedir.
“Yunusun canı tutulmadı, cehennemden, cennetten geçti.
Yola düşüp dostu ve aslı olan Allah’la birleşmeğe gider.”
Bir kimsenin, cenneti red edip kendisini Allah’ın bir parçası olarak görmesi ve aslının Allah olduğunu söylemesi. İslâm’a göre minarenin kuyu olarak tarif edilmesinden çok daha ters bir durumdur. Ve Yunus Emre bu iddialarında ısrarlıdır. Şöyle ki :

“Yûnus’dur eşkere nihan Hak toludur iki cihan,
Gelsün berü dosta giden hûr u kusur burak nedür.”
(Yunus Emre Divânı, sayfa 25.)

Yani diyor ki; Dünya ve Ahiret, Allah doludur. Allah’la birleşmek isteyenler beri gelsin, cennet hurileri, cenet köşkleri ve buraklar ehemmiyetsiz şeylerdir.

Onun bu görüşünde yanlış olduğuna dair Kur’an’dan delil mi getirmek istiyorsun, sofistin buna cevabı hazırdır. Şöyle der :

“İlim hod göz hicâbıdur dünya ahret hisâbıdur.
Kitab hod ışk kitabıdur bu okunan varak nedür.”
(Yunus Emre Divânı, sayfa 25.)

Yani diyor ki: İlim gerçek bir göz perdesidir, hakikatleri görmeyi engeller, dünya ahret hesabıdır. Gerçek kitap aşk kitabıdır. Senin okuduğun bu sayfalar, yani Kuran sayfaları da neyin nesi oluyor. Her ne kadar, söz olarak cennet, cehennem söz ediyor ise de, söz etmesi bunların varlığını kabul ettiğinden değildir; sadece İslami değerleri eleştirmek içindir, yoksa sofiler böyle şeyleri var olarak kabul etmezler.



Yunus Emre’nin bazı sözlerinden örnekler :

“Adem yaratılmadın can kalıba girmedin
Şeytan la’net almadın arşıdı seyran bana”
(Yunus Emre Divânı, sayfa 7.)

Bu sözlerle, Allah olduğunu vurgulamak istiyor, bu sözünün Kuran’a aykırı olduğunun söylenmesine karşın, Şöyle demektedir :

“Şeriat ehli ırak iremez bu menzile,
Ben kuş dilin bil üren Süleyman söyler bana”
(Yunus Emre Divânı, sayfa 7.)

“Dost yüznü görecek şirk yağmalandı
Anunçün kapuda kaldı şeriat”
(Yunus Emre Divânı, sayfa 11.)

Bu sözleriyle, Kuran’a ihtiyacı olmadığını, şeriatın dışlanması gereken bir öğreti olduğunu, buna karşılık şirk’in yağma edercesine kapış, kapış alınması gereken bir meta olduğunu söylemektedir.

Kendisinin İslam dışında hakikati bulduğunu, onun için İslam şeriatını kabul etmediğini ve buna ihtiyacı olmadığını şu sözlerle söylüyor :

“Şeriat oğlanları nice yol ide bize
Hakikat deryâsında bahrı oldum yüzerem”
(Yunus Emre Divânı, sayfa 93.)

Farzlar ve ibadetler konusunda ise şöyle diyor :

“Oruç namaz gusl hac hicabdur aşıklara
Âşık ondan münezzeh hâlis heves içinde”
(Yunus Emre Divânı, sayfa 164.)

“Oruç namâz zekât hac cürüm’ü cinayet durur
Fakir bundan azadur hâss-ı havâs içinde”
(Yunus Emre Divânı, sayfa 94.)
(Yunus Emre Divânı, sayfa 165.)

Dediğine göre, Oruç, namaz, gûsl, hac, zekat, gittiği yolda onu cürüm ve cinayet derecesinde engelleyecek bir perdeymiş, hal bu ki kendisi, hasların hası içinde bundan kurtulmuş, azad olmuştur inancındadır.

Sofistlerin bu şekilde düşünmelerinin nedeni, hakikat diye bir şey kabul etmemeleri, iyi ile kötünün ak ile karanın, doğru ile yanlışın onların gözünde aynı ve bir olmasından dolayıdır. Örneğin : Mevlana, kendisinin hakikatler ve dinler konusundaki görüşünü anlatırken, kendisinin böyle şeylere bağlı olmadığını, mızrağın kalkanı deldiği gibi, böyle şeylerden kurtulup uzaklaştığını anlatmaktadır. Ona göre, geceyle gündüz birdir, dolayısıyla aydınlıkla karanlık da birdir ve kesin hakikat diye bir şey yoktur. Kesin hakikat kabul etmemekle de, bütün dinler ve bütün şeriatların aynı olduğunu yani herhangi bir gerçeği temsil etmediklerini söylemektedir. Daha öncede belirttiğim gibi, bu düşünce Sofizmin temel inancını temsil etmektedir.

Yunus Emre’nin Kuran karşıtı sözlerinden bazı örnekler:


“İlim hod göz hicâbıdur dünya ahret hisâbıdur.
Kitab hod ışk kitabıdur bu okunan varak nedür.”
(Yunus Emre Divânı, sayfa 25.)

Yani diyor ki: İlim gerçek bir göz perdesidir, hakikatleri görmeyi engeller, dünya ahret hesabıdır. Gerçek kitap aşk kitabıdır. Senin okuduğun bu sayfalar, yani Kuran sayfaları da neyin nesi oluyor. O ancak göze perdedir diyor.
Ve diyor ki :
“Ben bir kitâb okudum kalem anı yazmadı
Mürekkeb eylerisem yetmeye yedi deniz.”

Onun okuduğu kitab, güya kalem onu yazmamış ve yazmaya kalkarsa yedi deniz kadar mürekkeb ona yetmezmiş.
Ayrıca :
“Işkıla çalındı kalem ışka yesirdurur âlem
Âşıklar arasında Cebrail dahi hicabdurur.”

“Medreseler müderrisi okumadılar bu dersi
Şöyle kaldılar âciz bilmediler ne babdurur.”

İddia ettiği aşk kitabını, medrese müderrislerinin anlamaktan aciz kaldığını, bu kitabı anlamaya Cebrail’in perde yani mania olduğunu, Cebrail’den kastı ise Cebrail’in getirdiği Kuran’dır. Böylece Kuran’ı zararlı sayarak öğretisine karşı çıkıyor.
Kendisi için en büyük rakip olarak “Şeriati” yani Kuran’ı görmektedir.
“Işk erinin gönli tolı padişahdan nevâledür
Işksuz âdem nice_ anlasun çün şeriat havaledür”
Bur da da şeriati, doğru anlamaya perde yane engel olarak tanımlıyor.
Ve Sofizmin ana zihniyetini tanımlayan şu sözleri söylüyor :
“Yitmişiki millete suçum budur hak didüm
Korku hiyânetedür ya ben niçin kızarım.”
Şeriat oğlanları nice yol ide bize
Hakikat deryasında bahrı oldum yüzerim.”
Bütün milletlerin inançlarının ne olursa olsun bir olduğunu iddia ederek, şeriatın yol gösterici olamayacağını, zira kendisinin hakikat deryasında yüzdüğünü söylüyor.

Kuran yerine, iddia ettiği aşk kıtabını önermesinin neticesinde :
“Zühd ü tâat usûl-i din ışk haddinden taşra durur
Nisbet değil durur bana secde vü rükû’u kıyam.”
Dediğine göre, Zahitlik, ibadet, din usulu aşk sınırından, dışta durur, secde ve ruku ona din ölçüsü veya gereği değilmiş.

Namaz ve oruç yerine ise :
“Ben oruç namâziçün seci içdüm esridim
Tesbih u seccâdeyçün dinledim çeşte kopuz.”

Oruç ve namaz yerine şarap içip sarhoş olmuş, tesbih ve seccade yerine, tanburla kopuz dinlemiş.
Ve eğer bu sözleri anladınsa; diyerek;

“Yunus’un bu sözünden sen mani anlarısan
Konya minâresini göresin bir çuvaldız.”
Konya minaresi artık sana bir çuvaldız, yani batmasıyla rahatsız eden bir şiş gibi gelir diyor.
(Yunus Emre Divânı, sayfa 25, 31, 38, 57, 93, 118.)

“Sûfilere göre, kul, Kur’an’ın her harfine bin mânâ verse, Allah’ın o harf de bulunan ilminin sonuna varmış olamaz.” Tefsir Tarihi Cilt 2 Prof. Dr. İsmail Cerrahoğlu, sayfa 21. )
“Ne elif okudum ne cim ne varlıktandır gelicim.
Okumaz yüz bin müneccim tâli’im yıldızdan gelür’ diyen Yûnus’un Divânında bu hurûf meselesine dair bâzı mühim işaretler vardır. Şu parçalarda olduğu gibi :”


“Yigirmisekiz hece okursun ucdan uca
Sen elif dersin hoca mânası ne demektir”

“Dört kitâb’ın manası tamamdır bir elifte
Bâ dedirmeniz bana ben bu yoldan azarım”

“Yedi Mushaf mânasın okudum tamam kıldım
Ya ne için karayı ak üstünde yazarım”
(Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını 1991 baskısı, Ord. Prof. Dr. Fuat Köprülü, sayfa 328.)
Kuran’ın bir harften ibaret olduğunu, okunup öğrenilmesinin gereksiz olduğunu iddia eden bu gibi sözler, Kuran’a yapılabilecek en büyük saldırılardandır
.
yeşil isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
yeşil Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Anonymous (1. December 2011), hiiic (30. November 2011), Miralay (10. February 2012)
Alt 30. November 2011, 03:30 PM   #115
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 27
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

Peygamberin şefaatle affettirmesinin Kurandan delili; Artık şeyhlerin şefaatini siz düşünün

Tevbe 80
(Ey Muhammed!) Onlar için ister af dile, ister dileme; onlar için yetmiş kez af dilesen de Allah onları asla affetmeyecek. Bu, onların Allah ve Resulünü inkar etmelerinden ötürüdür. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.


Yetmedi mi? İşte Allahtan başka şefaatçilerin sığınılacak yerlerin Kurandan delili;

Şûrâ 47
Allah'tan, geri çevrilmesi imkansız bir gün gelmezden önce, Rabbinize uyun. Çünkü o gün, hiçbiriniz sığınacak yer bulamazsınız, itiraz da edemezsiniz.


Bunlarda mı yetmedi?
Hani fedakaradam ne dedi? bir çok insal şeyhler sayesinde doğru yolu (!) bulmuş. tıpkı hristiyanların papazlar ve azizler sayesinde babayı bulması gibi (12. mezmur)

İşte peygamberin hidayete erdirmesi ve doğru yolu erdiren o nurun Kurandan delili;

Bakara 272
(Ya Muhammed!) Onları doğru yola iletmek sana ait değildir. Lakin Allah dilediğini doğru yola iletir. Hayır olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz içindir. Yapacağınız hayırları ancak Allah'ın rızasını kazanmak için yapmalısınız. Hayır olarak verdiğiniz ne varsa; karşılığı size tam olarak verilir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.


Bunlar yeter sanırım
Birde Allahın izniyle bir şeyi daha açıklamak istiyorum. fedakaradamın size karşı yaptığı şey, yani Kuranın çok ötesinde birkaç sapığı Allaha ortak koşma yarışını ayetten biliyorum. İşte karşılığı budur;

Nisâ 51
Kendilerine Kitap'tan nasip verilenleri görmedin mi? Batıla (tanrılara) iman ediyorlar, sonra da kafirler için: "Bunlar, Allah'a iman edenlerden daha doğru yoldadır" diyorlar!


***

araya aracı sokma sevdasındaki bu yoldan çıkmışlar Allahı ne ZANnediyorlar? Oysa Allah bizzat kendi elleri bizzat kendi iradesi bizzat kendi dilemesiyle hayata müdahale eder. Cübbeli gibi Allahı baraja benzeten onu aciz kılan bu inancın kaynağı kesinlikle Kuran değil. Artık sizin dininiz size bizimki bize.

Mâide 16
Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına götürür ve onları iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, dosdoğru bir yola iletir.



KISACA fedakaradam. ya sen yalancısın ya da Kuran. Bence nefsinin belini kır inadı bırak ve Allahın vahyi karşısında tevbe et. Aynı yoldan pekçoğumuz geçtik ve biz hatalı olduğumuzu kabul ettik. Çünkü Kuranla çelişkide kalmaktansa, bütün bilgimi ve inancımızı yerle bir edip boyun bükerek, şu melet egoyu (nefsi) yere vurarak, dosdoğru yola Allahın belirttiğine emrettiğine dönmeliyiz.

Lütfen dikkat edelim, çok dikkatli okuyalım... Bu bilgi maddeyi yaratan Allahın bildirisi. Mubarek sözü, bu manaya varalım lütfen.

Mâide 68
"Ey Kitap ehli! Siz, Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni hakkıyle uygulamadıkça, (doğru) bir şey (yol) üzerinde değilsinizdir" de. Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun küfür ve azgınlığını elbette artıracaktır. Kafirler topluluğuna üzülme.
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
hiiic Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 5 Kisi:
Anonymous (1. December 2011), dost1 (30. November 2011), merdem (10. January 2013), Miralay (10. February 2012), yeşil (30. November 2011)
Alt 30. November 2011, 03:33 PM   #116
yeşil
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Oct 2011
Mesajlar: 107
Tesekkür: 791
69 Mesajina 174 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
yeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud of
Standart

Ya hu bu mu kendini Allah'a adamak? Bunlar olsa olsa bu zatlara ya bir iftira olur(eğer arkalarından onlara isnad edilerek yazıldıysa) ya da tasavvuf yoluyla şirk. Ayrıca tasavvuf ve islam ne alaka desem? Tasavvuf başlı başına İslam'dan kopuk sofizm mantığıyla kurulu bir düzendir. Tabi bunu bir bizim insanımız yutuyor ne de olsa ataları ya mübarek oluyor bu insanlar yani kutsal kabul ediyorlar aman dokunmayın şeyhime! Onlar Allah dostudur evliya onlar evliya Halbuki Rabbimiz kelamında esas evliyanın kimler olduğunu bildirmekte, özelliklerini bildirmekte ama nedense bu özellikler arasında tasavvufu ve sofizmi göremiyoruz

Allah aracılık(şirk) batağından hepimizi uzak tutmaya çalışıyor, ben sizlere şah damarınızdan daha yakınım diyor ne istiyorsanız benden isteyin vereyim diyor kelamında, doğrudan kendisine dua yoluyla yaklaşmamızı istiyor, ara yok ki aracı olsun ama araya girenler her zaman oldu ve olacak tabi koyu taraftarları da(fanatikleri).

Bilmediğinin peşinden(efsaneler, atalarının eserleri ve birçok beşeri uydurmalar) giden biz değiliz, bizler Kur'an yolcusuyuz kendimizi Kur'an'a ve sadece Allah'a adayanız, yalnız Allah'ı dost bildik ve yalnız O'ndan yardım dileriz, sapmışlardan(kim olur olsun) değil. Peygamberimizi ve tüm diğer peygamberleri de aynen bu gibi iğrençliklerden(Onlara atfedilmiş -hadis vs yoluyla- sözlerden) arındırmak ve diğer kavimler gibi Peygamberleri putlaştırmamaktır, putlaştıranlara da karşı olmaktır amacımız. Peygamberlerin hiçbirini birbirinden ayırmaz, birini diğerine üstün tutmayız diğer kavimlerin yaptığı gibi(Onların hepsini eşit sever ve kabul ederiz- Rabbimizin kelamında bizlerde istediği de budur). Atalarının peşinden koşanlardır asıl bilmediğinin peşinden gidenler!

Konu yeşil tarafından (30. November 2011 Saat 03:46 PM ) değiştirilmiştir.
yeşil isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
yeşil Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Anonymous (1. December 2011), dost1 (30. November 2011), hiiic (30. November 2011)
Alt 30. November 2011, 04:37 PM   #117
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 27
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

Müminler müminlerin dostu ve yardımcısı olup birbirlerine Kuranın ışığında yol gösterirler.
Birileri kendisi ve taraftarlarının daha mümin olduğunu idda ediyorsa diyecek birşey yok. Allahın hesabını beklemekteyiz. Ama o zamana kadar birbirimize yol göstermeye devam edeceğiz. Allah haniflerden ve hanif inanca sahip şirksiz ibrahimin dinine yönelen ve onun öğretilerini payaşanlardan razı olsun.
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
hiiic Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Anonymous (1. December 2011), dost1 (30. November 2011), Miralay (10. February 2012), yeşil (30. November 2011)
Alt 30. November 2011, 05:21 PM   #118
yeşil
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Oct 2011
Mesajlar: 107
Tesekkür: 791
69 Mesajina 174 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
yeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud of
Standart

FEDAKARADAM abimiz demiş ki: ''Tasavvufta bazı sözler vardı ki onu ancak onun gibi olanlar anlar.''

Abimize şu yazıyı armağan ediyorum:

TASAVVUF EHLİNİN "ANLAŞILAMAZLIK" MİT'İ [1]

Tasavvuf erbabı, kendilerine yöneltilen bütün ciddi eleştirilere, "bizi anlamazsınız" zırhına bürünerek karşı koymuşlardır. Bizi, tasavvufçu olmayanlar anlamaz demek, iyi bir savunma mekanizmasıdır.

Füsusül Hikem mütercimi M. Nursi GENCOSMAN, İbnül Arabi'yi red ve inkar edenlerin "rüsum uleması, fıkıh bilginleri" olduğunu, oysa bunların Ibnül Arabi'yi anlayamayacaklarını ileri sürer. Zira onların farklı ıstılahları, ayrı lisanları varmış. Tasavvuf terminolojisini bilmeyenlerin tasavvuf bahsinde söz ve salahiyet sahibi olmalarına imkan yokmuş! [2]
A. Avni KONUK ise savunmasında aynı üslubu kullanır: "Bu ulûm ve hikemi anlamayanlar kendi istidatlarına kusur bulmalıdır." [3]
Ona göre "akıllı adamlar" (erbabı ukûl) Ibnül Arabi'yi anlayamazlar. [4]

Celaleddin Rumî, "biz Kur'an'ın özünü, ruhunu, içini ve cevherini aldık, postunu kufuryoklerin önüne attık" derken [5] "bizi herkes anlamaz" psikozu ile savunma geliştirmiş oluyordu.

Said Nursi'ye göre de Risaie-i Nur'a itiraz edilemez [6] çünkü onlar Tanrısaldır. Hatta risalelere "Kutb-u Azam"dan itiraz gelse yine de dikkate alınmaz! [7]
Çünkü Kutb-u Azam{!) yanılabilir. (Kutb-u Azam meğer pek de cahilmiş!)

Şüphesiz C. Rumî de, İbnül Arabî de, S. Nursî de, tasavvuf epistemolojisi bağlamında gayet haklıdırlar. Bu iddialar tasavvufun temel âmentülerine gayet uygundur. Birileri, yazdığı şiirlerinin, risalelerinin, tevillerinin ALLAH tarafından kendisine vahyedildiğine, doğrudan Allah'dan geldiğine inanmışsa, kendileri bu işde yalnızca mütercim rolünde iseler, bunlara itiraz edilemez olması doğal bir sonuçtur. Mütercimin bu işde bir kabahati olmayacağına göre, anlayamayanlar kendilerini kontrolden geçirmeleri gerekecektir!

Tasavvuf erbabının, "bunu ancak yaşayanlar anlar" tezleri tamamen bir manipülasyondur. Zira, eğer ki, bir sözü anlamak için mutlaka o sözün ait olduğu yaşam tarzını tecrübe etmek gerekli olsaydı, hiç bir müşrikin müslüman olmazdan evvel vahy'i anlamamış ve de anlayamaz olması gerekirdi! Örneğin, Nemrud'un, İbrahim'i hiç anlamadan öldüğünü kabul etmemiz mantıken zorunlu olurdu; çünkü müslüman olmamıştı! Böyle kalın kafalı bir adamın nasıl kral olduğu; ama aynı zamanda bu kalın anlayışının, İbrahim (a.s.)ı ateşe attırmayı düşünecek kadar da nasıl inceldiği, makul bir izahı gerektiren paradoks olurdu. Halbuki bir müşrik, anladığı için müslüman olur, yahut da yine anladığı için müslüman olmaz!

En azından vahiy, ilkesel olarak "anlaşılır" özelliktedir. Ve anlaşılsın diye vahiy inzal edilir. Eğer vahiy anlaşılabiliyor da, İbnül Arabi'nin, S. Nursi'nin v.s. felsefeleri anlaşılmıyorsa bu durum, anlamayanlarla ilgili bir sorun olmaktan ziyade, ilgili felsefelerin doğasıyla alakalıdır. Kısacası, bu felsefeler bir çelişkiler yumağı, hurafeler bütünü ve herhangi bir realiteye dayanmayan, havaî söylemler olduğu için anlaşılmazdırlar.

Tasavvuf felsefesi, şeyhin lâyuhtî, lâ-yüs'el mutlak otoritesine mutlak teslim olmayı merkeze alan mutlak kabul esasına, yani kula kulluk esasına dayandığı için, bu felsefeyi kabul edenler, anlıyor değiller, sadece körü körüne teslim oluyorlar. Yani, "

Bu bağlamda, "erbab-ı ukûl"ün, tasavvufu "anlamamaları" kadar normal bir şey olamaz. Ve dahi "anla-mamalıdırlar"...

Kendilerinden başka bütün insanları panteist felsefelerini anlamamakla suçlamak, tasavvuf ehlinin, sadece kendilerini akıllı, alemi kör sanmak gibi bir megalomani belirtisidir.

Kendilerini İslam'a nisbet eden insanlar sadece Allah'ın vahyi olan Kur'an'dan sorumludurlar. O'nu anlamak ve O'na göre yaşamak zorundadırlar. Kendilerini Allah'a değil de, İbnul Arabi'ye, C. Rumi'ye veya S. Nursi'ye nisbet edenler ise Allah'ı veli olarak bulamayacaklardır. Hesap gününde hesabı görecek olan, bu şahıslardan biri değil, Allah'ın kendisidir.

DEĞERLENDİRME

Görüldüğü üzere, tasavvufta bilgilenmenin kaynağını rüya, keşif İlham, doğrudan Allah'dan vahiy alma gibi temalar oluşturuyor. Söz konusu kavramların her biri geniş çaplı inceleme-araştırma alanları olup, bu makale sınırlarına sığmayacak çaptadırlar.

Bu incelemeyle şunu gördük ki, tasavvufta bilgiler, doğrudan gayb aleminden alınmaktadır. Bu da sonuçta Allah tarafından (vahy ile) bilgilendirilme anlamına gelmektedir. Ve mistik filozof ve şairler, gaibten aldıklarını iddia ettikleri bu bilgilerini doğrulayabilme, akli ölçütlerle izah etme, nedenini-niçinini açıklama gibi bir kaygıyı asla taşımıyorlar. Kendilerinin sadece mütercim olduklarını, bu bilgilerin onlara Allah tarafından verildiğini öne sürüyorlar.

Ortaya konan ürünler ise din adına sunulmakta ve bu ürünler dinin kaynağı olan Kur'an'la, onun pratiği olan sünnetle uyuşmamakta, hatta çatışmaktadır. Adeta, Kur'an'a alternatif yeni Kur'an'lar; dîne alternatif yeni dinler ve peygambere alternatif yeni peygamberler ortaya çıkmaktadır. Bunun İslâmî literatürdeki adı şirk'ten başka bir şey değildir.

Tek tek insanların müşrik olanını, mü'min olanını belirlemek gibi bir görevimiz yok. Fakat, şirk olan bütün düşünce, ideoloji ve zihniyetleri tanımak görevimizdir. Biz şu ilkeden asla taviz vermemek azmindeyiz: Hz. Muhammed'(a.s.)den sonra günümüze kadar ölmüş olan hiçbir İnsan Kur'an'ın fevkinde olamaz Müslümanların anlayışı Hz. Muhammedin (a.s.) tebliğ ettiği din anlayışından farklı olamaz. Her kim olursa olsun, ortaya koyduğu din anlayışı Kur'an'a uygun olmak zorundadır. Uygun değilse İslam çerçevesinde değerlendirilemez.
Rüyalarla, mitoslarla, "gaybdan geldi" gibi uyduruk referanslarla din anlayışı olamaz. Aksi takdirde, rüya gören sadece İbnül Arabî, C. Rumi, S. Nursî v.b. olmadığı için, yüzbinlerce hatta milyonlarca din ortaya çıkar. Dolayısıyla din adına söz söyleyen, iş yapan herkes, sözünü ve işini Kur'an'ın tanıdığı meşruiyyet zemini üzerinde söylemek ve yapmak zorundadır.
Tamamen idare-i maslahatcı bir anlayışla tasavvuf ehlinin hep hayra yorulduğu, en olmadık tevillerle aklandığı, onların da İslam'ın bir başka boyutunu oluşturduğu şeklindeki yorumların kesinlikle ciddiye alınır bir tarafı yoktur. Zira, İslam'ın bütün akidelerine tamamen ters akideler geliştiren bir öğretinin, "bir başka boyutla" v.s. alakası yoktur. Belki "bir başka dinle alakası vardır. Herkes hangi dinden olduğuna da iyice dikkat etmelidir.

bunları tasavvufcu olmayanlar anlamazlar" tezi, dayatmacılığın, mutlak mûtî "kullar" edinmenin bir biçimidir. Bu "anlaşılmazlık" dayatmasını yutanlar, perdelerini indirip, dışa kapanıyorlar, akıl ve iz'an dışı söylemlerle akıllarını ipotek ettirip ruhsal dengelerini sarsıyorlar. Dolayısıyla tasavvuf akideleri anlamakla değil, dogmatik olarak teslim olmakla alakalıdırlar.


[1] Mehmet Durmuş
[2] (Gencosman, X.). Muhyiddin-I Arabi, Füsusül Hikem, Tere. M. Nuri GENCOSMAN, 5. bşk. İst-1981.
[3] (A. Konuk, 95). Ahmed Avni KONUK, Füsusül Hikem Tercüme ve Şerhi, Dergah Y. lst-1987.
[4] (A. Konuk, 1). z
[5] (Uludağ, 141), Süleyman ULUDAĞ, islam Düşüncesinin Yapısı, Dergah Y. lst-1979.
[6] (Sikke, 56) Said NURSl, Sikke-i Tasdîk-i Gaybî, Sinan Matbaası-1960.
[7] (Kastamonu L. 145). Said NURSl, Kastamonu Lahikası, Sözler Y. lst-1993.



(Daha geniş bilgi için http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2625 )

Konu yeşil tarafından (30. November 2011 Saat 05:39 PM ) değiştirilmiştir.
yeşil isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
yeşil Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Anonymous (1. December 2011), dost1 (1. December 2011), hiiic (1. December 2011), Miralay (10. February 2012)
Alt 1. December 2011, 04:43 AM   #119
Anonymous
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 176
Tesekkür: 627
164 Mesajina 386 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
Anonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud of
Standart

İçlerinde sana kulak verenler de vardır. Peki, sağırlara sen mi işittireceksin? Hele bir de akıllarını kullanmıyorlarsa!

Ve içlerinde sana bakanlar var; ama, eğer göremiyorlarsa, sen hiç körlere doğru yolu gösterebilir misin?

Yunus 42-43
Anonymous isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Anonymous Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
dost1 (1. December 2011), hiiic (1. December 2011), yeşil (2. December 2011)
Alt 1. December 2011, 10:23 PM   #120
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 27
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

Şu’arâ 213
O halde sakın Allah ile beraber başka tanrıya kulluk edip yalvarma, sonra azap edilenlerden olursun!
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
hiiic Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Anonymous (2. December 2011), dost1 (1. December 2011), Miralay (10. February 2012), yeşil (2. December 2011)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
beylere, gündelik, hanım, hayat, mezhepçi, tavsiyeleri

Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 07:47 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam