hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Kur’an

 
 
Seçenekler Stil
Alt 30. January 2015, 11:30 AM   #7
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
575 Mesajina 960 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Şurada
http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2595
şöyle yazmışız bir zamanlar. Tekrarında fayda var gibi geldi bana.

Zekat:
Din ''deyne'' -ödenmesi gereken borç- kavramından ismini alır.
Herkesin bir borç ödeme anlayışı vardır ve dinler bu açıdan insanlık tarihi kadar eski ve çeşitlidir. Kimi sadece hak iddiasındadır ve borçtan hiç bahsetmez, borç ödemeye yanaşmaz. Veya iddia ve istemin çok altında bir borç algısı vardır. Kökten bâtıl, uyduruk dinlerle, semai bir kökeni olmasına rağmen sonradan içleri boşaltılarak Rabb'e ve insanlara karşı borçlarını tamamen ve titizlikle ödemeyi ihmâl ederek bâtıllaşan dini yorum, anlayış ve uygulamalar vardır. Allah doğruyu doğru olarak bildirmiş; ama hakikat vahyin içinde durmasına rağmen nefsine uyan ve içindeki mülk şehvetini(Sayın Barış'ın sitemizin Ekonomi bölümü, 'mal' kısmında Mülk Kavramı yazısına bakılmalıdır) atamayan bir bölük, hak dinin taklidini icat edrek insanları helâk eden dini anlayışları ortaya koymuşlardır.

Semai demek işitmek suretiyle hakikate ulaşmanın kast edildiği dindir. İşittiren Allah, vasıta resul ve nebiler, nebiler vasıtası ile işitenler ise insanlardır. Bunun dışında kalan yöntemlerle edinilen din, hak olmayan ''Pagan'' dinleridir. Böyle dinlere Allah ''din'' demez, ''kuruntu-heves'' der. Semai dinin özünü iyi kavrayıp, vahyin amacıyla örtüşen ve borcun kaytarılmadan ödenmesine ise, hak ve doğru din üzere borç ödeme denir. Bunun diğer ismi İslam'dır.

Doğru din üzerinde olabilmek için öncelikle vahiy ilmini benimsemek gerekir. İkincisi, bunu doğru algılamak gerekir. Üçüncüsü, dosdoğru olmayı içine sindirip doğru uygulamak gerekir. Dördüncüsü ise Allah'ın bizzat hakkı olanı titizlikle ve tamamen vermek-Uluhiyette kıst-, yine insanlara haklarını titizlikle ve tamamen vermek-insanlar arası kıst- gerekir.

Allah yaratan ve ''El Müstağni''/diğer bir ifade ile "hiçbir şeye ihtiyacı olmayan"dır. Bu nedenle de kendi haklarından bütün yarattıkları adına, toplum adına feragat etmiş, bu nedenle yapılacak ödemeleri de kendi nezdinde ''alacak'' yazacağını, ödeyenin alacaklı, kendisinin de ödeyene borçlu olacağını ve öbür dünyada ödeyene iyi bir yer sağlayacağını vaad ve ilan etmiştir.

Biz bu yazımızda, konusu ekonomik olduğundan, ''insanlar arası kıst'' yönünden ödemeyi inceleyeceğiz.,

İslâm'da ekonomik hayat ve ona bağlı sosyal yaşam politikası yani sosyo-ekonomi politik, esas olarak Nahl-71 ve Bakara-219 üzerine kurulmuş olup bunu ''itidal'' olarak ifade edebiliriz: ''itidalli bir hayat'', ''itidalli bir ekonomi''. İsterseniz ''iffetli''.

İslam sosyo-ekonomi politiği iki esas üzerine oturtulmuştur:
1-Haram Usulü. (Kollektivizm-Devletçilik)
2-Helâl usulü. (Girişimcilik)


1-Haram usulü.
Haram usulü sosyo-ekonomi politik Kur'an'da Nuh Peygamber'in Beyt'i ile başlatılmış, İbrahim Peygamber'in Beyt'i ile açıklanmış ve Havra-Manastır (Bakara 139 delâletiyle Hacc-40) ile devam ettirilip, Mescid-el Haram ve Medine sosyo ekonomi politiği olan Ensariyet ile izah edilmiştir.
Bu usulde borç ödemeye ''Sadaka'' denilir.Bunun için işaret edilenler tıklatılıp oradaki yazılarımız okunmalı:
http://www.hanifler.com/showthread.p...1610#post11610,
http://www.hanifler.com/showthread.p...0776#post10776
NE YAZIK Kİ BU İKİ YAZIMIZIN OKUNMASINI DEMOKRASİ HAVARİLERİ ENGELLİYOR

2-Helal Usulü.
Önce yine soru soralım ve makul cevabını bulalım. Zekât nedir?.... Zekât vermek nedir..... Bu ikisini netleştirmeden sağlıklı sonuca ulaşılamaz. Eğer zekât “vermeyi” de kapsayan bir kavram olsaydı yüce Kuran, laf olsun diye “atüzzekat”(Zekâtı veriniz) demezdi. Onun mastar ise ZEKÂVET. Nasıl salâtın mastarı SALÂVAT ve anlamı Havra ise, Zekât’ın mastarı da Zekâvet’tir.

Şunu hemen belirtelim ki, kavramın birbirine bağlı önemli işlevsel anlamları vardır.

1-Mal varlığında bir nemalanma, bir artma varsa bu insanı kirletir.

2-Malında artma olmayan insan kirlenmediği için zekât vermez.

3-Malda artma, başkalarında azalma yarattığı için, malı artmamış olanların artanda kendiliğinde hakları doğmuştur. Malı mülkünden/ mülkiyetinden, mal sevgisini kalbinden çıkartmadan temizlenemez. Buna tezkiye olmak deriz.

4- Geçimliğe yeten mal için zekât gerekmez. Onun üstünde kalanın verilmesi gerekir.

5-Mescid El Haram ve harim(Mülkte iştirak) üzere yaşayana zekât gerekmez. Çünkü:

a-Kendisine değil, kamuya maişet karşılığı çalıştığı için kesbi/elde ettiği kazanç kendi nam ve hesabına değil, kamu nam ve hesabınadır.

b-Kamu onun fazlasını "artık değer" olarak el koyup, ona sadece maişet(Geçimlik) verdiği için/maişet miktarını aşan miktar zekat verme konusu olduğu için, o insan zaten saf ve temizdir. Mülkten dolayı bir kiri yoktur. Borcunu "sadaka" olarak peşin ödemiştir.

Mescid-el haram ve harim(mülkte iştirak) üzere yaşayana zekat gerekmediğine göre zekâtın konusu ''Helal Statüsü'' içinde yaşamanın bir kurumudur. Buna ''Komşu'' sistemi de denir. Bu öyle bir yoldur ki cadde gibi kol kola girilip de bir hizada gidilecek geniş bir yol değil, bunun zıttı olan iki kişinin bile yan yana yürüyemiyeceği kadar dar bir yol, hiyerarşik bir düzen ki, tam hak dine karşı din icat edecek münafıkların bolca bulunduğu bir düzen. Münafıklar gerek cebren, gerekse hile ile Manastır-Havra-Haram üzere(mülkte işitirak) yaşama son vererek insanları sınıflı toplumun komşuluk statüsüne soktu. Komşuluk statüsünü seçenler, halktan zekatlarını ''kollektivizm esarettir; mülkte sınırlama getirir; ne lüzumu var ki; biz kendi irademizle sizden topladığımız fazlayı muhtaçlara infak ederek sizi kuş sütüyle besleriz, sizin hâmiliğinizi yükleniriz bize gelin, bize verin'' dediler ve halktan zekatlarını sermaye olarak kendilerinde topladılar

Halktan bu yolda izin alınca veya onları böyle avutup, kimse elini uzatmaya fırsat bulamadan, çabuk çabuk zekatları ellerinde topladılar. Para, sermaye sahibi (mele) oldular. Nahl–71 ve Bakara–219. ayetlerle verilen ölçü dairesinde en güzel ve en tatmin edici şekilde infak etmek yerine, gülünç bir oran vererek infakı unutulup gitti. Paralar zimmette yığıldı, kaldı.

Harem ve Harim(İştirak halinde malikler olarak yaşamak) terk edilip, komşuluk(Helal) statüsüne geçildiğinde, hami-mahmi sistemine geçilmesinde iki zıt netice doğar. Ya hamiler, ihtiyaç fazlasını, insanları bunaltıp üzmeden ve istemek zorunda kalmadan, itidal seviyesinde bihakkın infak ederler. Ya da onlara ödemek zorunda oldukları haklarını bihakkın ve gününde ödemeyerek “darbe'' vururlar:

Muhtaca zekatını veren kişi verdiğinden dolayı kimseyi minnet altında bulunduramaz. Tam tersine veren,alana minnet duymalır. Çünkü verenin pisliği olan fazlayı kabul etmekle onu ağır sorumluluktan kurtarmış, onu temizlemiştir. Tıpkı, timsahın diş diplerinde kalan etlerle karnını doyuran kuşun değil, timsahın minnet duyması gibi. Çünkü ağzının ifsada uğramasını önlemiş, onu sağlığına kavuşturmuş, pislikten temizlemiştir. Verme bir iyilik yapma değil, istenip dava edilecek, ''birinde var da bende yoksa, hakkım olanı ondan zorla alırım'' denen bir haktır. Yani fakirin zenginden hakkı olan, infak için lazım olan meblağı zorla alması da meşrudur.

İnsan bilir ki, mülkde artma havadan gelemez, ödenmesi gereken borçlar hak sahiplerine ödenmediği için zengin olunmuştur. Hem çalışanların karşılığı ödenmemiş emekleriyle, hem de şeriat gereği ihtiyaç fazlasının hak sahiplerine kıst yaparak ödenmeyip çoğu elde tutulduğu için birileri zengin olmuştur. Buradan şu da anlaşılır. Zekâtın yalın anlamı mal varlığındaki artmadır. Bu anlamıyla da “Nema” ile benzer anlam taşır. Yani zekât artmadır. Onu vermek fiiliyle kullandığımızda borç ödemek için artanın zimmetten çıkarılması anlamına gelir. Amaç, malın insanı kirletmiş olmasından dolayı fazlanın verilerek günahtan ve haramdan kurtulmaktır.

Bir şey daha var ki, verilecek kişiyi kandıracak/tatmin edecek/ihtiyaçlarını giderecek kadar verilmelidir. Bu ise infak anlamına gelir. Çünkü nafakalandırmak işi geçinme masraflarını karşılamak anlamına gelir. Bu da ancak, vermesi gerekenin bu oranda vermesi anlamına gelir. Bir başka anlatımla Zekât artma, onun verilmesi infaktır. İnfak “masraf karşılamak” anlamına gelir.

1-Kamunun masraflarını karşılamak.

2-itidal ve kavam seviyesinde ellerine masraf parası geçmeyenleri infak(Masraflarını karşılama)

Kuran, iki kıstas koymuştur vermeye.

1-Hedeflenen nedir? Ve miktar nedir?.
Nahl–71 de verilmiştir. İtidal ve kavam üzerinde varlığı olanlar; bu seviyenin altındakileri yukarı,itidal seviyesine; kendilerini de aşağıya itidal seviyesine çekecek kadar verirler. Böylece itidalde eşitlenirler. Her eşitlik bozulduğunda, geliri fazla olan derhal bu eşitliği sağlayacak kadar verir.

2-Mükellefiyet ne zaman başlar?
Bunu da Bakara–219. ayet verir bize. Kişi kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu, yani iyalinin ihtiyacının üzerini çıktığı an, her kuruşu verecektir. Gerek devlet, gerekse kavam üzere olan masrafı karşılamaktan aczi olanlar da bu borcun alacaklısıdırlar.

Hak dinin hak şeraitinin emri bu iken, sanki Kur'an da hükmü yokmuş gibi “kitabı elle yazanlar” zekâta kendileri kırkta bir oranını haksız yere koymuşlar Cahiller de bu durumu göze almış ve bu orana uymuşlardır.

Bol ve verimli bir iş ve gelir sahibi olunduğunda, temizlenmek ve salahı bulmak için yapılması gereken şey; bakıma muhtaç evladını yanından ayırmadığı gibi muhtaç olanları böyle bir ihtimamla devamlı besleyip bakmak farz olur. Hal böyle iken, bundan zuhul edilerek ,”Tadımlık” sistemine geçildi. Bir lokma ile avutma gibi. Yıllık ve yüzde iki buçuk zekât bu niteliktedir. Oysa infak bu değildir. Hem çocuk ve anne arasındaki ihtimam gibi devamlı birlikte olup infakından sorumlu olduğunun bilincinde olarak, ne ile kendini infak ediyorsan aynı cinsten ve aynı derecede infak etme şartı, uygulamadaki zekât sisteminde yoktur. Yine bir anne çocuğunu nasıl tadımlık değil de doyumluk şartını yerine getirerek besliyor, giydirip barındırıyor, hastalandığında tedavi ettiriyor, ilim veya tahsil ettiriyorsa, muhtaç da muhtaçlıktan kurtulana kadar öylece bakılmalıdır. Zekât, malı değil, insanı kirden ve necasetten arındırmak ve borçlu olduğu şeyi vermektir. İnsanı malın kirinden, mülk şehvetinden temizleyen şey de böyle yapmaktır. Kitabı elle yazıp koydukları oran, hak manada infak emrine uygun oran değildir.

Zekatın verilme ölçüsü Bakara-219'da verilmiştir:ihtiyaç fazlasının infak edilip biriktirilmemesidir. Buna ''İffetli olmak'' denilmiştir. Bundan kaçınmak ise iffetsizliktir ki Bakara-219. ayeti görmezlikten gelerek iffeti terk etmek bol dirlikli olmak tutkusudur. İtidalin ve iffetin terkine sebep ''Mülk Şehveti''dir.

Eşitliğin ve yardımlaşmanın dozunda hiçbir eksiltme yapılmaması hak dinin ilkesidir. Hak dinde (helâl usulünün diğer adı olan) komşuluk statüsüne geçmek sadece havra-manastıra mahsus arazinin(çalışma düzeninin) dışına çıkmak ve buradaki sosyal ve ekonomik hayat ile ilişki kurmak demektir. Dalalet ise komşuluk statüsünün bâtıl dinlerin sosyo ekonomi politiğine dönüştürülmesidir. Yani ferdiyetçi anlayışla patronluğa, para babası, para kasası olmaya izin vermektir. Halka da '' bunlar size faydalıdır, girişken ve becereklidir, size aş ve iş verirler'' yalanını uydurmasıdır. Güçsüzleri daha da güçsüzleştirmekten başka bir sonuç vermez.Üstelik ihtiyaç fazlasının infak için kullanılması maksadıyla zekatın-artanın infak şeklinde geçimleri devamlı üstlenmek terk edilmiş ve öz şekli de sembolik bir şekle dönüşmüştür. Bahane ise ''patronlar oluşturmak şarttır'' yalanıdır. Patron şartsa sermaye de şarttır. Sermaye ve sermayenin artırılması gerekiyorsa vergisinin (zekat miktarının) düşürülmesi gereklidir. Zekatın zekât olmaktan çıkartılması, zekât alacaklısının sırtına binilmesidir. Diğer bir adı da ''Aksa-uzak'' olan bu tür kullukta çevre merkez aleyhine bereketlendirilmiş, oradan toplanarak fakir, miskin, muhtaç ve mahrum bırakılanların önüne bir kemik atılmış, ağızlarına bir parmak bal çalınmıştır.
Haram üzere kullukta ise sistemin kendi, kendini zenginleştirmiştir. Bu sistemde mülke iştirak halinde sahip olarak ve karşılıklı yardımlaşarak, emeğe dayalı değer üretilir. Her üretilende herkes eşit miktarda hissedardır. Haram üzere secde Kur'an emridir. Onun için ''yüzünü mescid el haram'a çevir'' denilmiştir.

''Mescid el aksa''/Helal/Komşuluk sisteminde,mülkte iştirak mahallinin yanında, ayrıca mahallin dışına taşılarak da boyun eğilmiştir. Bu dışarıdaki çalışma hayatının yapıldığı dış kısımdaki alanlara "binanın avlusu" da denir. Yani sistem değişmemiş fakat alan genişletilmiştir. İş, çalışma alanı havra va manastırın içerisinden dışarı da taşırılarak Havra ve manastırların çevresindeki çalışma da içeri dahil edilmiştir, çalışma yayılmıştır. Bu sistemde esas, emek yanında sermayenin de çalıştırılması vardır, fakat ihtiyaç fazlası sermayeye katılmaz ve derhal ''zekât-vergi'' olarak yetkili merciye verilir. Ama yozlaşmaya açık olduğundan her an kapitalizme dönüşüp sömürü aracı olabilir. Bu nedenle Bakara-219/1'de bu sistemin ''faydası yanında zararları olduğu, zararının bu yönden fazla olduğu'' ikaz edilmiştir.Ayrıca hamiler toplumu (himayeciler) bakmayı garanti etme bahanesiyle ganimet peşine düşerler; böylece yurtta ve cihanda olması gereken sulhu (kavramsal islamı) bozarlar. Kur'an'ın getirdiği sistem ise karşılıklı dostluğın kültürüdür.

En nihayetinde ''Aksa'' ile ifade edilen sisteme uyarak, sistemi dejenere ettik. verilmesi gerekeni yozlaştırdık. Bu ise tam itaat değildir, tam teslimiyet değildir. Tam teslimiyet yoksa İslam da yoktur. çünkü ''salât '' kavramının ''salavat'' anlamına dikkat etmedik. Onun Nasara(ensar) kilisesinin de yardımlaşma toplumu, onun da havra-manastır, onun da mülkün ortaklaşa olduğunu fark etmedik. Toplumculuktan söz edilmesine bile tahammül edemedik. Münafıklara uyduk. İslâm(tam temsil olarak ve rekâbetten barışa geçmek) sosyalizmine savaş açtık. Kur'an yerine rivayetleri kural yaptık; bu ise ''kitabı elle yazanlar''a uymaktan başka bir şey değildi. Kur'an'dan hüküm çıkartmak yerine, heyet kararları ile cumhur çoğunluğu ile ictihatler yapıverdik. Hatta heyetten de vaz geçip ''işâret'', bir şeyi gösterme sureti ile işi hallatmayi o kadar ileri gittik ki, Şeyhülislamlara işleri bırakarak İşaret-i Aliyye ismini vererek işleri birer hile-i şeriyye olan fetvalarla hallettik ki Nisa-127'ye göre bu yetki yalnızca Allah'a aittir.

İslâm ''şura'' üzere olmasına rağmen monarşiden kurtulup ekonomik demokrasiye, katılımcı demokrasiye geçemedik. Soygun hala devam ediyor.

Zekâtın amacı infaktır. İnfak ise masraf etmek ve güçsüzün masrafını karşılamaktır. Devletin kamu hizmetleri masraflarını, fakir, miskin, yetim, öksüz, yolda kalmış, mağdur ve mahrumların masraflarını ''Kazananlar'' karşılayacaktır. Taa ki sosyal devlet düzenine geçene kadar. Devlet kurulduktan sonra zekât vergi olarak devlete verilir. Bu andan itibaren de sorumluluk devlete ve idarecilere geçer.

Buna her kazanan mecbur mudur? Hayır, kazandığı halde muhtaçlıktan kurtulamamış olanlar hariç, ihtiyaç (itidal) gelirinin üzerinde kazananlar verdikleri ile kendileri muhtaç duruma düşmeyecek, yani sosyal ve ekonomik yönünden itidal seviyesini muhafaza edip muhtaçlar kendi itidal seviyesine gelsin.

Zekât-vergi vererek neden daha zengin olmaktan vaz geçeyim dersen, sen bilirsin. Hesabı sen vereceksin; kurallar böyle konulmuş ki iki yüzlüler çekilsin de kâr getiren işlere Allah ve insan sevgisi taşıyanlar gelsin; dayanışmalı hayat devam etsin.
(Adalet ve Rahmet sitesinden derlenmiştir)

Saygılarımla
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (9. February 2015 Saat 11:42 AM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
lovesoft (9. February 2015)
 

Bookmarks

Etiketler
ayrımı, infak, zekat

Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 06:28 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam