![]() |
|
![]() |
#1 | |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 418
Tesekkür: 51
95 Mesajina 146 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() Alıntı:
Mezhepsiz adamın yazısıyla mezhepsiz adamları savunuyorsunuz ama müctehidleri yerden yere vuruyorsunuz.Siz bu kadarsınız işte!.Dini parçalayan asıl sizsiniz.Mezhepsizlerin kitabını alınca bu millet tam müslüman mı oluyor mu beyefendi?Hani nerde ehli sünnet itikadı ve fıkhı?Sünneti seniyyeyi nasıl yaşayacaklar?."Kur'an bize yeter" diyenler Kur'an'ı yaşamayanlardır.Bunlar uyurgezer takımlarının figuranlarıdır.Bu millet mezhepsizlerin aklıyla mı yaşayacak?.Gidin işinize din anlayışınız kalıplaşmış ve de dar pencereden bakıyorsunuz.Merak etmeyin ictihad kapısı henüz kapanmış değildir.Ateistlerin sayısı arttıkça sizlerin hanesine kıyamete kadar günah yazılacaktır.İslam'da haram ve helal meselesini mezhepsizlerin çözdüğü görülmüş müdür?Neye göre amel ediyorlar?.Kur'an'da tam olarak belli olmayan hükümlerde neye göre fetva veriyorlar?. Tartışmalar bitmeyeceğe benziyor.Yıllar geçtikçe ictihada ihtiyaç duyuluyor.Mezhepsizlerin verdiği karar batıldır sapıklığa yol göstermektedir.Samimi Allah korkusundan soyutlamaktır.Uyuşuk, korkak ve miskin müslüman tipi yaratmaktır.Yolunu şaşıran, önünü göremeyen zavallı insanların önünde takoz olmaktır, mezhepsizlik. Merhum mehmed Akif'in mezhepsiz olduğuna dair rivayetler vardırŞimdi kısa bir şiiriyle onu sana havale ediyorum.Hakkında ileri geri konuşmayacağım. ASIM isimli çok uzun bir şiirinin son kısmında diyor ki: Mısır’ın en muhteşem üstadı Muhammed Abduh, Konuşurken neye dairse Cemaleddinle, Der ki Tilmizine Afganlı, Muhammed dinle, İnkılab istiyorum hem çabucak, Öne bizler düşüp İslam’ı da kaldırmazsak, Nazariye ile bir şeyler olur zannetme, O berahini de artık yetişir dinletme. İnkılab istiyorum ben de, fakat Abduh gibi. Berahin, burhan = hüccet, delil kelimesinin çoğuludur. Teselsülün butlanı demek, her şey bir sebebe bağlıdır yani her şeyi bir yaratan vardır, yaratanın da yaratanı vardır şeklindeki silsile bâtıldır. Bunları reddeden delilleri bana söyleme diyor. Yani inkılap (reform) isteyen bu reformcu, dine aykırı konuşuyor. İslam’ı kaldırmak tabiri de hoş değildir. Yere düşmüş olan Müslümanlardır. İslam yücedir, yerde değildir. Yerdeki Müslümanlar da, İslam’a yapışıp yükselebilirler. EY MUHTEREM KARDEŞİM.BU MEZHEPLİ -MEZHEPSİZ TARTIŞMALARI BURADA NOKTALAYACAĞIM.FAYDASI OLMAYAN BİR TARTIŞMA BEYHUDE EMEKTİR.SEN ALLAHIN YOLUNDAN GİT! HARAMLARA HELALLERE DİKKAT ET İTİKADINDA DOĞRU VE DÜRÜST OLSUN GERİSİNİ DÜŞÜNME .SİZLERİ ALLAH'A EMANET BIRAKIYORUM.BEN ÇEKİLİYORUM. ESSELAMÜ ALEYKÜM...
__________________
Ya İslam'la yükselir, Ya inkarla çürürsün.. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün!...(NECİP FAZIL KISAKÜREK) Konu FEDAKARADAM tarafından (23. November 2011 Saat 06:34 PM ) değiştirilmiştir. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Oct 2011
Mesajlar: 107
Tesekkür: 791
69 Mesajina 174 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
Komik olmayın arkadaş! Mezhebli birinin yazısını mı aktarmamı bekliyordunuz o zaman siz de zıddını yapın bakalım
![]() (Kur'an'da tam olarak belli olmayan hükümlerde neye göre fetva veriyorlar?.)-FEDAKARADAM Bunu ahirette Allah'a karşı da söylersiniz, yazıklar olsun ki Allah'ın kelamına bu iftirayı atıyorsunuz! Allah'ın hükümleri eksik sizinkiler tamamlayacak peki neyle? Çoğunluğu uydurma/batıl rivayetlerle onlar da yetişmeyince sizinkiler tamamlayacak ictihad bahanesiyle! Oysaki Allah helali haramı bildirdiğini belirtiyor kelamında ve hakkında serbest bıraktıklarına da araştırmayın diyor.. Kim Allah hükmü üzerine hüküm verebilir? Al sana rivayet: Ey insanlar ateş tutuşturuldu ve karanlık gecenin parçaları gibi fitneler yakınlaştı. Allah’a yemin ederim ki aleyhimde tutunacak bir şeyiniz yoktur; Kuran’ın helal kıldıkları dışında bir şeyi helal kılmadım. Kuran’ın haram kıldıkları dışındakileri de haram kılmadım. İbni Hişam Siret 4 sayfa 332 Allah bazı farizalar vazetmiştir, onları aşmayın. Bazı hadler koymuştur, onlara yaklaşmayın. Bazı şeyleri haram kılmıştır, onları yapmayın. Bazı şeyleri de unutmaksızın size rahmet olması için hatırlatmamıştır, onları da araştırmayın. Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması, sayfa 403 Allah’ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. Hakkında sustuğu ise serbesttir. Allah’ın serbest bıraktıklarını kabul edin ve bilin ki Allah hiçbir şeyi unutucu değildir. Ebu Davud K. Etime 39/Tırmizi K. Libas 6 İbni Mace K. Etime 60/El-Müracaat sayfa 20 Ben ancak bir insanım. Sizler aranızdaki davaları bana getiriyorsunuz, umulur ki bazılarınız delillerini diğerlerinden daha iyi dile getirirler de ben duyduğum üzere onlar lehinde bir hükme varırım. Kime (haksız yere) kardeşinin hakkından hüküm verirsem, o kardeşinin hakkı olan bu şeyi kesinlikle almasın. Haksız yere alan için ancak ateşten bir parça ayırırım. El Kadı Iyaz, Eş Şifa, c.2 sf.179 -Selman el-Farisî ve İbnu Abbas anlatıyorlar: “Resulullah buyurdular ki:”Helal, Allah Teala hazretlerinin kitabında helal kıldığı şeydir. Haram da Allah Teala hazretlerinin kitabında haram kıldığı şeydir. Hakkında sükut ettiği şey ise affedilmiştir. Onun hakkında sual külfetine girmeyiniz.” Rezin tahric etmiştir. [Tirmizî, Libas 6, (1726); İbnu Mace, Et'ime 60, (3367).] Hz. Peygamber:” Allah’a yemin ederim ki, aleyhimde söyleyebileceğiniz hiçbir şey kalmadı. Kur’an’ın helal kıldığı hiçbir şeyi de haram kılmadım. O’nun haram kıldığı hiçbir şeyi de helal kılmadım.” İbn Hişam-Es-Sireh c.4 s.332 Hz. Aişe’ye, Hz. Peygamberin ahlakı hakkında sormuştu, Hz. Aişe validemiz şöyle dedi: “Sen, hiç Kur’an okumuyor musun?” Sahabi: “Evet, okuyorum.” deyince, Hz. Ayşe şöyle devam etti: “İşte, Allah’ ın elçisinin ahlakı, Kur’an idi.” Muslim, Musafirin, 139; İbn Hanbel-Musned c.6/188 “Bana isnad edilen hadisler çoğalacaktır. Size benden gelip de Kur’an’a uygun olanlar bana aittir. Benden gelip de Kur’an’a aykırı olanlarsa bana ait değildir.” Buhari-İsti’zan/13 Müslim-Edeb/32-37 İbn Mace-Edeb/17 ... İşte rivayetler, hele ki en sonuncusu ne kadar da güzel özetliyor durumu.. Kur'an'da her emsal var her konuda bunun aksi ise sizlerin/sizinkilerin uydurması.. Her detay mevcut, ister amelde ister öğütte..(Hele ki objektif tahlilde ne kadar ayrıntı olduğu da mevcut) Ne varsa hepsi akla uygun ve huzur verici.. Lakin sizinkiler insanları bu devirde bile bu kelamın apaçıklığından uzak tutuyor, her kalktığım gün lanet okuyorum üzerlerine. Allah'ın kelamına her yaklaştığım gün huzur buluyorum oysa ve orada Rabbin anlattıkları asla sizin din diye yaşadığınız hurafelere kıyıdan köşeden yaklaşmıyor.. İnsan anlıyor dinin ne kadar yozlaştığını 14 asırdır.. Allah da üzerlerine pislik yağdırmakta(Yunus Suresi 100) dinden çıkar edinen kimler varsa ve bu pislik içerisinde gidecekler bu dünyadan.. Dini hafife almak, dinden rant sağlayarak, dine dayalı finansman kurumları işleterek halkı parmağında oynatanlar kendi açtıkları çukurda boğulacaklar, tıpkı eski kavimler gibi.. Konu yeşil tarafından (23. November 2011 Saat 06:56 PM ) değiştirilmiştir. |
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 27 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
OO yeşil, hadis yazmışsın.
Ama bu fedakar işine gelen hadisleri gerçek diye muhataba alıyor ![]() buraya astıklarından ibret alır mı sence... sanmam... daha öncede astık ama o konuyu değiştirip farklı alanlara çıkış bulup bir şekilde seni KAFİR kendisini ise ÖZ MÜSLÜMAN hatta ŞEFAATE NAYİL OLACAK MÜMİN sıfatına sokacaktır. Hamdolsun ki insanların ne olduğunu belirleyen zanları değil, amelleri gereği Allahın vereceği hükümdür. Mahşer günü mehmet şevket eygi (ki samimiyetsizliği çok bariz sırtarıyor) ve onun müridi fedakaradam gibilerin nasıl hesap vereceğini gerçekten merak ediyorum. Ayette, size yemin ettikleri gibi Allaha da yemin edecekler diyor. Gerçekten o hesap verişlerini izlemek isterdim. Çünkü mşe gibilerin amacı din iman değil, dini kullanarak insanları kışkırtmak ve samimi müslümanları üzmek onları karalamak onlara çirkin iftiralar ve yakışıksız sözler sarfetmek... Artık inanmadıkları ama hep kullandıkları mahşer günü gelecek elbet... Konu hiiic tarafından (23. November 2011 Saat 09:28 PM ) değiştirilmiştir. |
![]() |
![]() |
![]() |
#4 | ||||
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 176
Tesekkür: 627
164 Mesajina 386 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
Sevgili FEDAKARADAM;
Kardeşim diyemiyorum çünkü son yazdıklarınla hiç değişmemiş olduğunu, foruma ilk geldiğin sorgulamayan FEDAKARADAM'la aynı olduğunu göstermişsin. Sen değişmediğin, sorgulamaya başlamadığın sürece seni muhatap almam yalnızca "SELAM" der geçerim. Sizin yaptıklarınız size bizim yaptıklarımız bize... Alıntı:
Konuyu okuyan diğer arkadaşlara ise biraz bilgi vermek istiyorum. Cübbeli ve hocaları, müşriklerin önde gideni/piridirler. "TV'de Cübbeli müşriğinin karşısına kimsenin çıkamadığı" PALAVRASI ile ilgili olarak söyleyeceğim onun kimsenin karşısına çıkmaya cesaretinin olmadığıdır. Onu İMSAK tartışmasına çağırmışlardı hem TV ye hem gözleme ama hiç birisine gitmedi çünkü giderse palavraları uydurdukları ortaya çıkar. Burada insanlar Cübbeli müşriği veya onun kaynakları gibi bir tarafından atıp tutmuyor Kuran ayetleri ile konuşuyorlar. Milyonlarca hurafeyi, binlerce uydurma hadisi ezberlemek ve binlerce alim kılıklı cahilin kitabını okumakla İLİM SAHİBİ Olunmuyor. Kafalarını çöple doldurup Kuranı arkalarına atan böylelerine Allah "kitap yüklü eşekler" der. Aşağıdaki videoda GERÇEK ilim nasıl yapılır belki fikir edinebilirsiniz.
İtaat konusuna gelirsek itaat çok açık bir kelimedir. Canlı olmayan birisine itaat etmeniz mümkün değildir. İtaat edilen Allahın elçisidir Muhammed'in kendisi değildir. Ona itaatin sebebi Allahın elçisi olmasıdır. Müslümanlar Allahın elçisine itaat etmek zorundalardı çünkü o Muhammed değil Allahın elçisiydi. İtaat ayetlerinin ana fikri "Allahın sözünü söyleyenlere" yani "Allahın sözüne" itaat etmelisinizdir. Ölüye değil yaşayan kişiye itaat edilir. Şefaat konusu ise aslında zihin cimnastiği ile çözülebilecek bir meseledir. Peygamberimizin Allaha dua ederek bizi affettirmesi mümkün olacak olsaydı bile Peygamberden ŞEFAAT istemek sağlıklı bir akla ve mantığa aykırıdır. Allah "şefaatin tümü Allaha aittir" demişken Allahtan peygamber şefaati istemek saçmalığın daniskasıdır. Bu Allahtan araba dilemek yerine peygamberin duası daha makbuldur diye düşünerek "Allahım bana araba bağışlaman için peygamberimizin sana benim için dua etmesini sağla" demek kadar saçmadır. Doğrudan peygambere yönelerek "Şefaat ya resulullah" demek ise apaçık şirktir. Mezhepler de tıpkı tarikatler gibi ümmetin yüzkarasıdırlar. "Dinlerini bölüp parça parça olanlar gibi olmayın" ayeti nedeniyle Allahın APAÇIK emrine karşı gelmektir. Ayrıca unutmayın ki melekler gibi insanlar da put edinilebilir. Bir insanı tartışma ve sorgulama üstü görüyorsanız bu peygamber bile olsa bunu yaptığınızda putperest olmuş olursunuz. Put'un latincesi/ingilizcesi/Fransızcası İDOL'dür. Eğer peygamberin hırkası gelse onu kutsal sayıp öperseniz siz de putperest olmuş olursunuz. Mesele hırka değil hırkanın temsil ettiği peygambere biçtiğiniz rol'dür. Bu müşriklerin dinidir. Peygamberlerin hiç biri Allaha kulluktan gocunmamış, yalnız Allaha kulluk etmiş insanlardır. Selam olsun hepsine. Eğer mümin isek bize kullara "kul" olmak onları Rab edinmek yakışmaz. Peygamberleri ve alimleri Rab edinmememiz için Allah Kuran'da uyarmıştır ve bu "bilmeden yaptık, uyarılmadık" diyemeyiz doğrudan cehenneme gideriz demektir. Rahman ve Rahim olan Allah, karanlıklardan aydınlılara çıkaran nuru olan Kuran'ı rehber edinen bizleri nimet verdiği salih kullarının dosdoğru yoluna iletsin. Konu Anonymous tarafından (29. November 2011 Saat 09:41 PM ) değiştirilmiştir. |
||||
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 418
Tesekkür: 51
95 Mesajina 146 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
Mezepsizlerle uğraşmak ateistlerle uğraşmaktan daha zormuş da bilememişiz.Yahu tasavvuf erbabı olan bütün eliyaların hepsi bir kamil-i mürşit bulup hidayete ermişlerdir.Bakın bütün evliyaların, İslam büyüklerinin hayatına, hepsinde tasavvuf vardır.İmam-ı Azam efendimiz bile "2 senem olmasaydı Numan helak olmuştu" demiştir.Bu 2 sene dediği tasavvufa girmesidir.Size ne oluyor ki tasavvufu yalanlıyorsunuz?
Cübbeli hocaya ve diğer hocalara böyle pislik atmanız sizi bir yere götürmez.O herkesi davet ediyor kimse gelmiyor.Onun davet ettiği yere o mezhepsiz sözde alim geçinen kimseler neden madem cesaretleri varsa bu davetine icabet etmemişlerdir?.. Mezhepsizlikte fıkıh ilmi ile meşgul olmak yoktur.Fıkıh ilmini bilmeyen zındıktır yolca sapık ve gafil olmaya davet çıkarmaktadır..Mezhepsizler Kur'an'ı kendi kafalarına göre te'vil edip konuşurlar.Tutturularsa ne ala, tutturamazlarsa yanında kâr kalır.Hangi bir mezhepsiz sözde alim kişi veya kişiler bir ateistle mücadele etmişlerdir?.Mezhepsizler hep ehli sünnet yolunda gidenlerle mücadele etmeye devam ederler.Bunların mücadelesi havanda su dövmek gibidir.Ehli sünnet uleması delilsiz bir fetva vermez.Oysa mezhepsizler kafalarına göre fetva vermeye cesaretli olurlar.Fetva vermek herkesin işi değildir.Onu,derin fıkıh ilminde kaim olanlar ancak verebilirler.İmam-Azam demek ki size göre çok halt etmiştir. Yahu mezhepsizlerden hacca gidenleri var mı?Varsa neye göre, ve nasıl hac farizatını yerine getiriyorlar?.Hacta bazı durumlar hariç hep hanefi fıkhına göre tüm müslümanlar ibadet ederler.Bunların hepsi de mi müşriktir. Be hey gafil mezhepsizler!Yolunuz kendi yolunuzdur, Kur'an yolu değildir.Sünneti ihya etmeyenler yarın hesap gününde Allah resulünün yüzüne nasıl bakacaklar?. "Benim bir sünnetimi kasden terkeden benden değildir,şefaatim ona haramdır." hadisin hükmünce sizler ümmet-i Muhammed olamıyorsunuz.Siz sadece kendi başına çölde kalmış kimseler gibisiniz.Bilmediğiniz çöl yollarında saplantıda kalıyorsunuz.Ehli sünnet ulemesına hiçbir zaman dil uzatmanıza hakkınız yoktur.Mezhepsizler çıkmaz sokaktan geri dönmeye yanaşmadıkları için hesaba çekileceklerdir.Ve onlara şu soru sorulacaktır."SİZLER BENİM KUR'AN'IMI DEYE DAYANARAK TE'VİL ETİNİZ HESABINI HEMEN ŞİMDİ VERİN!" denilecektir.Vay o mezhepsizlerin haline ki artık onlar kendi kafalarından uydurdukları fetvalarla başbaşa kalacaklardır.Bir ictihad Kur'an'a ve sünnete uymuyorsa o kabul edilmez.İşte biz bu yoldayız, vesselam...
__________________
Ya İslam'la yükselir, Ya inkarla çürürsün.. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün!...(NECİP FAZIL KISAKÜREK) |
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Oct 2011
Mesajlar: 107
Tesekkür: 791
69 Mesajina 174 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
Bu FEDAKARADAM gelenekçisi abimiz yine döktürmüş.. Tasavvuf erbabı demiş misal bakalım önüne tasavuf erbabından en ünlü isimlerin ünlü şiirlerini sunucam ne diyecek:
“ Müslümanımsı mistiklerce evliyâ denilen bu insanlar hakkındaki inanışlardan bazıları şunlardır. 1- Bunlar masum, günahsız, yüce ve yanılmaz şahsiyetlerdir; kutsal birer kişiliğe sahiptirler. 2- Gizliyi ve özellikle gönüllerden geçenleri bilirler. 3- Duaları makbûldür; ne dilerlerse Allah o dileği yerine getirir. 4- Aynı anda birkaç yerde bulunabilirler. 5- İslam ordularının ön saflarında düşmana karşı çarpışır ve zafer sağlarlar. 6- En uzak mesafeleri en kısa bir zamanda kat ederler.” V.b. (Tarikatta Rabıta ve Nakşibendilik, Yazan Ferid Aydın, Ekin Yayınları, kasım 1996 baskısı, sayfa 286- 287 ). İnsan-ı kâmil yani şeyhin bu alemde istediği gibi tasarrufta bulunabileceğini söylemeleri. “İnsan-ı kâmil de bu âlemde İlâhi isimler aracılığıyla dilediğince tasarrufta bulunur.” (Muhyiddin İbn el-arabi, Nakş El-Füsus Şerhi, İsmail Ankaravi, Ribat Yayınları, hazırlayan İlhan Kutluer 1981 Ocak baskısı, sayfa 14). Şeyh Abdulkâdir Geylani’nin bazı söylevlerinden seçmeler : Şeyh Muhyiddin Abdulkâdir Geylani’ye ait olduğu kabul edilen Füyûzât-ı Rabbâniyye adlı eser, Kadirilerden Seyyid Muhammed Said’in oğlu Seyyid İsmail tarafından kaleme alınmış olup, müellif, “Gavs-i A’zam’a ait zikir, fikir, vird ve manzumelere, duâ ve niyazlara olan ehl-i tarikatın ihtiyacını ve bu hususta kendisine birçok defalar baş vurulduğunu, böyle bir eserin hazırlanması için kendisini teşvik edenlerin istek ve ısrarlarının kesilmediğini söyler ve buna bilhassa dikkati çekmek ister.” ( Füyûzât-ı Rabbâniyye, Şeyh Abdulkâdir Geylâni, Çeviren Celâl Yıldırım, önsözden, Bedir Yayınevi 1975 ). Bu eser Kadiri tarikatinde kabul görmüş olması dolayısıyla, pirleri konusunda tarikat zihniyetini belirtmesi açısından önemlidir. Eserde şu ifadeler yer almaktadır; “Benim emrim, Allah’ın emridir; eğer ol! dersem oluverir.” “Hepsi de Allah’ın emriyledir, ama sen benim kudretime hükmet!” “Benim kabrim Beytullah’dır, gelen onu ziyaret eder.” “Ona seğirtir de izzet ve Rıfat ile yüce makama erişir.” “Benim ocağımı tavaf et yedi defa, emânıma sığın! Her yıl beni ziyâret için meşguliyetten sıyrıl!” “Bana doğru haccedip gelin, evim kurulu bir kâbe. Beytin sâhibi yanımdadır, koruluğu haremimdir.” “Her KUTUB tavaf eder Beytullah’ı yedi defa. Ben ise Beyt’in kendisiyim çadırımı tavaf ediciyim.” (Alıntılar, Füyûzât-ı Rabbâniyye, Şeyh Abdülkadir Geylâni, Çeviren Celâl Yıldırım, sayfalar, 57-67-68-69. Bedir Yayınevi 1975 ). Yukarda ki iddialarda, Allah gibi “Ol” emrine sahip olduğu söylenmekte. Kâbe’nin tavaf edilmesine alternatif olarak, evinin tavaf edilmesi istenmekte. Namaz kılmaması konusunda da şöyle denmektedir. “Bana dediler ki: “Ey filan! Namazı terk ettin.” Bilmezler ki ben Mekke’de namaz kılarım...” ( Füyûzât-ı Rabbâniyye, sayfa 73. ) Peygamberlerden üstün olduğunun söylenmesi: “Mûsa Rabbine münacaat ederken beraberinde idim, Mûsâ’nın ASA’sı benim asamdan medet gördü.” “Yakub’un gözü kapanıp kör olduğunda onunla beraberdim, Yakub’un gözleri ancak benim nefesimle iyileşip şifa buldu.” ( Füyûzât-ı Rabbâniyye, sayfa 74. ) Ve bunun gibi birçok sözleri var veya ona mal edilmektedir. VAHDET-İ VÜCÛD İDDİALARI VE BUNA İLİŞKİN SÖZLERİ : Daha öncede belirtildiği gibi, Vahdet-i Vücûd anlayışında olanlar için kainatla, Allah bir bütün ve aynı şeydir. İslam’a göre kainatla, Allah ayrı ve tamamen farklıdır, bir birlerine benzerlikleri yoktur, ve bütün kainat Allah tarafından yoktan var edilmiş olup, İlâh’lıktan pay almamıştır, yani kainattaki hiç bir şeyde İlâh olma özelliği yoktur. İlâh olarak yalnız Allah vardır. Bunun aksini iddia etmek İslâm’a göre şirk koşmak demektir. Kainatı yok saymakta, Allah’ın Kuran’da yaratmayla ilgili bildirdiği bütün ayetleri inkardır bu da küfrün ta kendisidir. Allah’ın kainatı yaratmış olması gerçek bir olay olup, bu durum Allah’ın tek İlâh olmasına aykırı değildir. “Örneğin: Nakşibendilerin kendisinden saygı ve övgü ile söz ettikleri, Abdülkerim el-Ciyli, El-insan’ul - Kâmil, adlı kitabında aynen şunları kaydetmektedir: “Kâfirlere gelince, onlar bizzat Allah’a kulluk etmişlerdir. Çünkü, Cenab-ı Hak bütün varlıkların gerçeği (yani özü ve ta kendisi) olduğuna göre-ki kâfirler de varlıkların bir bölümüdürler - öyleyse Cenâb-ı Hak onların da gerçeğidir. (Yani onların da ta kendisidir.) Tabiatıyla O’nun ayrıca bir tanrısı yoktur. Mutlak rab (yani kesin genel anlamdaki ) ilâh O’dur. Dolayısıyla kâfirler, Allah’ın bizzat kendisi oldukları için varlıklarının kaçınılmaz gereği olarak O’na tapmış oldular.” “Bu sözleri biraz daha açmak gerekirse Abdulkerim el Ciyli aslında daha ilk cümlede şunu demek istiyor:” “Kafirler, (yani Kur’an’a göre Allah’ı inkâr edenler, ya da O’na ortak koşanlar), Allah’ın (Haşa!) ta kendisi oldukları için öz varlıklarını inkâr edemeyeceklerinden, (sonuç olarak) O’nu da dolaylı şekilde tanımış sayılırlar.” (Tarikatta Râbıta ve Nakşibendilik, ekin yayınları 1996 Yazan Ferit Aydın, sayfa 107). Görüldüğü gibi, Sofulara göre kafirler bile (Haşa!) bizzat Allah’ın kendisidirler. Ve bu sözleri bir dil sürçmesi veya eleştirilere karşı kendilerini savunma ihtiyacı hissettiklerinde söyledikleri gibi sarhoşlukla ortaya atılmış iddialar olmayıp, kabul etmiş oldukları Vahdet-i Vücûd inancının gereğidir. Ve bunu örneklendirmek suretiyle sıklıkla açık açık söylemekten de çekinmezler., örneğin : “(Allah Teâlâ’nın Zatı da dahil) kâinatta ne varsa hepsi bir Vücûdun parçalarıdır, şeklinde özetlenebilen “Vahdet-i Vücûd” inancının üzerindeki kapalılığı büsbütün kaldıran bazı tasavvufçular. “Köpek ve domuz da ilâhımızdır.” diyecek kadar daha da ileri gitmek sûretiyle bu bu düşüncenin üzerindeki maskeyi tamamen kaldırmış ve onu bütün çıplaklığıyla ortaya koymuşlardır.” (Tarikatta Râbıta ve Nakşibendilik, ekin yayınları 1996 Yazan Ferit Aydın, sayfa 352). Abdülkadir Geylâni’den : “Hakla hak (Allah’la, Allah ) olmak makamına eresin ki, buna mahfiyat ve fena hâli derler, büyük bir mertebedir. Allah hepimize nasip etsin...” “Sen artık eşsiz bir cevher hâline gelmişsin.. Tekle tek, birle bir olmuşsun... Gizlinin gizlisi, sırrın sırrı oldun; yetmez mi ?..” (Fütûh’ül - Gayb. Bahar Yayınları 1983, Yedinci Baskı, çeviren, Abdulkadir Akçiçek, sayfa 17 - 37 den alıntılar.) Abdulkadir Geylaniye ait olduğu kabul edilmiş bazı sözler: “İbrahim ateşe atılınca onunla beraber idim. Ateş ancak benim duam ile soğuyup yakmaz oldu. İsmâil’e bedel getirilen koç ile beraber idim. Koçlar ancak benim gönül cömertliğimle indi. Yakub’un gözü kapanıp kör olduğunda anunla beraber dim. Yakub’un gözleri ancak benim nefesimle iyileşip şifâ buldu ! Yüceye çıkarken İdris ile beraber idim, Onu Firdevs’e en güzel CENNETİME oturttum ! Musâ Rabbine munacaat ederken beraberinde idim, Musâ’nın asa’sı benim asamdan meded gördü !” ( Füyûzât-ı Rabbâniyye, Şeyh Abdülkadir Geylâni, Çeviren Celâl Yıldırım, sayfa 74. Bedir Yayınevi 1975 ). Ve bunun gibi daha başka sözler. Sofuların Muridlerine vermiş oldukları bir takım İslâm dışı güvence örnekleri : “Ben hakikaten varlığın kutuplarının kutbuyum. Diğer bütün kutuplar üzerinde izzet ve saygıdeğerliğim vardır. Bütün tehlike ve korkunç hallerde bize tevessül et, Varlık ve eşya içinde himmetimle senin imdadına koşarım. Ben müridim için korktuğu şeylere karşı koruyucuyum, Onu her türlü şer ve fitneden muhafaza ederim. Muridim ister doğuda, ister batıda olsun, Hangi beldede bulunursa bulunsun onun yardımına uzanırım. (Füyûzât-ı Rabbaniye, Bedir Yayınevi 1995 baskısı, sayfa 59 , Abdulkadir Geylani ) İslam dininde, dua ancak Allah’a yapılır. Allah dışında dua yoluyla bir kimseden bir şey istenmesi, o kimseyi ilâh kabul etmek demektir. Hele bir insanın, ölüp gitmiş bir insandan dua yoluyla bir şey istemesi aynı zamanda boş bir rezalettir. Kuran’dan mealen : - (Rabbımız!) Ancak sana ibadet eder ve ancak senden medet isteriz. 1/4 Kafirlerin, Allah dışında bir takım kimselere duâ edip yalvarmaları muhakkak boşunadır. Bu konuda Kuran’dan mealen : - Hak olan duâ, yalnız O’na (Allah’a) yapılır. O’ndan başkasına duâ edenlere (yalvarıp yakaranlara), onlar hiçbir şekilde cevap veremezler. Bu, ağzına gelmesi için suya avuç açan kimse gibidir ki, su, ona aslâ gitmez. İşte kâfirlerin duâsı da, böyle boşunadır. 13/14 - De ki : “Allah’tan başka yalvardığınız ortaklarınızdan haber verin; yer yüzünden neyi yaratıklarını bana gösterin”. Yoksa onların, göklerin yaratılışında ortaklıkları mı var? Yoksa onlara bir kitap verdik de, o kitaptan bir delilleri mi var? Hayır, o zâlimler, birbirlerini aldatmaktan başka bir va’dde bulunmuyorlar. 35/40 Bu konuda en çok vaadte bulunanların başında sofular gelir, Neler Va’d etmiyorlar ki, örneğin : “Ey müridim aramızda ahdi koruyucu ol! Olayların meydana döküleceği gün ben de terazi başında hazır olayım!.. Eğer terazi cimrilik yapacak olsa, Allah’a and olsun ki o, İnayetimin ta kendisiyle, hakikat lütfuyla (cömertliğe) nail olacak! (Füyûzât-ı Rabbaniye, Bedir Yayınevi 1995 baskısı, sayfa 74 - 75 , Abdulkadir Geylani ) Bur da, Ahiretteki hesap terazisinden bahsederek, terazinin kendi hakimiyetinde olduğunu ileri sürüyor, ve bu güvenceyle, Ahirette hesaba çekileceğine ihtimal veren ve aynı zamanda Kuran konusunda cahil kimseleri avlamaya çalışıyor. Oysa terazinin yanilması yani cimrilik yapması mümkünmü ? Allahü teaala buyurur: - Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz. (Enbiya47) - O gün, her ümmet içinden ayetlerimizi yalan sayanlardan bir cemaat toplarız da onlar toplu olarak (hesap yerine) sevkedilirler. (Neml 83) - Nihayet, (hesap yerine) geldikleri zaman Allah buyurur: Siz benim ayetlerimi, ne olduğunu kavramadan yalan saydınız öyle mi? Değilse yaptığınız neydi? (Neml 84) Bir müridi ölmekten mi korkuyor, bu konuda ona güvence vermek sofu için sıradan işlerdendir. Örneğin : “(Veli diye tanımladığı kimseler konusunda) Yer onların hürmetine durur.. Sema onların duasıyla açılır... Ölüm, onların kararıyla olur... Bu salahiyeti onlara Mevlâ vermiştir.” Fütûh’ül - Gayb, Bahar Yayınları, Abdülkadir Geylani S.46). Hal bu ki ecel konusunda Kuran’da şöyle denmiştir, mealen : - Allah, süresi geldiği zaman hiçbir canı ertelemez. Allah, yaptıklarınızı haber alandır. 63/11 Görüldüğü gibi bu iddia Kuran’a aykırıdır ve sofistlerin bu gibi daha birçok boş vaatleri vardır. Abdülkadir Geylani şöyle demektedir : “ŞEYTANLA BİR KONUŞMA” “Rüya gördüm.. Büyük bir topluluk içindeydim.. Şeytan da orada idi.. Onu öldürmek istedim, bana şöyle söyledi : - << Beni neden öldürmek istiyorsun?.. Benim ne günahım var?.. Eğer bir şey şer olacaksa, onu hayra çeviremem.. Yine bir şey hayır olarak kalacaksa onu da şer yapmağa gücüm yetmez.. Benim elimde ne var? >> .” (Abdülkadir Geylani, Fütûh’ül - Gayb, Bahar Yayınları 1983 sayfa 63. ) Görüldüğü gibi, onlara göre iyilik ve kötülük mukadderatın eseri olup, iyi ve kötü, suç ve suçlu yoktur, aslında bu iddia sofizmin temel mantığına da uygundur, zira onlara göre hakikat diye bir şey yoktur, her şey birdir. Hal bu ki, İslâm dininde, iyi ve kötünün varlığı, sabit bir gerçeğin ifadesidir. Bu konuda Kuran’dan mealen : - Yoksa kötülük işleyenler ölümlerinde ve yaşamlarında kendilerini, İman edip iyi amaller işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar! 45/21 - De ki : “İyi ve temiz olan şeyle, kötü ve pis olan şey, tuhafına git sade (bu böyledir). Bu itibarla, ey akıl sahipleri, Allah’tan korkun ki kurtuluşa eresiniz. 5/100 - Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. 16/90 - Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter. 4/79 - Onlar bir kötülük yaptıkları zaman : “Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti” derler. De ki : Allah kötülüğü emretmez. Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz? 7/28 (Devamı diğer yorumda) Konu yeşil tarafından (30. November 2011 Saat 02:56 PM ) değiştirilmiştir. |
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 418
Tesekkür: 51
95 Mesajina 146 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
Bu mesajım artık son mesajımdır.Daha da bir şey yazmayacağım.Herşey anlaşılmıştır.
Tasavvufta bazı sözler vardı ki onu ancak onun gibi olanlar anlar.Zahiri alimler ancak yüzeysel sözleri yorumlaybilirler.Hallac-ı Mansur'un "ENEL HAK" demesi gibi.Bu sözünden dolayı o devirde yanlış anlayan alimler katledilmesine fetva vermişlerdir.Bir de Muhyiddin-i Arabi hz.leri bir hutbe okunduğu sıralarda Şam' da bir camiinde "Sizin taptığınız Allah (haşa)benim ayaklarımın altındadır" demiştir.Oysa bu olaydan 30 sene sonra Kanuni Sultan Süleyman Suriye'yi feth edince bu olayı araştırmış ve gerçek olarak, o hutbenin altında bir hazinenin var olduğunu cemaatin onu ele geçirmek için camiiden çıkmadığını anlamış ve söylemiştir.Buna benzer nice tasavvuf alimleri zahiri anlamda küfre götürecek sözler söylemişse de aslında o sözlerin mecazi anlamları çok derin olduğu için zahiri alimler ve avvam-ı nas, anlamadan bielemeden hakkında idam fetvası vererek ölmelerine sebep olmuşlardır. Sizler bu gibi şeyleri anlamaktan aciz olduğunuz için burada bir takım kendinizi haklı çıkarmak için bütün tasavvuf erbabını eleştirmiş oldunuz.Şu ayete dikkat edin bu ayet sizin gibileri aynen uyarıyor ve sizin ne kadar cahil olduğunuza işaret ediyor.İşte ayet; İSRA SURESİ-36. "BİLMEDİĞİN BİR ŞEYİN ARDINA DÜŞME!.ZİRA BUNDAN, KULAK, GÖZ VE KALP MES'ULDÜR. Kur'an'ın yüzeysel anlamıyla mana anlamı aynı değildir.Sizler yüzeysel anlayanlardansınız.Bunu ben sizin aklınıza yerleştirmek çok zordur.Anlamayan konuşmasın tasavvufla ilgili şeyleri.Daha sizin bilmediğiniz çok şeyler vardır.Allah adamları kendilrini Allah'a adamış ve evliyaullah olmuştur.Sizler bu evliyaları bilmezsiniz. Ben asla geleneksel İslam'a tabi değilim.Taassup ehi de değilim.Ancaak, Kur'an ve sünnete aykırı olan ne varsa ona karşı gelmek ve doğruları söylemek hakkımdır.Dileyen kendine bir yol edinir. Allah'ın şeriatına sımsıkı sarılın!.Peygamberimizin o mübarek sözlerine de itaat edin, sünnnetlere yapışın!. Yarın hesap gününde beraber olacağız.Bakalım o zaman ne diyeceksiniz.Biz mi dosdoğru yolda, yoksa siz mi; onu Allah hükmedecektir.Bu siteyi tamamen terk ediyorum artık başka bir şey yazmayacağım.Siz kendi kendinize yazın.Allah dostlarına, eviyalara ve müctehid imamlara dil uzattığınız için sizi Allah'a havale ediyorum. Herkes bildiği ve söylediği ile mes'ul olunacaktır.Burası mezhepsizler sitesi olmuş.Hadi bana eyvallah bir daha görüşmemek üzere Allah'a emanet olun.
__________________
Ya İslam'la yükselir, Ya inkarla çürürsün.. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün!...(NECİP FAZIL KISAKÜREK) Konu FEDAKARADAM tarafından (30. November 2011 Saat 03:32 PM ) değiştirilmiştir. |
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Oct 2011
Mesajlar: 107
Tesekkür: 791
69 Mesajina 174 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
BEYAZİDİ BİSTAMİ VE YUNUS EMREYE ATFEDİLEN ESERLERDEKİ TEVHİD İNANCINA AYKIRI BÖLÜMLER
(AÇIKLAMA: Değerli Kardeşlerim, bu bölümü hazırlarken ben çok üzüldüm, çok zorlandım. Çünkü biz Türkiyeli müslümanlar Yunus Emrenin şiirleriyle, ilahileriyle büyüdük. Yunusu, Mevlanayı hep iyi insanlar bildik. İnşallah öyledirde. Fakat onlara atfedilen eserlerde ve beyitlerde İslama uymayan görüşler oldukça fazla. İnşallah bunları onlar yazmamışlardır. Çünkü Şeytan ve dostları insanları yoldan çıkarmak için devamlı bir uğraş içindedir. Biz Yunusa, Mevalanaya hüsn-ü zan beslemekle beraber, günümüzde onlara atfedilen Eserlerin yanlışlarla dolu olduğuna inanıyoruz. Bu yüzden bu bölümü hazırladık. Niyetimiz yanlış anlaşılmasın inşallah) Bayazidi Bestami’nin bazı söylevlerinden seçmeler : “Allah’a andolsun ki benim bayrağım Muhammed (S.A.V)’in bayrağından daha büyüktür! Benim bayrağım nurdur. Altında bütün insanlar ve cinler ve peygamberlerden olanlar bulunuyor.” ( Bayazidi Bestami ve İslam Tasavvufunun özü, Celal Yıldırım, Demir Kitabevi, Aralık 1978 baskısı, sayfa 263 ). “Benim bir benzerim ne gökte bulunur; ne de benim sıfatlarımın bir benzeri yeryüzünde bilinir!” (Yukarıda adı geçen kitap, sayfa,sayfa 265 ). “Musa Peygamber, Allah’ı görmek istedi. Ben ise Allah’ı görmeyi değil, Allah beni görmeyi irade buyurdu!” (Yukarıda adı geçen kitap, sayfa 320 ). VÜCÛD İDDİALARI VE BUNA İLİŞKİN SÖZLERİ Daha öncede belirttiğim gibi, Vahdet-i Vücûd anlayışında olanlar için kainatla, Allah bir bütün ve aynı şeydir. İslam’a göre kainatla, Allah ayrı ve tamamen farklıdır, bir birlerine benzerlikleri yoktur, ve bütün kainat Allah tarafından yoktan var edilmiş olup, İlâh’lıktan pay almamıştır, yani kainattaki hiç bir şeyde İlâh olma özelliği yoktur. İlâh olarak yalnız Allah vardır. Bunun aksini iddia etmek İslâm’a göre şirk koşmak demektir. Kainatı yok saymakta, Allah’ın Kuran’da yaratmayla ilgili bildirdiği bütün ayetleri inkardır bu da küfrün ta kendisidir. Allah’ın kainatı yaratmış olması gerçek bir olay olup, bu durum Allah’ın tek İlâh olmasına aykırı değildir. “Örneğin: Nakşibendilerin kendisinden saygı ve övgü ile söz ettikleri, Abdülkerim el-Ciyli, El-insan’ul - Kâmil, adlı kitabında aynen şunları kaydetmektedir: “Kâfirlere gelince, onlar bizzat Allah’a kulluk etmişlerdir. Çünkü, Cenab-ı Hak bütün varlıkların gerçeği (yani özü ve ta kendisi) olduğuna göre-ki kâfirler de varlıkların bir bölümüdürler - öyleyse Cenâb-ı Hak onların da gerçeğidir. (Yani onların da ta kendisidir.) Tabiatıyla O’nun ayrıca bir tanrısı yoktur. Mutlak rab (yani kesin genel anlamdaki ) ilâh O’dur. Dolayısıyla kâfirler, Allah’ın bizzat kendisi oldukları için varlıklarının kaçınılmaz gereği olarak O’na tapmış oldular.” “Bu sözleri biraz daha açmak gerekirse Abdulkerim el Ciyli aslında daha ilk cümlede şunu demek istiyor:” “Kafirler, (yani Kur’an’a göre Allah’ı inkâr edenler, ya da O’na ortak koşanlar), Allah’ın (Haşa!) ta kendisi oldukları için öz varlıklarını inkâr edemeyeceklerinden, (sonuç olarak) O’nu da dolaylı şekilde tanımış sayılırlar.” (Tarikatta Râbıta ve Nakşibendilik, ekin yayınları 1996 Yazan Ferit Aydın, sayfa 107). Görüldüğü gibi, Sofulara göre kafirler bile (Haşa!) bizzat Allah’ın kendisidirler. Ve bu sözleri bir dil sürçmesi veya eleştirilere karşı kendilerini savunma ihtiyacı hissettiklerinde söyledikleri gibi sarhoşlukla ortaya atılmış iddialar olmayıp, kabul etmiş oldukları Vahdet-i Vücûd inancının gereğidir. Ve bunu örneklendirmek suretiyle sıklıkla açık açık söylemekten de çekinmezler., örneğin : “(Allah Teâlâ’nın Zatı da dahil) kâinatta ne varsa hepsi bir Vücûdun parçalarıdır, şeklinde özetlenebilen “Vahdet-i Vücûd” inancının üzerindeki kapalılığı büsbütün kaldıran bazı tasavvufçular. “Köpek ve domuz da ilâhımızdır.” diyecek kadar daha da ileri gitmek sûretiyle bu bu düşüncenin üzerindeki maskeyi tamamen kaldırmış ve onu bütün çıplaklığıyla ortaya koymuşlardır.” (Tarikatta Râbıta ve Nakşibendilik, ekin yayınları 1996 Yazan Ferit Aydın, sayfa 352). Bayezid-i Bestami’nün Sözlerinden : “Kendimi (noksanlıklardan) tenzih ederim, şanım ne de yücedir !” “Eşyanın ta kendisi olduğu halde eşyayı izhâr eden Allah’ı tenzih ve tesbih ederim.” “Doğrusu sonradan meydana gelen mahlûkatın vücudu, Yaradanın vücudunun aynıdır.” “Kul Rab’dir; Rab de kuldur. Keşke bilseydim mükellef olan kimdir ?” “Bayezid-i Bestemi (K.S.) Hazretlerine sorulmuş : - Hakk’ı bilmenin manası nedir ? Cevap vermiş : << Hiçbir Hak yok, mutlaka ben oyum! >> “ ( Bayazidi Bestami ve İslam Tasavvufunun özü, Celal Yıldırım, Demir Kitabevi, Aralık 1978 baskısı, sayfa 18- 239 dan, alıntılar ). Yunus Emre vahdeti vucut düsüncesi: “Dutulmadı Yûnus canı geçdi tamudan uçmağı Yola düşüp dosta gider ol aslına uyukmağa” (Yunus Emre Divânı, Kültür Bakanlığı Yayınları Seri.380 - B. 1989, Hazırlayan Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş, sayfa 1.) Yunus Emre bu sözleriyle Cennet ve Cehennemle ilgilenmediğini, aslı olduğuna inandığı Allah’ta batmak yani fenafillah olduğunu söylüyor. Zira ona göre hem kendisinin hem de herkesin aslı Allah’tır. Allah olduğuna inanan bir kimsenin cennet ve cehennem umurunda olmaz, onda böylece diğer sofistler gibi bu inancını dile getirmiş oluyor. Bir kimse Kuran’a dolayısıyla İslam Dinine inanmaya bilir, kendisine ait inançları da olabilir, fakat bunları İslami değerleri küçümsemek suretiyle dile getirmesi hiç hoş değildir. Kendisinin ve herkesin İlah olduğu konusunda şöyle diyor. “Yûsus’dur eşkere nihan Hak toludur iki cihan Gelsün berü dosta giden hûr u kusûr burak nedür” “Ol bi - nişandur cihandan ne diyelim dölümüz andan Ol âlem-i deyyân zat her zât içinde zât olur.” (Yunus Emre Divânı, Kültür Bakanlığı Yayınları Seri.380 - B. 1989, Hazırlayan Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş, sayfa 25-35 den.) Bu sözleriyle, dünya ve ahiretin Allah’la dolu olduğunu yani Allah’tan ibaret olduğunu, bu yapı içerisinde, cennetteki hûriler, köşkler ve burakların anlamsız birer hiç olduğunu söylüyor. Bu sözlerinin Kuran’a göre yanlış olduğunu söylemek isteyenlere, İlim diye söylenen sözlerle Kuran’ın manasız bir gözbağı olduğunu, asıl kitabın Aşk kitabı olduğunu, dolayısıyla Kuran’ın onu ilgilendirmediğini ifade ediyor. Şöyle ki : “İlim hod göz hicâbıdur dünya ahret hisâbıdur Kitab hod ışk kitabıdur bu okunan varak nedür.” (Yunus Emre Divânı, sayfa 25. ) Bu gibi sözleriyle ne demek istediğini anlamak için kendisinden nişan (işaret) isteyenlerin. Hallâc-ı Mansur zihniyetini ölçü almalarını şu beyitleriyle söylüyor: “Bunda beli diyen kişi andâ tamâm olur işi. Bizden nişân isteyene ol Hallâc-ı Mansûr nedür.” (Yunus Emre Divânı, sayfa 37. ) “Sen seni bırak dost yüzine sensüz bak Mansur’layın “ene’l - Hak” dahı sebükbar gerek.” (Yunus Emre Divânı, sayfa 73. ) “Bin yıl toprakda yatursam ben komayam “ene’l - Hakk’ı” Ne vakt gerek olurısa ışk nefesin urıgelem” (Yunus Emre Divânı, sayfa 101. ) “Yunus’a kadeh sunan “ene’l - Hak” demin uran Bir cur’a sundu bana içdüm ayılamazam”. (Yunus Emre Divânı, sayfa 103. ) “Bizim meclis mestlerinin demleri “ene’l - Hak” olur Bin Hallâc-ı Mansur gibi en kemine divanesi.” (Yunus Emre Divânı, sayfa 226. ) Diyor ki : “Bizim meclislerimizin her an konusu Allah olduğumuzu söylemektir, bizim zayıfımız bu konuda bin Hallâc-ı Mansur gibidir.” Hani, Mevlânâ bütün kainatta meydana gelen olayların aslında, Allah’ın kendi kendisiyle huzur tavlası oynamasından ibaret olduğunu söylemişti. İş böyle olunca, emr edende emr edilende, iman edenle, iman etmeyen, iyi ile kötü hepsi bir olmuş olurlar. Sofizmin bu zihniyetine inanan ve kendisini Allah sanan Yunus Emre bu inancını şu sözlerle anlatmaya çalışıyor. “Tangrı kadim kul kadim ayrulmadum bir adım Gör kul kim Tangrı kimdür anla iy sâhip-Kabûl “Bize birlik sarâyın toğru beşâret ayın Geç ikilik fikrinden kağıl benliği yâ kul.” (Yunus Emre Divânı, sayfa 81. ) “Nemrûd adın İbrahim’e ben bağ u bostan eyledim Küfür yüzinden toğuban gine odu yakan benem.” “Ol Hallâc-ı Mansur’ıla söyleridüm “ene’l-Hakk’ı” Benem gine onun boynuna dar uryanın dakan benem.” (Yunus Emre Divânı, sayfa 102. ) “Cercis olup basıldum Mansur oldum asıldum. Hallâc panbuğu gibi bunda atılup geldüm.” “Zekeryâ oldum kaçdum irdüm ağaca geçdüm. Kanum dört yana saçıp depem deldirüp geldim” “Yolumuz Sübhânıdı peygamberler cânıdı Yûnus hod pinhânıdı Sûret değşirüp geldüm.” (Yunus Emre Divânı, sayfa 107. ) “Gah hâlis gâh muhlis olam us Fûrkan’ıla Gâh Rahmânu’r-rahim yâ Hayyu yâ Mennan olam.” (Yunus Emre Divânı, sayfa 113. ) Anlattığı şeyler, İlâh’lıkta halden hale geçerek tam bir huzur tavlası oynamak, iddiasındadır. Sofistlerin en ısrarlı söyledikleri şeylerden bir tanesi birer Hallac-ı Mansur örneği olduklarını söylemeleridir. Onlarca “Enel Hak” yani ben Allah’ım diyen Hallac-ı Mansur vazgeçilmez bir semboldür. Hallac-ı Mansur mantığıyla sözler söylediler, yazılar yazdılar; şiirler söyleyip onlara kafiyeler dizdiler. Bütün bunlara biri çıkıp ta samimi olarak dil sürçmesidir sarhoşluktur diyemez, zira söylenen bu sözler böyle bir müdafaa kalıbına sığmaz, binlerce küfür söz iddia ettikleri gibi olsaydı kitaplara geçirilip belgelenmezdi. Onları bu şekilde müdafaa edenler; kendileri de ya sofist’tir, yada sofistlere zihnen av olmuş meczup mürittir. Zira bütün bunlar sofizim sisteminden başka bir şey değildir. Bilerek ve isteyerek kaleme alınmışlardır. Yunusun, Allah’lık iddiasıyla kaleme alınmış aşağıdaki menzum sözlerine aklı başında olup ta, kim kasıtsız ve amaçsızdır diyebilir “Ol kadir-i kün feyekûn lutf idici Rahman benem Kısmedin rızkını viren cümlelere sultân benem Nutfeden âdem yaratan yumurtadan kuş düreden Kudret dilüni söyleyen zikr eyleyen sübyan benem Kimini zâhid eyleyen kimini fâsık eyleyen Ayıblarını örtüci ol delil ü bürhân benem Bir kulına atlar virüs avrat u mal çiftler virüs Hem yok birinün bir pulı Rahim ü Rahmân benem Benem ebed benem beka ol Kadir-i Hay-mutlak’a Hızır olan yarın sakka anı kılan gurân benem Dört dürlü nesneden hâsıl bilün benemüşde delil Odıla su toprag u yil; bünyad kılan Yezdân benem Ete deri sünük çatan ten perdelerini dutan Kudret işim çokdur benüm hem zâhir ü ayân benem Hem bâtınam hem zahirem hem evvelem hem âhıram Hem ben ol’am hem ol ben’em hem ol kerim ü han benem Yoktur arada tercümân andacı iş bana ayân Oldur bana viren lizân ol denize ummân benem Bu yiri gök’ yaradan bu arş,u kursi; durduran Bin bir adı vardur Yûnus ol sâhib-i Kur’an, benem.” (Başlangıçtan Günümüze Tasavvuf, Timaş Yayınları-1996, Doç Dr.Ahmet Kırkkılıç, sayfa 184-185 ). |
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Oct 2011
Mesajlar: 107
Tesekkür: 791
69 Mesajina 174 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
İSLAM DİNİNE UYMAYAN SÖZLERİNE ÖRNEKLER
Sofistlerin kullandıkları metotlarından biride, kendi yollarını yürütebilmek ve insanları doğru yolda gidenlerin yollarından alıkoymak ve dolayısıyla kendilerine bağlamak için Peygamberleri ve Müminleri kötülemektir. Böylece kendilerinin ve gittikleri yolun iyi olduğunu insanlara yutturmayı amaçlamaktadırlar. Ayrıca bu tuzaklarını tuttura bilmek için kullandıkları diğer bir metotta “Sağlam akla ve Sağlam duyularla bunların açık ve net olarak yaptıkları öğrenme ve tespitlere karşı çıkmaktır.” Bundan dolayı “Batıniliği” şiddetle savunurlar. Onların batın anlayışına göre örneğin; minare dense, muhakkak bunu kuyu olarak anlamak lazımdır. Birisine bunu yutturdular mı artık ona kabul ettiremeyecekleri hiçbir şey kalmaz. Öyle ki, İslam Dininde Allah bir mi deniyor, sofist buna karşılık her şeyin Allah olduğunu kabul ettirmeye çalışır ve etiket olarak kendisinin Allah olduğunu hemen iddiasının üzerine yapıştırır. İslam dinide Cennet güzelliğiyle mi övülüyor, sofist bunun iyi bir şey olmadığını, ahmakları kandırmak için kurulmuş bir tuzak olduğunu kabul ettirmeye çalışır. İslam dininde cehennem kötü bir yer olarak mı bildiriliyor, sofist onun iyi bir şey olduğunu içindekilerin ondan çıkmak istemediklerini kabul ettirmeye çalışır. Şöyle ki : Yunus Emre’nin cennet için söylediklerinden : “Âşık mı direm ben ona Tanrının uçmağın seve Uçmak hod bir tuzak durur eblehler canın tutmağa” (Yunus Emre Divânı, Kültür Bakanlığı Yayınları Seri.380 - B. 1989, Hazırlayan Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş, sayfa 1.) KELİMELER : Uçmağı, uçmak: Cennet Hod : Esasen, zâti; bizzat. Ebleh : Pek akılsız, ahmak, bön. Böylece Yunus Emre, şöyle demektedir. “Allah’ın Cennetini sevenler aşık değildirler. Cennet, özellikle ahmakların canını tutmak için kurulmuş bir tuzaktır.” Ona göre doğrusu şöyle olmalıdır. “Dutulmadı Yûnus canı geçti tamudan uçmağı Yola düşüp dosta gider ol aslına uyakmağa.” (Yunus Emre Divânı, sayfa 1.) KELİMELER : Uyakmak : Gurup etmek, batmak Tamu :Cehennem. Yani şöyle demektedir. “Yunusun canı tutulmadı, cehennemden, cennetten geçti. Yola düşüp dostu ve aslı olan Allah’la birleşmeğe gider.” Bir kimsenin, cenneti red edip kendisini Allah’ın bir parçası olarak görmesi ve aslının Allah olduğunu söylemesi. İslâm’a göre minarenin kuyu olarak tarif edilmesinden çok daha ters bir durumdur. Ve Yunus Emre bu iddialarında ısrarlıdır. Şöyle ki : “Yûnus’dur eşkere nihan Hak toludur iki cihan, Gelsün berü dosta giden hûr u kusur burak nedür.” (Yunus Emre Divânı, sayfa 25.) Yani diyor ki; Dünya ve Ahiret, Allah doludur. Allah’la birleşmek isteyenler beri gelsin, cennet hurileri, cenet köşkleri ve buraklar ehemmiyetsiz şeylerdir. Onun bu görüşünde yanlış olduğuna dair Kur’an’dan delil mi getirmek istiyorsun, sofistin buna cevabı hazırdır. Şöyle der : “İlim hod göz hicâbıdur dünya ahret hisâbıdur. Kitab hod ışk kitabıdur bu okunan varak nedür.” (Yunus Emre Divânı, sayfa 25.) Yani diyor ki: İlim gerçek bir göz perdesidir, hakikatleri görmeyi engeller, dünya ahret hesabıdır. Gerçek kitap aşk kitabıdır. Senin okuduğun bu sayfalar, yani Kuran sayfaları da neyin nesi oluyor. Her ne kadar, söz olarak cennet, cehennem söz ediyor ise de, söz etmesi bunların varlığını kabul ettiğinden değildir; sadece İslami değerleri eleştirmek içindir, yoksa sofiler böyle şeyleri var olarak kabul etmezler. Yunus Emre’nin bazı sözlerinden örnekler : “Adem yaratılmadın can kalıba girmedin Şeytan la’net almadın arşıdı seyran bana” (Yunus Emre Divânı, sayfa 7.) Bu sözlerle, Allah olduğunu vurgulamak istiyor, bu sözünün Kuran’a aykırı olduğunun söylenmesine karşın, Şöyle demektedir : “Şeriat ehli ırak iremez bu menzile, Ben kuş dilin bil üren Süleyman söyler bana” (Yunus Emre Divânı, sayfa 7.) “Dost yüznü görecek şirk yağmalandı Anunçün kapuda kaldı şeriat” (Yunus Emre Divânı, sayfa 11.) Bu sözleriyle, Kuran’a ihtiyacı olmadığını, şeriatın dışlanması gereken bir öğreti olduğunu, buna karşılık şirk’in yağma edercesine kapış, kapış alınması gereken bir meta olduğunu söylemektedir. Kendisinin İslam dışında hakikati bulduğunu, onun için İslam şeriatını kabul etmediğini ve buna ihtiyacı olmadığını şu sözlerle söylüyor : “Şeriat oğlanları nice yol ide bize Hakikat deryâsında bahrı oldum yüzerem” (Yunus Emre Divânı, sayfa 93.) Farzlar ve ibadetler konusunda ise şöyle diyor : “Oruç namaz gusl hac hicabdur aşıklara Âşık ondan münezzeh hâlis heves içinde” (Yunus Emre Divânı, sayfa 164.) “Oruç namâz zekât hac cürüm’ü cinayet durur Fakir bundan azadur hâss-ı havâs içinde” (Yunus Emre Divânı, sayfa 94.) (Yunus Emre Divânı, sayfa 165.) Dediğine göre, Oruç, namaz, gûsl, hac, zekat, gittiği yolda onu cürüm ve cinayet derecesinde engelleyecek bir perdeymiş, hal bu ki kendisi, hasların hası içinde bundan kurtulmuş, azad olmuştur inancındadır. Sofistlerin bu şekilde düşünmelerinin nedeni, hakikat diye bir şey kabul etmemeleri, iyi ile kötünün ak ile karanın, doğru ile yanlışın onların gözünde aynı ve bir olmasından dolayıdır. Örneğin : Mevlana, kendisinin hakikatler ve dinler konusundaki görüşünü anlatırken, kendisinin böyle şeylere bağlı olmadığını, mızrağın kalkanı deldiği gibi, böyle şeylerden kurtulup uzaklaştığını anlatmaktadır. Ona göre, geceyle gündüz birdir, dolayısıyla aydınlıkla karanlık da birdir ve kesin hakikat diye bir şey yoktur. Kesin hakikat kabul etmemekle de, bütün dinler ve bütün şeriatların aynı olduğunu yani herhangi bir gerçeği temsil etmediklerini söylemektedir. Daha öncede belirttiğim gibi, bu düşünce Sofizmin temel inancını temsil etmektedir. Yunus Emre’nin Kuran karşıtı sözlerinden bazı örnekler: “İlim hod göz hicâbıdur dünya ahret hisâbıdur. Kitab hod ışk kitabıdur bu okunan varak nedür.” (Yunus Emre Divânı, sayfa 25.) Yani diyor ki: İlim gerçek bir göz perdesidir, hakikatleri görmeyi engeller, dünya ahret hesabıdır. Gerçek kitap aşk kitabıdır. Senin okuduğun bu sayfalar, yani Kuran sayfaları da neyin nesi oluyor. O ancak göze perdedir diyor. Ve diyor ki : “Ben bir kitâb okudum kalem anı yazmadı Mürekkeb eylerisem yetmeye yedi deniz.” Onun okuduğu kitab, güya kalem onu yazmamış ve yazmaya kalkarsa yedi deniz kadar mürekkeb ona yetmezmiş. Ayrıca : “Işkıla çalındı kalem ışka yesirdurur âlem Âşıklar arasında Cebrail dahi hicabdurur.” “Medreseler müderrisi okumadılar bu dersi Şöyle kaldılar âciz bilmediler ne babdurur.” İddia ettiği aşk kitabını, medrese müderrislerinin anlamaktan aciz kaldığını, bu kitabı anlamaya Cebrail’in perde yani mania olduğunu, Cebrail’den kastı ise Cebrail’in getirdiği Kuran’dır. Böylece Kuran’ı zararlı sayarak öğretisine karşı çıkıyor. Kendisi için en büyük rakip olarak “Şeriati” yani Kuran’ı görmektedir. “Işk erinin gönli tolı padişahdan nevâledür Işksuz âdem nice_ anlasun çün şeriat havaledür” Bur da da şeriati, doğru anlamaya perde yane engel olarak tanımlıyor. Ve Sofizmin ana zihniyetini tanımlayan şu sözleri söylüyor : “Yitmişiki millete suçum budur hak didüm Korku hiyânetedür ya ben niçin kızarım.” Şeriat oğlanları nice yol ide bize Hakikat deryasında bahrı oldum yüzerim.” Bütün milletlerin inançlarının ne olursa olsun bir olduğunu iddia ederek, şeriatın yol gösterici olamayacağını, zira kendisinin hakikat deryasında yüzdüğünü söylüyor. Kuran yerine, iddia ettiği aşk kıtabını önermesinin neticesinde : “Zühd ü tâat usûl-i din ışk haddinden taşra durur Nisbet değil durur bana secde vü rükû’u kıyam.” Dediğine göre, Zahitlik, ibadet, din usulu aşk sınırından, dışta durur, secde ve ruku ona din ölçüsü veya gereği değilmiş. Namaz ve oruç yerine ise : “Ben oruç namâziçün seci içdüm esridim Tesbih u seccâdeyçün dinledim çeşte kopuz.” Oruç ve namaz yerine şarap içip sarhoş olmuş, tesbih ve seccade yerine, tanburla kopuz dinlemiş. Ve eğer bu sözleri anladınsa; diyerek; “Yunus’un bu sözünden sen mani anlarısan Konya minâresini göresin bir çuvaldız.” Konya minaresi artık sana bir çuvaldız, yani batmasıyla rahatsız eden bir şiş gibi gelir diyor. (Yunus Emre Divânı, sayfa 25, 31, 38, 57, 93, 118.) “Sûfilere göre, kul, Kur’an’ın her harfine bin mânâ verse, Allah’ın o harf de bulunan ilminin sonuna varmış olamaz.” Tefsir Tarihi Cilt 2 Prof. Dr. İsmail Cerrahoğlu, sayfa 21. ) “Ne elif okudum ne cim ne varlıktandır gelicim. Okumaz yüz bin müneccim tâli’im yıldızdan gelür’ diyen Yûnus’un Divânında bu hurûf meselesine dair bâzı mühim işaretler vardır. Şu parçalarda olduğu gibi :” “Yigirmisekiz hece okursun ucdan uca Sen elif dersin hoca mânası ne demektir” “Dört kitâb’ın manası tamamdır bir elifte Bâ dedirmeniz bana ben bu yoldan azarım” “Yedi Mushaf mânasın okudum tamam kıldım Ya ne için karayı ak üstünde yazarım” (Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını 1991 baskısı, Ord. Prof. Dr. Fuat Köprülü, sayfa 328.) Kuran’ın bir harften ibaret olduğunu, okunup öğrenilmesinin gereksiz olduğunu iddia eden bu gibi sözler, Kuran’a yapılabilecek en büyük saldırılardandır. |
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 27 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
Peygamberin şefaatle affettirmesinin Kurandan delili; Artık şeyhlerin şefaatini siz düşünün
Tevbe 80 (Ey Muhammed!) Onlar için ister af dile, ister dileme; onlar için yetmiş kez af dilesen de Allah onları asla affetmeyecek. Bu, onların Allah ve Resulünü inkar etmelerinden ötürüdür. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez. Yetmedi mi? İşte Allahtan başka şefaatçilerin sığınılacak yerlerin Kurandan delili; Şûrâ 47 Allah'tan, geri çevrilmesi imkansız bir gün gelmezden önce, Rabbinize uyun. Çünkü o gün, hiçbiriniz sığınacak yer bulamazsınız, itiraz da edemezsiniz. Bunlarda mı yetmedi? Hani fedakaradam ne dedi? bir çok insal şeyhler sayesinde doğru yolu (!) bulmuş. tıpkı hristiyanların papazlar ve azizler sayesinde babayı bulması gibi (12. mezmur) İşte peygamberin hidayete erdirmesi ve doğru yolu erdiren o nurun Kurandan delili; Bakara 272 (Ya Muhammed!) Onları doğru yola iletmek sana ait değildir. Lakin Allah dilediğini doğru yola iletir. Hayır olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz içindir. Yapacağınız hayırları ancak Allah'ın rızasını kazanmak için yapmalısınız. Hayır olarak verdiğiniz ne varsa; karşılığı size tam olarak verilir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız. Bunlar yeter sanırım ![]() Birde Allahın izniyle bir şeyi daha açıklamak istiyorum. fedakaradamın size karşı yaptığı şey, yani Kuranın çok ötesinde birkaç sapığı Allaha ortak koşma yarışını ayetten biliyorum. İşte karşılığı budur; Nisâ 51 Kendilerine Kitap'tan nasip verilenleri görmedin mi? Batıla (tanrılara) iman ediyorlar, sonra da kafirler için: "Bunlar, Allah'a iman edenlerden daha doğru yoldadır" diyorlar! *** araya aracı sokma sevdasındaki bu yoldan çıkmışlar Allahı ne ZANnediyorlar? Oysa Allah bizzat kendi elleri bizzat kendi iradesi bizzat kendi dilemesiyle hayata müdahale eder. Cübbeli gibi Allahı baraja benzeten onu aciz kılan bu inancın kaynağı kesinlikle Kuran değil. Artık sizin dininiz size bizimki bize. Mâide 16 Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına götürür ve onları iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, dosdoğru bir yola iletir. KISACA fedakaradam. ya sen yalancısın ya da Kuran. Bence nefsinin belini kır inadı bırak ve Allahın vahyi karşısında tevbe et. Aynı yoldan pekçoğumuz geçtik ve biz hatalı olduğumuzu kabul ettik. Çünkü Kuranla çelişkide kalmaktansa, bütün bilgimi ve inancımızı yerle bir edip boyun bükerek, şu melet egoyu (nefsi) yere vurarak, dosdoğru yola Allahın belirttiğine emrettiğine dönmeliyiz. Lütfen dikkat edelim, çok dikkatli okuyalım... Bu bilgi maddeyi yaratan Allahın bildirisi. Mubarek sözü, bu manaya varalım lütfen. Mâide 68 "Ey Kitap ehli! Siz, Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni hakkıyle uygulamadıkça, (doğru) bir şey (yol) üzerinde değilsinizdir" de. Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun küfür ve azgınlığını elbette artıracaktır. Kafirler topluluğuna üzülme. |
![]() |
![]() |
![]() |
Bookmarks |
Etiketler |
beylere, gündelik, hanım, hayat, mezhepçi, tavsiyeleri |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|