![]() |
|
|
|
|
#1 |
|
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 ![]() ![]() |
NİŞANLILARIN CİNSEL İLİŞKİSİ
Nişan, evlenme isteğinin karşı tarafa [eğer kişi reşit değilse, ailesine] bildirilmesinden ibarettir. Tarafların birbirlerini tanımalarına yönelik bir uygulama olan nişanlılık döneminin evlilikle sonuçlanması zorunlu olmadığından, taraflar bu dönem içinde başlangıçtaki isteklerinden vazgeçip ayrılma kararı da verebilirler. Bu süreçte nişanlılar, tüm dünya medenî yasalarında olduğu gibi, “aile” sayılamazlar ve evlilikten doğacak haklarını kullanamazlar. Ne var ki, bazı toplumlarda halkın uyguladığı nişan aslında nikâhın ta kendisidir. Çünkü bu uygulamada aileler nişanı evlilikle sonuçlandırma konusunda akitleşirler ve bu akitlerini de merasimle ilân ederler. Hatta kesin kararlarının bir nişanesi olarak mehirin bir kısmını nişan töreninde kıza takarlar. Bu şartlarda yapılmış bir nişan bize göre nikâh hükmündedir. Taraflar birbirleri üzerinde hak sahibi durumuna geldikleri için cinsel birleşmeleri de zina sayılmaz. Gerek İslâm`da ve gerekse önceki semavî dinlerde bir suç ve çok çirkin bir fiil olarak kabul edilmiş olan zina, Rabbimiz tarafından Kur’an’da çok kınanmış ve beliğ bir ifade kullanılarak bu fiilin oluşmasına yol açabilecek davranışlarda bulunmak bile yasaklanmıştır: Zinaya da yaklaşmayın. Şüphesiz ki o iğrençliktir ve kötü bir yoldur. (İsra/32) Elçisinden kendisine biat edecek kadınlardan “zina etmeme” koşulu aramasını isteyen ve zina etmemeyi cennetlik kulların vasıflarından biri olarak gösteren Rabbimiz, Müminun suresinde “zina” fiilini “cinayet” ve “şirk” ile birlikte saymak suretiyle “zina”nın Allah’a ortak koşmak ve haksız yere insan öldürmek kadar kötü bir suç olduğunu ortaya koymuştur: Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana Allah`a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemeleri, ma’rufta sana isyan etmemeleri üzerine biat ederek [bağlılık yemini ederek] gelirlerse hemen onların biatlarını al ve onlar için Allah`tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir. (Mümtehıne/12) Ve işte o kişiler [Rahman’ın kulları], Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarmazlar. Allah’ın haram kıldığı canı öldürmezler. —Ancak hakk ile öldürürler.- Zina da etmezler. —Ve kim bunları yaparsa, günahla karşılaşır. Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada, alçaltılarak sürekli olarak kalır. Ancak tövbe eden, iman eden ve salihi işleyenler müstesna. İşte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Ve Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. Ve her kim tövbe eder ve salihi işlerse, kesinlikle o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.- (Furkan/68-71) Kesinlikle, inananlar kurtulmuşlardır. Onlar, namazlarında huşulu olan kimselerdir. Ve boş şeylerden yüz çeviren kimselerdir, ve zekatı işleyen kimselerdir, ve iffetlerini koruyan kimselerdir, -eşleri veya ellerinin sahip olduğu kölelere karşı ayrı, çünkü bundan dolayı kınanamazlar, oysa, bunun ötesine gitmek isteyenler, işte onlar, sınırları aşanların ta kendileridir.- (Müminun/1-7) Zina Kur’an’da üç nitelikle vasıflandırılmıştır: Zinaya da yaklaşmayın. Şüphesiz ki o, iğrençliktir ve kötü bir yoldur. (İsra/32) Babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin; ancak [cahiliye devrinde] geçen geçmiştir. Şüphesiz o bir hayâsızlıktır [fahişedir], iğrenç bir iştir, yol olarak da ne kadar kötüdür! (Nisa/22) Bu nitelikleri dikkate alınarak zinanın zararları şöyle sıralanabilir: ZİNA, AİLE KAVRAMINI YOK EDER Ailenin çekirdeğini oluşturan eşlerden birinin zina suçu işlemesi, her toplumda o ailenin dağılmasına, o yuvanın yıkılmasına yol açar. Toplumun çekirdeği olan ailenin dağılması ise toplumsal yozlaşmanın en önemli nedenidir. ZİNA, NESLİN HEDER OLMASINA YOL AÇAR Zina gizli işlenen bir fiil olduğu için, böyle bir ilişki sonucu doğacak çocuğun babası genellikle açıklanamaz. Açıklansa bile, bu durum çocuğun babası olarak gösterilen şahıs tarafından kolay kolay kabul edilmez. Çünkü gizli ilişki yaşayan bir kadının aynı anda başka gizli ilişkiler içinde olması uzak bir ihtimal olmadığı gibi, kendisine babalık yüklenilmek istenen şahsın da bu ihtimali düşünmemesi mümkün değildir. Babalığın reddedilmediği hâllerde bile çocuk normal bir aile ortamı içinde yaşamadığı için sorunlarla büyüyecektir. Böyle bir çocuğun topluma kazandırılması oldukça zordur. Bir zina ilişkisi sonucu dünyaya gelmiş olan çocuğun psikolojisinin bozulmasına yol açan bir diğer etken de bu durumu bilen çevresi tarafından horlanmasıdır. Bu şartlar altında yetişen bir çocuğun kaçınılmaz olarak topluma zararlı bir fert olup çıkacağı açıktır. Bütün bunlardan daha kötüsü de, çok sık rastlanıldığı gibi, zina ilişkisi sonucu doğan çocukların terk edilmeleri, hatta öldürülmeleridir. ZİNA, İNSANLAR VE TOPLUMLAR ARASINDA KİN VE NEFRET OLUŞTURUR! İnsan fıtratında var olan kıskançlık duygusu ile bir toplum baskısı olarak insanların benliklerine işlemiş olan namus anlayışı, eşin, ananın, bacının bir zina ilişkisi içine girmesi hâlinde, bu kişilerin yakınlarının olaya soğukkanlı olarak yaklaşmalarına engel olmakta, bunun sonucunda da zina; kişiler, aileler, kabileler arasında oluşan kin ve öfkeyle cinayetlere, linçlere sebep olmaktadır. ZİNA, HEM KADININ HEM DE ERKEĞİN ONURUNU KIRAR Aileyi, dolayısıyla da toplumu ayakta tutan iki unsurdan biri olan kadın, evde veya dışarıda çalışmak, üretmek, ekonomiye katkıda bulunmak, çocuklarının yetişmesini sağlamak, kısacası toplumun ihtiyaç duyduğu her işte var olmak zorundadır. Bu görevleri yerine getirmek ise kadının sağlıklı ilişkiler içinde olmasını ve her türlü tacizden uzak, huzurlu bir ortamda bulunmasını gerektirmektedir. Kadın kendi benlik algısını cinselliği üzerine kurar ya da başkaları tarafından sadece cinsellik objesi olarak görülürse, zina fiilinin bu anlayıştaki kişiler arasında bir yaşam tarzı hâline gelmesi kaçınılmaz olur. Zinayı alışkanlık hâline getiren bir kadın ise, aynı anlayışta olmayan toplum fertleri tarafından dışlanır, fahişe damgası yer ve rencide edilir. Böyle bir kadın, evlenip aile kurması neredeyse imkânsız olduğundan orta malı durumuna düşer ve her bakımdan heder olur. Nitekim bu duruma düşmüş nice kadının hayatlarının intiharla sonuçlandığı herkes tarafından bilinen bir gerçektir. ZİNA, BİREYİN VE TOPLUMUN SAĞLIĞINI TEHDİT EDER Bilindiği gibi, zührevi hastalıklar çoğunlukla doğrudan cinsel ilişki ile bulaşmakta, dolayısıyla bu hastalıkların yayılmasında birey ve toplum için en büyük tehdidi de zina oluşturmaktadır. Zina, birey ve toplum için en azından yukarıda sıraladığımız zararları oluşturduğundan, yeryüzünden kargaşayı kaldırıp adaleti sağlamak amacı ile ihdas edilmiş olan dinî hükümlerde de bu eylem yasaklanmış, yasağa uymayanlara da caydırıcı cezalar öngörülmüştür. İSLÂM DİNİNDE ZİNAYA KARŞI ALINAN ÖNLEMLER Yüce Rabbimiz İsra suresinde “Zinaya yaklaşmayın!” buyurmuş, insanı zina suçuna yöneltebilecek tüm davranışları yasaklayarak zinaya çıkan yolları genel anlamda kapatmıştır. Daha sonra ise Rabbimiz bu genel ifadeyi zinaya yol açabilecek giyim-kuşamı ve davranışları yasaklayarak, evliliği kolaylaştırıp teşvik ederek ve evlendirme işini kamu görevi sayarak örneklerle somutlaştırmıştır: Ey iman etmiş olan kimseler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi fark ettirip ev halkına selâm vermedikçe girmeyin. Bu, sizin için daha iyidir. Belki siz düşünüp anlarsınız. Sonra da orada kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Ve eğer size, "Geri dönün!" denilirse, hemen dönün. Çünkü bu, sizin için daha temizdir. Ve Allah, yaptığınızı en iyi bilendir. (Nur/27, 28) Ey iman edenler! Elleriniz altında bulunanlarla, sizden erginlik yaşına gelmemiş olanlarınız üç durumda; sabah namazından önce, öğle vaktinde elbisenizi çıkardığınızda, ışa/ akşam namazından sonra izin istesinler. Bunlar sizin için üç avrettir [açık ve korumasız, üç zamandır]. Bunlar dışında ne size ne de onlara bir günah yoktur. Aranızda dolaşırlar, birbirinize bakabilirsiniz. Allah, ayetleri size işte böyle açıklıyor. Allah Âlim’dir, Hâkim’dir. Ve çocuklarınız ergenlik çağına geldikleri zaman kendilerinden önceki kişiler [ağabeyleri, ablaları] izin istedikleri gibi izin istesinler. Allah kendi ayetlerini size işte böyle açığa koyar ve Allah Aliym’dir, Hakiym’dir. (Nur/58, 59) Mümin erkeklere söyle: Bakışlarının bir kısmını kıssınlar. Irzlarını/ bellerini korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır. Kuşkusuz Allah, sizin yapmakta olduklarınızdan haberdardır. Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarının bir kısmını kıssınlar. Irzlarını/ eteklerini korusunlar. Ziynetlerini -görünenler hariç- açmasınlar. Örtülerini/ başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları, Yahut babaları, Yahut kocalarının babaları, Oğulları yahut kocalarının oğulları, Yahut kardeşleri, Yahut kardeşlerinin oğulları, Yahut kadınlar, Yahut ellerinin altında bulunanlar, Yahut kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar, Yahut kadınların avretlerini/ cinsel organlarını henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar. Süslerinden gizlemiş olduklarının bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey Müminler, hepiniz topluca Allah’a tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz. (Nur/30, 31) Ve sizden kocası olmayanları, erkek kölelerinizden ve kadın kölelerinizden iyi olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi fazlından onları zenginleştirir. Şüphesiz ki Allah, geniş olan ve en iyi bilendir. Ve evlenmeye imkân bulamayanlar ise, Allah, kendi fazlından kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Sağ ellerinizin malik olduklarından mükatebe yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde bir iyilik görüyorsanız, hemen mükatebe yapın. O’nun [Allah`ın] size vermiş olduğu Allah’ın malından siz de onlara verin. Ve basit hayatın geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak/ evlenmek isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları buna zorlarsa, bilinmelidir ki, hiç şüphesiz Allah onların zorlanmalarından sonra çok bağışlayıcı ve merhametlidir. (Nur/32, 33) Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, dış giysilerini üzerlerine alsınlar. Tanınıp incitilmemeleri için bu daha uygun bir yoldur. Allah Gafur’dur, Rahîm’dir. (Ahzab/59) Allah’ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması ve erkeklerin mallarından harcadıkları şey nedeniyle erkekler, kadınlar üzerine kavvamdırlar/ koruyup, gözeticidirler. Hâl böyle olunca, salih kadınlar, Allah’a itaat edicidirler, Allah’ın koruduğu şey nedeniyle gayb için koruyucudurlar. Nüşûzundan [dik kafalılık yaparak kendisini taciz ve tecavüz riskine atmasından] korktuğunuz kadınlara da, öğüt verin ve yataklarında yalnız bırakın ve de baskı yapın/ sürgün edin/ dövün. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsız büyüktür. (Nisa/34) Ey peygamberin hanımları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer takva ile korunacaksanız, konuşurken kırıtmayın da kalbinde bir hastalık bulunan kimse tamaha düşmesin. Ve maruf söz söyleyin. (Ahzab/32) Ey âdemoğulları! Her mescidin yanında süslerinizi alın, yiyin, için, fakat savurganlık etmeyin; kesinlikle Allah savurganları sevmez. (A’raf/31) Allah, haksızlığa uğrayanların dışında, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Ve Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir. (Nisa/148) Şüphesiz müminler arasında fuhşiyatın yayılmasını sevenler için dünyada rezillik ve ahirette çok acıklı bir azap vardır. … (Nur/19) Rabbimizin yukarıdaki ayetlerde bildirdiği kurallara dikkat edilmesi durumunda, zina suçunun oluşturduğu sosyal komplikasyonların da asgariye ineceği açıktır. Tarihi belgeler, zinanın çok çirkin bir fiil olarak kabul edilmesinin ve yasaklanarak faillerine cezai müeyyideler getirilmesinin çok eski medeniyetlerden beri var olduğunu göstermektedir. SÜMER, ASUR VE BABİLLİLER’DE ZİNANIN CEZASI Zina suçu ve cezası, M.Ö. 1792–1750 yılları arasında hüküm sürmüş olan Babil kralı Hammurabi’nin yaptığı yasalarda da yer almıştır. Bu yasaların o dönemde Babil Devleti ile ittifak hâlindeki diğer 15 ülkede de uygulandığı düşünülmektedir. Bu devletler arasında meşhur Asur Krallığı da bulunmaktadır. Bu yasaların kaynağı ise daha önceki kent toplumlarına yüzyıllar boyunca yol göstermiş olan Sümer hukukudur. (Ana Britannica; c:14, s:385) Hammurabi Kanunları Madde; 129: Eğer bir adamın karısı bir başka erkekle yatarken yakalanırsa onları bağlayıp suya atacaklar. Eğer kadının kocası yaşatırsa, kral da yaşatacak. Madde; 130: Eğer bir adam, başka bir adamın babasının evinde oturan karısını zor kullanıp koynunda yatırırken yakalanırsa, o adam öldürülecek, kadın özgür kalacaktır. TEVRAT’TA ZİNANIN CEZASI Levililer: 20/10, 14: 10 "Biri başka birinin karısıyla, yani komşusunun karısıyla zina ederse, hem kendisi, hem de zina ettiği kadın kesinlikle öldürülecektir. 11 Babasının karısıyla yatan, babasının namusuna leke sürmüş olur. İkisi de kesinlikle öldürülecektir. Ölümü hak etmişlerdir. 12 Bir adam geliniyle yatarsa, ikisi de kesinlikle öldürülecektir. Rezillik etmişler, ölümü hak etmişlerdir. 13 Bir erkek başka bir erkekle cinsel ilişki kurarsa, ikisi de iğrençlik etmiş olur. Kesinlikle öldürülecekler. Ölümü hak etmişlerdir. 14 Bir adam hem bir kızla, hem de kızın anasıyla evlenirse, alçaklık etmiş olur. Aranızda böyle alçaklıklar olmasın diye üçü de yakılacaktır. ………… 20 "Amcasının karısıyla cinsel ilişki kuran adam, amcasının namusuna leke sürmüş olur. İkisi de günahlarının bedelini ödeyecek ve çocuk sahibi olmadan öleceklerdir. 21 Kardeşinin karısıyla evlenen adam rezillik etmiş olur. Kardeşinin namusunu lekelemiştir. Çocuk sahibi olmayacaklardır. Tesniye; 22/20-29: 13 "Bir adam bir kadın alır, yattıktan sonra ondan hoşlanmazsa, 14 ona suç yükler, adını kötüler, `Bu kadınla evlendim ama onunla yatınca erden olmadığını gördüm` derse, 15 kadının annesiyle babası kızlarının erden olduğuna ilişkin kanıtı alıp kapıda görevli kent ileri gelenlerine getirecekler. 16-17 Kadının babası ileri gelenlere, `Kızımı bu adamla evlendirdim ama o kızımdan hoşlanmıyor` diyecek, `Şimdi kızımı suçluyor, onun erden olmadığını söylüyor. İşte kızımın erden olduğunun kanıtı!` Sonra anne-baba kızlarının erden olduğunu kanıtlayan yatak çarşafını ileri gelenlerin önüne serip gösterecekler. 18 Kent ileri gelenleri de adamı cezalandıracaklar. 19 Ceza olarak ondan yüz gümüş alıp kadının babasına verecekler. Çünkü adam İsrailli bir erden kızın adını kötülemiştir. Kadın adamın karısı kalacak ve adam yaşamı boyunca onu boşayamayacaktır. 20 "Ancak bu sav doğruysa, kızın erden olduğuna ilişkin bir kanıt bulunamazsa, 21 kızı baba evinin kapısına çıkaracaklar. Kent halkı taşlayarak kızı öldürecek. Babasının evindeyken fuhuş yapmakla İsrail`de iğrençlik yapmıştır. Aranızdaki kötülüğü içinizden atacaksınız. 22 "Eğer bir adam başka birinin karısıyla yatarken yakalanırsa, hem kadınla yatan adam, hem kadın, ikisi de öldürülecek. İsrail`den kötülüğü atacaksınız. 23 "Eğer bir adam kentte başka biriyle nişanlı erden bir kızla karşılaşır ve onunla yatarsa, 24 ikisini de kentin kapısına götürecek, taşlayarak öldüreceksiniz. Çünkü kız kentte olduğu halde yardım istemek için bağırmadı; adam da komşusunun karısıyla ilişki kurdu. Aranızdaki kötülüğü içinizden atacaksınız. 25 "Eğer bir adam kırda nişanlı bir kızla karşılaşır, onu yakalayıp tecavüz ederse, yalnız tecavüz eden adam öldürülecek. 26 Kıza hiçbir şey yapmayacaksınız. Çünkü kızın ölümü hak edecek bir günahı yoktur. Bu, komşusuna saldırıp onu öldüren adamın davasına benzer. 27 Adam kızı kırda gördüğünde nişanlı kız bağırmışsa da onu kurtaran olmamıştır. 28 "Eğer bir adam nişanlı olmayan erden bir kızla karşılaşır, tutup onunla yatarsa ve bu ortaya çıkarsa, 29 kızla yatan adam kızın babasına elli gümüş verecek. Kıza tecavüz ettiği için onu karı olarak alacak ve yaşamı boyunca onu boşayamayacaktır. 30 "Kimse babasının karısını almayacak, babasının evlilik yatağına leke sürmeyecektir." İNCİL’DE ZİNANIN CEZASI Yuhanna; 8/1-11: İsa ise Zeytin dağına gitti. Ertesi sabah erkenden yine tapınağa döndü. Bütün halk o`nun yanına geliyordu. O da oturup onlara ders vermeye başladı. Din bilginleri ve Ferisiler, zina ederken yakalanmış bir kadın getirdiler. Kadını orta yere çıkararak İsa`ya, «Öğretmen, bu kadın tam zina ederken yakalandı» dediler. «Musa, Yasa`da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?» Bunları İsa`yı sınamak amacıyla söylüyorlardı; o`nu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı. İsa eğilmiş, parmağıyla toprağa yazı yazıyordu. Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine doğruldu ve «Aranızda günahsız olan, ona ilk taşı atsın!» dedi. Sonra yine eğildi, toprağa yazmaya koyuldu. Bunu işittikleri zaman, başta yaşlılar olmak üzere, birer birer dışarı çıkıp İsa`yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta yerde duruyordu. İsa doğrulup ona, «Kadın, nerede onlar? Hiçbiri seni yargılamadı mı?» diye sordu. Kadın, «Hiçbiri, efendim» dedi. İsa, «Ben de seni yargılamıyorum» dedi. «Git, artık bundan sonra günah işleme!» İSLAM’DA ZİNANIN CEZASI: Ve işte o kişiler [Rahman’ın kulları], Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarmazlar. Allah’ın haram kıldığı canı öldürmezler. -Ancak hakk ile öldürürler.- Zina da etmezler. -Ve kim bunları yaparsa, günahla karşılaşır. Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada, alçaltılarak sürekli olarak kalır. Ancak tövbe eden, iman eden ve salihi işleyenler müstesna. İşte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Ve Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. Ve her kim tövbe eder ve salihi işlerse, kesinlikle o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.- (Furkan/68-71) Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz celde vurun; Allah`a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dininde sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Ve müminlerden bir grup onların cezalandırılmasına tanık olsun. (Nur/2) “Celde”, ete geçmemek üzere, yalnız deriyi etkileyecek şekilde vurmak demektir. Allah tarafından halkın huzurunda ve suçlulara acınmadan uygulanması emredilen zina cezası, kürk ve palto gibi kalın olanlar hariç, suçluya giysileri çıkarttırılmadan uygulanmalıdır. Furkan suresinin 68-71. ayetlerinden anlaşılacağı üzere, Yüce Allah, bu suçtan tövbe eden [pişman olup maddî ve manevî cezasına razı olan] kimseleri bağışlamakta ve kötülüklerini iyiliğe dönüştürmektedir. Nitekim Nur suresinde Rabbimiz, zina etmiş Müslümanları dışlayıp onları hakir görmeyi, onlara ikinci sınıf insan muamelesi yapıp onlarla evlenmeyi yasaklamayı ve onları zina eden biriyle veya bir müşrikle evlendirme yoluna gitmeyi haram kılmıştır: Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenmiyor; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evleniyor. Ve bu, müminlere haram kılınmıştır. (Nur/3) Ayrıca şu da bilinmelidir ki, bir mümin kadının -zina etmiş bile olsa- bir müşrikle evlenmesi Bakara suresinin 221. ayetinde haram kılınmıştır. EŞCİNSEL ERKEKLERİN CEZASI İçinizden iki erkek kişi, fuhuş yaparsa, onlara eziyet edin; eğer tövbe eder, uslanırlarsa artık onlara eziyetten vazgeçin. Çünkü Allah, tövbeleri çok kabul edendir, çok esirgeyendir. (Nisa/16) Görüldüğü gibi, eşcinsel ilişkide bulunan erkeklere verilecek ceza, dil ve el ile eziyetten ibarettir. Eziyetin niteliği ayette açıklanmadığından, verilecek cezanın günün şartlarına göre ayarlanması söz konusudur. Nitekim fakihler bu konuda birçok görüş üretmişlerdir. Ancak kamu otoritesinin görevi sadece ceza tatbiki değildir. Bize göre, ayetteki “uslanırlarsa” ifadesi, bu kimselerin kamu otoritesi tarafından tedavi ve ıslah edilmelerini, yani uslanmaya teşvik edilmelerini öngörmektedir. |
|
|
|
|
|
#2 |
|
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 ![]() ![]() |
EŞCİNSEL KADINLARIN CEZASI
Kadınlarınızdan fahişeye varanlara, aranızdan dört şahit getirin; eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıncaya, ya da Allah onlara bir yol gösterinceye kadar evlerde tutun. (Nisa/15) “Fahişe”, kötülüğü gayet açık olan davranış, aşırı derecede edepsizlik demektir. Genellikle yasal olmayan cinsel ilişkiler için kullanılır. Ayetin bildirdiğine göre, eşcinsel ilişkide bulunan kadınların cezası, evde gözetim altında tutulmaktır. Bu ceza onların kendi başlarına serbest dolaşmalarının engellenmesi anlamına gelmektedir. Kamu otoritesince tedavi ve ıslah edilmeleri için uğraşılması gereken bu kadınlar, evlendikleri veya uslanıp bu işten vazgeçtikleri takdirde cezadan kurtulurlar. RECM Dinimizin tek kaynağı olan Kur’an’da ima yollu dahi değinilmemiş olmasına rağmen “recm” konusu, Müslümanların önemli bir sorunu olmaya devam etmektedir. Bunun sebebi, rivayetlerin dine ikinci bir kaynak olarak getirilmesi ve bu rivayetlerde yer alan tutarsız, çelişkili, ciddiyetsiz hususlara bir dinî hüviyet kazandırılmış olmasıdır. Nitekim dinimizin yegâne kural koyucusu olan Rabbimiz Kur’an’da zina suçunun cezasını belirlediği ve dolayısıyla bu konuda başka herhangi bir arayışa gerek kalmadığı halde, İslâm şeriatı ile yönetildiklerini iddia eden bazı ülkelerde zina suçuna -maalesef- “recm” cezası uygulanmaktadır. “RECM” SÖZCÜĞÜNÜN ANLAMI: “ رجمRecm” sözcüğün ilk anlamı “قتل [öldürmek]” demektir. “Öldürmek” eyleminin “recm” sözcüğüyle ifade edilmesinin sebebi, Arapların bu işi öldürülecek kişiyi “taşlamak” suretiyle yapmalarından kaynaklanmaktadır. Sonradan her türlü “öldürme” işine “recm” denilir olmuştur. (Lisanü’l-Arab; c:4, s:90) “Recm” sözcüğün terim olarak anlamı, “evli iken zina eden kişiyi taş ve benzeri şeyler atmak suretiyle öldürmek” demektir. Sözcük, İslâm hukukuna da bu terim anlamıyla ve Kur’an’da yeri olmamasına rağmen zina suçuna verilecek ceza olarak girmiştir. Oysa Kur’an’a bakıldığında, “recm” uygulamasının müşriklerin bir ceza şekli olduğu ve bu ilkel uygulamanın da zina ile hiçbir ilgisinin bulunmadığı görülmektedir: O [Babası]; “Ey İbrahim! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, ant olsun seni recm ederim [taşlayarak öldürürüm]. Haydi, uzun bir müddet bana uzak ol! [defol!]” dedi. (Meryem/46) Onlar [o kentin halkı] dediler ki: “Şüphesiz biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer vazgeçmezseniz, ant olsun ki, sizi taşlayarak öldürürüz ve mutlaka bizden size çok acıklı bir azap dokunur.” (Ya Sin/18) Onlar dediler ki: “Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen, iyi bil ki, kesinlikle sen taşlananlardan olacaksın!” (Şuara/116) Onlar [Şuayb’in kavmi] dediler ki: “Ey Şuayb! Biz senin söylediklerinin çoğunu iyice anlamıyoruz. Seni içimizde çok zayıf olarak görüyoruz. Eğer senin grubun [akrabaların, taraftarların] olmasaydı mutlaka seni recm ederdik [taşa tutar öldürürdük]. Ve senin bize karşı hiçbir üstün gücün [galip gelecek durumun] yoktur.” (Hud/91) Ve ant olsun ki, Biz onlardan önce Firavun kavmini fitnelendirdik. Ve onlara çok saygın bir elçi gelmişti: “Allah`ın kullarını bana geri verin. Şüphesiz ben sizin için gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah’a karşı üstünlük taslamayın. Şüphesiz ki ben size apaçık bir güç getiriyorum. Ve Şüphesiz ben, beni taşlamanızdan dolayı benim Rabbime, sizin Rabbinize sığındım. Eğer siz bana inanmazsanız hemen yanımdan uzaklaşın.” (Duhan/17-21) "Şüphesiz onlar [şehir halkı], sizi ellerine geçirirlerse sizi taşlayarak öldürürler veya sizi kendi milletlerine döndürürler. O zaman da siz, ebedî olarak, asla kurtuluşa eremezsiniz." (Kehf/20) Kur’an’da müşrikler tarafından uygulanmış bir ceza şekli olarak tanıtılmasına rağmen, biz, bu ceza şeklinin İslâm hukukuna ve bazı Müslüman ülkelerin uygulamalarına nasıl girmiş olduğunun araştırılıp gözler önüne serilmesi gerektiğine ve bu konunun artık Müslümanların gündeminden çıkarılmasının vakti geldiğine inanıyoruz. Bu amaçla da “recm” konusuna ait ne kadar malzeme varsa hepsini takdirlerinize sunuyoruz: “Zina” başlıklı yazımızda da belirttiğimiz gibi, gerek Sümer, Asur ve Babillilerde gerekse Tevrat’ta zina suçu için ölüm cezası takdir edilmiştir. Farklı yöntemlerle de olsa, “öldürme” şekillerinden biri olarak uygulanan “recm”, İslâm öncesi hukuklarda yer alan bir ceza şeklidir. Bu öldürme şekli, Kitab-ı Mukaddes’in şu paragrafında açıkça belirtilmektedir: 22- Eğer bir adam, başka bir adamın karısı olan bir kadınla yatmakta olarak bulunursa, o zaman kadınla yatan adam ve kadın, onların ikisi de öleceklerdir; ve kötülüğü İsrail’in kaldıracaksın. 23- Eğer kız olan bir genç kadın bir adamla nişanlı ise, ve bir adam onu şehirde bulup onunla yatarsa; 24- o zaman onların ikisini de o şehrin kapısına çıkaracaksınız, ve onları, şehirde olduğu halde bağırmadığı için, kadını ve komşusunun karısını alçalttığı için erkeği taşla taşlayacaksınız, ve ölecekler; ve kötülüğü aranızdan kaldıracaksın. (Tevrat; Tensiye, Bab 22; 22-24. cümleler) Recmin İslam öncesi hukuktan kalan bir uygulama olduğu, Hristiyanların kutsal kitabı Yuhanna İncilindeki bir atıftan da anlaşılmaktadır: İsa ise Zeytin dağına gitti. Ertesi sabah erkenden yine tapınağa döndü. Bütün halk o`nun yanına geliyordu. O da oturup onlara ders vermeye başladı. Din bilginleri ve Ferisiler, zina ederken yakalanmış bir kadın getirdiler. Kadını orta yere çıkararak İsa`ya, «Öğretmen, bu kadın tam zina ederken yakalandı» dediler. «Musa, Yasa`da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?» Bunları İsa`yı sınamak amacıyla söylüyorlardı; o`nu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı. İsa eğilmiş, parmağıyla toprağa yazı yazıyordu. Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine doğruldu ve «Aranızda günahsız olan, ona ilk taşı atsın!» dedi. Sonra yine eğildi, toprağa yazmaya koyuldu. Bunu işittikleri zaman, başta yaşlılar olmak üzere, birer birer dışarı çıkıp İsa`yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta yerde duruyordu. İsa doğrulup ona, «Kadın, nerede onlar? Hiçbiri seni yargılamadı mı?» diye sordu. Kadın, «Hiçbiri, efendim» dedi. İsa, «Ben de seni yargılamıyorum» dedi. «Git, artık bundan sonra günah işleme!» (Yuhanna İncili; 8/1-11) Rabbimizin tahrif edildiğini ve sayfalarının gizlendiğini bildirdiği Tevrat ve İncil’de var olan; buna karşılık, bu muharref kitapların düzelticisi durumundaki Kur’an’da sadece “müşriklerin ilkel bir uygulaması” olarak tanıtılan “recm” cezası, Müslümanların arasına sinsi ve şeytanî bir yol izlenmek suretiyle yerleştirilmiştir. Bilindiği gibi, İslâm dininin dejenere edilmesi için kâfirlerin geliştirdiği yöntemlerin başında “hadis uydurma”, “Kudsi hadis ihdas etme” gibi faaliyetler gelmektedir. Ne var ki, kötü niyetli çevreler bunu yeterli görmemişler, İslam’ın arı-duru mesajını anlaşılmaz hale getirecek bir de “nesh” kavramını ortaya atmışlardır. Kur’an’ı tanımayan, tanıyamayan veya Kur’an’ın “tartışılmayacak kadar net ve açık” niteliğini kavrayamayan bir kısım gafil ve cahil “sözde” ulema da, ortaya atılan ve amacı İslâm’ı dejenere etmek olan “nesh” kavramına itibar etmiş, konunun geniş kapsamı içinde yollarını şaşırarak sayıları 750’yi bulan ayetin birbiriyle çeliştiği, uyumsuz olduğu iddiasıyla bu olumsuzluğu “nesh” kurallarıyla çözmeye çalışmıştır. “Nesh” konusunda ileri sürülen bir diğer sapık görüş de, Kur’an’da lâfzı neshedilmiş ama hükmü baki kalmış ayetlerin var olduğu görüşüdür. Nitekim bu sapık görüşün etkisinde kalan zavallılar, eskiden Kur’an’da bulunmasına rağmen bazı ayetlerin sonradan yok edildiğine inanmaktadırlar. Bu iddiayı ortaya atan rezil müfterilere göre Osman Mushafı tertip edilirken yok edilen bu ayetler Ahzab [bazılarına göre Nur] suresindeymiş ve Ahzab suresi ilk zamanlarda Bakara suresi kadar uzun bir sureymiş. Müslümanlar arasında Kur’an’ın korunmadığı, eksikliği, bir bölümünün kaybolduğu gibi kuşkular uyandırmaya yönelik bu tür uydurma rivayetlerden bir tanesi şudur: Aişe nakleder: "Recm ve büyüklerin on defa süt emzirmesi [nin süt kardeşliği oluşturacağı] hususundaki ayetler benim yatağımın altında bulunan bir sayfa üzerinde yazılı idi. Peygamber vefat edince Peygamber`in vefatıyla meşgul olduk da keçi gelip onları yedi." (Bk. Dare Kutni, c:4, s:105; İbn-i Mâce, c:1, s:625) Buna benzer bir hadis de Müslim`de yer almaktadır. Bu rivayette Aişe’nin “Bu ayetler Peygamber vefat edinceye kadar okunurdu” dediği kaydedilir.(Muslim, c:4, s:167; Tirmizî, c:2, s:309) Keçinin yediği sayfada bulunduğu iddia edilerek Müslümanlar arasında tatbik edilmesi gerektiği telkin edilen, ancak Kur’an’daki onlarca ayete de ters düşen söz konusu cümlelerden birisi şudur: “Eşşeyhu veşşeyhatü iza zeniya fercümühüma elbettate nekalen minellahi v’Allahu azizün hakim [İhtiyar kadın ve erkek zina ettiklerinde Allah’tan bir ceza olarak mutlaka ikisini de recm ediniz. Allah Aziz’dir Hakîm’dir.]” Ne acıdır ki, kimine göre Kur’an’dan sonra en muteber din kaynağı sayılan, kimine göre de Kur’an’dan önceki din kaynağı kabul edilen Buhari’nin kitabına girmiş ve sanki “Maymunlar bile recm uygularken insanlar niye uygulamayacakmış?” anlamına gelen bir anlatımla, Amr b. Meymun’un Müslüman olmazdan evvelki hâline ait bir başka rivayet de şudur: 68- ... Amr b. Meymûn şöyle demiştir: Ben Câhiliyet dev*rinde zina etmiş olan bir maymunun üzerine birçok maymunların top*lanmış olduklarını gördüm. Maymunlar, zina eden o maymunu recm ettiler. Ben de o maymunlar topluluğu ile beraber zina eden may*muna taş attım. (Buhari; Menakibü’l-Ensar, 26. Bab, Hadis No: 68) Ayetlerin yok edildiğini iddia eden bu ayet cinayetinden sonra, olayın vahametini teşhir etmek ve okurların inceleyip ikna olmalarını sağlamak için “recm” konusundaki diğer nakillerin de ortaya konması gerektiği kanaatindeyiz. Bu teşhiri, en muteber hadis kitabı sayılan Sahih-i Buhari’den ve Prof. İbrahim Canan’ın tercüme ettiği “Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte” adlı eserden alıntıladığımız rivayetlerle yapacağız: 1- ... Abdullah b. Ömer [R] şöyle demiştir: Yahûdîler, Rasûlullah [S]`a geldiler de o`na kendilerinden bir adamla bir kadının zina ettiklerini zikrettiler [ve hükmünü sordular]. Rasûlullah onlara: - "Siz recm hakkında Tevrat`ta ne buluyorsunuz?" diye sor*du. Onlar: - Biz zina edenlerin ayıplarını ortaya koyup teşhir ederiz, bun*lar bir değnekle de dövülürler, dediler. Abdullah b. Selâm bunlara: - Yalan söylediniz! Tevrat`ta recm [âyeti] vardır! dedi. Bunun üzerine onlar Tevrat`ı getirdiler ve kitabı açtılar. Yahûdîlerden birisi [Abdullah b. Surya] elini recm âyeti üzerine koydu, ondan önceki ve sonraki âyetleri okumaya başladı. Abdullah b. Selâm ona: - Elini kaldır! dedi. O da elini kaldırınca recm âyeti görülüverdi. Yahûdîler: - Yâ Muhammed! Abdullah b. Selâm doğru söyledi, hakîka*ten Tevrat`ta recm âyeti vardır! dediler. Tahkîkat ile zinanın sabit olması üzerine, Rasûlullah bu iki zinâcının recm olunmalarını emretti, onlar da recm olundular. Abdullah b. Ömer “Ben, recm edilirken Yahûdî erkeğini, kadını atılan taşlardan korumak için kadının üzerine meyleder hâlde gördüm” demiştir. (Buhari; Kitabü’l-Muharibîn, 23. Bab, Hadis No: 33) 2-... Ebû Hureyre ile Zeyd b. Hâlid [R] şöyle haber ver*mişlerdir: İki adam Rasûlullah [S]`ın huzurunda çekişip dâvâlaştılar. Biri: - Aramızda Allah`ın Kitabı ile hükmet! dedi. Diğeri de ikisinin daha anlayışlısı olduğu hâlde: - Evet yâ Rasûlallah! Aramızda Allah`ın Kitabı ile hükmet ve dâvâmı söylemem için bana izin ver! dedi. Rasûlullah ona: - "Konuş!" buyurdu. O da dâvâsını şöyle arz etti: - Benîm oğlum bu adamın yanında ücretli idi. -Râvî İmâm Mâ*lik: "Asîf" "Ecîr" yâni "ücretle çalışan" demektir, dedi.- Bunun karısı ile zina etmiş. İnsanlar bana oğlum üzerine recm cezası oldu*ğunu haber verdiler. Ben de oğlumdan bu adama yüz koyun ile bir de kendime ait olan bir cariyeyi fidye verip oğlumu kurtardım. Sonra ben bunu ilim ehline sordum. Onlar da bana oğlum üzerine yüz değnek ile bir yıl gurbete gönderme cezası olduğunu ve recmin [taş*lama cezasının] ise ancak onun karısına düştüğünü haber verdiler! dedi. Rasûlullah [S]: — "Dikkat edin! Nefsim elinde bulunan Allah `a yemin ederim ki, ben sizin aranızda elbette Allah`ın Kitabı ile hüküm vereceğim: Senin koyunlarına ve cariyene gelince; bunlar sana geri verilir!" bu*yurdu ve oğluna yüz değnek vurup onu bir yıl gurbete gönderdi. Uneys el-Eslemî`ye de diğer adamın karısına gitmesini emretti de: — "Eğer zina suçunu itiraf ederse onu recm et!" buyurdu. Kadın zina suçunu itirâf etti, o da kadını recm etti. (Buhari; Kitabü’l-Muharibîn, 24. Bab, Hadis No: 34) 3- ... Bize Muhammed b. Ebî Zi`b, ez-Zuhrî`den; o da Ubeydullah`tan; o da Ebû Hureyre ile Zeyd b. Hâlid [R]`den şöyle tahdîs etti: Bedevilerden bir adam Peygamber [S] mescidde otururken geldi de: - Yâ Rasûlellah! Hasmımla aramızda Allah`ın Kitabı ile hü*küm ver! dedi. Hasmı da ayağa kalktı ve: - [Evet] o doğru söyledi, onun için Allah`ın Kitabı ile hüküm ver! deyip şöyle devam etti: - Benim oğlum bu bedevî adamın yanında ücretli [çoban] idi. Onun karısı ile zina etmiş. İnsanlar bana oğlumun üzerinde taşlama cezası olduğunu haber verdiler. Ben bu adama yüz koyun ile bir câri*ye fidye verip oğlumu kurtardım. Sonra ben bunu ilim sahibi olanla*ra sordum. Onlar, oğluma yüz değnek cezâsı ile bir yıl sürgüne gönderme cezası olduğunu söylediler! dedi. Bunun üzerine Rasûlullah: - "Nefsim elinde bulunan Allah`a yemin ederim ki, ben sizin aranızda elbette Allah`ın Kitabı ile hüküm veririm! Koyunlara ve ca*riyeye gelince; bunlar sana geri verilecek ve oğluna da yüz değnek vurma ve bir yıl sürgüne gönderme cezası uygulanacaktır!" [Bedeviye hitaben de:] - "Sana gelince yâ Uneys! Kalk bu adamın karısına git [zina suçunu itirâf ederse] onu recm et!" buyurdu. Uneys kuşluk vakti gitti, [kadının itirâfı üzerine] ona recm ce*zası uyguladı. (Buhari; Kitabü’l-Muharibîn, 19. Bab, Hadis No: 29) Görüldüğü gibi, bu rivayet bir öncekinin farklı versiyonu olup aynı olaydan bahsedilmektedir. Menşei farklı olduğu için nakledilmiştir. 4- ... Bize Ebu`z-Zinâd tahdîs etti ki: el-Kaasım b. Muhammed şöyle demiştir: İbn Abbâs, lanetleşme yapan iki kişiyi zikret*mişti. Abdullah b. Şeddâd da: - İşte o kadın, Rasûlullah [S]`ın "Eğer ben bir kadını beyyinesiz olarak recm edici olsaydım, bunu recm ederdim" buyurduğu ka*dındır, dedi. İbn Abbâs: - Hayır, bu, çirkinliği ve fucûru açıkta yapan kadındır, dedi. (Buhari; Kitabü’l-Muharibîn, 29. Bab, Hadis No: 46) 5- ... İbn Abbâs [R] şöyle demiştir: Peygamber [S]`in yanın*da lanetleşme zikrolunmuştu. Âsim b. Adiyy de bu konuda bir söz söylemişti. Sonra Âsim ayrılıp evine gitti. Akabinde ona kendi kav*minden olan [Uveymir adında] bir adam geldi ve kendi karısının ya*nında bir adam bulduğunu söyleyip şikâyet ediyordu. Bunun üzerine Âsim: - Ben bu belâya ancak kendi sözümden dolayı uğramışımdır, dedi ve o adamı Peygamber`in yanına götürdü. Peygamber`e, o adamın karısını beraberinde bulduğu kimseyi ha*ber verdi. Bu adam sarı benizli, az etli, düz saçlı idi. Onun, ailesinin yanında bulduğunu iddia ettiği adam ise esmer, kalın ve dolgun ba*caklı, çok etli şişman bir kimse idi. Peygamber: - "Allâhumme beyyin! [Allah`ım, beyân buyur!]" dedi. Sonunda kadın, kocasının yanında bulduğunu zikrettiği adama benzer bir çocuk doğurdu. Peygamber bu karı-koca arasında lanet*leşme yaptırdı... Abdullah b. Şeddâd, bulundukları bu mecliste Abdullah b. Abbâs`a hitaben: - İşte o kadın, Peygamber [S]`in "Eğer ben beyyinesiz olarak recm edici bir kişi olsaydım, işte bu kadını recm ederdim" buyurdu*ğudur, dedi. İbn Abbâs da: - Hayır, o kadın, İslâm içinde kötülüğü açıkça yapan bir ka*dındı, dedi.(Buhari; Kitabü’l-Muharibîn, 29. Bab, Hadis No: 47) 6- İbn Abbas anlatıyor: Hz Ömer’i hutbe okurken dinledim. Şöyle demişti: “Allah Teâla hazretleri Muhammed Aleyhisselam’ı hak din ile gönderdi ve ona kitabı indirdi. Bu indirilenler arasında recm âyeti de vardı. Biz bu âyeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Rasülüllah zina yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: “Biz Kitabullah’ta recm cezasını görmüyoruz deyip inkara sapabilecek ve Allah’ın kitabında indirdiği bir farzı terk ederek dalalete düşebilecektir. Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinaları, -delil veya hamilelik veye itiraf yoluyla- sübut bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah’ta mevcut bir haktır. Allah’a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: “Ömer Allah Teala’nın kitabına ilavede bulundu” demeyecek olsalar, recm âyetini Kitabullah’a yazardım.” (Buhari, Müslim, Muvatta, Tirmizi, Ebu Davud; İslam Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte; 5/161) 7- ... Abdullah b. Abbâs [R] şöyle demiştir: Ömer b. el-Hattâb [R] şöyle dedi: - Ben insanlar üzerine zamanın uzayıp da herhangi bir sözcü*nün: "Biz Allah`ın Kitâbı`nda recmi bulmuyoruz" demesinden ve böy*lece Allah`ın indirmiş olduğu bir farizayı terk etmek suretiyle sapmalarından endîşe etmişimdir. Dikkat ediniz! Evli olduğu hâlde zina eden kimse üzerine buna beyyine delâlet ettiği yahut gebelik yâhut itirâf olduğunda recm cezası sabit olmuş bir haktır! dedi. Sufyân b. Uyeyne: Ben bunu böylece ezberledim: Ömer: - Dikkat edin! Rasûlullah [S] recm etmiştir. O`ndan sonra biz de recm yaptık, dedi, demiştir. (Buhari; Kitabü’l-Muharibîn; 15. Bab, Hadis No: 24) Not: Buraya kısaltılarak alınmış olan bu rivayetin aslı, Sahih-i Buhari, 87. Kitap 16. Bab, 25 numaralı hadistir. Rivayetin aslını orijinalinden kelimesi kelimesine aşağıda vermeyi gerekli görüyoruz. Böylece herkes tamamını okusun ve dinin Allah’ın dini mi yoksa Ömer’in, İbn-i Abbas’ın veya Ebu Hüreyre’nin dini mi olduğuna karar versin. Aşağıdaki nakilde dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da, Ömer’in, “recm ayeti”nden başka, “Babalarınızdan yüz çevirmeyiniz! Şu muhakkaktır ki, babalarınızdan yüz çevirmeniz sizin küfrünüz, nankörlüğünüzdür!” mealindeki bir ayetin daha kaybolmuş olduğunu iddia etmesidir. Bu uydurma rivayete göre, Halife Ömer, kaybolan iki ayeti halktan korktuğu için Kur’an’a ekleyememiş ve bundan da hutbede yakınmıştır. Konumuz için dikkat çekici olan nokta, Ömer’in Kur’an’a koyamadığını ifade ettiği iddia edilen bu ayetlerin onun döneminden sonra “mensuh” sayılarak muhtevalarının yaşama geçirilmiş olmasıdır. 8- ... İbn Abbâs [R] şöyle demiştir: Ben Muhâcirler`den bir*takım adamlara Kur`ân okutuyordum. Bunlardan biri Abdurrahmân b. Avf idi. Ben Ömer`in yaptığı son haccında Minâ`da Abdurrah*mân b. Avf’ın evinde bulunduğum sırada, Abdurrahmân da Ömer b. el-Hattâb`ın yanında imiş. Oradan evine benim yanıma döndü de şöyle dedi: Eğer sen şu adamı göreydin muhakkak hayret ederdin: Bu gün Emîru`l-Mü`minîn`in yanına bir adam geldi ve: - Ey Mü`minlerin Emîri! Filân kişi hakkında ne düşünürsün: O kişi ‘Eğer Ömer ölürse, ben muhakkak filân kimseye [Talha b. Ubeydullah`a] biat ederim. Vallahi Ebû Bekr`e yapılan biat istişâresiz, birdenbire yapılıp tamam oldu!’ diye konuşarak bir fitne çıkarmak istedi. Ömer bu sözü işitince çok öfkelendi. Sonra: - Ben bu akşam üzeri -Allah dilerse- insanların arasında ayağa kalkıp bir hutbe vereceğim de milletin mukadderatını gasp etmek is*teyen bu adamları teşhîr ederek, bunların te`vîlâtından insanları sa*kındıracağım, dedi. Abdurrahmân dedi ki: Ben de Ömer`e: — Ey Mü`minlerin Emîri! Böyle yapma! Çünkü hacc mevsimi insanların her türlüsünü ve şer işlerinde süratli olanlarını bir araya toplar. Sen hutbe için ayağa kalkacağın zaman, bu kimseler sana ya*kın bir yerde olmakta diğer insanlara galebe ederler. Aya*ğa kalkar da bu konuda bir konuşma yaparsan, ben bu konuşmayı her bir uçurucunun senden alıp etrafa uçurmasından, onu belleyememeleri ve manâsını anlamamalarından ve o konuşmayı yakışmayacak bir*takım yerlere koymalarından endîşe ederim. Onun için sen yavaş ol, Medine`ye dönünceye kadar sabret. Çünkü Medîne hicret ve sünnet yurdudur. Orada Suffa ehli ile, insanların eşrafı ile toplanıp söyle*mek istediğin şeyleri o topluluğa sağlam olarak söylersin, ilim ehli olanlar senin konuşmanı iyi belleyip anlarlar ve onu uygun yerlerine koyarlar [da fitneyi önlerler], dedim. Ömer teklîfimi kabul edip: - Dikkat et! Vallahi, inşâallah Medîne`ye varıp ayağa kalkarak yapacağım ilk hutbemde bu meseleyi muhakkak konuşacağım! dedi, İbn Abbâs dedi ki: Bizler zilhicce ayının sonunda Medîne`ye geldik. Cuma günü olunca güneş ortadan meylettiği zaman bizler mescide gidişte acele davrandık. Nihayet ben Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl`i minberin köşesinin yanında oturmuş olarak bulup onun etrafına oturdum. Benim dizim onun dizine dokunuyordu. Çok bek*lemedim, Ömer b. el-Hattâb çıktı. Ben onun gelmekte olduğunu gö*rünce Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl`e: - Ömer bu öğleden sonra öyle mühim bir konuşma yapacak ki, halîfe yapıldığı günden beri böyle bir konuşma yapmamıştı, dedim. Saîd b. Zeyd benim sözümü kabul etmedi ve: - Ömer`in şimdiye kadar bundan önce söylemediği bir konuş*ma yapacağını neden ümîd ettin ki? diye bunu uzak saydı. Ömer minber üzerine oturup müezzinler de ezanları okuyup sükût ettikleri zaman ayağa kalktı. Allah`a hamd ve O’nu lâyık olduğu yüce sı*fatlarla övdükten sonra "Amma ba`du [Sözün bundan sonrasına gelince]..." deyip şunları söyledi: - Ben sizlere, Allah`ın benim konuşmamı takdir etmiş olduğu bir konuşma yapacağım: Bilmiyorum, belki bu konuşmam ecelimin önündedir [vefatım yaklaşmış olabilir]! Her kim bu konuş*mamı akledip anlar ve onu iyi ezberler ise bineğinin ulaştırdığı her yerde bunu söyleyip yaysın. Akledip kavramıyacağından endîşe eden kimseye gelince, ben hiçbir kimseye benim üzerime yalan söylemesi*ni helâl etmiyorum. Şüphesiz ki, Allah, Muhammed’i hakk peygamber gönderdi ve o`na kitâb indirdi. Allah`ın indirdiği şeyler içinde recm âyeti de var*dı. Bizler o âyeti okuduk, akledip anladık ve iyice ezberledik. Bu*nun içindir ki, rasûlullah recm etti, o`ndan sonra biz de recm ettik. Ben insanlara zaman uzayıp da bir sözcünün: "biz Allah’ın Kitâbı`nda recm âyetini bulmuyoruz" demesinden ve Allah’ın indirmiş ol*duğu bir farizayı terk etmeleri suretiyle insanların sapıklığa düşmelerin*den endîşe ediyorum. Recm, Allah’ın kitâbı`nda sabit bir haktır. Bu, erkeklerden ve kadınlardan evlenip de zina eden, zinası da beyyine ile yahut gebelik ile yahut da itirâf ile sabit olan kimselere uygulanır. Sonra bizler Allah’ın kitâbı`ndan okumakta olduğumuz şeyler içinde: "Babalarınızdan yüz çevirmeyiniz! Şu muhakkaktır ki, sizin babalarınızdan yüz çevirmeniz [babalarınızdan başkalarına mensupluk iddia etmeniz] sizin küfrünüz, nankörlüğünüzdür -yahut: sizin babalarınızdan yüz çevirmeniz, muhakkak sizin için bir küfürdür-!" sözleri de vardı. Dikkat edin! Sonra Rasûlullah [S] şunu da buyurmuştur: "Siz*ler beni, Meryem oğlu İsâ`nın bâtıl üzere aşırı övülmesi gibi mübala*ğalı ve aşırı şekilde övmeyiniz. Sizler bana `Allah`ın kulu ve Rasûlü` deyiniz!" Sonra şu da var ki, içinizden bir sözcü çıkıp "Vallahi Ömer ölür*se, ben filân kimseye biat ederim" demektedir. Sakın hiçbir kim*se onun "Ebû Bekr`e yapılan biat ancak istişâresiz, birdenbire olmuş ve tamamlanmıştır" demesiyle aldanmasın! Dikkat ediniz! Hakîka*ten o iş böyle çabuk olmuştur. Lâkin Allah, o işin şerrinden ümmeti korumuştur. İçinizden hiçbir kimse kendisine süratle gidilmekte de*velerin boyunlarının kopmasında Ebû Bekr gibi olamaz. Bundan sonra her kim milletin istişaresi ve reyi olmaksızın Müslümanlardan bir adama biat ederse, onun biati kabul olunmaz. O biat eden de, biat edilen de kendilerini öldürülme tehlikesine atmış olurlar. Şu da bir hakikattir ki, Allah, Peygamberi`ni vefat ettirdiği za*man bizim de haberimizden şunlar meydana gelmişti: Ensâr cemâati bize muhalefet ettiler ve hepsi Sâide Oğulları sakîfesinde toplandılar. Alî ile Zübeyr ve onların beraberinde olanlar da bize muhalefet ettiler. Muhacirler, Ebû Bekr`in yanında toplandılar. Ben Ebû Bekr`e: - Yâ Ebâ Bekr! Bizi şu Ensâr kardeşlerimizin yanma götür! de*dim. Akabinde bizler onlara ulaşmak isteyerek yola koyulup gittik. Onlara yaklaştığımız zaman, bizleri onlardan iki sâlih adam [Uveymir b. Sâide ile Ma`n b. Adiyy] karşıladılar da topluluğun üzerine meyledip ittifak ettikleri görüşü [Sa`d b. Ubâde`ye biati] bize zik*rettiler ve: - Ey Muhacirler topluluğu! Sizler nereye gitmek istiyorsunuz? dediler. Biz de onlara: - Şu Ensâr kardeşlerimizin yanına gitmek istiyoruz, dedik. Onlar da bize: - Ensâr topluluğuna yaklaşmayınız, siz kendi işinizin hükmü*nü veriniz! dediler. Ben de onlara: - Vallahi bizler muhakkak onların yanına gideceğiz! dedim. Ve yürüdük, nihayet Sâide Oğullarının meşveret ettikleri sakîfede Ensâr cemâatinin yanına vardık. Bir de baktık ki, onların ara*sında bir örtüye bürünüp sarınmış bir adam var! Ben: - Bu kimdir? dedim. Onlar: - Bu Sa`d b. Ubâde`dir, dediler. Ben: - Onun nesi var? dedim. Onlar: - Sıtma ateşi var, dediler. Biz birazcık oturduğumuzda onların hatîbi [Sabit b. Kays b. Şemmâs] şehâdet kelimelerim söyledi ve Allah`ı lâyık olduğu yüce sıfatlarıyla sena etti. Bundan sonra "Amma ba`du" hitap faslını söy*ledi ve şöyle devam etti: - Bizler Allah`ın Ensârı ve İslâm`ın büyük ordusuyuz. Siz Mu*hacirler cemâati ise Mekke`deki kavminizden bize yürüyüp gelmiş olan bir azınlıksınız. Böyle iken şimdi bu azınlık bizi aslımızdan kopar*mak ve bizleri emirlik işinden dışarıya çıkarmak istiyorlar, dedi. Ömer şöyle dedi: Ensâr`ın hatîbi susunca ben konuşmak istedim. Ben daha evvel, beğendiğim ve Ebû Bekr`in önünde takdîm edip ko*nuşmak istediğim bir makale [bir hitabe] hazırlamış idim. Ben Ebû Bekr`e arız olan keskinliğin yânî öfkenin bir kısmını ondan def etmeye uğraşıyordum. Ben konuşmak istediğim zaman, Ebû Bekr ba*na: - Yavaş ol [yumuşak ve sükûnetli davran]! dedi. Ben Ebû Bekr`i öfkelendirmek istemedim. Ebû Bekr kendisi ko*nuşmaya başladı. Ebû Bekr öfke sırasında benden daha halim, daha sükûnetli, hedeflere yönelip ulaşmakta da benden daha vakarlı idi. Vallahi Ebû Bekr benim hazırlamamda hoşuma giden hiçbir şeyi terk etmedi, o konuşmasına başlamasında, doğru olan görüşü belirtmek*te benim hazırladığım hitabenin benzeri yahut ondan daha üstün olan bir konuşmayı susuncaya kadar sürdürdü. Bu konuşmasında şunları söyledi: - [Ey Ensâr topluluğu! Allah`a yemîn ederim ki, bizler sizin fadlınızı, İslâm yolundaki belâlarınızı ve bizim üzerimize vacip olan hak*kınızı inkâr etmiyoruz! -İbn İshâk rivayetinden-] Sizler, kendinizde hayır bulunduğunu zikrettiniz, sizler bu hayrın ehlisiniz. Fakat şu ha*lifelik işi Kureyş`ten olan şu Muhacirler topluluğundan başkasında asla tanınmayacaktır. Bu Kureyş topluluğu nesep ve yurt bakımla*rından Arapların ortası, yâni en adaletlisi ve en üstünüdür. Ben siz*ler için şu iki adamdan birine biat etmenizi teklîf edip buna razı olmuşumdur. Şimdi bu ikisinden istediğinize biat ediniz! dedi. Ömer dedi ki: Bundan sonra Ebû Bekr, kendisi aramızda otur*makta bulunduğu hâlde benim elimi ve Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh`ın elini tuttu. Ben onun söylediklerinden bundan başkasını kerîh gör*medim. Vallahi benim öne geçirilip de boynumun vurulması (yâni bir günâhtan dolayı benim boynumun öne geçirilip de vurulmaya yaklaştırılması), bana içlerinde Ebû Bekr`in mevcûd bulunduğu bir kav*me emirlik yapmaklığımdan daha sevimlidir. Ancak ölümüm sırasında şeytânın telkîniyle nefsimin bunu bana süsleyip güzel göstermesi hâli müstesnadır ki, ben şu saatte onu vicdanımda hissetmiyor ve bulmu*yorum! Bu sırada Ensâr`dan bir sözcü [Habbâb ibnu`I-Munzir] şöyle dedi: - Bizler emirlik ağacının faydalanılacak olan aslıyız, köküyüz [yânî uyuz develerin kaşınmaları için ağıllara dikilen ağaç kökleriyiz, hasta develerin o ağaçlarla kaşınıp şifâ buldukları gibi, bu emirlik işi de bizlerle şifâ bulup yaşar]. Yine bizler meyveleri düşmesin, kı*rılmasın diye yapraklarla, dallarla bağlanmış yüklü hurma salkımla*rıyız. Biz Ensâr topluluğundan bir emir, sizlerden de bir emir olsun, ey Kureyş cemâati! dedi. Bunun üzerine karışık sözler çoğaldı ve sesler yükseldi, hattâ ben bir ihtilâf çıkmasından korktum da hemen: - Uzat elini yâ Ebâ Bekr! [Sana biat edeyim!] dedim. O da elini uzattı. Ben de ona biat ettim. Benden sonra Muha*cirler ve sonra Ensâr Ebû Bekr`e biat ettiler. Biz böylece Sa`d b. Ubâde`ye karşı çabuk davranıp galebe sağlamış olduk. Onlardan bir sözcü: — Sizler Sa`d b. Ubâde`yi öldürdünüz, [yânî onu yardımsız bı*rakmak ve kuvvetini gidermek suretiyle onu ölü gibi yaptınız] dedi. Ömer dedi ki: Bu sözcüye karşı ben: - (Hilâfet işine mâni` olmaya çalıştığı için) Allah Sa`d b. Ubâ*de`yi öldürsün! dedim. Bundan sonra Ömer, o cuma hutbesindeki konuşmasının sonun*da şunları tekrar olarak söyledi: - Bizler, o zaman, Allah`a yemîn ederim ki, kendisinde hazır bu*lunup meşgul olduğumuz bu devlet başkanlığı müzâkeresi işinden, Ebû Bekr`e biat edilmesi işinden daha kuvvetli hiçbir iş ve meşgu*liyet bulmadık! Bizler Ensâr topluluğunun bizlerden ayrılıp da top*luca bir biat olmamasından, bizden sonra onların kendilerinden bir adama biat etmelerinden korktuk. Bu takdirde ya bizler razı olmamamıza rağmen onlarla biatleşecek, yahut da onlara muhale*fet edecektik. Böylece de büyük bir fesat olacaktı. Artık bundan böyle Müslümanların istişaresi ve rızâları olmaksızın her kim bir adama bi*at edecek olursa [insanlar tarafından ne o biat eden adama, ne de onun biat ettiği adama;] ikisinin de öldürülecekleri korkusundan, biat olunmayacaktır! [Yani, hiçbir kimse, bey`at olunmaya ve kendisi için bey`atin -Ebû Bekr`e vâki` olduğu gibi- tamam olacağı*na tamah etmesin!] (Buhari; Kitabü’l-Muharibîn, 16. Bab, Hadis No:25) 9- İbn Abbas anlatıyor: “Allahü Teala, Kur’ân-ı Kerim’inde: “Kadınlarınızdan fuhşu irtikap edenlere karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer ... (Nisa/15)” buyurdu. Cenabı Hakk bu âyette önce kadını zikrettikten sonra, erkeği kadınla birlikte ele alarak şöyle demiştir: “Sizlerden fuhşu irtikap edenlerin ... (Nisa/16)” Cenabı Hakk, bu âyeti celde âyetiyle neshederek şöyle buyurdu: “Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine ... (Nur/2)” Sonra Nur suresinde recm âyeti nazil oldu. Önceki vahiy bekar içindi. Sonra recm âyeti tilavetten kaldırıldı, ancak hükmü baki kaldı.”(Ebu Dâvûd, Hudud/23; Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte, 5/164) Not: Bu rivayetteki iddia kökten yanlıştır. Çünkü Nisa/15. ve 16. ayetlerin anlamları rivayette söylendiği gibi değildir. Nisa/15, erkeksiz fuhuş yapan lezbiyen kadınları, Nisa/16. ayet de kadınsız, erkek erkeğe fuhuş yapan erkekleri konu edinmektedir. Dolayısıyla her iki ayet de homoseksüelliğin cezası ile ilgilidir. Yukarıda anlamı verilen uzun rivayette, Kur’an’dan kaybolan bir başka ayetin daha olduğu iddiası dikkat çekmektedir. “Tefsirci”ler ve “Usulcü”ler, bu ayetin lâfzının mensuh olduğunu söylemişler, hükmünün devam edip etmediği yönünde ise görüş belirtmemişlerdir. Görüldüğü gibi, 6, 7, 8 ve 9 numaralı rivayetlerin hepsi de İbn-i Abbas’a dayandırılmıştır. Bir kişinin ortaya attığı söylenti ile Nur suresinin ayeti hükümsüzleştirilmiş ve uygulamaya muharref Tevrat’ın hükümleri yerleştirilmiştir. Aşağıda yer alan iki rivayet ise, bize göre “şeytan ayetleri” martavalını gölgede bırakacak, müfteri Salman Rüşdi’ye bile parmak ısırtacak niteliktedir: 10- Ebu Abdirrahman es-Sülemî anlatıyor: Hz. Ali hutbede şöyle buyurdu: “Ey insanlar, kölelerinize -ister muhsan olsunlar, ister olmasınlar- hadleri tatbik edin. Zira Hz. Peygamber (as)’ın bir cariyesi zina yapmıştı, ona celde tatbik etmemi emretti. Dövmek üzere yanına geldim. Yeni nifas olmuştu. Döversem öldürürüm diye korktum. Durumu Rasulullah’a arzettim. Bana: “İyi yapmışsın, iyileşinceye kadar ona dokunma!” dedi. (Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1593, 5/168, 169; Müslim, Tirmizi, Ebu Davut) 11- Hz. Enes anlatıyor: Bir adam, Rasulullah’ın ümmü veledine temas etmekle itham edilmişti. Rasulullah, Hz. Ali’ye “Git boynunu vur” diye emretti. Hz. Ali, adama geldiği vakit, onu bir kuyunun içinde yıkanıp serinliyor buldu. “Çık dışarı” diyerek elinden tutup kuyunun dışına çıkardı. Hz. Ali adamın “burulmuş” hadım edilmiş ve erkeklik organından mahrum olduğunu gördü. Artık ona dokunmayıp durumu Hz. Peygamber’e haber verdi. Rasülüllah onu davranışı sebebiyle takdir etti.” (Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1602, 5/176, 177; Müslim, Tevbe 59, 2771) Özellikle son iki rivayette edepsizlik hadlerini de aşan bir cüretkarlık mevcuttur. Şöyle ki: Birinci rivayette, peygamberimizin bir cariyesinin, hem de ondan çocuk doğuran bir cariyesinin zina yaptığından, zina neticesinde hamile kaldığından, bu çocuğu doğurduğundan ve peygamberimizin de onu cezalandırması için Ali’yi görevlendirdiğinden söz edilmektedir. İkinci rivayette ise, peygamberimizin cariyesi ile zina ettiği zannedilen adamın hadım olduğu, yani onunla zina edenin o adam olmadığının anlaşıldığı ileri sürülmektedir. Bu rivayetlerde konu edilen “çocuk sahibi” cariye, rivayetlerin yer aldığı kaynaklardaki açıklamalara göre, peygamberimizin değerli cariyesi, müminlerin annesi Mariye’dir. Bu durumda, Mariye annemiz tarafından doğurulduğunu ve sabi yaşta öldüğünü bildiğimiz İbrahim, bu rivayetleri uyduran kendini bilmez mel’unlarca bir “zina çocuğu” olarak gösterilmiş olmaktadır. “Hadis” adıyla ortaya çıkmış bu rezil ifadeler derhal ve kesin bir dille reddedilmesi gerekirken, ne yazık ki, hadis şârihleri tarafından hüküm çıkarılacak muteber nakiller olarak kabul edilmiş ve bu uydurma nakillerden şu hükümleri çıkarmışlardır: “Hastalara, nifaslı olanlara iyileşinceye kadar ceza uygulanmaz” ve “Şahit, gaibin görmediğini görür.” 12- Vâil b. Hucr b. Rebia anlatıyor: “Rasulullah’ın sağlığında, bir kadın namaz kılmak maksadıyla evinden çıkmıştı. Yolda ona bir erkek rastladı. Kadına çullanıp ihtiyacını giderdi. Kadın bağırdı, adam ise sıvıştı gitti. Çığlığı duyan bir erkek koştu geldi. Kadın ona başına gelenleri anlattı. Sonra bir grup muhacire rastladı, başından geçenleri onlara da anlatıp: “Bir adam bana böyle yaptı.” dedi. Hep beraber yürüyüp kadının kendisine tecavüz ettiği kimseyi yakalayıp kadına getirdiler. Kadın: “Evet bu odur” dedi. Sonra adamı Rasulullah’ın yanına götürdüler. Rasulullah adamın recmedilmesini emrettiği sırada, kadına tecavüz etmiş olan kimse kalkıp: “Ey Allah’ın resulü, suçlu benim!” diye itirafta bulundu. Rasulullah kadına: “Git, Allah günahlarını affetti” dedi. Zan altında kalmış olan kimseye de güzel sözler söyleyip gönlünü aldı. Tecavüzcünün recmedilmesini emretti ve recmedildi. Sonra Rasulullah şunu söyledi: “Bu adam öyle bir tevbe ile tevbe etti ki, böyle bir tevbeyi Medine ahalisi yapsaydı kabul edilirdi.”(Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1596, 5/170, 171; Tirmizi, Hudud 22; Ebu Davud, Hudud 7) 13- İbn-i Abbas anlatıyor: Hz. Ömer’e, zina yapmış olan deli bir kadın getirildi. Hz. Ömer, onun recm edilip edilemeyeceği hususunda halkla istişare ederek recmedilmesine hükmetti. Kadına Hz. Ali uğradı. Hazırlığı görünce: “Bunun hali nedir? diye sordu. Kendisine: “Falanca kabileden deli bir kadındır, zina yapmıştır. Hz. Ömer onun recmedilmesine hükmetmiştir” dediler. Hz. Ali “Kadını geri götürün” dedi. Sonra Hz. Ömer’e uğrayıp “Ey Mü’minlerin emiri, bilirsin ki, Rasulullah şöyle buyurmuştur: ‘Kalem üç kişiden kaldırılmıştır [onlar yaptıklarından sorumlu değildirler.]: Buluğa erinceye kadar çocuktan, uyanıncaya kadar uyuyandan, şifa buluncaya kadar bunamıştan.’ Biçare kadın falanca kabilenin bunağıdır. Ona tecavüz eden, muhakkak ki akli noksanlığı sırasında tecavüz etmiştir” dedi.(Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1597, 5/172; Ebu Davud, Hudud 16) |
|
|
|
|
|
#3 |
|
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 ![]() ![]() |
14- ... Zeyd b. Hâlid ile Ebû Hureyre [R]`den: Şöyle demişler*dir: Peygamber [S]: "Yâ Uneys [ibn Dahhâk], şu zina suçu isnâd edilen kadına git, eğer o kadın zina ettiğini itirâf ederse ona recm cezası uygula" buyurdu. (Buhari; Kitabü’l-Vekale, 13. Bab, Hadis no:14)
15- ... Bize el-Leys, Ukayl`den; o da ibn-i Şihâb`dan; o da Ebû Seleme b. Abdirrahmân ile Saîd b. el-Müseyyeb`den tahdîs etti ki, Ebû Hureyre [R] şöyle demiştir: Rasûlullah [S] mescidde iken bir adam geldi de O`na nida etti ve: “Yâ Rasûlallah! Ben zina ettim!” dedi. Rasûlullah ondan yüz çevirdi. Bu adam bu şekilde kendi aley*hindeki itirâfını dört kere tekrar etti. Kendi aleyhine dört kere şahâdet edince Peygamber onu çağırdı da: "Sende delilik var mı?" diye sordu. O zât: “Hayır [yoktur]” dedi. Peygamber: "Sen evli misin?" diye sordu. O zât: “Evet [evliyim]” dedi. Bunun üzerine Peygamber oradakilere: "Bunu götürünüz ve taşlayınız!" emrini verdi. İbn Şihâb şöyle dedi: “Bana Câbir b. Abdullah`tan işiten kimse haber verdi ki, Câbir şöyle demiştir: ‘Ben o zâtı taşlayanların içinde bulundum. Bizler onu [cena*zelere namaz kılınan] musallada taşladık. Taşlar ona isabet edip acı*tınca kaçtı. Biz de ona Harre`de yetiştik ve recmettik.’ (Buhari; Kitabü’l-Müharibîn, 7. Bab, Hadis No:14) 16- Habib b. Salim anlatıyor: Abdurrahman b. Huneyn denen bir adam karısının cariyesine temasta bulundu. Hadise Kufe emiri Numan b. Beşir’e götürüldü: “Ben sizin hakkınızda Rasulullah’ın hükmüyle hükmedeceğim” dedi. “Eğer zevcen cariyeyi sana helal ederse, yüz değnek yiyeceksin, helal etmezse recmedileceksin.” Sonra karısının cariyeyi adama helal ettiğini görünce, emir yüz değnek vurdu.” (İslam Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1598; Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İbn Mace) 17- ... İbn Ömer [R] şöyle demiştir: Rasûlullah [S]`a bir Yahûdî erkeği ile bir Yahûdî kadını getirildi. Bunlar birbirleriyle çirkin bir iş [yânî zina fiili] meydana getirmişlerdi. Rasûlullah Yahûdîler`e: "Sizler kitabınız Tevrat`ta zina edenler için ne cezası bulu*yorsunuz?" diye sordu. Onlar: “Âlimleriniz, zina edenin yüzünü kömürle karartma ve bir eşek üzerine [yüzlerini birbirine] ters bindirme bid`atini çıkardılar” diye cevap verdiler. Abdullah b. Selâm: “Yâ Rasûlallah! Onlara Tevrat`ı getirmelerini emret!” dedi. Tevrat getirildi. Yahûdîler`den biri elini recm âyeti üzerine koydu da öncesini ve sonrasını okumaya başladı. Abdullah b. Selâm ona: “Elini kaldır!” dedi. Bir de baktılar ki, recm âyeti elinin altındadır. Bunun üzerine Rasûlullah zina eden o iki kimsenin recm edilmesini emretti, onlar da recm olundular. İbn Ömer: “Bu zina eden iki kişi Mescid`in yanında düz taşlarla döşenip kaplanmış olan Balat denilen yerde recm olundular. Ben er*kek Yahûdî`nin kadını taşlardan korumak için üzerine kapandığını gördüm” demiştir. (Buhari; Kitabü’l-Muharibîn, 9. Bab, Hadis No: 17) 18- ... Bize Ma`mer b. Râşid.ez-Zuhrî’den; o da Ebû Sele*me b. Abdurrahman`dan; o da Câbir b. Abdullah`tan şöyle ha*ber verdi: Eslem kabîlesinden [Mâiz b. Mâlik el-Eslemî adında] bir adam Peygambere geldi de zina ettiğini itirâf eyledi. Peygamber [S] ondan yüz çevirdi. O adam kendi aleyhine dört kere böyle şahâdet edin*ce, Peygamber ona hitaben: "Sende delilik var mı?" diye sordu. O zât: “Hayır [yoktur]” dedi. Peygamber: "Sen evlendin mi?" diye sordu. O zât: “Evet [evlendim]” dedi. Bunun üzerine o adamın recm edilmesini emretti ve o zât [cena*zelere namaz kılınan] musallada recm olundu. Taşlar ona isabet edip acıtınca adam kaçmaya başladı, kendisine erişilip recm edildi, niha*yet öldü. Peygamber onu hayırla zikretti ve üzerine cenaze namazı kıldırdı. Râvî Yûnus ile İbn Cureyc, ez-Zuhrî`den yaptıkları rivayetlerin*de "Üzerine namaz kıldı" fıkrasını söylemediler. Ebû Abdillah el-Buhârî`ye: "Peygamber onun üzerine cenaze namazı kıldı" fıkrası sahîh olur mu? diye soruldu. Buharî “Bunu Ma`mer ibn Râşid rivayet etti” diye cevap verdi. Buhârî`ye “Bunu Ma`mer`den başkası rivayet etti mi?” denildi de, o “Hayır” diye cevap verdi. (Buhari; Kitabü’l-Muharibîn; 10. Bab, Hadis No: 18) 19- ... İbn Abbâs [R] şöyle demiştir: Mâiz b. Mâlik, Peygamber [S]`e gelip zina suçunu itirâf ettiği zaman Peygamber [on*dan birkaç defalar yüz çevirdikten, deli ve sarhoş olup olmadığını araştırdıktan sonra] ona: "Belki sen o kadını öptün yahut elinle elleyip çimdikledin yahut da sâdece baktın?" buyurdu. Mâiz: “Hayır yâ Rasûlallah!” diye zina ettiğini ısrarla belirtince, Ra*sûlullah hiçbir kinayeli lafız kullanmayarak açıkça: "Sen erkeklik organını o kadının ferci içine koydun mu?" diye sordu. İbn Abbâs: Mâiz`in açıkça zina ettiğini ikrar etmesi sırasında artık Rasûlullah onun recm edilmesini emretti, dedi. (Buhari; Kitabü’l-Muharibîn, 13. Bab, Hadis No:21) 20- ... Ebû Hureyre [R] şöyle demiştir: Rasûlullah [S] mescidde iken insanlardan [yânî başkan ve şeriflerden olmayıp, halktan] bir adam geldi ve nida edip: “Yâ Rasûlallah, ben zina ettim!” dedi; bununla kendini kastediyordu. Rasûlullah ondan yüz çevirdi. Bu sefer o adam Rasûlullah`ın yü*zünü çevirdiği yöne geçerek yine: “Yâ Rasûlallah! Ben zina ettim!” dedi. Rasûlullah ondan yine yüz çevirdi. O da yine Rasûlullah`ın yü*zünü döndürdüğü tarafa geçti, bu itirâfını tekrarladı. Nihayet bu su*retle kendi aleyhinde dört kerre şehâdet edince, Peygamber onu çağırdı da: "Sende delilik var mı?" diye sordu. O zât: “Hayır, yoktur yâ Rasûlallah!” dedi. Bu sefer Peygamber ona: "Sen evlendin mi?" diye sordu. O zât: “Evet, evliyim yâ Rasûlallah!” diye cevâb verdi. Bunun üzerine Rasûlullah yanında bulunanlara: "Bunu götürün ve recm edin!" buyurdu. İbn Şihâb şöyle dedi: Bana Câbir ibn Abdillah`tan işiten kimse haber verdi ki; Câbir: “Ben o zâtı taşlayanların içinde bulundum. Bizler onu [cena*zelere namaz kılınan] musallada taşladık. Taşlar ona isabet edip ızdırap verince koşup kaçtı. Nihayet biz ona Harre`de yetiştik ve orada recm ettik” demiştir. (Buhari; Kitabü’l-Muharibîn; 14. Bab, Hadis No: 22) 21- Büreyde anlatıyor:Maiz b. Malik el-Eslemî, Rasülüllah’a gelerek: “Ey Allahın Rasülü, ben nefsime zulmettim, zina edepsizliğini işledim, beni temizlemeni istiyorum” dedi. Rasülüllah onu reddetti. Ancak Maiz ertesi gün tekrar geldi. Yine: “Ey Allahın Rasülü, ben zina edepsizliğini irtikap ettim” diye ikinci sefer itirafta bulundu. Adamı ikinci sefer geri çeviren Rasülüllah, adamın kavmine birisini yollayarak: “Onun aklında bir noksanlık biliyor musunuz, normal bulmadığınız bir davranışına rastladınız mı? diye tahkik ettirdi. Ancak hep beraber: “Biz onu, gördüğümüz kadarıyla, aramızdaki salih kişilere denk akıl sahibi biliyoruz” dediler. Maiz üçüncü sefer müracaatta bulundu. Hz. Peygamber onlara yine birini göndererek adam hakkında sordurdu. Yine ne kendinde, ne aklında bir kusur olmadığını söylediler. Adam dördüncü sefer müracaat edince, ona bir çukur kazdırdı. Taşlanmasını emretti ve taşlandı. Ravi der ki: Gâmidiye adında bir kadın da gelerek: “Ey Allah’ın Rasülü, beni niye reddediyorsun? Görüyorum ki, beni de Maiz gibi geri çevirmek istiyorsun. Allah’a kasem olsun, ben hamileyim de!” dedi. Hz. Peygamber: “Öyle ise hayır. Sen git ve çocuğu doğurunca gel!” dedi. Kadın gitti, çocuğu doğurunca, bir beze sarılmış olarak çocukla geldi. “İşte çocuk, doğurdum!” dedi. Rasulüllah: “Git, sütten kesinceye kadar emdir, sonra gel!” buyurdu. Kadın gitti, o çocuğu sütten kesince çocukla birlikte geldi. Çocuğun elinde bir ekmek parçası vardı. “Ey Allah’ın Rasulü, işte çocuk, sütten kestim, yemek de yedi” dedi. Rasülüllah çocuğu alıp, müslümanlardan birine teslim etti. Sonra bir çukur kazılmasını emir buyurdu. Göğsüne kadar derinlikte bir çukur kazıldı. Bundan sonra halka taşlamalarını emretti. Herkes taşladı. Halid b. Velid elinde bir taş ilerledi, başına attı. Kan yüzüne fışkırmıştı, kadına küfretti. Rasülüllah, Halid’in kadına küfrettiğini işitince: “Ey Halid, ağır ol!” dedi ve ilave etti: “Nefsini kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal’e kasem olsun, bu kadın öyle bir tevbe yaptı ki, şâyet alışverişte sahtekarlık yapanlar aynı tevbe ile tevbe yapsalardı, onların bile mağfiretine yeterdi.” Sonra Rasülüllah kefenlenmesini emretti. Kadın üzerine namaz kıldırdı ve defnedildi.” [Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1605, 5/184, 185; Müslim, Hudud, 22; Ebu Davud, Hudud, 24) 22- İmran b. Husayn anlatıyor: “Rasülüllah’a Cüheyne’li, zinadan hamile kalmış bir kadın geldi ve: “Ey Allah’ın Rasulü, ben bir hadd cürmü işledim, cezasını bana tatbik et” dedi. Rasülüllah da kadının velisini çağırıp: “Buna iyi muamelede bulun. Çocuğu doğurunca kadını bana getirin!” buyurdu. Velisi öyle yaptı. Rasülüllah kadının elbisesini üzerine bağlamalarını emretti. Sonra taşlamalarını söyledi ve taşlandı. Üzerine cenaze namazı kıldırdı. Bunu gören Hz. Ömer: “Bu zaniye kadına namaz mı kıldırıyorsun?” dedi. Aleyhisselatü vesselam efendimiz: “Bu öyle bir tevbe yaptı ki, onun tevbesi Medine ahalisinden yetmiş kişiye taksim edilseydi onların hepsini rahmete bandırırdı. Sen Allah için canını vermekten daha efdal bir amel biliyor musun?” diye cevap verdi.”(Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1607, 5/188; Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Nesaî) 23- İmam Malik diyor ki: “Bana ulaştığına göre, Hz. Osman’a evliliğinin altıncı ayında doğum yapan bir kadın getirildi. Derhal recmedilmesini emretti. Ancak Hz. Ali: “Cenabı Hakk Kur’ân-ı Kerim’de ‘... insanın anne karnında taşınma ve sütten kesilmesi otuz aydır. ...’ (Ahkaf/15) buyuruyor. Keza başka bir âyette de ‘... Anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Bu hüküm emmeyi tamam yaptırmak isteyenler içindir. ...’ (Bakara/239) buyurmaktadır. Bu durumda hamilelik müddeti altı aydır.” Bu açıklama üzerine Hz. Osman kadının geri gönderilmesini emretmişti. Ancak kadın recmedilmiş bulundu.”(Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1609 5/192; Muvatta; Hudud, 11) 24- ... Bize Seleme b. Kuheyl tahdîs edip şöyle dedi: Ben eş-Şa`bî Âmir b. Şurahbîl`den işittim. O, Alî ibn Ebî TâIib [R]`in, cuma günü [Şurâha el-Hamdâniyye denilen] kadını recmettiği za*man, Alî`nin: “Ben bu kadını Rasûlullah[S]`ın sünneti [yânî kanunu] ile recmetmişimdir” dediğini tahdîs ediyordu. (Buhari; Kitabü’l-Muharibîn, 6. Bab, Hadis no: 11) 25- Şa’bî anlatıyor: “Hz. Ali, kadını recmettiği zaman onu Perşembe günü dövdü, Cuma günü de recmetti. Ve şunu söyledi: “Ona Kitabullah’ın hükmü ile celde, Rasülüllah’ın sünneti ile de recm tatbik ettim.” (Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1611, 5/194; Buhari) 26- İbn-i Ömer anlatıyor: “Yahudiler, Rasülüllah’a gelip kendilerinden bir erkekle kadının zina yaptığını söylediler. Rasülüllah onlara: “Recm hakkında Tevrat’ta ne buluyorsunuz?” diye sordu. Onlar: “Teşhir edip rezil ederiz ve dayak atarız” dediler. Abdullah b. Selam: “Yalan söylüyorsunuz. Zinanın Tevrat’taki cezası recmdir” dedi. Hemen Tevrat’ı getirip açtılar. İçlerinden [Abdullah b. Surya adında] biri elini recm âyetinin üzerine koydu. Sonra, âyetten önceki kısımlardan okumaya başlayıp kapattığı kısmı atlayarak arka kısmını okumaya devam etti. Abdullah b. Selam müdahale edip: “Kaldır elini!” dedi. Adam elini çekti, tam orada recm âyeti mevcut idi. Bunun üzerine: “Ey Muhammed, Abdullah doğru söyledi. Tevratta recm âyeti mevcuttur” dediler. Rasulullah derhal o iki zatın recmedilmelerini emretti ve recmedildiler. İbn Ömer der ki: “Erkeğin, atılan taşlara karşı korumak için kadının üzerine eğildiğini gördüm.” (Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1613, 5/199; Buhari, Müslim, Muvatta, Tirmizi, Ebu Davud) 27- Ebu Hüreyre anlatıyor: Yahudilerden bir kadınla bir erkek zina yaptılar. Birbirlerine: “Bizi şu Peygamber’e götürün. Çünkü bir kısım hafifletmeler getiren bir peygamberdir. Bize recm dışında fetvalar verirse kabul eder, Allah indinde O’nun hükmünü kendimize delil kılarız ve “Senin peygamberlerinden bir peygamberin bize verdiği fetvalarla amel ettik, hevamıza uymadık, deriz” dediler. Mescidde ashabıyla birlikte oturmakta olan Hz. Peygambere gelerek: “Ey Ebu’l-Kasım, zina yapan kadın ve erkek hakkında kanaatin nedir?” dediler. O, onlara tek kelime söylemeden Beyt-i Midras’larına geldi. Kapıda durarak: “Hz. Musa’ya Kitab’ı indiren Allah aşkına söyleyin, muhsan olan birisi zina yapacak olsursa, bunun tevrattaki hükmü nedir?” diye sordu. “Yüzü siyaha boyanır, eşek üzerine ters bindirilip gezdirilir ve dayak atılır.” Ravi devamla der ki: “Yahudilerden bir genç bu cevabı tasvip etmeyip susmuştu. Rasulullah onun suskunluğunu görünce sualinde ısrar etti. Bunun üzerine genç: “Madem ki sen bize Allah’ın adına yemin veriyorsun, gerçeği söyleyeceğim: Biz Tevrat’ta recm emrini görüyoruz” dedi. Rasulullah: “Allah’ın emrini hafifletmenizin başlangıcı nasıl oldu?” diye sordu. Genç şu cevabı verdi: “Krallarımızdan birinin bir yakın akrabası zina yaptı. Kralımız, ona recm tatbik etmedi. Sonra halka mensup bir aileden bir erkek zina yaptı. Bunu recmetmek istedi. Ancak adamın kavmi buna mani olup: “Sen yakınını getirip recmetmedikçe biz de adamımızın recmedilmesine müsaade etmeyeceğiz!” dediler. Bunun üzerine aralarında şimdiki cezayı vermek üzere anlaşıp sulh yaptılar. Bu açıklama üzerine Rasulullah: “Ben Tevrat’taki âyetle hükmediyorum!” dedi. Ve onların recmedilmelerini emretti. Ve recmedildiler. Zührî der ki: “Bana ulaştığına göre, şu âyet bunlar hakkında nazil olmuştur: “Şüphesiz ki Tevrat’ı biz indirdik. Ki onda bir hidâyet, bir nur vardır. Kendisini Allah’a teslim etmiş olan peygamberleri, Yahudilere ait davalarda onunla hükmederlerdi.”(Maide/44)Rasulullah da onlardan biri idi.” (Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1612, 5/196, 197; Ebu Davud) 28- Ebu İshâk eş Şeybânî anlatıyor: İbn Ebi Evfa’ya “Rasülüllah hiç recm tatbik etti mi?” diye sordum. Bana “Evet” cevabını verdi. Ben tekrar “Nur suresinin nüzulünden önce mi, sonra mı?” diye sordum. “Bilmiyorum!” dedi.(Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1610, 5/193; Buhari, Müslim) 29- ... Bize eş-Şeybânî tahdîs edip şöyle dedi: Ben Abdullah b. Ebî Evfâ [R]`ya recm cezasından sordum. O, “Peygamber [S] recm cezası uyguladı” dedi. Ben “Nûr Sûresi`nden [yâni yüz değnek âyetinden] evvel mi, yâhut sonra mı recm uyguladı?” diye sordum. Abdullah b. Ebî Evfâ “Bunu bilmiyorum” dedi. Bu hadîsi eş-Şeybânî`den rivayet etmekte Alî b. Mushir, Hâlid b. Abdillah, el-Muhâribî ve Ubeyde b. Humeyd dörtlüsü, Abdu`l-Vâhid`e mutâbaat etmişlerdir. Bu râvîlerden biri [yânî Ubeyde b. Humeyd], Nûr Sûresi yerine "Yüz değnek [âyetin]den evvel mi?" şeklinde rivayet etmiştir. Birinci rivayet [yânî "Nûr Sûresi`nden evvel mi?" şeklinde olan rivayet] daha sahîh olanıdır. (Buhari; Kitabü’l-Muharibîn; 23. Bab, Hadis No: 32) 30- ... Bize Hâlid b. Abdillah, eş-Şeybânî`den tahdîs etti ki, eş-Şeybânî şöyle demiştir: Ben Abdullah b. Ebî Evfâ [R]`ya: “Rasûlullah [S] recmetti mi?” diye sordum. O da: “Evet, etti” diye cevâb verdi. Ben tekrar: “Rasûlullah Nûr Sûresi`nin inmesinden evvel mi, yoksa sonra mı recmetti?” dedim. Abdullah b. Ebî Evfâ: “Bunu bilmiyorum” dedi. (Buhari; Kitabü’l-Muharibîn; 6. Bab, Hadis No: 12) 31- Ebu Hüreyre ve Zeyd b. Hâlid el-Cühenî anlatıyor: “Bir bedevi, Hz. Peygambere gelerek: “Ey Allah’ın Rasülü, Allah aşkına, hakkımda Allah’ın kitabıyla hükmet” diye yemin verdi. Bundan daha fakih olan bir diğeri de: “Evet, aramızda Kitabullah’la hükmet, bana da izin ver!” talebinde bulundu. Rasülüllah efendimiz: “Meramını söyle!” dedi. Adam: “Oğlum bunun yanında işçi idi. Karısıyla zina yaptı. Bana, “oğlun için recm gerekir” dediler. Ben de hemen oğlum namına yüz koyunla bir cariye fidye verdim. Sonra bir de ilim adamlarına sordum. Bana: “Oğluna yüz değnek ve bir yıl sürgün cezası gerekir; bu adamın karısına da recm cezası icabeder” dediler” dedi. Rasulullah: “Ruhumu kudret elinde tutan Zat’a yemin olsun, ikinizin arasını Kitabullah’a uygun şekilde hükme bağlayacağım: Cariye ve koyunlar sana geri verilecek. Oğluna yüz sopa ve bir yıl sürgün tatbik edilecek” buyurdu. Sonra, Eslemli bir adama seslendi: “Ey Üneys! Bu zatın hanımına git, eğer zinayı itiraf ederse onu recmet, gel!” Üneys kadına vardı. O suçunu itiraf etti. Rasulullah emretti, kadın recmedildi.” (Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1608, 5/189, 190; Buhari, Müslim, Muvatta, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İbni Mace) 32- Cabir anlatıyor: Rasülüllah zina yapmış olan bir kimse için celde ile hadd tatbik edilmesini emretti. Sonra, onun muhsan olduğu bildirildi. Bu sefer recmedilmesini emretti ve recmedildi.”(Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1606, 5/187, 188; Ebu Davud) RİVAYETLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ Recm konusundaki 32 adet rivayeti bir arada gördükten sonra bu rivayetlerin tümü hakkında şöyle bir değerlendirme yapmak mümkündür: Bütün bu rivayetlerin -nakil tekniği açısından- “haber-i vahid” oldukları görülmektedir. Tarihî bir gerçekliğe sahip olduğu ileri sürülen herhangi bir olay veya olgunun tek bir şahıs tarafından rivayet edilmesi, o olay veya olgunun gerçekliğine delalet etmesi bakımından güçlü bir delil sayılamaz. Özellikle dinî konularda insanlara ışık tutacak olay ve olguların İslam’ın ana kaynağı Kur’an’a mutlaka uygun ve Kur’an’ın bağlamına sıkı sıkıya bağlı olması gerekir. Meseleye bu ana kural doğrultusunda bakıldığında, söz konusu rivayetlerin birer söylenti olduğunu kabul etmekten başka yol kalmamaktadır. Bu sebeple, söz konusu söylentilere değer atfedilip dikkate alınmaları yanlıştır. Hâlbuki Kur’an ayetlerinin hepsi mütevaterdir. Yani, peygamberimiz tarafından sahabelerine okunan ayetler hem sahabelerce ezberlenmiş ve başkalarına da aktarılmış, hem de vahiy kâtipleri tarafından yazılarak zapturapta alınmıştır. Böylece Kur’an, nesilden nesile bir harfi bile eksilmeden bugüne gelmiştir. Böyle olmasına rağmen, dikkate alınmaması gereken söylentiler mütevater ayetlerin bile önüne geçirilmiş; Kur’an sanki bazı görünmez güçlerce ikinci plâna itilmiştir. Rivayetlerdeki suçluların çoğunun Yahudi olduğuna bakılarak, henüz zina ile ilgili ilâhî bir hüküm gelmeden önce peygamberimizin -kıble konusunda olduğu gibi- Yahudilere Yahudi şeriatını uygulamış olduğu ve bu uygulamanın da meşruiyetini Yusuf suresinin 74, 75. ayetlerinden aldığı ileri sürülebilir. Yani denilebilir ki; nakillerde yer alan recm uygulamaları, zina ile ilgili vahiy gelmezden evvel, Ehl-i Kitap’a mensup kişilerce işlenen zina suçlarına onların kendi kurallarıyla işlem yapılmasından ibarettir. Yukarıda 27 numarayla alıntıladığımız [Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte: 1612, 5/196, 197; Ebu Davud referanslı] rivayette geçen “O, bir kısım hafifletmeler getiren bir peygamberdir” ifadesinden, Bedir savaşı sonrasında esirlere o günkü savaş kurallarına göre Tevrat’taki cezanın uygulanması mümkün iken, peygamberimizin bu cezayı uygulamadığı ve zina suçu ile peygamberimizin önüne getirilen Yahudi kadının da bunu bildiği anlaşılmaktadır. Aşağıdaki alıntı, konunun daha iyi anlaşılmasını sağlaması bakımından oldukça dikkate değerdir: “10-Bir şehre karşı cenk etmek için ona yaklaştığın zaman, onu barışıklığa çağıracaksın. 11- Ve vaki olacak ki, eğer sana sulh cevabı verirse, ve kapılarını sana açarsa, o vakit vaki olacak ki, içinde bulunan bütün kavm sana angaryacı olacaklar, ve sana kulluk edecekler. 12- Ve eğer seninle müsalaha etmeyip cenk etmek isterse, o zaman onu muhasara edeceksin. 13- Ve Allah’ın Rab onu senin eline verdiği zaman, onun her erkeğini kılıçtan geçireceksin. 14- Ancak kadınları, ve çocukları, ve hayvanları ve şehirde olan her şeyi, bütün malını kendin için çapul edeceksin. Ve Allah’ın Rabb’in sana verdiği düşmanlarının malını yiyeceksin. 15- Bu milletlerin şehirlerinden olmayıp senden çok uzakta bulunan bütün şehirlere böyle yapacaksın. 16-Ancak Allah’ın Rabb’in miras olarak sana vermekte olduğu bu kavimlerin şehirlerinden nefes alan kimseyi sağ bırakmayacaksın.” (Tesniye, 20. Bab, 10-14. cümleler) Söz konusu rivayetten anlaşıldığına göre, Yahudi kadının ölümden kurtulup işi fidye ile halledebileceği umudunu taşıması, peygamberimizin Yahudi şeriatındaki ölüm emrini uygulamadığı bir örnekten ileri gelmektedir. Nitekim bir çok rivayette de peygamberimizin zina suçunu recm ile değil, “sopa” ve “sürgün” ile cezalandırdığı ifade edilmektedir: 33- ... Zeyd b. Hâlid el-Cuhenî [R] şöyle demiştir: Ben Peygamber [S]`den işittim, O, evli olup da zina eden kimseler hakkında yüz deynek vurmayı ve bir yıl sürgüne göndermeyi emrediyordu. İbn Şihâb şöyle dedi: Ve bana Urve b. Zubeyr haber verdi ki, Ömer b. el-Hattâb da gurbete sürgün cezası uygulamış, sonra da bu, kanun olmakta devam etmiştir. (Buhari; Kitabü’l-Muharibîn; 17. Bab, Hadis No: 26) 34- ... Bize el-Leys, Ukayl`den; o da İbn Şihâb`dan; o da Saîd b. el-Müseyyeb`den; o da Ebû Hureyre [R]`den tahdîs etti ki: Pey*gamber [S] evlenmemiş olarak zina eden kimseler hakkında hadd ikamesiyle beraber [yânî değnekleme cezâsıyla beraber] bir yıl sür*güne göndermekle hüküm vermiştir. (Buhari; Kitabü’l-Muharibîn; 17. Bab, Hadis No: 27) 35- ... Bize Mâlik, İbn Şihâb`dan; o da Ubeydullah b. Abdillah`tan; o da Ebû Hureyre ile Zeyd ibn Hâlid [R]`den şöyle haber verdi: Rasûlullah [S]`a evlenmemiş bir cariyenin zina ettiği zamanki hükmünden soruldu. Rasûlullah: "Câriye zina eder de zinası [beyyine ile yâhut gebelikle yâhut da ikrar ile] sabit olduğu zaman, ona değnekleme cezası vurun. Sonra yine zina ederse, ona yine değnekleme cezası uygulayın. Sonra yine zina ederse, ona yine değnekleme cezası uygulayın. Sonra onu kıldan örülmüş bir ip karşılığında da olsa [ayıbını beyân ederek] sa*tınız!" buyurdu. İbn Şihâb “Ben üçüncü defadan sonra mı yâhud dördüncü defa*dan sonra mı satınız buyurduğunu bilmiyorum” demiştir. (Kitabü’l-Muharibîn; 21. Bab, Hadis No: 30) 36- ... Bize el-Leys, Saîd el-Makburî`den; o da babası Keysân`dan tahdîs etti ki: Keysân, Ebû Hureyre [R]`den şöyle derken işitmiştir: Peygamber [S] şöyle buyurdu: "Bir câriye zina eder de, zina ettiği [beyyine ile veya gebelikle yâhut da ikrar ile] tebeyyün ederse, efendisi ona celde uygulasın [yânı değnekle derisine vursun], fakat sözle onu kınayıp ayıplamasın. Sonra yine zina ederse, efendisi onu yine deynekle dövsün, fakat ayıbını yüzüne vurup ezâ etmesin. Son*ra üçüncü defa zina ederse, efendisi onu [ayıbını beyân ederek] kıl*dan dokunmuş bir ip karşılığında bile olsa satsın!" Bu hadîsi Saîd`den; o da Ebû Hureyre`den; o da Peygamber`den rivayet etmekte İsmâîl b. Umeyye, el-Leys`e mutâbaat etmiştir. (Buhari; Kitabü’l-Muharibîn; 22. Bab, Hadis no: 31) 37- Ebu Hüreyre ve Zeyd b. Halid şunu anlattılar: Rasülüllah’a “muhsan olmayan cariye zina yaparsa ne gerekir?” diye sorulmuştu, şöyle cevap verdi: “Cariye zina yaparsa ona celde uygulayın, yine zina yaparsa yine celde uygulayın, yine zina yaparsa yine celde uygulayın ve sonra onu kıldan yapılmış bir ip karşılığı da olsa satın gitsin.” (Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1592, 5/167; Buhari, Müslim, Muvatta, Tirmizi, Ebu Davud) 38- İbn Abbas anlatıyor: Bekr b. Leys kabilesinden bir adam Rasülüllah’a gelerek bir kadınla dört kere zina yaptığını söyledi. Rasülüllah ona yüz sopa vurulmasına hükmetti. Zira adam bekardı. Sonra, kadın aleyhine beyyine sordu. Kadın: “Ey Allah’ın Rasulü, vallahi yalan söylüyor!” dedi. Bunun üzerine, Rasülüllah, adamı iftira kazf haddine, yani seksen sopaya mahkum etti.” (Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1604, 5/178; Ebu Davud) 39- Sehl b. Sa’d anlatıyor: Bir adam Rasulullah’a gelerek ismini de verdiği bir kadınla zina yaptığını itiraf etti. Rasulullah kadına adam göndererek meseleyi sordurdu. Kadın, zina ettiğini inkar etti. Bunun üzerine, adama hadd celdesi tatbik etti, kadına dokunmadı.” (Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1603, 5/178; Ebu Davud) 40- Ebu Hureyre anlatıyor: “Rasülüllah [AS] hür kimseye terettüp eden eden haddin bölünebilen çeşidinin yarısını köleye hükmetti. Sözgelimi zina yapan bakirenin haddi, kazf ve içki haddi gibi.(Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1594, 5/169) 41- İbn Ömer’den bir rivâyete göre: Cariyelerinden birine hadd tatbik etmiş, bu maksatla ayaklarına ve bacaklarına vurmaya başlamıştı. Bunu gören Salim kendisine: “Sen niye böyle yapıyorsun? Cenabı Hakk’ın “Bunlara Allah’ın dinini tatbik hususunda acıyacağınız tutmasın ...” sözü nerede kaldı?” der. Abdullah b. Ömer de: “Beni ona şefkatli davranıyor mu buldun? Her halde Cenabı Hakk onu öldürmemi emretmedi” cevabını verir. (Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1595, 5/170) Peygamberimizin ölüm emri verdiğini söyleyen aşağıdaki şu iki rivayette ise durum biraz farklıdır. Çünkü her iki olayda da kişilerin davranışları Allah’a karşı bir tavır almadır, tabiri caizse Allah’a savaş açmadır. Dolayısıyla bu rivayetler zina suçuna verilen recm cezası olarak mütalâa edilemezler: 42- Bera b. Azip anlatıyor: Dayım Ebu Bürde b. Niyar, -beraberinde bir bayrak olduğu halde- bana uğradı. Kendisine nereye gideceğini sordum. “Rasulullah bana babasının hanımıyla evlenen bir adamın kellesini getirmemi ve malına el koymamı emretti, ona gidiyorum” diye cevap verdi.” (Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1600, 5/175; Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İbni Mace) 43- İbn-i Abbas anlatıyor: “Rasulullah şöyle emretti: “Kim, nikahı haram olan bir akrabasına cinsi temasta bulunursa onu öldürün.” (Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1601, 5/176 SONUÇ: Bu rivayetlerin hangilerinin doğru hangilerinin uydurma olduğu ve peygamberimizin bu rivayetlerde anlatılanların hangisini uyguladığı hakkındaki değerlendirme okuyucuya bırakılmıştır. Ancak bizim görüşümüz, İslâm dininde “recm” diye bir ceza şeklinin olmadığı yönündedir. Kur’an’da müşriklerin uyguladıkları ilkel bir ceza olarak tanımlanan “recm”, hiçbir suç için öngörülmemiştir. Allah’ın genel ilkesi, suç olduğunu açıkça ifade ettiği bir davranışın cezasını da açıkça belirtmektir: … Hâlbuki O size, mecbur kalmanızın dışında haram olan şeyleri detaylandırmıştır…” (En’am/119) Nitekim Rabbimiz zina konusunda da böyle yapmış ve zinanın cezasını Nur/2’de açıkça belirtmiştir: Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz celde vurun; Allah`a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dininde sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Ve müminlerden bir grup onların cezalandırılmasına tanık olsun. (Nur/2) Zina suçu işledikten sonra tövbe eden, kamu otoritesine başvurup gönüllü olarak cezasını çeken müminler, geçmişteki bu suçları ile kınanamazlar, horlanamazlar; artık lekesiz birer insan muamelesi görürler. Çünkü müminlerin bu kuralı çiğneyerek yapacakları cahilce davranışlar bizzat Rabbimiz tarafından yasaklanmıştır: Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenmiyor; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evleniyor. Ve bu, müminlere haram kılınmıştır. (Nur/3) Bütün bu ayetlere rağmen hâlâ zina suçuna “recm” cezasının uygulanması gerektiğini ileri sürenler, Nisa/25’deki “Zina eden evli cariyenin cezasının hür kadının cezasının yarısı olacağını” bildiren hükme göre, önce zina etmiş bir cariyeye “yarım ölüm cezası”nın nasıl uygulanacağının cevabını vermelidirler. |
|
|
|
![]() |
| Bookmarks |
| Etiketler |
| giriş, sûresi’ne, sûresi’ne, ısra |
| Seçenekler | |
| Stil | |
|
|