hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > TANIŞMA ALANI > Kendinizi Tanıtın

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 6. March 2024, 04:27 AM   #11
Hasan Akçay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 0
163 Mesajina 231 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
Hasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud of
Standart

DURUŞMA SALONU

Tutuklu olduğumuz yer nasıl kendi sınıflarımız,
kendi koğuşlarımız idiyse
duruşmaların yapıldığı yer de kendi spor salonumuzdu,
ki aynı zamanda sahneli, balkonlu konser salonuydu.

Bu sahnede örneğin Saniye Can sazı omuzunda yürüdü,
sanki orada yürüyen kendimizmişiz gibi hissedip ayağa fırladık,
alkışladık.

Evlerinin önü yaldız piyade
Yaşı küçük ama gönlü ziyade
Anan baban sevmez benden ziyade

On üç şeftaliye kızlar ahdım var ben yandım
Ah kara gözlüm şirin sözlüm sevdam var ben yandım.

Evlerinin önü yoldur geçilmez
Soğuktur suları bir tas içilmez
Andan geçilir yardan geçilmez

On üç şeftaliye kızlar ahdım var ben yandım
Ah kara gözlüm şirin sözlüm öfkem var, sevdam var ben yandım.

Evlerinin önü yüksek kaldırım
Kaldırımdan düşdüm beni kaldırın
Ya sevdiğmi verin ya da öldürün

On üç şeftaliye kızlar ahdım var ben yandım
Ah kara gözlüm şirin sözlüm sevdam var ben yandım.


https://www.youtube.com/watch?v=DtuRDnUBclY

Şimdi orayı duruşma kürsüsü yapmışlar.
Bayraklar, TSK forsu ve tanıdık ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR yazısı.
Göreceğiz mülkün temeline ne yapacaklar.

Sahnenin ortasında yargıç kürsüsü bulunuyor.

Mahkeme kuruluna göre
savcılar sağ uçta, avukatlar solda
ama avukatlar sahnenin dışında.

Duruşmaları gazeteciler de izledi,
örneğin zaman zaman Milliyet gazetesinden Mete Akyol izledi.
Harbiyelilerden biri adaşı mıymış ne, bir duruşmada
adı geçince "Burda!" diye ayağa kalkmış.
Şakayla karışık yazardı.

Örsan Öymen de öyle.
İhtilallere dair yazdığı kitabın adı bile şaka gibiydi:
Bir İhtimal Daha Var. Ben okumadım.

Akrabalarımız izleyebilir miydi? Sanmıyorum.

Babam mektubunda geleyim mi diye sordu,
gelme dedim, görüştürmezler.

Beni o ortamda görüp üzülmesini istemedim,
ordan burdan para bulup harcamasını da.
Kendimize yeten bir aileyiz
ama çok ta varlıklı sayılmayız.

Neyse.
1 500 sanık, 1 500 ziyaretçi…
Görüşmek imkansız gibiydi.

Sandalyeler salona o kadar sık yerleştirilmiş ki
öğrenciler omuz omuza oturuyor
ve salona sığmayan beş yüz kadar öğrenci için
dışarıya sandalyeler konmuş.

Sıcak,
güneşin dünyayı kavurduğu günlerdeyiz.


MAHKEME KURULU

Duruşma yargıcı: Yüzbaşı Mehmet Karaaslan. Bilgili, enerjik,
anlayışlı, dürüst bir hukukçu. Çok güçlü bir belleği var.
Biz ifade verirken "Ama senin daha önceki ifaden farklı"
deyiveriyor. Çelişkiyi gideremezsek gülümsüyor, "Biraz
garip olmuyor mu? Öyle oluyor."

Başkan: Tuğgeneral Nihat Günaşan. Kolay gülen, kolay ağlayan
biri. Takma dişleri var ama yaşından genç görünüyor.
Olaya bizzat karışmış, o yüzden ön yargılı. Hukuktan ancak
bir asker ne kadar anlarsa o kadar anlıyor.

Üye: Kurmay albay Haydar Topçak. Başkana kıyasla
daha ciddi bir insan. Halden anlıyor gibi. Hazırlık sorgulaması
yapılırken okul komutanıyla birlikte olmuş.

Kelle koltukta kendilerini savunan 1459 ergen harbiyeliyi yargıla-
mak her halde zor iştir. Bizim yargıcımız bunu başardı.
Başarmak için de kuralları sıkı sıkıya uygulaması gerekiyordu. Öyle
yaptı. Her ne kadar sanıklar ve avukatlar bundan yakınsa da.

Örneğin bir keresinde
Mecit Kocacıklı söz
aldı. Son derece öfkeliydi:

Efendim, dedi, bize burada çok ağır suçlar yöneltiliyor. Ken-
dimizi savunmak için soru sormaktan başka çaremiz yok
ama siz sorularımıza kendiniz cevap veriyorsunuz. Vermeyin,
tanığa sorun!

Mecit gırtlağının bütün gücüyle bağırıyordu. Anlaşılan mah-
kemeye zorluk çıkarmaktan ceza almayı göze almıştı.

Sayın Karaaslan Mecit'in öfke patlamasını
sükunetle karşıladı. Bak, dedi. Her soru tanığa yöneltilir diye
bir usul yok, yalnızca gerekliyse yöneltilir ama siz bazan öyle
gereksiz sorular soruyorsunuz ki arkadaşlarınız bile gülüyor.

Mecit bağırmaya devam etti: Azarlamayın bizi. Soru sormaya
cesaretimiz kalmıyor.

Yargıcın işi gerçekten zordu, yalnızca bize değil başkana ve
üyeye de deveye hendek atlatır gibi söz anlatmak zorunday-
dı. Çünkü hukuk öğrenimi görmemişlerdi.
.

Konu Hasan Akçay tarafından (12. June 2025 Saat 01:33 PM ) değiştirilmiştir.
Hasan Akçay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 6. March 2024, 04:42 AM   #12
Hasan Akçay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 0
163 Mesajina 231 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
Hasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud of
Standart

MAHKEMEDE İFADE VERDİK AMA...

İfadeler numara sırasına göre alındı.

Mikrofonda
önce heyecanlı ve şaşırmış haldeydik
ama kısa zamanda alıştık.

Herkes kendisini savunurken ne diyecekti,
tam olarak bunu bilmiyorduk.
Yargıcın "Neden aşağıya indin?" sorusuna
bir arkadaş şu cevabı verince sorun çözüldü:

Bir darbe girişimi olmuş,
bastırılmış. Biz nöbet tutmaya
gidiyoruz dendi.


Avukatlarımız hemen bir kağıt yolladılar: herkes
"darbe bastırılmış, biz nöbet tutmaya gittik" desin.
Kağıt elden ele dolaştı.
Ondan sonra herkes bunu söyledi.

Önce kendimiz ikna olduk.
"Suçsuz olduğuma ben bile inandım" diye espri
yapan arkadaşlar vardı.

Ve hepimiz aynı şeyi söyleyince yargıç "Acaba
doğru olabilir mi?" diye düşünmeye başladı,
sonunda ikna oldu ama hala aklına takılan pürüzler
vardı, sürekli onlarla ilgili sorular sordu.

(Y: yargıç, S: sanık)

Y: Okul kapısında yabancı şahıs görmedin mi?
S: Gördüm ama tabur komutanımız da orada olduğu için bi kötülük yapacakları aklıma gelmedi.

Y: Neden yabancı subaylara itaat ettin?
S: Çünkü onlar bizi tabur komutanımızın gözü önünde alıp götürdüler. Yeni tayin edilmişler diye düşündüm.

Y: Harb Okuluna tayin edilen subaylar gece mi gelir?
S: Sıra dışı bir geceydi, sıra dışı tayinler olabilir.

Y: Genel Kurmaydan size neden ateş edilir?
S: Onu ben de anlamadım efendim.
Y: Yaaa... Biraz garip olmuyor mu, öyle oluyor.

Y: Radyoevinde sabaha kadar ne yaptın?
S: Nöbet tuttum efendim.
Y: Ne nöbeti?
S: Sivilleri içeriye sokmadım, yağmaya engel oldum...

Y: O kadar er ve inzibat var. Neden onlar değil de sen? Bak sınavların da varmış.
S: Efendim bize nöbet tutacaksın dediler tuttuk. Askerlikte erden mareşale herkes nöbet tutar.
Y: Askerlikten kaç alıyorsun sen?
S: 100 efendim (gülüşmeler).

Y: Peki. Sabaha kadar sizi hiç uyaran olmadı mı hükümete karşı hareket ediyorsunuz diye?
S: Hayır.
Y: Kültürlü bir harbiyeli olarak durumu kendin sezemedin mi?
S: Kuşkulanacak bi durum yoktu.

Y: Neden radyoevine gittin? (İpini koparan oraya gitmiş)
S: Arkadaşlar hep oraya gidiyordu, ben de gittim.

Y: Aşağıda bastırılmış bir darbe belirtisi gördün mü?
S: Hayır.
Y: Neden dönmedin öyleyse?
S: Bir görev verilmişti. Bizi görevi verenlerin geri çekmesi gerekirdi.
.

Konu Hasan Akçay tarafından (20. May 2025 Saat 08:08 AM ) değiştirilmiştir.
Hasan Akçay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 7. March 2024, 03:05 AM   #13
Hasan Akçay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 0
163 Mesajina 231 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
Hasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud of
Standart

EN İYİ SAVUNMA SALDIRIDIR

Arkadaşların çokça söylediği sözler:

- Bir darbe girişimi olmuş, bastırılmış. Biz nöbet tutmaya gidiyoruz dendi.
- Alarm dolayısıyla uyandım.
- Tabur komutanımız okulun kapısındaydı.
- Genel kurmayın önünde ateş yedik.
- Orda birisi "Yanlışlık oldu, gelenler harbiyeliymiş. Ateş keees" diye bağırdı.
- Elimizi kolumuzu sallaya sallaya geçtik.
- Orduevinin önündeki subaylar "Harbiyeliler, uyanık olun. Rüzgar nereye eserse oraya yelken açın" diyordu.

Ve karşı saldırıya geçtik.

- Neden kendi komutanlarımız bizi aramadı?
- Bizimle hareket eden erler mahkemeye verilmedi. Bizim suçumuz harbiyeli olmak mı?
- Uçaklar hem bildiri bırakıyor hem ateş ediyordu. Bildiriler oltanın ucundaki zokaydı.
- Harb okulu binasına sabotaj yapılsa, örneğin bomba konsaydı da biz ölseydik suçlu biz mi olacaktık?
- Darbeciler neden rahatça okula girebildi? Okul kapısında neden nöbetçi yoktu? Başbakanın "Durum
vahimdir, üç güne kadar vahim şeyler olabilir" dediği bir zamanda okul neden yol geçen hanı gibiydi?

- Darbeci Turgut Alpagut'u hademe sandım.
- Talât Aydemir'i iki tomsonlu arasında görünce tutuklanmış sandım.


KAHKAHALAR

Güldüğümüz şeyler
kendi sözlerimizdi:

- Yürüye yürüye radyoevine yürüdüm.
- Ananos mananos duymadım.
- Anons duymadım. Gece karanlıktı.
- Bi cemseye bindim, sonra cipten indim.
- Sınıfta ders çalışıyordum, alarm dolayısıyla uyandım.
- Sayın savcıya bize ağabeylik ettiği için müteşekkirim (yağcııı).
- Merdivenin üstünde apartman vardı.
- Hani okulun kapısında duvar gibi direkler (sütun sütun).
- Ne var ne yok, kim kimi yiyor diye merak ettim.
- Uçaklar bomba gibi bişeyler atıyordu (yok armut atacaktı).
- Üsteğmen "Valla ben yeni evlendim. Beni bu işe karıştırma" dedi.
- Alarm vaaar, fasulye kazanı patladııı feryatlarıyla uyandım.
- Ben köşede doksan derece gibi duruyordum (?!)
- O menfur gecede ben de koruda uyudum.
- Kurmay albayla kucaklaştık. O ağladı, ben ağladım.
- Radyoevinin yanındaki Kız Tekniğe gittim, zaten hep giderdim.
- Belki bida gelemem diye radyoevinde son bi tur attım.
.

Konu Hasan Akçay tarafından (24. April 2025 Saat 06:46 PM ) değiştirilmiştir.
Hasan Akçay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Hasan Akçay Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (7. March 2024)
Alt 8. March 2024, 05:23 AM   #14
Hasan Akçay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 0
163 Mesajina 231 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
Hasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud of
Standart

YARGIÇLAR DA ŞAKA YAPAR

Gülüşmelerimizden zannederim yargıç da hoşnuttu. Çünkü o sıcakta
nerdeyse kucak kucağa oturmanın zorluğunu takdir ediyordu. Çok kere
kendisi de espri yapardı.

Sanık: Efendim, üniformamı giyememiştim. Picamamın etekleri sarkıyordu.
Yargıç: Toplasaydın eteklerini.

Sanık: Bir eve gittim. Kapıyı çaldım. Tanrı misafiriyim, açın dedim. Açtılar.
Yargıç: Elbet açarlar, elinde silah vardı.

Bir keresinde çalışma saati bittiği halde
duruşmaya son verilmedi. Öğrenciler sabırsızlandı,
salondan of puf sesleri gelmeye başladı.
Nihayet yargıç "gereği düşünüldü" dedi
ve onunla birlikte bütün salon: gereği düşünüldü.
Yargıç: Uzatırım haaa.

Yargıç savcıyı her fırsatta bozardı. Bir keresinde savcı Genel
Kurmayın orda kaç silah ateş etmiştir, tanığa sorulmasını istedi.

Yargıç: Bilir mi o!
Yine de sordu:
Saydın mı kaç mermi atılmış?

Bir keresinde yargıcın dalgınlığına geldi, savcının tanığa soruları
bitmeden öğrencilerin soru sormasına izin verdi. Sorular bitti. Savcı
bir daha izin istedi.

Yargıç: Herkes sırasını bilsin canım. Senin sıran geçti.
Savcı: Ama efendim biz bitirmeden sanıkların sorularına geçildi.
Yargıç: Hah bu kere sen haklısın.

Savcımızın mimikleri de hoştu. Kalınca bir sesi vardı
ama bazan "Patates soğan patlıcaaan!" diye bağırıyor gibi
sesinin tonu değişirdi.

-Efendim bilgi toplayamıyoruz. Sanıklar çok ketum. Yemişleeer, içmişleeer, gezmişleeer.
-Efendim bu öğrenci arkadaşlarıyla birlikte Etimesğut'a cereyanı kesmeye gitmiş.
Arkadaşları kimlermiş, kaç kişiymişler, oradan nereye kaçmışlar?
-Efendim sınıf beşleri, bölük onbeşleri varmış. Sanığın malumatı var mıdır?

Bu tür sorulara da
aksi cevaplar
verilmeye başlandı:

"Üçler yediler kırklar"dan... haberim yoktur.

Savcımız böyle aksi cevaplar karşısında
başını eğip ağzını eliyle kapatarak homurdanırdı.
Sanki küfür ediyordu. Bana öyle gelirdi.

-Efendim sanıklar habire bize çatıp duruyor.
Kendi durumlarıyla meşgul olsalar daha iyi ederler. İftira
edenlerin numaralarını size sunuyoruz.

Yargıç
savcının elindeki kağıda baktı:

Böyle posta posta mı sunacaksınız?

Onlar posta posta iftira ediyor,
biz de posta posta bildiriyoruz.

Yargıç halden anlamıyordu:
İftira etmiyorlar,
kendilerini savunuyorlar.
.

Konu Hasan Akçay tarafından (4. January 2025 Saat 03:41 PM ) değiştirilmiştir.
Hasan Akçay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 8. March 2024, 08:58 AM   #15
Hasan Akçay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 0
163 Mesajina 231 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
Hasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud of
Standart

ERKEK GENERAL

Bizim böyle gülüşmemize ifrit olan da varmış: okul komutanı tuğ-
general Burhan Ercan... Bizi yemekhanede topladı, gözlerinden a-
teş saça saça şu konuşmayı yaptı:

Harbokulunda hükümete karşı*
tarihimizde ilk defa isyan ettiniz,
Harbokulunun şerefini batırdınız. Hakkınız yoktur. Burası
eşkiya yuvası değildir. Canınız istemediyse defolup gitseydiniz.

Avluda yürürken bir subayımdan herif diye söz eden olmuş. Had-
dine mi düşmüş. Eğer bir subayıma her hangi biriniz saygısızlık
ederse hepinizi teker teker cezalandırırım.

Mahkeme salonu tiyatro değildir. Sizin 21 Mayıstaki davranışınız
da övünülecek, gülüp geçilecek bir şey değil. Gülün gülün siz
burda. Millet te size gülüyor. Sizin ar damarınız çatlamış. Yaptı-
ğınız ahlaksızlıktır.

Bari mert olun. Yok kız arkadaşımı görmeye Kız Tekniğe gittim-
miş, yok üşüdüm de radyoevine girdimmiş... Erkek olun. Bir in-
san erkekse erkektir, her zaman doğruyu söyler.

Bu kadar.


Bundan sonra sayın generale "erkek general" dedik. Elbet iro-
niydi. Erkek general geliyor dendi mi kaçacak delik arardık, ka-
çamazsak kediye yakalanmış fare gibi felaketimizi beklerdik.
Örneğin sınıfta ceketsiz durmaya izin verilmiş olduğu halde her
hangi birimiz ceketsiz yakalanırsa tecrid cezası alabilirdi.

__________________________________________________ ________

*Burhan Ercan erkek insan her zaman doğruyu söyler diyor
ama kendisi yalan söylüyor. Örneğin "tarihimizde hükümete
karşı ilk defa isyan ettiniz" diyor. Oysa harbiyeliler
27 Mayıs 1960 darbesinde ve başka darbe girişimlerinde de
hükümete karşı kullanıldı.

Örneğin askerî liseyi ben 1960'ta bitirdim,
27 Mayıs darbesinin hemen ardından yazın
bize bile görev verdiler.

İki ayaklanma
arasındaki fark:

Ayaklanma
27 Mayıs 1960'da görünürde başarılı oldu,
21 Mayıs 1963'te her bakımdan başarısız.

Eğer erkek insan doğruyu her zaman söyleyense darbe
girişimlerinin hepsine itiraz edecek, başarılı başarısız ay-
rımı yapmayacak.
__________________________________________________ ______


SATILMIŞ SALDIRGANLAR

Ankara sıkıyönetim komutanı
korgeneral Cemal Tural
bizim için "Satılmış Saldırganlar" demiş.
Gazetede okudum.

Fotoğrafı da vardı.

Anıtkabir'de nöbet değiştiren askerler gibi
rap rap rap yürüyordu,
bana bacaklarından rahatsız da
o yüzden öyle yürüyor gibi geldi.

Adıma sanık talebe diyorlar
Tahliye istedim "Yok be!" diyorlar
Aldandım diyorum "Deve!" diyorlar
Satılmış oğlu saldırganım ben.


Tahliye talepleri
bismillah
duruşmaların ilk günü başladı.

Kabul edilecek mi edilmeyecek mi
önceleri biz de merakla izledik,
sonra kabul edilmeyeceğine ikna olduk.
Ve yargıç gırgır geçmeye başladı.

Efendim tahliyemi talep ediyorum.
Salon: Oho ooOH!
Yargıç: Olur, ederiz...

Avukat Şefik Çapanoğlu
146 öğrencinin müvekkiliydi,
ilk ifadeler bitti,
tahliyelerini istedi:

Tutuklu kalmalarını gerektiren
hiçbir neden yoktur,
tahliye edilmezlerse
bu genç yaşlarında üzerlerinde derin bir iz bırakılacaktır.


Savcı cevap verdi:

Sanıkların kendi görüş ve ifadelerine bakarak
tutuklu kalmalarının gerekmediğine hükmetmek
mümkün değildir.


Uzun sözün kısası, son kararlara kadar
istisnasız hepimiz tutuklu kaldık.
Oysa Mamak'taki 1 Numaralı Mahkeme
ilk günden itibaren tahliye kararları vermeye başlamış.

Anlaşılan
bizim başımıza öyle bir bela gelmiş ki
ahtapot gibi sarmış sarmalamış.
.

Konu Hasan Akçay tarafından (4. May 2025 Saat 07:02 PM ) değiştirilmiştir.
Hasan Akçay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 9. March 2024, 03:11 AM   #16
Hasan Akçay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 0
163 Mesajina 231 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
Hasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud of
Standart

BENİM SUÇUM BÜYÜK

O gece soğukkanlı bir şekilde
mühimmat deposunun kapısını kırmışım,
mermi sandığı taşımışım,
arkadaşlara mermi dağıtmışım.

Bunu Bircan Sevgör
ilk sorgulamasında söylemiş,
yanımda Hasan vardı demiş.

Hangi Hasan?

Savcı bölüğün fotoğraflarını Bircan'ın önüne koymuş,
beni göstermiş, "Bu mu?"
Bircan "Evet" deyivermiş.

Bircan sonra bana geldi. Yanıldım özür dilerim,
mahkemede düzeltirim dedi
ama ifade verirken heyecandan şaşırdı,
yanlışını düzeltmeyi unuttu.

İfade sırası Hasan Şenarbay'a geldi.
Hasan mermi sandığı taşıdığını söyledi.

Söz aldım:

Efendim,
Hasan mermi sandığı taşıdığını söylüyor.
Bircan'ın tutanaktaki yanlışı düzeltilsin.


Yargıç Hasan'a sordu: sen mermi sandığı taşıdın mı?
Hasan bu kere "Hayır, taşımadım" dedi.
Yargıç: Neyse... zaten esasa taalluk etmez bu.

Avukatlar
benim bu çıkışımı sakıncalı buldular.
"Bir birinizi suçlamayın Hasan Akçay gibi" diye
bir kağıt gönderdiler,
kağıt elden ele dolaştı.
.

Konu Hasan Akçay tarafından (15. January 2025 Saat 07:17 AM ) değiştirilmiştir.
Hasan Akçay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 10. March 2024, 01:56 AM   #17
Hasan Akçay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 0
163 Mesajina 231 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
Hasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud of
Standart

TANIKLAR

Ahmet Eroğlu
Bnb, 22 Şub 1962'de harbiyelilerin tabur komutanı
(Korkmamış):

Ben sadece merkez komutanlığında 15-20 öğrenci gördüm,
onlar da hareketten vaz geçmiş durumdaydılar.

Avukat Hasan Önen: Sayın tanık geçen yıl
şimdi yargılanmakta olan
Üçüncü Taburun komutanıymış.
22 Şubat darbe girişimi esnasında tabur nasıl davranmış?

Yargıç: Bu soruyu sorunca ne olacak?

Avukat: Efendim o zaman öğrenciler İsmet İnönü lehinde
tezahurat yapmışlar. O zaman tezahurat yapan öğrenciler
şimdi neden darbe yapsınlar?

Yargıç: Onu savunmanızda söylersiniz. Şimdi değil. (Tanığa) Siz
efendim, soruyu dinlediniz. Anlatın. Mümkün olduğu kadar kısa.

Taburuma önce bir şey söylemek istemedim
ama bundan vaz geçtim, açıklama yapmanın
daha uygun olacağını düşündüm.
Bunları etrafıma topladım. "Arkadaşlar" dedim...

Derslerinizden başka şeylerle uğraşmayın diye
şimdiye kadar söylememiştim,
şimdi sırasıdır. Hükümetin aleyhine bir harekete kalkışıldı.
Komutanınız olarak sizin bu harekete katılmanızı istemiyorum.


Bundan sonra, beni sessizce dinledikten sonra
hep birden "İnönü! İnönü!" diye tezahürat yaptılar.
22 Şub gecesi bunlar sınıflarına kapatıldı.


Kenan Güven
Bnb, 21 May 1963'te harbiyelilerin tabur komutanı
(Korkmuş):

02.00 gibi okula geldim. Nöb subay Şendoğan'ı
gördüm. Darbeci subayların okulu ele geçirmiş
olduğunu anladım. Talat Aydemir'le karşılaştım.
Bana görev vermek istedi. Reddettim.

Okuldan çıktım.

Aşağıda bir öğrenci grubunu sıraya soktum, Çan-
kaya'ya doğru "İleri! Marş!" dedim ama üçüncü
taburdan İbrahim Demir buna engel oldu. "Geriye
dön! Marş!" diye bağırdı. Öğrenciler geriye dön-
düler, uzaklaştılar.

İbrahim bana da silahını çevirdi, "Burda senin
borun ötmez!" dedi.

Yargıç: Okul kapısında öğrenciler sizi selamlamış,
onları neden emrinize almadınız?

Tanık: Silahlarını üzerime çevirenler vardı, kork-
tum.


Turan Çağlar
Hava kur alb
(Okul korusuna saklanmış):

24.00'te Bahçelievler'den harbokuluna geldim. Koruya
saklanıp harbiyelileri gözetledim. Okulun kapısında yarınki
atamaları konuşuyor, "Nihat Erim başbakan olacak" gibi
sözler ediyorlardı. Aydemir geldi. Etrafına toplandılar.
Bir konuşma yaptı, harbiyeliler alkışladılar.

Öğrenci 1: Neden görevine gitmemiş te harbokuluna gelmiş?
Yargıç: Sana ne? O görevini yapmamışsa kendi komutanı var,
kendi komutanına hesab verir, sana değil.

Öğrenci 2: Efendim serbest olarak bir şey söylemek istiyorum.
Yargıç: Elbette, serbest olarak. Kimseden çekinmeyeceksin.

Öğrenci 2: O gece nöbetçi subay olan Yekta Başeğmez'in tanık
olarak burada anlattığına göre Nihat Conguroğlu gelmiş, "Arabam
bozuldu, telefonunuzu kullanabilir miyim?" demiş. Bahçelievler'den
bir yere telefon etmiş, araba gelince içinden bir radyo çıkarıp
masanın üstüne koymuş. Radyoda darbe bildirisi okunuyormuş:
Silahlı Kuvvetler idareye el koydu...

Şimdi...
bu tanık Bahçelievlerden beklenen saatte bir arabayla geldiğini
söylüyor. Biraz garip olmuyor mu?

Yargıç: Tamam mı. Peki.


Mehmet Ali Ergin
Kur alb
(Bu tanık hapsedilsin.)

Talat Aydemir'in emriyle indik,
başımızda bir üsteğmen var dediler.

Yargıç: Talat Aydemir'in emriyle indik dediler mi?
Tanık : Hayır, alarm dolayısıyla indik dediler.
Savcı : Sözlerinin başı sonunu tutmuyor, tazyik hapsi talep ediyoruz.
Yargıç: Tavzih etti, alarm dolayısıyla indik dediklerini belirtti.
Savcı : Kararı mahkeme kurulunun vermesini talep ediyoruz.

Yargıç başkana ve üyeye kulağını uzattı,
başkana bir daha döndü.
Salon nefesini tutmuş izliyordu. Bizi korumaya çalışan tanığın
cezalanması moralimizi bozacaktı.

Yargıç: Gereği düşünüldü.
Tanığın tazyik hapsinde tutulması hakkındaki talebin
mahkeme başkanının muhalefetine rağmen
reddine karar verilmiştir.

Bütün başlar başkana çevrildi. Yüzü kıpkırmızı olmuştu,
salonda sanki gürültü varmış ta susturmak istiyormuş gibi
önündeki mikrofona kalemiyle vuruyordu.


İsmail Hakkı Bayındır
Kur alb, cumhurbaşkanlığı muhafız alayı komutanı
(Kaçmaya çalışan darbeci subayı yakalamış)

Alayım 05.30'da harekete geçti. Bir öğrenci jandarma genel
komutanlığının penceresinden ateş ediyordu. Yaralılar vardı,
onların alınmasına engel oluyordu. Pencereye yoğun şekilde
ateş ederek yaralıları aldım.

Rastladığımız öğrencileri enterne ede ede harb okuluna kadar
geldik. Korudan bize ateş edenler vardı, silahla karşılık verdik ve
onları enterne ettik.

Okula geldim. Nizamiyede silahlı silahsız öğrencilerle Salim Miman
vardı. Bir öğrenci yerden büyük bir mermi aldı.

Bakın albayım dedi, bunu bize attılar. Yazık... Ben de sebep sizsiniz,
dedim.

Baktım Salim Miman gidiyor. Önünü kestim. "Nereye?" dedim. Bizim
işimiz bitti dedi, öğrencileri yatıştırdık.

Sizin işiniz asıl şimdi başlıyacak dedim, hele biraz sabredin. Onu
tutukladım. Okulu teslim aldık.

Yargıç: Size gelen bütün öğrencilerin silahlı çatışmaya girdikleri
öne sürülüyor, çatışmaya girdiler mi?

Tanık: Onu onları getirenler bilir, ben bilemem. Ben çatışmadan
söz eden bir liste imzalamadım. Esasen bu bir serlevhadır, serlevha
diye her şey yazılabilir.


Nuri Hazer
Tuğgeneral, 28. tümen komutanı
(Harbiyeliler habersizmiş):

Önce ortalıkta
harbiye öğrencileri yoktu,
sonra göründüler.

Ben aralarından geçtim. Bana parola sormadılar,
ateş etmediler.
Şoförüm "Ateş ettiler" derse inanmayın,
öyle olsaydı ben de duyardım.

Radyoevindeki öğrencilerle
herhangi bir yanlışlık ve kazaya sebep olabilir endişesiyle
sabaha kadar temas kurmadık.

Sabahleyin
başlarında bulunan subayla temas ettim
ama bu temastan öğrencilerin haberi yoktur,
onlar karşıda duvar gibi duruyorlardı.
Sivil halkın yanında
silahlarını teslim etmek istemiyorlardı.

Sonunda
itirazsız
arabalara binip okullarına döndüler.


Necati Özdemir
Kur alb, okullar dairesi öğretim şubesi müdürü
(Yuuuh):

Olayı duyar duymaz
sivillerimi giydim, Kızılay'a doğru hareket ettim.
O meşhur Fethi Gürcan'ı gördüm
fakat o beni görmedi,
görseydi beni muhakkak şehit ederdi (gülüşmeler).

Öğrenciler azimliydiler,
gözlerinden ateş saçıyorlardı.
Kur'ân üzerine yemin ederim ki
önlerine ana babaları çıksa
çiğner geçerlerdi.

Bütün salon: Yuuuh!

Yargıç: Ne demek yuh! Diyeceği olan varsa gelir
mikrofon başında konuşur.
Böyle olursa tedbir alırım. Bakın
bu hareket sizin o geceki halinizi de anlatır.

Tanık: Evet efendim, o gece tıpkı böyleydiler.
Yargıç: Siz de susun efendim, söz vermeden konuşmayın.

Öğrenci 1: Bu albay o gece önümüze geçip
gelin ardımdan demiş te gelmemiş miyiz?

Öğrenci 2: Bu albay bi YELKENCİ
çünkü göreve gideceğine
sivillerini giyip durumu izlemeye gidiyor.

Öğrenci 3: Fethi Gürcan beni şehid ederdi diyor,
kendisi Fethi Gürcan'ı niye vurmamış?

Avukat Asım Ruacan: Tanık
öğrencileri uyaran
bir subay topluluğu görmüş mü?

Tanık: Görmedim
ama öğrencileri siviller uyarıyordu...
Muhterem hakim bey! Şu talebe
bana fena halde başını salladı, hem de fena halde!

Yargıç: Kimdir o?
İbrahim Demir: Hayır efendim sallamadım. İspat edebilirim.
Savcı: Efendim İbrahim Demir'in bari bu hareketi hakkında
bir karar verilsin.

Yargıç savcının talebini kâle almadı.

İbrahim yalnızca başını sallamış,
herkesin vücudu zangır zangır sallanıyordu.

Ah benim garib anam,
babaların şahı babam!
Sizi çiğner geçermişim...
Yuuh!

Ordakilerin çoğu
subaylar dahil
üzüntümüze isyanımıza kapılmış,
ağlıyordu.

Yargıç: Öğrencilerin aldatılmış olup olmadığı hakkındaki kanaatiniz nedir?
Tanık: Azimliydiler, kararlıydılar.
Yargıç: Bu kanaate nerden vardınız?
Tanık: Çünkü parolaları "harbiyeli aldanmaz"dı.
Yargıç: Peki çekilebilirsiniz.

Önümden geçerken gözlerimi kapadım
ama çoğu arkadaşın
albayın yüzüne tükürür gibi baktığından,
"senin gibi subay olacağıma olmayayım daha iyi"
dediğinden eminim.

YELKENCİ
avukatlarımızın şaka yollu söylediğine göre
hukuk diline bizim kazandırdığımız bir terimmiş
yani rüzgara göre yelken açacaksın.

Eğer darbe
hedefine ulaşıyor gibiyse darbeci olacaksın,
yok eğer bastırılıyor gibiyse darbeye karşı...

Örneğin benim içinde bulunduğum grup
sabaha doğru
muhafız alayına teslim olduğunda
darbenin hala başarıya ulaşma ihtimali vardı.

Bazı arkadaşlar sigaramız yok dediler,
bir subay kendi sigara paketini ortaya attı.
Böylece biz darbecileri
anlayışla karşıladığını gösterdi.

Sonra
ortalık ağarıp darbenin bastırıldığı kesinleşince
darbeciyiz diye tekme tokat dayak yedik.

Sigara paketini ortaya atan da
sille tokat dayak atan da
belki
aynı yelkenci subaydı.


Müberra Yetkin
spiker
(Hanımefendiye silah çekmişler):

Öğrenciler dadyoevini
işgal ettiler. 30-40 harbiyeli
bana silah çekti.

Radyodan yapılan
bütün uyarıları
öğrenciler her halde duyuyordu,
hepsi dinliyordu.

"30-40 harbiyeli bana silah çekti" deyince
salonda gülenler oldu.
Yargıç: Gülmeyin gülmeyin, ağlamak lazım. Hani nöbet tutmaya gitmiştiniz?

Oysa gülünç olan
1 kadına 30-40 harbiyelinin silah çekmesiydi.
Müberra Yetkin
sözleriyle
karikatür çizmişti.


Ömer Özkan
tuğgeneral
(Ben generalim, ben generalim demiş.)

Beni Tarım Bakanlığının solundaki kavşakta
durdurdular. "Ben generalim, bırakın beni" dedim.
Biz sadece Tulga ve Talat paşalardan emir
alırız dediler. Durumu jandarma komutanlığının
binasından takip ettim.

Ortalık ağarınca alanda bir harbiyeli gördüm,
perişandı. Çağırdım. Yaklaştı. "Ben generalim, silahını
bırak gel dedim." Bırakamam, silah benim namusum-
dur dedi. Bir assubaya emrettim. Silahını aldı.

Bulunduğum odaya geldi. "Kimden emir aldınız,
naptınız siz?" dedim. Bir koltuğa yığılır gibi oturdu, mırıldandı:
Yarın sınavlarımız vardı. Alarm dediler, aldılar getirdiler.

Bu sayın generalin "Ben generalim" deyişi aramızda
şaka konusu oldu:

Ben generalim dedim, inanmadı. Pencereden
apoletimi gösterdim, bakmadı. Apoletimi söküp
önüne attım, işte bak dedim. Sahtedir dedi.


Ali Elverdi
Kur alb, şu anda radyoevi müdürü
(Talât'ın bir avuç çapulcusu):

Radyoevi silahlı çatışma ile verildi.
01.57'de radyodan "Talât'ın bir avuç çapulcusu
başaramıyacaktır" diye duyuru yaptım.

Öğrencilerin hiçbir şeyden haberi yoktu. Hatta
kendilerine görevler verdim, yaptılar.

Ben yazılı ifademde
radyoevinin öğrenciler tarafından ele geçirildiğini
belirtmiştim, yanılmışım. Onlar teğmendi. Üçüncü sınıf
olması gereken teğmenler burda okumuyormuş.

Bir ara tutuklanıp harbokuluna
getirildim, başıma Nezihi Fırat'ı diktiler.
Beni öldürmek istediler.

Yargıç: Öğrenciler ne yaptıklarını bilmiyor muydu?
Elverdi: Hayır. Kanaatimce onlar aldatılmış.
Yargıç: Bu kanaate nasıl vardınız?
Elverdi: Efendim çünkü bana da itaat ediyorlardı.

Ali Elverdi konuşurken öğrenciler
dinleyici balkonunda oturan Müberra Yetkin'e
dönüp dönüp baktılar. "Nasıl, uyarıları
herkes duyuyor muymuş?!" gibilerden.

Bu sayın yarbayın "Beni öldürmek istediler"
derken
kastettiği şuydu:

Ali Elverdi'yi harbokulunda bir odaya hapsedip
başına Nezihi Fırat'ı dikmişler.
Nezihi "Arkanı duvara yasla" demiş,
tomsonunu üzerine çevirmiş,
"Seni vuracağım" diye korkutmuş.

Sonra Aydemir'in yanına götürmüş. Aydemir
3 öğrenci ve kendisinden oluşan bir mahkeme kurmuş,
yarbayı "anayasayı ihlal"den ölüme mahkum etmişler.

"Alın koruda bunun işini görün!" demiş.

Götürmüşler. Elverdi bir ağaca arkasını dayayıp
"Hadi vurun!" demiş. Öğrencilerden biri:
"Yarbayım biz seni vuramıyacağız, burdan kaçın."

Yarbay da doğru radyoevine gidip
01.57'de o anonsu yapmış.


Orhan Çokdeğer
Kur albay, Ankara merkez komutanı
(Bize itirazsız teslim oldular):

Tarım Bakanlığının önünde 15-20 öğrenci bize itirazsız teslim
oldular. Yalnız içlerinden biri silahını vermek istemedi. Zaten bence de
bir askerin silahını teslim edivermesi şerefli bir hareket sayılmaz.

Bunların arasında ateş etmesini bilmeyenler de vardı, biri cemseye
binerken kazayla ateş etti.

Yargıç: Tarım Bakanlığının önünde müsademe oldu mu?

Tanık: Hayır, orada itirazsız teslim oldular
ama başka yerlerde direnenler oldu, sağımdan solumdan
vızır vızır mermiler geçiyordu.

Yargıcın aklına pek yatmadı: Siz orta yerde açıktaydınız, niye
isabet almadınız?

Tanık: Efendim... Her halde havaya ateş ediyorlardı.

Yargıç: Öğrencilerin aldatılmış olup olmadığı hakkındaki
kanaatiniz nedir?

Tanık: Bu bir silahlı ayaklanmadır. Bu bir Kabakcı isyanı, bu
bir Patrona Hali isyanı gibidir. Genel kurmay başkanının
yatağının altını arayanlaaar, genel kurmay ikinci başkanına
ateş edenleeer!

Yargıç: Bırakın onları! Farklı tavırlar olacaktır. Onlar başka. On-
lar öteki mahkemede. Ben size yalnızca kanaatinizi sordum.

Tanık: Bunlar aldatılmışlardır. Bunların temiz kanları üzerine
bir darbe hükümeti kurulmak istenmiştir.

Yargıç: Tamam.


Zühtü Özkurt
Er
(Yabancı subaylar)

Okul kapısında nöbetciydim. Talat Aydemir geldiği
zaman öğrenciler ordaydı. Başlarında yabancı subaylar
vardı. Öğrenciler Talat Aydemir'i kapıda gördüler.


İbrahim Dirviz
Er
(Gotün gotün gitmiş):

Depo nöbetçisiydim. Öğrenciler kapıyı açmak için
üzerime yürüdüler. Gotün gotün gittim (gülüşmeler).
Yargıç: Gülmeyin. Bunları siz eğiteceksiniz.


Süleyman Tuncay
Hava tuğgeneral
(O gece kokteyldeymiş):

İran hava kuvvetleri komutanına verilen
kokteyldeydim. Olaydan 24.00'ten önce haberdar
oldum.

Tandoğan alanında Harbiyeliler tarafından
durdurulduk.

"Başınızda kim var? Kimden yanasınız?" dedim.
Başımızda kim olduğunu söyleyemeyiz, dediler.

Uyardık.
"Emir kuluyuz, siz olsanız ne yapardınız?"
dediler.

Bir yüzbaşının gelmesiyle sertleşiverdiler.

Başlarında Talat Aydemir'in bulunduğunu
biliyorlardı. Yalnız öğrencilerden bazıları 23.30'da
yataklarından kaldırılıp getirildiklerini söylediler.
Elazığ'lı esmer bir öğrenci "Talat Aydemir'den
emir alıyoruz" dedi.

Tuğgeneral Tuncay'ın yanında başka havacı subaylar
da varmış, hepsi tek tek gelip tanıklık ettiler. Yargıç birin-
den Erzurum'lu öğenciyi tanımasını istedi.

"Gelsinler buraya" dedi. Benzer görünüşte 5, 6 arkadaş
kalktılar. Ama aralarında Erzurum'lu yoktu.

Tanık eliyle gösterdi, "Şudur" dedi. Salonda gülüşmeler
oldu. Yargıç ta gülümseyerek "Olur böyle şeyler" dedi, "her-
kes yanılır... Erzurum'lu öğrenci gelsin!" Geldi. "Bu mu?"
Tanık kızararak "Evet bu!"

Bir öğrenci: Efendim sayın tanık kokteylden geliyormuş,
acaba içkili miydi?

Avukat Asım Ruacan da tanığa bir soru sordu. Ta-
nık "Avukat bey ne konuştuğunu galiba bilmiyor!"
dedi.

Ruacan: Avukat bey ne konuştuğunu biliyor, TANIK
ne konuştuğunu bilmiyor!

Yargıç: Buna izin vermem.
Ruacan (bağırarak): Vermeyin efendim, konuştur-
mayın böyle!

Asım Ruacan sevdiğimiz bir hukukçuydu. O gelir
gelmez moralimiz yükselirdi. Çok az ama çok kritik
sorular sorardı. Örneğin tanıklık eden bir yarbay
dedi ki:

O gece dört öğrencinin hareketten vaz geçmelerini
sağladım. Durumu pek âlâ biliyorlardı. Onları Merkez
komutanlığına götürüp radyo dinlettim.


Ruacan: O sırada radyoda kim konuşuyordu?
Yargıç: Tabi ki devlet adamlarımızdan biri. Öyle değil mi?
Tanık: Efendim evet.

Ruacan: O halde sayın tanık öğrencileri hükümete karşı
hareket etmekte olduklarına inandırmaya çalışıyordu. Öğ-
renciler gerçeği bilseydi radyo dinletmek gerekmezdi.

Tanık o ana kadar yaptığı suçlamaların boşa gittiğini gö-
rünce şaşırıverdi.

Yargıç: Elbette, tanık bunu söylemeye çalışıyordu zaten.


NE İTİRAFI?

Tecriddeki bir öğrenci itirafname gibi bir rapor yazmış ve bu, tecrid-
deki herkese imzalatılmış ama ötekiler raporda ne var bilmiyordum
diyorlar.

Her birinin savunması şöyle:

Raporu yazanı tanımıyorum. Beni sabahın karanlığında kaldırdılar,
bir odaya götürdüler. Önüme boş bir kağıt koydular, "İmzala!" dedi-
ler. Baskı zoruyla imzaladım.

Savcı: Suçlananlar neden 1459 öğrencinin her hangi biri değil de
özellikle bunlardır?

Savcının bu sorusu elbet önemliydi ama yargıç rapora savcı kadar
önem vermiyordu, sanki ört bas etmek ister gibiydi. Raporu yazdı-
ran yarbay duruşmada tanıklık ederken "Efendim raporu yazan öğ-
renciyi tanıyorum. Az önce burdaydı" dedi.

Yargıç "Kimdir o? Gelsin buraya!" demedi.

Ve onun kim olduğunu hepimiz biliyorduk. Yarbay tanık kürsüsü-
ne yürürken onun nasıl saklandığını gördük ("o" beraat etti).


CEZA ALMAYA DA RAZIYIM EĞER...

Bana yöneltilen suçlardan biri de o gece nasıl teslim olduğumla
ilgiliydi. Ben ve yanımdakiler "teslim olduk, teslim alınmadık" di-
yorduk. Savcının iddiasına göre ise müsademe (silahlı çatışma)
sonucu teslim alınmışız. Bir çete gibi, vuruşa vuruşa.

Duruşmada bizim gruptan biri ifade verirken sürekli soruluyordu:
Kimle müsademe ettiniz? Savcı, Erdoğan hakkında iddiasını daha
da ileri götürdü:

Erdoğan Gülsoy bu grubun başıymış. Elimizde delil var.

Erdoğan sersemledi: vallahi efendim yok öyle bir şey... Garibim
ha bire sağa sola bakıyordu.

Yargıç bana da sordu: Siz çarpışarak mı teslim oldunuz?
"Hayır efendim!"
Tanıklar gelir de öyle oldu derlerse mahcub olmak var ama.

Kontrolumu kaybettiğimi hatırlıyorum: Efendim, eğer yalan
dolanla olacaksa ben ceza almaya da razıyım.
Yargıç: Orası bizi ilgilendirir. Yalan mı değil mi biz biliriz.
Kendimi toparladım: Evet efendim, baş üstüne komutanım.
.

Konu Hasan Akçay tarafından (11. June 2025 Saat 07:20 PM ) değiştirilmiştir.
Hasan Akçay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 10. March 2024, 04:54 AM   #18
Hasan Akçay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 0
163 Mesajina 231 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
Hasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud of
Standart

YAKTIN BİZİ SERLEVHA!

Muhafız alayı komutanı
İsmail Hakkı Bayındır
tanık olarak geldi. Yargıç sordu:

Size gelen bütün öğrencilerin silahlı çatışmaya girdikleri öne sürülüyor,
çatışmaya girdiler mi?

Tanık: Onu onları getirenler bilir, ben bilemem. Ben çatışmadan
söz eden bir liste imzalamadım. Esasen bu bir serlevhadır, serlevha
diye her şey yazılabilir.

Bütün arkadaşlar listenin bize dayak atan yüzbaşı tarafından hazır-
landığını düşünüyor. Erdoğan'ın açıklaması şöyle:

Yüzbaşı Muhafız Alayının adlî subayıdır. Önce müsademe başlıklı
listeyi hazırladı, imza için alay komutanına sundu, komutan imzalamadı.
Bunun üzerine yüzbaşı yalnızca "teslim alınanlar" yazan listeyi hazırladı,
komutan imzaladı. Yüzbaşı imzasız listeyi imzalıya iğneledi, ikisini de
yolladı.

Bu arkadan vuruculuk o yüzbaşının karakterine çok uyar diyorduk.
Tanıklık etmeye gelsin, soracağım:

"Nerelisin?"

Nereli olursa olsun "senin kanın bozuk" diyeceğim. Eğer son isteğim
sorulursa o yüzbaşıya dayak atmak istiyorum diyeceğim.
.

Konu Hasan Akçay tarafından (20. May 2025 Saat 08:34 AM ) değiştirilmiştir.
Hasan Akçay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Hasan Akçay Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (24. March 2024)
Alt 3. May 2024, 05:19 AM   #19
Hasan Akçay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 0
163 Mesajina 231 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
Hasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud of
Standart

SAVUNMALAR

Ethem Baykara:
(Alb, oğlu sanık)

Bir tabur komutanı ki kendisini selamlayan öğrencilerini
korktum diye emrine almaz,
bir alay komutanı ki hareket başlar başlamaz
gider Genel Kurmaya sığınır,
bir okul komutanı ki yıl içinde öğrencilere yaptığı
konuşmaları delil olsun diye kasede aldırır,
nöbetçi heyetinin o geceki kavuk sallayıcılığı malum...

Sonra da kalkar öğrencileri muhakeme edersiniz. Bu
masum öğrenciler kimlere paravan yapılıyor? Sanık
sandalyelerinde okul idaresini görmek isterdim ben,
öğrencilerin komutanlarını görmek isterdim.

Ben Muhabere Okulu komutanıyım. Emrimde beşbin asker
var. Hükumet olayı önceden bildiği halde beni haberdar
etmedi. Yine de askerlerimi sabaha kadar sıkı kontrol altın-
da tuttum, hiçbir olaya mahal vermedim. Peki benim asker-
lerim de Harb Okulu öğrencileri gibi bir kör dövüşüne atıl-
saydı ülkenin hali ne olurdu?


BİR ÇETE GİBİ

Ben savunmamı
kısa tuttum:

Efendim esas hakkındaki mütalâda benim mermi sandığı
taşıdığım Bircan Sevgör'den naklen öne sürülüyor. Ben
bunun isim benzerliği yüzünden, yanlışlık eseri olduğunu
duruşmada Hasan Şenerbay'ın sorgusu esnasında belirttim.

İkincisi o gece bizim
bir çete gibi vuruşa vuruşa teslim alındığımız öne sürülüyor.
Delil olarak Muhafız Alayından gelen listeye
atıfta bulunuluyor.

Oysa Muhafız Alayı komutanı
kurmay albay İsmail Hakkı Bayındır
öğrencilerin nasıl teslim alındığıyla ilgili
sorunuzu şöyle cevapladı:

Onu ben bilemem, getirenler bilir. Esasen ben vuruşmadan söz eden
bir liste imzalamadım. Zaten o bir serlevhadır, serlevha diye her şey
yazılabilir.

Öteki tanıkların söylediklerini hatırlatayım.

Kur albay Orhan Çokdeğer: Tarım Bakanlığının önünde 15-20
öğrenci kendiliklerinden gelip bize teslim oldular. Yalnız içlerinden
biri silahını vermek istemedi. Zaten bence de bir askerin silahını
teslim edivermesi şerefli bir hareket sayılmaz. Bunların arasında
ateş etmesini bilmeyenler de vardı, biri cemseye binerken kazayla
ateş etti.

Yarbay Ziya Karahan: Tarım Bakanlığının önünde 50-60 öğren-
ci kendiliklerinden bize teslim oldular. Yalnız bazıları silahlarının
alınmasına hassasiyet gösterdiler. Bunları gruplar halinde Muhafız
Alayına ve başka yerlere sevkettik.

Efendim beratımı talep ediyorum.

Ardımdan Bircan Sevgör söz aldı, mermi sandığı konusunda be-
nim doğruyu söylediğimi belirtti, "Yanılmışım, özür dilerim" dedi.

Beni askerî ortaokuldan beri tanıyan bir öğretmenim
bu savunmamdan sonra
harbokulunun avlusunda şunu söylemiş:
"Artık durumu en iyi olan grup Hasan ve yanındakiler."
Duyan arkadaş söyledi.


BİR BÜYÜK BOŞLUKTA BOZULDU BÜYÜ

https://www.youtube.com/watch?v=_xO6CGE0gRc&t=205s
Bu videoyu yeni gördüm.
Taksim'deki anıta Harbiyeli Aldanmaz diye
çelenk koyan arkadaşlardan biri
"Biz aldanmadık" diyor.

Bakın biz aldandık,
harbiyeliler bunu
sanık olarak oturdukları sandalyelerin arkalarına
büyük büyük harflerle yazdılar:

1459 MASUM HARBİYELİ
İBNE TALAT

O kadar aldandık ki
halaskar diye parlatılan Talat Aydemir'in
ibne talat olduğunu bile farkedemedik.

"vatan dedik hain olduk"
"millet dedik sanık olduk"
"hürriyet dedik mevkuf olduk"
"adalet dedik..."

Öldük ölümden birşeyler umarak
bir büyük boşlukta bozuldu büyü


Bizim ölümümüz okuldan alınıp götürülmemizdi,
sonrası: çıplak gerçek.
Darbe dahil, darbeyi meslek edinmek dahil
her şeyin büyüsü orda bozuldu.

Hiç kimseye
"Ölmek ister misin?" diye sormazlar,
bize de sormadılar.
Kendimizi o boşluğun içinde bulduk.

Yine de safiyane bir şekilde
iyi şeyler olmasını bekledik.

Yalnızca kötü şeyler oldu:

Komutanlarımız bizi terketti,
komutanımız olmayan üstlerimiz
o geceyi
yelken açmak için
uygun rüzgarı beklemekle geçirdiler.

Ve gün ağarınca bizi suçladılar:

Ulan sen katilsin!
"Hayır, değilim!"
Katilsin katilsiiin.

Eşşek döver gibi dövdüler.

Aldandık kardeşim,
harbiyeli aldanmaz diye kendimize gaz verdik, aldandık.
Aldanmanın bedeli varmış öğrendik
... ve ödedik.


ÖLÜ KİMDİ ŞEHİD KİM?

Bazı gazetelere göre
olayda yer alan harbiyeliler hain
canını veren harbiyeliler ölü,
ama başkaları şehid imiş.

Terazinin ağır gelen kefesine
bir ağırlık daha koymaktı bu.
Yaralı kalblerimiz daha bi acıdı.

Tepki
duruşmada gösterildi:

Biz harbiyeliler aşağıya vatan için indik.
Canını verenler şehid mi oldu, öldüler mi
o hükmü Allah verir, insanlar veremez.


Gerçeği ise
hukuğu konuşturarak
yargıç açıkladı:

Size hiçkimse hain diyemez.
Duruşmalar devam ediyor,
mahkemenin kararını kimse bilemez.


Ve onlardan ne zaman söz etse
şehid dedi,
ve son kararda şehid denildi.


SAVCININ ESAS HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜ

Sekiz gün sona erdi,
savcı mahkemeye
"esas hakkındaki görüş"ünü sunuyor.
Özetle talepleri:

-320 sanığın aklanması
-1139 sanığın 5 yıldan 15 yıla kadar ağır hapsi
ve kamu haklarından yasaklanması.

Savcı görüşünü okurken
yargıç tavanı seyretti,
sonunda "Tamam mı?" dedi,
alıp dosyaya koydu.

İlginç olan
en başta okunan iddianamede ne varsa
"esas hakkındaki görüş"te
nerdeyse aynen o vardı.

Tanıkların sanıklar lehindeki ifadeleri
hiçbir şeyi değiştirmemişti.
Örneğin bizim grubun vuruşa vuruşa teslim alındığı iddiası
"esas hakkındaki görüş"te aynen duruyordu
tanıkların iddiayı çürüten beyanlarına inat.

Savcının bu duyarsız tavrını
ben de
savunmamda kendimce dile getirdim.
Yüzümü savcıya çevirdim, savcıya baktım
ama "sayın savcı" demedim, "sayın savcıLIK" dedim.
Saygım makamaydı.

Duruşma yargıcı
başını eğdi,
gözleriyle anlıyorum dedi.
O andaki sezgim bu idi.

Tabi
disiplin de toz duman oldu.
Bağıra çağıra protesto edenler,
sandalyeleri tekmeleyenler,
birbirinin omuzunda ağlayanlar,
dışarı çıkanlar,
içeri girenler...

Displinden sorumlu subay
umut vermeye,
teselli etmeye çalışıyordu:

Arkadaşlar! Kendinizi bırakmayın,
o savcıdır,
Şeker de verir çikolata da.
Onun istediği olacak değildir.


Salona
tuğgeneral Burhan Ercan girdi,
herkes kediye yakalanmış fare
oluverdi. Disiplin sağlandı.
.

Konu Hasan Akçay tarafından (23. April 2025 Saat 12:13 PM ) değiştirilmiştir.
Hasan Akçay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 3. May 2024, 09:11 PM   #20
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.076
Tesekkür: 3.618
1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Hasan Akçay kardeşim,
Rahmetli Talat Turhan abi vardı. O yıllarda tanıyor muydunuz?
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
iki, mahkeme, numaralı

Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 12:08 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam