![]() |
![]() |
#11 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 0
163 Mesajina 231 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
DURUŞMA SALONU
Tutuklu olduğumuz yer nasıl kendi sınıflarımız, kendi koğuşlarımız idiyse duruşmaların yapıldığı yer de kendi spor salonumuzdu, ki aynı zamanda sahneli, balkonlu konser salonuydu. Bu sahnede örneğin Saniye Can sazı omuzunda yürüdü, sanki orada yürüyen kendimizmişiz gibi hissedip ayağa fırladık, alkışladık. Evlerinin önü yaldız piyade Yaşı küçük ama gönlü ziyade Anan baban sevmez benden ziyade On üç şeftaliye kızlar ahdım var ben yandım Ah kara gözlüm şirin sözlüm sevdam var ben yandım. Evlerinin önü yoldur geçilmez Soğuktur suları bir tas içilmez Andan geçilir yardan geçilmez On üç şeftaliye kızlar ahdım var ben yandım Ah kara gözlüm şirin sözlüm öfkem var, sevdam var ben yandım. Evlerinin önü yüksek kaldırım Kaldırımdan düşdüm beni kaldırın Ya sevdiğmi verin ya da öldürün On üç şeftaliye kızlar ahdım var ben yandım Ah kara gözlüm şirin sözlüm sevdam var ben yandım. https://www.youtube.com/watch?v=DtuRDnUBclY Şimdi orayı duruşma kürsüsü yapmışlar. Bayraklar, TSK forsu ve tanıdık ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR yazısı. Göreceğiz mülkün temeline ne yapacaklar. Sahnenin ortasında yargıç kürsüsü bulunuyor. Mahkeme kuruluna göre savcılar sağ uçta, avukatlar solda ama avukatlar sahnenin dışında. Duruşmaları gazeteciler de izledi, örneğin zaman zaman Milliyet gazetesinden Mete Akyol izledi. Harbiyelilerden biri adaşı mıymış ne, bir duruşmada adı geçince "Burda!" diye ayağa kalkmış. Şakayla karışık yazardı. Örsan Öymen de öyle. İhtilallere dair yazdığı kitabın adı bile şaka gibiydi: Bir İhtimal Daha Var. Ben okumadım. Akrabalarımız izleyebilir miydi? Sanmıyorum. Babam mektubunda geleyim mi diye sordu, gelme dedim, görüştürmezler. Beni o ortamda görüp üzülmesini istemedim, ordan burdan para bulup harcamasını da. Kendimize yeten bir aileyiz ama çok ta varlıklı sayılmayız. Neyse. 1 500 sanık, 1 500 ziyaretçi… Görüşmek imkansız gibiydi. Sandalyeler salona o kadar sık yerleştirilmiş ki öğrenciler omuz omuza oturuyor ve salona sığmayan beş yüz kadar öğrenci için dışarıya sandalyeler konmuş. Sıcak, güneşin dünyayı kavurduğu günlerdeyiz. MAHKEME KURULU Duruşma yargıcı: Yüzbaşı Mehmet Karaaslan. Bilgili, enerjik, anlayışlı, dürüst bir hukukçu. Çok güçlü bir belleği var. Biz ifade verirken "Ama senin daha önceki ifaden farklı" deyiveriyor. Çelişkiyi gideremezsek gülümsüyor, "Biraz garip olmuyor mu? Öyle oluyor." Başkan: Tuğgeneral Nihat Günaşan. Kolay gülen, kolay ağlayan biri. Takma dişleri var ama yaşından genç görünüyor. Olaya bizzat karışmış, o yüzden ön yargılı. Hukuktan ancak bir asker ne kadar anlarsa o kadar anlıyor. Üye: Kurmay albay Haydar Topçak. Başkana kıyasla daha ciddi bir insan. Halden anlıyor gibi. Hazırlık sorgulaması yapılırken okul komutanıyla birlikte olmuş. Kelle koltukta kendilerini savunan 1459 ergen harbiyeliyi yargıla- mak her halde zor iştir. Bizim yargıcımız bunu başardı. Başarmak için de kuralları sıkı sıkıya uygulaması gerekiyordu. Öyle yaptı. Her ne kadar sanıklar ve avukatlar bundan yakınsa da. Örneğin bir keresinde Mecit Kocacıklı söz aldı. Son derece öfkeliydi: Efendim, dedi, bize burada çok ağır suçlar yöneltiliyor. Ken- dimizi savunmak için soru sormaktan başka çaremiz yok ama siz sorularımıza kendiniz cevap veriyorsunuz. Vermeyin, tanığa sorun! Mecit gırtlağının bütün gücüyle bağırıyordu. Anlaşılan mah- kemeye zorluk çıkarmaktan ceza almayı göze almıştı. Sayın Karaaslan Mecit'in öfke patlamasını sükunetle karşıladı. Bak, dedi. Her soru tanığa yöneltilir diye bir usul yok, yalnızca gerekliyse yöneltilir ama siz bazan öyle gereksiz sorular soruyorsunuz ki arkadaşlarınız bile gülüyor. Mecit bağırmaya devam etti: Azarlamayın bizi. Soru sormaya cesaretimiz kalmıyor. Yargıcın işi gerçekten zordu, yalnızca bize değil başkana ve üyeye de deveye hendek atlatır gibi söz anlatmak zorunday- dı. Çünkü hukuk öğrenimi görmemişlerdi. . Konu Hasan Akçay tarafından (12. June 2025 Saat 01:33 PM ) değiştirilmiştir. |
![]() |
![]() |
![]() |
#12 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 0
163 Mesajina 231 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
MAHKEMEDE İFADE VERDİK AMA...
İfadeler numara sırasına göre alındı. Mikrofonda önce heyecanlı ve şaşırmış haldeydik ama kısa zamanda alıştık. Herkes kendisini savunurken ne diyecekti, tam olarak bunu bilmiyorduk. Yargıcın "Neden aşağıya indin?" sorusuna bir arkadaş şu cevabı verince sorun çözüldü: Bir darbe girişimi olmuş, bastırılmış. Biz nöbet tutmaya gidiyoruz dendi. Avukatlarımız hemen bir kağıt yolladılar: herkes "darbe bastırılmış, biz nöbet tutmaya gittik" desin. Kağıt elden ele dolaştı. Ondan sonra herkes bunu söyledi. Önce kendimiz ikna olduk. "Suçsuz olduğuma ben bile inandım" diye espri yapan arkadaşlar vardı. Ve hepimiz aynı şeyi söyleyince yargıç "Acaba doğru olabilir mi?" diye düşünmeye başladı, sonunda ikna oldu ama hala aklına takılan pürüzler vardı, sürekli onlarla ilgili sorular sordu. (Y: yargıç, S: sanık) Y: Okul kapısında yabancı şahıs görmedin mi? S: Gördüm ama tabur komutanımız da orada olduğu için bi kötülük yapacakları aklıma gelmedi. Y: Neden yabancı subaylara itaat ettin? S: Çünkü onlar bizi tabur komutanımızın gözü önünde alıp götürdüler. Yeni tayin edilmişler diye düşündüm. Y: Harb Okuluna tayin edilen subaylar gece mi gelir? S: Sıra dışı bir geceydi, sıra dışı tayinler olabilir. Y: Genel Kurmaydan size neden ateş edilir? S: Onu ben de anlamadım efendim. Y: Yaaa... Biraz garip olmuyor mu, öyle oluyor. Y: Radyoevinde sabaha kadar ne yaptın? S: Nöbet tuttum efendim. Y: Ne nöbeti? S: Sivilleri içeriye sokmadım, yağmaya engel oldum... Y: O kadar er ve inzibat var. Neden onlar değil de sen? Bak sınavların da varmış. S: Efendim bize nöbet tutacaksın dediler tuttuk. Askerlikte erden mareşale herkes nöbet tutar. Y: Askerlikten kaç alıyorsun sen? S: 100 efendim (gülüşmeler). Y: Peki. Sabaha kadar sizi hiç uyaran olmadı mı hükümete karşı hareket ediyorsunuz diye? S: Hayır. Y: Kültürlü bir harbiyeli olarak durumu kendin sezemedin mi? S: Kuşkulanacak bi durum yoktu. Y: Neden radyoevine gittin? (İpini koparan oraya gitmiş) S: Arkadaşlar hep oraya gidiyordu, ben de gittim. Y: Aşağıda bastırılmış bir darbe belirtisi gördün mü? S: Hayır. Y: Neden dönmedin öyleyse? S: Bir görev verilmişti. Bizi görevi verenlerin geri çekmesi gerekirdi. . Konu Hasan Akçay tarafından (20. May 2025 Saat 08:08 AM ) değiştirilmiştir. |
![]() |
![]() |
![]() |
#13 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 0
163 Mesajina 231 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
EN İYİ SAVUNMA SALDIRIDIR
Arkadaşların çokça söylediği sözler: - Bir darbe girişimi olmuş, bastırılmış. Biz nöbet tutmaya gidiyoruz dendi. - Alarm dolayısıyla uyandım. - Tabur komutanımız okulun kapısındaydı. - Genel kurmayın önünde ateş yedik. - Orda birisi "Yanlışlık oldu, gelenler harbiyeliymiş. Ateş keees" diye bağırdı. - Elimizi kolumuzu sallaya sallaya geçtik. - Orduevinin önündeki subaylar "Harbiyeliler, uyanık olun. Rüzgar nereye eserse oraya yelken açın" diyordu. Ve karşı saldırıya geçtik. - Neden kendi komutanlarımız bizi aramadı? - Bizimle hareket eden erler mahkemeye verilmedi. Bizim suçumuz harbiyeli olmak mı? - Uçaklar hem bildiri bırakıyor hem ateş ediyordu. Bildiriler oltanın ucundaki zokaydı. - Harb okulu binasına sabotaj yapılsa, örneğin bomba konsaydı da biz ölseydik suçlu biz mi olacaktık? - Darbeciler neden rahatça okula girebildi? Okul kapısında neden nöbetçi yoktu? Başbakanın "Durum vahimdir, üç güne kadar vahim şeyler olabilir" dediği bir zamanda okul neden yol geçen hanı gibiydi? - Darbeci Turgut Alpagut'u hademe sandım. - Talât Aydemir'i iki tomsonlu arasında görünce tutuklanmış sandım. KAHKAHALAR Güldüğümüz şeyler kendi sözlerimizdi: - Yürüye yürüye radyoevine yürüdüm. - Ananos mananos duymadım. - Anons duymadım. Gece karanlıktı. - Bi cemseye bindim, sonra cipten indim. - Sınıfta ders çalışıyordum, alarm dolayısıyla uyandım. - Sayın savcıya bize ağabeylik ettiği için müteşekkirim (yağcııı). - Merdivenin üstünde apartman vardı. - Hani okulun kapısında duvar gibi direkler (sütun sütun). - Ne var ne yok, kim kimi yiyor diye merak ettim. - Uçaklar bomba gibi bişeyler atıyordu (yok armut atacaktı). - Üsteğmen "Valla ben yeni evlendim. Beni bu işe karıştırma" dedi. - Alarm vaaar, fasulye kazanı patladııı feryatlarıyla uyandım. - Ben köşede doksan derece gibi duruyordum (?!) - O menfur gecede ben de koruda uyudum. - Kurmay albayla kucaklaştık. O ağladı, ben ağladım. - Radyoevinin yanındaki Kız Tekniğe gittim, zaten hep giderdim. - Belki bida gelemem diye radyoevinde son bi tur attım. . Konu Hasan Akçay tarafından (24. April 2025 Saat 06:46 PM ) değiştirilmiştir. |
![]() |
![]() |
Hasan Akçay Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | dost1 (7. March 2024) |
![]() |
#14 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 0
163 Mesajina 231 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
YARGIÇLAR DA ŞAKA YAPAR
Gülüşmelerimizden zannederim yargıç da hoşnuttu. Çünkü o sıcakta nerdeyse kucak kucağa oturmanın zorluğunu takdir ediyordu. Çok kere kendisi de espri yapardı. Sanık: Efendim, üniformamı giyememiştim. Picamamın etekleri sarkıyordu. Yargıç: Toplasaydın eteklerini. Sanık: Bir eve gittim. Kapıyı çaldım. Tanrı misafiriyim, açın dedim. Açtılar. Yargıç: Elbet açarlar, elinde silah vardı. Bir keresinde çalışma saati bittiği halde duruşmaya son verilmedi. Öğrenciler sabırsızlandı, salondan of puf sesleri gelmeye başladı. Nihayet yargıç "gereği düşünüldü" dedi ve onunla birlikte bütün salon: gereği düşünüldü. Yargıç: Uzatırım haaa. Yargıç savcıyı her fırsatta bozardı. Bir keresinde savcı Genel Kurmayın orda kaç silah ateş etmiştir, tanığa sorulmasını istedi. Yargıç: Bilir mi o! Yine de sordu: Saydın mı kaç mermi atılmış? Bir keresinde yargıcın dalgınlığına geldi, savcının tanığa soruları bitmeden öğrencilerin soru sormasına izin verdi. Sorular bitti. Savcı bir daha izin istedi. Yargıç: Herkes sırasını bilsin canım. Senin sıran geçti. Savcı: Ama efendim biz bitirmeden sanıkların sorularına geçildi. Yargıç: Hah bu kere sen haklısın. Savcımızın mimikleri de hoştu. Kalınca bir sesi vardı ama bazan "Patates soğan patlıcaaan!" diye bağırıyor gibi sesinin tonu değişirdi. -Efendim bilgi toplayamıyoruz. Sanıklar çok ketum. Yemişleeer, içmişleeer, gezmişleeer. -Efendim bu öğrenci arkadaşlarıyla birlikte Etimesğut'a cereyanı kesmeye gitmiş. Arkadaşları kimlermiş, kaç kişiymişler, oradan nereye kaçmışlar? -Efendim sınıf beşleri, bölük onbeşleri varmış. Sanığın malumatı var mıdır? Bu tür sorulara da aksi cevaplar verilmeye başlandı: "Üçler yediler kırklar"dan... haberim yoktur. Savcımız böyle aksi cevaplar karşısında başını eğip ağzını eliyle kapatarak homurdanırdı. Sanki küfür ediyordu. Bana öyle gelirdi. -Efendim sanıklar habire bize çatıp duruyor. Kendi durumlarıyla meşgul olsalar daha iyi ederler. İftira edenlerin numaralarını size sunuyoruz. Yargıç savcının elindeki kağıda baktı: Böyle posta posta mı sunacaksınız? Onlar posta posta iftira ediyor, biz de posta posta bildiriyoruz. Yargıç halden anlamıyordu: İftira etmiyorlar, kendilerini savunuyorlar. . Konu Hasan Akçay tarafından (4. January 2025 Saat 03:41 PM ) değiştirilmiştir. |
![]() |
![]() |
![]() |
#15 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 0
163 Mesajina 231 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
ERKEK GENERAL
Bizim böyle gülüşmemize ifrit olan da varmış: okul komutanı tuğ- general Burhan Ercan... Bizi yemekhanede topladı, gözlerinden a- teş saça saça şu konuşmayı yaptı: Harbokulunda hükümete karşı* tarihimizde ilk defa isyan ettiniz, Harbokulunun şerefini batırdınız. Hakkınız yoktur. Burası eşkiya yuvası değildir. Canınız istemediyse defolup gitseydiniz. Avluda yürürken bir subayımdan herif diye söz eden olmuş. Had- dine mi düşmüş. Eğer bir subayıma her hangi biriniz saygısızlık ederse hepinizi teker teker cezalandırırım. Mahkeme salonu tiyatro değildir. Sizin 21 Mayıstaki davranışınız da övünülecek, gülüp geçilecek bir şey değil. Gülün gülün siz burda. Millet te size gülüyor. Sizin ar damarınız çatlamış. Yaptı- ğınız ahlaksızlıktır. Bari mert olun. Yok kız arkadaşımı görmeye Kız Tekniğe gittim- miş, yok üşüdüm de radyoevine girdimmiş... Erkek olun. Bir in- san erkekse erkektir, her zaman doğruyu söyler. Bu kadar. Bundan sonra sayın generale "erkek general" dedik. Elbet iro- niydi. Erkek general geliyor dendi mi kaçacak delik arardık, ka- çamazsak kediye yakalanmış fare gibi felaketimizi beklerdik. Örneğin sınıfta ceketsiz durmaya izin verilmiş olduğu halde her hangi birimiz ceketsiz yakalanırsa tecrid cezası alabilirdi. __________________________________________________ ________ *Burhan Ercan erkek insan her zaman doğruyu söyler diyor ama kendisi yalan söylüyor. Örneğin "tarihimizde hükümete karşı ilk defa isyan ettiniz" diyor. Oysa harbiyeliler 27 Mayıs 1960 darbesinde ve başka darbe girişimlerinde de hükümete karşı kullanıldı. Örneğin askerî liseyi ben 1960'ta bitirdim, 27 Mayıs darbesinin hemen ardından yazın bize bile görev verdiler. İki ayaklanma arasındaki fark: Ayaklanma 27 Mayıs 1960'da görünürde başarılı oldu, 21 Mayıs 1963'te her bakımdan başarısız. Eğer erkek insan doğruyu her zaman söyleyense darbe girişimlerinin hepsine itiraz edecek, başarılı başarısız ay- rımı yapmayacak. __________________________________________________ ______ SATILMIŞ SALDIRGANLAR Ankara sıkıyönetim komutanı korgeneral Cemal Tural bizim için "Satılmış Saldırganlar" demiş. Gazetede okudum. Fotoğrafı da vardı. Anıtkabir'de nöbet değiştiren askerler gibi rap rap rap yürüyordu, bana bacaklarından rahatsız da o yüzden öyle yürüyor gibi geldi. Adıma sanık talebe diyorlar Tahliye istedim "Yok be!" diyorlar Aldandım diyorum "Deve!" diyorlar Satılmış oğlu saldırganım ben. Tahliye talepleri bismillah duruşmaların ilk günü başladı. Kabul edilecek mi edilmeyecek mi önceleri biz de merakla izledik, sonra kabul edilmeyeceğine ikna olduk. Ve yargıç gırgır geçmeye başladı. Efendim tahliyemi talep ediyorum. Salon: Oho ooOH! Yargıç: Olur, ederiz... Avukat Şefik Çapanoğlu 146 öğrencinin müvekkiliydi, ilk ifadeler bitti, tahliyelerini istedi: Tutuklu kalmalarını gerektiren hiçbir neden yoktur, tahliye edilmezlerse bu genç yaşlarında üzerlerinde derin bir iz bırakılacaktır. Savcı cevap verdi: Sanıkların kendi görüş ve ifadelerine bakarak tutuklu kalmalarının gerekmediğine hükmetmek mümkün değildir. Uzun sözün kısası, son kararlara kadar istisnasız hepimiz tutuklu kaldık. Oysa Mamak'taki 1 Numaralı Mahkeme ilk günden itibaren tahliye kararları vermeye başlamış. Anlaşılan bizim başımıza öyle bir bela gelmiş ki ahtapot gibi sarmış sarmalamış. . Konu Hasan Akçay tarafından (4. May 2025 Saat 07:02 PM ) değiştirilmiştir. |
![]() |
![]() |
![]() |
#16 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 0
163 Mesajina 231 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
BENİM SUÇUM BÜYÜK
O gece soğukkanlı bir şekilde mühimmat deposunun kapısını kırmışım, mermi sandığı taşımışım, arkadaşlara mermi dağıtmışım. Bunu Bircan Sevgör ilk sorgulamasında söylemiş, yanımda Hasan vardı demiş. Hangi Hasan? Savcı bölüğün fotoğraflarını Bircan'ın önüne koymuş, beni göstermiş, "Bu mu?" Bircan "Evet" deyivermiş. Bircan sonra bana geldi. Yanıldım özür dilerim, mahkemede düzeltirim dedi ama ifade verirken heyecandan şaşırdı, yanlışını düzeltmeyi unuttu. İfade sırası Hasan Şenarbay'a geldi. Hasan mermi sandığı taşıdığını söyledi. Söz aldım: Efendim, Hasan mermi sandığı taşıdığını söylüyor. Bircan'ın tutanaktaki yanlışı düzeltilsin. Yargıç Hasan'a sordu: sen mermi sandığı taşıdın mı? Hasan bu kere "Hayır, taşımadım" dedi. Yargıç: Neyse... zaten esasa taalluk etmez bu. Avukatlar benim bu çıkışımı sakıncalı buldular. "Bir birinizi suçlamayın Hasan Akçay gibi" diye bir kağıt gönderdiler, kağıt elden ele dolaştı. . Konu Hasan Akçay tarafından (15. January 2025 Saat 07:17 AM ) değiştirilmiştir. |
![]() |
![]() |
![]() |
#17 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 0
163 Mesajina 231 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
TANIKLAR
Ahmet Eroğlu Bnb, 22 Şub 1962'de harbiyelilerin tabur komutanı (Korkmamış): Ben sadece merkez komutanlığında 15-20 öğrenci gördüm, onlar da hareketten vaz geçmiş durumdaydılar. Avukat Hasan Önen: Sayın tanık geçen yıl şimdi yargılanmakta olan Üçüncü Taburun komutanıymış. 22 Şubat darbe girişimi esnasında tabur nasıl davranmış? Yargıç: Bu soruyu sorunca ne olacak? Avukat: Efendim o zaman öğrenciler İsmet İnönü lehinde tezahurat yapmışlar. O zaman tezahurat yapan öğrenciler şimdi neden darbe yapsınlar? Yargıç: Onu savunmanızda söylersiniz. Şimdi değil. (Tanığa) Siz efendim, soruyu dinlediniz. Anlatın. Mümkün olduğu kadar kısa. Taburuma önce bir şey söylemek istemedim ama bundan vaz geçtim, açıklama yapmanın daha uygun olacağını düşündüm. Bunları etrafıma topladım. "Arkadaşlar" dedim... Derslerinizden başka şeylerle uğraşmayın diye şimdiye kadar söylememiştim, şimdi sırasıdır. Hükümetin aleyhine bir harekete kalkışıldı. Komutanınız olarak sizin bu harekete katılmanızı istemiyorum. Bundan sonra, beni sessizce dinledikten sonra hep birden "İnönü! İnönü!" diye tezahürat yaptılar. 22 Şub gecesi bunlar sınıflarına kapatıldı. Kenan Güven Bnb, 21 May 1963'te harbiyelilerin tabur komutanı (Korkmuş): 02.00 gibi okula geldim. Nöb subay Şendoğan'ı gördüm. Darbeci subayların okulu ele geçirmiş olduğunu anladım. Talat Aydemir'le karşılaştım. Bana görev vermek istedi. Reddettim. Okuldan çıktım. Aşağıda bir öğrenci grubunu sıraya soktum, Çan- kaya'ya doğru "İleri! Marş!" dedim ama üçüncü taburdan İbrahim Demir buna engel oldu. "Geriye dön! Marş!" diye bağırdı. Öğrenciler geriye dön- düler, uzaklaştılar. İbrahim bana da silahını çevirdi, "Burda senin borun ötmez!" dedi. Yargıç: Okul kapısında öğrenciler sizi selamlamış, onları neden emrinize almadınız? Tanık: Silahlarını üzerime çevirenler vardı, kork- tum. Turan Çağlar Hava kur alb (Okul korusuna saklanmış): 24.00'te Bahçelievler'den harbokuluna geldim. Koruya saklanıp harbiyelileri gözetledim. Okulun kapısında yarınki atamaları konuşuyor, "Nihat Erim başbakan olacak" gibi sözler ediyorlardı. Aydemir geldi. Etrafına toplandılar. Bir konuşma yaptı, harbiyeliler alkışladılar. Öğrenci 1: Neden görevine gitmemiş te harbokuluna gelmiş? Yargıç: Sana ne? O görevini yapmamışsa kendi komutanı var, kendi komutanına hesab verir, sana değil. Öğrenci 2: Efendim serbest olarak bir şey söylemek istiyorum. Yargıç: Elbette, serbest olarak. Kimseden çekinmeyeceksin. Öğrenci 2: O gece nöbetçi subay olan Yekta Başeğmez'in tanık olarak burada anlattığına göre Nihat Conguroğlu gelmiş, "Arabam bozuldu, telefonunuzu kullanabilir miyim?" demiş. Bahçelievler'den bir yere telefon etmiş, araba gelince içinden bir radyo çıkarıp masanın üstüne koymuş. Radyoda darbe bildirisi okunuyormuş: Silahlı Kuvvetler idareye el koydu... Şimdi... bu tanık Bahçelievlerden beklenen saatte bir arabayla geldiğini söylüyor. Biraz garip olmuyor mu? Yargıç: Tamam mı. Peki. Mehmet Ali Ergin Kur alb (Bu tanık hapsedilsin.) Talat Aydemir'in emriyle indik, başımızda bir üsteğmen var dediler. Yargıç: Talat Aydemir'in emriyle indik dediler mi? Tanık : Hayır, alarm dolayısıyla indik dediler. Savcı : Sözlerinin başı sonunu tutmuyor, tazyik hapsi talep ediyoruz. Yargıç: Tavzih etti, alarm dolayısıyla indik dediklerini belirtti. Savcı : Kararı mahkeme kurulunun vermesini talep ediyoruz. Yargıç başkana ve üyeye kulağını uzattı, başkana bir daha döndü. Salon nefesini tutmuş izliyordu. Bizi korumaya çalışan tanığın cezalanması moralimizi bozacaktı. Yargıç: Gereği düşünüldü. Tanığın tazyik hapsinde tutulması hakkındaki talebin mahkeme başkanının muhalefetine rağmen reddine karar verilmiştir. Bütün başlar başkana çevrildi. Yüzü kıpkırmızı olmuştu, salonda sanki gürültü varmış ta susturmak istiyormuş gibi önündeki mikrofona kalemiyle vuruyordu. İsmail Hakkı Bayındır Kur alb, cumhurbaşkanlığı muhafız alayı komutanı (Kaçmaya çalışan darbeci subayı yakalamış) Alayım 05.30'da harekete geçti. Bir öğrenci jandarma genel komutanlığının penceresinden ateş ediyordu. Yaralılar vardı, onların alınmasına engel oluyordu. Pencereye yoğun şekilde ateş ederek yaralıları aldım. Rastladığımız öğrencileri enterne ede ede harb okuluna kadar geldik. Korudan bize ateş edenler vardı, silahla karşılık verdik ve onları enterne ettik. Okula geldim. Nizamiyede silahlı silahsız öğrencilerle Salim Miman vardı. Bir öğrenci yerden büyük bir mermi aldı. Bakın albayım dedi, bunu bize attılar. Yazık... Ben de sebep sizsiniz, dedim. Baktım Salim Miman gidiyor. Önünü kestim. "Nereye?" dedim. Bizim işimiz bitti dedi, öğrencileri yatıştırdık. Sizin işiniz asıl şimdi başlıyacak dedim, hele biraz sabredin. Onu tutukladım. Okulu teslim aldık. Yargıç: Size gelen bütün öğrencilerin silahlı çatışmaya girdikleri öne sürülüyor, çatışmaya girdiler mi? Tanık: Onu onları getirenler bilir, ben bilemem. Ben çatışmadan söz eden bir liste imzalamadım. Esasen bu bir serlevhadır, serlevha diye her şey yazılabilir. Nuri Hazer Tuğgeneral, 28. tümen komutanı (Harbiyeliler habersizmiş): Önce ortalıkta harbiye öğrencileri yoktu, sonra göründüler. Ben aralarından geçtim. Bana parola sormadılar, ateş etmediler. Şoförüm "Ateş ettiler" derse inanmayın, öyle olsaydı ben de duyardım. Radyoevindeki öğrencilerle herhangi bir yanlışlık ve kazaya sebep olabilir endişesiyle sabaha kadar temas kurmadık. Sabahleyin başlarında bulunan subayla temas ettim ama bu temastan öğrencilerin haberi yoktur, onlar karşıda duvar gibi duruyorlardı. Sivil halkın yanında silahlarını teslim etmek istemiyorlardı. Sonunda itirazsız arabalara binip okullarına döndüler. Necati Özdemir Kur alb, okullar dairesi öğretim şubesi müdürü (Yuuuh): Olayı duyar duymaz sivillerimi giydim, Kızılay'a doğru hareket ettim. O meşhur Fethi Gürcan'ı gördüm fakat o beni görmedi, görseydi beni muhakkak şehit ederdi (gülüşmeler). Öğrenciler azimliydiler, gözlerinden ateş saçıyorlardı. Kur'ân üzerine yemin ederim ki önlerine ana babaları çıksa çiğner geçerlerdi. Bütün salon: Yuuuh! Yargıç: Ne demek yuh! Diyeceği olan varsa gelir mikrofon başında konuşur. Böyle olursa tedbir alırım. Bakın bu hareket sizin o geceki halinizi de anlatır. Tanık: Evet efendim, o gece tıpkı böyleydiler. Yargıç: Siz de susun efendim, söz vermeden konuşmayın. Öğrenci 1: Bu albay o gece önümüze geçip gelin ardımdan demiş te gelmemiş miyiz? Öğrenci 2: Bu albay bi YELKENCİ çünkü göreve gideceğine sivillerini giyip durumu izlemeye gidiyor. Öğrenci 3: Fethi Gürcan beni şehid ederdi diyor, kendisi Fethi Gürcan'ı niye vurmamış? Avukat Asım Ruacan: Tanık öğrencileri uyaran bir subay topluluğu görmüş mü? Tanık: Görmedim ama öğrencileri siviller uyarıyordu... Muhterem hakim bey! Şu talebe bana fena halde başını salladı, hem de fena halde! Yargıç: Kimdir o? İbrahim Demir: Hayır efendim sallamadım. İspat edebilirim. Savcı: Efendim İbrahim Demir'in bari bu hareketi hakkında bir karar verilsin. Yargıç savcının talebini kâle almadı. İbrahim yalnızca başını sallamış, herkesin vücudu zangır zangır sallanıyordu. Ah benim garib anam, babaların şahı babam! Sizi çiğner geçermişim... Yuuh! Ordakilerin çoğu subaylar dahil üzüntümüze isyanımıza kapılmış, ağlıyordu. Yargıç: Öğrencilerin aldatılmış olup olmadığı hakkındaki kanaatiniz nedir? Tanık: Azimliydiler, kararlıydılar. Yargıç: Bu kanaate nerden vardınız? Tanık: Çünkü parolaları "harbiyeli aldanmaz"dı. Yargıç: Peki çekilebilirsiniz. Önümden geçerken gözlerimi kapadım ama çoğu arkadaşın albayın yüzüne tükürür gibi baktığından, "senin gibi subay olacağıma olmayayım daha iyi" dediğinden eminim. YELKENCİ avukatlarımızın şaka yollu söylediğine göre hukuk diline bizim kazandırdığımız bir terimmiş yani rüzgara göre yelken açacaksın. Eğer darbe hedefine ulaşıyor gibiyse darbeci olacaksın, yok eğer bastırılıyor gibiyse darbeye karşı... Örneğin benim içinde bulunduğum grup sabaha doğru muhafız alayına teslim olduğunda darbenin hala başarıya ulaşma ihtimali vardı. Bazı arkadaşlar sigaramız yok dediler, bir subay kendi sigara paketini ortaya attı. Böylece biz darbecileri anlayışla karşıladığını gösterdi. Sonra ortalık ağarıp darbenin bastırıldığı kesinleşince darbeciyiz diye tekme tokat dayak yedik. Sigara paketini ortaya atan da sille tokat dayak atan da belki aynı yelkenci subaydı. Müberra Yetkin spiker (Hanımefendiye silah çekmişler): Öğrenciler dadyoevini işgal ettiler. 30-40 harbiyeli bana silah çekti. Radyodan yapılan bütün uyarıları öğrenciler her halde duyuyordu, hepsi dinliyordu. "30-40 harbiyeli bana silah çekti" deyince salonda gülenler oldu. Yargıç: Gülmeyin gülmeyin, ağlamak lazım. Hani nöbet tutmaya gitmiştiniz? Oysa gülünç olan 1 kadına 30-40 harbiyelinin silah çekmesiydi. Müberra Yetkin sözleriyle karikatür çizmişti. Ömer Özkan tuğgeneral (Ben generalim, ben generalim demiş.) Beni Tarım Bakanlığının solundaki kavşakta durdurdular. "Ben generalim, bırakın beni" dedim. Biz sadece Tulga ve Talat paşalardan emir alırız dediler. Durumu jandarma komutanlığının binasından takip ettim. Ortalık ağarınca alanda bir harbiyeli gördüm, perişandı. Çağırdım. Yaklaştı. "Ben generalim, silahını bırak gel dedim." Bırakamam, silah benim namusum- dur dedi. Bir assubaya emrettim. Silahını aldı. Bulunduğum odaya geldi. "Kimden emir aldınız, naptınız siz?" dedim. Bir koltuğa yığılır gibi oturdu, mırıldandı: Yarın sınavlarımız vardı. Alarm dediler, aldılar getirdiler. Bu sayın generalin "Ben generalim" deyişi aramızda şaka konusu oldu: Ben generalim dedim, inanmadı. Pencereden apoletimi gösterdim, bakmadı. Apoletimi söküp önüne attım, işte bak dedim. Sahtedir dedi. Ali Elverdi Kur alb, şu anda radyoevi müdürü (Talât'ın bir avuç çapulcusu): Radyoevi silahlı çatışma ile verildi. 01.57'de radyodan "Talât'ın bir avuç çapulcusu başaramıyacaktır" diye duyuru yaptım. Öğrencilerin hiçbir şeyden haberi yoktu. Hatta kendilerine görevler verdim, yaptılar. Ben yazılı ifademde radyoevinin öğrenciler tarafından ele geçirildiğini belirtmiştim, yanılmışım. Onlar teğmendi. Üçüncü sınıf olması gereken teğmenler burda okumuyormuş. Bir ara tutuklanıp harbokuluna getirildim, başıma Nezihi Fırat'ı diktiler. Beni öldürmek istediler. Yargıç: Öğrenciler ne yaptıklarını bilmiyor muydu? Elverdi: Hayır. Kanaatimce onlar aldatılmış. Yargıç: Bu kanaate nasıl vardınız? Elverdi: Efendim çünkü bana da itaat ediyorlardı. Ali Elverdi konuşurken öğrenciler dinleyici balkonunda oturan Müberra Yetkin'e dönüp dönüp baktılar. "Nasıl, uyarıları herkes duyuyor muymuş?!" gibilerden. Bu sayın yarbayın "Beni öldürmek istediler" derken kastettiği şuydu: Ali Elverdi'yi harbokulunda bir odaya hapsedip başına Nezihi Fırat'ı dikmişler. Nezihi "Arkanı duvara yasla" demiş, tomsonunu üzerine çevirmiş, "Seni vuracağım" diye korkutmuş. Sonra Aydemir'in yanına götürmüş. Aydemir 3 öğrenci ve kendisinden oluşan bir mahkeme kurmuş, yarbayı "anayasayı ihlal"den ölüme mahkum etmişler. "Alın koruda bunun işini görün!" demiş. Götürmüşler. Elverdi bir ağaca arkasını dayayıp "Hadi vurun!" demiş. Öğrencilerden biri: "Yarbayım biz seni vuramıyacağız, burdan kaçın." Yarbay da doğru radyoevine gidip 01.57'de o anonsu yapmış. Orhan Çokdeğer Kur albay, Ankara merkez komutanı (Bize itirazsız teslim oldular): Tarım Bakanlığının önünde 15-20 öğrenci bize itirazsız teslim oldular. Yalnız içlerinden biri silahını vermek istemedi. Zaten bence de bir askerin silahını teslim edivermesi şerefli bir hareket sayılmaz. Bunların arasında ateş etmesini bilmeyenler de vardı, biri cemseye binerken kazayla ateş etti. Yargıç: Tarım Bakanlığının önünde müsademe oldu mu? Tanık: Hayır, orada itirazsız teslim oldular ama başka yerlerde direnenler oldu, sağımdan solumdan vızır vızır mermiler geçiyordu. Yargıcın aklına pek yatmadı: Siz orta yerde açıktaydınız, niye isabet almadınız? Tanık: Efendim... Her halde havaya ateş ediyorlardı. Yargıç: Öğrencilerin aldatılmış olup olmadığı hakkındaki kanaatiniz nedir? Tanık: Bu bir silahlı ayaklanmadır. Bu bir Kabakcı isyanı, bu bir Patrona Hali isyanı gibidir. Genel kurmay başkanının yatağının altını arayanlaaar, genel kurmay ikinci başkanına ateş edenleeer! Yargıç: Bırakın onları! Farklı tavırlar olacaktır. Onlar başka. On- lar öteki mahkemede. Ben size yalnızca kanaatinizi sordum. Tanık: Bunlar aldatılmışlardır. Bunların temiz kanları üzerine bir darbe hükümeti kurulmak istenmiştir. Yargıç: Tamam. Zühtü Özkurt Er (Yabancı subaylar) Okul kapısında nöbetciydim. Talat Aydemir geldiği zaman öğrenciler ordaydı. Başlarında yabancı subaylar vardı. Öğrenciler Talat Aydemir'i kapıda gördüler. İbrahim Dirviz Er (Gotün gotün gitmiş): Depo nöbetçisiydim. Öğrenciler kapıyı açmak için üzerime yürüdüler. Gotün gotün gittim (gülüşmeler). Yargıç: Gülmeyin. Bunları siz eğiteceksiniz. Süleyman Tuncay Hava tuğgeneral (O gece kokteyldeymiş): İran hava kuvvetleri komutanına verilen kokteyldeydim. Olaydan 24.00'ten önce haberdar oldum. Tandoğan alanında Harbiyeliler tarafından durdurulduk. "Başınızda kim var? Kimden yanasınız?" dedim. Başımızda kim olduğunu söyleyemeyiz, dediler. Uyardık. "Emir kuluyuz, siz olsanız ne yapardınız?" dediler. Bir yüzbaşının gelmesiyle sertleşiverdiler. Başlarında Talat Aydemir'in bulunduğunu biliyorlardı. Yalnız öğrencilerden bazıları 23.30'da yataklarından kaldırılıp getirildiklerini söylediler. Elazığ'lı esmer bir öğrenci "Talat Aydemir'den emir alıyoruz" dedi. Tuğgeneral Tuncay'ın yanında başka havacı subaylar da varmış, hepsi tek tek gelip tanıklık ettiler. Yargıç birin- den Erzurum'lu öğenciyi tanımasını istedi. "Gelsinler buraya" dedi. Benzer görünüşte 5, 6 arkadaş kalktılar. Ama aralarında Erzurum'lu yoktu. Tanık eliyle gösterdi, "Şudur" dedi. Salonda gülüşmeler oldu. Yargıç ta gülümseyerek "Olur böyle şeyler" dedi, "her- kes yanılır... Erzurum'lu öğrenci gelsin!" Geldi. "Bu mu?" Tanık kızararak "Evet bu!" Bir öğrenci: Efendim sayın tanık kokteylden geliyormuş, acaba içkili miydi? Avukat Asım Ruacan da tanığa bir soru sordu. Ta- nık "Avukat bey ne konuştuğunu galiba bilmiyor!" dedi. Ruacan: Avukat bey ne konuştuğunu biliyor, TANIK ne konuştuğunu bilmiyor! Yargıç: Buna izin vermem. Ruacan (bağırarak): Vermeyin efendim, konuştur- mayın böyle! Asım Ruacan sevdiğimiz bir hukukçuydu. O gelir gelmez moralimiz yükselirdi. Çok az ama çok kritik sorular sorardı. Örneğin tanıklık eden bir yarbay dedi ki: O gece dört öğrencinin hareketten vaz geçmelerini sağladım. Durumu pek âlâ biliyorlardı. Onları Merkez komutanlığına götürüp radyo dinlettim. Ruacan: O sırada radyoda kim konuşuyordu? Yargıç: Tabi ki devlet adamlarımızdan biri. Öyle değil mi? Tanık: Efendim evet. Ruacan: O halde sayın tanık öğrencileri hükümete karşı hareket etmekte olduklarına inandırmaya çalışıyordu. Öğ- renciler gerçeği bilseydi radyo dinletmek gerekmezdi. Tanık o ana kadar yaptığı suçlamaların boşa gittiğini gö- rünce şaşırıverdi. Yargıç: Elbette, tanık bunu söylemeye çalışıyordu zaten. NE İTİRAFI? Tecriddeki bir öğrenci itirafname gibi bir rapor yazmış ve bu, tecrid- deki herkese imzalatılmış ama ötekiler raporda ne var bilmiyordum diyorlar. Her birinin savunması şöyle: Raporu yazanı tanımıyorum. Beni sabahın karanlığında kaldırdılar, bir odaya götürdüler. Önüme boş bir kağıt koydular, "İmzala!" dedi- ler. Baskı zoruyla imzaladım. Savcı: Suçlananlar neden 1459 öğrencinin her hangi biri değil de özellikle bunlardır? Savcının bu sorusu elbet önemliydi ama yargıç rapora savcı kadar önem vermiyordu, sanki ört bas etmek ister gibiydi. Raporu yazdı- ran yarbay duruşmada tanıklık ederken "Efendim raporu yazan öğ- renciyi tanıyorum. Az önce burdaydı" dedi. Yargıç "Kimdir o? Gelsin buraya!" demedi. Ve onun kim olduğunu hepimiz biliyorduk. Yarbay tanık kürsüsü- ne yürürken onun nasıl saklandığını gördük ("o" beraat etti). CEZA ALMAYA DA RAZIYIM EĞER... Bana yöneltilen suçlardan biri de o gece nasıl teslim olduğumla ilgiliydi. Ben ve yanımdakiler "teslim olduk, teslim alınmadık" di- yorduk. Savcının iddiasına göre ise müsademe (silahlı çatışma) sonucu teslim alınmışız. Bir çete gibi, vuruşa vuruşa. Duruşmada bizim gruptan biri ifade verirken sürekli soruluyordu: Kimle müsademe ettiniz? Savcı, Erdoğan hakkında iddiasını daha da ileri götürdü: Erdoğan Gülsoy bu grubun başıymış. Elimizde delil var. Erdoğan sersemledi: vallahi efendim yok öyle bir şey... Garibim ha bire sağa sola bakıyordu. Yargıç bana da sordu: Siz çarpışarak mı teslim oldunuz? "Hayır efendim!" Tanıklar gelir de öyle oldu derlerse mahcub olmak var ama. Kontrolumu kaybettiğimi hatırlıyorum: Efendim, eğer yalan dolanla olacaksa ben ceza almaya da razıyım. Yargıç: Orası bizi ilgilendirir. Yalan mı değil mi biz biliriz. Kendimi toparladım: Evet efendim, baş üstüne komutanım. . Konu Hasan Akçay tarafından (11. June 2025 Saat 07:20 PM ) değiştirilmiştir. |
![]() |
![]() |
![]() |
#18 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 0
163 Mesajina 231 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
YAKTIN BİZİ SERLEVHA!
Muhafız alayı komutanı İsmail Hakkı Bayındır tanık olarak geldi. Yargıç sordu: Size gelen bütün öğrencilerin silahlı çatışmaya girdikleri öne sürülüyor, çatışmaya girdiler mi? Tanık: Onu onları getirenler bilir, ben bilemem. Ben çatışmadan söz eden bir liste imzalamadım. Esasen bu bir serlevhadır, serlevha diye her şey yazılabilir. Bütün arkadaşlar listenin bize dayak atan yüzbaşı tarafından hazır- landığını düşünüyor. Erdoğan'ın açıklaması şöyle: Yüzbaşı Muhafız Alayının adlî subayıdır. Önce müsademe başlıklı listeyi hazırladı, imza için alay komutanına sundu, komutan imzalamadı. Bunun üzerine yüzbaşı yalnızca "teslim alınanlar" yazan listeyi hazırladı, komutan imzaladı. Yüzbaşı imzasız listeyi imzalıya iğneledi, ikisini de yolladı. Bu arkadan vuruculuk o yüzbaşının karakterine çok uyar diyorduk. Tanıklık etmeye gelsin, soracağım: "Nerelisin?" Nereli olursa olsun "senin kanın bozuk" diyeceğim. Eğer son isteğim sorulursa o yüzbaşıya dayak atmak istiyorum diyeceğim. . Konu Hasan Akçay tarafından (20. May 2025 Saat 08:34 AM ) değiştirilmiştir. |
![]() |
![]() |
Hasan Akçay Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | dost1 (24. March 2024) |
![]() |
#19 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 0
163 Mesajina 231 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
SAVUNMALAR
Ethem Baykara: (Alb, oğlu sanık) Bir tabur komutanı ki kendisini selamlayan öğrencilerini korktum diye emrine almaz, bir alay komutanı ki hareket başlar başlamaz gider Genel Kurmaya sığınır, bir okul komutanı ki yıl içinde öğrencilere yaptığı konuşmaları delil olsun diye kasede aldırır, nöbetçi heyetinin o geceki kavuk sallayıcılığı malum... Sonra da kalkar öğrencileri muhakeme edersiniz. Bu masum öğrenciler kimlere paravan yapılıyor? Sanık sandalyelerinde okul idaresini görmek isterdim ben, öğrencilerin komutanlarını görmek isterdim. Ben Muhabere Okulu komutanıyım. Emrimde beşbin asker var. Hükumet olayı önceden bildiği halde beni haberdar etmedi. Yine de askerlerimi sabaha kadar sıkı kontrol altın- da tuttum, hiçbir olaya mahal vermedim. Peki benim asker- lerim de Harb Okulu öğrencileri gibi bir kör dövüşüne atıl- saydı ülkenin hali ne olurdu? BİR ÇETE GİBİ Ben savunmamı kısa tuttum: Efendim esas hakkındaki mütalâda benim mermi sandığı taşıdığım Bircan Sevgör'den naklen öne sürülüyor. Ben bunun isim benzerliği yüzünden, yanlışlık eseri olduğunu duruşmada Hasan Şenerbay'ın sorgusu esnasında belirttim. İkincisi o gece bizim bir çete gibi vuruşa vuruşa teslim alındığımız öne sürülüyor. Delil olarak Muhafız Alayından gelen listeye atıfta bulunuluyor. Oysa Muhafız Alayı komutanı kurmay albay İsmail Hakkı Bayındır öğrencilerin nasıl teslim alındığıyla ilgili sorunuzu şöyle cevapladı: Onu ben bilemem, getirenler bilir. Esasen ben vuruşmadan söz eden bir liste imzalamadım. Zaten o bir serlevhadır, serlevha diye her şey yazılabilir. Öteki tanıkların söylediklerini hatırlatayım. Kur albay Orhan Çokdeğer: Tarım Bakanlığının önünde 15-20 öğrenci kendiliklerinden gelip bize teslim oldular. Yalnız içlerinden biri silahını vermek istemedi. Zaten bence de bir askerin silahını teslim edivermesi şerefli bir hareket sayılmaz. Bunların arasında ateş etmesini bilmeyenler de vardı, biri cemseye binerken kazayla ateş etti. Yarbay Ziya Karahan: Tarım Bakanlığının önünde 50-60 öğren- ci kendiliklerinden bize teslim oldular. Yalnız bazıları silahlarının alınmasına hassasiyet gösterdiler. Bunları gruplar halinde Muhafız Alayına ve başka yerlere sevkettik. Efendim beratımı talep ediyorum. Ardımdan Bircan Sevgör söz aldı, mermi sandığı konusunda be- nim doğruyu söylediğimi belirtti, "Yanılmışım, özür dilerim" dedi. Beni askerî ortaokuldan beri tanıyan bir öğretmenim bu savunmamdan sonra harbokulunun avlusunda şunu söylemiş: "Artık durumu en iyi olan grup Hasan ve yanındakiler." Duyan arkadaş söyledi. BİR BÜYÜK BOŞLUKTA BOZULDU BÜYÜ https://www.youtube.com/watch?v=_xO6CGE0gRc&t=205s Bu videoyu yeni gördüm. Taksim'deki anıta Harbiyeli Aldanmaz diye çelenk koyan arkadaşlardan biri "Biz aldanmadık" diyor. Bakın biz aldandık, harbiyeliler bunu sanık olarak oturdukları sandalyelerin arkalarına büyük büyük harflerle yazdılar: 1459 MASUM HARBİYELİ İBNE TALAT O kadar aldandık ki halaskar diye parlatılan Talat Aydemir'in ibne talat olduğunu bile farkedemedik. "vatan dedik hain olduk" "millet dedik sanık olduk" "hürriyet dedik mevkuf olduk" "adalet dedik..." Öldük ölümden birşeyler umarak bir büyük boşlukta bozuldu büyü Bizim ölümümüz okuldan alınıp götürülmemizdi, sonrası: çıplak gerçek. Darbe dahil, darbeyi meslek edinmek dahil her şeyin büyüsü orda bozuldu. Hiç kimseye "Ölmek ister misin?" diye sormazlar, bize de sormadılar. Kendimizi o boşluğun içinde bulduk. Yine de safiyane bir şekilde iyi şeyler olmasını bekledik. Yalnızca kötü şeyler oldu: Komutanlarımız bizi terketti, komutanımız olmayan üstlerimiz o geceyi yelken açmak için uygun rüzgarı beklemekle geçirdiler. Ve gün ağarınca bizi suçladılar: Ulan sen katilsin! "Hayır, değilim!" Katilsin katilsiiin. Eşşek döver gibi dövdüler. Aldandık kardeşim, harbiyeli aldanmaz diye kendimize gaz verdik, aldandık. Aldanmanın bedeli varmış öğrendik ... ve ödedik. ÖLÜ KİMDİ ŞEHİD KİM? Bazı gazetelere göre olayda yer alan harbiyeliler hain canını veren harbiyeliler ölü, ama başkaları şehid imiş. Terazinin ağır gelen kefesine bir ağırlık daha koymaktı bu. Yaralı kalblerimiz daha bi acıdı. Tepki duruşmada gösterildi: Biz harbiyeliler aşağıya vatan için indik. Canını verenler şehid mi oldu, öldüler mi o hükmü Allah verir, insanlar veremez. Gerçeği ise hukuğu konuşturarak yargıç açıkladı: Size hiçkimse hain diyemez. Duruşmalar devam ediyor, mahkemenin kararını kimse bilemez. Ve onlardan ne zaman söz etse şehid dedi, ve son kararda şehid denildi. SAVCININ ESAS HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜ Sekiz gün sona erdi, savcı mahkemeye "esas hakkındaki görüş"ünü sunuyor. Özetle talepleri: -320 sanığın aklanması -1139 sanığın 5 yıldan 15 yıla kadar ağır hapsi ve kamu haklarından yasaklanması. Savcı görüşünü okurken yargıç tavanı seyretti, sonunda "Tamam mı?" dedi, alıp dosyaya koydu. İlginç olan en başta okunan iddianamede ne varsa "esas hakkındaki görüş"te nerdeyse aynen o vardı. Tanıkların sanıklar lehindeki ifadeleri hiçbir şeyi değiştirmemişti. Örneğin bizim grubun vuruşa vuruşa teslim alındığı iddiası "esas hakkındaki görüş"te aynen duruyordu tanıkların iddiayı çürüten beyanlarına inat. Savcının bu duyarsız tavrını ben de savunmamda kendimce dile getirdim. Yüzümü savcıya çevirdim, savcıya baktım ama "sayın savcı" demedim, "sayın savcıLIK" dedim. Saygım makamaydı. Duruşma yargıcı başını eğdi, gözleriyle anlıyorum dedi. O andaki sezgim bu idi. Tabi disiplin de toz duman oldu. Bağıra çağıra protesto edenler, sandalyeleri tekmeleyenler, birbirinin omuzunda ağlayanlar, dışarı çıkanlar, içeri girenler... Displinden sorumlu subay umut vermeye, teselli etmeye çalışıyordu: Arkadaşlar! Kendinizi bırakmayın, o savcıdır, Şeker de verir çikolata da. Onun istediği olacak değildir. Salona tuğgeneral Burhan Ercan girdi, herkes kediye yakalanmış fare oluverdi. Disiplin sağlandı. . Konu Hasan Akçay tarafından (23. April 2025 Saat 12:13 PM ) değiştirilmiştir. |
![]() |
![]() |
![]() |
#20 |
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.076
Tesekkür: 3.618
1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 ![]() |
![]()
Hasan Akçay kardeşim,
Rahmetli Talat Turhan abi vardı. O yıllarda tanıyor muydunuz?
__________________
Halil Ay |
![]() |
![]() |
![]() |
Bookmarks |
Etiketler |
iki, mahkeme, numaralı |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|