hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > EĞİTİM - ÖĞRETİM > Edebiyat

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 7. August 2011, 06:00 PM   #1
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 27
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart



ATATÜRK RAMAZANLARDA KUR'AN OKURDU! "Yobazın Ezberini Bozacak Gerçek"

Büyük Günah

Atatürk düşmanlarının öteden beri Atatürk'e saldırmak için kullandıkları en önemli yöntem, Atatürk'ün "dinsiz" olduğu ve "dindarlara baskı yaptığı" şrklindeki yalanı durmadan tekrarlamaktır. Şüphesiz ki, dünyanın en büyük devrimcilerinden birini, milleti için yapıp ettikleriyle değil de "inanıp inanmadığıyla" değerlendirmek, ancak az gelişmiş üçüncü dünya ülkelerine has bir durumdur. Maalesef aydınlanması yarım kalmış olan ülkemizde de Atatürk gibi bir "dünya lideri", milleti için yapıp ettikleriyle değil de dini inancıyla değerlendirilmektedir. Her şeyden önce bu durum çok ama çok üzücüdür. Yokluk ve yoksulluk içindeki bir toplumda önce emperyalizmi dize getiren sonra da yarı bağımlı ve geri kalmış bir ümmet impratorluğundan çağdaş bir ulus yaratan Mustafa Kemal Atatürk'ün, "Atatürk ile Allah arasında" kalması gereken din-inanç konusundaki tutumuna göre değerlendirilmesi, herşeyden önce günahtır! Çünkü din, Atatürk'ün de dediği gibi, "ALLAH İLE KUL ARASINDAKİ BAĞLILIKTIR".



Atatürk İle Allah Arasında

Atatürk düşmanları, Atatürk'ü Müslüman-Türk milletinin gözünden düşürmek için Atatürk'e "dinsiz" diye iftira atmışlar, genç nesilleri bu çirkin iftirayla zehirlemişlerdir.

Allah'tan korkmayan kuldan utanmayan bu Atatürk düşmanlarının Atatürk'e yönelik bu asılsız ve çirkin iftiralarına cevap vermek için 15 yılımı vererek tam 1153 sayfalık ATATÜRK İLE ALLAH ARASINDA adlı bir kitap yazdım. Bu kitapta Atatürk'ün din anlayışını, doğumundan ölümüne kadar çok ayrıntılı bir şekilde belgelere dayalı olarak inceledim. Neredeyse bütün arşivlere girdim,yerli yabancı bütün kaynakları taradım. Ve 15 yıllık çalışmalarım sonunda Atatürk'ün bu ülkeye gelmiş geçmiş EN BİLİNÇLİ VE EN SADE İNANANLARDAN biri olduğunu gördüm. Araştırmalarım sonunda; Atatürk'ün inancını kendi içinde yaşayan, toplumun herşeyden önce dinini ANLAMASINIı isteyen, bunun için DİNDE ÖZE DÖNÜŞ PROJESİ geliştiren, din istismarıyla ve yobazlıkla savaşan, başka inançlara saygı duyan samimi bir dindardır olduğunu gözler önüne serdim...

Burada Atatürk ve din konusundaki 1153 sayfalık ATATÜRK İLE ALLAH ARASINDA adlı kitabımı özetleyecek değilim; bu yazımda RAMAZAN AYI nedeniyle RAMAZAN AYLARINDAKİ ATATÜRK'TEN kısaca söz edeceğim.

Ramazan Aylarındaki Atatürk

Atatürk çok özgün bir din anlayışına sahiptir. Bu nedenle zaman zaman Atatürk'ün din konusunda söyleyip yazdıkları bizleri şaşırtabilir. (Örneğin, Medeni Bilgiler'deki din eleştirlileri... Ancak bütün bunların bir açıklaması vardır. Bu açıklamaları "Atatürk İle Allah Arasında" adlı kitabımda bulabilirsiniz.

Atatürk, İslam dininin sosyal ve toplumsal boyutuna çok fazla önem vermiştir. Müslümanlar için kutsal ayların ve günlerin toplumsal dayanışmayı, birlik ve bütünlüğü pekiştirdiğini düşünen Atatürk, özellikle Ramazan ayına çok büyük bir önem vermiştir.

Atatürk, Ramazan aylarındaki manevi havadan etkilenmiştir: zaman zaman oruç tutmuş, oruç tutanlara kolaylıklar sağlamış, onlara büyük bir saygı duymuş, hatta Ramazan aylarında bazı kişisel zevklerinden (alkol almak, ince saz heyeti dinlemek gibi) vazgeçmiş,dahası sıkça Kuran okumuş veya özel hafızına Kuran okutarak dinlemiş, akşamları hafızları çağırtarak onlarla Kuran ve din sohbetleri yapmıştır...

Şimdi gelin lafı fazla uzatmayalım ve tanıklara kulak verelim.

Önce Atatürk'ün uşağı Cemal Granda'yı dinleyelim:

"... Ramazanlarda Kadir gecesi ağzına kadehini koymazdı... Kadir geceleri sofra bile kurdurmazdı. Saygısı büyüktü. Bazen Mevlit dinlediği de olurdu. Miraç bölümünde, 'Gçklere çıktı Mustafa' denince gözleri yaşarırdı. O zaman hemen kolonya götürürdük. İnanışı samimiydi. Bence Allah'a inanıyordu."

Atatürk Ramazan aylarında Dolmabahçe Sarayı'na gelen ve oruç tutan misafirlerine özel ilgi göstermiş; iftar sofrasıyla bizzat ilgilenmiş, ibadet etmek isteyenlere yer göstermiştir.

Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Hanım bu konuda şunları söylemiştir:

"...Her Ramazanın bir günü ve ekseriyetle Kadir gecesi bana iftara gelirdi. O gün, imkan bulabilirse oruç da tutardı. İftar sofrasını tam eski tarzda isterdi. Oruçlu olduğu zaman iftara başlarken dua ederdi."

Atatürk'ün Ramazan ayında kız kardeşi Makbule Hanım'a; "Ramazan geliyor, annemize hatim okutmayı ihmal etme..." diye hatırlatmada bulunup, hatim okuyacak hafıza hediye edilmek üzere bir zarf içinde para verdiği bilinmektedir.

Atatürk'ün özel hafızı Hafız Yaşar Okur, Atatürk'ün Ramazan aylarındaki davranışlarını şöyle gözlemlemiştir:

"... Ramazanların Atam için çok büyük bir önemi vardı. Ramazan gelir gelmez ince saz heyeti Çankaya Köşkü'ne giremezdi. Kandil Geceleri de saz çaldırmazdı. Sadece beni huzurlarına çağırır, Kuran'ı Kerim'den bazı sureler okuturdu.Ben okurken gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşu içinde dinlerdi. Ruhunun çok mütelezziz olduğu her halinden anlaşılırdı.

Ramazanlarda bir ay müddetle Hacı Bayram-ı Veli ve Zincirlikyu camilerinde şehitlerin ruhuna Hatim-i Şerif okumamı emrederlerdi. O günlerde civar kasaba ve köylerden gelenlerle cami hıncahınç dolardı..."

Görüldüğü gibi Atatürk Ramazan ayları boyunca bazı alışkanlıllarından da uzak durmuştur. Örneğin incesaz heyetini Çankaya'ya sokmamış, Kandil Geceleri saz çaldırmamıştır. Ayrıca Kuran-ı Kerim okumuş, çeşitli camilerde de şehitlerin ruhlarına Hatim-i Şerif'ler okutmuştur. Atatürk'ün bütün bu davranışları, onun Ramazanın anlam ve önemini idrak etmiş inanca saygılı son derece sade bir Müslüman olduğunu kanıtlamaktadır.

Şimdi de Atatürk'ün kütüphanecisi Nuri Ulusu'ya kulak verelim:

"Atatürk otuz ramazan geceleri başta Saadettin Kaynak Hoca olmak üzere o devrin hafızları olan Hf. Yaşar, Hf. Zeki, Hf. Küçük Yaşar, Hf. Burhan, Hf. Hayrullah beyleri davet ederdi ki bu hafızlardan Hafız Yaşar aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Alaturka Müzük Şefi'ydi. 1930 yılında emekli oldu. Ama ölene kadar hep Atatürk'ün yanındaydı. Soyadı Kanunu çıkınca Atatürk ona 'Okur' soyadını vermiştir. Atatürk davet ettiği bu hafızlardan tek tek din konusunda bilgiler alırdı. Ayrıca çok üzerinde durduğu Türkçe Kuran'ı Kerim hakkında görüşlerini de sorardı.

Yine bir Ramazan ayı gecesinde Atatürk, Dolmabahçe Sarayı'nda aceleyle beni çağırttı. Derhal makamına girdim. O gece sofra şefimiz İbrahim Bey izinli olduğundan, benim görevim olmadığı halde düzenimi ve intizamımı beyendiğinden olacak beni istemişler. Odaya girdiğimde, 'Nuri oğlum hafızlar gelecek . Bu gece hafızların seslerini aksi sedasıyla daha güzel dinlemek için muayede salonundaki hususi daireye yemek masasını kurun, ama acele ha: kaç dakikada kurabilirsin?' Pek tecrübelisi olduğum bir konu değildi. Derhal lazım gelen emirleri gerekli kişilere tebliğ ettim, herkes işe koyuldu. Hakikaten tam otuz dakika sonra herşey tamam gibiydi. Sevdiği çiçekleri de elimle tam masaya koyarken Atatürk, misafirleriyle birlikte gelmez mi? Masanın yanına geldi. Şöyle bir göz ucuyla masayı düzeni süzdü ve bana dönerek: 'Aferi Nuri, İbrahim'i aratmamışsın, çiçekler de pek güzel...' diye iltifatta bulundu. Zaten hep güzel şey yaptığımızda takdir ederdi. Amma bir de yanlış mı, hata mı yaptın, sadece bir bakardı ki, o bile yeterdi, içimize işlerdi.

Salona girdiler, sandalyeleri çekip oturdular, yemeğe başladılar. Konu yine Türkçe Kuran-ı Kerim'di. Atatürk hepsiyle ayrı ayrı ilgilendi. Kuran-ı Kerim'den okuttuğu duları zevkle dinledi."

Nuri Ulusu'nun dediği gibi gerçekten de Atatürk özellikle DİNDE TÜRKÇELEŞTİRME ÇALIŞMALARINI başlattığı 1932 yılı Ramazan ayında sıkça tanınmış hafızlarla bir araya gelmiş, onlarla KURAN KONUŞMUŞ, KURAN OKUTUP DİNLEMİŞ, hatta bşzzat KURAN OKUMUŞTUR.

Hafız Yaşar Okur'u dinleyelim:

"1932'de Ramazanın ikinci günüydü. Atatürk ile Ankara'dan Dolmabahçe Sarayı'na geldik. Beni huzurlarına çağırdılar. 'Yaşar Bey' dediler. 'İstanbul'un mümtaz hafızlarının bir listesini istiyorum. Ama bunlar musikiye de aşina olmalılar."

Bu emir üzerine Hafız Yaşar Okur, İstanbul'un en tanınmış hafızlarından, Saadeetin Kaynak, Sultan Selimli Rıza, Süleymaniye Camii Baş Müezzini Kemal, Beylerbeyli Fahri, Darüttalim-i Musiki Azasından Büyük Zeki, Muallim Nuri ve Burhan beylerin yer aldığı bir liste hazırlamıştır.

Sonraki gelişmeleri yine Hafız Yaşar Okur'dan dinleyelim:

"O ana kadar bunların niçin çağrılmış olduğunu ben de bilmiyordum. O gün anladım ki, tercüme ettirlmiş olan bayram tekbirlerini kendilerine meşk ettirecektir. Hafızlar ikişer ikişer oldular ve şu metin üzerine meşke başladılar. 'Allah büyüktür...Allah büyüktür...'

Atatürk, Cemil Said Bey'in Kuran tercümesini getirtti. Bizlerin tercüme konusunda tek tek fikirlerini aldıktan sonra hemen hemen sabaha kadar tartıştık. Daha sonra ayağa kalkarak ceketlerinin önünü iliklediler. Kuran-ı Kerim'i ellerine alıp Fatiha Suresi'nin Türkçe tercümesini açıp halka okuyormuş gibi ağır ağır okudular. Bu haeketleriyle bizlerin halka nasıl hitap etmemiz gerektiğini göstermek istiyorlardı.

Sonra Atatürk: 'Sayın hafızlar, içinde bulunduğumuz bu kutsal ay içinde camilerde okuyacağınız mukabelelerin tamamını okuduktan sonra Türkçe olarak da cemaate açıklayacaksınız. İncil'de Aramca yazılmış ama sonradan bütün dillere tercüme edilmiştir. Bir İngiliz İncilini İngilizce, bir Alman İncilini Almanca okur. Herkes okunan mukabelelerin manasını anlarsa dinine daha çok bağlanır" dediler.

Sonra yanındakilere: 'Gazetelere haber verin, yarın camilerde okunacak surelerin Türkçe tercümesi de okunacaktır' emrini verdiler."

Atatürk, bu hafızlarla 1932 Ramazan ayında sıkça toplantılar yapmıştır: Camilerde Kuran okuyacak hafızlarla bizzat ilgilenmiş, hatta defalarca hafızlara Kuran'ın nasıl okunacağını göstermiştir.

Saaddetin Kaynak anlatıyor:

"Dolmabahçe Sarayı'nda büyük muayede salonunda saz takımı toplanmıştı. Atatürk bir imtihan ve tecrübe yapmaya hazırlanmış görünüyordu. Elinde Cemil Said'in Türkçe Kuran-ı Kerim'i vardı. Evvela Hafız Kemal'e verdi okuttu, fakat beyenmedi. 'Ver bana, ben okuyacağım' dedi.

Hakikaten okudu, ama hala gözümün önündedir, askeri kumanda eder, emir verir gibi bir ahenk ve tavırla okudu."



Atatürk'ün Oruç Araştırmaları



Atatürk her konuyla olduğu gibi din konusuyla da "bilimsel" gözle ilgilenmiştir. Atatürk'ün dünyadaki diğer devrimcilerden en temel farklarından biri dini "akıl dışı" diye dışlamaması ve din üzerine de kafa yormasıdır.

Atatürk bir taraftan Ramazan aylarındaki manevi havayı solurken diğer taraftan oruç ibadetini anlamaya çalışmıştır. Okuduğu bazı kitaplarda "oruçla ilgili" bazı bölümlerin altını çizip, bazı notlar alması onun "orucu anlama" çabasının bir yansımasıdır.

Atatürk, Leon Caeteni'nin "İslam Tarihi" adlı eserini okurken orucun anlatıldığı bazı satrıların altını çizmiş, ve sayfa kenarlarına bazı özel işaretler koymuştur.

Örneğin, Hz. Muhammed'in, nefsine hakim olamadığı için hadım olmak isteyen İbn-i Mazun'a onay vermemesi; "nefsine hakim olmak istiyorsa oruç tutmasını" söylemesi, Atatürk'ün dikkatini çekmiştir:

"Peygamber onya göstermedi. Heveslerini yatıştırması için oruç tutmasını tavsiye etti."

Atatürk, önemli gördüğü bu satırın altını boydan boya çizmiştir.

Atatürk, aynı kitapta 'Ramazan bayramının ortaya çıkışını" anlatan bölümle de ilgilenmiştir.

"O sene (Hz) Muhammed taraftarlarına fitre zekatı vergisinin ödenmesini emretti. Bundan bir iki gün önce Müslümanlara bir konuşma yaptığı rivayet olunuyor. Ramazan ayı sonunda (Hz) Muhammed bütün ashabı ile birlikte şehirden çıkarak musallaya gitti. Salatül-iyd (bayram namazı) denilen namazı orada kıldı. Orucun bitimi bu namaz ile kutlanmış oluyordu. İlk defa olarak böyle bir adet yapılmakta idi..."

Önemli bularak bu satırların altını çizen Atatürk, ayrıca, "ilk defa olarak böyle bir adet yapılmakta idi" cümlesinin başına iki adet "X" işareti ve "Dikkat" anlamında bir "D" harfi koymuştur.



***

İşte, yobazın, liboşun "dinsiz" ve "din düşmanı" diye aşağılamaya çalıştığı ATATÜRK.

Varın siz karar verin kimin gerçekten dindar, kimin ise Allah'la aldatan yobaz olduğuna!...

Ayrıca, önemli olan Atatürk'ün inanıp inanmadığı, az ya da çok inandığı değil bu millet için yapıp ettikleridir.



Not: Atatürk ve din konusunda aklınıza takılan bütün soruların cevaplarını, Atatürk'ün din anlayışınının bilinmeyenlerini ATATÜRK İLE ALLAH ARASINDA adlı kitabımda bulabilirsiniz...



Sinan Meydan

5 Ağustos 2011
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
hiiic Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Barış (8. August 2011), dost1 (9. August 2011), kamer (10. August 2011), Miralay (9. August 2011)
Alt 8. August 2011, 01:57 PM   #2
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Barış is on a distinguished road
Standart

Merhaba Hiiç,

Sinan Meydanın kitabını okumuştum. Çok güzel. O dönemin genel havasını, dine bakış açısını da görebiliyorsun.

Bu arada en son okuduğum kitap ÖLÜMCÜL KİMLİKLER - Amin Maalouf .. Deneme şeklinde yazılmış. Gerçekten şahsen faydalandığım bilgiler ve bakış açıları var. Okumanızı tavsiye ediyorum.

Şu an okuduğum kitap: İnsanın Dört Zindanı - Ali Şeriati .
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Barış Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
hiiic (8. August 2011), kamer (10. August 2011), Miralay (9. August 2011)
Alt 4. April 2013, 01:46 AM   #3
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Barış is on a distinguished road
Standart

Son zamanlarda okuduğum ve çok faydalandığım bir kitabı tavsiye etmek istiyorum.


AZ SEÇİLEN YOL - M.SCOTT PECK


Gerçek anlamda hayattan okumalar içeren bir kitap.
Kitaptan bazı yerleri sayfam için alıntılamıştım. Buraya ekliyorum. Biraz fikir verebilir sizlere içeriğiyle ilgili belki.

----------------------------------

Yaşam zordur. Bu yüce bir gerçektir, en yüce gerçeklerden biri. Yüce bir gerçektir çünkü bir kez bu gerçeği görürsek, onun üstesinden gelebiliriz. Bir kez gerçekten zor olduğunu anlarsak-iyice anlar ve kabul edersek-yaşam artık zor olmaktan çıkar. Çünkü bunu kabullenince yaşamın zor olduğu gerçeği artık önem taşımaz.
**********************************
Gerçekten seven herkes, sevmenin ne büyük bir zevk verdiğini bilir. Gerçekten sevdiğimiz zaman bunu sevmek istediğimiz için yaparız. Çocuk sahibi oluruz çünkü çocuk sahibi olmak isteriz ve eğer sevgi dolu na-babalar isek, bu da böyle olmak istediğimiz içindir. Sevginin, benliğin gelişimini içerdiği doğrudur, ama bu değişiklik benliğin genişlemesidir, yoksa kendini feda etmek değildir. Gerçek sevgi, benliğin kendini yenilemesini beraberinde getirir. Hatta daha da fazlasını yapar, benliği daraltmak yerine genişletir, benliği tüketip boşaltmaz, aksine doldurur. Bu anlamda sevgi de sevgisizlik kadar bencildir. Burada sevginin bir başka paradoksuyla karşılaşıyoruz; sevgi aynı zamanda hem bencildir, hem değildir. Sevgiyi sevgisizlikten ayıran, söz konusu eylemin amacıdır. Gerçek sevgide amaç her zaman ruhsal tekamüldür. Sevgisizlikte ise hedef daima başka birşeydir.
*************************************
Sevgi bir duygu değildir. Sevgi duygusu taşıyan ve bu duygunun etkisiyle faaliyette bulunan pek çok insan, hiç de sevgi dolu olmayan hatta yıkıcı olacak şekilde davranırlar. Halbuki gerçekten seven bir kişi, bilinçli olarak hoşlanmadığı, o anda sevgi duymadığı, hatta kendisine itici bile gelebilen bir insana karşı sevgi dolu ve yapıcı davranışlarda bulunur.
Sevgi, sevgi duygularının var olup olmamasına bağlı olmaksızın vardır. Gerçek sevgi, duygusal olmaktan çok iradidir. Gerçekten seven bir insan, sevmeye karar vermiş olduğu için sever.

Sevgi duygularını sevgi ile karıştırmak insanların işine gelmektedir. İnsanın sevgisinin kanıtını duygularında bulması hem kolay hem de haz vericidir. Halbuki insanın faaliyetlerinde sevginin kanıtlarını araması zor ve acı verici olabilir.

Sevginin aynası iştir, lafa bakılmaz.
****************************************
Sevgi, insanın, kendisinin veya bir başkasının ruhsal tekamülünü desteklemek amacıyla benliğinin sınırlarını genişletme arzusudur. Aşık olmak, insanın sınırlarını genişletmesi değil, geçici olarak sınırlarını kaldırması, onları çökertmesidir. İnsanın sınırlarını genişletmesi çaba ister, aşık olmak ise çaba gerektirmez. Aşk anı geçti ve sınırlar yeniden kapandı mı, kişi düş kırıklığı içinde rüyadan uyanabilir ama bu deneyimden tekamül ederek çıktığını söylemek zordur. Öte yandan, benlik sınırları zorlandı ve genişletildiyse, kişiler bu gelişmeyi sürdürmeye daha yatkındırlar. Gerçek sevgi insanın benliğini kalıcı bir şekilde genişleten, yeni ufuklara eriştiren bir deneyimdir.
Sevgi vasıtasıyla sınırlarımızı genişletmemiz demek; dışarıya doğru uzanmamız, deyim yerindeyse, tekamülünü arzu ettiğimiz sevdiğimize elimizi uzatmamız demektir.
****************************************
Yaşam, sorunlarla karşılaşıp onlara çözüm getirmek sürecinden dolayı anlam kazanır. Sorunlar, cesaret ve bilgeliğimizi öne çıkarırlar; gerçekte cesaret ve bilgeliği yaratan şey sorunlardır. Sorunlarla yüzyüze gelmenin ve onları sonuçlandırmanın verdiği acı vasıtasıyla öğreniriz biz. B.Franklinin dediği gibi; ''Acı veren şeyler öğreticidir.'' Bu nedenledir ki akıllı insanlar sorunlardan korkmamayı, tam tersine sorunları, hatta onların getirdiği acıları da iyi karşılamayı öğrenirler.

Ama çoğumuz böyle akıllı davranmayız. Sanki sorunlarımız yokmuş gibi davranır, onları unutur, görmezden geliriz. Sorunlarımıza cepheden saldıracağımıza, etraflarından dolaşmaya çalışırız.İşte bu durum tüm ruhsal hastalıkların temelini oluşturur. ''Nevrozlar, daima katlanılması gereken normal acıların yerine konur.''
Yaşamın sorunlarını çözmenin tek yolu, onları çözmektir.
*****************************************
Değişmenin, büyümenin ve çocuklarından öğrenmenin getireceği acıları göze alamayan ana babalar, -farkında olsalar da olmasalar da- ihtiyarlığın yolunu seçmektedirler ve çocukları ve bütün dünya onları çok gerilerde bırakacaklartır. İnsanların anlamlı bir yaşlılık geçirebilmeyi garantiye alabilmek için önlerine çıkan en iyi fırsat, çocuklarından birşeyler öğrenmeleridir. Ne yazık ki pekçoğu bu fırsatı kaçırır.
*****************************************
Gerçek dinleme, mutlak konsantrasyon, daima bir sevgi belirtisidir. Gerçek dinlemenin temel bölümlerinden biri de paranteze alma disiplinidir. Yani insanın geçici olarak kendi önyargılarını, değer yargılarını, arzularını bir yana bırakarak konuşan kişinin dünyasını içeriden görmeye çalışması, kendini onun yerine oymasıdır. Konuşmacı ile dinleyicinin bu birleşmesi, aslında benliğimizi genişletmemize yol açar ve bu da bize her zaman yeni bilgiler kazandırır. Daha da ötesi, geçici olarak karşımızdakini tümüyle kabullenmemizi içerir. Bu kabulü hisseden konuşmacı da artık incinmeyeceğinden emin olarak , zihninin derinliklerinde saklı olanları dinleyiciye açabilecektir.Bu yapıldıkça da, konuşmacı ile dinleyici birbirlerini daha iyi anlamaya ve birbirlerine daha çok değer vermeye başlarlar ve böylece sevginin karşılıklı dansı yine başlar.
***************************************
Gücünü sevgiyle kullanmak çok çalışmayı gerektirir. Sorun şudur: İnsan ne kadar sevgi doluysa o kadar alçakgönüllü olur, insan ne kadar alçakgönüllüyse, güç kullanmakta potansiyel olarak varolan kendini üstün görme duygusu karşısında o denli şaşkınlık ve korku duyar. Bir yandan da bunun hiçbir şey yapmamaktan başka alternatifi olmadığını da bilirler. Sevgi, yaptığımızın ne denli zor olduğunu bile bile bizi Tanrı rolüne çıkmaya zorlar. Seven bir insan, bunun bilincinde olarak bu sorumluluğu üstlenir. Ancak sevginin verdiği alçakgönüllülükle insanlar Tanrı olmaya cesaret edebilirler.
******************************************
Zihin bazen mucize diye bir şey olmadığını düşünmesine rağmen, kendisi bir mucizedir.
***************************************
İnsanoğlunun ruhsal gelişim düzeyinin yükselme süreci içinde olduğuna inanmak gerçekçi görünmeyebilir. Heryerde savaş, çürüme ve kirlenme var. Ama ben işte tam bunu söylüyorum. Bizim düş kırıklığımız aslında atalarımıza oranla kendimizden çok şey beklememizden kaynaklanıyor. Bugün itici ve kötü bulduğumuz davranışlar daha dün normal kabul edilirdi.
*******************************************
Sevgi, yani benliğin genişletilmesi tekamülün gerçek eylemidir. O, ilerleme halindeki tekamüldür.Tüm yaşamda bulunan bu evrimsel güç, kendini insanoğlunda insani sevgi olarak gösterir.
******************************************
Kötüler ışıktan nefret ederler çünkü ışık onların kendi kendilerini görmelerine, benliklerinin açığa çıkmasına neden olur. İyilikten nefret ederler, çünkü iyilik onların kötülüklerinin ortaya çıkmasına neden olur. Böylece, kendi benliklerinin farkına vardıkları zaman çekecekleri acıdan kurtulmak için ışığı, iyiliği, sevgiyi yok ederler.
********************************************
Hepimiz lütuf tarafından O’na çağırılırız ama pek azımız bu sesi dinlemeyi seçer.

Biz hayatımızı Tanrının gözünün önünde geçiririz, hem de kenarında köşesinde değil, tam gözünün bebeğinde. O’nun derin ilgisiyle.

Bu evren, bu atlama taşı, bizim yolumuzu hazırlamak için yaratıldı. Ama biz bu basamaktan, birer birer, bizzat kendimiz atlamak zorundayız. Lütuflar sayesinde tökezlemeden geçebiliriz ve yine lütuflar nedeniyle orada bize kucak açılacağını biliyoruz. Daha fazla ne isteyebiliriz ki?
.
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Barış Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (4. April 2013)
Alt 4. April 2013, 02:14 PM   #4
kuman
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Mar 2013
Mesajlar: 641
Tesekkür: 77
125 Mesajina 170 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
kuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud of
Standart

uluslararsı ekonomi politiği (hiç tavsiye etmem)
Çocukara söz geçirme sanatı (Çocuğu olanlara tavsiye ederim)
uğur mumcu kürt dosyası - terörsüz özgürlük
kuman isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
kuman Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Barış (4. April 2013), dost1 (4. April 2013)
Alt 2. August 2013, 08:41 PM   #5
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Barış is on a distinguished road
Standart

Yaşar Nuri Öztürk - İmamı Azam Ebu Hanife


Yaşadığı dönemin öncesindeki tarihi ekonomik siyasal şartları da içine alarak yazılmış bir kitap. Emevi İslamı diyebileceğimiz tavrı da çok güzel ortaya koymuş, o dönemlerde yaşananları anlatırken. Tüm arkadaşlara tavsiye ederim.
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Barış Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (2. August 2013)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
kitabı, okuduğumuz, paylaşalım

Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 01:54 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam