21. November 2012, 08:02 AM | #1 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 |
Parmak uçları / izleri
“İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplamaya azmimizin yetmeyeceğini mi hesap ediyor? Evet toplarız. Onun parmak uçlarını bile eski durumuna getirmeye gücümüz yeter.”(Kıyamet 75/3, 4).
Bu ayetleri okuduğumda herkesin bildiği “parmak izi” olayı canlandı kafamda. Bilindiği gibi parmak izinin parmak uçları ile doğrudan bir ilgisi ve ilişkisi var. Kişinin yapıp ettiklerinin içinde parmak uçlarının işlevsellik oranı diğer organlara göre daha yüksektir. Bu bağlamda insanın her eylemi bu dünyada bir iz bırakır ve bu izler kıyamet günü onu bütün yaptıklarıyla ele verir. Herkesin yaptığı, kendi parmak izini taşır ve bu izler hiçbir şekilde birbirine karışmaz. Herkesin parmak uçları ve onlarla yaptıkları kendisinindir. Adaletin ayakta durabildiği gün parmak izleri silinemez ve hiç kimsenin parmağı, bir başkası için oynayamaz. Herkes kendi hesabını verir. Hesap gününde İnsanın yaptığı veya yapmadığı, önüne koyduğu ve arkasında bıraktığı iyi ve kötü her şey gözler önüne serilecektir. Zerre kadar hiçbir şey eksik bırakılmadan ne yapmışsa meydana dökülecektir. “Parmak uçları”, hem elimizin yapıp ettikleri hem de “parmak izi” konusuna işaret ediyor olabilir. Yani herkesin yaptığının karşılığı kendisinedir. Kesinlikle kimse başkasının yaptığından sorumlu değil ve amellerle sahipleri parmak izi derecesinde birbirleri ile ilintilidir. İnsanlar her türlü eserlerini parmaklarını kullanarak verirler. Örneğin, en çok kullandığım alet klavyedir ve onu tamamen parmaklarımla çalıştırıyorum. Yazdıklarıma böylece parmak izimi de basmış, imzamı da atmış oluyorum. Bu aynı zamanda elbette büyük bir sorumluluk bilinci gerektiriyor. Sorumluluğun üstlenilmesi noktasında bütün insanların parmak izlerinin farklı olması gibi olağanüstü bir durumu, “Bunu ancak Allah yapmıştır” ifadesi ile izah edebiliriz. Çeşitli olmadık mucizeler peşinde koşanların dikkatlerine sunulur. Ayetlerde parmak uçlarına yaratılışı ve işlevlerindeki özellikleri nedeni ile önemle dikkat çekilmiş, dolayısıyla göründüklerinden daha derin ve incelikler taşıdıklarına vurgu yapılmıştır. Parmak uçları ve izleri bağlamında kıyametten söz etmek de yerinde olur diye düşünüyorum. Kıyamet, bir yok oluş değil, yeniden yaratılma, yeniden doğuş yeniden inşa ve yeniden gönderilmelidir. Belki de olmakta olan oluşun sürekliliği demektir. Kıyamet deyince hesap günü ve hemen ardından cennet ve cehennem akla gelir ve onlardan söz edilir. İnsanlar bu dünyadaki hayatlarında iyi ve kötü ameller işlerler, bunlara eylemler de diyebiliriz. İyi eylemlerle iyiliğin yurdu cennet, kötü eylemlerle de kötülüğün yurdu cehennem kurulur. Bu yurdun, ölümden önce ve sonraki dönemleri var. Bunlara bu ve öteki dünya da deniyor. Öteki dünya buradakinin devamı, ama bu dünyadaki eylemlere karşılık hak edilmiş olarak verilir. Görüldüğü gibi sürekli bir dinamik süreçten söz ediyoruz. Dolayısıyla kıyamet de aynı oranda ya da daha yüksek derecede dinamik bir olaydır. Bunu kıyam, ayağa kalkış, yeniden inşa, yeniden diriliş veya doğuş olarak dile getirebiliriz… Cennet ve cehenneme gelince, onlar bizim çeşitli aşamalardaki yaptıklarımızla ulaştığımız birer sonuçturlar. Cennet, aynı zamanda “can”, cehennem de ateş demektir. Bunlardan hareketle birincisi diri ve yaşatan bahçe, ikincisi yakan ve öldüren ateş çukurudur diye düşünebiliriz. Zihnimizde böyle canlandırabilirsek etrafımızdaki ya da içinde olduğumuz cennet ve cehennemi daha iyi görür ve hakkında objektif gözlem yapabiliriz. Şu anda canlı olup yaşayan insanlardan buna itirazı olan çıkar mı bilmiyorum. Elbette ölmekle her şey kapanıp bitmiyor; herkes burada yaptığının, öbür tarafta hesabını verecek. Ölüp toprağın altına saklanmakla, kimse her şeyin bittiğini sanmasın. İnsanları yok yere bir ömür hapiste tutanlar, onların hapislerde yatmasına seyirci kalanlar; yetimlerin, fakir fukaranın haklarını yiyenler ve bunlara aldırmayıp sefahat içinde yaşayanlar; her konuda istikbarlarını istikrarla sürdürenler elbette ki hesap verecekler. Tekvir suresinde sözü edildiği gibi Defterler açılacak ve herkes hayatının icmalini görecek (Tekvir 81/10). Eksik - gedik, iyi – kötü, yeterli-yetersiz darbecilerin defterleri açıldı ve hesap soruluyor. Bu dünyadaki hesap sormada açılan defterlerin yazıcıları da hesaba katılmalıdır. Bu noktada şöyle bir soru da sorulabilir: acaba o yazıcılar keremli/adaletli yazıcılar mıydı, yoksa heva ve heveslerine göre mi defterleri tuttular? Kıyamet günü açılacak defterler için hiç kimsenin böyle bir şüphesi olmasın, çünkü o defterlerde yanlışlık ve delil karartma olmaz/olamaz, çünkü yazıcıları kesin adaletli ve onurludurlar(İnfitar 82/9-12; Kaf 50/16-22; Zuhruf 43/79, 80). “Kitap Ortaya konmuştur. Suçluların onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. ‘Vay halimize! Bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın yaptıklarımızın hepsini sayıp dökmüş!’ Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (Kehf 18/49). Parmak uçları ve parmak izi çok önemli ve ilginç işaretlerdir, bunlara dikkat etmek gerekir. Bu anlamda her nefis kendisini sürekli hesaba çekmelidir. “Kıyamet gününün meydana gelmesi konusunda bir kırılma, bölünme, parçalanma yok, olmaz da. Dikkat edin! Böyle bir durum yok, sürekli kınayan/eleştiren kimselerin uydurmaları bunlar.”(Kıyamet 75/1, 2).Çünkü kınayan nefis, kaybeden nefistir. Bu kaybetme daha çok ahrete yönelik olsa da bu dünyaya yönelik tarafları da var. Başkalarını kınayıp eleştiren birçok insan kendi kusurlarını da bilir. Vicdan burada önemli rol oynar. Kişiye vicdanı gerçekleri fısıldar, fakat inkârcı insanlar vicdanlarının uyarılarından çok içimizde yaşayıp aramızda dolaşan şeytanların fısıltılarına kulak verip kendi kusurlarından vazgeçmek yerine başkalarının kusurlarını bulup onları eleştirirler. Hatta kendi günahları için bile başka suçlular ararlar. Bunu büyük bir zevkle bir ibadet gibi ya da bir menasıkı yerine getirircesine yaparlar. Vicdan insanın vücududur, yani bedeni. Beden ve akıl, biçim ve öz, anlam ve madde, ruh ve çamur; bir insanda bunlar uyumlu ve adaletli bir organize içinde işliyorsa fazla sorun yok demektir. Öyle ise insanın anlam mekanizması ile bedeni arasında kavga nasıl çıkar? Doğru eylemlerde bulunmaya ayarlı yaratılan beden organları, beşer olmaktan insan olma aşamasına ulaşabilmiş bir kişide bulunuyorsa, artık o insandaki vücut, vicdan olmuştur. Bundan sonra gerek kendi benliğinde gerek başkasında şahit olacağı olumsuzluklara, kötülüklere itiraz eder. Böyle olaylar karşısında çok üzülür, işte buna vicdan azabı denir… İnsanın kendini kınaması, kendinde gördüğü kusurlu davranış ve konuşmalarından sonra ortaya çıkar. Pişmanlıklar, vicdan azabına, kendi kendini eleştirmeye neden olur ve bunlar olumlu gelişmelerdir. Ancak aynı şeyleri haksız yere başkaları için yapmak, kötüdür. İnsan önündeki gerçekleri yalanlayıp, sözü başka tarafa çevirmek için, “Fakat insan önündekini yalanlamak ister. Kıyamet günü ne zamanmış diye sorar?”(Kıyamet 75/5, 6). Sanki onun olmasında ya da olmamasında bir etkisi, bir payı olabilecekmiş ya da o anda bir şey yapabilecekmiş gibi; derdi, lafı çarpıtıp önündeki gerçeklerden ve yapması gereken eylemlerden kaçmaktır. Dikkat edilirse, sorulan soru karşısında verilen cevaptaki olayların mahiyeti insan gücü ile ilgili bütün sınırları aşmaktadır. “Ama göz kamaştığı, ay tutulduğu, güneş ve ay toplandığı zaman, o gün insan, ‘kaçacak yer neresi?’ der. Hayır! Sığınacak yer yok. O gün varılıp durulacak yer ancak Rabbinin huzurudur.” (Kıyamet 7579-12). Kıyametin ne zaman meydana geleceğini kimse bilmiyor ve onun alâmetleri hakkında ortalıkta dolaşan rivayetlerin de doğru olmadığını düşünüyorum. Bence herkes yaşadığı şu anında gerçekle buluşma kıyamını ortaya koymaya çalışmalı, öteki bunun ardından zaten cennet olarak gelecektir. |
Bookmarks |
Etiketler |
izleri, parmak, uçları |
|
|