7. August 2011, 09:44 PM | #1 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 |
Savm ile ilgili bir çalışma
Selam,
Savm ile ilgili çalışmalardan dikkatimi çekenleri paylaşmaya devam ediyorum arkadaşlar. Kendi okumalarımıza faydası olur inşallah. ------------------------------------------------------------------------ KURAN’DA Kİ ORUÇ Dini kuralları “esas” kabul etsekte etmesekte halkının % 90’ının oruç tuttuğu bir ülkede yaşamaktayız.Bu durumda konuya kayıtsız kalmamız düşünülemez. ”Dini otorite”mizin 2003 yılında “keyfi” çıkarımları sonucu üzerimize bir 30 gün daha oruç bindirmesi sonucu kafamda oluşan soruları Kuran da aramaya karar verdim. Aşağıda detaylarını vereceğim bilgilere göre bugün uygulanan oruç,hac ve salat tamamen Kuran dışı bilgiler sonucu oluşturulmuş anlamsız ritüellerdir.Aslında sadece bu kavramlar değil neredeyse Kuranda ki tüm kavramlar asıl mecrasından çıkarılmış ve içleri yeniden doldurulmuş kavramlardır.. Kuranda ki iradenin maksadını anlamaya çalıştığımızda onun amacının; işleyen sosyal hayatın yeniden tanımlanmasını yapmak olduğu açıkça anlaşılacaktır... Bu anlamda örneğin Salat; belli bir amaç doğrultusunda günlük mesai ve bu doğrultuda kazanımların paylaşımı..Hac; Kuran bildirgelerinin halklara arzı noktasında bulunulan bölgede yapılan toplantı/mitinglerdir.Örnek: Veda haccı..Ramazan ve Oruç (Savm-Siyam); Hac döneminde toplantılarda tüm cinsel tutkulardan ve toplantı insicamını bozacak kötü davranışlardan uzak durarak söylenenleri yüklenme eylemidir.Şehru ramazan; aç kalmak değildir.Bilakis ramazan ve hac da sunulan kurban ve diğer hediyelerden bol bol yiyip içmek ilahi emirdir,kurana göre.. Bu açıdan baktığımızda: Hac,Şehru Ramazan ve savm (Oruç) aynı anda yapılacak eylemlerdir.Savm (oruç); hac'da uyulması gereken kurallar bütünüdür..Şehru Ramazan ise Hac ve oruç'un doğal sonucudur. Şimdi konu ile ilgili ayetleri tek tek inceleyelim ve değerlendirelim: Ye, iç. Gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen de ki: Ben, çok merhametli olan Allah'a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım." فَكُلِي وَاشْرَب 16;ي وَقَرِّي عَيْنًا فَإِمَّا تَرَيِنّ 14; مِنَ الْبَشَر 16; أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْ 05;َنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّم 14; الْيَوْم 14; إِنْسِيّ 11;ا -Hem yiyecek hem içecek hem "oruç" tutacak! -Yeni doğum yapmış bir kadın sabahtan akşama kadar nasıl olurda "yemez içmez"! O halde burada yapılmaması istenen somut eylem nedir? Burada yapılması istenen meryem'in çocuğu nasıl yaptığı konusuna girmemesidir.Çünkü toplumu meryemin anlatacaklarına hazır değildir ve bu konu zamana bırakılmalıdır.. Şimdi gelelim Mucadile suresinde ki "Zıhar orucuna"... 1. Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah, sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah işitendir, bilendir. 2. İçinizden zıhar yapanların kadınları, onların anaları değildir. Onların anaları ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz onlar çirkin bir laf ve yalan söylüyorlar. Kuşkusuz Allah, affedicidir, bağışlayıcıdır. 3. Kadınlardan zıhar ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin karılarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. 4. (Buna imkan) bulamayan kimse, hanımıyla temas etmeden önce ardarda iki ay oruç tutar. Buna da gücü yetmeyen, altmış fakiri doyurur. Bu (hafifletme), Allah'a ve Resulüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allah'ın hükümleridir. Kafirler için acı bir azap vardır. Burada da kocasının yaptığı aşağılamayı Allah'a ve resule kadar götüren bir kadın söz konusudur. Şimdi bunu yapan bir koca sabahtan akşama kadar aç durarak ne kaybedecek?Üstelik aç durduğunun tanığı da olmayacak.Yani bir köşede yese içse kimse bunu farketmeyecek. Oysa Allah'ın(sistem) koyduğu müeyyide bu değil.Şöyle: 1-Bir köleyi hürriyetine kavuşturacak.Bir ihtiyaç sahibine nefes aldıracak bedel ödeyecek. 2-Buna güç yetiremeyebilirse o zaman devreye savm (oruç) cinsellik yasağı,eşinden uzaklaştırılma cezası girecek. 3-İkinci maddeyi denedi ama bir yerde başaramama durumu belirdi.O zaman zina tehlikesine karşılık tuttuğu oruçları (eşinden uzaklaştırılma) hesaptan düşmeden 60 fakırı doyuracak.Somalıli fakirleri için 60 sms gönderebilir. Daha önce Kuran'da ki bütün kavramların müteşabihlerinin/benzerlerinin bir şekilde yaşandığını bu sebeple Kuranın yaşanan hayata yeni kostüm giydirmeyi amaçladığını söylemiştik.Kuran kavramlarına bu açıdan bakarsak önemli açılımlar elde edebiliriz..Konumuza devam edelim : BAKARA SURESİ 196.AYET "Haccı da umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer engellenirseniz, esir veya köle âzatlamak, Kâbe'ye kurbanlık hayvan veya başka bir şey sunmak şeklinde bağışta bulunmanın kolayınıza geleni yeterlidir. Bağış, kendi yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta olan yahut başından rahatsızlığı bulunan oruç tutarak yahut sadaka vererek veya kurban keserek/Allah'a yakınlık için Kâbe'ye bir şey bağışlayarak fidye yoluna gitsin. Güvene kavuştuğunuzda, hacca kadar umreden yararlanmak isteyen, esir veya köle âzatlamak, Kâbe'ye kurbanlık hayvan veya başka bir şey sunmak türünden kolayına gelen bir bağışta bulunsun! Bunu bulamayan oruç tutsun: Bu, üç günü hacda, yedi günü döndüğünüzde, tam on gündür. Bu, ailesi Mescid-i Haram'da oturmayan kişi içindir. Allah'tan sakının ve bilin ki, Allah'ın azabı çok şiddetlidir."Bakara 196Aşağıdan yukarıya doğru gidersek "üç gün hacda yedi gün döndüğünüzde" 1-Bilinen hac üç gündür. 2-Haccın yapılacağı mekanda oturanlar sadece üç gün gündüzleri hem argo/düzen bozucu davranış ve konuşmalardan hem de cinsel ilişkiden kesin olarak uzak duracaklar. 3-Haccın yapıldığı kentin dışında oturanlar bu tempoyu ve miting heyecanını (fikre kızışma) durumunu çabuk yitirmemek için gündüzleri cinsellikten uzak durmaya yedi gün daha devam edecekler. 4-Haccın yapılacağı miting alanı ve civarı Mescidi Haramdır. 5-Kabe, miting için kurulan büyük yükseltilmiş kürsü ve yönetim merkezi.Seçim otobüsü gibi. Şimdi başa geçelim: 1-Miting alanına giremiyenler, başlarını tıraş edemiyenler, hasta olanlar heran mitinge iştirak edeceklermiş gibi tayakkuzda olup oruç tutmayı sadaka vermeyi sürdürecekler. 2-Tıraş önemli çünkü Müminleri ayıran bir özellik olarak karşımıza çıkıyor.Takım işareti forma gibi.Bu sadece hacda olan bir uygulama. Sıra Bakara/187'de.. ŞEHR-U RAMAZAN (FİKRE KIZIŞMA) Evet,hac/miting yapıyoruz ve günboyu anlatılan Allah mesajını içimize sindiriyoruz.Yoğun bir düşünme tefekkür ve tezekkür sürecinden geçiyoruz.Zor bir sınavın tam göbeğindeyiz.Yani tam "fikre kızışma ve fikri yüklenme"(Şehru ramazan) dönemindeyiz. İşte bizi bekleyen tek tehlike "dolduğumuz" bu dönemde işi cinselliğe kaydırmamızdır.Bu sapma bütün dengelerimizi alt-üst edecek bir durum olduğu için hacda gündüzleri cinsellikle ilgili her şey bize uzak kılınmıştır.Yoksa neden yemeyelim ki? Yemiyen-içmeyen insan o tempoya dayanamaz.Müşriklerle aç susuz mücadele edemez. Allah kendi adamlarını neden takatsız bıraksın ki?Gıdasını alan vucut mu daha verimli çalışır yoksa fecirden karanlığa kadar aç susuz duran vucut mu? Eğer bugün aç susuz kalmayı Allah emri gibi algılayanların orucu sahihse Allah onların bu çabasını nasıl görmezden gelebilir ?Karşılığını vermeden nasıl onları cezalandırır ?Kulunu aç bırakmaktan muradı ne olabilir?Kul bu durumdan nasıl bir şey elde eder? Hele hac ve oruç aynı zamanda yapılacak uygulamalar olduğuna göre bir tarafta kurbanlar kesilip hediyeler sunulurken insanların aç susuz bekleşmeleri hangi mantığa sığar. "Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdığını arayın.." Gündüz İlahi fikirlerle dolan insan bunu gece kadını ve genleri vasıtasıyla yeni nesillere aktarır. Ayrıca şu önemli noktayıda vurgulayayım: Meryem suresinde "Artık ye iç “wa’kuli waşrabi” gözün aydın olsun.İnsanlardan biriyle karşılaşırsan ben Rahmana oruç adadım"de ifadesi ile Bakara 187 deki fecirden gün ağarıncaya kadar yeyin için wa’kulu waşrabu” ifadesi iki olayında aynı olduklarının çok açık delilidir.Yani Meryem ne yapacaksa Bakara 187 deki kişilerde onun gibi benzer bir eylem yapacaklardır.Bu tartişmaları bitirecek çok somut bir delildir.Kısaca,yenilip içilecek ancak cinselliği çağrıştıracak her türlü eylemden uzak durulacak. O buyuk hac gününde aç-susuz durmanın mantığı olur mu?İnsanlar anlatılanlarımı anlamaya çalışacaklar yoksa açlik ve susuzlukla mücadele mi edecekler?Aç-susuz kalmak ölümcül bir tehlikedir ve binlerce örneği vardır.Ancak kimse cinsellik yoksunluğundan dolayı ölmez.Yemek içmek insanın dikkatini dağıtmaz bilakis kişiyi motive eder.Cinsellik konsantrasyonu bozan en büyük tehlike ve sapmadır.yani savm-siyam günlerinin gecelerinde yasağı sürdürmenize gerek yok,deniyor. Yasak ise, hac/miting/toplantı zamanı cinselliği çağrıştıran her türlü eyleme uzak durmak.burada bizlerin anlaması gereken en önemli nokta hac-oruç-ramazan ilişkisidir.bu birliktelik çözülmeden fotoğrafın tamamı farkedilemez. Hayatımızı bölen ve gün içerisinde ki çabalarımıza çelme atan "namazı",tüm birikimlerimizi bir çırpıda çöllerde heba etmemize sebep olan "arap haccını",7'den 70'e hepimizi bir ay boyunca aç suzsuz takatsız bırakan oruç'u üzerimizden kaldıran Kuranda ki iradeye şükürler olsun.Kuran sayesinde bir çok hurafeden ve gereksiz ritüellerden kurtulduk.Şahsen ben ona müteşekkirim.. KORUNMA: 183. Ey inananlar, sizden öncekilere yazıldığı gibi korunmanız için sizin üzerinize de oruç yazıldı. Korunma iki şekilde olacaktır.Birincisi fikrin korunması diğeri de neslin korunmasıdır. SAYILI GÜNLER: “Sayılı günler” hac günleridir.Kim hasta yada yolculuk gibi sebeplerden katılamazsa başka dönem hac’larına iştirak etmelidir. Hac ve savm yasağı sayılı eyyamlardır.Sizden kim hasta ya da yolculukta olursa mazeretli olduğu günler sayısınca sonra katılsın.Mazeretlilerin üzerine düşen bir yoksulu doyuracak kadar fidye.Kim gönülden bir hayır yaparsa bu da kendisi için hayırlıdır.Olayı cinselliğe dökmemeniz bilirseniz sizin için daha hayırlıdır."2/184 185. Ramazan ayı, insanlara yol gösteren, hidayeti, doğruyu ve yanlışı ayırdedip açıklayan Kur'an'ın indirildiği aydır. İçinizden kim o aya yetişirse oruç tutsun. Kim hasta olur, yahut seferde bulunursa günler sayısınca başka günlerde. Allah sizin için kolaylık ister, güçlük istemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı tekbir etmenizi ister. Şükredesiniz diye. “Şehru ramazan”a katılan o dönemi oruçlu geçirecek.Çünkü bu Allah’a korunmamız karşılığında yapacağımız teşekkürdür.Yine bu ayette de mazeretli olarak katılamayanlar sonraki dönem haclarına tam olarak katılmanın yollarını aramalıdırlar. ”İslam Dünyası” yüzyıllardır haccetmiyor.Aynı yerde dönüp duruyor..Oysa Muhammed ın toplumunu daha çağdaş yapma girişimi olan bu uygulamalar sonraki dönem takipçilerince yeterince kavranamadığı için günümüze gelişerek gelemediler..tam aksine ritüel haline sokularak anlamsızlaştırıldılar..hayattan koparıldılar.. "Yanlışlık hali müstesna, bir müminin bir mümini öldürmesi olacak şey değildir. Yanlışlıkla bir mümini öldürenin, özgürlüğü elinden alınmış bir mümini özgürlüğüne kavuşturması, ölenin ailesine de üzerinde anlaşmaya varılacak tatmin edici bir diyet vermesi gerekir. Vârislerin, diyeti bağışlaması hali müstesna. Eğer öldürülen, mümin olmakla birlikte size düşman bir topluluktan ise o zaman öldürenin, özgürlüğünden yoksun bir mümini özgürlüğüne kavuşturması gerekir. Öldürülen, sizinle aralarında antlaşma bulunan bir toplumdan ise o durumda, öldürülenin ailesine tatmin edici bir diyet verme yanında, hürriyetinden yoksun bir mümini hürriyetine kavuşturmak da gerekli olur. Bunlara imkân bulamayan, Allah'a tövbe olarak iki ay kesiksiz oruç tutar. Allah, gereğince bilendir, hikmeti sonsuzdur."Nisa 92 Burada sözü edilen orucun cinsellikle ilgisi yokmuş gibi görünse de aslında tam anlamıyla cinselliği ilgilendirmektedir. olayı şu şekilde açıklayabiliriz: Ölen kişi evlidir ve bir eşi vardır.Öldürme olayı geriye kalan eşi dul bırakarak onu "bekleme" dönemine itmiş ve cinsel hayatına da darbe indirmiştir.Bu yüzden öldürenin "oruç/cinsellik yasağı" cezasına çarptırılması çok adil bir sonuçtur. Allah sizi yeminlerinizdeki boş lakırdıdan ötürü hesaba çekmez, ama bilinçli olarak gerçekleştirdiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutar. Böyle bir yeminin keffâreti, ailenize yedirmekte olduğunuzun orta derecesinden on yoksulu doyurmak, yahut onları giydimek, yahut da özgürlüğünden yoksun kalmış bir benliği özgürlüğüne kavuşturmaktır. Bunlara imkân bulamayan üç gün oruç tutar. Yemin ettiğinizde yeminlerinizin keffâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyun. Allah size ayetlerini böyle açıklar ki şükredebilesiniz."Maide 89 Evet yine burada da yeminden dolayı oruç cezası öngörülmüştür.Olay yine cinsellikle ilgilidir,şöyle ki: Yemin namustur.Yani yemin eden kişi bunu yaparken namus değerlerini öne çıkararak and içer.Kuranda ki "Yeminlerinizin/sağ ellerinizin altındakiler" ifadesini dikkate alarak düşünelim.İşte "yemin" eden kişi bunları öne sürdüğü için cezasıda bunlarla ilgili olan oruçtur/cinsellik yasağıdır. Ey iman sahipleri! İhramda olduğunuz zaman av öldürmeyin. Sizden kim kasten onu öldürürse cezası şudur: Öldürdüğü hayvana denk deve-sığır, davar cinsinden, Kâbe'ye varacak kurbanlık bir hediye ki, içinizden adalet sahibi iki kişi belirleyecektir. Yahut yoksullara yedirme şeklinde bir keffâret, yahut buna denk oruç. Taki yaptığının vebalini tatsın. Allah, geçmişi affetmiştir. Kim bir daha yaparsa, Allah ondan öc alacaktır. Allah çok güçlüdür, öc alıcıdır."Maide 95 Daha önce nisa-92'de öldürülen bir kişi için oruç tutulmasını "ölen kişinin geride kalan eşinin cinselliğine darbe vurmasından kaynaklandığını söylemiştik" Aynı onun gibi yasak dönemde bir hayvanı öldürmekte o hayvanın eşine karşı işlenmiş bir suç olduğundan cezalardan bir tanesi de doğal olarak öldüren kişinin oruç tutması olmalıdır.Kısasa kısas yani.. Sonuç olarak: hac,oruç,salat; muhammedin toplumunu daha çağdaş kılma adına yaptığı toplumsal gelişim eylemleridir.Muhammedi rönesansın yansımalarıdır..Biz olayı ritüellere indirgerken diğer toplumlar atı alıp üsküdarı çoktan geçmişlerdir.. ALİ POLAT ALINTIDIR.
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif. |
Barış Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | Miralay (8. August 2011) |
9. August 2011, 01:24 AM | #2 | ||||||||||||
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.020
Tesekkür: 3.570
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 |
Alıntı:
Alıntı:
Halkının %90 ın oruç tuttuğu ülke sözünün abartılı bir cümle olduğunu düşünüyorum. Kur’an’a baktığımızda Kur’an’daki SAVMI tutanların sayısının çok az olduğunu düşünüyorum. Alıntı:
SAVM ya da Farsçası ile ORUÇ dini otoritemizin 2003 yılındaki keyfi çıkarımları sonucu üzerimize bir 30 gün daha eklenmiş olan değil Bakara Suresinin inzal olunan ayetlerinin tebliğ edilişinden bugüne Allah’a iman eden/güvenen insanları TAKVA ya ulaştırmak için istenilen bir eylemdir. Allah’a kul olan Adı ne olursa olsun Allah’tan başka otorite kabul etmez. Allah’a secde eden her insan Kur’an’da kendisinden istenilenleri yaşamalıdır. Allah’ın Kur’an’ında belirttiği “Hak dininde” olan ne ise onu arar bulur ve yaşar. Alıntı:
• Zihnî yönü ile salât; eğitim ve öğretimle bireyleri, dolayısıyla da toplumu aydınlatmak, rüşde erdirmek; en sağlam yola iletmek; • Mâlî yönü ile salât; iş imkânları ve güvence sistemleri ile ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, onları zor günlerinde sırtlamak, böylece de toplumun sıkıntılarını gidermektir. Salâtsız bir dinin amacına ulaşması asla sözkonusu değildir.Salâtın; dini temsil ettiği, dinin vitrini olduğu hususu en açık biçimde, Şu‘ayb peygamberin salâtı ile ilgili âyette belirtilmiştir: Onlar dediler ki: “Ey Şu‘ayb! Atalarımızın taptıklarını veya mallarımızda dilediğimizi yapmayı terk etmeyi sana senin salâtın mı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı içeren dinin mi] emrediyor? Şüphesiz sen yumuşak huylusun ve aklı başında bir adamsın.” (Hûd/87) Rabbimiz salâtın, dini temsil ettiğini, değişik ifadelerle (meselâ, salâtı mü’minlerin, muttakilerin, uyarıyı kabul edebilecek kişilerin özelliklerinden göstererek, rahmet olunmak için gerekli olduğunu söyleyerek, imanın belirtisi sayarak, salâtın “birr” sayılan davranışlardan olduğunu bildirerek) başka âyetlerde de dile getirmiştir: İşte bu kitap; kendisinde hiç kuşku yoktur, ıssız yerlerde iman eden, salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumlarını oluşturan-ayakta tutan], kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden Allah yolunda harcama yapan, sana indirilene ve senden önce indirilene iman eden Allah'ın koruması altına girmiş kişiler –ki bunlar, âhirete de kesinlikle inanırlar– için bir kılavuzdur. İşte bunlar, Rablerinden bir kılavuz üzerindedirler. Yine işte bunlar, kurtulanların, kazançlı çıkanların ta kendileridir. (Bakara/2-5) Alıntı:
Alıntı:
"SAVM" ; günün belli bir zaman diliminde yemeden, içmeden, konuşmadan, refesten/cinsellikten el çekmektir. Ramazan ayında istenilen de SAVM halinde Kur'an'a odaklanmak, Kur'an'ı kendsine yaşam kılavuzu edinmek , doğru ve yanlışı ayırdetme bilincine erişmek, kulu olmaktan onur duyduğu Allah'ı yüceltme etkinliklerinde bulunmak, bunun AKİFİ/öğretmeni olmak ve Allah'ın kendisine verdiği hertürden nimetin ŞÜKRÜNÜ/KARŞILIĞINI vererek kul olma onuruna erişmektir. Alıntı:
Savm (oruç); hac'da uyulması gereken kurallar bütünü değildir. Ramazan ayında uygulanması gereken kurallar bütünüdür...Şehru Ramazan ise Hac ve oruç'un doğal sonucu değil Orucun uygulanması gereken bir ayın adıdır. Bakara;185: Ramazân ayı ki, Kur’ân, bir kılavuz olarak ve furkândan, yol göstermeden açık açık açıklamalar olarak kendisinde indirilmiştir. Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda oruç tutsun. Kim de hasta veya yolculukta ise diğer günlerden sayısıncadır. Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez. (Bu kolaylık, takvâlı davranmanız) ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve şükretmeniz içindir. Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
"Kitap'ta Meryem'i de an! Hani o, ehlinden [ailesinden, yakınlarından] ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti. Sonra ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu gönderdik. O [ruhu getiren Elçi] ona [Meryem'e] mükemmel bir beşeri örnek verdi. O, [Meryem] "Ben senden Rahmân'a sığınırım. Eğer sen takiyy [takva sahibi birisi/Takiyy] isen..." dedi. O, [Elçi, Zekeriyyâ peygamber] "Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı bağışlamam /bağışlamak için, Rabbinin Elçisiyim" dedi. O, [Meryem] "Benim nasıl delikanlım olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamıştır. Ben bir bağıyy [iffetsiz biri] de değilim" dedi. O, [Elçi] "Öyledir! Rabbin buyurdu ki: Bu, [babasız çocuk vermek] Bana pek kolaydır. Hem Biz onu nezdimizden insanlara bir mu’cize ve rahmet kılacağız." Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu. Sonunda o [Meryem] ona [delikanlıya] gebe kaldı. Sonra da onunla uzak bir yere çekildi. Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı. "Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım!" dedi. Sonra ona aşağısından/aşağısındaki kişi seslendi: "Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye, iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen ‘Ben Rahmân'a bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım' de!" diyor. Evet! Burada yapılması istenen: Babasız bir çocuk doğuran Meryem Validenin kendisine bu durumdan hesap soracaklar ile ilgili olarak Rahmana Oruç adadığını ve bu yüzden konuşamayacağının belirtilmesidir. Bunu söyleyen kimdir? Allah mı böyle emretmiş? Ayet grubunu lütfen dikkatlice okuyalım. Meryem validenin üzülüp rahatsız edilmesini istemeyen Fenadaha min tahtiha ella tahzeniy kad ceale Rabbüki tahteki seriyya/ Sonra ona aşağısından/aşağısındaki kişi seslendi: "Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı akıttı. Ve hüzziy ileyki bi ciz'ın nahleti tüsakıt aleyki rutaben ceniyya/ Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Feküliy veşrabiy ve karriy ‘ayna* feimma tereyinne minel beşeri ehaden fekuliy inniy nezertü lirRahmani savmen felen ükellimel yevme insiyya / Sonra ye, iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen ‘Ben Rahmân'a bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım' de!" diyor. "SAVM" ın günün belli bir zaman diliminde yemeden, içmeden, konuşmadan, refesten/cinsellikten el çekmek olduğunu bilen insanlar Meryem validenin konuşmayacağını bilerek gereksiz sataşmalarda bulunamayacaklardır. Burada Cenabı Allah Meryem valideye “ORUÇ TUT” demiyor. Meryem Valideye seslenen ALLAH değildir.Ayette belirtildiği gibi Meryem Validenin aşağısındaki kişidir. Alıntı:
1. Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan (kadın)ın sözünü Allah kesinlikle işitmiştir. Allah, ikinizin konuşmasını da işitir. Şüphesiz Allah en iyi işitendir, en iyi bilendir. 2. Sizden, kadınlarınıza zıhâr yapan kimseler; onlar [zıhâr yapılan kadınlar], kendilerinin anaları değildir. Onların anaları, ancak kendilerini doğuran (kadın)lardır. Ve şüphesiz onlar, sözden çirkin olanı ve yalanı söylüyorlar. Ve şüphesiz Allah çok affedici, çok bağışlayıcıdır. 3. Ve kadınlarına zıhâr yapıp sonra da söylediklerinden dönenlerin, birbiriyle temastan [ilişkiden] evvel bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. İşte siz, bununla öğütleniyorsunuz. Allah, yaptıklarınızdan çok iyi haberi olandır. 4. Artık, kim ki bulamazsa, temaslaşmalarından önce, hemen, aralıksız olarak iki ay oruç tutmalıdır. Artık kim ki güç yetiremedi, altmış miskini doyurmalıdır. Bu, Allah'a ve Elçisi'ne inanmanız içindir. Ve bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kâfirler için de çok acıklı bir azap vardır. Bu âyet grubunda, –Ahzâb/4'te, Ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız [zıhârda bulunduğunuz] eşlerinizi de sizin anneleriniz kılmadı ifadeleriyle yerilmiş olan– câhiliye adetlerinden zıhâr konusu, mü’min bir kadının şikâyeti sebebiyle hükme bağlanmıştır: • Zıhâr yapılan kadınlar, zıhâr yapanların anaları değildir. Onların anaları, ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Ve şüphesiz onlar, çirkin bir söz ve yalan söylüyorlar. • Kadınlarına zıhâr yapıp sonra da söylediklerinden dönenlerin, birbiriyle temastan [ilişkiden] evvel bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. • Özgürlüğe kavuşturacak bir köle bulamayan kimse, temaslaşmalarından önce, aralıksız olarak iki ay oruç tutmalı; buna güç yetiremeyen de altmış miskini doyurmalıdır. Bu âyetlerde, hem Arapların câhiliye dönemindeki uygulamaları ortadan kaldırılmakta, hem de zıhâr yapanların zıhârın zararını tam anlayabilmeleri için eğitimden geçmeleri öngörülmektedir. ظهار [zıhâr], “bir sırtın diğer bir sırta benzetilmesi”dir. Terim olarak ise, “helâl olan bir sırtı, haram olan bir sırta benzetmek”tir. Meselâ, bir kimsenin hanımına, “Sen benim için annemin sırtı gibisin” demesi, bir zıhâr olup karıyı kocaya haram kılar. Erkeğin hanımına, “Sen benim için kızımın, kız kardeşimin, halamın, teyzemin… sırtı gibisin” demesi, hatta sırt dışındaki uzuvlar ile bir benzetme yapması da zıhâr sayılır. Orucun emredilmesi, kişileri takvâya ulaştırması nedeniyledir. Çünkü, Kur’ân'ın öngördüğü oruç, sabrı ve tefekkürü celbeder. Zira, tefekkürün en büyük engeli, tokluk ve konuşmaktır. İnsan tok iken ve konuşurken düşünemez. Sabır ve tefekkür, dinin iyi anlaşılmasını ve yaşanmasını temin eder. Oruç sayesinde gelişen sabır ve kararlılık, hayatın her alanında başarı getirir. Alıntı:
Hacc olayı ile doyurucu bilgilere sitemizin ilgili başlığından ve İşte Kur’an sitesinden bakılabilir. Ancak biz yine de Kardeşimizin verdiği ayeti ayet grubunun içinde vererek gereken açıklamaları yapalım. İnşaAllah. İlgili ayetler: Bakara/196-198, 200-203, 199, 201-202, 204-207 Ve hac/programlı ilâhiyat eğitimi ve umre'yi/seminer, sempozyum gibi kısa süreli eğitimleri Allah için tamamlayın. Buna rağmen, eğer siz alıkonursanız/ engellenirseniz, o zaman ilâhiyat eğitimi görenlere kolayınıza gelen şeylerle destek olun! Bununla beraber bu ilâhiyat eğitimi görenlere hediye/vereceğiniz destek, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Artık içinizden hasta olana veya başından tıraşa bir rahatsızlığı bulunana oruç veya sadaka yahut da ibadetten bir fidye/karşılık! Artık emin olduğunuz zaman da her kim umrede/kısa süreli eğitimde hacca/programlı ilâhiyat eğitimine kadar kazanç sağladıysa, artık hediyeden/eğitime destekten kolayına geleni! Fakat kim bulamazsa artık üç gün hacda/programlı ilâhiyat eğitimi süresi içinde, yedi de döndüğünüzde oruç tutması! Bu, tam ondur. Bu hüküm, ailesi Mescid-i Harâm'da/dokunulmaz ilâhiyat eğitim merkezinde hazır olmayanlar içindir. Allah'ın koruması altına girin ve şüphesiz Allah'ın cezasının çok şiddetli olduğunu bilin. Hac/programlı ilâhiyat eğitimi, bilinen aylardır. Artık her kim o aylarda haccı/programlı ilâhiyat eğitimini, başlayıp kendisine farz ederse/mutlaka yapacağım derse, artık hac/programlı ilâhiyat eğitimi süresince kadına yaklaşmak, çirkin söz söylemek, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz hayırdan ne işlerseniz de Allah onu bilir. Ve azık edinin. Şüphesiz ki azıkların en hayırlısı Allah'ın koruması altına girmedir. Ve ey kavrama yetenekleri olanlar! Benim korumam altına girin! Rabbinizden bir armağan istemenizde hiçbir sakınca yoktur. Artık Arafat'tan/ eğitim birimlerinden ayrılıp akın ettiğinizde, Meş’ar-i Harâm'da/ dokunulmaz bilinçlenme merkezinde hemen Allah'ı anın. Ve O'nu, O'nun size gösterdiği gibi anın. Ve siz bundan önce gerçekten sapıklardan idiniz. Sonra da Allah'a karşı görevlerinizi gerçekleştirdiğinizde, tıpkı babalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla Allah'ı anın. Ve Allah'ı sayılı günlerde anın. Artık kim iki gün içinde acele ederse ona günah yoktur. Kim de ertelerse ona da günah yoktur. Bu, Allah'ın koruması altına girmiş kimseler içindir. Allah'ın koruması altına girin ve şüphesiz kendinizin O'na toplanacağınızı bilin. Sonra da insanların akıp geldiği yerden siz de akıp gelin ve Allah'tan bağışlanma isteyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. İşte insanlardan bazısı, “Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver!” diyen kimselerdir. Onun için de âhirette hak edilmiş bir pay yoktur. Yine onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada bir güzellik-iyilik ve âhirette de bir güzellik-iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru!” diyenler vardır. İşte onlar, kendileri için kazandıklarından hak edilmiş bir pay olanlardır. Ve Allah, hesabı çok çabuk görendir. İnsanlardan kimi de vardır ki, onun basit dünya yaşamı hakkındaki sözü senin hoşuna gider ve o, kalbindekine Allah'ı şâhit tutar. Ve o, düşmanlığı en yaman olanıdır. O, dönüp gitti mi/yetkilendi mi de yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini/kültürü/kadınları ve nesli değişime/yıkıma uğratmak için çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez. Ona, “Allah'ın koruması altına gir!” dendiği zaman da büyüklük, güç, kendisini günah işlemeye sürükler. İşte öylesine cehennem yeter. O, ne kötü bir döşektir! İnsanlardan kimi de vardır ki, Allah'ın rızasına ermek için kendini satar [Allah yolunda malını-mülkünü harcar, canını ortaya koyar]. Ve Allah, kullarına çok şefkatlidir." Bu ayetlerde haccın, kıble rüknünden sonraki unsurları açıklanmaktadır. 203. ayet, 200. ayetteki Allah’ın zikri konusunun açılımı olduğu için, 203. ayet ile 200. ayetin meali bir bütün olarak, tek paragraf halinde verilmiştir. Bu ayetlerde haccın ikinci aşaması anlatılmaktadır. Ayetlerden anlaşılacağı üzere hac ve umre görevi sadece Mescid-i Haram’da yapılıp bitirilmemektedir. Bu ibadetin bir de ordugâh safhası söz konusudur. Rabbimizin “Ve Hac ve umreyi Allah için tamamlayın” ifadesi, ikinci aşamanın da yapılmasını emretmektedir. Hacc, bilinen aylarda yapılacaktır. Bilinen aylar Geleneksel açıklamalarda, ayetteki “bilinen aylar” ifadesi hakkında; “Şevval, Zülkade ve Zülhicce” aylarıdır, “Şevval, Zülkade ve Zülhicce'nin ilk on günüdür.” tarzında farklı anlayışlar ortaya konmuştur. Bu anlayışlar, bir bakıma Kur’an inmeden önceki anlayışın devamıdır. Uzun yıllardan beri de hacc, maalesef sadece “zilhicce” ayında uygulanmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus da; Rabbimizin, Bakara/ 197. ayetten açık olarak anlaşıldığı gibi, hacc için ayları kapsayan bir süreç öngörmüş olmasına karşılık, Umre için herhangi bir süreden söz etmemiş olmasıdır. Ayette Rabbimiz “Hacc, bilinen aylardır” buyurarak; haccın ne zaman, hangi aylarda yapılması lazım geldiğinin belirlenmesini ve bunun İslam alemine duyurulmasını, Müslümanların da bilinen ve bildirilen bu aylarda, tertip tertip askere gider gibi hacca gitmesini istemektedir. Ayette kullanılan “eşhür” sözcüğü çoğul olduğundan haccdaki bir dönem (tertip; eğitim süreci), en az üç ay olmalıdır. Ayetteki “eşhürün malumat” ifadesi nekre bir ifadedir. İslam öncesi kabul tasvip görseydi bu ifade nekre gelmeyip marife gelirdi. Bu demektir ki, Müslümanlar bir “Hacc organize komitesi veya Hacc emiri” oluşturacaklar, bu kurum Hacc dönemlerini belirleyerek ilan edip herkese bildirecek, herkes de ilan edilen dönemlerde gidip Komite’ye veya Emir’e teslim olacaktır. Hacc, 26-29’da altını çizip büyük harfle yazdığımız “SANA GELSİNLER!” ifadesi dikkatlerden kaçmamalıdır. Orada kesinlikle başıboş, plansız, programsız dolanılmayacak, komite tarafından belirlenen, planlanan eğitim ve öğretim programı uygulanacaktır. Hacc; 26-29: "Ve hani Biz, bir zamanlar, “Sakın bana hiçbir şeyi ortak koşma; dolaşanlar, orada kıyam edenler (zulme baş kaldıranlar), rükû edenler, secde edenler için evimi tertemiz et, kendilerine ait bir takım menfaatlere tanık olmaları ve Allah’ın kendilerine rızk olarak verdiği hayvanlar üzerinde belli günlerde O’nun adını anmaları için insanlar arasında haccı duyur. Yürüyerek veya incelmiş (yorgun düşmüş) binekler üstünde her derin vadiyi aşarak SANA GELSİNLER! Sonra kirlerini giderip temizlensinler. Adaklarını yerine getirsinler. Eski evde/ özgür evde (Ka’be’de) dolaşsınlar.” diye, o evin (Ka’be’nin) yerini, İbrahim için hazırlamıştık. -Siz de onlardan yiyin ve zorluk çeken fakiri doyurun- Bakara/ 196. ayetin ikinci kısmında (ayetin ilk ve son cümleleri arasında) detaylı olarak verilen; “Buna rağmen, eğer alıkonursanız, o zaman hediyeden kolayınıza gelen şey! Bununla beraber bu hediye, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Artık içinizden hasta olana veya başından ona (tıraşa) bir rahatsızlığı bulunana oruç veya sadaka yahut da ibadetten bir fidye! Artık emin olduğunuz zaman da her kim umrede hacca kadar kazanç sağladıysa, artık hediyeden kolayına geleni! Fakat kim bulamazsa artık üç gün hacda, yedi de döndüğünüzde oruç tutması! Bu, tam ondur. Bu (hüküm), ailesi Mescid-i Haram’da hazır olmayanlar içindir.” ifadeleri ile, haccın ikinci aşamasını gerçekleştiremeyecek olanların ne yapması gerektiği açıklanmıştır. Bu ifadelere göre onlar, yani haccın ikinci aşamasına katılmayanlardan ailesi Mescid-i haram’da bulunmayanlar, yani taşradan gelenler; kendileri oraya gidemeseler de, haccın ikinci kısmına Hedy yollamak ve sivilleşmemek durumundadırlar. Hedy yollamak zorunda olan bir diğer kesim de, haccın ilk aşaması sırasında Mekke’de iken kazanç sağlamış olanlardır. Hedy, “hacc yapanların yiyeceğini karşılamak için Ka’be’ye sevk edilen (hediye olarak gönderilen) canlı hayvan” demektir. Genelde deve ve sığır cinsinden büyükbaş hayvanı içerir. Hedy konusunun ayrıntıları, Hacc suresinde 30-38 ayetlerde yer almaktadır: Saçları tıraş etmeme:Hem Bakara/ 196. ayetinin ifadelerinden, hem de Maide suresinin aşağıdaki ayetlerinden anlaşıldığına göre; hacc yapan kimse, başını tıraş etmeyecek, refesten (kötü, çirkin söz, cinsel ilişki), küçük suç-büyük suç işlemek, kavga-düşmanlık gibi davranışlardan uzak duracak ve de avlanmayacaktır. Maide; 1, 2: 1 - Ey iman etmiş kimseler! Sözleşmeleri yerine getirin. Siz dokunulmaz (hacc görevi sürdürür) iken avlanmayı helal görmeksizin, size okunacaklar hariç, çeşitli hayvanlar size helal kılındı. Şüphesiz Allah dilediğini hükmeder (dilediği yasayı koyar). “2 - Ey iman edenler! Allah’ın alâmetlerine, haram aya, hediylere, gerdanlıklarına ve Rablerinden lutuf ve rıza bekleyerek Beyt-ül haramı (Ka’be’yi) kastedenlere sakın saygısızlık etmeyin. Dokunulmazlığınız kalktığında (Hacc göreviniz bitince) da avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Haram'dan çevirdiklerinden dolayı bir topluma karşı olan kininiz, sizi saldırıya da sevk etmesin. Ve iyilik ve takva üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Allah’a takvalı davranın. Hiç şüphesiz Allah azabı çok çetin olandır. Maide; 95, 96: 95- Ey iman etmiş kimseler! Siz dokunulmaz iken (hacc görevini sürdürürken) av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için, Ka’be'ye ulaşacak bir hedy olmak üzere öldürdüğü hayvanın benzeri ona cezadır. -Buna içinizden iki adaletli kişi hükmeder.- yahut kefaret olarak miskinleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de tekrarlarsa, Allah ondan intikamını alır (yakalayıp cezalandırarak adaleti sağlar). Ve Allah, Aziyz’dir, intikam sahibidir. 96– Kara avı ve onun yenilmesi, size ve yolculara yarar olmak üzere size helal kılındı. Kara avı ise, siz dokunulmaz (hacc görevi sürdürür) olduğunuz müddetçe size haram edilmiştir. Ve Kendisine toplanacağınız Allah'a takvalı davranın. Sıra Bakara/187'de..ŞEHR-U RAMAZAN (FİKRE KIZIŞMA) kısmına daha sonra cevap verilecektir. İnşaallah.
__________________
Halil Ay |
||||||||||||
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi: |
9. August 2011, 06:27 PM | #3 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 |
DİKKAT !!!!! DİKKAT !!!!! DİKKAT !!!!!
ramazan ayı ile ilgili bir süredir kafamda bir düşünce var. açmak istedim.. ay tutulması sırasında ayda bir kızıllık meydana geliyor...hemde ciddi bir kızıllık...ramazan kelimesi kavrulan kızışan anlamlarında.... ay tutulması anı diğer alışıldık ay hareketlerinden farklı bir vakit.. kuranda ramazan kelimesini karşılaştıracağımız bir kelime mevcut değil. tek karşılaştırma ay üzerinde bir sahip sıfat olacaktır...... siz arkadaşlarında fikrini almak isterim...zira rabbimiz kim ramazan ayına şahit olursa diye bir lafzı var ve bu ay tutulmasıda bir ölçü ile .... bu ay tutulmasında hurma dalı gibi eğri yörünge faktörü mevcut... bu sebeble yılda bazen 2-3- veya 1 kere oluyor tutlma bazende olmuyor... kadir gecesi ki bu ölçü ayı olabilir... bence kuran vahiyleri ara ara bu ramazan aylarında gelmektedir. Zira "sana şunu da soruyorlar" ifadesi bunu desteklemektedir... vahy ramazan ayında inmektedir. bu ayın belirtisi kadir gecesidir ve bin aydan hayırlıdır...bu aylar en fazla ışığı yansıtan ay bile olsa.. kuran allahın vahyini güneş, insanda ki yansımasınıda aya benzetmekte ve kim bir ateş yakarsa kendinden kabul edilmeyecek demektedir. ay tutlması ile ciddi bir kızıllık meydana gelmekte ve bu bir önceki yılın 10 gün sonrasında meydana gelmektedir. bu olay güneşin ışığını en fazla yansıttığı bir vakitte meydana gelmektedir.... kim bu olaya şahit olursa o ayı oruçlu geçirsin denmektedir. bir başka ayette hilalerin fayda ve hac ölçüsünden bahsedilmekte ama oruç ayı için bir ölçü bulunmamaktadır. tek ölçü ise o aya şahit olunma ölçüsüdür. bu fikrin ciddiyetle tartışılmasını ve iletilebiliyorsa hakkı yılmaz kardeşim vb. kuran hakimleri ilede paylaşılmasını talep ediyorum... hayırlı çalışmalar... Konu pramid tarafından (9. August 2011 Saat 06:41 PM ) değiştirilmiştir. |
10. August 2011, 12:00 AM | #4 | |||||||||||||||||||||
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.020
Tesekkür: 3.570
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 |
Selamun aleykum! Değerli Kardeşlerim! Allah kendisinden razı olsun Barış Kardeşimizin alıntı olarak paylaştığı Ali Polat Kardeşimize ait yazılanlara kaldığımız yerden cevap vermeye çalışacağım.
Evet birlikte bakalım inşaAllah. Bakara;187: "Oruç tutma gecesinde kadınlarınıza refes [çirkin söz, cinsel ilişki], size helâl kılındı. Onlar, sizin için bir giysidir siz de onlar için bir giysisiniz. Allah, sizin kendinize hâinlik ettiğinizi bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara [kadınlarınıza] yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığı şeylerden arayın. Ve fecrden beyaz iplik siyah iplikten sizin için açığa çıkıncaya kadar yiyin, için. Ve geceye kadar orucu tamamlayın. Ve siz mescidlerde âkif [programlı ibâdet hâlinde] iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, Artık onlara [Allah'ın sınırlarına] yaklaşmayın. Allah, takvâlı olsunlar diye âyetlerini insanlara işte böyle açıkça ortaya koyar." Şimdi de bu başlıktaki tamlamayı oluşturan “ŞEHR-U” ve RAMAZAN” kelimelerinin “FİKRE KIZIŞMA” olup olmadıklarına Kur’an’da kullanıldığı ayetlerden bakalım. “RAMAZAN” kelimesi sadece Bakara 185. Ayette geçer. “ŞEHR” kelimesi de aşağıdaki 17 ayetde geçmektedir. Bakara;185: Şehru Ramadanelleziy ünzile fiyhil Kur’ânu hüden linNasi ve beyyinatin minel hüda velFurkan* femen şehide minkümüş şehre felyesumhu, ve men kâne merıydan ev alâ seferin feıddetün min eyyamin uhar* yuriydullahu bikümül yüsra ve la yuriydu bi kümül usr* ve li tükmilül ıddete ve li tükebbirullahe alâ ma hedaküm ve lealleküm teşkürun Ramazân ayı ki, Kur’ân, bir kılavuz olarak ve furkândan, yol göstermeden açık açık açıklamalar olarak kendisinde indirilmiştir. Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda oruç tutsun. Kim de hasta veya yolculukta ise diğer günlerden sayısıncadır. Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez. (Bu kolaylık, takvâlı davranmanız) ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve şükretmeniz içindir. Bakara;194: Eşşehrülharamu bişşehrilharami vel hurumatu kısas* femenı'teda aleyküm fa'tedu aleyhi bi misli ma'teda aleyküm* vettekullahe va'lemu ennAllahe maalmüttekıyn Harâm ay [dokunulmazlık ayı], harâm aya karşılıktır. Ve bütün harâmlar [dokunulmazlıklar; bağlayıcı hükümler], kısastır [birbirine karşılıktır]. O hâlde kim size saldırdıysa, siz de ona yaptığı saldırının aynıyla saldırın. Ve Allah'a takvâlı davranın. Ve bilin ki Allah, takvâ sahipleriyle beraberdir. Bakara;197: "ElHaccü eşhürun ma'lumat* femen ferada fiyhinnel Hacce fela rafese ve la füsuka ve la cidale fiyl Hacc* ve ma tef'alu min hayrin ya'lemhüllah* ve tezevvedu feinne hayrez zadit takva* vettekuni ya ulil elbab" Hacc, bilinen aylardır. Artık her kim o aylarda haccı başlayıp kendisine farz ederse; artık haccda refes [kadına yaklaşmak, çirkin söz söylemek], günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz hayırdan ne işlerseniz de, Allah onu bilir. Ve azık edinin. Şüphesiz ki azıkların en hayırlısı takvâdır. Ve ey kavrama yetenekleri olanlar! Bana takvâlı davranın! Bakara;217: Yes'eluneke aniş şehril harami kıtalin fiyh* kul kıtalun fiyhi kebiyr* ve saddün an sebiylillâhi ve küfrün bihi velMescidil Harami ve ıhracü ehlihi minhu ekberu indAllah* velfitnetü ekberu minel katl* ve la yezalune yukatiluneküm hatta yerudduküm an diyniküm inistetau* ve men yertedid minküm an diynihi feyemut ve huve kafirun fe ülaike habitat a'malühüm fiyddünya vel ahireti, ve ülaike ashabünnari, hüm fiyha halidun; Sana harâm aydan ve onda [o harâm ayda] savaşmaktan soruyorlar. De ki: “Onda savaşmak, büyüktür. Ve Allah yolundan alıkoymak, O'nu ve Mescid-i Harâm'ı inkâr etmek ve onun [Mescid-i Harâm'ın] halkını [hacc ve umre yapanları] oradan çıkarmak, Allah yanında daha büyüktür. Ve fitne, öldürmekten daha büyüktür.” Onlar, eğer güç yetirirlerse, sizi dininizden döndürmek için sizinle savaşmaktan hiçbir zaman geri durmazlar. Sizden de her kim, dininden döner ve kâfir olarak can verirse, artık onların bütün amelleri, dünyada ve âhirette boşa gitmiştir. Ve işte onlar, ateşin ashâbıdır. Onlar orada sürekli kalanlardır. Bakara;226: Lilleziyne yu'lune min nisaihim terabbusu erbeati eşhur* fein fau feinnAllahe Ğafur’un Rahîym Kadınlarından îlâ edenler [onlara yaklaşmamaya yemin edenler] için, dört ay beklemek vardır. Sonra eğer dönerlerse, artık şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. Bakara;234: Velleziyne yüteveffevne minküm ve yezerune ezvacen yeterebbasne bi enfüsihinne erbeate eşhürin ve aşra* feiza belağne ecelehünne fela cünaha aleyküm fiyma fealne fiy enfüsihınne bil ma'ruf* vAllahu bi ma ta'melune Habiyr; İçinizden vefat edip ve geride eşler bırakan kimselerin hanımları da, kendiliklerinden dört ay ve on (gün) beklerler. Sonra süreleri sona erdiği zaman, artık kendileri hakkında ma‘rûf ile yaptıklarında sizin için bir günah yoktur. Ve Allah, yaptıklarınıza haberdardır. Nisa;92: Ve ma kâne li mu’minin en yaktule mu'minen illâ hataen, ve men katele mu'minen hataen fetahriyru rakabetin mu'minetin ve diyetün müsellemetün ila ehlihi illâ en yessaddeku* fein kâne min kavmin adüvvin leküm ve huve mu'minun fe tahriyru rekabetin mü'minetin, ve in kâne min kavmin beyneküm ve beynehüm miysakun fediyetün müsellemetün ila ehlihi ve tahriyru rekabetin mu'minetin, femen lem yecid fesıyamu şehreyni mütetabi’ayni, tevbeten minAllahi, ve kânAllahu Aliymen Hakiyma; Ve hata dışında bir mü’minin, diğer bir mü’mini öldürmesi söz konusu değildir. Ve kim bir mü’mini hataen öldürürse, mü’min bir köleyi özgürlüğe kavuşturmalı ve ölenin ailesine [vârislerine] teslim edilecek bir diyet vermelidir, –ancak onların [ölünün ailesinin] bağışlaması müstesnâdır.– Eğer o [öldürülen], mü’min olmakla beraber size düşman bir kavimden ise, o zaman, öldürenin mü’min bir köleyi özgür bırakması gerekir. Eğer öldürülen sizinle aralarında antlaşma olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine diyet vermesi ve mü’min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması gerekir. Bunlara gücü yetmeyenin de Allah tarafından tevbesinin kabulü için arka arkaya iki ay oruç tutması gerekir. Allah, alîm'dir [en iyi bilendir], hakîm'dir [en iyi yasa koyandır]. Maide;2: Ya eyyühelleziyne amenu la tuhıllu ŞeairAllahi ve leş Şehrel Harame ve lel Hedye ve lel Kalaide ve la Ammiynel Beytel Harame yebteğune fadlen min Rabbihim ve rıdvana* ve iza haleltüm fastadu* ve la yecrimenneküm şeneanü kavmin en sadduküm anil Mescidil Harami en ta'tedu* ve teavenu alel Birri vet Takva* ve la teavenu alel ismi vel udvan* vettekullah* innAllahe şediydül ıkab; Ey iman etmiş kimseler! Allah'ın alâmetlerine, haram aya, hedye [hacc yapanlara yiyecek yollamaya, hediye etmeye], gerdanlıklarına [hacc yapanların yemesi için gönderilen hayvanlara konulan işaretlerine] ve Rabb'lerinden lütuf ve rıza bekleyerek Beytu'l-Harâm'ı [Ka‘be'yi] kastedenlere [hacc görevi yapmak isteyenlere] saygısızlık etmeyin. Dokunulmazlığınız kalktığında [hacc göreviniz bitince] da avlanın. Sizi Mescid-i Harâm'dan çevirdiklerinden dolayı bir topluma karşı olan kininiz, sizi saldırıya da sevk etmesin. Ve iyilik ve takvâ üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Ve Allah'a takvâlı davranın. Hiç şüphesiz Allah azabı/kovuşturması çok çetin olandır Maide;97: Cealellahul Kâ'betel Beytel Harame kıyamen lin Nasi veşŞehrel Harame vel Hedye vel Kalaid* zâlike li ta'lemu ennAllahe ya'lemü ma fiys Semavati ve ma fiyl Ardı ve ennAllahe bi külli şey'in ‘aliym Allah, Ka‘be'yi; o Beyt-i Harâm'ı, haram ayı, hedyi [hacc yapanlara yiyecek yollamayı, hediye etmeyi] ve gerdanlıkları [hacc yapanların yemesi için gönderilen hayvanlara konulan işaretleri] insanlar için bir ayağa kalkış kıldı. Bu, Allah'ın göklerde ve yerde olan her şeyi bildiğini ve Allah'ın her şeyi hakkıyla bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir. Tevbe;1,2: Beraetün minAllahi ve RasûliHi ilelleziyne ahedtüm minel müşrikiyn Fesiyhu fiyl Ardı erbaate eşhürin va'lemu enneküm ğayru mu'cizillahi ve ennAllahe muhzil kafiriyn Allah'tan ve Elçisi'nden ahitleştiğiniz müşriklere bir ültimatom: “Artık yeryüzünde dört ay daha rahat dolaşın. Ve kesinlikle kendinizin, Allah'ı aciz bırakan olmadığını ve kesinlikle, Allah'ın, kâfirleri rezil-rüsvay eden olduğunu bilin.” Tevbe;5: Feizenselehal eşhürulhurumu faktülül müşrikiyne haysü vecedtümuhüm ve huzuhüm vahsuruhüm vak'udu lehüm külle mersad* fein tabu ve ekamus Salate ve atevüz Zekate fehallu sebiylehüm* innAllahe Ğafurun Rahîym; Şu haram aylar çıktığı zaman da o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayın, hapsedin ve her gözetleme yerinde onlar için oturun. Artık, eğer tevbe ederlerse, salâtı ikâme ederlerse ve zekâtı verirlerse artık onların yollarını serbest bırakın. Şüphesiz Allah gafûr'dur, rahîm'dir. Tevbe;36: İnne ıddeşşühuri ındAllahisna aşere şehren fiy Kitabillahi yevme halekas Semavati vel’Arda minha erbaatün hurum* zâliked diynül kayyimü fela tazlimu fiyhinne enfüseküm ve katilül müşrikiyne kâffeten kema yükatiluneküm kâffeten, va'lemu ennAllahe maal müttekıyn Şüphesiz Allah katında; gökleri ve yeri yarattığı günkü Allah'ın yazısında, ayların sayısı, ay olarak on ikidir. Bunlardan dördü haramlardır. İşte bu koruyan dindir. Bu sebeple onlarda [haram aylarda] kendinize zulmetmeyiniz. Ve sizinle toptan savaşan müşriklerle siz de toptan savaşın. Ve şüphesiz Allah'ın muttakiler ile beraber olduğunu bilin. Sebe;12: Ve li Süleymaner riyha ğudüvvüha şehrun ve revahuha şehr* ve eselna lehu aynel kıtr* ve minel cinni men ya'melu beyne yedeyhi bi izni Rabbih* ve men yeziğ minhüm an emriNA nüzîkhu min azâbis seıyr; Süleymân için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay olan rüzgârı [boyun eğdirdik]; ve Biz erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Ve cinlerden eli altında Rabbinin izniyle iş görmekte olan kişileri [boyun eğdirdik]. Ve onlardan kim Bizim emrimizden çıkıp sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından tattırdık. Ahkaf;15: Ve vassaynel insane bi valideyhi ıhsana* hamelethü ümmühu kürhen ve vedaathü kürha* ve hamlühu ve fısaluhu selasune şehra* hatta iza beleğa eşüddehu ve beleğa erbaıyne seneten, kale Rabbi evzı'niy en eşküre nı'metekelletiy en'amte aleyye ve alâ valideyye ve en a'mele salihan terdahu ve aslıh liy fiy zürriyyetiy* inniy tübtü ileyke ve inniy minel müslimiyn Ve Biz insana, ana ve babasına ihsanı [iyilik yapmayı/güzel davranmayı] tavsiye ettik. Anası onu zahmetle taşıdı ve zahmetle bıraktı [doğurdu]. Ve onun taşınması ve ayrılması otuz aydır. Nihayet insan, olgunluk çağına ulaştığı ve kırk seneye geldiğinde: "Rabbim! Bana ve anama-babama ihsan ettiğin nimetlerine şükretmemi ve senin hoşnut olacağın sâlihi işlememi sağla. Benim için soyumun içinde düzeltmeler yap [sâlih kimseler ver]. Şüphesiz ben Sana yöneldim. Ve ben şüphesiz teslim olanlardanım" dedi. Mücadele;4: Femen lem yecid fesıyamu şehreyni mutetabi'ayni min kabli en yetemassa* femen lem yestetı' feıt'amu sittiyne miskina* zâlike litu'minu billahi ve RasûliHi, ve tilke hududullah* ve lilkafiriyne 'azâbün eliym Artık, kim ki bulamazsa, temaslaşmalarından önce, hemen, aralıksız olarak iki ay oruç tutmalıdır. Artık kim ki güç yetiremedi, altmış miskini doyurmalıdır. Bu, Allah'a ve Elçisi'ne inanmanız içindir. Ve bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kâfirler için de çok acıklı bir azap vardır. Talak;4: Vellaiy yeisne minelmehıydı min nisaiküm inirtebtum fe'ıddetühünne selasetü eşhurin, vellaiy lem yehıdne, ve ülatul'ahmali eceluhünne en yeda'ne hamlehünn* ve men yettekıllhe yec'al lehu min emriHİ yüsra; Ve kadınlarınızdan aybaşından kesilenler ve ay hâli olmayanlar; eğer şüphe ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların da bekleme süresi, yüklerini bırakmalarıdır [doğum yapmaları veya düşük yapmalarıdır]. Kim Allah'a takvâlı davranırsa O [Allah], ona işinde bir kolaylık kılar. Kadr;3: LeyletülKadri hayrün min elfi şehr Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. “ŞEHR ve RAMAZAN “ kelimelerinin Kur’an’da geçtiği yerleri inceledikten sonra şimdi de “RAMAZAN” kelimesinin köken bilimine bakalım. •رمضان [ramazân] sözcüğünün kökü, ر م ض'dır [r-m-z'dır]. Muteber lugatlarda bu sözcüklerle ilgili şu bilgiler verilir: •رمَض[ramaz] ve رمضا[ramzâ], “şiddetli sıcak”tır. Ramaz, güneşin sıcaklığının şiddetinden taşların sıcaklaşması” demektir. •İbn Sikit, bu sözcüğün, “okun ucunu incelsin diye iki taş arasında dövmek” anlamına gelen رمض'dan [ramd'dan] geldiğini, ucu inceltilmiş oka رامض[râmid] denildiğini söylemiştir. •Denildiğine göre Araplar ayların isimlerini eski dilden değiştirdiklerinde o ayların denk geldikleri zamana göre adlandırdılar. Bu ay da sıcağın ileri derecede olduğu günlere denk geldi. O bakımdan ona bu isim verildi. •Her dilde, ilk defa karşılaşılan şeyi ifade etmek için bir sözcük vaz‘ edilir. Vaz‘ edilen sözcük ile sözcüğün ifade ettiği şey arasında her zaman doğru ilgi olmayabilir. Türetilen sözcük halk arasında yaygınlaştığında, kimse o sözcük ile o sözcüğün ifade ettiği şey arasındaki ilginin doğru veya yanlış olduğuna bakmaz ve herkes o sözcüğü kullanır. •Meselâ, Kristof Kolomb Hindistan'a ulaştığını sanarak karşısına çıkan adalara “Batı Hind Adaları” ismini vermiştir. Bu ismin coğrafî gerçeklere uymadığı bugün herkesçe bilinmesine rağmen isim düzeltilmeden kullanılmaya devam edilmektedir. Bağırsakta sadece bir tane olduğu zannedilerek “tek şerit” anlamındaki taenia solium diye adlandırılan parazit de böyledir. Sonraları bu parazitin bağırsakta birden çok olduğu öğrenilmesine rağmen ismi değiştirilmemiştir. Ya da, eskiden rahimdeki bir illetten kaynaklandığı zannedilerek “rahim” anlamına gelen hysteria sözcüğü ile tanımlanmış olan bir sinir hastalığı, artık kaynağının rahim olmadığının bilinmesine rağmen hâlâ bu isimle anılmaktadır. •Bu durum Arapça için de aynen geçerlidir. Meselâ, bir kimsenin, “cinn” denilen görünmez doğa-üstü güçlerin etkisi altına girdiği zannıyla vaz‘ edilmiş olan mecnûn [cinlenmiş] sözcüğü, bugün akıl hastalıklarının cinnlerle alâkası olmadığının bilinmesine rağmen hâlâ akıl hastaları için kullanılmaktadır. Veya, güneş sistemindeki hareketlerin ve yörüngelerin bilinmediği dönemlerde, “güneşin ufkun üzerine çıkması” anlamına gelen tulûu'ş-şems [güneşin doğması] ve “güneşin ufukta kaybolması” anlamına gelen grubu'ş-şems [güneşin batması] sözcükleri, artık bu olayların dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklandığının öğrenilmesine rağmen, hâlâ aynen kullanılmaktadır. •Demek ki, sözcük ile sözcüğün ifade ettiği şey arasındaki ilginin yanlışlığı her dilde söz konusudur. Bu tip sözcüklerin kullanımı yaygınlaştıktan sonra, sözcüklerin bina edildikleri temelin hatalı veya yanlış olduğunu bilen bilim adamları bile sözcükleri aynı şekilde kullanmaya devam etmişlerdir. •Bu açıklamalarla söylemek istediğimiz şudur: Diğer diller gibi Arapça'da da, sözcükler ile bunların ifade ettiği şeyler arasındaki ilginin yanlış olduğu bilindiği hâlde kullanılan sözcükler vardır. Bu tip sözcükler Kur’ân'da o dönemde yaygın olan anlamları ile kullanılmıştır. Çünkü Arap diliyle inmiş olan Kur’ân, insanların kolayca anlaması ve öğüt alması için indirilmiştir. Bundan dolayı, insanların Kur’ân'ı anlamaları için sözcüklerin yaygın anlamlarıyla kullanılması kaçınılmazdır. Nitekim Câhiliye dönemi Araplarının inançlarına göre “cinnler ülkesinin ismi” olan ve “harikulâde şeyler” için kullanılanابقر [ebqar] sözcüğü, “Ebgar” diye bir ülke olmamasına rağmen, Kur’ân'da, وابقرىّ حسان [ve ebqariyyin hisân/ve Ebgarlı halılar/harikulâde, nefis, şahane halılar] (Rahmân/76) şeklinde kullanılmıştır. •Ramazân sözcüğü de bu kapsamdadır. İlk vaz‘ edildiğinde, senenin en sıcak günleri olması nedeniyle bu isim verilmiştir. Ramazân, senenin serin veya soğuk günlerine de denk gelmesine rağmen bu isim değiştirilmemiş, ilk vaz‘ındaki gibi kalmıştır. •Sözcüğün bu anlamları ekseninde, “çöl kumlarında yalın ayak yürürken ayakların yanması, sıcağın şiddetinden çadırlardan kente dönülmesi, aşırı susuzluktan insanın hararetinin atması, güz döneminde yağan yağmur vs. gibi bir çok versiyonu oluşmuştur. •“Ramazân” sözcüğünün, Allah'ın isimlerinden biri olduğu bile ileri sürülmüştür: •Mücâhid şöyle dermiş: “Bana “Ramazân”ın Allah'ın isimlerinden bir isim olduğuna dair haber ulaşmıştır.” •Bu konuda rivâyet edilen, “Ramazân Yüce Allah'ın isimlerinden bir isimdir” ifadesi delil gösterilir ise de bu sahih değildir. Çünkü bu Ebû Ma‘şer Necih'in rivâyet ettiği hadistendir ki bu da zayıftır. •İbn Sikkit ise, Câhiliye Araplarının Şevval, ayında harâm ayların girişinden önce savaşmak amacıyla Ramazân ayında silâhlarını incelterek savaş hazırlığı yapmalarından olsa gerektir” demiştir. •Bazıları, senenin bu ayına Ramazân adının verilmesinin nedenini, günahları sâlih amellerle yakması şeklinde açıklamıştır. Bir başkası da, “Ramazân ayında kalpler âhiret hakkında düşünüp öğüt alma hararetinden dolayı tıpkı kum ve taşların güneş ışığından ısınıp yanmaları gibi yandıklarından dolayı bu adı almıştır” demiştir. Ama bunlara itibar edilemez, zira bu isim, senenin 9. ayına İslâm'ın gelişinden sonra verilmiş değildir. •Ayın dünyanın etrafında dönüşüne göre tanımlanan Kamerî takvimde, 1) Muharrem, 2) Safer, 3) Rebîü'l-Evvel, 4) Rebîü'l-Âhir, 5) Cemâziye'l-Evvel, 6) Cemâziye'l-Âhir, 7) Receb, 8) Şâban, 9) Ramazân, 10) Şevval, 11) Zilkâde, 12) Zilhicce olmak üzere 12 ay bulunur. Kamerî takvimde bir ay, yaklaşık 29.5 gün, bir yıl ise 354 gündür. Bu durumda Kamerî takvimde ayların 6'sı 29 gün, 6'sı da 30 gün kabul edilir. •Kamerî aylardan olması hasebiyle Ramazân'ın güneş takvimine göre herhangi bir ayda sabitlenmesi söz konusu olmaz. Zira Allah birçok görevi Kamerî takvime bağlamıştır. •O, güneşi bir aydınlık, ay'ı bir ışık yapan ve senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye aya menziller ayarlayandır. Allah bunu ancak gerçek ile yaratmıştır. O, bilecek olan bir kavim için âyetleri detaylandırır. (Yûnus/5) •Sana hilâllerden [yeni aylardan] soruyorlar. De ki: “Onlar, insanlar ve hacc için, zaman ölçüleridir.” Evlerinize arka taraflarından girmeniz “birr” değildir. Ama “birr”, takvâlı davranmaktır. Öyleyse, evlerinize kapılarından girin. Ve başarıya erenlerden [kurtulanlardan] olmanız için Allah'a takvâlı davranın. (Bakara/189) •Bu âyetlerden ve konumuz olan Bakara/185. âyetten, özellikle hacc ve oruç görevlerin Kamerî takvime göre yapılması gerektiği anlaşılıyor. Bunun hikmetlerine gelince; dünya güney ve kuzey yarım küre olarak ayrılmakta, yarım kürenin birinde kış iken diğerinde yaz hüküm sürmektedir. Örneğin, kuzey yarım kürede Ocak ayı soğuk iken, güney yarım kürede en sıcak aydır. Ayrıca sabır ve takvâ sahibi olacak kimseler için her zaman diliminde ve her türlü atmosferde eğitim alıp deneyim kazanmaları çok yararlıdır. Ayrıca, Kamerî yıl, güneş yılından 10 gün eksik olduğundan, ömürde birkaç Ramazân fazla idrak edilir, hacc birkaç yıl fazla yapılır ve zekât birkaç yıl fazla verilir. Alıntı:
• 1) Haccda avlanma keffâreti (Mâide/95). • 2) İhramlı iken tıraş olmanın keffâreti (Bakara/196). Kur’an’da bunların dışında da kefaret olarak oruç emri vardır. Bunlar: • 1) Zıhar keffâreti (Mücâdele/2-4). • 2) Öldürme keffâreti (Nisâ/92). • 3) Yemin keffâreti (Mâide/89). Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Karşılığını vermeden cezalandırdığını nereden çıkardınız? Bununla ilgili Kur’an’dan bir deliliniz mi var? Unutmayalım ki bizler yaptıklarımızdan sorumluyuz ancak Allah yaptığından sorumlu değildir. Enbiye; 23: La yüs'elu amma yef'alu ve hüm yüs'elun/ O [Arş'ın Rabbi Allah], yaptığından sorumlu olmaz, onlar ise sorumlu olacaklardır. Kulunu aç bırakmaktan –sadece aç bırakmak değil yemeden, içmeden, konuşmadan, refesten/cinsellikten el çektirmek- muradı ne olabilir ? Sorunuza birlikte bakalım. Kulunun oruçlu olmasından -sizin deyiminizle aç bırakmak- kastının ne olduğu Bakara 183 ve 184. ayet de Ey iman etmiş kimseler! Oruç tutmak, takvâ sahibi olasınız diye, sizden evvelkilere, sayılı günlerde, o nedenle sizden her kim hasta olursa veyahut yolculuk üzere olursa diğer günlerden sayısıncadır. Oruca takati zail olmuş olanlar/gücü yetenler üzerine ise bir yoksulun yiyeceği fidye vardır [borçtur]. Kim de gönüllü hayır [iyilik] yaparsa bu kendisi için çok hayırlıdır [yararlıdır]. Ve eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için hayırlıdır [yararlıdır]” şeklinde yazıldığı [farz kılındığı] gibi, size de yazıldı [farz kılındı]." Denilerek verilmiştir. Kul bu durumda nasıl bir şey elde eder? Bunu öğrenmek için Bakara 185 e bakalım inşaAllah. Bakara 185 de:Şehru Ramadanelleziy ünzile fiyhil Kur’ânu hüden linNasi ve beyyinatin minel hüda velFurkan* femen şehide minkümüş şehre felyesumhu, ve men kâne merıydan ev alâ seferin feıddetün min eyyamin uhar* yuriydullahu bikümül yüsra ve la yuriydu bi kümül usr* ve li tükmilül ıddete ve li tükebbirullahe alâ ma hedaküm ve lealleküm teşkürun” istenilenlere bakmak gerekir. Bu ayete baktığımızda Rabbimizin birşeylere dikkat çektiğini görürüz. Bunlar:Ramazan= Kur'an=Huda=beyyinat=Furkan=Felyesumhu=tukebbirull ah/Allah'ı büyüklemek=kulluk =teşkurun dur. Önemli olan bu bileşke üzerinde olmayı farkederek yaşama aktarmak ve şükredenlerden olabilmek. “Kul bu durumdan ne elde diyorsunuz ya"; Kul bu durumdan Kur’ân'ın öngördüğü orucu bu bileşke üzerinde bulundurarak takvaya ulaşanlardan olmayı elde eder. Alıntı:
Oruç ile ilgili ayetleri de vereyim inşaAllah. Bakara;183-184: Ey iman etmiş kimseler! Oruç tutmak, takvâ sahibi olasınız diye, sizden evvelkilere, sayılı günlerde, o nedenle sizden her kim hasta olursa veyahut yolculuk üzere olursa diğer günlerden sayısıncadır. Oruca takati zail olmuş olanlar/gücü yetenler üzerine ise bir yoksulun yiyeceği fidye vardır [borçtur]. Kim de gönüllü hayır [iyilik] yaparsa bu kendisi için çok hayırlıdır [yararlıdır]. Ve eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için hayırlıdır [yararlıdır]” şeklinde yazıldığı [farz kılındığı] gibi, size de yazıldı [farz kılındı]. Bakara;185: Ramazân ayı ki, Kur’ân, bir kılavuz olarak ve furkândan, yol göstermeden açık açık açıklamalar olarak kendisinde indirilmiştir. Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda oruç tutsun. Kim de hasta veya yolculukta ise diğer günlerden sayısıncadır. Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez. (Bu kolaylık, takvâlı davranmanız) ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve şükretmeniz içindir. Bakara;187: Oruç tutma gecesinde kadınlarınıza refes [çirkin söz, cinsel ilişki], size helâl kılındı. Onlar, sizin için bir giysidir siz de onlar için bir giysisiniz. Allah, sizin kendinize hâinlik ettiğinizi bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara [kadınlarınıza] yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığı şeylerden arayın. Ve fecrden beyaz iplik siyah iplikten sizin için açığa çıkıncaya kadar yiyin, için. Ve geceye kadar orucu tamamlayın. Ve siz mescidlerde âkif [programlı ibâdet hâlinde] iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, Artık onlara [Allah'ın sınırlarına] yaklaşmayın. Allah, takvâlı olsunlar diye âyetlerini insanlara işte böyle açıkça ortaya koyar. Bakara;186: Ve kullarım, sana Benden sordukları zaman; biliniz ki şüphesiz Ben çok yakınımdır. Bana yakarınca, yakaranın yakarışına cevap veririm. O hâlde reşit olmaları için, onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar. Bunun dışında Allah’ın istediklerinden yapamadıklarımızı “örtmeye” yönelik olarak -insanların kefaret diye bildikleri- “küfr” kökünden türetilmiş “günahı örten şey” anlamındaki “keffâret oruçları vardır. Bunlar sadece yaptığımız hataların bir cezası olmayıp aynı zamanda ibâdet ve insanın aklını başına getiren uyarıcı amellerdir. Bunlar : • 1) Zıhar keffâreti (Mücâdele/2-4). • 2) Öldürme keffâreti (Nisâ/92). • 3) Yemin keffâreti (Mâide/89). • 4) Haccda avlanma keffâreti (Mâide/95). • 5) İhramlı iken tıraş olmanın keffâreti (Bakara/196). Alıntı:
Bakara;187: Oruç tutma gecesinde kadınlarınıza refes [çirkin söz, cinsel ilişki], size helâl kılındı. Onlar, sizin için bir giysidir siz de onlar için bir giysisiniz. Allah, sizin kendinize hâinlik ettiğinizi bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara [kadınlarınıza] yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığı şeylerden arayın. Ve fecrden beyaz iplik siyah iplikten sizin için açığa çıkıncaya kadar yiyin, için. Ve geceye kadar orucu tamamlayın. Ve siz mescidlerde “âkif” [programlı ibâdet hâlinde] iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, Artık onlara [Allah'ın sınırlarına] yaklaşmayın. Allah, takvâlı olsunlar diye âyetlerini insanlara işte böyle açıkça ortaya koyar." Bu âyet, 185. âyetteki, Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda oruç tutsun ifadesinin tefsiri ve tavzihi olduğundan, 185. âyetin arkasına konulmuştur. •Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda oruç tutsun buyruğunun zâhirinden, gecesi ve gündüzüyle Ramazân ayının tamamında yemeden, içmeden, konuşmadan ve cinsel ilişkide bulunmadan oruç tutulması gerektiği gibi bir sonuç çıkmaktadır. İşte bu âyetle, durumun böyle olmadığı; Ramazân ayı gecelerinin –mescidlerdeki âkiflere cima hariç– oruç kapsamı dışında tutulduğu beyân edilmekte, ayrıca orucun başlangıç ve bitiş zamanları beyân edilmektedir. •الرّفث Refes, “kötü söz, sözün aşırısı, cinsel ilişkide kadınlara söylenen söz” demektir. •Sözün kötüsünün helâl kılınması, iyisinin evleviyetle helâl olduğunu gösterir. Ayrıca “refes”, cima esnasında kullanılan sin-kaflı sözleri ihtiva ettiğinden cimanın da helâl olduğu anlaşılır. •Bir de âyetteki kadınlarınıza ifadesinden, refes'in aile bünyesindekiler için helâl, aile dışındakiler için helâl olmadığı anlaşılmaktadır. Refes sözcüğü, bu sûrenin 197. âyetinde hacc için de kullanılmaktadır. Bu âyet, 185. âyetin tefsiri ve tavzihidir. Bu âyette evli çiftler, Onlar, sizin için bir giysidir siz de onlar için bir giysisiniz ifadesiyle, birbirinin elbisesi olarak nitelenmiştir. Eşlerin birbirlerinin elbisesi olmakla nitelenmeleri; bedensel, ruhsal ve toplumsal hususlarda birbirlerini sarmaları nedeniyledir. •Âyetteki, Allah, sizin kendinize hâinlik ettiğinizi bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı ifadesinden anlaşılan o ki, bu tavzihin gerekçesi, insanın altından kalkamayacağı bir işe: gecesi ve gündüzüyle bir ay boyunca yiyip içmeden, konuşmadan ve cinsel ilişkiye girmeden yaşamaya teşebbüs etmesi durumunda kendisine hâinlik edeceğidir. Allah'ın engin merhametiyle üzerimizden ağır bir yükü kaldırmasının örneğini Müzzemmil sûresi'nde de görmüştük: •Hiç kuşkun olmasın, Rabbin senin gecenin üçte-ikisinden daha azını, yarısını, üçte-birini ayakta geçirmekte olduğunu biliyor. Seninle beraber olanlardan bir grup da öyle. Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye bağlar. Sizin onu kuşatamayacağınızı bildi de size tevbe nasip etti. O hâlde Kur’ân'dan kolay geleni okuyun! Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah'ın fazlından bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O hâlde ondan kolay geleni okuyun! Salâtı ikâme edin! Zekâtı verin! Güzel bir ödünçle Allah'a ödünç verin! Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. Allah'tan af dileyin! Hiç kuşkusuz Allah çok affedici, çok esirgeyicidir. (Müzzemmil/20) •Âyetteki, Artık onlara [kadınlarınıza] yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığı şeylerden arayın. Ve fecrden beyaz iplik siyah iplikten sizin için açığa çıkıncaya kadar yiyin, için. Ve geceye kadar orucu tamamlayın ifadesiyle de, orucun başlangıç ve bitiş zamanları bildirilmektedir. Buna göre oruç, fecrin aydınlığından gecenin başlangıcına (ki gece, gün batımı ile başlar) kadar tutulacak; gün batımından fecrin aydınlığına kadar da yenilecek, içilecek, konuşulacak ve meşru çerçevede cinsel ilişkide bulunulabilecektir. •Ancak âyetteki, Ve siz mescidlerde ‘âkif [programlı ibâdet hâlinde] iken onlara yaklaşmayın ifadesi, mescidlerde âkif olanların, Ramazan ayı gecelerinde de cinsel ilişkide bulunamayacaklarını ifade etmektedir. •Âyetteki, Ve fecrden beyaz iplik siyah iplikten sizin için açığa çıkıncaya kadar ifadesinden, orucun başlangıç vaktinin güneşin doğumu olmayıp, tan yerinin ağarması olduğu anlaşılmaktadır. •عاكف [‘âkif] sözcüğünün kökü olan ع ك ف [‘a-k-f], “bir şey üzerine sürekli odaklanmak, kendini ona adamak ve ondan yüz çevirmemek” demektir.Anlaşılıyor ki kelime, “gâyet bilinçli olarak bir şeye odaklanmak, taparcasına bağlanmak” anlamındadır. Nitekim birçok yerde [A‘râf/138; Tâ-Hâ/91, 97; Enbiyâ/52; Şu‘arâ/71] “tapma” boyutuyla geçmektedir. Bakara125, Hacc/25 ve Fetih/25'te ise “ısrarla bir şeye yönelme” anlamındadır. •Âyetteki, Ve siz mescidlerde ‘âkif [programlı ibâdet hâlinde] iken ifadesi, “mescidlerde tevhidi öğrenme ve öğretme, dinî konularda ikna olma ve ikna etme amacıyla planlı ve programlı bir çalışmaya yönelme; bir nevi kampa girme” olarak anlaşılabilir. •Bu işin adı “itikaf” olarak yerleşmiştir. Ve fıkıh kitaplarında “belli bir zamanda belli şartlara riâyet ederek özel bir yerde özel bir itaate devam etmek” şeklinde tarif edilmiştir. Bu ifadeleri “Ramazân, oruç ve Kur’ân” konu edilen bir pasajda gördüğümüze göre bu ibâdeti, insanın kendini bir mağaraya hapsetmesi olarak değil, “Ramazân ayında, mescidlerde (bu günkü camiler mescid sayılmazlar) Kur’ân'a odaklanarak Allah'ın mesajını iyi ve doğru anlamaya çalışmak olarak özetleyebiliriz. Alıntı:
Dediğiniz ayetlere bakalım. Bakara;187: Ühılle leküm leyletesSıyamirrefesü ila nisaiküm* hünne libasun leküm ve entüm libasun lehünne, alimAllahu enneküm küntüm tahtanune enfüseküm fetabe aleyküm ve afa anküm* fel’ ANe başiruhünne vebteğu ma ketebAllahu leküm* ve külu veşrebu hatta yetebeyyene lekümül haytul’ ebyedu minel haytıl’esvedi minel fecr* sümme etimmusSıyame ilelleyl* ve la tübaşiruhünne ve entüm akifune fiyl mesacid* tilke hududullahi fela takrebuha* kezâlike yübeyyinullahu ayatihi linNasi leallehüm yettekun" Oruç tutma gecesinde kadınlarınıza refes [çirkin söz, cinsel ilişki], size helâl kılındı. Onlar, sizin için bir giysidir siz de onlar için bir giysisiniz. Allah, sizin kendinize hâinlik ettiğinizi bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara [kadınlarınıza] yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığı şeylerden arayın. Ve fecrden beyaz iplik siyah iplikten sizin için açığa çıkıncaya kadar yiyin, için. Ve geceye kadar orucu tamamlayın. Ve siz mescidlerde âkif [programlı ibâdet hâlinde] iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, Artık onlara [Allah'ın sınırlarına] yaklaşmayın. Allah, takvâlı olsunlar diye âyetlerini insanlara işte böyle açıkça ortaya koyar. Buradaki “külu veşrebu” yiyin için. Buradaki “yeyin için” eylemini yapacak olanlar kimlerdir ? Cümlenin özne tümleç ve yüklem ilişkisine bakalım. Yeme içme eylemini kimler yapacak? Yeme içmeyi ne zaman yapacaklar? Yeme içmeyi yapacak olanlar belli bir zaman diliminde “ORUÇLU/ yemeyi, içmeyi, konuşmayı ve refesi bırakanlar. Bu ORUÇLU/ yemeyi, içmeyi, konuşmayı ve refesi bırakanlar olanlar yeme içme işlemini ne zaman yapacaklar? Ayette bu işlemler “Artık onlara [kadınlarınıza] yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığı şeylerden arayın. Ve fecrden beyaz iplik siyah iplikten sizin için açığa çıkıncaya kadar yiyin, için. Ve geceye kadar orucu tamamlayın” ifadesiyle anlatılarak , orucun başlangıç ve bitiş zamanları da bildirilmiştir. Buna göre oruç, fecrin aydınlığından gecenin başlangıcına (ki gece, gün batımı ile başlar) kadar tutulacak; gün batımından fecrin aydınlığına kadar da yenilecek, içilecek, konuşulacak ve meşru çerçevede cinsel ilişkide bulunulabilecektir. Meryem;26: Feküliy veşrabiy ve karriy ‘ayna* feimma tereyinne minel beşeri ehaden fekuliy inniy nezertü lirRahmani savmen felen ükellimel yevme insiyya “Sonra ye, iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen ‘Ben Rahmân'a bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım' de!" Buradaki “küliy veşrabiy” ye iç. Buradaki ye iç eylemini yapacak olan kimdir? Cümlenin özne tümleç ve yüklem ilişkisine bakalım. Yeme içme eylemini kim yapacak? Yeme içmeyi ne zaman yapacaklar? Bu olayı anlatan ayetleri paylaşmıştık. Sağlıklı değerlendirebilmek için yeniden paylaşalım. Rabbımız Bu olayın anlatıldığı ayet grubunda Meryem; 16–33,36,34: "Kitap'ta Meryem'i de an! Hani o, ehlinden [ailesinden, yakınlarından] ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti. Sonra ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu gönderdik. O [ruhu getiren Elçi] ona [Meryem'e] mükemmel bir beşeri örnek verdi. O, [Meryem] "Ben senden Rahmân'a sığınırım. Eğer sen takiyy [takva sahibi birisi/Takiyy] isen..." dedi. O, [Elçi, Zekeriyyâ peygamber] "Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı bağışlamam /bağışlamak için, Rabbinin Elçisiyim" dedi. O, [Meryem] "Benim nasıl delikanlım olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamıştır. Ben bir bağıyy [iffetsiz biri] de değilim" dedi. O, [Elçi] "Öyledir! Rabbin buyurdu ki: Bu, [babasız çocuk vermek] Bana pek kolaydır. Hem Biz onu nezdimizden insanlara bir mu’cize ve rahmet kılacağız." Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu. Sonunda o [Meryem] ona [delikanlıya] gebe kaldı. Sonra da onunla uzak bir yere çekildi. Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı. "Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım!" dedi. Sonra ona aşağısından/aşağısındaki kişi seslendi: "Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye, iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen ‘Ben Rahmân'a bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım' de!" diyor. Verdiğiniz ayetin geçtiği necmi/pasajı gördük . Şimdi soruların cevabını verelim. Yeme içme eylemini yapacak olan kişi kim? Meryem Validemiz. Yeme içmeyi ne zaman yapacağı ile ilgili bir zaman dilimi belirtilmiş mi? Hayır. Çocuk doğuran loğusa olan ve çaresiz birine “ye iç” deniliyor. Bunu diyen kim Allah mı aşağısındaki biri mi ? Aşağısındaki birisi. Bu eylemi yapacak olan Meryem Valide ORUÇLU MU? Hayır. Babasız çocuk doğurması nedeniyle Kendisine gelecek sorulardan kurtulması için “Rahman’a oruç adadım “ demesi istenilen çaresiz bir loğusa kadın. Bakara 187 deki “külu veşrebu /yiyin için” ve Meryem 26 daki “külu veşrebu/ ye iç” eylemlerini karşılaştırdık. Birisinde Oruçlu insanlara yiyin için diyen Allah. Diğerinde ise Meryem validenin aşağısındaki bir kul. Birisinde yeyin için denilen insanlar “oruç”lu. Diğerinde ise oruçlu olmayan babasız bir çocuk doğuran ve bu durumdan kurtulabilmesi için “oruçlu olduğunu “ söylemesi istenilen loğusa bir kadın. Alıntı:
Olay hacc günü değil hacc günü ile ilgili en küçük bir karine dahi yok buyurun Belirttiğiniz ayeti yeniden görelim. "Oruç tutma gecesinde kadınlarınıza refes [çirkin söz, cinsel ilişki], size helâl kılındı. Onlar, sizin için bir giysidir siz de onlar için bir giysisiniz. Allah, sizin kendinize hâinlik ettiğinizi bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara [kadınlarınıza] yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığı şeylerden arayın. Ve fecrden beyaz iplik siyah iplikten sizin için açığa çıkıncaya kadar yiyin, için. Ve geceye kadar orucu tamamlayın. Ve siz mescidlerde âkif [programlı ibâdet hâlinde] iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, Artık onlara [Allah'ın sınırlarına] yaklaşmayın. Allah, takvâlı olsunlar diye âyetlerini insanlara işte böyle açıkça ortaya koyar." “O büyük hacc günü” ifadeniz bu ayetin neresinde “ Allah Hacc gününde oruçlu olun mu diyor? Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Allah’ın A’raf 55 de Üd'u Rabbeküm tedarruan ve hufyeten, inneHu la yuhıbbul mu'tediyn “diyerek emrettiği Namaz; hayatımızı bölen ve gün içerisindeki çabalarımıza çelme takan değil Allah’ın karşısında Allah’a fakir olma ve acziyetin tadıldığı karşısında zillete düşmekten onur duyulduğu bir yakarışdır. Alıntı:
Alıntı:
Kurtulduğunuzu belirttiğiniz ritüeller eğer “oruç,namaz,salat,hacc ise bunlar, Allah’ın vahyine iman edenler için Allah’a kul olma onurunu yaşatacak olanlardır. Alıntı:
Bakara;183: Ya eyyühelleziyne amenu kütibe aleykümusSıyamu kema kütibe alelleziyne min kabliküm lealleküm tettekun" Sizin “korunmanız için” diye çevirdiğiniz kelime “leallekum tettekun”dur. İnsanların takvaya uşmasının umulmasıdır. ORUCUN AMACI, TAKVÂ'YA ULAŞMAKTIR •Yapılan takvâ tanımları, kelime ve ifadeleri değişiklik gösterse de aynı anlam ekseninde olup aralarında bir çelişki yoktur. Meselâ, “Allah'ın emrettiklerini yapmak, yasaklarından kaçmak” diye tarif edenler olduğu gibi, “Yapılması günah olanı yapmaktan, terk edilmesi günah olanı terk etmemekten çekinmektir” ya da “Allah'ın cezalandırmasından korkarak O'nun verdiği bir nûr ile O'na itaat etmektir” veya “Allah'ın dışındakileri Allah'a tercih etmemektir” şeklinde tanımlanmıştır. •Takvâ, “insanın kendisini Allah'ın koruması altına koyarak âhirette kendisine zarar ve acı verecek şeylerden sakınması, ya da günahlardan uzak durması ve iyiliklere sarılması”dır. •Ancak konu ile ilgili diğer Kur’ân âyetleri de göz önüne alınarak daha geniş bir tarif de yapılabilir: •Takvâ; “iman etmek, şirkten uzak durmak, Allah'ı unutmamak, Allah ve elçilerine boyun eğmek, inkârcılarla mücadele etmek, bollukta ve darlıkta sahip olunan mallardan bağışta bulunmak, namaz kılmak, zekât vermek, verilmiş sözlerde durmak, sıkıntılara sabretmek, açgözlü olmamak, ana-babaya iyi davranmak, hiçbir zaman kendini temize çıkarmaya çalışmamak, tevbe etmek, yanlışlarda ısrar etmemek, yaptıklarının affını dilemek, öfkeye sahip olmamak, başkalarını bağışlamak, adaletli olmak ve adaleti ayakta tutmaya gayret etmek”tir. Bütün bu tariflere dayanarak takvâ'nın, kısaca “iman ve onun yansıması” olduğunu söylemek de mümkündür. Bu noktada takvâ ile ibâdet arasındaki bağlantının belirtilmesinde yarar görüyoruz. Bizce, “ilâhî emir ve yasakları yerine getirmek” demek olan ibâdet, “zarar verecek davranışlardan sakınmak” demek olan takvâ değil, ama kişiyi takvâya ileten davranışlardır. • Alıntı:
Bakara;183: Ya eyyühelleziyne amenu kütibe aleykümusSıyamu kema kütibe alelleziyne min kabliküm lealleküm tettekun Bakara;184: Eyyamen ma'dudat* femen kâne minküm merıydan ev alâ seferin feıddetün min eyyamin ühar* ve alelleziyne yutıykunehu fidyetün taamu miskiyn* femen tetavvaa hayran fehuve hayrun lehu, ve en tesumu hayrun leküm in küntüm ta'lemun Arabiyyen özelliğine göre 184. âyetin teknik yapısına baktığımızda bu ayetin bağımsız bir cümle değil, 183. âyetin bir tümleci olduğu görülmektedir. Bu tümleç ya 183. âyetteki, “size yazıldı” fiiline ya da “sizden evvelkilere yazıldı” filine bağlanabilir . Bakara 184, Bakara183 deki “SİZE YAZILDI” fiiline bağlandığında mü’minlere Ramazânın haricinde başka “sayılı günlerde” orucun farz kılındığı, ya da 185. âyetin 183-184. âyetlerin açılımı olduğu kabul edilecektir. Bu durum ise, 185. âyetteki kolaylaştırma” ilkesine aykırı düşeceğinden bu şekilde yapılmasında çelişki oluşacaktır. Rabbımız Nisa 82 de “ Efela yetedebberunel Kur'an ve lev kâne min ındi ğayrıllahi levecedu fiyhıhtilafen kesiyra Hâlâ Kur’ân'ı gereği gibi düşünmezler mi? Eğer ki o, Allah'tan başkası tarafından olsaydı, kesinlikle onun içinde birçok karışıklıklar bulurlardı.” diye buyurmaktadır. Bakara 184, 183. Âyetteki “SİZDEN EVVELKİLERE YAZILDI ” filine bağlanırsa,184. âyetteki “SAYILI GÜNLER” ifadesinin, geçmiş ümmetlere farz kılınan orucun zamanını ifade etmekte olduğu ve bu “SAYILI GÜNLERin” Müslümanlara farz kılınan orucun zamanı [Ramazân ayı] ile ilgisinin olmadığı görülür. Sayılı günler'in, hangi günler ve kaç gün olduğuna dair Kur’ân'da herhangi bir ifade yer almamaktadır. Alıntı:
Bakara;184: Eyyamen ma'dudat* femen kâne minküm merıydan ev alâ seferin feıddetün min eyyamin ühar* ve alelleziyne yutıykunehu fidyetün taamu miskiyn* femen tetavvaa hayran fehuve hayrun lehu, ve en tesumu hayrun leküm in küntüm ta'lemun Bakara183-184: Ey iman etmiş kimseler! Oruç tutmak, takvâ sahibi olasınız diye, sizden evvelkilere, sayılı günlerde, o nedenle sizden her kim hasta olursa veyahut yolculuk üzere olursa diğer günlerden sayısıncadır. Oruca takati zail olmuş olanlar/gücü yetenler üzerine ise bir yoksulun yiyeceği fidye vardır [borçtur]. Kim de gönüllü hayır [iyilik] yaparsa bu kendisi için çok hayırlıdır [yararlıdır]. Ve eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için hayırlıdır [yararlıdır]” şeklinde yazıldığı [farz kılındığı] gibi, size de yazıldı [farz kılındı]. şeklindedir. Ayetlerin orijinalini yazdım. Mealini de yazayım. “Hac ve savm yasağı sayılı eyyamlardır.” İfadesini nereden çıkarıyorsunuz? Alıntı:
“Şehru Ramadanelleziy ünzile fiyhil Kur’ânu hüden linNasi ve beyyinatin minel hüda velFurkan* femen şehide minkümüş şehre felyesumhu, ve men kâne merıydan ev alâ seferin feıddetün min eyyamin uhar* yuriydullahu bikümül yüsra ve la yuriydu bi kümül usr* ve li tükmilül ıddete ve li tükebbirullahe alâ ma hedaküm ve lealleküm teşkürun” Ramazân ayı ki, Kur’ân, bir kılavuz olarak ve furkândan, yol göstermeden açık açık açıklamalar olarak kendisinde indirilmiştir. Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda oruç tutsun. Kim de hasta veya yolculukta ise diğer günlerden sayısıncadır. Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez. (Bu kolaylık, takvâlı davranmanız) ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve şükretmeniz içindir." Bu orijinalini ve mealini verdiğimiz ayetten “Şehru ramazan”a katılan o dönemi oruçlu geçirecek.Çünkü bu Allah’a korunmamız karşılığında yapacağımız teşekkürdür.Yine bu ayette de mazeretli olarak katılamayanlar sonraki dönem haclarına tam olarak katılmanın yollarını aramalıdırlar.” Çıkarımında bulunulabilir mi? Hacclarına ifadesine nasıl ulaştınız? Alıntı:
Alıntı:
• 1) Zıhar keffâreti (Mücâdele/2-4). • 2) Öldürme keffâreti (Nisâ/92). • 3) Yemin keffâreti (Mâide/89). • 4) Haccda avlanma keffâreti (Mâide/95). • 5) İhramlı iken tıraş olmanın keffâreti (Bakara/196). Şeklinde verilmişti. Alıntı:
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Alalh'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay |
|||||||||||||||||||||
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | Miralay (10. August 2011) |
13. August 2011, 09:34 AM | #5 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 |
Atalarımız her şeyin değiştiği, hareket ettiği bu dünyada kendilerine değişmeyen, referans olarak alabilecekleri bir takım dayanak noktaları aramışlar. Çünkü varlıklarını sürdürebilmenin yegane şartının bulundukları yere uyum sağlamalarına bağlı olduğunu iyi biliyorlardı. Bu noktada en rahat izleyebildikleri Güneş ve Ay onlar için bir kaynak oldu. Güneş’in ve Ay’ın hareketlerine göre yaşamlarını düzenlemek isteyen toplumlar bu gök cisimlerinin hareketlerinin düzenli kayıtlarını tutarak bu hareketlere göre düzenlenmiş takvimler hazırlamışlar. Tabi bu arada bu iki gök cisminin dünya üzerindeki etkilerinin de kayıtlarını tutmuşlar.
Buraya kadar her şey güzel, fakat gökyüzünde arada sırada gerçekleşen bir olay var ki, bu zaman zaman tarihin akışını değiştirecek olaylara bile sebep olmuş: Tutulmalar. Artık günümüzde ilkokulda öğrenmeye başladığımız tutulmaların eski çağlarda toplum üzerinde çok korkulan bir etkisi vardı. Yakın tarihimize kadar böyle zamanlarda kurbanlar kesilir ve dualar edilirdi. Bunlar arasında en önemlisi Güneş Tutulması zamanlarıydı. Eski çağlarda ve tarihin değişik dönemlerinde tutulmaların bilgisine sahip olan rahiplerin, kralların veya kötü niyetli kişilerin bu bilgilerini halk üzerindeki güçlerini pekiştirmek veya kendilerine çıkar sağlamak amacıyla bir fırsat gibi kullandıklarını da günümüze ulaşan kaynaklardan öğreniyoruz. Gerçekte Güneş sabit kaldığı için hareketli olan Dünya ve Ay’dır. Dolayısıyla Dünya’nın yörünge düzlemiyle Ay’ın yörünge düzlemi iki yerde kesişirler, bu kesişme noktaları Ay Düğümleri noktalarını oluşturur. Dünyadan bakılınca Güneş sanki gökyüzünde hareket ediyormuş gibi görünür. İşte Güneş’in izlediği bu yola Ekliptik denir. Bu bilgiler ışığında Ay’ın ekliptiğin altındaki hareketini tamamlayıp ekliptiğin üzerine doğru harekete başlayacağı noktada her iki yörünge birbirlerini kesiyor gibi görünür bu noktaya Kuzey Ay Düğümü denir. Ay hareketine devam eder ve artık ekliptiğin alt bölgesine doğru ilerleyeceği noktada bir kesişme daha olur ki buna da Güney Ay Düğümü diyoruz. Dünya’nın ve Ay’ın yörüngeleri gerçekte asla birbirlerinin üzerlerinden geçmezler. Aksi olsaydı bir çarpışma kaçınılmaz olurdu. Dünya ile Ay arasında 350.000 km – 400.000 km arasında değişen bir mesafe vardır. Açı farkından dolayı bunlar farklı yerlerde hareketlerine devam ederler sadece bu açı farkının olmadığı iki nokta vardır yani Dünya’nın ve Ay’ın yörüngelerinin aynı açıda oldukları yerlerde böyle bir kesişme varmış gibi gözükür. Bir tutulmanın olabilmesi için Güneş, Dünya ve Ay’ın açısal olarak aynı hizada bulunmaları gerektiği ve aynı hizada bulundukları yerin de Ay Düğümleri Noktaları veya yakınlarında olması gerekliliğidir. Ay Tutulması ; Dünya’nın Ay ile Güneş’in arasına girerek Güneş ışınlarının Ay’a ulaşmasını engellemesi sonucu olur. Astronomi bilgilerine göre Ay, Dünya çevresinde basıklığı az da olsa elips şeklindeki bir yörüngede hareket ettiği için Dünya'ya olan uzaklığı her an değişmektedir. Kimi zamanlarda yakınlaşmakta ve daha büyük görünmekte kimi zaman yörüngesi nedeniyle uzaklaşmakta ve daha küçük görünmektedir. Son olarak bir de tutulmalarla ilgili olarak Saros Döngüsü olarak bilinen bir konudan bahsetmek gerekiyor. Ay düğümü burçlarda yılda ortalama olarak 19 derece geriye doğru hareket eder. Güneş’in ve Ay’ın her 19 yılda bir zodyakın aynı noktasında kavuştukları hesaplanmıştır. Geriye doğru hareket eden Ay Düğümü ile Güneş ve Ay yaklaşık olarak 223 kavuşum yaptıktan sonra yani 18 yıl 10 gün sonra tekrar aynı noktada bir tutulma olduğu hesaplanmıştır. Bu durumda bu süreyi bir tutulmanın olduğu günkü tarihe eklediğimizde elde ettiğimiz tarihte de bir tutulma ile karşılaşırız. Zaman olarak aynı saatte olmaz çünkü Güneş’in ve Ay’ın yörüngelerindeki hareketleri farklılıklar gösterir. Zaten 18 yıl 10 gün sürenin yukarıda belirtmediğim yaklaşık olarak 8 saat 9 dakika 35 saniyelik bir kısmı da var ve bu yüzden tutulma zamanı değişebilir. Yine yapılan hesaplar neticesinde 54 yıl 1 ay sonra tutulmanın yaklaşık olarak yine aynı zamanda meydana geldiği bulunmuştur. http://insanveevren.wordpress.com/20...-tum-evreleri/ ay kızarıklığını izleyebilirsiniz KIRMIZI RENK OLUŞUMU Ay kendi yörüngesinde dolanırken, kimi zaman Dünya'nın gölgesine girer. Buna Ay tutulması denir. Ay tutulması, dolunay zamanında ve ayın düğüm noktalarına yakın olması durumunda meydana gelir. Ay'ın Dünya'nın gölgesine girmesi ile Güneş'ten aldığı parlaklığı kaybetmesi neticesinde görülür. Güneş karşı düğüm noktasında veya ona yakın olmalıdır. Bu şartlar altında Dünya'nın gölgesi Ay'a düşer. Bu 90.957.42.000.000.000.0 km uzanan gölge konisi ay uzaklığından yaklaşık 8800 km geniştir. Ay saatte 3456 km hareket ettiği için, ortalama Ay tutulmasının zamanı yaklaşık 40 dakika ile bir saat arasında değişir. Ay tutulması, yeryüzünün ayın ufuk çizgisinin üzerinde olduğu herhangi bir bölgesinden gözlenebilir. Ay'a karşı olan Dünya yüzeyine çarpan güneş ışınları Dünya'nın atmosferi tarafından kırıldığı için, Ay tutulmasında Ay tamamen kaybolmaz. Dünya etrafında kırılan ışıklarda mavi renk yutulduğu ve kırmızı renk yansıtıldığı için, Dünya'nın gölgesi kırmızı renkte görülür. Bu güçsüz ışık kalıntıları görünürlüğü mahalli atmosferik şartlara bağlı olarak Ay'ı tuhaf bir bakır renginde ortaya çıkarır. Dünya, Ay ve Güneş'in bazı değişik durumları Kısmi Ay Tutulmasını sağlar. Bu durumlarda Ay'ın üzerine Dünya'nın tam gölgesi değil, kısmi gölgesi düşer. Ay tutulması genellikle yılda iki kere ortaya çıkar. Bazı özel durumlarda ay tutulmasının hiç ortaya çıkmadığı veya üç defa ortaya çıktığı da olabilir. RAMAZAN AYININ TAM TUTULMA İHTİMALİ VARDIR. İKİ KIRMIZI IŞININ ÇAKIŞTIĞI NOKTA... |
pramid Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi: | bartsimpson (27. July 2012), hiiic (13. August 2011) |
13. August 2011, 09:37 AM | #6 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 |
Hz.ömerin 7. Aydan 9. Aya ramazan ayını almasının nedeni bu olabilir...
Emeviler zamanında bu olgu tahrife uğrayıp unutulmuştur..... Atalar dinlerine geri dönmüşlerdir.... |
pramid Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | hiiic (13. August 2011) |
18. August 2011, 02:29 PM | #7 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 |
Merhaba sevgili dost1 hocam,
Ali Polat arkadaşımızın mesajını iletiyorum. "sevgili halil bey, yeme içme hiç bir ortamda kötü eylemler arasında sayılmaz..zamanıda yoktur...varsa yazın yanlışımızı düzeltelim saygılar.." Selam ile.
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif. |
18. August 2011, 10:40 PM | #8 | |
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.020
Tesekkür: 3.570
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 |
Selamun Aleykum! Değerli Barış Kardeşim! Merhaba.
Alıntı:
Ali Polat Kardeşimizin yazısına gerekçelerimi de sunarak cevap verdim. Ali Kardeşimizin: "yeme içme hiç bir ortamda kötü eylemler arasında sayılmaz" sözünü bize yöneltebilmesi için tarafımızdan; "Yeme içme bazı ortamlarda kötü eylemler olarak sayılır" demiş olmamız gerekir ki, yazımızda böyle bir söylemimiz yoktur. Yazımızda; Kardeşimizin ileri sürdüğü düşüncelerin tutarlı olup olmamasına yönelik olarak Kur'an'dan ayetler ile birlikte gerekçelerini de sunarak verdiğimiz cevaplar vardır. Yazının ana konusu "Savm,Siyam" dır. Bu kelimelerin Türkçe karşılığı da yazımızda bulunmaktadır. İnananlar koşulları uyuyorsa "savm,siyam " halinde bunun gereklerini yapacaklardır. Koşulları uymayanlar da koşulları uygun olduğu zaman yapacaklardır. Bunun gün içerisindeki zamanı ve ayı yazımızda açıklaması yapılan ayetlerde belirtilmiştir. Yazdıklarımız ortadadır. Yazdıklarımızın Kur'an ile çelişki ve tutarsızlığını yanlışlığını gerekçeleriyle belirtirse Allah'a tevbe ederiz.Bıkmadan usanmadan Kur'an'a yönelerek -varsa hatamız Allah'tan af dileyerek- doğruyu bulmaya çabalayanlardan oluruz. Bizden de Ali Polat Kardeşimize saygılar olsun. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Alalh'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay |
|
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | hiiic (19. August 2011) |
24. May 2016, 01:11 PM | #9 |
Yeni Üye
Üyelik tarihi: May 2016
Mesajlar: 13
Tesekkür: 7
1 Mesaja Tesekkür Edildi
Tecrübe Puanı: 0 |
( Nısa 92 ) Yanlışlık olması dışında, bir mümin bir mümini öldüremez. Yanlışlıkla bir mümini öldürenin, mümin bir köle âzat etmesi ve ölenin ailesine de bir diyet vermesi gerekir. Eğer ölenin ailesi bağışlar, diyetten vazgeçerlerse başka! Öldürülen mümin, düşmanınız olan bir topluluktan ise öldürenin mümin bir köle âzat etmesı gerekir. Eğer öldüren kişi, sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine bir diyet verecek ve mümin bir köle âzat edecektir. Bunları bulamayan kimsenin, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay kesintisiz oruç tutması gerekir. Allah bilendir; işini yerli yerince yapandır..
selamlar tum ınanan ve bu ugurda herseyıyle savasan kardeslerıme. oncelıkle bu ayetın bu kısmı cok karısıtırdı kafamı ( Bunları bulamayan kimsenin, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay kesintisiz oruç tutması gerekir. Allah bilendir; işini yerli yerince yapandır..) kuran evrseldır her caga hıtab eder ozelıkle oruc kavramı her nesle hıtap eder ve her ummete yazılmıstır. sımdı bugunkı oruc sıstemınde musluman kesımı adı altında gecınenler bu ayetı hıc gormedıler sanırım . demekkı harnagı bırını yanlıslıkla oldurse bırı bu musluman toplumunda kı ınsanlar netıcede kardesız dıye gecınır. ama olduren hapse yada ıdam edılır ıslah evlerınde yatanların cogu kaza ıle adam oldurkmekte ozellıkle trafık kazaları yanlıskla anı bı dalgınlıkla ornekler cok guncellersek .neden bu ınsanlara tevbe sansı ve oruc sansı verılmedı .cunku ne olursa olsun bu ınsanlar belkı hatalarından ders cıkaracaklar pısman olup hatalarını anlıycaklar ve bırdaha dustuklerı hataya dusmemek cokca dusunup Allaha sukrun karısılıgını odıycekler .netıcede can Rahmanın ve onun yasasına gore bu hukum var ve orucun anlamı bu ıse kı bu oldguna ınanıyorum bende . neden sımdıkı ınsanlara sans verılmıyor ıcerı attıkları adam hapısden cıksada ıs ımkanı yok aıle perısan toplum ıcerısınde dıslanan tamamıyle sosyal herturlu hayatı öldü bu ınsanın . hanı desek herkes oruc var dıye adam oldururdu bu yasa oyuzden yururlukte degıl . sankı Allah kuranı topyekun ınananlara ındırmıs gıbı anlasılıyor . oysa Rabbımız tum ınsanlıga ındırdı . ve bılenlerın bılmeyenlere ıslamı en guzel sekılde yayması ıcın . hanı dusunuyorumda basımızdakı lıder olan resul ve elcı olsaydı dın bu sekılde yozlasmasaydı basımızdakı kuranı cok ıyı bılen ve resulluk gorevını layıkıyla yerıne getıren bırı olsaydı acaba toplum bu halde olurmuydu rahmandan korkan dısı bı sınegı oldurecek kadar merhametsız olamazdı ınancım. bu. toplum bole olunca Allahın yasasını Onemseyen kım. fıkırlerımı soledım bu ayetı ya yanlıs anladım pasajıda okudum derınlemesıne dusundum . bu ayetten anlasılıyorkı bu oruc dıye rıteullestırenler kendı ınandıkları dogrutuluyu bıle yerıne getırmıyorlar ap acık bellı kı tevbe ve arınma sansı verılmıs o kısıye. o ayette |
ilme muhtaç kul Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | dost1 (25. May 2016) |
Bookmarks |
Etiketler |
bir, çalışma, ile, ilgili, savm |
|
|