14. May 2009, 07:23 AM | #1 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Nov 2008
Mesajlar: 157
Tesekkür: 33
17 Mesajina 28 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 |
Sıfat-ı Zatiye
Vücûd :
Bu sıfat, Yüce Allah`ın var olduğunu ifade eder. Yüce Allah`ın varlığı başka bir varlığa bağlı olmayıp, zatının icabıdır. Yani varlığı zatıyla kaimdir ve zatının vacib bir sıfatıdır. Bu sebeple Yüce Allah`a Vacibü`l-Vücud denilmiştir. Bazı Kelâm âlimleri, Vücud sıfatına, “sıfat-ı nefsiyye” adını vermişlerdir. Vücud`un zıddı olan adem (yok olma), Yüce Allah hakkında söz konusu değildir. Allah`ın yok olduğunu iddia etmek, kâinatı ve içindeki varlıkları inkâr etmeyi gerektirir. Çünkü her şeyi yaratan ve var eden O`dur. Kıdem: Kıdem, Yüce Allah`ın varlığının başlangıcı olmaması demektir. Yüce Allah kadimdir, ezelîdir. Yani önce yok iken sonradan var olmuş değildir. Geçmişe doğru ne kadar gidilirse gidilsin, Yüce Allah`ın var olmadığı bir an, bir zaman, tasavvur edilemez. Aslında zaman ve mekânı yaratan da O`dur. Yüce Allah zaman ve mekân kayıtlarından münezzeh, ezelî ve kadim bir “Zât-ı Zülcelâl”dir. “Kıdem”in zıddı olan “hudüs” (sonradan olma, belli bir zamanda yaratılma), Yüce Allah hakkında söz konusu edilemez. Beka: Beka, Yüce Allah`ın varlığının sonu olmaması, daima var bulunması demektir. Yüce Allah`ın varlığının başlangıcı olmadığı gibi, sonu ve nihayeti de yoktur. O hem kadim ve ezelî, hem de baki ve ebedîdir. Zaten kıdemi sabit olan bir varlığın, bekası da vacip (zorunlu) olur. “Beka”nın zıddı “fena”, yani, bir sonu olmaktır. Bu ise, Yüce Allah hakkında düşünülemez. Muhalefetün lil-Havadis: Allah`ın, sonradan vücut bulan varlıklara benzememesi demektir. Yüce Allah ne zatında, ne de sıfatlarında kendi yarattığı varlıklara benzemez. Biz Allah`ı nasıl düşünürsek düşünelim, O, hatır ve hayalimize gelenlerin hepsinden başkadır. Çünkü hatıra gelenlerin hepsi hâdis, yani, sonradan yaratılmış, yok iken var edilmiş şeylerdir. Bizim aklımız da, bu sonradan oluşmuş üç boyutlu varlıkları anlayabilmekle sınırlıdır. Yüce Allah ise, vücudu vacip, kadim ve baki, her şeyden müstağni, her türlü noksandan uzak, bütün kemal sıfatlara sahip olan ilâhî ve mukaddes bir varlıktır. Şüphe yok ki, böyle yüce bir varlık, önce yok iken sonra var olan, daha sonra da yine yok olan varlıklara benzemez. Nitekim Yüce Allah kendi zatını Kur`an`da: “….. O`nun (Yüce Allah`ın) benzeri yoktur. O, her şeyi işitici ve görücüdür” ifadeleriyle nitelemiştir (Şûra; 11). Kıyam binefsihî: Yüce Allah`ın, başka bir varlığa ve hiçbir mekâna muhtaç olmadan zatı ile kaim olması demektir. Mevcudatın hepsi, sonradan vücuda gelmiştir. Bu sebeple de bir yaratana ve bir mekâna muhtaçtırlar. Buna mukabil her şeyin yaratıcısı olan Yüce Allah`ın varlığı, zatının gereğidir ve varlığı hiçbir şeye muhtaç değildir. Şayet Allah da var olabilmek için başka bir varlığa muhtaç olsa idi, O da mahlûk olur ve her şeyin “Halik”ı ve başlangıcı olmazdı. Halbuki O, her şeyin “Halik”ı ve yaratıcısıdır. O`ndan başka her şey mahlûktur. Yaratıcı (Halık) ise, mahlûkuna (yarattığına) asla muhtaç olmaz. Vahdaniyet: Vahdaniyet, Allah`ın bir (tek) olması demektir. Vahdaniyet, Yüce Allah`ın kemal sıfatlarının en önemlisidir. Çünkü bu sıfat, Yüce Allah`ın zatında, sıfatlarında, fiillerinde bir (tek) olduğunu; saltanat ve icraatında ortaksız bulunduğunu ifade etmektedir. Kur`an`da şöyle buyrulur: “Eğer o ikisinde (yerde ve gökte) Allah`ın dışında bir takım ilâhlar olsaydı, hiç tartışmasız, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın sahibi olan Allah onların nitelendirdikleri şeylerden arınıktır” (Enbiya; 22). Hayat: Yüce Allah`ın hayat sahibi olması, hayat sıfatıyla muttasıf (nitelenik) bulunması demektir. Yüce Allah hakkında gerekli olan bu sıfat, mahlûkattaki gibi geçici ve maddî bir hayat olmayıp ezelî ve ebedîdir. Bütün hayatların kaynağı olan hakikî hayattır. Hayat sıfatı, Allah`ın İlim, İrade, Kudret gibi kemal sıfatlarıyla yakından ilgilidir. Bu sıfatların sahibi bir varlığın, hayat sahibi olması zarurîdir. Çünkü ölü bir varlığın ilim, irade ve kudret gibi kemalâtın sahibi olacağı düşünülemez. Bunun içindir ki, hayat sıfatı; “Yüce Allah`ın ilim, irade ve kudret gibi sıfatlarla vasıflanmasını sağlayan ezelî bir sıfattır” diye târif edilmiştir. Hayat sıfatının zıddı memat, yani, ölü olmaktır. Bu ise Allah hakkında düşünülemez. İlim: Yüce Allah`ın her şeyi bilmesi, ilmi ile her şeyi kuşatması demektir. Bu âlemi en güzel şekilde, en mükemmel bir nizam üzere yaratan ve onu idare eden Yüce gücün, yarattığı varlığı en ince teferruatına kadar bilmesi gerekir. Zira hakikatı, faydası, lüzum ve hikmeti bilinmeyen bir şey, nasıl yaratılabilir? O halde yaratıcının bir şeyi yaratabilmesi için, evvelâ ilim sahibi olması, sonra o ilmin icaplarına göre yaratması şarttır. Bundan başka, iman ve salih amel sahiplerini ödüllendirmek, isyan eden ve kötü yolda olanları da cezalandırmak, ancak bu kimselerin yaptıklarını bütün ayrıntısı ile bilmekle mümkündür. İlmin zıddı olan cehil, gaflet ve unutkanlık, Allah hakkında söz konusu bile edilemez. İrade: Allah`ın bir şey hakkında şöyle olup da böyle olmamasını dilemesi; her şeyi dilediği gibi tayin ve tespit etmesi demektir. Yüce Allah kâmil bir irade sahibidir. Bu kâinatı ezelî olan iradesine uygun olarak yaratmıştır. Bu kâinatta olmuş ve olacak her şey Allah`ın dilemesi ile olmuş veya olacaktır. O`nun her dilediği mutlaka olur, dilemediği de asla olamaz. Bu hususta Kur`an`da şöyle buyrulur: “Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmederse (yani onu dilerse) ona ancak `ol` der, o da oluverir” (Bakara; 117, Âl-i Imran; 47, Nahl; 40, Meryem; 35, Ya Sin; 82, Mümin; 68). Kudret: Kudret, Allah`ın varlıklar üzerinde irade ve ilmine uygun olarak tesir ve tasarruf etmesi, her şeyi yapmaya ve yaratmaya gücü yetmesi demektir. Allah`ın sonsuz bir kudret sahibi olduğuna ve her şeye kadir bulunduğuna, görmekte olduğumuz şu kâinat, ihtiva ettiği güzellik ve şaşmaz nizam en büyük delildir. Tekvin: Tekvin; icat ve yaratma demektir. Tekvin`i, madum (yok) olan bir şeyi yokluktan çıkarmak, vücuda getirmek diye izah etmişlerdir. Tekvin, ilim, irade ve kudret sıfatından ayrı bir sıfattır. Allah`ın yaratmak, rızık ve nimet vermek, azap vermek, diriltmek, öldürmek gibi bütün fiilleri, tekvin sıfatına bağlıdır. Onun eser ve tecellisi sayılır. Bunlara “sıfat-ı fi`liyye (fiilî sıfatlar)” da denilir. Kudret ve Tekvin, birer kemal sıfatı olup zıtları olan acz, Allah hakkında ileri sürülemez. Sem` ve Basar: Allah`ın her şeyi işitip, her şeyi görmesi demektir. Sem` ve Basar sıfatları da Allah`ın ezelî ve ebedî kemal sıfatlarındandır. Allah`ın işitip görmesine, uzaklık - yakınlık, gizlilik - açıklık, karanlık - aydınlık gibi mefhumlar bir engel teşkil edemezler. O, içimizdeki fısıltıları, kalpten ve gönülden yaptığımız duaları işitir ve hikmetine uygun şekilde karşılık verir. Yüce Allah`ın Semi` ve Basîr, yani, her şeyi en iyi işitici ve en iyi görücü olduğu, Kur`an`da defalarca zikredilmiştir. Sem` ve Basar sıfatları birer kemal sıfat olduğundan, zıtları olan âmâlık (görmemek) ve sağırlık (işitmemek), Allah hakkında söz konusu edilemeyecek olan noksan vasıflardandır. Kelâm: Yüce Allah`ın harfe ve sese muhtaç olmadan konuşması demektir. Yüce Allah`ın kelâm, yani, söyleme, konuşma sıfatı vardır. Bu sıfat ezelî ve ebedîdir. Bu sebeple Allah`a “Mütekellim” denilir. Kur`an`a da “Kelâmullah” tabir edilir. Allah`ın peygamberlerine bildirdiği vahiyler; onlara verdiği ilâhî kitaplar, hep O`nun Kelâm sıfatının bir tecellisidir. İslâmiyet`in Allah inancıyla, diğer dinlerdeki “ilâh” anlayışı arasında tartışmaya yer bırakmayacak nitelikte büyük farklar vardır. Batıl dinlerin mensubu olan insanlar, ilâhlarını kendi ihtiyaçları doğrultusunda edinirler. Yani onların ilâh fikri, insanların korkularının, isteklerinin ihtiyaçlarının ürünüdür. Bu ilâhlar insanların ihtiyaçlarına göre şekillenirler. Ayrıca bu ilâhların hüküm koymak gibi özellikleri de yoktur. insanların ihtiyaçları karşılandığı zaman, bu ilâhların fonksiyonları da zamanla tükenecektir. İslâm dini anlayışına göre, kişi ilâhını kendi ihtiyaçları doğrultusunda edinemez. Zîra İslâm, mutlak bir yaratıcının, hüküm koyucunun ve ibadet edilecek bir tek ilâhın var olduğu, onun da hiç bir ortağı bulunmadığı esası üzerine kurulmuştur, oturtulmuştur. İslâm, insanları bu ilâha (yani Allah`a) iman ve ibadet etmeye çağırır. Diğer dinlerde ilâhlar, insanlarla birlikte vardır. İnsan yok olduğunda bu ilâhlar da yok olurlar. Oysa Allah insanı yaratandır. İnsan yaratılmadan önce de vardır ve zatı ile kâimdir. İnsan kendisinin ihtiyaçlarını gidermeye gücü yeten, sıkıntılara karşı ona yardım elini uzatan, onu koruyup gözeten, sıkıntı ve korkulu anlarında onu emniyete ulaştıran bir varlığa ibadet için yönelmektedir. Kur`an, yukarıda tanıtmaya çalıştığımız “Allah`ın, varlığını, birliğini (tekliğini), tüm yetkin niteliklerin kendisinde toplandığını, eşi ve benzeri bulunmadığını bilmek ve buna inanmak olarak” tarif ettiğimiz tevhit inancını çeşitli yönleri ve boyutları ile ortaya koymuştur. Bütün bunlar şöyle özetlenebilir: Allah birdir, O`ndan başka ilâh yoktur. O hiçbir şeye muhtaç değildir; her şey O`na muhtaçtır. O`na benzer bir şey yoktur. O, bir ortağı olmaktan arınıktır. Eğer O`nun yanı sıra başka tanrılar olmuş olsaydı, onlardan kimileri diğerleri üzerinde egemenlik kurmak isteyeceklerdi. O birdir, ama Hıristiyanların sandığı gibi üç içinde bir değildir. O`na oğulları, kızları isnat edenler, İsa`nın O`nun oğlu ya da kendisi olduğunu söyleyenler, Allah`a iftira etmiş olurlar. O`nun ne oğulları, ne de kızları vardır. O, doğurmamıştır, doğurulmamıştır. Ancak kâfirler, hiçbir şey yaratmayan ve kendisi yaratılmış olan şeyleri O`na ortak koşarlar. O’na ortak koşulan sözde tanrılar ise ne kötülük, ne de iyilik yapmaya güç yetirebilir; ne ölümü, ne hayatı, ne de yeniden dirilmeyi kontrol edebilirler. Bu nedenle, Allah`la ilişkili olabilecek bir tanrı yoktur. İnsanların uydurduğu tanrılar, zanna dayalı isimlerden ve onların nefislerinin hevasından başka bir şey değildir. Allah, mutlak güç sahibidir. Her şeyin dönüşü, O`nadır. O, yaratıcıdır, yaratma sürecini başlatan ve dilediği gibi yaratandır. Başlangıçta gökleri ve yeri yaratmış, onları duman ya da nebülöz halindeki cevher olarak bir araya getirmiş ve daha sonra birbirinden ayırmıştır. O`nun emri kesindir, kimse onu değiştiremez. Gökler ve yer, üzerindeki tüm varlıklarla birlikte yarattığı Güneş, Ay ve yıldızların tümü O`nun kanunlarıyla ve O`nun buyruğuyla hareket ederler. Gökte ve yerde bulunan her yaratık O`nun emirlerine boyun eğer. O, her şeyi yaratan, var eden ve onlara şekil verendir. Allah âlemlerin Rabbidir, gizlilerin de Rabbidir. O`nun gücü her şeye yeter; göklerin ve yerin tüm güçleri O`na aittir. O, kerim olan Arş`ın, yüce Arş`ın Rabbidir. Tüm yükselme derecelerinin sahibidir. Bir beşik gibi arzı uzatır, gökten, uygun ölçülerde su indirir. O, bütün varlıkları çiftler halinde yaratmıştır. Gök kubbeye düzen ve mükemmellik vermiştir. Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin hakimiyeti Allah`ındır. Doğu ve batı O`nundur. Ne yana dönerseniz dönün, O oradadır. Çünkü her şeyi kuşatmıştır. Kürsüsü gökleri ve yeri kaplar. Yarattıklarını koruyup gözetir ve bunda hiçbir güçlükle karşılaşmaz. O, azizdir, hikmet sahibidir. Allah yalnız yaratıcı değil, aynı zamanda rahîmdir, rızk verendir, koruyandır, yardımcıdır, hidayet verendir ve tüm yaratıkların darda kalmışlarına yardım ulaştırandır. Allah dünyayı oyun ve eğlence olsun diye yaratmamıştır. Dünya, belirlenmiş bir süreye göre, bir amaçla ve bir plân doğrultusunda yaratılmıştır. O kanunlar koyar, rehberlik eder, her şeyi bir ölçü ve takdire göre düzenler, yaratır, yol gösterir. O, her şeyi bilendir, her şeyi görendir. Allah, hüküm verenlerin en iyisidir. Hiç kimseye asla zulmetmez; hüküm gününde adalet tartıları kurulacak, en küçük bir amel bile hesaplanacaktır. O çabuk ceza verendir ve acı azapla cezalandırır. İnsanlara adil olmalarını buyurur ve adil olanları sever. Günahtan sakınıp sevap işleyenlere büyük ödüller verir. İnsanların iyi amellerini, en güzel şekilde ödüllendirmek için yazdırmıştır. Allah, tüm iyilikleri kendisinde toplamıştır, tüm iyiliklerin kaynağıdır. Her türlü kötülükten de uzaktır. Allah, insanı hiçbir şey değilken var etmiş, bir tek nefisten tüm insanlığı yaratmıştır. İlk insanla eşini yaratıp ikisinden birçok erkek ve kadının üremesini sağlamıştır. İnsanın yeryüzünde Allah`ın halifesi olmasını ve bir gün ölmesini kararlaştırdı, sonra da kıyamet günü dirileceğine hükmetti. İnsanı, yaratılmışların üstünü yaptı. Çünkü Allah onu en güzel bir suretle yarattı. Allah, en güzel bir suretle yarattığı insanın mükemmelleşmesinden başka bir şey istemez. Allah insanlığı kuşatmıştır. O, insanın daima yanındadır, ona şahdamarından bile daha yakındır. Allah`ın birliğinden söz etmek, O`nun zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir olduğunu söylemektir. Zatının bir olduğunu söylemek, O`nun kısmının, parçasının, bölümünün olmadığını söylemektir. Çünkü birleşik olmaması Allah`ın zorunlu niteliklerindendir. Sıfatlarının bir olduğunu söylemek, eşinin, benzerinin olmadığını kabul etmektir. Çünkü yaratılmış varlıklara benzememek (Allah`ın `muhalefetün lil havadis` sıfatı) de, O`nun temel nitelikleri arasındadır. Fiillerinde bir olduğunu söylemek de, ortağı bulunmadığını söylemektir. Çünkü ortaklık aczi gerektirir. Allah`a ibadet, belirli amellerle sınırlı değildir. Allah`a ibadet etmek, insanın her adımında, her hareketinde, her sözünde O`nun koyduğu kurallara uyması, O`nun hükümlerini yerine getirmesi, O’nun elçilerinin vasıtasıyla gösterdiği yoldan yürümesi demektir. Yalnızca O`ndan yardım dilemek, korkmak, O`na güvenmek, dayanmak, tevekkül etmek, sığınmak, O`ndan başkasını veli edinmemek, sorunların çözümünü O`na havale etmek, O`ndan başka koruyucu, kollayıcı kabul etmemek de tevhit inancının gerektirdiği tek Allah`a ibadetin boyutlarını oluşturur. Doğrusunu en iyi bilen Allah`tır. Kaynak: Tebyin-ül Kur’an
__________________
Düşünüp, tutabilmek adına; 'oku'mak ! |
Bookmarks |
Etiketler |
sıfatı, tebyinül, zatiye |
|
|