hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > TEBLİĞ VE İRŞAD(BİLDİRMEK VE UYARMAK) > İyiliği emretmek kötülükten kaçındırmak

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 24. January 2010, 05:23 PM   #1
samimi
Yeni Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2010
Mesajlar: 20
Tesekkür: 1
7 Mesajina 13 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0
samimi has much to be proud ofsamimi has much to be proud ofsamimi has much to be proud ofsamimi has much to be proud ofsamimi has much to be proud ofsamimi has much to be proud ofsamimi has much to be proud ofsamimi has much to be proud of
Standart Vahdet çağrısı

VAHDET ÇAĞRISI

Yaşadığımız coğrafyada birçok vahdet çağrılarıyla, birçok vahdet davetleriyle karşılaşmaktayız. Kimileri kemiyetlerini dikkate alarak bu davet hakkını kendilerinde gö¬rürken, kimileri de keyfiyetlerini dikkate alarak aynı hakkı kendilerinde görmekte ve aynı çağrıda bulunmaktadırlar.
Peki, hangisi doğrudur!.
Açıkça ifade etmek gerekirse günümüzdeki bu gibi davetler, kişiler ve gruplar adına yapıldığı sürece hiçbirisi doğru değildir. Nitekim böylesi davetler ile müslümanların birliğini ifade eden vahdet meselesi bile müsiümanların daha çok ayrılmasına, müslümanların daha çok bölünmesi¬ne neden olmaktadır. Hiç kuşkusuz ki her müminin, her müslümanın vahdet çağnsı yapmaya yetkisi vardır. Ancak bu yetki, Allah adına kullanılması gereken bir yetki olup, sadece ve sadece Allah'a çağırmayı hedef almalıdır. Nite¬kim kendilerine iman ve itaat etmekle yükümlü olduğumuz peygamberler dahi insanları kendi adlanna, kendilerine da¬vet etmemişler, önemle ve öncelikle Allah'a çağırmakla görevlendirilmişlerdir.
“Sana indirildikten sonra, sakın seni Allah'ın ayetlerinden alıkoymasınlar. Sen Rabbine çağır ve sa¬kın müşriklerden olma.” KASAS 87
Evet, müslümanları biraraya getirebilecek İlahi davetler, sa¬dece ve sadece Allah'a yapılan davetler olacaktır. Allah'a yapılan davet ise hiç kuşkusuz ki şanı yüce Rabbimizin tüm insanlara gönderdiği Kur'an-ı Kerime yapılan davettir. Çünkü günümüz müslümanları bir Kitap, bir davet etrafın¬da birbirleriyle kenetleşeceklerse, bu muhteşem bütünlük elbette ki Kur'an-ı Kerim ve Kur'an-ı Kerim'de beyan edi¬len İlahi davet çerçevesinde gerçekleşecektir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de yer alan bu İlahi davet, “Ben müslümanım” diyen herkes için bağlayıcı bir davettir.
“Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı yapışın. Dağılıp ayrılmayın ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını birleştirip-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam bir ateş Çukurunun kıy ısındayken, oradan sizi kurtardı. Umu¬lur ki hidayete erersiniz diye, Allah size ayetlerini işte böyle açıklar.” ALİ İMRAN 103
“Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve doğru (sa¬dık) olanlarla birlikte olun.”TÖVBE 119
Şanı yüce Rabbimizin bütün müslümanları kuşatıcı bu vahdet çağrısını gözardı ederek ya da bu İlahi çağrıyı kendilerine nisbet ederek “Biz hakkız, bize gelin!.” gibi davetlerde bulunanlar, söyledikleri söz doğru olsa bile yaşa¬dıkları coğrafyadaki diğer grupların taassubuyla karşılaşa¬caklar ve umud ettikleri beraberliği gerçekleştiremeyecek¬lerdir. Çünkü grup ya da fırka taassublannın yaşandığı coğrafyalarda gündeme getirilmesi gereken İlahi davet, bü¬tün grup ve fırkalann üstünde olan İslam'a çağırmak ve İs¬lam'da bütünleşmeyi amaçlamak olmalıdır.
Meseleye imamet açısından yaklaşan ve vahdet için bir imamı gerekli gören kardeşlerimiz “Hangi imamın etrafında birleşileceği belirlenmeden yapılan davetler, muğlak davetler olacaktır” diyebilirler. Tabi ki düşünülmesi gere¬ken bir itirazdır bu!. Zaten farklı grup ve cemaatler adına yapılan davetlerin önemli bir nedeni de, vahdeti sağlaya¬cak olan imamın kendi imamları olduğu kanaati değil mi¬dir? Dolayısıyla vahdet için gerekli görülen imamet meşeleşi, vahdete engel bir nitelikle karşımıza çıkmıyor mu?
Peki bu ciddi sorun nasıl aşılacaktır?
Bu konuda Kurani bir öğüt, Nebevi bir örnek var mı¬dır?
Kur'an-ı Kerim'in bu gibi konulara öncelikli yaklaşımı, taassuba taassupla karşılık vermemektir. Efendimiz (s.a.v.) ve beraberindeki mü'minler özellikle Medine döneminde grup ve cemaat taassubunun daha geniş çerçevesindeki ümmet taassubuyla karşılaşmışlardı. Ancak musevilerle hı-ristiyanlar arasında asırlardır süren bu ümmet tassubuyla karşılaşan müslümanlar, İlahi vahyin öğretisine sadık kala¬rak üçüncü bir ümmet tassubuyla ortaya çıkmamışlardır. Museviler ve hıristiyanlar birbirlerine karşı kendi önderleri¬ni, kendi peygamberlerini ölçü tanımaz bir şekilde yüceltir¬lerken, müslümanlar kendi peygamberlerinin daha efdal olduğunu ileri sürmemişler ve böylesi bir batıl rekabete hiç girmemişlerdir. Asr-ı saadet dönemi müslümanlarınm bu konuda gösterdikleri tavır, İlahi vahyin kendilerine belirle¬diği şu tavır olmuştur.
“Peygamber, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, müminler de. Tümü, Allah'a, meleklerine, Kitab'larına ve peygamberlerine inandı. “O'nun peygam¬berleri arasında hiçbirini (diğerinden) ayırdetmeyiz. işittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak Sana'dır “ dediler.” BAKARA 285
“De ki: “Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İs¬mail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa'ya, isa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilen¬lere iman ettik. Onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmayız. Ve biz O'na teslim olmuşlarız.” ALİ İMRAN 84
Bu ayet-i kerimelerin gereğini yaparak ehl-i kitab arasındaki peygamber taassubuna benzer bir taassubla karşılık vermeyen müslümanların, ehl-i kitaba yönelik ön¬celikli davetleri de şu olmuştur.
“De ki: “Ey Kitab ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olacak) bir kelimeye gelin. (Ki o da şudur Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rabler edinmeyelim.” Eğer yine de yüz çevi¬rirlerse, deyin ki, “Şahid olun, biz gerçekten müslümanlarız.”ALİ İMRAN 64
İlahi vahye göre Resullere iman ve itaat çok önemli bir mesele olmasına rağmen, bu meseleden çok daha
Önemli olan mesele Allah'a iman ve itaat meselesidir. Önem ve öncelik boyutunda bu ayırımın yapılması, hiç kuşkusuz ki Allah ile Resullerinin arasını ayırmak değil sa¬dece ve sadece Allah'a iman ve teslimiyeti öncelemektir. Nitekim Efendimiz (s.a.v.) ehl-i kitaba yaklaşırken Allah'a iman ve teslimiyet meselesini öncelemiş ve tüm ehl-i kitabı (Ehl-i kitaba göre tartışılabilir olan peygamberliğinden önce, tartışılmaz bir gerçek olan) “Ortak kelimeye yani Al¬lah'a” davet etmiştir.
Peygamber (s.a.v.)'in gösterdiği bu hikmetli yaklaşımı, hiç kuşkusuz ki peygamber varisi olan alimlerin, alimlik vasfına sahip liderlerin de göstermesi gerekmektedir. Hiç¬bir zaman ve hiçbir şartta Efendimiz (s.a.v.)'in hak olan peygamberlik iddiasından daha önemli olmayacak olan li¬derlik ya da imamlık İddialarını arka plana bırakmalan, in¬sanları önemle ve öncelikle Allah'a davet etmeleri, hikmet¬li ve hayırlı yaklaşımın ta kendisi olacaktır. Ancak böylesi yaklaşımlarla vahdet için gerekli görülen imamet meselesi, vahdete engel niteliklerden arınacak ve ortak bir davet et¬rafında biraraya gelerek ortak değer ölçüsüne sahip olan müslümanlar, imamet meselesinde de bu ortak değer ölçü¬lerinden hareket ederek, ortak bir kanaate ulaşabilecekler¬dir.
Netice olarak tüm insanları sadece ve sadece Allah'a davet etmeleri gerektiğini bilen ve bazı grup çalışmalarında bulunmalarına rağmen kendilerini grup taassubundan beri tutan müslümanların, vahdet davetiyle ilgili olarak söyle¬meleri gereken ve söyleyecekleri sözler şunlardır.
Hiç kimseye ve hiçbir gruba “Bize gelin” demiyoruz. Hiç kimseye ve hiçbir gruba “Size geleceğiz” de demiyoruz.
Ne dediğimiz ve neyi arzu ettiğimiz açıktır.
“Gelin hep birlikte Allah ve Resulünün davetin” deme getirip, Allah ve Resulü'nün davetine icabet edelim Samimi bir yürek ile bu İlahi daveti gündeme getireı ve bu İlahi davete icabet eden müslümanlar, hiç kuşkusuz ki vahdet meselesine daha bilinçii yaklaşacaklar ve müslümanları kendilerine nisbet ederek “Müslümanlar bizdendir” gibi sakıncalı ifadeler kullanmak yerine, kendilerini müslümanlara nisbet ederek “Biz müslümanlardanız” gibi yapıcı ve hikmetli ifadeler kullanacaklardır. Çünkü umud ettiği¬miz vahdet, müslümanları kendimize nisbet ederek değil, kendimizi müslümanlara nisbet ederek yaklaşabileceğimiz bir vahdettir. Nitekim Kur'an-ı Kerime uygun olan en gü¬zel davet ve en güzel yaklaşım da budur.
“Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve “Ger¬çekten ben müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?” FUSİLET 33
Netice olarak vahdet çağrısı, hansi .mezhep veya meşrebe ilgi duyarsa duysun tüm müslümanların hiç tartışmadan, hiçbir yanlış yorum ve ta¬assuba kapılmadan kabullenmeleri gereken açık bir çağrı olacaktır. Böyle bir çağrı ise hiç kuşkusuz ki Allah'ın adıyla Allah'a ve Allah'ın davetini beyan eden Kur’an-a yapılan bir çağrıdır.
Yerler, gökler ve bu ikisi arasında bulunan tüm ha¬yırlı canlılar, hasret ve umutla böyle bir genel çağnyı beklemekte¬dirler...
ESELAMÜN ALEYKÜM
samimi isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
samimi Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
dost1 (25. January 2010), müslümanlardan (24. January 2010)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
çağrısı, vahdet


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 04:09 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam