![]() |
|
![]() |
#1 |
Guest
Mesajlar: n/a
|
![]()
Ehad olan samed olana iman ettik. Ve O nun korunmuş kitabına. Biz MÜSLÜMANLARIZ. O na hiçbirşeyi açık veya gizli ortak koşmayız. Dinde hüküm koyucu ancak Rabbimdir. Ben O ndan emin olanlardanım.
|
![]() |
![]() |
#2 |
Guest
Mesajlar: n/a
|
![]()
Ve sevgili Pramid
Tohumu tarla sahibine bırak. |
![]() |
![]() |
#3 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2012
Mesajlar: 304
Tesekkür: 0
59 Mesajina 91 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
selam sayın nacikocak,
tek kaynak kur an denilince resul yok edilmiş gibi algılıyor bazıları orası malum... söz/hadis muhabbetine gelince, resul kendisine indirildiğini iddia ettiği ayetleri tebliğ ederken de, söz/hadis olarak aktarıyordu, bizim gibi net üzerinden klavye ile iletmiyordu herhalde... isra/95 kul lev kaane fiil ardı melaaiketun yemşuune mutmainnîne le nezzelnaa aleyhim mines semaai meleken resuulen.../ bu ifade yeterli olmalı... o yüzden resul olarak etten kemikten varlıklar seçildi. Öyle ki, anlayabilecekleri dilden söz ile iletsin... o ilettikleri tebliğ içi hadisler... inil hukmu illaa lillaah.../ hükm yalnız Allaha ait... tebliğ içi bu ifadeye rağmen tebliğ dışı "hüküm içeren" hadisleri "resuldendir" diye aktarabilenlerin diğer aktarımlarını kaale almanın mantığı nedir... gerçek alim ve evliyalardan ise ihtiyaçlarımızı değil ihtiyaçlarımız için dua etmesini isteriz çünkü onlar allah yolunda çalışırlar umulurki allah onların dualarını kabul eder...(nacikocak) seninkinin kabul olmama ihtimaline karşılık başkası dua edecek ve Allah duanın senin için edildiğine değil de edene göre muamele yapacak... torpil yahu bu, alemlerin efendisini insan suretinde arzda dolaştıranların mantığıyla kardeş... Konu Fers tarafından (14. September 2012 Saat 09:24 PM ) değiştirilmiştir. |
![]() |
![]() |
Fers Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | Miralay (15. September 2012) |
![]() |
#4 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
575 Mesajina 960 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
Sayın Fers
''Alemlerin efendisini insan suretinde arzda dolaştırma.'' Şahane bir bir söylem. Bir slogan. Not ettim. Teşekkürler. Saygılarımla Galip Yetkin Konu galipyetkin tarafından (14. September 2012 Saat 10:07 PM ) değiştirilmiştir. |
![]() |
![]() |
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | Miralay (15. September 2012) |
![]() |
#5 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 191
545 Mesajina 1.168 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
Tarlaya ektik; çıkarsa Allahdan çıkmazsa yine ALLAH'dan ...
Haklısın Ateş Demir ... Bir zamanlar bizlerde Naci gibiydik. Gözlerimiz kör, kulaklarımız kapalı. Ne desek boş. Ne ayet anlıyor, ne güzel söz. Muhammed nebiye verilen risaleti anlamıyor. Allah doğru yoluna iletsin hepimizi. Tilki kurnazlığındaki şeytan din adamlarından sakınalım; özellikle kuran okurken. |
![]() |
![]() |
pramid Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | Miralay (17. September 2012) |
![]() |
#6 | |
Katılımcı Üye
Üyelik tarihi: Jul 2012
Mesajlar: 92
Tesekkür: 5
17 Mesajina 19 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() Alıntı:
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Apr 2012
Bulunduğu yer: earth
Mesajlar: 433
Tesekkür: 229
167 Mesajina 302 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
Dinin dirilticisi Abdulkadir GEYLANİ
Abdülkâdir Geylânî hazretleri daha doğmadan, ilerde büyük bir zât olacağına dâir alâmetler, işâretler görülmüştü. Babası rüyâsında Peygamber efendimizi sallallahü aleyhi ve sellem, Eshâb-ı kirâmı radıyallahü anhüm ve evliyâyı gördü. Peygamber efendimiz kendisine; "Ey Ebû Sâlih! Allahü teâlâ bu gece sana kâmil, olgun ve derecesi yüksek bir erkek evlâd ihsân etti. O benim oğlum ve sevdiğimdir. Evliyâ arasında derecesi yüksek olacak." buyurdu. Yine oğlu hakkında;"On iki imâm dışında bütün velîler doğacak olan oğluna itâat edecekler, onun ayaklarını boyunlarına koyacaklar. O yüksek derecelere kavuşacak, ona itâat etmeyenler Allahü teâlâya yakınlık devletinden mahrûm kalacaklar." diye müjdelendi. On yaşında mektebe giderken etrâfında meleklerin kendisi ile berâber yürüdüklerini görür, onlardan; "Yer açın evliyâdan bir zat geliyor." dediklerini duyardı. Meleklerin söylediklerini duyan birisi; "Bu çocuk kimdir?" diye sordu. Meleklerden birisi; "Bu asîl bir âilenin çocuğudur. İlerde büyük bir zât olacak. Arzu edenlere hep verecek ve hiç kimseyi kapısından boş çevirmeyecek. Her gün Allahü teâlâya yakınlığı artacak ve çok yüksek derecelere ulaşacak." dedi. Çocuklarla berâber oynamak istediğinde; "Bana gel ey mübârek, bana gel." diyen bir ses işitir, korku ve heyecanla annesine koşardı. Bir kere Abdülkâdir Geylânî şöyle bir ses işitti: "Ey Abdülkâdir! Ben senin Rabbinim! Sana haramları mubah, serbest kıldım." Bir rivâyete göre; "Başkasına yasak olan şeyleri sana helâl kıldım." diyordu. Bunun üzerine Abdülkâdir Geylânî Eûzü çekti. "Kovulmuş şeytandan Allahü teâlâya sığınırım. Sus ey mel'ûn!" diye bağırdı. Bunun üzerine aynı ses; "Ey Abdülkâdir! Rabbinin izni ile çeşitli yerlerde bana aldanmayarak, şerrimden, kötülüğümden kurtuldun. Halbuki ben bu yolda yetmiş kişiyi yoldan çıkardım." dedi. Onun şeytan olduğunu nasıl anladığını sorduklarında; "Sana haramları helâl ettim, sözünden anladım. Çünkü Allahü teâlâ böyle şeyleri emretmez." buyurdu. Başka bir kere gâyet çirkin ve pis kokulu birisi geldi. "Ben iblisim, şeytanım. Sana hizmet etmeye geldim, beni ve yardımcılarımı çok yordun." dedi. "Sana inanmıyorum, buradan uzaklaş." dedim. Bana vuracak oldu ise de onu perişan ettim. İkinci defâ elinde büyük bir ateş kıvılcımı ile hücum etmeye başladı. Bu esnâda elinde kılıç bulunan atlı birisi bana yardıma geldi. Yine onu mağlûb ettim. Üçüncü olarak iblisi çok uzakta ağlar gördüm. Gâyet üzgün olarak; "Senden ümîdimi kestim. Gâliba seni yoldan çıkaramayacağım." dedi. "Sus ey mel'ûn!" dedim ve kovdum. Allahü teâlâ her seferinde beni onlara karşı üstün kıldı. Şeytanı başımdan savdıktan sonra bana pek lezzetli süslü ve parlak şeyler göründü. "Bunlar nedir?" dedim; "Dünyâ zevkleri ve zînetleridir." denildi. Dünyâ ve onun göz kamaştırıcı lezzeti ve çabuk tükenen nîmetleri kendine çekmek istedi fakat Allahü teâlâ beni onlardan da korudu. Onlara hiç kıymet vermedim. Bunun için kaybolup gittiler. Sonra Allahü teâlânın rızâsına kavuşma yolunda insanın önüne çıkan mânileri, engelleri gördüm. "Bunlar nedir?" dedim. "Senin içinde bulunan mânîlerdir." denildi. Bunlara üstün gelebilmek için bir sene uğraştım. Sonra içimi seyrettim. Kalbimin birçok şeylere bağlandığını boş hayaller kurduğunu, kendini saraylarda sandığını gördüm. "Bunlar nedir?" dedim. "Arzu ve isteklerindir." denildi. Tam bir yıl uğraştıktan sonra kalbimi onlardan temizleyebildim. Yine nefsim kendi şeklinde bana gelir, kendine dost olmam için yalvarırdı. Yüz vermeyince zor kullanmak isterdi. Bir kere onu, bütün hastalıkları üzerinde, arzu ve istekleri dipdiri, şeytanları emrine hazır olarak gördüm. Bir sene mücâdele ettim. Allahü teâlânın izni ile hastalıklarını iyileştirdim, arzu ve isteklerini kırdım, şeytanlarını kovdum. Kısaca nefsimle tedrîcen, safha safha mücâdele ettim. Onu iki elimle sımsıkı yakaladım. Yıllarca ıssız, sessiz, sadâsız yerlerde kalmaya mebcur ettim. Soğuk bir gece kırk defâ ihtilam oldum, havanın soğukluğuna bakmadan her seferinde, hemen yıkandım. Kerh harâbelerinde yıllarca kaldım. Yiyecekler malum; otlar, ağaç yaprakları... Dünyâ sevgisinden kurtulabilmek, nefse üstün gelebilmek için her çâreye başvurdum. Gördüğüm her yokuşa tırmandım. Nefsime hiç fırsat vermedim. Bir gece merdivende kitap mütâlaa ediyordum. Nefsim; "Biraz uyu, sonra kalkarsın." dedi. Ona muhâlefet olsun diye tek ayağım üzerinde durdum. Kur'ân-ı kerîmi hatmedinceye kadar uyumadım. Bütün bunlara rağmen, henüz matluba, maksada ve asıl istediğime varamamıştım. Bunun için, tevekkül, şükür ve zenginlik gibi kapıları denedim. Aradığımı fakirlik kapısında buldum. Burada büyük bir şerefe kavuştum, kulluk sırrına erdim, sonsuz hürriyete ulaştım. Bütün arzu ve isteklerim buz gibi eridi. Bütün beşerî sıfatlarım kayboldu. Gönülden Allahü teâlâdan başka her şeyi çıkarıp, hep O'nunla olmak olan "fakr" mertebesine ulaştım". Nihâyet bütün varlıklardan yüz çevirdim. Her şeyim Allah için oldu. Sahralarda cezbe hâlinde kendimden geçmiş olarak dolaşırdım. Kendime geldiğimde kendimi bulunduğum yerlerden çok uzaklarda bulurdum. Bir gün bu halde bir saat kadar yürümüştüm. Sonra kendimi Bağdad'a on iki günlük uzaklıkta bir yerde buldum. Düşünceye daldığımda bir ses bana; "Sen ki Abdülkâdir'sin, buna hayret mi ediyorsun?" dedi. Sahralarda dolaşırken "Ol" sözü ile ihsân olundum. Allahü teâlânın izni ile istediğim olurdu. Bunun için çok yiyecek buldum. Dağdan bir parça koparırdım, helva olur, yerdim. Kuma deniz suyu dökerdim, tatlı su olurdu. Sonra böyle yapmaktan hayâ ettim. Allahü teâlâya karşı edebi gözeterek hepsini terk ettim. Resûlullah efendimizden hazret-i Ali vâsıtasıyla gelen feyzler, mânevî ilimler ondan sonra hazret-i Hasan ile Hüseyin ve on iki imâmdan diğerleri ile devam etti. Bunlardan sonra gelen evliyâya feyzler hep on iki imâm vasıtasıyla geldi. Abdülkâdir Geylânî hazretleri dünyâya gelip velî oluncaya kadar hep böyle idi. Fakat o evliyâlıkta yüksek dereceye kavuşunca, on iki imâmdan gelen feyzler, ilimler, bereketler onun vâsıtasıyla geldi. Başka hiç bir velî bu makâma ulaşamadı. Bunun için; "Önceki velîlerin güneşi battı. Bizim güneşimiz ufuk üzerinde sonsuz kalacak, batmayacaktır." buyurdular. Kıyâmete kadar, her velîye feyzler onun vasıtasıyla gelecektir. Bunun için kendisine "Gavs-ül-A'zam; En büyük Gavs" denildi. Yalnız İmâm-ı Rabbânî hazretleri bu hususda onun vekîlidir. Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin evliyâlıktaki derecesinin yüksekliğini zamânındaki bütün evliyâ kabûl etmişti. Bir gün Bağdad'da sohbet ediyordu. Meclisinde pekçok âlim ve velî vardı. Bir ara; "İşte şu ayağım her velînin boynu üzerindedir." buyurdu. Orada bulunanların hepsi bu sözü tasdîk ettiler. Abdülkâdir Geylânî bu sözü söylediğinde, yeryüzünde velîler boyunlarını ona doğru uzattı. O anda boynunu uzatanlardan biri Ahmed Rufâî hazretleridir. Ona niçin böyle yaptığını sorduklarında şöyle dedi: "Şu anda Abdülkâdir Bağdad'da "Ayağım, her velînin boynundadır" diyor. Bir kere de; "Bana gözün alabileceği kadar bir kitap verildi. Onda kıyâmete kadar talebelerimin isimlerini gördüm." buyurmuştur. Ebû Saîd cinlerin reisine;"Bugüne kadar senin kadar Abdülkâdir'in emrine cân u gönülden itâat eden görmedim." deyince; "Abdülkâdir Geylânî hazretleri her gece evinden bakar, cinleri seyreder. Cinler onu görünce korkularından sağa sola kaçışırlar. Allahü teâlâ sevdiği kulun emrine birçok insan ve cin verir." dedi. Duâsı makbûl idi. Bağdad halkından biri ona gelerek; "Babamı rüyâda azâb içerisinde gördüm. Bana Şeyh Abdülkâdir'e git, bana duâ etsin. Belki Allahü teâlâ beni azapdan kurtarır." dedi. Bunun için sana geldim. Babama duâ ediverin de azaptan kurtulsun." dedi. Abdülkâdir Geylânî hazretleri sükût buyurdu. Bir şey söylemedi. O şahıs ikinci gece babasını rüyâsında yeşil bir cübbe içerisinde neşeli neşeli görünce hayret edip; "Baba, dün azâb içindeydin, bugün ise neşelisin. Sebebi nedir?" diye sordu. Babası; "Şeyh Abdülkâdir bana duâ etti. Allahü teâlâ onun duâsı hürmetine beni azaptan kurtardı." dedi. Tabiblerin tedâvî edemediği hastalar ona gelirler, duâsı bereketiyle şifâ bulup giderlerdi. Bir defâsında Halîfe Mustencid'in akrabâsından karnı şiş bir hastayı getirdiler. Elini sürüp, duâ ettiğinde Allahü teâlânın izni ile iyileşti. Ramazân-ı şerîfte bir gün, ayrı ayrı yetmiş kişi, birbirinden habersiz, Gavs-ül-a'zamı iftâra dâvet etti. Herbiri kendi evini şereflendirmek, bereketlendirmek istiyordu. Her birinin dâvetini kabûl etti, aynı anda dâvet edenlerin evlerinde iftarda bulundu, onlarla birlikte yemek yedi. Bu haber, bu büyük ve havsalaya sığmaz kerâmet, bir anda Bağdad'a yayıldı. Huzûrunda hizmet eden hizmetçilerden biri, Gavs-ül-âzam o akşam tekkesinden çıkmadığı, iftarı burada yaptığı hâlde, o kimselerin evlerine girip, onlarla yemek yemesi ve bu yemeğin aynı anda olması nasıl olur? diye düşündüğü zaman, Gavs-ül-âzam, o hizmetçisine dönerek; "Onlar doğru söylüyorlar, herbirinin dâvetinde bulundum, ayrı ayrı, fakat aynı zamanda herbirinin evlerinde yemek yedim" buyurdu. NOT:ŞEYH UÇMAZ MÜRİD UÇURUR
__________________
(FOR RAVEN) |
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 191
545 Mesajina 1.168 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
Bir din kurmuşlar. Demişler ki soğanın karşısında dikilin ve sıraya girin; soğanı düşünün teşekkür edin ve dilekte bulunun.
Dini görevleri soğanın karşısında dikilmek ve düzgün bir sıra oluşturmak; dua etmek, soğanlığını düşünmek. Gel zaman git zaman nasıl oldu ise bu yapılması gereken soğana ritüelin ne olduğu konusunda başlamışlar ihtilafa. Demişler ayakta nasıl duracağız. İki ayağın varsa iki ayağınla duracaksın.Olur mu soğan hazretleri farklı şeyler ister. O zaman tek ayakla dur ki bu soğana karşı huşudandır. Demişler ki el pençe divan duralım; elleri bağlayalım. Göbekten mi olacak, yoksa göğüsten mi? Başlamışlar kavgaya. Sen şunun göbekten bağladığını duydun mu? Sen de asıl bağlandığını duydun mu? Demişler uzamış gitmiş ... Soğana hürmet sırada beklemek, ayakta durmakmış, soğan müritleri, soğanı MELEMEN'e katmış yemişler. Eh putlaşınca melemende iyi gider, helvada AFİYET OLSUN *** Size bir hikaye daha ... İşsizin biri iş istemiş Patrondan ... Patronda sana göre işim yok ama sen en iyisi depoya gelen kamyonları say ve sayısı her akşam bana bildir. Görev; depoya giren kamyon sayısı.... Adam kamyonları başlamış saymaya; günlük 100-200 kamyon. Saymak kolay ama adam sıkılmış. Başlamış; plakalarını almaya. Yine sıkılmış.. Başlamış kamyonların tonajını rengini yazmaya... Yine sıkılmış Bu sefer şöförlerin ismi, nereye gidecekleri derken iş çığrından çıkmış... Çıkmış patronun yanına. YAHU BANA BİR YARDIMCI VER İŞ YETİŞTİREMİYORUM. Patron ne dese beğenirsiniz! S... Günümüz kendilerine ehli Sünnet diyen zerzevatta bu halde. Eh ne diyelim ! ... Ali şeriati günümüz dindarları, "Allahı put yerine koyuyor" dediğinde, adamın canını almışlardı. Günümüz dindarları Allahı LAT muamelesi yapıyorlar. Kafalarında tasarladıkları tanrıça Lat'a ALLAH diyorlar. Onun için kurbanlar kesip paylar ayırıyorlar. Konu pramid tarafından (18. September 2012 Saat 05:40 AM ) değiştirilmiştir. |
![]() |
![]() |
pramid Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | Miralay (18. September 2012) |
![]() |
#9 | |
Katılımcı Üye
Üyelik tarihi: Jul 2012
Mesajlar: 92
Tesekkür: 5
17 Mesajina 19 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() Alıntı:
kim veya kimler din kurmuş müslümanlardan bahsediyor ve kendini ayırıyorsan senin dinin ne daha doğrusu dinin varmı karşısında dikildikleri soğan kim eğer soğan diye aşağıdaki ayette ayakta durmayı emreden yüce allah'tan bahsediyorsan o sana belki bu dünyada belki ahirette soğanı sarımsağı gösterir ail imran suresi 113. ayet 1. leysû : değil 2. sevâen : eşit, müsavi, aynı, bir 3. min ehli el kitâbi : kitap ehlinden (hristiyan ve yahudilerden) 4. ummetun : bir ümmet, bir topluluk 5. kâimetun : ayakta durarak 6. yetlûne : okuyan 7. âyâti allâhi : Allah'ın âyetlerini 8. ânâ el leyli : gece saatleri, gece vakti 9. ve hum : ve onlar 10. yescudûne : secde ederler birde değiştirme marifetine uydurma eklemişsin kendini geliştiriyorsun ama ne yazıkki doğru yolda değil |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#10 | |||
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 191
545 Mesajina 1.168 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() Alıntı:
İSRÂ - 107 De ki: “O'na inanılsın veya inanılmasın, O'ndan önce kendilerine ilim verilen kimseler, onlara (Kur'ân'ın secde âyetleri) okunduğu zaman, secde ederek çeneleri üstüne kapanırlar.” Naci sen hiç çene üzerine secdeye vardım mı? Onun için ya kuran ile konuş yada sus. Sus ki çene üzerine secdeye varasın. Umarım anlarsın. قُلْ آمِنُواْ بِهِ أَوْ لاَ تُؤْمِنُواْ إِنَّ الَّذِينَ أُوتُواْ الْعِلْمَ مِن قَبْلِهِ إِذَا يُتْلَى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلأَذْقَانِ سُجَّدًا 1. kul : de 2. âminû : inanın (inandılar) 3. bi-hi : ona 4. ev : veya 5. lâ tu'minû : inanmayın 6. inne ellezîne : muhakkak onlar, o kimseler 7. ûtu : verildi 8. el ilme : ilim 9. min kabli-hi : ondan önce 10. izâ yutlâ : okunduğu zaman 11. aleyhim : onlara 12. yahırrûne : kapanırlar 13. li el ezkâni : çenelerine (çeneleri üstüne) 14. succeden : secde ederek İsrâ / 109 Çeneleri üstüne kapanıp ağlıyorlar ve (Kur'an) onların huşu (saygı dolu korku)larını arttırıyor. li el ezkâni : çenelerine (17:107:17) lil'adhqāni إِنَّ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهِ إِذَا يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْأَذْقَانِ سُجَّدًا (17:109:2) lil'adhqāni وَيَخِرُّونَ لِلْأَذْقَانِ يَبْكُونَ وَيَزِيدُهُمْ خُشُوعًا (36:8:8) l-adhqāni إِنَّا جَعَلْنَا فِي أَعْنَاقِهِمْ أَغْلَالًا فَهِيَ إِلَى الْأَذْقَانِ فَهُمْ مُقْمَحُونَ Yâsîn / 8 Gerçekten biz onların boyunlarına, çenelere kadar (dayanan) halkalar geçirdik; bu yüzden başları yukarı kalkıktır. Bu kelimeyi sizin din tüccarları tahrif ederek alın diye çevirir. Pis müşrikler. Alıntı:
KALEM - 42 Gün gelecek, onların içyüzleri açığa çıkarılacak, secdeye çağrılacaklar; ancak buna güçleri yetmeyecektir. 1. yevme : gün 2. yukşefu : açılır, açığa çıkar (sırlar) giderilir 3. an sâkın : perde, sırlar, gerçekler 4. ve yud'avne : ve davet edilirler 5. ilâ es sucûdi : secde etmeye 6. fe : artık, fakat 7. lâ yestetîûne : muktedir olamazlar, güçleri yetmez Bu nedenle Alıntı:
Konu pramid tarafından (19. September 2012 Saat 05:16 AM ) değiştirilmiştir. |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
Bookmarks |
Etiketler |
allah, biliyor, çok, rivayetçiler |
|
|