6. March 2024, 04:27 AM | #11 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 817
Tesekkür: 0
157 Mesajina 225 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 |
Duruşmalar başladı.
Tutuklu olduğumuz yer nasıl kendi sınıflarımız, kendi koğuşlarımız idiyse duruşmaların yapıldığı yer de kendi spor salonumuzdu. Ki aynı zamanda sahneli, balkonlu konser salonuydu. Saniye Can'ı hatırlıyorum, sazını tüfek gibi omuzuna alıp yürümüştü bu sahnede. Şimdi orayı duruşma kürsüsü yapmışlar. Bayraklar, TSK forsu ve bilindik ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR yazısı... Göreceğiz temele ne yapacaklar. Sahnenin orta yerinde yargıç kürsüsü bulunuyor. Yargıçlara göre sağ uç savcılara ait, sol ise avukatlara. Ama avukatlar sahnenin dışında. Duruşmaları bazan gazeteciler de izledi. Ve balkonda subaylar. Akrabalarımız izleyebilir miydi? Sanmıyorum. Hiç bir arkadaşım akrabam geldi demedi. Babam mektubunda geleyim mi diye sordu. Gelme dedim, görüştürmezler. 1500 sanık, 1500 akraba... Mümkün mü? Sandalyeler salona o kadar sık yerleştirilmiş ki öğrenciler omuz omuza oturuyor. İçeriye sığmayan beşyüz kadar öğrenci de dışardaki sandalyelerde. Duruşma yargıcı: Yüzbaşı Mehmet Karaaslan. Bilgili, enerjik, anlayışlı, dürüst bir hukukçu. Çok güçlü bir belleği var. Biz ifade verirken "Ama senin daha önceki ifaden farklı" deyiveriyor. Çelişkiyi gideremezsek gülümsüyor, "Biraz garip olmuyor mu? Öyle oluyor." Başkan: Tuğgeneral Nihat Günaşan. Kolay gülen, kolay ağlayan biri. Takma dişleri var ama yaşından genç görünüyor. Olaya bizzat karışmış, o yüzden ön yargılı. Hukuktan ancak bir asker ne kadar anlarsa o kadar anlıyor. Üye: Kurmay albay Haydar Topçak. Başkana kıyasla daha ciddi bir insan. Halden anlıyor gibi. Hazırlık sorgulaması yapılırken okul komutanıyla birlikte olmuş. Yani komutanın yapıp ettiklerini biliyor. Peki, komutanın hukuksuz işlerine neden engel olmadı? Konu Hasan Akçay tarafından (29. August 2024 Saat 11:01 AM ) değiştirilmiştir. |
6. March 2024, 04:42 AM | #12 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 817
Tesekkür: 0
157 Mesajina 225 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 |
İfadeler numara sırasına göre alındı. Önce
mikrofonda biraz heyecanlı, biraz tutuk idik ama kısa zamanda alıştık. Yargıcın nerdeyse her öğrenciye sorduğu sorular (Y: yargıç, S: sanık) Y: Okul kapısında yabancı şahıs görmedin mi? S: Gördüm ama tabur komutanımız da orada olduğu için bi kötülük yapacakları aklıma gelmedi. Y: Neden yabancı subaylara itaat ettin? S: Çünkü onlar bizi tabur komutanımızın gözü önünde alıp götürdüler. Yeni tayin edilmişler diye düşündüm. Y: Harb Okuluna tayin edilen subaylar gece mi gelir? S: Sıra dışı bir geceydi, sıra dışı tayinler olabilir. Y: Genel Kurmaydan size neden ateş edilir? S: Onu ben de anlamadım efendim. Y: Yaaa... Biraz garip olmuyor mu, öyle oluyor. Y: Radyoevinde sabaha kadar ne yaptın? S: Nöbet tuttum efendim. Y: Ne nöbeti? S: Sivilleri içeriye sokmadım, yağmaya engel oldum... Y: O kadar er ve inzibat var. Neden onlar değil de sen? Bak sınavların da varmış. S: Efendim bize nöbet tutacaksın dediler tuttuk. Askerlikte erden mareşale herkes nöbet tutar. Y: Askerlik kaç alıyorsun sen? S: 100 efendim (gülüşmeler). Y: Peki. Sabaha kadar sizi hiç uyaran olmadı mı hükümete karşı hareket ediyorsunuz diye? S: Hayır. Y: Kültürlü bir harbiyeli olarak durumu kendin sezemedin mi? S: Kuşkulanacak bi durum yoktu. Y: Neden radyoevine gittin? (İpini koparan oraya gitmiş) S:Arkadaşlar hep oraya gidiyordu, ben de gittim. Y: Aşağıda bastırılmış bir darbe belirtisi gördün mü? S: Hayır. Y: Neden dönmedin öyleyse? S: Bir görev verilmişti. Bizi görevi verenlerin geri çekmesi gerekirdi. Konu Hasan Akçay tarafından (7. March 2024 Saat 07:28 AM ) değiştirilmiştir. |
7. March 2024, 03:05 AM | #13 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 817
Tesekkür: 0
157 Mesajina 225 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 |
Arkadaşların çokça söylediği sözler:
- Bir darbe girişimi olmuş, bastırılmış. Biz nöbet tutmaya gidiyoruz dendi. - Alarm dolayısıyla uyandım. - Tabur komutanımız okulun kapısındaydı. - Genel kurmayın önünde ateş yedik. - Orda birisi "Yanlışlık oldu, gelenler harbiyeliymiş. Ateş keees" diye bağırdı. - Elimizi kolumuzu sallaya sallaya geçtik. - Orduevinin önündeki subaylar "Harbiyeliler, uyanık olun. Rüzgar nereye eserse oraya yelken açın" diyordu. Ve karşı saldırıya geçtik. - Neden kendi komutanlarımız bizi aramadı? - Bizimle hareket eden erler mahkemeye verilmedi. Bizim suçumuz harbiyeli olmak mı? - Uçaklar hem bildiri bırakıyor hem ateş ediyordu. Bildiriler oltanın ucundaki zokaydı. - Harb okulu binasına sabotaj yapılsa, örneğin bomba konsaydı da biz ölseydik suçlu biz mi olacaktık? - Darbeciler neden rahatça okula girebildi? Okul kapısında neden nöbetçi yoktu? Başbakanın "Durum vahimdir, üç güne kadar vahim şeyler olabilir" dediği bir zamanda okul neden yol geçen hanı gibiydi? - Darbeci Turgut Alpagut'u hademe sandım. - Talât Aydemir'i iki tomsonlu arasında görünce tutuklanmış sandım. Ve kahkahalar... Güldüğümüz şeyler de kendi sözlerimizdi: - Yürüye yürüye radyoevine yürüdüm. - Ananos mananos duymadım. - Anons duymadım, çok karanlıktı. - Bi cemseye bindim, şey... reoya, sonra cipten indim. - Sınıfta ders çalışıyordum, alarm dolayısıyla uyandım. - Sayın savcıya bize ağabeylik ettiği için müteşekkirim (yağcııı). - Merdivenin üstünde apartman vardı. - Hani okulun kapısında duvar gibi direkler (sütun sütun). - Ne var ne yok, kim kimi yiyor diye merak ettim. - Uçaklar bomba gibi bişeyler atıyordu (yok armut atacaktı). - Üsteğmen "Valla ben yeni evlendim. Beni bu işe karıştırma" dedi. - Alarm vaaar, fasulye kazanı patladııı feryatlarıyla uyandım. - Ben köşede doksan derece gibi duruyordum (?!) - O menfur gecede ben de koruda uyudum. - Kurmay albayla kucaklaştık. O ağladı, ben ağladım. - Radyoevinin yanındaki Kız Tekniğe gittim, zaten hep giderdim. - Belki bida gelemem diye radyoevinde son bi tur attım. ... Konu Hasan Akçay tarafından (8. March 2024 Saat 05:48 PM ) değiştirilmiştir. |
Hasan Akçay Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | dost1 (7. March 2024) |
8. March 2024, 05:23 AM | #14 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 817
Tesekkür: 0
157 Mesajina 225 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 |
Gülüşmelerimizden zannederim yargıç da hoşnuttu. Çünkü o sıcakta
nerdeyse kucak kucağa oturmanın zorluğunu takdir ediyordu. Çok kere kendisi de espri yapardı. Sanık: Efendim, üniformamı giyememiştim. Picamamın etekleri sarkıyordu. Yargıç: Toplasaydın eteklerini. Sanık: Bir eve gittim. Kapıyı tıkladım. Tanrı misafiriyim, açın dedim. Açtılar. Yargıç: Elbet açarlar, elinde silah vardı. Yargıç savcıyı her fırsatta bozardı. Bir keresinde savcı Genel Kurmayın orda kaç silah ateş etmiştir, tanığa sorulmasını istedi. Yargıç: Bilir mi o! Yine de sordu, saydın mı kaç mermi atılmış? Bir keresinde yargıcın dalgınlığına geldi, savcının tanığa soruları bitmeden öğrencilerin soru sormasına izin verdi. Sorular bitti. Savcı bir daha izin istedi. Yargıç: Herkes sırasını bilsin canım. Senin sıran geçti. Savcı: Ama efendim biz bitirmeden sanıkların sorularına geçildi. Yargıç: Hah bu kere haklısın. Çalışma saati bittiği halde duruşmaya son verilmedi. Öğrenciler sabırsızlandı, salondan "gereği düşünüldü" sesleri gelmeye başladı. Nihayet yargıç "gereği düşünüldü" dedi. Ve aynı anda bütün salon: gereği düşünüldü. "Yaşa!" diyen- ler, avuçları havada alkışlamaya hazırlananlar vardı. Yargıç: Uzatırım haaa. Konu Hasan Akçay tarafından (8. March 2024 Saat 09:02 AM ) değiştirilmiştir. |
8. March 2024, 08:58 AM | #15 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 817
Tesekkür: 0
157 Mesajina 225 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 |
Bizim böyle gülüşmemize ifrit olan biri de varmış: okul komutanı. Bizi
yemekhanede topladı, gözlerinden ateş saça saça şu konuşmayı yaptı: Avluda yürürken bir subaydan herif diye söz eden olmuş. Had- dine mi düşmüş. Eğer bir subayıma her hangi biriniz saygısızlık ederse hepinizi teker teker cezalandırırım. Mahkeme salonu tiyatro değildir. Sizin 21 Mayıstaki davranışınız da övünülecek, gülüp geçilecek bir şey değil. Gülün gülün siz burda, millet te size gülüyor. Sizin ar damarınız çatlamış. Yaptığınız ahlaksız- lıktır. Bari mert olun. Yok kız arkadaşımı görmeye Kız Tekniğe gittimmiş, yok üşüdüm de radyoevine girdimmiş... Erkek olun. Bir insan erkekse erkektir, her zaman doğruyu söyler. Bu kadar. Bundan sonra sayın generale erkek general dedik. Erkek general geliyor dendi mi kaçacak delik arardık. Kaçamazsak kediye yakalanmış fare misali felaketimizi beklerdik. Örneğin sınıfta ceketsiz durmaya izin verilmiş olduğu halde her hangi birimiz ceketsiz olduğu için tecrid cezası alabilirdi. Konu Hasan Akçay tarafından (8. March 2024 Saat 09:05 AM ) değiştirilmiştir. |
9. March 2024, 03:11 AM | #16 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 817
Tesekkür: 0
157 Mesajina 225 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 |
Benim suçum büyük. O gece soğukkanlı bir şekilde deponun
kapısını kırmışım, mermi sandığı taşımışım, arkadaşlara mermi dağıtmışım. Bunu Bircan Sevgör ilk ifadesinde söylemiş. "Yanımda Hasan vardı" demiş. Hangi Hasan? Savcı bölüğün fotoğraflarını Bircan'ın önüne koymuş, beni göstermiş, "Bu mu?" Bircan "Evet" deyivermiş. Bircan sonra bana geldi. Yanıldım, özür dilerim dedi. Mahkemede düzeltirim. Ama ifade verirken heyecanlandı, şaşırdı, hatasını düzeltmeyi unuttu. İfade sırası Hasan Şenarbay'a geldi. Hasan mermi sandığı taşıdığını söyledi. Söz aldım. "Efendim, Hasan mermi sandığı taşıdığını söylüyor. Bircan'ın tutanaktaki hatası düzeltilsin." Yargıç Hasan Şenerbay'a sordu: sen mermi sandığı taşıdın mı? Hasan bu kere "Hayır, taşımadım" dedi. Yargıç "Neyse..." dedi, "zaten esasa taalluk etmez bu." Avukatlar benim bu çıkışımı hoş görmediler. "Birbirinizi suçlamayın Hasan Akçay gibi" diye bir kağıt gönderdiler. Kağıt elden ele dolaştı. İfade sırası başka bir arkadaşa geldi. Arkadaş: Tarım Bakanlığının yakınındaki kavşakta Önder Aydınlı* "Biz kemalistler!" diye bağırıyordu... Haydaaa. Yine söz aldım: Efendim ben de ordaydım, olmadı öyle bir şey. Arkadaş: Hasan Akçay'ın bulunduğu yer kavşağa uzaktır. Onun için duymamıştır, ben duydum. Offf. __________________________________________________ _____ *Önder Aydınlı darbeci subaylarla birlikte Mamak'taki "1 Numaralı Mah- keme"de yargılanıyordu, iddianameye göre elebaşıydı. Konu Hasan Akçay tarafından (10. March 2024 Saat 12:46 AM ) değiştirilmiştir. |
10. March 2024, 01:56 AM | #17 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 817
Tesekkür: 0
157 Mesajina 225 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 |
TANIKLAR
Kenan Güven (Kur bnb, Harbokulu 2. tabur komutanı) 02.00 gibi okula geldim. Nöb subay Şendoğan'ı gördüm. Darbeci subayların okulu ele geçirmiş olduğunu anladım. Talat Aydemir'le karşılaştım. Bana görev vermek istedi. Reddettim. Okuldan çıktım. Aşağıda bir öğrenci grubunu sıraya soktum, Çan- kaya'ya doğru "İleri! Marş!" dedim ama üçüncü taburdan İbrahim Demir buna engel oldu. "Geriye dön! Marş!" diye bağırdı. Öğrenciler geriye dön- düler, uzaklaştılar. İbrahim bana da silahını çevirdi, "Burda senin borun ötmez!" dedi. Yargıç: Okul kapısında öğrenciler sizi selamlamış, onları neden emrinize almadınız? Tanık: Silahlarını üzerime çevirenler vardı, kork- tum. Nuri Hazer (Tuğgeneral, 28. tümen komutanı): Önce ortalıkta harbiye öğrencileri yoktu, sonra göründüler. Ben aralarından geçtim. Bana parola sormadılar, ateş etmediler. Şoförüm "Ateş ettiler" derse inanmayın, öyle olsaydı ben de duyardım. Radyoevindeki öğrencilerle herhangi bir yanlışlık ve kazaya sebep olabilir endişesiyle sabaha kadar temas kurmadık. Sabahleyin başlarında bulunan subayla temas ettim ama bu temastan öğrencilerin haberi yoktur, onlar karşıda duvar gibi duruyorlardı. Sivil halkın yanında silahlarını teslim etmek istemiyorlardı. Sonunda itirazsız arabalara binip okullarına döndüler. Necati Özdemir (Kur alb, Okullar dairesi öğretim şubesi müdürü): Olayı duyar duymaz sivillerimi giydim, Kızılay'a doğru hareket ettim. O meşhur Fethi Gürcan'ı gördüm fakat o beni görmedi, görseydi beni muhakkak şehit ederdi (gülüşmeler). Öğrenciler azimliydiler, gözlerinden ateş saçıyorlardı. Kur'ân üzerine yemin ederim ki önlerine ana babaları çıksa çiğner geçerlerdi. Bütün salon: Yuuuh! Yargıç: Ne demek yuh! Diyeceği olan varsa gelir mikrofon başında konuşur. Böyle olursa tedbir alırım. Bakın bu hareket sizin o geceki halinizi de anlatır. Tanık: Evet efendim, o gece tıpkı böyleydiler. Yargıç: Siz de susun efendim, söz vermeden konuşmayın. Öğrenci 1: Bu albay o gece önümüze geçip gelin ardımdan demiş te gelmemiş miyiz? Öğrenci 2: Bi yelkencidir, göreve gideceğine sivillerini giyip durumu izlemeye gidiyor. Öğrenci 3: Fethi Gürcan beni şehid ederdi diyor, kendisi Fethi Gürcan'ı niye vurmamış? Avukat Asım Ruhacan: Tanık, öğrencileri uyarmaya çalışan bir subay topluluğu görmüş mü? Tanık: Görmedim. Ama öğrencileri siviller uyarıyordu... Muhterem hakim bey! Şu talebe bana fena halde başını salladı, hem de fena halde! Yargıç: Kimdir o? İbrahim Demir: Hayır efendim sallamadım. İspat edebilirim. Savcı: Efendim İbrahim Demir'in bari bu hareketi hakkında bir karar verilsin. Yargıç savcının talebini kâle almadı. İbrahim yalnızca başını sallamış, herkesin vücudu zangır zangır sallanıyordu. Ah benim garib anam, babaların şahı babam! Sizi çiğner geçermişim... Yuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuh! Ordakilerin çoğu subaylar dahil üzüntümüze isyanımıza kapılmış, ağlıyordu. Yargıç: Öğrencilerin aldatılmış olup olmadığı hakkındaki kanaatiniz nedir? Tanık: Azimliydiler, kararlıydılar. Yargıç: Bu kanaate nerden vardınız? Tanık: Çünkü parolaları "harbiyeli aldanmaz"dı. Yargıç: Peki çekilebilirsiniz. Önümden geçerken gözlerimi yumdum ama çoğu arkadaşın yüzüne tükürür gibi baktığından, "senin gibi subay olacağıma olmayayım daha iyi" dediğinden eminim. Müberra Yetkin (spiker) Öğrenciler dadyoevini işgal ettiler. 30-40 harbiyeli bana silah çekti. Radyodan yapılan bütün uyarıları öğrenciler her halde duyuyordu, hepsi dinliyordu. "30-40 harbiyeli bana silah çekti" deyince salonda gülenler oldu. Yargıç: Gülmeyin gülmeyin, ağlamak lazım. Hani nöbet tutmaya gitmiştiniz? Oysa gülünç olan 1 kadına 30-40 harbiyelinin silah çekmesiydi. Müberra Yetkin sözleriyle karikatür çizmişti. Orhan Çokdeğer (Kur alb, Ankara Merkez komutanı) Tarım Bakanlığının önünde 15-20 öğrenci itirazsız teslim oldu. Yalnız içlerinden biri silahını vermek istemedi. Zaten bence de bir askerin silahını teslim edivermesi şerefli bir hareket sayılmaz. Bunların arasında ateş etmesini bilmeyenler de vardı, biri cemseye binerken kazayla ateş etti. Nazmi Balcı (Yedek tğm) Parolayı öğrendim. Genel Kurmayın önündeki subayları içeri aldık. Sonra tankların başında nöbet tutmaya başladım. Harbiyeliler geldi. Başlarındaki subay "Sen ne arıyorsun burda?" dedi. Görevliyim dedim. "Burda nöbet tutacağına gel gidelim radyo evinde tut." Gittim. Sabaha kadar radyo evinde kaldım (gülüşmeler). Yargıç: Bu da aldatılmış! İbrahim Divriz (Er) Depo nöbetçisiydim. Öğrenciler kapıyı açmak için üzerime yürüdüler. Gotün gotün gittim (gülüşmeler). Yargıç: Gülmeyin. Bunları siz eğiteceksiniz. Süleyman Tuncay (Hava tuğgeneral) İran hava kuvvetleri komutanına verilen kokteyldeydim. Olaydan 24.00'ten önce haberdar oldum. Tandoğan alanında Harbiyeliler tarafından durdurulduk. "Başınızda kim var? Kimden yanasınız?" dedim. Başımızda kim olduğunu söyleyemeyiz, dediler. Uyardık. "Emir kuluyuz, siz olsanız ne yapardınız?" dediler. Bir yüzbaşının gelmesiyle sertleşiverdiler. Başlarında Talat Aydemir'in bulunduğunu biliyorlardı. Yalnız öğrencilerden bazıları 23.30'da yataklarından kaldırılıp getirildiklerini söylediler. Elazığ'lı esmer bir öğrenci "Talat Aydemir'den emir alıyoruz" dedi. Tuğgeneral Tuncay'ın yanında başka havacı subaylar da varmış, hepsi tek tek gelip tanıklık ettiler. Yargıç birin- den Erzurum'lu öğenciyi tanımasını istedi. "Gelsinler buraya" dedi. Benzer görünüşte 5, 6 arkadaş kalktılar. Ama aralarında Erzurum'lu yoktu. Tanık eliyle gösterdi, "Şudur" dedi. Salonda gülüşmeler oldu. Yargıç ta gülümseyerek "Olur böyle şeyler" dedi, "her- kes yanılır... Erzurum'lu öğrenci gelsin!" Geldi. "Bu mu?" Tanık kızararak "Evet bu!" Bir öğrenci: Efendim sayın tanık kokteylden geliyormuş, acaba içkili miydi? Avukat Asım Ruhacan da tanığa bir soru sordu. Ta- nık "Avukat bey ne konuştuğunu galiba bilmiyor!" dedi. Ruhacan: Avukat bey ne konuştuğunu biliyor, TANIK ne konuştuğunu bilmiyor! Yargıç: Buna izin vermem. Ruhacan (bağırarak): Vermeyin efendim, konuştur- mayın böyle! Asım Ruhacan sevdiğimiz bir hukukçuydu. O gelir gelmez moralimiz yükselirdi. Çok az ama çok kritik sorular sorardı. Örneğin tanıklık eden bir yarbay dedi ki: O gece dört öğrencinin hareketten vaz geçmelerini sağladım. Durumu pek âlâ biliyorlardı. Onları Merkez komutanlığına götürüp radyo dinlettim. Ruhacan: O sırada radyoda kim konuşuyordu? Yargıç: Tabi ki devlet adamlarımızdan biri. Öyle değil mi? Tanık: Efendim evet. Ruhacan: O halde sayın tanık öğrencileri hükümete karşı hareket etmekte olduklarına inandırmaya çalışıyordu. Öğ- renciler gerçeği bilseydi radyo dinletmek gerekmezdi. Tanık o ana kadar yaptığı suçlamaların boşa gittiğini gö- rünce şaşırıverdi. Yargıç: Elbette, tanık bunu söylemeye çalışıyordu zaten. * Tecriddeki bir öğrenci itirafname gibi bir rapor yazmış ve bu, tecrid- deki herkese imzalatılmış ama ötekiler raporda ne var bilmiyordum diyorlar. Her birinin savunması şöyle: Raporu yazanı tanımıyorum. Beni sabahın karanlığında kaldırdılar, bir odaya götürdüler. Önüme boş bir kağıt koydular, "İmzala!" dedi- ler. Baskı zoruyla imzaladım. Savcı: Suçlananlar neden 1459 öğrencinin her hangi biri değil de özellikle bunlardır? Savcının bu sorusu elbet önemliydi ama yargıç rapora savcı kadar önem vermiyordu, sanki ört bas etmek ister gibiydi. Raporu yazdı- ran yarbay duruşmada tanıklık ederken "Efendim raporu yazan öğ- renciyi tanıyorum. Az önce burdaydı" dedi. Yargıç "Kimdir o? Gelsin buraya!" demedi. Ve onun kim olduğunu hepimiz biliyorduk. Yarbay tanık kürsüsü- ne yürürken onun nasıl saklandığını gördük ("o" beraat etti). * Bana yöneltilen suçlardan biri de o gece nasıl teslim olduğumla ilgiliydi. Ben ve yanımdakiler "teslim olduk, teslim alınmadık" di- yorduk. Savcının iddiasına göre ise müsademe (silahlı çatışma) sonucu teslim alınmışız. Bir çete gibi, vuruşa vuruşa. Duruşmada bizim gruptan biri ifade verirken sürekli soruluyordu: Kimle müsademe ettiniz? Savcı, Erdoğan hakkında iddiasını daha da ileri götürdü: Erdoğan Gülsoy bu grubun başıymış. Elimizde delil var. Erdoğan sersemledi: vallahi efendim yok öyle bir şey... Garibim ha bire sağa sola bakıyordu. Yargıç bana da sordu: Siz çarpışarak mı teslim oldunuz? "Hayır efendim!" Tanıklar gelir de öyle oldu derlerse mahcub olmak var ama. Kontrolumu kaybettiğimi hatırlıyorum: Efendim, eğer yalan dolanla olacaksa ben ceza almaya da razıyım. Yargıç: Orası bizi ilgilendirir. Yalan mı değil mi biz biliriz. Kendimi toparladım: Evet efendim, baş üstüne komutanım. Konu Hasan Akçay tarafından (15. August 2024 Saat 07:29 AM ) değiştirilmiştir. |
10. March 2024, 04:54 AM | #18 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 817
Tesekkür: 0
157 Mesajina 225 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 |
Tanık olarak muhafız alayının komutanı kur alb İsmail Hakkı Bayındır
geldi. Yargıç sordu: Size gelen bütün öğrencilerle ilgili olarak müsademe sonucu teslim alındılar deniyor. Müsademe sonucu mu teslim alındılar? Tanık: Onu ben bilemem, onları getirenler bilir. Ben müsademeden söz eden bir liste imzalamadım. Ayrıca, bu bir serlevhadır (başlık). Serlevha diye herşey yazılabilir (?!) Bütün arkadaşlar listenin bize dayak atan yüzbaşı tarafından hazır- landığını düşünüyor. Erdoğan'ın açıklaması şöyle: Yüzbaşı Muhafız Alayının adlî subayı. Önce müsademe başlıklı liste- yi hazırladı, imza için alay komutanına sundu, komutan imzalamadı. Bunun üzerine yalnızca "teslim alınanlar" yazan listeyi hazırladı. Ko- mutan imzaladı. Yüzbaşı imzasız listeyi imzalıya iğneledi, ikisini de yolladı. Bu arkadan vuruculuk o yüzbaşının karakterine çok uyar diyorduk. Tanıklık etmeye gelsin, soracağım: "Nerelisin?" Nereli olursa olsun "senin kanın bozuk" diyeceğim. Eğer son iste- ğim sorulursa o yüzbaşıya dayak atmak istiyorum diyeceğim. * Anlatacaklarım bu kadarla kalsın. Gına getirtmeden burada bıra- kayım. Konu Hasan Akçay tarafından (29. August 2024 Saat 11:14 AM ) değiştirilmiştir. |
Hasan Akçay Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | dost1 (24. March 2024) |
3. May 2024, 05:19 AM | #19 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 817
Tesekkür: 0
157 Mesajina 225 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 |
SAVUNMALAR
Ethem Baykara: (Alb, oğlu sanık) Bir tabur komutanı ki kendisini selamlayan öğrencilerini korktum diye emrine almaz, bir alay komutanı ki hareket başlar başlamaz gider Genel Kurmaya sığınır, bir okul komutanı ki yıl içinde öğrencilere yaptığı konuşmaları delil olsun diye kasede aldırır, nöbetçi heyetinin o geceki kavuk sallayıcılığı malum... Sonra da kalkar öğrencileri muhakeme edersiniz. Bu masum öğrenciler kimlere paravan yapılıyor? Sanık sandalyelerinde okul idaresini görmek isterdim ben, öğrencilerin komutanlarını görmek isterdim. Ben Muhabere Okulu komutanıyım. Emrimde beşbin asker var. Hükumet olayı önceden bildiği halde beni haberdar etmedi. Yine de askerlerimi sabaha kadar sıkı kontrol altın- da tuttum, hiçbir olaya mahal vermedim. Peki benim asker- lerim de Harb Okulu öğrencileri gibi bir kör dövüşüne atıl- saydı ülkenin hali ne olurdu? * Bazı öğrenciler gibi ben de savunmamı kendim yaptım, kısa tuttum: Efendim esas hakkındaki mütalâda benim mermi sandığı taşıdığım Bircan Sevgör'den naklen öne sürülüyor. Ben bunun isim benzerliği yüzünden, yanlışlık eseri olduğunu duruşmada Hasan Şenerbay'ın sorgusu esnasında belirttim. İkincisi o gece bizim vuruşa vuruşa teslim alındığımız öne sürülüyor. Delil olarak Muhafız Alayından gelen listeye atıfta bulunuluyor. Oysa Muhafız Alayı komutanı kurmay albay İsmail Hakkı Bayındır öğrencilerin nasıl teslim alındığıyla ilgili sorunuzu şöyle cevapladı: Onu ben bilemem, getirenler bilir. Esasen ben vuruşmadan söz eden bir liste imzalamadım. Zaten o bir serlevhadır, serlevha diye her şey yazılabilir. Öteki tanıkların söylediklerini hatırlatayım. Kur albay Orhan Çokdeğer: Tarım Bakanlığının önünde 15-20 öğrenci kendiliklerinden gelip bize teslim oldular. Yalnız içlerinden biri silahını vermek istemedi. Zaten bence de bir askerin silahını teslim edivermesi şerefli bir hareket sayılmaz. Bunların arasında ateş etmesini bilmeyenler de vardı, biri cemseye binerken kazayla ateş etti. Yarbay Ziya Karahan: Tarım Bakanlığının önünde 50-60 öğren- ci kendiliklerinden bize teslim oldular. Yalnız bazıları silahlarının alınmasına hassasiyet gösterdiler. Bunları gruplar halinde Muhafız Alayına ve başka yerlere sevkettik. Efendim beratımı talep ediyorum. Ardımdan Bircan Sevgör söz aldı, mermi sandığı konusunda be- nim doğruyu söylediğimi belirtti, "Yanılmışım, özür dilerim" dedi. * https://www.youtube.com/watch?v=_xO6CGE0gRc&t=205s Bu videoyu dün gördüm. Taksim'deki anıta Harbiyeli Aldanmaz diye çelenk koyan bir arkadaş "Biz aldanmadık" diyor. O yüzden şart oldu, defterimden bir bölüm daha alıntılayayım: * Savcının esas hakkındaki mütalâsını bildirmesi için duruşmalara sekiz gün ara verildi. Bu sekiz gün bize çok uzun geldi. Ders kitaplarımız toplanmıştı. Roman kıtlığı çekiyorduk. Günde iki saat avluya çıkmamıza izin vardı. Top oynar, volta atardık. Bazan film de izlerdik. Savcının çalıştığı yer görünüyordu ama biz hala işin şakasındaydık, bize ceza verecekleri ihtimal dışıydı. Olmazdı öyle şey. Havsalamız almıyordu. Şakalarımız eskisinden de bol ve "hizmete özel"di. Örneğin film izlerken üstümüzden bir uçak mı geçiyor, bir arkadaş ciddiyetle haber verirdi: "Korkmayın uçaklar bizden." Filmde rol icabı senet mi imzalanıyor, bütün arkadaşlar bağırırdı: "Heeey, okumadan imzalama. Talât'ı gördüm yazarlar." Bazan film var denir, toplanırız ama iptal edilir, gûya hayıflanırız: "Tüh yahu, yine aldatıldık" Şiirler, nazireler yazdık: Yıllarca okudum hiç kalmadan Aklıma zerrece kuşku gelmeden Bir kuru aferin bile almadan Sınavdan sınava atılmışım ben. Ruhumu sarsa da yıldızın hali Takmaya talihim el vermez gayri O gece bir kuru yaprak misali Rüzgarın önüne katılmışım ben. Adıma sanık talebe diyorlar Tahliye istedim "yok be!" diyorlar Aldandım diyorum, "Deve!" diyorlar Bir Saldırgan oğlu Satılmış'ım ben. Sandalyelerin arkasına çakıyla, kalemle neler yazdık: 1459 MASUM HARBİYELİ İBNE TALÂT VATAN DEDİK HAİN OLDUK MİLLET DEDİK SANIK OLDUK HÜRRİYET DEDİK MEVKUF OLDUK ADALET DEDİK... Kısacası öldük ölümden birşeyler umarak bir büyük boşlukta bozuldu büyü ALDANDIK kardeşim, harbiyeli aldanmaz diye bağıra bağıra aldandık. SAVCININ ESAS HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜ Sekiz gün sona erdi, savcı mahkemeye "esas hakkındaki görüş"ünü sunuyor. Özetle talepleri: -320 sanığın aklanması -1139 sanığın 5 yıldan 15 yıla kadar ağır hapsi ve kamu haklarından yasaklanması. Savcı görüşünü okurken yargıç tavanı seyretti, sonunda "Tamam mı?" dedi, alıp dosyaya koydu. * İlginç olan en başta okunan iddianamede ne varsa "esas hakkındaki görüş"te nerdeyse aynen o vardı. Tanıkların sanıklar lehindeki ifadeleri hiçbir şeyi değiştirmemişti. Örneğin bizim grubun vuruşa vuruşa teslim alındığı iddiası "esas hakkındaki görüş"te aynen duruyordu tanıkların iddiayı çürüten beyanlarına inat. Savcının bu duyarsız tavrını ben de savunmamda kendimce dile getirdim. Yüzümü savcıya çevirdim, savcıya baktım ama "sayın savcı" demedim, "sayın savcıLIK" dedim. Saygım makamaydı. Duruşma yargıcı başını evet anlamında eğdi ve gözleriyle anlıyorum dedi. O andaki sezgim bu idi. * Tabi disiplin de toz duman oldu. Bağıra çağıra protesto edenler, sandalyeleri tekmeleyenler, birbirinin omuzunda ağlayanlar, dışarı çıkanlar, içeri girenler... Displinden sorumlu subay umut vermeye, teselli etmeye çalışıyordu: Arkadaşlar! Kendinizi bırakmayın, o savcıdır, Şeker de verir çikolata da. Onun istediği olacak değildir. Salona tuğgeneral Burhan Ercan girdi. Tısss. Herkes kediye yakalanmış fare oluverdi. . Konu Hasan Akçay tarafından (29. August 2024 Saat 02:02 PM ) değiştirilmiştir. |
3. May 2024, 09:11 PM | #20 |
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.020
Tesekkür: 3.570
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 |
Hasan Akçay kardeşim,
Rahmetli Talat Turhan abi vardı. O yıllarda tanıyor muydunuz?
__________________
Halil Ay |
Bookmarks |
Etiketler |
iki, mahkeme, numaralı |
|
|