4. June 2014, 11:30 AM | #11 | |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 21 |
Alıntı:
Ruh = Bilgi Ruh üfleme = Kısmi bilgi verme Adem = Kısmen bilgilendirilmiş insan Melek = Tabiat güçleri tanımları. Bu da güzel bir açıklama, neden olmasın. Benim ricam bu tanımları yapan Kuran ayetleri varsa belirtmeniz. Eğer bunlar tekamülde daha yeni kardeşler için birer örtme ise (ki olabilir), daha eski kardeşler için bu örtmeleri kaldıran ayetler de olmak zorunda. Bu ayetleri bulmadığım sürece Kuran'ın ruh dediği benim için ruh olarak, melek dediği de melek olarak kalır. |
|
4. June 2014, 12:43 PM | #12 | ||
Uzman Üye
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 21 |
Alıntı:
Cin = Ahkaf 26, Cinn 1: Başka yerden gelen yabancı insanlar Cinn 6: Tanımadığımız yabancı insanlar Ahkaf 29: Gizli ajanlar Rahman 15: Görünmez varlıklar, güçler (bu ayet için akıl, zeka, dikkat, düşünme yetisi vs.) Dediğim gibi, neden olmasın. Benim sorum, bu tanımları/eşleştirmeleri yapan Kuran ayetleri var mı. Alıntı:
Enerjinin bir varlık olduğunu ve bir bilinç (akıl, zeka, dikkat, düşünme yetisi vs.) olduğunu kabul etmeniz. Tanımınızda insan, bir beden (el-ayak, göz-kulak, et-kemik vs) deki, bir bilinç oluşturan bir enerjiden oluşuyor. Yani Rahman 15 'de, aramızdaki fark... Kuran'ın ruh dediğine sizin "ruh" dememeniz ama "akıl, zeka, dikkat, düşünme yetisi vs. oluşturan bir enerji varlığı" demenize iniyor. Oysa bu, zaten ruhun tanımı. |
||
4. June 2014, 01:12 PM | #13 | ||
Uzman Üye
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 21 |
Alıntı:
İblis = düşünme yetisi (daha doğrusu, düşünme yetisinin iyi kullanılmaması) tanımına/eşleştirmesine işaret eden ayet var mı. Alıntı:
Benim için madde aleminden yararlanmadaki belirli bir vakit 1.000 yıl: “İş ve oluşu gökten yere1 doğru çekip çevirir; sonra o O'na yükselip çıkar3: Bir günde ki, süresi, sizin saymakta olduğunuz günlerden bin yıla denktir2.” Secde 5, Hac 47 İki alemli tekamül… 1- Madde alemi bölümü, 2- Bin yıl gibi bir süre alacak şekilde, 3- Tamamlanır.“Yemin olsun, biz Nuh’u1 toplumuna gönderdik de o onların arasında2 bin yıldan3 elli yıl eksik kaldı4.” Ankebut 14 1- Olgun ruhlar, 2- Tekamülün madde alemdeki, 3- Bin yıllık süresinin, 4- Sonuna yaklaşmış olanlar.
|
||
6. June 2014, 09:03 PM | #14 |
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.018
Tesekkür: 3.568
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 |
Selamun aleyküm, Değerli Ozkanates Kardeşim,
Ne yazık ki, dil bozulunca din de bozuluyor. 26Ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler: “Üstün gelmeniz için bu Kur’ân'ı dinlemeyin, onun içinde anlamsız şeyler yapın/ anlaşılmasını her türlü yolla engelleyin” dediler. (Fussilet; 26) Bu ayette, Kur’an’dan etkilenen kişilerin müslüman olmalarına tahammül edemeyen müşrikler ve Kur’an’a karşı aldıkları tavırdan bahsedilmektedir. Bunlar, mesajının dinleyenler üzerindeki etkisini bildiklerinden dolayı çevrelerindekileri Kur’an’dan uzak tutma planları yapan kimselerdir. Çünkü biliyorlardı ki, Kur’an hem lafız, hem de mana bakımından mükemmel bir sözdür; öyle ki, tüm mesajları dinleyenleri rüşde götürüyor, zihinleri açıyordu. Öyleyse ne yapıp edip dinlenilmemesini sağlamalı, anlaşılmasını engellemeliydiler. Aksi halde hükümranlıklarının bitmesi kesindi. Bu nedenle, nerede Kur’an okunsa hemen seslerini yükseltmeye ve hurafeler, masallar anlatarak, ıslık çalarak, el çırparak, bağırarak çağırarak, yalan yanlış şiirler okuyarak, batıl sözler söyleyerek, gürültü, patırtı yaparak Kur’an’ın anlaşılmasını engellemeye karar verdiler. Yargılarınıza dayanak yaptığınız âyetlerden biri olan A'raf 22 ye bakalım. "Fedellahüma biğurur* felemma zâkaş şecerete bedet lehüma sev'atühüma ve tafika yahsifani aleyhima min verekıl cenneti, ve nadahüma Rabbühüma elem enheküma an tilkümeş şecereti ve ekul leküma inneş şeytane leküma adüvvün mübiyn" Klâsik eserlerde ileri sürülen “yasak ağaçtan yedi de avret yerleri açığa çıktı, avret yerleri açığa çıkınca da incir yapraklarıyla onları örtmeye çalıştı” anlayışı, Kur’ân'ın ifadelerine aykırıdır. Çünkü âyetin teknik yapısı buna izin vermez. Âyete göre, Âdem ve eşi ağaçtan/maldan tadınca iki olay meydana gelmiştir: Önce çirkinlikleri (kötülükleri) ortaya çıkmış, sonra da tekasür hastalığına yakalanarak biriktirmeye başlamışlar, tadını aldıkları bütün süslerin kendilerinin olmasını istemişlerdir. Âyetin bildirdiğine göre Âdem ve eşi, İblis'in vesvesesini, iğvasını, ölçüp biçmeden (tefekkür etmeden) uygulamış ve içlerinde gizli olan çirkinlikleri, yani istenmeyen, sevilmeyen huyları ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan ilk çirkinlik ise “istifçilik”tir. Bu âyetten bir kısmını alarak: "O ikisi ağaçtan tadınca çirkin yerleri kendilerine açıldı.” Araf 22, diye belirttiğiniz cümlede çirkin yerleri diye çevrilen sözcük "sev'ete" dir. Bu âyette geçen ve yanlış meallendirilen bazı sözcükleri tahkik etmek gerekir. Sev’ete” sözcüğü; “çirkinlikler” demektir ve “sue” sözcüğünden türemiştir. “Her türlü kötü, çirkin şeyi yapmak” anlamındaki “sue” sözcüğünün bu anlam ekseninde olan birçok türevi vardır. Meselâ, “seyyie” sözcüğü, “hasene” sözcüğünün karşıt anlamı olarak kullanılır. Dolayısıyla bu kökten türemiş olan “sev’ete” sözcüğü de, her türlü çirkin iş, söz ve durumu ifade eder. Arapların bu sözcüğü cinsel organlar için kullanmaları da, yaşadıkları toplumda çoklukla bu organların kötülüğe sebep olması sebebiyledir. “Sev’ete” sözcüğü ayrıca “ceset” için de kullanılır. Zira ruh bedenden çıkınca, beden çürüyüp kokmakta, yani çirkinleşmektedir. (Lisan ül Arab, c: 4, s:434-436) Maide suresinde geçen “sev’ete” sözcüğü “ceset” için kullanılmıştır: Maide; 31: "Derken Allah hemen ona sev’ete ahıhi (kardeşinin kötülüklerini/ cesedini) nasıl gömeceğini göstermek için toprağı eşeleyen bir karga gönderdi. O, “Yazıklar olsun bana, şu karga kadar olup da sev’ete ehıy (kardeşlimin kötülüklerini / kardeşimin cesedini) gömmekten âciz miyim ben?” dedi. Sonra da pişman olanlardan oldu." Konumuz olan ayette “sev’ete” sözcüğü “çirkinlikler” anlamındadır ve bu sözcüğün “cinsel organlar” olarak çevrilmesi yanlıştır. Çünkü Allah, insanı en güzel bir biçimde yaratmış olduğundan, cinsel organlar için “çirkin” nitelemesi yapılamaz. Buradaki “sev’ete” sözcüğüyle, insana ilham edilmiş olup, çeşitli etkilerle dışa vuran kötü huylar (fücur) kastedilmiştir: Şems; 8: -ki O, ona fücurunu ve takvasını ilham etti- (ant olsun ki,) Çirkinliklerin, “insana ilham edilmiş fücur” olduğu gerçeği ortaya çıkınca, “çirkinliklerin kendilerinden gizli kalması”ndan da; bu fücurun, durağan bir özellikte olduğu ve bir etkiye tepki olarak dışa vurulmasına kadar insanın kendisinden bile gizli kaldığı anlaşılmaktadır. Nitekim 22. ayette görüleceği gibi, Âdem de, yasağı dinlemeyerek verdiği tepkiden sonra, içinde saklı olan fücurun dışa vurması sonucu bencil, haris birisi olup çıkacaktır. "varaku'l-cennet=cennet yaprağı" Ağaç yaprağı” ve/veya “kitap yaprağı” olarak meşhurlaşmış olan الورق[varak] sözcüğü; Arap dilbilimcilerinden Cevherî'ye göre, “gümüşlerden yapılma ve develerden meydana gelme mal varlığı” İbn-i Sîde'ye göre, “koyun ve develerden meydana gelen mal varlığı” (Lisânü'l-Arab; c. 9, s. 277, 280.) Râgıb'a göre, “kitap ve ağaç yaprağından başka, ağaçtaki yaprağın çokluğuna benzetilerek ‘çok mal’ için de varak tabiri kullanılır. (el-Müfredât; s. 520, “Verk” mad.) Ebû Ubeyde'ye göre, “gümüş ve her türlü canlı hayvan”; Ebû Sa‘îd'e göre, “basılmış gümüş” [gümüş para] anlamlarına gelmektedir. Tâcü'l-Arûs; c. 13, s. 476-480. Bu açıklamalara göre, âyetteki "varaku'l-cennet=cennet yaprağı" ifadesi, “insana haz veren para, mal, mülk ve çeşitli nimetler” anlamına gelmektedir ki Rabbimiz bunların neler olduğunu başka bir âyette bildirmiştir: 14Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, etinden ve sütünden yararlanılan hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu aşırı istek, insanlara süslü/çekici kılındı. Bunlar, basit dünya hayatının kazanımıdır. Ve Allah, varılacak güzel yer Kendi katında olandır. (Âl-i İmrân/14) "zevk, “lezzet alma, hoşa gitme"; bir şeyin tadını almak, tadına varmak, bir şeyin müptelâsı olmak” demektir. Bu şey, iyi bir şey olabileceği gibi, çirkin bir şey de olabilir. Bir şeyin tadını almak ağız yoluyla olabileceği gibi başka yollarla da olabilir. Kur’ân'ın birçok âyetinde azabın-belanın tam içerisine düşme de zevk sözcüğüyle ifade edilir. Esas anlamı bu olmasına rağmen sözcük genellikle “dil ucuyla tatma” anlamında anlaşılmaktadır. Hâlbuki esas anlamı “iliklere işleyecek ölçüde hissetmek” demektir. Bu sözcük, türevleriyle birlikte Kur’ân'da 60 kez yer almış ve “nimetlerin veya cezanın azıcık dokunup geçivermesi” olarak değil de “gerçekten, iyice yaşanması” anlamında kullanılmıştır. Burada da Âdem ve eşinin konu edilen ağaçtan [altından, gümüşten, deveden, arpadan, buğdaydan ve hurmadan] basitçe tatmayıp onun iyice tadına vardıkları, müptelâsı [tutkunu] oldukları anlaşılmaktadır. Zaten Tâ-Hâ/121'de bu durum, zâka [tadına vardılar] sözcüğü yerine, ekele [yediler] sözcüğü ile dile getirilmiştir. Âdem ve eşi, Kur’ân'da "varaku'l-cennet" olarak adlandırılmış olan “iğreti yaşamın faydalarını sağlayan şeyler”e dadanmışlar ve bu tarz süsleri üst üste koyarak (bütün süsleri bir araya toplayarak) üzerlerine almışlardır (yaşamlarının ayrılmaz parçası hâline getirmişlerdir). Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay |
8. June 2014, 08:04 PM | #15 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2012
Mesajlar: 304
Tesekkür: 0
59 Mesajina 91 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22 |
araf/11
ve lekad halaknaaKUM summe savvernaaKUM.../ tasarlanıp sonra biçimlendirilenler... hicr/26 ve le kad halaknel insaane min salsaalin min hamein mesnuun.../ kuru balçık, şekillendirilmiş kurumuş balçıktan tasarlanan insan... hicr/29 fe izaa "sevveytuHU ve nefahtu fiiHİ min ruuhii" fekauu leHU saacidiin.../ biçimlendirme ve ruh üfleniş... tarık/5 fel yenzuril insaanu mimme hulık.../ insan nasıl tasarlandığına baksın... tarık/6 hulika "min maain daafik".../ "atılan sudan" tasarlandı... atılan sudan halk edilen/ tasarlanan insan... secde/7 ellezii ahsene kulle şey’in halakaHU...ve bedee halkal insaani "min tiin".../ en iyi halde..."nemli topraktan" yoktan tasarlanan insan... secde/8 summe ceale neslehu "min sulaaletin min maain mehiin".../ tasarımdan sonra neslini "meni akıntısından, hakir bir sudan" devam ettiren... tasarlanıp biçimlendirilenler, kuru balçıktan, şekillendirilmiş kuru balçıktan tasarlanan insan, meni akıntısından, atılan sudan tasarlanan insan/meni ile döllenmiş yumurta/zigot/nemli topraktan tasarlanıp biçimlendirilen... adem... ali imran/59 inne mesele iisaa indallaahi ke meseli aadem../ allah a göre isa durumu adem durumu gibi... halakahu min "turaabin" summe kaale lehu kun fe yekuun.../ "kuru topraktan" tasarlanan sonra ol denilip olan... isanın durumu adem gibi, sadece gibi, nemli topraktan tasarlanan, tasarlanıp ruh üflenilen... ve kuru topraktan tasarlanıp "kun" emri devreye sokulan... maide/110 ve iz tahluku minet tiini ke hey’etit tayri bi iznii fe tenfuhu fiihaa fe tekuunu tayran bi iznii.../ meryem oğlu isa aldığı izin ile nemli topraktan tasarladığı kuş gibi şekle yeni bir izin ile üfleyerek tasarlandığı şekle dönüştürebiliyor, aldığı izn ile tiinden halk edebilip içine de üfleyebiliyor ama "bedii" değil... bu kuş için tekamül hikayeleri üretilmiş midir acep, o da halk edildi/tasarlandı, üflendi... sad/26 yaa davuudu innaa cealnaake haliifeten fiil ardı fahkum beynen naasi bil hakkı ve laa tettebiil hevaa.../ davud seni arza halife atayacağız, nas arasında hak ile hükmet ama hevana uyma... davud da arza halife atanmış ama ne melekler laf üretmiş ne adem-havvacılar ne de tekamülcüler... bakara/30 ve iz kaale rabbuke lil melaaiketi "innii caailun fiil ardı haliifeh".../ "arzda halef atayacağım"... kaaluu "e tec’alu fiihaa men yufsidu fiihaa ve yesfikud dimaa".../ "kan döken bozguncuyu mu atayacaksın".. ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek.../ biz seni övüp yüceltip hürmet ediyoruz... kaale innii a’lemu maa laa taa’lemuun.../ bilmediklerinizi ben bilirim... melekler atanan hakkında bilgi sahibiler, atananın "kan döken bozguncu" olduğunu dillendiriyorlar ve kendileride övüp yücelten miş... nedendir bu tavırları, onlar sanki atanan halefin selefleri, sanki o ana kadar arzda hükm sürenler, sanki haleflerini alçaltıp kendilerini övüyorlar, neden arkadaş... buna karşılık halef atayan ne yaptığını iyi bildiğini bildiriyor... bakara/31 ve alleme aademel esmaae kullehaa.../ isimlerin tümünü ademe öğretti... summe aradahum alel melaaiketi.../ sonra meleklere sundu... fe kaale enbiuunii bi esmaai haaulaai in kuntum sadikiin.../ hadi haber verin bana isimleri, sözü doğrular iseniz... 30 uncu ayette kendilerini övüp halefe bozguncu kan döken diyebilen selef modundakiler iddialarında haklıysalar talebe cevap verebilecekler... bakara/32 kaaluu subhaaneke laa ilme lenaa illaa maa allemtenaa.../ sen subhan, bize öğrettiğin dışında bize ilm yok... inneke entel aliimul hakiim.../ sen bilen ve hakim... cevap veremediler... bakara/33 kaale yaa aademu enbi’hum bi esmaaihim.../ haber ver onlara isimlerini adem... fe lemmaa enbeehum bi esmaaihim.../ isimleri haber verir... kaale e lem ekul lekum innii a’lemu gaybes semaavaati vel ardı.../ yerin göğün gayblerini bilenim... ve a’lemu maa tubduune ve maa kuntum tektumuun.../ açıkladığınızı, gizlediğinizi bilen... adem onların yapamadıklarını yapan, haleflerini atayan, bilip bilmeden soru soran seleflerin söyleyip söylemediklerini daha önce beyan ettiği gibi daha iyi/gerçeği bilen ... bakara/34 ve iz kulnaa lil melaaiketiscuduu li aademe.../ meleklere/selef modundakilere denilen, "boyun eğin "ademe"..." fe seceduu illaa ibliise, ebaa vestekbere ve kaane minel kaafiriin.../ iblis haricindekiler boyun eğerken o büyüklendi ve inkarcılardan oldu.. ademe secdede birden fazla selef modunda melek ve iblis hariç, direnip büyüklenince inkarcılar sınıfına geçen iblis bir melek... isra/61 ve iz kulnaa lil melaaiketiscuduu li aademe fe seceduu.../ meleklere ademe boyun eğin dendiğinde boyun eğerler... ...illaa ibliis kaale e escudu li men halakte tiinaa.../ iblis hariç, nemli topraktan tasarlanana mı boyun eğecek... araf/10 ve lekad mekkennaakum fiil ardı.../ yeryüzünün mekan edilişi... araf/11 ve lekad halaknaaKUM summe savvernaaKUM.../ tasarlanıp sonra biçimlendirilenler... fe seceduu illaa ibliise.../ iblis haricindekiler boyun eğer... lem yekun mines saacidiine.../ o boyun eğenlerden olmadı... kehf/50 fe seceduu illaa ibliise, kaane minel cinni fe feseka an emri rabbihi.../ bir melek olan iblis boyun eğmeyip cinler safına katılır, efendisinin buyruğundan sapanlardan olur ... e fe tettehızunehu ve zurriyyetehuu evliyaae min duunii.../ onu ve neslini benden başka veliler mi edindiniz... ve hum lekum aduvvun.../ size düşmanlar... sad/74 illaa ibliise, istekbere ve kaane minel kaafiriine.../ kibirlendi/büyüklendi ve inkarcılardan oldu... sad/75 estekberte em kunte minel aaliine../ kibirlendin/büyüklendin yücelerden mi oldun... boyun eğip kabullenenler ve kibirlenen inkarcılar, iki grup... iblis; melek, halefi, nemli topraktan tasarlanana boyun eğmeyi kabullenmeyen/boyun eğmeyen selef, cinler safında, rabbin buyruğundan sapkın, rab yerine edinilen veli, düşman, kibirlenen/büyüklenen/kendini yücelerden sanan inkarcı... kaf/3 e izaa mitnaa ve kunnaa "turaabaa" zaalike rec’un baiidun.../ toprak olduktantan sonraki dönüşü uzak görenler... vakıa/47 ve kaanuu yekuuluune e izaa mitnaa ve kunnaa "turaaben" ve izaa men e innaaa le meb’uusuun.../ toprak ve kemik olduktan sonraki dirilişe şaşırma.. "meryem oğlu isanın tasarladığı kuşun ham maddesine" karıştıktan sonraki dönüşe/dirilişe şaşanlar.. |
9. June 2014, 07:20 AM | #16 | |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 21 |
Alıntı:
Neyse ki Kuran bize sevgiden bir zırh temin etmektedir ki, ümmetin bu bitmez tükenmez yargılama enerjisine teslim düşmüyoruz: "Ey resuller! Güzel ve temiz şeylerden yiyin ve barışa, hayra yönelik iş yapın! Çünkü ben, yapmakta olduğuklarınızı çok iyi bilmekteyim. İşte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ve ben de sizin Rabbinizim; o halde benden sakının! Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli zübürlere/kutsallaştırılmış hizip kitaplarına ayırdılar. Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir.” Muminun 51-53 Artık daha açık nasıl yazılır. Resullerin ümmeti tek ama o resullerin tekipçileri, o "resuller ümmeti"ni parçalıyor. Bunun göstergesi de... her parçalayanın/hizbin... yalnız kendi elindekiyle sevinip övünmesi.Peki bu yanlış mı, elbette hayır, "resuller ümmeti" olmayanların, hizip ümmetleri olmaları Allah'ın bir dilemesinden gayrısı değil: "Allah dileseydi, elbette ki sizi birtek ümmet yapardı. Ama O, dilediğini saptırıyor, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzluyor. Yapıp ettiklerinizden mutlaka sorgu-suale çekileceksiniz.” Nahl 93 “Eğer Rabbin dileseydi insanları elbette ki bir tek ümmet yapardı. Ama birbirleriyle çekişmeye devam edeceklerdir. Rabbinin rahmet ettikleri müstesna.” Hud 118 Şimdi de bakalım, bu çekişme halinin yol haritası ne: "O, onları işte bunun için yaratmıştır. Rabbinin, "Yemin olsun ben cehennemi, tümden insanlar ve cinlerle dolduracağım!" sözü tamamlanacaktır.” Hud 119 “İşte bu, kesin gerçektir. Ateş halkının çekişmesi gerçekleşecektir.” Sad 64 Şu da güzele klavuzlananların yol haritası: "Şöyle deyin: "Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, onun torunlarına indirilene, Mûsa'ya ve İsa'ya verilene ve diğer nebilere verilene inandık. Bunlar arasından hiç kimseyi ayırmayız. Biz yalnız O'na/Allah'a teslim olanlarız."" Bakara 136 “Herkesin bir yönü vardır, ona döner. O halde hayırlarda yarışın. Nerede olursanız olun Allah sizi bir araya getirecektir. Allah herşeye güç yetirendir.” Bakara 128 O halde artık anlıyoruz, Kuran'ın inananlarına alaycılığı bile yakıştıramamasını: “Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin! Olabilir ki, alay ettikleri topluluk kendilerinden hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Alay ettikleri, kendilerinden hayırlı olabilir. Özbenliklerinizi ayıplamayın/kendi nefislerinizde ayıplar aramayın; birbinize lakaplar yakıştırmayın. İmandan sonra sapıklıkla adlanmak ne kötü şeydir! Kim ki tövbe etmez, işte böyleleri zalimlerdir.” Hucurat 11 O halde kişiye düşen... “Onların iyiyi ve güzeli bulmaları, senin üzerine bir borç değildir. Tam aksine, dilediğini/dileyeni iyiye ve güzele kılavuzlayan Allah'tır. Nimet ve imkândan başkalarına bağışladığınız, esasında sizin öz benlikleriniz lehinedir. Allah'ın yüzünü arzulama dışında bir şey için infak etmiyorsunuz. İnfak ettiğiniz her nimet size tam bir biçimde geri verilir. Ve siz, asla zulme uğratılmazsınız.” Bakara 272
|
|
9. June 2014, 08:38 AM | #17 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 21 |
"Hiç kuşkusuz, o zikiri/Kur'an'ı biz indirdik, biz; her hal ve şartta onu muhakkak koruyacak olan da biziz." Hicr 9 Bir ilahi plana inananlar, öncelikle o ilahi plana güvenmeliler: http://hanifler.com/showthread.php?t=3517 . Konu ozkanates tarafından (9. June 2014 Saat 08:43 AM ) değiştirilmiştir. |
9. June 2014, 12:03 PM | #18 | |||||||
Uzman Üye
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 21 |
Alıntı:
Alıntı:
Ruh = Bilgi Ruh üfleme = Kısmi bilgi verme Adem = Kısmen bilgilendirilmiş insan İnsan = Bilgilendirilmemiş/cahil insan Melek = Tabiat güçleri İblis = düşünme yetisi (daha doğrusu, düşünme yetisinin iyi kullanılmaması) Cin = Başka yerden gelen yabancı insanlar, tanımadığımız yabancı insanlar, gizli ajanlar, görünmez varlıklar, güçler ... yorumlarından türetilmiş yorumlar. O halde bir adım geriye giderek, yukarıda listesini verdiğim ilk yorumların yaslandığı tanımları yapan Kuran ayetlerini sormam gerek. Bu ayetlerin olmaması durumu, "ben Kuran'ı böyle anlıyorum" demektir; ki bu da izah edildiği üzere, tüm tekamül kademelerinin yaptığıdır/metodojisidir (her birine verdiğim haklılığı bu yoruma da verir, bunu da kabul ederim). Alıntı:
"O ikisi ağaçtan tadınca çirkin yerleri kendilerine açıldı1. Bahçenin yapraklarından yamalar yapıp üzerlerine örtmeye başladılar2.” Araf 22, Taha 121 1- Üreme organlarının kendilerine açılması... cinsiyetsiz ruhların, cinsiyetli bedenlere bağlanması.2- Bedeni örtme, giyinme. Daha önce giyinmiyorlardı çünkü madde bedenleri yoktu. Alıntı:
Ayete dönersek, "çirkinlikler", hem çirkinlik hem cinsel organ anlamında. Yani ikisi de doğru. Metnimde, sizin bahsettiğiniz çirkinlikler/kötülükler anlamını zaten vermiştim: “Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir." Ahzab 72. Ve verdiğim ikinci "cinsel organ" anlamı da doğru. Ruh (adem) cinsel organlara (bedene) sahip olunca madde alemde tekamüle başladı ve tekamül bu zalim/cahil/kötülük halinden başladı. Görüldüğü üzere, çelişen hiç bir durum yok. Üstelik bu kelime seçimi keyfi de değil. Madde bedeni anlatmak için hangi kelimeyi kullansak (beden, el, ayak, kol, göz vs.), ruh bedeni bilmediğimiz için hepsi ruh bedende de olabilecekti. Oysa üreme ihtiyacı madde bedene aittir. Dolayısıyla ruh beden ile madde bedeni birbirinden ayırmanın mutlak yolu (enerji ve madde kelimelerini kullanmayacaksak), üreme organlarıdır (ruhlar üremez, yaratılır). Alıntı:
Alıntı:
İkinci olarak, Kuran cinselliğin kendisi konusunda da pek çok uyarılar yapar, Arapça'dan bahsettiğiniz "muhtemel kötü sonuçlara" değinir, yaptırım dahi uygular. Dolayısıyla cinsel organlara "çirkinlik" kelimesi kullanmasında ve "dikkat edilmesi gereken bu unsurlara/eğilimlere" dikkat çekmesinde kendi mantığı içinde bir engel yok. Alıntı:
Sufizm'in kurucu teorisyenlerinden İbn Arabi: "İnsan bilinci sonlu olduğu için, sonsuz olanı kavrayamaz, imgeleyemez. Bu sebeple, zihninde onun bir imgesini oluşturur. Sonra bu imgeye aşık olur. Aşka düştüğünden, diğer insanların imgelerinin, aynı sonsuzun farklı imgeleri olduğunu göremez, onlara düşman kesilir. Gönül arifi ise, kendisini bir imge ile sınırlamaz, her imgede o aynı sonsuzu görür, hepsini öğrenmek ister ve hepsini bir ve tek olarak sever." . |
|||||||
ozkanates Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | Araştıran (11. June 2014) |
11. June 2014, 03:25 PM | #19 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 |
Sayın özkanateş.
Üzerinden "dehr"ler geçip de "hücre"den bu güne ulaşmış, yani hem beyinsel, hem vücutsal tekâmül etmiş, "öbür dünyada" da tekamüle devam edecek bir insan olarak, devam etmanizi istesem...... Lütfen. Saygılarımla. Galip Yetkin Konu galipyetkin tarafından (11. June 2014 Saat 03:53 PM ) değiştirilmiştir. |
16. June 2014, 01:57 PM | #20 | |||
Uzman Üye
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 21 |
Alıntı:
Alıntı:
Çamurdan yaratılan beden = homo sapines. Allah'dan üflenen ruh = Adem. İnsan = Beden (homo sapiens) + ruh (adem) Kuran'da buna uyumsuz bir ifade biliyorsanız, paylaşmanızı rica ederim. Alıntı:
Adem bir babadan doğmadı, Tanrı'dan bir ruh olarak yaratıldı. İsa, kendisinin Tanrıdan bir ruh olduğunu kavrayan ilk insan. Bu yüzden Tanrı'dan bir ruh olmanın anlatımı, sembol ismi. Bedenlerimizdeki ruhlar, bedenlenmemiş ruhlar "gibi"ler. Çünkü aynılar, babasızlar... onlar üremez, yaratılırlar. Bahsettiğin kuş vb. mucizeler, bu bilgiyi paylaşmak için. Allah'dan ruhlar olarak Allah'ın isim ve sıfatlarına sahibiz. İsa'nın mucizeleri, bu isim ve sıfatları göstermek için. Bu konu bir kez izah edildikten sonra, artık kapatılıyor. Kuran, her tür mucize ve doğa üstü olayla arasına kalın bir çizgi çiziyor. Muhammed babasız doğmadı, bir kuşa hayat vermedi, hiç bir mucize göstermedi. Çünkü İsa'dan itibaren mucizeyi artık biliyoruz: Biz/evren. 1- Tâ, Sîn, Mîm. Yani mucize indirilmedi.2- İşte sana gerçeği apaçık gösteren Kitap'ın ayetleri... 3- Onlar iman etmiyorlar diye kendini üzüntüden tüketir gibisin. 4- Eğer istersek gökten üzerlerine bir mucize indiririz de boyunları onun önünde perişanlıkla eğilip kalır. 5- O Rahman'dan kendilerine söze bürünmüş yeni bir hatırlatma gelmeye dursun, ondan mutlaka yüz çevirirler. Ve indirilmeyecek. 6- Yemin olsun, yalanladılar ama yakında gelecektir onlara alaya alıp durdukları şeyin haberleri. 7- Bakmadılar mı yere, neler fışkırtmışız onda cömert ve bereketli her çiftten. Çünkü mucize gördüğümüz her şey. Ve bunu görebilmemiz.
8- Bunda elbette bir mucize var, fakat onların çoğu mümin değiller. |
|||
Bookmarks |
Etiketler |
adem, cin, iblis, kuranda, melek, ruhun, tanımı, şeytan |
|
|