![]() |
|
![]() |
#1 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
57 Mesajina 70 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
Şimdi hatırladım ki Lokman 28 'de aynı kelime için yazışmıştık ve şu ifaden vardı:
Kur’an’a bakıldığında, bu sözcüğün “yeniden diriltme” anlamından çok, “gönderme” anlamında kullanıldığı görülmektedir. Sözcüğün “diriltme” anlamı da aslında “mezardan gönderme” anlamından kaynaklanmaktadır. Ragıp İsfahanî el-Müfredat adlı eserinde de: "el-Ba's sözcüğünün asıl anlamı, bir şeyi harekete geçirme ve yönlendirmedir. Araplar, 'Baastuhu fenbaase=Onu harekete geçirdim, o da hareket etti.' derler. Harekete geçirme, ilintili olduğu olguya göre farklı bir anlam ifade edebilir. Örneğin, 'Baast'ul-baire', 'Deveyi sürdüm' anlamına gelir. Bir ayette ise, 'Ve'l-mevta yeb'asuhumullah=Ölüleri ise Allah diriltir.' buyurulmuştur. Yani Allah, onları kabirlerinden çıkartır ve kıyamete doğru sürükler... Sözleri ile sözcüğün açılımını yapmıştır. Ben de şöyle demişim: "Biriyle veya tek başına göndermek" ve "mezardan göndermek" anlamları bendeki diğer ayetler ile uyumlu iken aşağıdaki ayetlerde sıra problemi çıkıyor: “Allah, diriltir de öldürür de.” Ali İmran 156 “diriltir de öldürür de.” Tevbe 116 “O diriltir, O öldürür.” Araf 158 “diriltir ve öldürür.” Duhan 8 “diriltir, öldürür.” Hadid 2 Gözlemime göre Kuran'da kelimelerin kendisi gibi dizilişi de bilgi içeriyor. Yukarıdaki ayetlerde önce diriltilme olduğuna göre.... "biriyle veya tek başına göndermek"... bir alemden diğerine göndermek, sonraki ölüm de geri döndürmek oluyor. "mezardan göndermek"... ise mümkün değil çünkü "mezardan gönderilen" daha sonra ölecek. Bu durumda Kehf: 11 - Bunun üzerine Biz, onların kulakları üzerine o büyük mağarada nice yıllar vurduk. 12 - Sonra da iki gurubun hangisinin, onların bekledikleri süreyi daha iyi hesapladığını bilelim diye onları [Rakim / Yazıt Ashabı’nı] gönderdik. ayetlerinde... "kulakları üzerine yıllarca vurduk" = öldürdük, uyuttuk... "gönderme" = dirilttik, uyandırdık... anlamları Arapça'da yok ama Kuran'da "gönderme" ölüm ile ilgili kullanıldığından (bir alemden diğerine) diriltme/uyandırma anlamı yüklenir diyebilir miyiz? . Konu ozkanates tarafından (28. June 2015 Saat 02:43 PM ) değiştirilmiştir. |
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.076
Tesekkür: 3.618
1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 ![]() |
![]()
Selamun aleyküm kardeşim,
Türkçe'mizde olduğu gibi uyuyan bir Kişiyi uyandırma olarak kullanılmaz. Bunun için "yakaza " kullanılır. Örneği verdiğiniz gibi açıklayabilmek için kullanılabilir. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay |
![]() |
![]() |
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | ozkanates (29. June 2015) |
![]() |
#3 |
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.076
Tesekkür: 3.618
1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 ![]() |
![]()
Selamun aleyküm, değerli kardeşim,
Ne yazık ki, kavramlarla çok oynanıyor bunlar: ErRicalu kavvamune alen nisai Bi ma faddalAllahu ba'dahüm alâ ba’din ve Bi ma enfeku min emvalihim* fessalihatü kanitatün hafizatün lil ğaybi Bi ma hafızAllah* vellatiy tehafune nüşüzehünne feızuhünne vehcüruhünne filmedaciı vadribuhünne, fein eta'neküm fela tebğu aleyhinne sebiyla* innAllahe kâne Aliyyen Kebiyra; koyulaştırılan sözcüklerdir. Kavvam sözcüğü koruma ,kollama ve gözetme anlamındadır. Fadl sözcüğü üstün demek değil fazlalıklı demektir. üstünlük kerim ile belirtilir. Nüşuz, vadinin dibindeki kişinin kendisini vadinin tepesinde görmesidir. Kısaca kendini dev aynasında görmesidir ki bazı ayetlerde Alllah nüşuzu emreder. Salih, sözcüğü sulh sözcüğünden türemiştir ki bozulmaları bozuk işleri düzeltmek anlamındadır. Toplumsal yaşamın huzur ve mutluluğunu gölgeleyen adlî, idarî, siyasî, iktisadî ve kültürel her türlü bozukluğun düzeltilmesi için gösterilecek çabaları sergileyen kadınlara saliha kadın denilir. Vehcuruhunne, hicret anlamındadır. ayetteki birleştiği sözcük ile birlikte yatak ayırma değil yan gelip yatılan yerden hicret ettirme anlamındadır. vadribuhunne ise daha önceki iletimde bu kökten türemiş sözcüklerin geçtiği ayetleri bile verdim. Yan gelip yattığı yerden uzaklaştırılan kadınlar üzerinde unutulmayacak,iz bırakacak eylemlerin sergilenmesidir. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. __________________
__________________
Halil Ay |
![]() |
![]() |
![]() |
#4 | |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
57 Mesajina 70 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() Alıntı:
Halil kardeşim, "Yan gelip yattığı yerden uzaklaştırılan kadınlar üzerinde unutulmayacak,iz bırakacak eylemlerin sergilenmesidir"i... "önce evden gönder sonra gittiği yerde bulup döv" anlamında demiyorsun sanırım. Evinden, toplumundan, hayatından, çocuklarından geri dönüşsüz şekilde sökülmek, kişinin benliğinde unutulmayacak iz bırakacak bir eylemdir dersek, İkinci maddeyi yatak ayırma değil, evden gönderme olarak alırsak, Unutulmayacak, iz bırakacak eylem de boşanma olur, Ve benim yoruma dönmüş oluruz. Yani, - İspatsız suça ceza verilemediğinden (Nisa 8), - İspatlı suçun cezası da belirtili olduğundan (80 sopa), - Bunlar dışında cezai hüküme girecek hiç bir şey yapılamaz. - Kadın bedeninde iz kalacak şekilde dövülemez, kolu kırılamaz ve benzerleri. - Dolayısıyla 3.3 maddesi ya boşanma ya da boşanma ile meydana gelecek sonuçlar. - Her ikisi de ceza hükmünde değil çünkü boşanma, her zaman için geçerli hukuki bir hak. . Konu ozkanates tarafından (6. July 2015 Saat 12:52 PM ) değiştirilmiştir. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 | |
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.076
Tesekkür: 3.618
1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 ![]() |
![]()
Selamun aleyküm, değerli kardeşim,
Alıntı:
Yoksa, önce öğüt ver, sonra yangelip yattığı yerden uzaklaştır sonra da iz bırakacak bir eylemde bulun şeklinde anlaşılmamalı. Ayette üçünün de aynı anda gerçekleştirilmesi sözkonusudur. Unutulmaması gereken bir gerçek de, "nüşuz" sözcüğünün fahişe ya da zina sözcüğü ile uzaktan yakından bir ilgisinin olmadığıdır. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay |
|
![]() |
![]() |
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | ozkanates (7. July 2015) |
![]() |
#6 | |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
57 Mesajina 70 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() Alıntı:
"Sâlih kadınlar, Allah'ın koruduğu şey nedeniyle ğayb için koruyucudurlar" cümlesi "gizli olan için koruyucudurlar" yani mahrem olanı = cinsel organı = evlilikteki sadakat bağını şeklinde anlaşılabilir mi? |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 | |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
57 Mesajina 70 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() Alıntı:
- Kişisel boyutta olası yıkıcı anlık tepkilere ve, - Toplumsal boyutta olası yıkıcı geleneklere (recm vb.), karşı hem kişisel hem toplumsal bariyer oluşturmak, sonuçları genel hukuk kaideleri içine taşımak ve o kaideler içinde tutmak içindir. Hem suçun ispat aşaması hem de sonraki aşamalar zorlaştırılarak zamana yayılmış ve böylece kişisel/toplumsal ani ve kontrolsüz tepkilerin önü kesilmiştir. İspat yeterliliği oluştuğunda da verilecek cezanın belirtilmiş olması, daha büyük cezaların verilemeyeceği anlamına gelir. Aldatma ortaya çıktığında ve hatta sadece şüphe üzerine ani ve kontrolsüz yıkıcı tepkilere uğrayabilen taraf büyük ekseriyatla kadın olduğundan, bu hukuk sistemi büyük oranda kadını korumak üzerinedir. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
57 Mesajina 70 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
Taha 41:
1. vastana'tu-ke (ve astana'tu-ke) (sanaa) (astanaa) : ve ben seni (seçip) yetiştirdim : (yetiştirdi) : (seçip ayırıp yetiştirdi) 2. li nefsî : kendim için "Kendim için" kelimesi Arapça'da "li nefsî" midir yoksa, Arapça'daki "nefsim için" kelimesinden yorumla mı Türkçe'deki "kendim için" kelimesine geçiliyor? |
![]() |
![]() |
![]() |
#9 | |
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.076
Tesekkür: 3.618
1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 ![]() |
![]()
Selamun aleyküm, kardeşim,
Alıntı:
Buna göre “nefs” sözcüğünün zamir olarak anlamı; “kendi, zatı” demektir. Nitekim sözcüğün, Kadim Arapçada ediplerce bu anlamda kullanılmış olduğunun klâsik metinlerde yüzlerce örneği mevcuttur. “Nefs” denilince her şeyden önce “insan” hatıra gelirse de, Allah’ın yarattığı her canlı varlık bir “nefs”tir. Yani her canlının bir “kendisi, zatı; kimliği” vardır ve buna “nefs” denir. Lisan ül Arab’ta genişçe açıklandığına göre, belirli alâkalardan dolayı bu sözcük mecaz olarak; “ruh (can)”, “nefes”, “kan”, “benlik (ego)”, “kalp (zihin)”, “iç”, “büyüklük”, “yücelik” anlamlarında kullanılmaktadır. Meselâ, “can”, “kan” ve “nefes (teneffüs edilen hava)”in de “nfs” sözcüğüyle ifade edilmesinin sebebi Lazımıyet alâkasından dolayıdır. Çoğulu “nüfus” ve “enfüs” kalıplarıyla ifade edilen “nefs” sözcüğü, Kur’an’da tekil ve çoğul formlarıyla 295 yerde geçmiş ve hem Allah için hem de diğer canlılar için kullanılmıştır. “Nefs” sözcüğü Allah için kullanıldığında da, sözcüğün yukarıda verdiğimiz tanımının kapsadığı özelliklerin hepsini içerir. Yani Allah’ın zatî ve subutî sıfatlarının tamamını ifade etmiş olur. Nisa 34 ile ilgili sorduğunuz : Âyette geçen qavvam sözcüğü, fa‘al vezninde mübalağa ifade eden bir kelime olup, “bir şey üzerinde özenle durmak, onu iyice gözetmek, bütün gayreti ile onu korumak, ona nezaret etmek” anlamındadır. Bu âyette, erkek, hanımı üzerine değil, toplumun erkekleri, toplumun kadınları [ana, bacı, kız, eş, gelin, hala, teyze, komşu kadını vs.] üzerine “qavvam” tayin edilmiştir. Bu da, kadınların yaşamlarını sürdürmeleri için gerekli tüm ihtiyaçların erkekler tarafından karşılanması gerektiğini ifade eder. Hanımın geçimi kocasının; kızın geçimi babasının, babası yoksa erkek kardeşlerinin üzerinedir. Durumun böyle olması gerektiğine gerekçe olarak da, Allah'ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması gösterilmiştir. • Erkekler, kadınları en iyi şekilde koruyup kollamalı ve gözetmelidirler. • Sâlih kadınlar, Allah'ın bu ilkesine uymalıdırlar. (Çünkü bu ilke, kadınların korunmasına yönelik olarak konmuştur.) Daha önceki iletimde bozulan kavramlardan fazl/fadl dan sözetmiştim. Âyetin bu bölümü, –genellikle– “Allah, erkekleri kadınlara üstün kılmıştır” diye açıklanmaktadır, ki bu kesinlikle yanlıştır. Burada konu edilen üstünlük, kadın ve erkek arasındaki üstünlük değil, kadın ve erkeğin özellikleridir. Meselâ, erkekteki güç, cesaret, soğukkanlılık ve metanet, kadındakinden üstündür; kimse bunun aksini iddia edemez. Diğer yönden, yani hayâ, merhamet, şefkat, eğiticilik gibi özellikler açısından ise kadın erkekten üstündür; kimse bunun aksini iddia edemez. İşte âyette söz konusu edilen üstünlük, bu özellikler açısındandır; yoksa cinslerin birbirinden üstünlüğü değildir. İnsanların birbirinden üstünlüğünün tek ölçüsü, takva'dır. Öyleyse, daha güçlü, daha cesur ve daha dayanıklı olmaları hasebiyle erkekler, kadınların koruyucusu ve gözeticisi olmalıdırlar. Bu, kamuya verilen bir görevdir. Âyetin devamında da, Hâl böyle olunca, sâlih kadınlar, Allah'a itaat edicidirler, Allah'ın koruduğu şey nedeniyle ğayb için koruyucudurlar buyurularak, kadınların bu kuralı kabullenmeleri gerektiği bildirilmiştir. Çünkü Allah, onların onurlarını, ırz ve namuslarını koruma altına almış; onlara mehir verilmesini emretmekle, onların geçimlerini erkekler üzerine yüklemekle kadınları güvenceye almıştır. İyi kadınlar, başlarına gelebilecek taciz, tecavüz vs. muhtemel felaketlere karşı tedbirlerini alıp kendilerini korur, bu açıdan korunmayı da seve seve kabul eder, Allah'ın koyduğu bu kurala boyun eğer, kibir ve komplekse kapılıp erkeklerle yarışa girerek dışarıda zor ve riskli işler yapmaya kalkışmazlar. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay |
|
![]() |
![]() |
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | ozkanates (10. July 2015) |
![]() |
#10 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
57 Mesajina 70 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
1. fentalekâ hattâ izâ : böylece ikisi yola çıktılar
2. eteyâ : ikisi geldiler 3. ehle : şehir halkı 4. karyetin : bir karye, bir kasaba, bir ülke 5. istat'amâ : yemek istediler 6. ehle hâ : şehir halkı 7. fe ebev : fakat çekindiler 8. en yudayyifû humâ : ikisini misafir etmek 9. fe : fakat, böylece 10. vecedâ : (ikisi) buldular 11. fî hâ : orada 12. cidâren : bir duvar 13. yurîdu : istiyor 14. en yenkadda : yıkılmak üzere 15. fe ekâme-hu : o zaman onu ikâme etti, düzeltti 16. kâle : dedi 17. lev : eğer 18. şi'te : sen diledin 19. lettehazte (le ittehaze) : elbette buna karşılık 20. aleyhi : ona 21. ecren : ecir, ücret, bedel "Böylece yola koyuldular. Bir kente geldiler. Kent halkından yemek istediler, ama onlar bu ikisini konuk etmekten çekindiler. Derken orada yıkılmayı bekleyen bir duvar buldular; onu düzeltti, "isteseydin buna karşılık bir ücret elbette alırdın" dedi." 3'ü hariç tüm tercümelerde kırmızı ile işaretlediğim cümlede, ilim sahibi kişi ve Musa olarak özne belirtilmiş. Tercümenin yukarıdaki gibi olmasında bir sorun var mıdır? |
![]() |
![]() |
![]() |
Bookmarks |
Etiketler |
lokman, soru |
|
|