hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > BİLİM VE TEKNOLOJİ > İbret almak ve düşünmek > Akıl yürütmek ,tefekkür etmek

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 23. July 2012, 09:46 PM   #11
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Muhammed Nur Denek Kardeşimiz "KUR’AN ÖĞRETİSİ: Eşitlik ve Sınıfsız Toplum" adlı yazısında bir ayeti almış ve oradan yargıya ulaşmış. Ayetlerin Kur'an bütünlüğü içerisinde değerlendirilmesi bizleri daha sağlıklı sonuçlara ulaştırır.

Sözkonusu ayet Nahl 71 : " Ve Allah rızık konusunda kiminizi kiminize fazlalıklı kılmıştır. Kendilerine fazlalık verilenler, kendi rızıklarını;yiyip içeceklerini,servetlerini, sözleşmeler gereği himayelerinde bulundurdukları kimselere, , hepsi rızıkta eşit olmak üzere vermezler. O halde bunlar Allah'ın nimetini bilerek inkâr mı ediyorlar?" şeklindedir.

Bu Âyette, dünya hayatında cari olan ast-üst ilişkisinin insanlığa konulan sosyolojik bir yasa olduğuna işaret edilerek Allah'ın insanlara eşit muamele etmediğini ileri süren zihniyete cevap verilmiştir. Âyette şu noktalar üzerinde durulmuştur:
Allah bazı kişileri malca, mülkçe, evlatça, ömürce, akılca fazlalıklı kılmıştır. Fazlalıklı kılmak, "üstün kılmak" anlamında anlaşılmamalıdır.
Fazlalığa sahip kişiler, sahip olduklarından ellerinin altındakilere, işçilerine, memurlarına, çalışanlara eşit olarak vermezler; bazı gerekçeleri dikkate alarak farklı farklı verirler. Onlardan hiçbirini kendileriyle aynı seviyede tutmazlar. Onlarla paylaşmazlar.
Bu açıklamalardan sonra Rabbimiz O halde bunlar Allah'ın nimetini bilerek inkâr mı ediyorlar? buyurarak zımnen şu mesajı vermektedir:

"Siz bile çalışanlarınızı; kölelerinizi, işçilerinizi kendinize eşit ortak [şerik] kabul etmiyorsunuz. Efendi ile köle, işçi ile patron arasındaki ayırımı kabul ediyorsunuz da Allah ile yaratıkları arasında fark olması gerektiğini neden kabul etmiyorsunuz? Allah hiç kullarını kendine ortak [şerik] kabul eder mi?"

(Rûm: 28) "Allah, size kendinizden bir örnek veriyor: Hiç size rızık olarak verdiğimiz şeylerde yeminlerinizin malik olduklarından [yasa ile size teslim edilen kişilerden] ortaklarınız bulunur da onlarla siz eşit olur ve kendinize çekindiğiniz gibi onlarla da karşılıklı çekinir misiniz? İşte Biz, aklını kullanan bir toplum için Âyetleri böyle açıklarız."

Allah'ın nimetlerini kullarına farklı ölçülerde vermesi ve bundan dolayı da bazılarının bazılarından fazlalıklı olması, sosyal düzenin yürümesi içindir:

(Zuhruf: 32) "Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Şu basit hayatta [dünya hayatında] onların geçimliklerini aralarında Biz paylaştırdık Biz. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye Biz onların bir kısmını bir kısmının üzerine derecelerle yükselttik. Ve Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır."

Hayattaki ast-üst ilişkisi, toplumsal yaşama konulan ve insanların birbirleriyle çeşitli sosyal ilişkiler kurmasını sağlayan, böylece insanların bu ilişki kurma biçimleriyle sınandıkları ilahî bir yasadır. Burada konu edilen derecelerle yükseltme , keramet, üstünlük, saygınlık bakımından değil, ekonomik güç, akıl, zekâ, anlayış, bilgi-bilgisizlik bakımından oluşan farklılıklardır. Herkesin ekonomik güç, zekâ ve anlayış bakımından eşit olduğu bir toplumda "insanların birbirlerine iş gördürmeleri" demek olan "istihdam" ve "iş üretme" mümkün olmaz; "İstihdam" ve "iş üretme"nin olmadığı ortamlarda ise hayat durur. Ancak bilinmelidir ki, insanın ahlakî tutumunun esas alındığı "Hesap Günü" kriterleri arasında ekonomik ya da diğer dünyevî fazlalıkların hiçbir yeri yoktur. Hatta bu fazlalıklar, kişinin ahlakî olgunluğuna katkıda bulunmadıkları sürece, hayat yolundaki en zorlu sınanma alanlarını da oluştururlar.

(Tâ–Hâ: 131) Ve kendilerini fitnelemek için basit hayatın çiçeği olarak, onlardan kimi çiftleri kendileriyle yararlandırdığımız şeylere [mal, mülk, evlât ve saltanata] sakın gözlerini dikme [rağbetle bakma]. Ve Rabbinin rızkı daha iyi ve daha süreklidir."

(Hıcr: 88–89) "Sakın onlardan bazı kimselere verip de kendilerini onunla yararlandırdığımız şeylere [mal ve servete] heveslenip gözlerini dikme. Onlar hakkında üzülme de... Sen kanatlarını müminler için indir. Ve: "Şüphesiz ben apaçık bir uyarıcının ta kendisiyim" de."

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Bilgi (24. July 2012), pramid (24. July 2012)
Alt 24. July 2012, 08:10 AM   #12
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

Rızıkların farklı verilişi, insana hangi sorumlulukları yüklemektedir?

Müşriklerin bir mantığı vardır. Rızkı Allah verir, buna göre fakire verilen az rızık Allahın takdiridir. O zaman Allahın doyurmadığını biz mi doyuracağız.

Yasin 47. Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfediniz, denildiğinde, kâfirler müminlere dediler ki: Allah'ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz.

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنُطْعِمُ مَنْ لَوْ يَشَاءُ اللَّهُ أَطْعَمَهُ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ

"Ne yapalım Allahın takdiri" demek Allaha bir iftira ve en büyük zulümdür.

Allah sorumlu kıldığı insanları eşit yaratmış, (sakat olanların sorumluluğu yoktur.)

İnfitar 6-7-8


يَا أَيُّهَا الْإِنسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ
الَّذِي خَلَقَكَ فَسَوَّاكَ فَعَدَلَكَ
فِي أَيِّ صُورَةٍ مَّا شَاء رَكَّبَكَ

Bu eşitliği insan bozmuştur. Bu emanet ne ağır yüktür. Farkında olanlar için endişe vericidir. Onlar din gününü yalnalamazlar.

Rabbimiz endişelenenlerden eylesin.

Konu pramid tarafından (24. July 2012 Saat 08:16 AM ) değiştirilmiştir.
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
pramid Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Barış (11. April 2013), Bilgi (24. July 2012), dost1 (24. July 2012)
Alt 25. July 2012, 08:37 AM   #13
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Zuhruf-32. ayeti irdeliyelim.

Mânâ bütünlüğü arz eden bir 'necm'' içinden bir ayeti alıp kendi mânâsıyla başka bir yere monte ederseniz mitolojik bir canlı olan insan başlı bir at, bir hilkat garibesi yaratırsınız.

Zuhruf-32 ayetini biz ''31-32-33''. ayetlerin mana bütünlüğü içerisinde ele alacağız. Bu bütünlüğün veya yalnızca 32. ayetinin müşriklere hitap, ve onları azarlayan bir durum arz ettiğini saptayabiliriz. Rum-28. ayette aynı durumdadır. Bol rızık, hayr içeren bir ayet böyle ayetlerle açıklanamaz.

Bakalım bu Zuhruf-32. ayette ne deniliyor. Bir zamanlar bir arkadaşımızın görüşlerini desteklediğimiz için kovulduğumuz bir sitede yine Nahl-71. ayet için yazdığımız yazıdan bir alıntı yapalım:

'' Birazcık da Zuhruf-32.ayeti kurcalayalım.

33. ayette ne denmiş?: ''Hadi Rahman'ı (ama herkesin Rahmanı'nı) inkar ettiniz; kabul edelim. Ama sizler, ey allahı para olmuş sizler; bütün insanlığı kafir yaparsınız. Eğer böyle yapmayacağınızı, yani insanların bir kısımcağızını da olsa insan görüp, bazı hakları olduğunu kabul edebilseydiniz dahi'' diyerek ödün vermesine rağmen, bunların buna dahi razı olmayacağını bildiğinden, insanlığın bütününe hükmetmeye çalışacağını, bunların ne zalimler olduğunu biliyorum'' denmiş.

Allah malını biliyor, tanıyor. Kendi imalatı. Şimdi ne mal olduğunu bildiği bu zalimlere kalkıp da 32. ayette ''zengin ettiklerim, zengin olmayanlara istediğinizi yapın'' mı demiştir. Yani Nahl-71. ayetle çelişkiye mi düşmüştür; zenginliğinizi artırın, zenginliğinizi muhafaza etmek için ve hatta daha da zengin olmak için bu insanları kullanın mı demiştir?

Her tarafından ''salat-salavat'' fışkıran, ''infak edin'' diye sahifeler harcayan bir Kur'an'dan bu düşünce mi çıkar? Ama siz çıkartırsınız. Hatta ''yaşasın zenginler kominizmi'' diye tezahürat dahi çıkartabilirsiniz.

Ne çıkar biliyor musunuz? 31.ayetteki gibi ''zenginliğe bürünmüş 'Mekke va Taif' gibi zengin mi zengin iki şehrin, zengin mi zengin insanları varken ''çulsuz, çöpsüz'' biri mi ''peygamber olur diye Allah'a kafa tutan ''tağut''lar çıkar.

Ve 32. ayette Allah patlar: ''Allah'ın rahmetini siz mi dağıtıyorsunuz!?.''

O zaman böyle demişiz.

(Benzer ayetler olarak Bakara-247 ve Sad-9...11'e bakılmalıdır..)




Nahl-71 ayet için misal verilmek isteniyorsa ''iki adam'' kıssası işaret edilmelidir. Açıklamak için ise ''birleşik kaplar'' sistemiyle açıklamak gerekir. Bir kaba konan su, alttaki borular ile birbirlerine bağlı kaplarda da aynı yükseltide yükselir. Toplumun her ferdini de bu sistemdeki gibi birbirine bağlı diye düşünmelisiniz. Devletçilik olan ''mescid el haram'' ekonomik ve sosyal yaşamı dışındaki anti kollektivist-liberal sistemin-serbest ticaretin islamdaki uygulaması(Mu'minun:4-5 ve Nahl-71), islama uyarlaması veya islama uygun şekle getirilmesi işte bu durumdur. Bunun dışındaki haller Kur'an ayetleri üzerinde oynamadır.

Nahl-71. ayetin tanımlamasında verilen ''... himayelerinde bulundurdukları kimseler...'' ifadesi de layıkı ile açıklanmaz ise, o zaman ''ekonomik firavun düzeni-ekonomik tarikat'' kurulur; ''al gülüm-ver gülüm tarikatı'' adı da yakışır.

Himayelerindeki bulundurdukları kimseler kimdir?

Bunlar koruma altına alınmış imtiyazlı kişiler değil, bütün muhtaçlardır.

Bazı kişilere de bol rızık verilmesi, kendilerine tanınan imtiyaz değil, bunun amacı eşitliği sağlamakla imtihandır, kendi kendilerine şahit olmalarıdır.

İşte bu muhtaçları ''bütün muhtaçlar'' olarak anlarsak, o zaman ekonomik tarikattan kurtulunur, ve Nahl-71 ayetini esas manasına oturturuz. Ve mecburen Mu'minun:4-5. ayetlere uyma zorunluluğu doğar. Böylece sınıflı olan toplumda sınıflar ortadan kalkar. İslam'ın iddiası da budur.

Eğer bunlara uymazsanız ve ''Niyetimiz kötü değildi; garibanlara iş ve aş sağlıyoruz'' derseniz, o anda bırakın nankörlüğü, bırakın müşrikliği, bırakın na'mazı dosdoğru kılmayı, kendinizi ilah ilan etmiş bir serbest meslek mensubu olursunuz.

Şimdi sitemizdeki ''kumar'' bahsinde sorduğumuz ve halen cevabını alamadığımız şu soruyu tekrar soralım:

''Kapitalizm tarzı üretim, kârın(başkasının hakkı olanın) sermayeye eklenerek, sermaye artırımı yaparak tekrar yatırımla para kazanma döngüsüdür. Fakat Hak din bunu yani kârın sermayeye katılıp ticari hayata sürülmesini ''Mu'minun:4-5 ve Nahl-71'' ayetleri ve "Bakara-279. ayeti ile engellemiştir. Bu durumda sermaye artırımınız-yatırımınız-büyümeniz mümkün olamıyacağına göre, diğerleri tarafından yutulur, yok edilir- iflas ettirilirsiniz. Böyle olunca kapitalizmde kalmak isterseniz Hak dine nasıl uyarsınız?''

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (24. April 2017 Saat 09:41 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 26. July 2012, 12:45 AM   #14
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Galipyetkin Kardeşim!

Yazılanları destekleyen yazılarınız nedeniyle sizleri siteden atanlar ayıp etmişler. Samimi olarak öğrenmek ve öğrendiklerini paylaşmak isteyip bunu da kişilere hakaret etmeden yapabilen insanlar her yerde baştacı edilmelidirler.

Değerli Kardeşim! Şüphesiz Allah sınıflara ayrılmış bir topluluk istemez.
"Eşitlik" denilen kavram hiçbir alanda sağlanamaz. Ailelerin kendi içlerinde bile sağlayamadıkları sağlayamayacakları "eşitliğin" toplumda sağlanması olası değildir. İstenilen; "kıstı" ayakta tutabilecek şekilde adaletin sağlanmasıdır.

Değerli Kardeşim! Kur'an'da belirtilenlere uyan insanların oluşturdukları ve yaşadıkları devlette refahın yayılması verdiğiniz bu güzel örnekte:
"... ''birleşik kaplar'' sistemiyle açıklamak gerekir. Bir kaba konan su, alttaki borular ile birbirlerine bağlı kaplarda da aynı yükseltide yükselir. Toplumun her ferdini de bu sistemdeki gibi birbirine bağlı diye düşünmelisiniz. Devletçilik olan ''mescid el haram'' ekonomik ve sosyal yaşamı dışındaki anti kollektivist-liberal sistemin-serbest ticaretin islamdaki uygulaması, islama uyarlaması veya islama uygun şekle getirilmesi işte bu durumdur." olduğu gibidir.

Bu örneğinizi destekleyen Sadece Bakara 219 değil başka ayetler de vardır. ancak Nahl 71 bunu desteklemez. Eşitlik, "haklar" dışında yaşamın hiçbir alanında sağlanamaz.

Sözünü ettiğiniz İnfak o kadar önemlidir ki Rabbımız Bakara 195 de "Ve Allah yolunda infak yapın, ellerinizi [kendinizi] ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve iyileştirin-güzelleştirin. Şüphesiz Allah, iyileştirenleri-güzelleştirenleri sever." yapılmadığında hayatlarımızın tehlikede olacağını belirtir.

Bakara 219 . Âyette, neyi infak edeceklerini soranlara Rabbımızın cevabı, ‘afvı, yani ihtiyaçtan fazlasını infak etmeleri emri olmuştur.

Aynı emir Bakara 254 de: "Ey iman etmiş kimseler! Kendisinde hiçbir alış-verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan infak edin. Ve kâfirler, zâlimlerin ta kendileridir." şeklinde yinelenmiştir.

İnfak edilecek olan "'afv"dır.

العفو [‘afv], “kolay gelen, fazlalık, çokluk, çıkartılıp verilmesi insana ağır gelmeyen, malın nafakadan fazlası/artanı” demektir.

Rabbımız olan Yüce Allah'ın tanımını "'afv“ (kolay gelen, fazlalık, çokluk, çıkartılıp verilmesi insana ağır gelmeyen, malın nafakadan fazlası/artanı)olarak verdiği "infak" emrini yerine getirmeyenler ateş ile tehdit edilmişlerdir:

Ey iman etmiş kişiler! Kesinlikle, hahamlardan, rahiblerde bir çoğu insanların mallarını hakksız yere yerler ve Allah yolundan saptırırlar. Ve kesinlikle altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar; hemen onlara acıklı bir azabı müjdele! O gün, onların [altın ve gümüşlerin] üstü cehennem ateşinde kızdırılacak da bunlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak: “İşte bu kendi canınız için saklayıp biriktirdiğiniz şeydir. Haydi şimdi tadın şu biriktirdiğiniz şeyleri!” (Tevbe/34-35)

Değerli Kardeşim!
İslamda Müslümanlar, devletlerini “Hâkimiyet, mülk, Allah’ındır” esasına göre kurarlar. Devletin oluşumunda ırk, renk, kabile, soy ve sosyal sınıf etkin olmaz, olamaz. İslam,müslümanların yekvücut olmalarını öngörür ve sosyal sınıflar, ırk, renk farklılığına dayalı parti parti ayrışmanın felaket getireceği uyarısında bulunur.

Allah, dinden Nuh'a yükümlülük olarak ulaştırdığı şeyi, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Mûsâ’ya ve İsa'ya yükümlülük olarak ulaştırdığımız şeyi yaşam yolu yaptı: “Dini hayata geçirin, ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin.” Senin kendilerini davet ettiğin şey, ortak koşan kimselere ağır geldi. Allah dilediğini kendine seçer ve kalpten yöneleni de o davet edilene kılavuzlar. (Şura/ 13)
Ve hep birlikte Allah'ın ipine sıkıca sarılın/Allah'ın ipi ile korunun, ayrılmayın ve Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, Allah, kalpleriniz arasında ülfet oluşturdu. Sonra da siz O'nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de oradan sizi O kurtarmıştı. İşte Allah, kılavuzlandığınız doğru yolu bulasınız diye alâmetlerini/ göstergelerini sizin için böyle ortaya koyar. (Al-i Imran/ 103)
Ve işte bu, bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. O hâlde Benim korumam altına girin.
Sonra insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her grup, kendinde bulunan ile sevinip böbürlenmektedir. (Mü’minun/ 52, 53)
O hâlde sen yüzünü, eski inançlarını terk eden biri olarak dine, insanları üzerine ilk olarak yaratmış olduğu Allah'ın fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik söz konusu değildir. Dosdoğru/ ayakta tutan din, budur. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.
Kalben O'na yönelenler olarak, Allah'ın koruması altına girin, salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluşturun-ayakta tutun], ortak koşanlardan; dinlerini parça parça bölmüş, ayrılıkçı gruplara ayrılmış kimselerden de olmayın. –Her ayrılıkçı grup kendi yanlarındaki şeylerle böbürlenmektedir.– (Rum/ 30- 32)
Şüphesiz dinlerini parça parça edip grup grup olan şu kimseler; sen hiçbir şekil ve davranışça onlardan değilsin. Şüphesiz onların işi Allah'adır. Sonra Allah, onlara yapmakta oldukları şeyleri haber verecektir. (En’am/ 159)

Rabbimiz, Kur’an’da yer alan ana ilkelerde de kullar içi herhangi bir serbestlik tanımaz. Allah ve Resulune savaş açanlara karşı mücadele edilmesini emreder.

Ve Allah ve Elçisi bir işte hüküm verdiklerinde, hiçbir mü’min erkek ve mü’min kadın için kendi işlerinde serbestlik yoktur. Ve kim Allah'a ve Elçisi'ne isyan ederse o, açık bir sapıklıkla sapmıştır. (Ahzab/ 36)

Allah koyduğu ana ilkeleri tabulaştırmıştır; bunların uygulamalarını ve uygulama şekillerini insanların istişare ederek alacakları karara bırakmıştır.

De ki: “Geliniz, Rabbinizin size neleri tabulaştırdığını; dokunulmaz kıldığını okuyayım:
‘Kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamanızı, ana babaya iyilik yapmanızı- güzel davranmanızı,
fakirlik endişesiyle / fakirleştiriliriz korkusuyla çocuklarınızı öldürmemenizi, - Sizi ve onları Biz rızklandırıyoruz.- kötülüklerin açığına ve gizlisine yaklaşmamanızı, haksız yere, Allah'ın haram kıldığı nefsi öldürmemenizi, -İşte bunlar, aklınızı kullanasınız diye O’nun size yükümlülük olarak ulaştırdıklarıdır.- Yetimin malına da yaklaşmamanızı, -Yalnız erginlik çağına erişinceye kadar en güzel biçimde yaklaşabilir ve uygun şekilde harcayabilirsiniz.-
ölçüyü, tartıyı hakkaniyetle tastamam yapmanızı, -Biz kimseyi gücünün yettiğinden başkası ile; kapasitesi dışındaki bir şeyle yükümlü tutmayız.- söylediğiniz zaman da, yakınınız da olsa adil olmanızı ve Allah'a verdiğiniz sözü tastamam tutmanızı.’ -İşte bunlar öğüt alıp düşünesiniz diye Allah’ın size yükümlülük olarak ulaştırdıklarıdır.-”
Ve şüphesiz ki, bu, dosdoğru olarak Benim yolumdur. Hemen ona uyun. Ve başka yollara uymayın da sizi O’nun yolundan ayırmasın. İşte bunlar, Allah’ın koruması altına girersiniz diye Allah’ın size yükümlülük olarak ulaştırdıklarıdır. (En’am/ 151- 153)

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 2. August 2012, 08:43 PM   #15
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Sayın dost1.

Sizinle bazı nüanslarda farklıyız. Benim düşünce tarzım bazı değişiklikler içeriyor. O değişiklikler de şu yazımda http://www.hanifler.com/showthread.p...0806#post10806 ifade edilmiştir. Ve konu benim yönümden kapanmıştır.

Saygılarımla
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (2. August 2012 Saat 09:22 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (3. August 2012)
Alt 9. April 2013, 09:36 PM   #16
merdem
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
merdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud of
Standart

Alıntı:
pramid Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
İblis bağımsız bir canlı mıdır? Değil... İnsanın içinde bir melekedir. İnsanın dirilme gününe kadarda insanlıkla beraber var olagelecektir.

İblis kime secde etmemiştir? Ademe, yani Allah'a değil.

İblis, kurandan benim çıkarımıma göre insanın içindeki "hırs,şehvet, umutsuzluk vb." tutkuların meleksidir. İnsan kendine hangi konumda hakim olamıyorsa İBLİS yani nefsini kontrol altına alamıyordur. Kısacası İnsana secde etmeme olayı, Kendimizin nefsimize hakim olmadığı ve içimizden gelen sestir.

Bu ses, nedense hep kötülüğe çağırmaktadır.

Örneğin; Bir yüklü parasal hayır yapacak olsan hemen dürter.
Sayet yüce Allah dileseydi iblis zaten Adem'e secde ederdi. Iste o zaman insanogluna taninmis olan secme özgürlügü olusmazdi. Adem'in secme özgürlügünden olusmustur seytanin Adem'e secde etmemesi.

Cünkü insan secimlerinde özgürdür, kendi yaptiklari ile sorumlulugunu kendi üstlenir, bu yüzden iyilik ve kötülük hususunda özgür secme hakki insana verilmistir.

Insanoglu Rabbine karsi nankörlügünü daha ilk anda ortaya koymus oluyor.

Ve yüce Allah Celle ve Celaluhu buna ragmen Adem'i cennetine koyuyor. Ikinci nankörlük YASAK AGAC ile ortaya cikiyor. Seytanla isbirligi yapildimi sonucun ne olacagindan güzel bir örnek almamiz gerekir.

Allah'a verdigi sözüne sadik kalan seytan vazifesini en mükemmel sekilde her zaman icin yerine getiriyor.

Peygamberleri daha yollarindan sasirtmaya calismistir, Allah'in, Resüllerini desteklemesi sayesinde seytan galip olma imkani bulamamistir..
merdem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 10. April 2013, 05:33 AM   #17
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

Alıntı:
yüce Allah dileseydi iblis zaten Adem'e secde ederdi.
Sevgili Merdem,

Şimdi ben bir adam öldürsem,

Sonrasında bu Allahın takdiri diye suçu Rabbimize atsam,

Etik olur mu?

Rabbimizin emri içerisinde hamd yani program vardır. Sonuçta hamd onadır.

Alıntı:
http://vekuran.blogspot.com/2012/05/...gore-hamd.html

KURANA GÖRE HAMD

Nasıl Mülk Allahın ise, Hamd da Allahındır. (64/Teğabün 1) Onun lütfuna, ilmine yapılır. Kurandaki kullanımlarına baktığımızda Hüküm-Emir-Buyruk,Programlama anlamlarındadır. Bu programlama, yarttığı mülkü bir düzen içinde yürütmesidir. Kısacası Yarattıklarını, başlangıcından itibaren pragramlayıp yaptıklarından dolayı Hamd, Allahındır. Allahın yarattıkları da, Onun hamdi ile yani programlaması ile hareket(s-b-h) ederler. (17/İsrâ, 44)

Kur'an'da hamd, çoğul kullanım yapılmayıp hepsi Allah'a nisbet edilmiş olarak 43 yerde geçmektedir. Ayrıca, 17 âyette de esmaü'l-hüsnadan “hamîd” ismi yer almaktadır. Bir yerde de hamd edenler anlamında “hâmidûn” kelimesi kullanılır. Son nebinin ismi olan ve hamd kökünden türeyen “Muhammed” kelimesi, 4; “Ahmed” ise 1 yerde, “makam-ı mahmûd”, yine 1 yerde kullanılır. Dolayısıyla “hamd” kelimesi ve türevleri Kur’ân-ı Kerim’de toplam olarak 67 yerde geçmektedir. Kur'an’ın ilk âyeti olan "El-hamdü lillâhi rabbi'l-âlemin" (Hamd, Kâinatın rabbi, yani yaratıcısı, programlayıcısı ve geliştiricisi olan Allah'ındır.) cümlesi Kur'an'da 7 yerde geçmektedir. "El-hamdü lillâh" cümlesi ise 23 yerde tekrarlanır. El-hamdü lillâh cümlesiyle başlayan 5 sûre vardır. (1/Fâtiha, 6/En'am, 18/Kehf, 34/Sebe' ve 35/Fâtır sûreleri.)

Mü’minlerin dâvâ, dâvet ve duâlarının sonu da şudur: Hamd âlemlerin Rabbi Allah'ındır (10/Yûnus, 10). Zaten ilkte de, sonda da hamd, Allah'ındır.(28/Kasas, 70). Her şey Rabbına devamlı hamd üzeredir. (17/İsrâ, 44). Bütün ins-cin yani her şey, kâfirler dışındaki tüm yaratıkların hamdı Allah’ındır (13/Ra'd, 13). "Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O'nu tesbih eder. O'nu hamd ile, övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur." (17/İsrâ, 44). "Göklerde ve yerde hamd O'nundur." (30/Rûm, 18) "El-hamdü lillâh (hamd Allah'ındır.) de. Fakat onların çoğu düşünmezler." (29/Ankebut, 63) “Çocuk edinmeyen, hâkimiyette ortağı bulunmayan, âcizlikten ötürü bir velîye/dosta da ihtiyacı olmaya Allahındır hamd (el-hamdü lilâh) de ve tekbir getirerek O’nun şânını yücelt (‘Allahu Ekber’ de).” (17/İsrâ, 111) El-hamdü lillâh. Hamd, "Övgü" ve "Şükür" Kelimelerinden Daha Zengin Anlamlıdır.

Fatiha suresi de, özellikle Ehli Kitab’ın, aşırı Nebi yüceltmeleri, Allah’ı “öfkeli, azaba meraklı, nefret eden” bir Tanrı (haşa subhanAllah), Nebileri ise – özellikle isa nebiyi – “merhametli kral”, insanları yargılayacak “din gününün yargıcı” – kendini tasdik edenler ve “onu övüp yüceltenler için” kefaret ödedi ve onları cennete sokacak , “onu övüp ondan yardım istemeliyiz” tanımlamalı inançlarına ( Bkz. İlgili Kuran ayetleri ) ve tüm benzer inançlara, AYNI KAVRAMLARI KULLANARAK dev bir reddiye olarak Kuran’ın girişine yazılmıştır:

“Çok Merhametli ve Merhamet ile muamele eden Allah’ın adıyla

SON HÜKÜM ( el-Hamd) Allah’a aittir,
O, Çok Merhametli ve Merhamet ile muamele edendir,
Hesap Gününün YARGICI ( MELİKİ-HÜKÜMDARI) O’dur,
Yalnız Sana kulluk eder ve YALNIZ SENDEN YARDIM DİLERİZ,
Bizi dosdoğru yoluna ilet,
Kendilerine Vahiy verdiklerinin yoluna,
Gazaba uğramışların ve sapmışlarınkine uğratma. ”

Hamd kelimesi bilinenin aksine, sadece ÖVGÜ değil, HÜKÜM-EMİR-BUYRUK manalarında da ve tabi ki bunların mecmuası olan VAHİY manasıda da kullanılmıştır Kuran’da. “Rabbinin Hamdini Tesbih Et” demek, Rabbinin hükmünü emrini buyruğunu yani istediğ programı, VAHYİ, kesintisiz olarak anlat ve yaşa demektir.

“Melekler Rabbinin HAMDİNİ TESBİH EDERLER” demek, “Melekler Allah’ın emrini-buyruğunu-hükmünü KESİNTİSİZ OLARAK başlangıçlarından itibaren bir programa göre, yerine getirirler” demektir.

Fatiha Suresinde dikkat edilirse EL marife takısı ile gelmiş olup konudaki bilinen HÜKMÜ belirler. Yani kıyamette insanın SON HÜKMÜ SADECE ALLAH’INDIR der. Hamd yerine Oraya ÖVGÜLER yazmak gramer olarak da imkansızdır, çünkü kelime marife takısı olan EL ile birlikte gelmiştir. İlk dönemden beri müfessirler bu EL takısı yüzünden yaptıkları “tüm övgüler yüceltmeler” şeklindeki çevri anlamın GRAMER OLARAK YANLIŞ OLDUĞUNU GÖRDÜKLERİ HALDE çeşitli yorumlarla bu yanlışı aşmaya çalışmışlar, bazıları bu sıkıntıyı ifade de etmişlerdir. Hatta “HAMD” kelimesinin kökeni hakkında da tartışmalara girmişler ve arapçada tam bir köken de bulamamışlardır. Bunları kendi tefsir kitaplarında okumak mümkündür. Tabiki “SON DERECE ADİL HATTA MERHAMETLİ BİR HÜKÜM” içerisinde ÖVGÜYÜ barındırır ki buna da tek layık olan alemlerin Rabbi Allah’tır.

“Fesebbih bi hamdi rabbike” tam çeviride rabbini hamd ile tesbih et demek değil RABBİNİN HAMDİNİ (Buyruğunu/Vahyini) TESBİH ET ( sürekli anlat ve yaşa ) demektir.

Müteşabih yani benzeşmeli anlatımı, DUHA suresinin son ayetinde ” ….. bi nimeti rabbike fe haddis” şeklinde gelmiştir. Buradaki Bİ NİMETİ RABBİKE ile Bİ HAMDİ RABBİKE dikkat edilirse aynı gramer formundadır. Nedense ilkini RABBİNİN NİMETİNİ şeklinde doğru olarak çevirdikleri halde tıpkı gramer olan Bİ HAMDİ RABBİKE’yi ” rabbini hamd İLE” diye yanlış çevirmektedirler. Oysa ikisi de aynı formdadırlar ve iki ayet de Muhammed Nebi (selam ona) şahsında aynı şeyi emretmektedir.

bi nimeti rabbike fe haddis = RABBİNİN NİMETİNİ (Vahyini) DURMAKSIZIN ANLAT ,
fesebbih bi hamdi rabbike = RABBİNİN HAMDİNİ (Vahyini) SÜREKLİ ANLAT/YAŞA demektir.

Şimdi günlük kullandığımız ve yanlış anlaşılmış kelimeye gelelim.

Elhamdullilah sanilanin aksine, Allah'a hamd olsun değil, "Hamd Allah'ındır" manasina gelir. Hamd kelimesi Kuran'da çoğul halde gecmemektedir. "Hamd" övgü ise asagidaki ayetlerde, övgü Allah'adır, Allah'a hamdolsun, degil. Övgü Allah'ındır olarak çevrilmeli.

“Hamd olsun”, ibaresi Kuran da geçmiyor..! Zaten, Rasule selam olsun derken, bu selam kimden istiyoruz; Allah'tan.. Peki, Allah'a hamd ( övgü ) olsun ne manaya geliyor. Hiç düşündünüz mü ? Kimden isteniyor ? Türkçeye çevirirken neden bu kadar dikkatsiz davranılmış meallerde anlamış değiliz. Galiba ataları körü körüne taklit.

Rasul'e selam olsun, sofranız bereketli olsun, yüzünüz aydın olsun vs..

1. Sofraniz bereketli olsun diyen kişi,
2. Sofra sahibi
3. İstenilen, dua edilen, dualara icabet eden Allah ..!

Allah'a hamdı kimden istiyoruz.. Allah'tan kendisine hamd etmesini mi istiyoruz ?

"Rasul'e salat edin" i hatırlayalım, “salat edin” olmuş, Rasul'e salat olsun.. Nekadar trajikomik.. Allah'in ve meleklerin zaten yaptigi "salatı", müminler niye, Rasul'e salat olsunla tekrar Allah'a havale ediyorlar ! Üzerlerine düşen görevleri.. Allah zaten yaptığını ayetlerde söylüyor ve bizlere “müminler siz de salat edin” diyor, Güya Müminler ne yapıyor, “Allah'ım sen salat et” demek ile Allahın Rasulüne olan sorumluluklarından sıyrıldıklarını zannediyorlar..

Hamd, övgü manasında ise eğer, çoğulu kullanılmadığı için, "Övgü Allah'ındır" olur. Eğer övgü demek ise HAMD, Bu övgüyü kim yapıyor, bu övgü neden övgüler değil, herkesin bildiği bir tane standart övgü mü var yoksa ?

Hamd Allah'adır, Allah'a hamd olsun vs. değil. Hamd Allahındır...

Aynı, Zikrullah' ta olduğu gibi.. “Allah'in zikri” gibi Allah'ın hamdi veya hamd Allah'ındır.. Şimdi, zikrullah'ı, Allah'a zikr olsun, olarak çevirebilirmiyiz ! Öyleyse..

Allah'ın duaya ihtiyaci yok.. Duaya ihtiyaci olanlar bizleriz, beşeriz.. O dualara icabet eden, karsılık veren, kabul eden..

Hamd, alemlerin Rabbi Allah'ındır. ( Fatiha 2 )

Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'ındır. Sonra kafir olanlar (hala putları) Rab'leri ile denk tutuyorlar. ( E’nam 1 )

Böylece zulmeden toplumun kökü kesildi. Hamd, alemlerin Rabbi Allah'ındır. ( E’nam 45 )

İşte O, Allah'tır. O'ndan başka tanrı yoktur. Önünde de, sonunda da hamd O'nundur, hüküm O'nundur. Ve ancak O'na döndürüleceksiniz. ( Kasas 70 )

Biz onların göğüslerinde kinden ne varsa çekip almışız. Altlarından ırmaklar akar. Derler ki: 'Hamd bizi buna ulaştıran Allah'indir. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi doğruya ermeyecektik. Andolsun, Rabbimizin elçileri hak ile geldiler.' Onlara: ' Işte bu, yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir' diye seslenilecek. ( Araf 43 )

Melekleri görürsün ki, Rablerine hamd ile tesbih ederek Arş'ın etrafını kuşatmışlardır. Artık aralarında adaletle hükmolunmuş ve "hamd alemlerin Rabbi olan Allah'indir" denilmiştir. ( Zumer 75 )

Araf 43 ile anlam yerine oturuyor..

Cennete girenler, Övgü Allah'ındır, Eğer O bize hidayet vermeseydi doğruya eremeyecektik mi diyorlar yoksa,

Buyruk/emir/karar Allah'ındır, Eğer O bize hidayet vermeseydi doğruya eremeyecektik.. mi diyorlar.. ?
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 10. April 2013, 09:40 AM   #18
merdem
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
merdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud of
Standart

Degerli Kardesim Pramid,

"Yüce Allah dileseydi" demek ile kastettigim; Alemlerin Efendisi insana özgür iradeyi yolunu saglamis oldugundan dolayi degilmidir ki, Adem'in melekesi seytanin isyani? Hasa, ben Rabbimize yüklemiyorum "Emre karsi gelinmenin" sonucunu, özgür iradenin verdigi eylemlerden kaynaklaniyor.

Yani secim hakkimiz, özgür irade insanoglunun kendisine birakilmis oldugundan dolayi ortaya cikan eylemlerden insanoglunun kendisi sorumludur. Insanlarin yarattigi olaylar, düsünüsleri, kararlari vb.


Dagin tasin yüklenmedigini bir kolaylik zanneden Insan yüklenmistir. Bu bir nevi büyüklük, bir kibir olmuyormu? Ben hallederim, ben yaparim, ben üstünden gelirim!

Bü büyüklük taslamasinin neticesidir, Insanin bu emaneti yüklenmeyi kabul etmesiyle Iblis daha bastan girmiyormu isin icine?

Selam ve dua ile.
merdem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11. April 2013, 10:34 PM   #19
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart

Sevgili Ateş Demir,

Bu başlıkta yaptığın yorumları şimdi okuma fırsatı buldum. Gerçekten çok güzel paylaşımda bulunmuşsun, faydalandım. Çok teşekkür ederim.
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12. April 2013, 01:37 PM   #20
bartsimpson
Super Moderator
 
bartsimpson - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2012
Mesajlar: 963
Tesekkür: 481
200 Mesajina 303 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
bartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud of
Standart

Alıntı:
pramid Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Rızıkların farklı verilişi, insana hangi sorumlulukları yüklemektedir?

Müşriklerin bir mantığı vardır. Rızkı Allah verir, buna göre fakire verilen az rızık Allahın takdiridir. O zaman Allahın doyurmadığını biz mi doyuracağız.

Yasin 47. Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfediniz, denildiğinde, kâfirler müminlere dediler ki: Allah'ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz.

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنُطْعِمُ مَنْ لَوْ يَشَاءُ اللَّهُ أَطْعَمَهُ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ

"Ne yapalım Allahın takdiri" demek Allaha bir iftira ve en büyük zulümdür.

Allah sorumlu kıldığı insanları eşit yaratmış, (sakat olanların sorumluluğu yoktur.)

İnfitar 6-7-8


يَا أَيُّهَا الْإِنسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ
الَّذِي خَلَقَكَ فَسَوَّاكَ فَعَدَلَكَ
فِي أَيِّ صُورَةٍ مَّا شَاء رَكَّبَكَ

Bu eşitliği insan bozmuştur. Bu emanet ne ağır yüktür. Farkında olanlar için endişe vericidir. Onlar din gününü yalnalamazlar.

Rabbimiz endişelenenlerden eylesin.
Bu konu sanırım "ömür" ile biraz benzerlik gösteriyor.

"Allah takdiri anlamında"

Adam var yaşıyor 100-110 sene (uuu çok yaşamış)

Adam var yaşıyor 70-80 sene (normal yaşamış)

Adam var yaşıyor 40-50 sene (çok genç öldü)

Neye göre? Kime göre?

Allah'ın elinde mezura mı varda herkese belli ömür biçmiş?

Bence dünyada yaşadığımız süreyi biz tayin ediyoruz. Yaşam kalitemiz ve emanete verdiğimiz önem. Sağlıklı ve uzun yaşamamızı sağlar.

İç alkolü, iç sigarayı, ye yağlıları, tatlıları sonra kalp krizi, akciğer yetmezliği, kanser vb....

Kafkas köylerinde ortalama ömür 100-110 yıl.
Bilim adamları gidip oralarda uzun yaşamın sırlarını arıyor.
Neymiş genlerde saklıymış.
Ölümsüzlük geni felan.

Allah Allah ...

Tanrı parçacığını (Higs bozonu) da böyle pazarladılar (Higs -ben ateistim demeyin öle- dedi de rezil oldular)
__________________
"Hayat bugündür. Emin olduğun tek hayat. Onu en iyi şekilde yaşa."

Konu bartsimpson tarafından (12. April 2013 Saat 02:07 PM ) değiştirilmiştir.
bartsimpson isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
akil, kuran


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:29 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam