hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Peygamberlere İman

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 13. September 2009, 08:15 PM   #11
elmuh
Katılımcı Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 96
Tesekkür: 45
47 Mesajina 108 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
elmuh is on a distinguished road
Standart

Selam Dostlar,

Herşeyden önce nebi kavramınında ve bağlamına bağlı olarak resul kavramının da Kuran'da farklı anlamları dile getirmek için kullanılmadığı yolundaki düşünceye katıldığımı belirtmeliyim. Peygamberler Kuranda kimi ayetlerde nebi, kimi ayetlerde resul olarak geçmektedir. Bazı ayetlerde hem nebi hem resul olarak birlikte anılmaktadır.

Ben nebi'nin haberci (Allahtan haber getiren) , resul'ün elçi anlamında kullanıldığını düşünüyorum. Birlikte kullanımları ise hitap dilinde olağan bir durum olup, vurgulama, hitap güzelliği açısından yorumlanmalıdır.

Gerek nübüvvet, gerekse resullük her ikisi de iki yönü ( Allah ve insan ) olan kavramlardır. Sözcükler bir anlamı kodlamakta olup toplumsal, kültürel ihtiyaçlar doğrultusunda oluşur. Bu kavramlar dile getirildiğinde anlamın her iki yönüde kapsayacak biçimde oluştuğu ayetlerde de açık olarak görülmektedir.Vahiy ortamında bu kavramlara tek yönlü bir anlam vermek için bir neden olmadığını, bu tür bir anlamlandırmanın soyuta kaçtığını, toplumun böyle bir ihtiyacı olmadığını düşünüyorum. Bu tür yorumlar vahyin çok sonrasında oluşmuştur.

Muhabbetle.
elmuh isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
elmuh Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hasanöktem (31. October 2009), kamer (13. September 2009)
Alt 7. October 2009, 02:40 PM   #12
Ali Rıza Borazan
Uzman Üye
 
Ali Rıza Borazan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Ali Rıza Borazan will become famous soon enoughAli Rıza Borazan will become famous soon enough
Standart

29 Temmuz 2009 Çarşamba
KURANDA RESÛL NEBİ ELÇİ KAVRAMLARI
Kuranda Geçen hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Genelde islam toplumlarında yanlış algılanan birisi de resul ve nebi kelimelerinin ne anlama geldiğidir. Kurandan ayetler ışığında Resul nebi ve elçi kelimeleri ne anlama geliyor. Onu tahlil etmeye çalışalım inşallah.
RESUL: Allah ile direk vahye muhatap olan bizim anladığımız anlamda peygamberler için kullanılmış bir kelimedir. Peygamberleri diğer insanlardan ayıran en önemli özellik insanlarla Allah arasında doğru bir yolun ortaya konulabilmesi için vahiy kontrolünde hareket etmesidir. Yani yanıldıkları zaman düzeltilmeleridir. İşte bu anlayışı kabul edenlere Kuran mümin ifadesini kullanmıştır.
7/157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.
Görüldüğü gibi vahye direkt muhatap olan peygamberler, hem kendilerinden önceki peygamberleri tasdik etmişler ve kendilerinden sonra gelecek peygamberleri de müjdelemişlerdir. Bu Olay Allahtan gelen mesajların toplumlardan toplumlara biri bir lerleriyle uyumlu aynı dinin aynı misyonun tevhit Çizgisinde bütünsel evrensel bir anlayışla devamlılığını sağlamıştır.
61/6- Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrail oğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmet" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler. İnsanların iman etmelerini engelleyen Onlarda kendilerine göre olağan üstü bir hal olmayışıdır. Dünya hayatında kral olan birisi zengin olmayan, pazarlarda alışveriş yapan, yer yer su bulamayan acıkan sıkıntı çeken borçlanan birisi gelsin, Ben sizin için Allahtan gönderilmiş bir resulüm desin, onlar da inansınlar .bu olay çok zor olan bir şeydir. Kuranın da tarif ettiği gibi, onları diğer insanlardan ayıran tek özellik Allah ile direk muhatap olmasıydı. bu direk muhataplığı da getirmiş oldukları insanların toplanıp da bir araya gelseler meydana getiremeyecekleri kitap ve ya sure idi.
2/23- Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur'an)’dan şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın. Bu Kitap gökten bir mucize olarak elle tutulur gözle görülür bir halde insanların önlerine konmadı. Bu Kitap Allah resulüne Allahın yirmi üç yıllık bir süreç içerisinde yaşanan bir hayatın peygamber de içinde olduğu halde iman edenlerle birlikte oluşan yaşam biçimini vahiylerle şekillendirilmesiydi.
25/5- Ve dediler ki: "Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır."
Allahtan gelen vahiyler sır kâtibine yazdırılıp bir taraftan ezberleniyor bir taraftan da deriler ve kemikler üzerine yazılıp saklanıyordu. İşte diğer peygamber ve kitaplar döneminde yazı kültürü ve sanatının gelişmeyişi nedeniyle Allahtan gelen vahiyler peygamberler ölünce yeni bir peygamberle korunuyordu. Ve tazeleniyordu. Ama her örnek bir yaşamın ve hiçbir eksiğin bırakılmayarak yazı kültürü ve sanatının gelişmesiyle peygamberlik dönemi yerini daha güzeli olan kuran almıştır. İşte Kuranı biz indirdik onu koruyacak olanda biziz ayetinin sırrı burada yatmaktadır.
6/91- Onlar: "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kâğıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki: "Allah." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında' oyalanıp-dursunlar. İşte kuranın gelişine iman etmeyenler, Peygamberlik olayını kabullenmeyenlerdir. Yani Allah insanlar arasından bir tanesini kendisine elçi olarak seçecek ve onların ellerinde vahiylerden başka bir belge de olmayacak, insanlar da buna iman edecek. Ancak aklendenler, bunu kavrayabilir. İşte, İman edenlerin sayısı bu sebepten çok azı oluşturmaktadır. Kâfir olanlar bu olaya inanmamaktadırlar.
2/97- De ki: "Cibril'e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
Bazıları bu ayeti çok yanlış anlamaktadırlar. Allah insanlara elçi olarak peygamberler gönderiyor. Bu gönderilen peygamberlerle, de öyle ya da böyle vahiy ile muhatap oluyor. İşte buradaki kâfir olanların inanmadıkları olay Allahın insanlardan dilediklerine vahiy gönderip elçi seçmesi olayıdır. Cibril burada resulleriyle vahiyle diyalog kurup inananlara yol göstermesi olayıdır. İşte Kendilerine arkadaş olarak kabullendikleri Muhammet ne zaman ben Allahtan gönderilmiş bir elçiyim, Allah bana vah yediyor dediği zaman Mekke müşrikleri Düşman kesilmeye başladılar.
53/2- Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı.
3- O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.
4- O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.
5- Ona (bu Kur'an'ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir.
İşte bu ayetler Muhammedül emin dedikleri sahiplendikleri arkadaşını Allahtan gelen vahiyleri onlara aktardığı zaman terk etmeye başlıyorlar. Ve bir düşmanlık oluşmaya başlıyor. Aynı Olay bir başka surede işlenmektedir.
81/19- Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür;
20- (Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir.
21- Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir.
22- Sizin sahibiniz bir deli değildir.
23- Andolsun o (peygamber), onu apaçık bir ufukta görmüştür.
24- O, gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanamaz (ya da cimrilikte bulunup kıskançlık yapmaz.)
25- O (Kur'an) da kovulmuş şeytanın sözü değildir.
26- Şu halde, siz nereye kaçıp-gidiyorsunuz?
27- O (Kur'an), âlemler için yalnızca bir zikirdir;
28- Sizden dosdoğru bir yön (istikamet) tutturmak dileyenler için.
Demek ki peygamberleri diğer insanlardan ayıran özellik onlara Allahtan vahiy gelip insanlarla Allah arasında elçi oluşlarıdır. Diğer insanlardan herhangi birisi kalkıp da peygamber anlamında vahiy geldi diye söylerse onlar zalim olarak adlandırılıyorlar.
6/93- Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken “Bana da vahy geldi" diyen ve "Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen.
Bazı Kuran okuyucularından kendilerinin de peygamber olabileceğini Kuranın veya kurandan önce gelen kitapların peygamberlerin takva duygusunun bir yansıması olduğunu söylemektedir. Evet Kainatta yaratılmış olan bütün varlıklara vahiy gelmektedir. Ama peygambere gelen vahiylerde ayrı bir özellik vardır. Yani peygambere gelen vahiylerde şeytanın karıştırması olamaz.
16/68- Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin.
41/12- Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti. Biz dünya göğünü de kandillerle süsleyip-donattık ve bir koruma (altına aldık). İşte bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)'ın takdiridir.
28/7- Musa'nın annesine: "Onu emzir, şayet onun için korkacak olursan, onu suya bırak, korkma ve üzülme; çünkü onu Biz sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen (elçilerden) kılacağız" diye vahyettik (bildirdik).
6/112- Böylece her peygambere, insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıldık. Onlardan bazısı bazısını aldatmak için yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapmazlardı. Öyleyse onları yalan olarak düzmekte olduklarıyla baş başa bırak.
22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Görüldüğü gibi peygamberlere de şeytan musallat olmaktadır. Ama yanlış yaptıkları zaman o vahiylerle düzeltilmektedirler. Musa Peygamberin levhaları bırakarak kardeşi Harunun yakasından tutp kavminin sapışını neden engellemedin diye sorgulaması,Hazreti Muhammet’in SAV Ümmü mektuma karşı yüzünü kırıştırıp buruşturması, Veya Allahın Haram kıldığı bir şeyi Hanımlarının hatırı için helalleştirmesi Hazreti nuh Peygamberin oğlunu kurtarmak için istekte bulunması örneklerden bir kaçıdır.
Bu Ayetlerden sonra kuranda geçen Resul kelimesi elçi nebi ve diğer insanlala konumları tamamen farklıdır. Peygamberlerin söyledikleri iman edenler için tamamen kanun hükmündedir. Kesinlikle ona hiçbir müminin itiraz etme Hakkı yoktur. Muhalefet de etme hakları yoktur.
4/65- Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.
33/36- Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.
Her müminim diyen erkek ve kadın, peygamber herhangi bir konu da bir şey söylediği zaman ona muhalefet etme kalpten rahatsızlık duyma hakkı yoktur. Çünkü Onun söyledikleri Allahın söyledikleridir. Ona muhalefet Allaha muhalefettir. Peygamber bu anlamda harpte devlet idaresinde veya vahye muhatap olan geneli ilgilendiren konularda. Vahiy çizgisinde harakt ederler. O vahiylerin dışında bir şey söyleyemez. Vahiylerin dışında ki konularda. Hangi konu ile ilgili bir mesele olacak olursa o konunun uzmanlarıyla istişare eder ve almış olduğu kararlara uyar. Yanlış karar ortaya çıkmışsa o zaman onu düzelten bir vahiy gelir.
3/159- Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.
Zikir ehli olanlar değişik konularda ki ilimleri Allahın ayetleridir. Onların o konu hakkındaki ortaya çıkardıkları kararlar. Vahiyle özdeşleşmişlerdir. Ama Peygamberler dışındaki ulül emirlerde böyle kesin bir teslimiyet yok şartlı bir teslimiyet vardır.
4/59- Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.
Allaha İteat nasıl olur.? Allahın vermiş olduğu emirleri yerine getirmekle olur. Allahın emirleri insanlara nasıl ulaşır. Resul aracılığıyla, o olmasa insanlar nasıl Allahtan emir alacaklar.? Bu sorunun cevabı emir alamazlar. O zaman vahye inanmayanların yolları zan ve tahminlerden öteye gidemez. Doğru oldu sandıkları bazı şeylerin yanlış yanlış dedikleri de bazı şeylerin doğru olabşleceğini unutmamaları gerekir. İşte peygamberler dışındaki ulül emirlerte Allaha ve elçisine uydukları zaman onlara iteat şartını koymaktadır. Onların hiçbir zaman yolda düzgün olarak sonuna kadar garantili değildir. Onlara ancak Allahın göndermiş olduğu vahiyler çizgisinde gittikleri sürece onlara iteat edilir şeytan ve dostları peşine eğilim gösterek yolunu kaybettikleri zaman onlara iteat şartı da ortadan kalkmaktadır. İşte Ayetteki sizden olan ifadesiyle onu anlatmaktadır. Bazılarının söylediği gibi şeytanın peşine takılan ulül emre iteaat Allaha iteatsizlik olur.
ELÇİ VE NEBİ: Kuranda geçen ayetleri dikkatlice incelediğimiz zaman nebi kelimesiyle elçi kelimesinin de farklılaştığını görmekteyiz. Peygamberlerin elçilik görevleriyle peygamberin dışındaki insanların veya meleklerin elçilik görevleri arasında farklılıklar vardır.
2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
Burada kullanılan elçi Allahtan vahiy alan daha doğrusu vahye muhatap olan resulün elçiliğidir. İşte Allah elçi kelimesini getirmiş peygamber duvarına yerleştirerek ona itaat etmeyen ona gösterdiği hedefi kendisine hedef olarak seçmeyenleri seçenlerle ayırmak için kıble yaptık ifadesi kullanmaktadır. Kıble de bir anlamda yaşam biçiminin Allah adıyla kucaklaştığı dinin misyonun etrafında odaklanması gerektiği anlamında söylenmiştir.
2/151- Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik.
Allah ile insanlar arasında Allahtan aldığı emirleri, Diğer insanlara iletme anlamındaki elçi nebi anlamındaki elçidir. Elçilik diğer insanlardan olduğu gibi insanların dışındaki varlıklardan da olabilir.
22/75- Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.
İnsanlardan hem resul hem de elçi seçer ama meleklerden sadece elçi olur. Çünkü meleklerde akıl ve irade yoktur onlar sadece verilen emre itaat ederler.
2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."
2/34- Ve meleklere: "Adem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu.
Daha önce de bahsettiğim gibi Melekler insanların emrine amade olmuş olan varlıklardır. Onlara ait her biri için ayrı ayrı kotlanıp kumandalanmışlardır. Onlar o kumandalananlardan başka bilgi sahibi değillerdir. Onların elçiliği Yağmurları yağdırma, bahçeleri sulama, insanlara süt verme meyve verme Yani insanların yönelmelerine göre hizmet etmeleridir. Ama Onlardan Peygamber olmaz. Çünkü Peygamberler insanların içerisinden çıkar. İşte Peygamber anlamındaki elçi Allah tarafından kontrol altına alınmış elçilerdir. Onlar hata yaptıkları zaman düzeltilmişlerdir. Melekler de kesinlikle kendilerine ait görevi yapmakta kusur işlemezler ama insanların peygamberler dışındaki insanlarda böyle bir haslet yoktur. Onlar hata yaparlar onların düzelticileri ellerinde belge varsa o da vahiy kitaplarıdır. Öyleyse Allahın insanlarla konuşmalarını bir ayetle izah edecek olursak
42/51- Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vah yetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
Buradaki Vahiy ile konuştuğu elçi peygamberlerdir. Onlar yanlış yaptıkları zaman yine vahiyle düzeltilirler, İkinci Olarak Allahın konuştukları Allahın düzeltilmiş bir beşerle insanlarla diyalog kuran elçi aracılığı ile konuşur. Bunlar yine elçilerle veya gönderilen kitaplarla düzeltilirler. Bunlar elçilere iman edenlerdir. Üçüncü Olarak Allahın konuştukları da peygamber ve gönderilen vahiyleri kabul etmeyenler için konuştuklarıdır. Bunlar da ilim adamlarının iman etmeyenleridir. İman etmeyenlerin esrarı çözmeleri Allahın vah yetmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır Bunu da gördüğünüz gibi kuran perde arkası diye tanımlamıştır.
Hazreti Musa’nın etrafında toplanan on iki pınar diye sanatsal bir üslupla on iki pınar diye tanımladığı on iki havari onlar da on iki topluluk olarak elçilik yapmışlardı
7/160- Biz onları (İsrail oğulları’nı) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa'ya: "Asan'la taşa vur" diye vahdettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan- topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik "Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin." Onlar Bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Hazreti Musa peygamber aracılığı ile diğer kavimler arasında elçilik yapanlar elçi aracılığı ile Allah ile konuşmaktadırlar.
Sonuç Olarak diyebiliriz ki Kuran Resul kelimesini direk vahiylere muhatap olan peygamberler için kullanmıştır. Nebi olanlar bunlardır. Yani Allahtan vahiy alarak insanlarla Allah arasında elçilik yapması nedeniyle onlar hakkında Allah nebi kelimesi kullanmıştır. Bu Manada Resul ve nebi gelmesi sona ermiştir.
33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, herşeyi bilendir. Ama Peygamber ve nebi kelimesinin kesilmesi ile Allah kullarına göndermiş olduğu vahiyleri mutlaka ulaştıracaktır. Çünkü Ulaştırmadı kavime ceza vermeyeceğini ve sorumlu olmayacağını söylemektedir.
17/15- Kim hidayete ererse, kendi nefsi için hidayete erer; kim de saparsa kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkâr, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz, bir elçi gönderinceye kadar (hiçbir topluma) azap edecek değiliz.
Artık peygamberlik ve nebilik ayeti nesih edilerek yerini Her örnekten bir örnek verilen ve insanlar için sorup da cevap alamadıkları, hiçbir eksiğin bırakılmadığı ve bozulmamış ve bozulmayacak olan korunmuş olan bir kuran ile insanların yolları doğru olarak hedefine ulaştırılmak istenmiştir. İşte Bundan sonra resul gelmeyeceğine göre Allah kuranını anlayıp, insanları kuranla uyaran elçiler gönderecektir. Her kuran hakkında detaylı bir bilgi sahibi ise onu kendi bütünlüğü içerisinde İlme akıla ve pratik hayata ters düşmeden anlayabilmişse onlar başkalarına ulaştırmakla yükümlüdür. İşte bunların adı eşçidir. Bu Anlamada elçiler hala gelmeye veya gönderilmeye devam ediyor. Ama Resul anlamında elçi olduklarını söyleyenler kutana göre yalan söylemektedirler. Artık resul nebi dönemi bitmiştir.
Gönderen Ali Rıza Borazan zaman:
Ali Rıza Borazan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 21. August 2016, 09:30 PM   #13
lovesoft
Katılımcı Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2014
Mesajlar: 38
Tesekkür: 11
9 Mesajina 16 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0
lovesoft has much to be proud oflovesoft has much to be proud oflovesoft has much to be proud oflovesoft has much to be proud oflovesoft has much to be proud oflovesoft has much to be proud oflovesoft has much to be proud oflovesoft has much to be proud of
Standart

NEBİ VE RESUL KAVRAMLARI

Her ikisi de 'Peygamber' diye algılanan (tercüme edilen) Nebi ve Resul kavramları aynı değildir;
Nübuvvet (nebilik) bir makam, risalet (resullük) ise nebilerin yaptığı bir görevdir. Tüm Nebilere Kitap verilmiş (2:213; 6:83-90;19:30) ve tüm Nebiler aldıkları bu Kitabı Resul olarak tebliğ etmişlerdir.('Kitap verilen peygambere Resul, verilmeyene Nebi denilir' şeklindeki geleneksel yaklaşım Kurana aykırıdır. Örnek: 19:30 " İsa şöyle dedi: “Ben Allah'ın kuluyum. O, bana Kitâb'ı verdi ve beni nebi(peygamber) yaptı). Yani tüm Nebiler, Nebi-Resuldür. Resullük görevini yapmayan Nebi yoktur.

Allah, öyle bir kitap gönderiyor ki tabir caizse ne yaparsanız yapın geri adım atmak zorunda kalıyorsunuz. Bunu kendi kendime “Allah’la oyun oynamaya gelmez!” olarak ifade ediyorum.

Bazı ayetlerin orijinalinde resul(elçi) kelimesi geçtiği halde nebi(peygamber) olarak çevriliyor.
Örneğin:
Diyanet Vakfi: 3:81 "Hani Allah, peygamberlerden: «Ben size Kitap ve hikmet verdikten sonra nezdinizdekileri tasdik eden bir PEYGAMBER geldiğinde"
Bu ayetin orijinalinde ilk peygamber yerinde “nebi”, ikincisin de “resul” ifadesi kullanılmaktadır. Yukarıdaki çeviride her ikisi de nebi(peygamber) olarak çevrilmiş.

Eğer nebi ve resul aynı anlamda olsa idi, aynı ayette nebi ve resul kelimesi olmazdı. Resul olarak çevrilmek zorunda kalınan ayetler.

19:51 “Kitapta, Mûsâ’yı da an. Şüphesiz o seçkin bir insan idi. Bir resül, bir nebi idi.”
19:54 “Kitap’ta İsmail’i de an. Şüphesiz o sözünde duran bir kimse idi. Bir resül, bir nebi idi.”
22:52" Biz, senden önce hiçbir resûl ve nebî göndermedik..."

Diyanetin yaptığı gibi orijinal de resul(elçi) olan kelimeyi nebi(peygamber) olarak çevirelim.

19:51 “Kitapta, Mûsâ’yı da an. Şüphesiz o seçkin bir insan idi. Bir nebi,bir nebi idi.”
22:52" Biz, senden önce hiçbir nebi ve nebî göndermedik..."
olmadı değil mi?
Ancak yukarıda dediğim gibi “Allah’la oyun oynamaya gelmez!”. Tabirimi mazur görün; insana tükürdüğünü yalatır.

Konunun yeterince açıklandığı kanaatindeyim ancak hakikaten samimi olup da hâlâ resule itaat ile Muhammed (a.s)’e itaati birbirinden ayırt etmekte zorlanıp tereddüt içinde olanlar varsa diye bu konuyu biraz daha genişleteyim,

Nebi(peygamber) hata yapabilir, Resul(elçi) ASLA hata yapamaz. Örneğin, Ashab nebinin her dediğini değil resulün her dediğine işittik ve itaat ettik diyorlardı… Muhammed as bir söz söylediğinde ‘bu Allah’tan mıdır? diye sormalarının nedeni budur…
Eğer cevap ‘hayır bu Allah’tan değil’ olursa yani bu sözü söyleyen resul değil nebi ise (söylenen bir ayet değilse) bazen itiraz ederlerdi…

Enfal 5,6 da nebiye itiraz ettiği bildirilen üstelik nebi haklı iken itiraz eden müminlerden bahsediliyor.
Keza Mücadele 1-3 te nebi ile tartışan, ona itiraz eden ve dahası Allah’ın lehinde ayet indirdiği kadından bahsediliyor.
KURAN=RESUL demektir. İşte bunun delili;

Nebi(peygamber) ve resül(elçi) ayrımını bizzat Allahu teala yapıyor. Kur’an Allah'ın kelamı, Resul’un hadisleridir.


69:40 “Hiç şüphesiz o (Kur’an), çok şerefli bir elçinin(resulün) hadisidir(sözüdür).”

Nebiye itaati emreden hiç bir ayet yoktur, Resul’e itaat edin ayetleri vardır. Resül Muhammed’e itaat, Kurana İtaattir, Kurana itaat Allaha İtaattir.

4:80 "Kim Resul’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur... "
2:89 "Onlara, Allah katından yanlarındakini tasdik eden KİTAP geldiği zaman"
2:101 "Onlara, Allah katından yanlarındakini tasdik eden RESUL geldiği zaman".

Görüldüğü üzere, iki ayetin lafzı -KİTAP ve RESUL kelimeleri haricinde- tamamen aynıdır.
Ama birinde KİTAP, birinde RESUL kelimesi yer alıyor. Yani Resul yazan yere Kitap, Kitap yazan yere Resul yazılabiliyor. (RESUL=KİTAP olduğu, ‘resule tabi olmak ayetlere tabi olmaktır’ manasına gelen 20/134 ve 28/47 ayetlerinden de anlaşılabilir).
.
O halde, Kuran ile muhatap olan bizler, Resul Muhammed a.s ile muhatap olduk demektir. Çünkü biz, eğer 14 asır önce Nebi-Elçi ile birlikte yaşasaydık, kaç ayet işitecek idiysek, o ayetlerin hepsini işitmiş haldeyiz. Önemli olan işittiğimiz bu ayetlere karşı ne dedik ve kimlerden olduk? 1) Gerçekte işitmediği halde ‘işittik’ diyenlerden mi?(8/21), 2) ‘İşittik ve isyan ettik’ diyenlerden mi ? (2/93), 3)‘İşittik ve itaat ettik’ diyenlerden mi? (2/285,24/51). Karar bizim.


NEBİ VE RESUL KAVRAMLARI KARIŞTIRILDIĞIN DA KUR'AN DA ÇELİŞKİ ÇIKMAKTADIR..
Örnek 1)
Din de TEK hüküm koyan Allah’tır diyen ayetler.
4:105 “Şüphesiz, insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği gibi hükmetmen için biz sana Kitap’ı hak olarak indirdik. Hainlerin savunucusu olma.”
bkz. 3:154, 5:43-44,5:49-50, 6:114, 12:40, 12:67,18:26,28:70, 28:88, 42:10,

Dinde nebi(peygamber) de hüküm koyabilir diyen ayet.

7:157 “Diyanet Vakfi: “Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber’e uyanlar (var ya), işte o PEYGAMBER onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram KILAR..."
Yukarıdaki büyük harfle yazılan peygamber(nebi) olarak çevirilen kelime resul(elçi) olmalı idi. Nebinin haram kılma yetkisi yoktur resulun (elçinin) haram kılma yetkisi vardır.Elçinin görevi ise aşağıdaki ayetler ile bildirilmiştir.
5:99 “Elçiye düşen görev sadece duyurmak...”
bkz. 63:12, 35:23


Eğer nebi HÜKÜM koyabilse idi, şu ayetler inmezdi.
10:109 "Sana vahyedileni izle; ALLAH hüküm verinceye kadar SABRET. O, hüküm verenlerin en iyisidir."
Aynı şekil de Tahrim 1. ayette nebimiz kendi aldığı kararla hareket etmiş, bir şeyi kendisine haram kılmış ve bu durumdan dolayı uyarılmıştır. Eğer hüküm koyma yetkisi olsa idi, Allah nebimizi uyarmazdı.

Örnek 2)

Nebi ve Resül'ün kavramları karıştırıldığında bir grup mümin ashab cehennemlik oluyor!
.
Aşağıda Nebi(Peygamber) diye çevrilen kelime orijinal de Resul(elçi) olarak geçmektedir.
.
4:115 "Kim de kendisine 'dosdoğru yol' apaçık belli olduktan sonra, PEYGAMBERE muhalefet ederse ve mü'minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve CEHENNEME sokarız. Ne kötü bir yataktır o!.."
.
Yukarıdaki ayete göre aşağıdaki bir grup ashab CEHENNEMLİK!
.
8:5 "Nasıl ki, Rabbin seni hak uğruna (savaşmak üzere) evinden çıkarmıştı. MÜ’MİNLERDEN bir grup ise bu konuda kesinlikle isteksizlerdi."8:6 "Gerçek apaçık ortaya çıktıktan sonra, sanki göz göre göre ölüme sürülüyorlarmış gibi seninle o konuda mücâdele ediyorlar/tartışıyorlardı."
.
4:115'de Nebiye(peygambere) değil Resüle(elçiye) muhalefet edildiği taktirde imanın düşeceği bildiriliyor.
.
8:5-6' da Müminlerden bir grup ashab Nebi ile (Resul ile değil) tartıştığından dolayı Allah onlara hâlâ mümin diyor. İmanlarını düşürmüyor..

8:5-6' daki ayette eğer ifade nebi(peygamber) değil de resul(elçi) olsaydı asla böyle nitelenmezlerdi.(33/57)

RESULE İTAAT –hadislere değil- KURANA TABİ OLMAKTIR

Allaha ve Resulüne itaat –Allah ve Resul diye iki ayrı otoriteye değil- Allah’ın Resulü ile gönderdiği emirlerine (Kurana) itaattir. Dolayısıyla Resule itaat –Nebiye isnad edilen Kuran dışı hadislere değil- Resulün vahye dayalı gerçek hadisleri olan Kurana itaattir.
Çünkü Kuran, ALLAH’IN KELAMIDIR ama RESULÜN de BEYANIDIR. Biz Kurana tabi olunca onu tebliğ eden Resule ve dolayısıyla Allaha itaat etmiş oluruz (4/80). Kuran bu nedenle ‘sadece Kurana tabi olun, başka velilere tabi olmayın (7/3)’ der.
Çünkü ‘sadece Kurana’ tabi olan ‘sadece Resule tabi olmuş’ ve böylece yalnızca Allah'a kulluk etmiş, Allah'a itaat etmiş olur.

Buna rağmen, ‘Allaha itaat Kurana, Resule itaat ise hadislere itaattir’ diyen kardeşlerimiz olursa, şu soruları cevaplamalıdırlar;



9:29, 33:36 gibi ayetlerde geçen Allah VE Rasul'ünün haram kıldığı, hükmettiği derken, Allah ayrı, Rasul ayrı şeyi mi söyler? Yoksa Allah ve Rasul'ü AYNI/TEK bir şeyi mi söyler?

Örneğin,

1) 8:20 "Ey iman edenler, Allah'a ve Rasul'üne itaat edin, işittiğiniz halde ONDAN yüz çevirmeyin."

Bakın, burada Allah ve Rasul'ü diyor ama, ONLARDAN yüz çevirmeyin demeyip, ONDAN yüz çevirmeyin diyor. Burada TEKİL geçtiğine göre, Allah ve Rasul'ü TEK BİR ŞEY getirmiş demektir. Şayet ikisi AYRI-AYRI şeyler getirmiş olsaydı, ONLARDAN denilmesi gerekirdi.

Yani, Allah=Kuran, Rasul=Buhari + Müslim + Tirmizi... değildir.
Allah ve Rasul'ünün getirdiği şey Kuran'dır.

2) Mevdudi Tefhimul Kuran'da "Size Allah'tan bir nur VE apaçık bir kitap geldi. (Maide 5-15)" ayetinin tefsirinde: "Burada ehlikitaba nur ve kitap olarak iki farklı şey gelmemiştir. Apaçık bir kitap olarak nur gelmiştir..." diyerek, sırf arada VE bağlacı var diye, 2 farklı şey anlaşılamayacağını belirtir.

3) Fahreddin Razi: Melekler VE Ruh miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona çıkar.(Mearic 70:4) Razi; burada Ruh'tan kastedilen Cebrail'dir der. Onun ayrıca belirtilmesini ise; "onun büyüklüğüne, Allah katındaki değerine, melekler arasındaki saygın konumuna işaret etmek içindir" diye tanımlar. Kısacası sırf arada "VE" bağlacı var diye Melekler ve Ruh'u birbirinden farklı iki şey olarak algılamaz.

Kuran'da "ve" bağlacı sadece iki farklı terimi bağlamak için kullanılmaz. Bunun dışında başka kullanımları da vardır. Aşağıdaki videoda ve bağlacının kullanımlarından bir çeşidi gösterilerek, yanlış anlaşılan bazı ayetlerle ilgili açıklama yapılmıştır. https://www.youtube.com/watch?v=NtS18GfkmdY

4) Bakara 238'de "Namazlara VE orta namaza devam edin..." buyrulur. Sırf arada ve bağlacı var diye orta namazı namazlardan farklı bir şey olarak algılamıyoruz orta namazın namazların bir parçası olduğu açıktır nitekim ayette namazı özellikle orta namazı koruyuun şeklinde bir mana verilebilir.

7) Rahman 68'de "Her ikisinde de meyveler VE hurmalar ve narlar vardır. " Sırf arada 'VE' bağlacı var diye hurmayı meyvelerden farklı bir şey olarak algılayamayız, Hurma meyvelerin parçası/alt kümesidir.

8) Tevbe 1’de ‘(Bu)Allah’tan ve Resul’ünden müşriklere gelen bir ihtardır’ buyrulur. Burada biri Allah’tan diğeri Resul’den gelen iki ayrı ihtar mı var yoksa Allah’tan gelen ama Resulü tarafından tebliğ (deklare) edilen tek bir ihtar mı?
.
9) Nisa 100’de ‘Her kim Allah’a ve Resul’üne hicret etmek maksadıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, kuşkusuz onun mükafatı Allah’a düşer’ buyrulur. Bir insan aynı anda hem Allaha hem Resule doğru nasıl hicret eder? Yoksa kast edilen Allah yolunda hicret mi?
.
10) Tevbe 90’ da ‘Allah ve Resul’üne yalan söyleyen Araplardan’ bahsedilir. Bu ifade ile kast edilen Allahın Resulüne yalan söylemek değilse Allaha ve Resule ayrı ayrı nasıl yalan söylenir? Allaha yalan söylemek ne demek?
.
11) Ahzab 36’da ‘Allah ve Resul’ü bir işe hüküm verdiği zaman…’ buyrulur. Bir iş için Allahın başka Resulün başka iki farklı hükmü olabilir mi? Yoksa Resul Allahın verdiği hükmü tebliğ mi eder?
.
12) Tevbe 65’te ‘Allah ve ayetleri ve Resul’üyle alay edenlerden’ bahsedilir? Allah ve ayetleri ve Resulü ile ayrı ayrı mı alay edildi, yoksa alay edilen sadece Allahın ayetlerini tebliğ eden Resul mü?
.
13) Tevbe 16’da ‘Allah ve Resul’ü ve mü’minlerin sırdaş edinilmesinden’ bahsedilir. Bir insanın Allah’ı ve Resulünü ayrı ayrı sırdaş edinmesi mümkün mü? Bu ne demek?
.
14) Tevbe 107’de ‘Allaha ve Resulüne karşı savaşan birinden’ bahsedilir. Burada Allaha ve Resulüne karşı açılmış iki ayrı savaş mı var, yoksa Allah’ın ayetlerini tebliğ eden Resule karşı açılmış bir savaş mı?
.
15) Enfal 1’de ‘Ganimetler Allah ve Resul’üne aittir’ buyrulur. Ganimetler ikiye ayrılacak ve yarısı Allah’a yarısı Resulüne mi verilecek, yoksa ganimetler; ‘Allah’ın Resulü aracılığıyla bildirdiği – ve 6/41 ve 59/7 ayetlerindeki- tarif üzere mi taksim edilecek ?
.
16) Mümtehine 4-6’ da İbrahim as ve ashabı, Ahzab 21’de de Resulullah bizlere örnek (üsve-i hasene) gösterilir. Eğer Resulullahı örnek almak için –Kurana değil de- hadislere tabi olmamız gerekiyor ise, biz İbrahim as ve ashabını örnek almak için neye tabi olacağız? İbrahim as’ın hadisleri mi var? Ve hatta O’nun ashabının? Varsa nerede? Yoksa Kuran bizden imkansızı mı istiyor?
.
17) Kuran, Allah’a itaati hangi sayı ve yaptırımla emrediyorsa, aynı sayı ve yaptırımla mutlaka Resule itaati de emrediyor. Allah’a itaatin emredilip de Resule itaatin emredilmediği (tek başına Allah’a itaati emreden) hiçbir ayet bulunmuyor. O halde ‘Allaha itaat Kurana, Resule itaat hadislere itaattir’ diyenler, tutarlı olmaları için şunu da diyebilmelidirler; ‘Kuranın yaptırımı ne ise hadislerin yaptırımı da öyledir, çünkü Allaha (Kurana) itaat emrinin sayı ve yaptırımı ne ise Resule (hadislere) itaat emrinin sayı ve yaptırımı da aynıdır.’ Bunu diyebilecekler mi?

Konu lovesoft tarafından (10. September 2016 Saat 12:24 AM ) değiştirilmiştir.
lovesoft isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
arasındaki, fark, nebi, resul


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:16 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam