hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > EKONOMİ > Yasak olan kazanç yolları > Riba(Faiz)

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 1. July 2013, 06:38 AM   #1
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart Ekonomi gerçekleri

DÜNYAYI VE YÜZDE 5’İNİ İSTİYORUM!

http://vekuran.blogspot.com/2013/06/...istiyorum.html


Fabian yarın kalabalığa yapacağı konuşmayı bir kez daha prova ederken heyecanlıydı. Hep prestij ve güç istemişti, şimdi rüyaları gerçek oluyordu. Gümüş ve altından takı ve süs eşyası yapan bir zanaatkardı, ama hayatını kazanmak için çalışmak ona yetmemeye başladı. Heyecan, rekabet istiyordu ve sonunda planını başlatmak üzereydi.
Nesillerce takas sistemini kullandı insanlar. Bir adam ailesini, tüm ihtiyaçlarını kendisi sağlayarak besledi ya da bir ticaret dalında uzmanlaştı. Üretiminden ne arttırabiliyorsa başka insanların üretiminden artan ile takas etti.


Çarşı yeri hep gürültülü ve tozluydu ama yine de insanlar o bağırıp çağırmayı bekledi ve özellikle de arkadaşlıklarını. Eskiden pek mutlu bir yerdi, şimdilerde ise çok insan ve kavga vardı. Sohbet için zaman kalmadı-yeni bir sistem gerekliydi.
Genelde insanlar mutluydu ve emeklerinin meyvelerinden memnundular.
Her topluluğun basit bir devleti vardı; her bireyin özgürlük ve haklarının korunduğundan, bireyin kendi isteği dışında bir kişi ya da grupca herhangi birşey için zorlanmadığından emin olmak için.
Bu, hükümetin tek ve yegâne amacıydı ve devlet adamını seçen grup gönüllü olarak onun geçimini sağlardı.
Ancak çarşı yeri çözemedikleri tek sorundu. Bir bıçak kaç basket mısır ederdi, bir mi yoksa iki mi? Bir inek kaç vagon... ederdi, vesaire vesaire. Kimsenin aklına daha iyi bir sistem gelmiyordu.
Fabian duyuru yaptı: “Bizim takas sisteminin sorunlarına bir çözümüm var, herkes yarınki halk toplantısına davetlidir.”


Ertesi gün şehir meydanına büyük bir kalabalık toplandı, Fabian adına “para” dediği yeni sistemle ilgili herşeyi anlattı. Kulağa hoş geliyordu. “Eee nasıl başlatacağız?” diye sordu kalabalık.
“Takı ve süs yaptığım altın kusursuz bir metal. Kararmaz ve paslanmaz, uzun süre dayanır. Ben altından sikke yaparım, her sikkeye Lira deriz.”
Para değerlerin nasıl çalışacağını ve “para”nın, takas sisteminden çok daha iyi bir alış-veriş sistemi aracı olacağını açıkladı.
Devlet adamlarından biri “Birileri kazıp altın çıkarır ve kendi paralarını yapabilir.” diye sorguladı.

Fabian’ın cevabı hazırdı: “Bu büyük adaletsizlik olur. Sadece hükümet tarafından onaylanan paralar kullanılabilir, bunların üzerine özel işaretler konulur”. Akla uygun göründü, hem bu şekilde herkese eşit miktar verilmiş olur. Fakat mum yapan “Ben herkesten daha fazlasını hak ediyorum” dedi ve ekledi “herkes benim mumlarımı kullanıyor”. “Hayır” dedi çiftçi “Yiyecek olmazsa hayat olmaz, tabii ki biz en büyük pay bizim olmalı”. Atışmalar sürdü gitti.
Fabian tartışmalara bir süre ses çıkarmadı ve sonunda “Madem bir karara varamıyorsunuz, size önerim benden istediğiniz miktarı kendiniz belirleyin. Miktarda bir kısıtlama yok, sizin geri ödeyebilme kabiliyetiniz dışında. Ne kadar çok isterseniz yıl sonunda o kadar geri ödersiniz”. İnsanlar sordu “Sen ne kazanacaksın bundan?”.
“Ben size para sağlayarak bir hizmet sunuduğum için bir ücret hak ediyorum. Diyelim ki borçlu olduğunuz yılın sonunda her 100 lira için 105 geri ödersiniz. Bu 5 lira benim ücretim olacak, bu ücrete faiz diyeceğim.”
Bundan başka bir yol yokmuş gibi göründü, hem de yüzde 5 oldukça ufak bir miktardı. “Gelecek cuma yine gelin başlayalım.”


Fabian hiç zaman kaybetmedi. Gece gündüz para yaptı, haftanın sonunda hazırdı. İnsanlar dükkanının önünde kuyruğa girdiler, hükümet paraları denetleyip onayladı ve sistem yürürlüğe koyuldu. Bazıları sadece bir kaç tane ödünç aldı ve yeni sistemi deneye gitti.
Parayı harikulade buldular ve çok geçmeden herşeyin kıymetini altın paralarla ve liralarla belirler oldular. Kıymeti biçilen miktara “fiyat” dediler. Fiyatı, ürüne harcanan işin zorluğuna göre belirlediler. Çok iş gerektiriyorsa fiyatı yüksek, kolay üretiliyorsa ucuz.


Kasabanın birinin tek saatçisi Ali’ydi. Onun fiyatları yüksekti, çünkü müşteriler sırf onun saatlerinden birine sahip olmak için ödemeye hazırdı.
Bir gün bir başkası da saat yapmaya başladı ve satış yapmak için ucuz fiyatlar sundu. Ali hemen fiyatlarını düşürmek zorunda kaldı. İki adam da en ucuz fiyata en iyi kaliteyi vermek için çekişir oldular. Bu hakiki serbest rekabetti.

Durum inşaatçılar, ulaşım operatörleri, muhasebeciler, çiftçiler, yani her çalışma alanı için aynıydı. Müşteriler hangisi ucuzsa onu seçtiler-seçme özgürlükleri oldu. Diğer insanların işe atılmasını engelleyen ruhsat ya da gümrük gibi suni düzenlemeler yoktu. Yaşam standartı yükseldi, çok geçmeden insanlar parasız nasıl yaşadıklarını merak eder oldular.

Yılın sonunda Fabian ona borcu olan herkesi ziyaret etti. Bazılarının borç aldıkları paradan daha fazla parası vardı, bu diğerlerinde daha az olması demekti, çünkü ortada belli sayıda sikke vardı. Borcundan çok sikkesi olanlar 100 artı 5 geri ödediler, fakat yine de devam etmek için borç almarı gerekti.

Ötekiler, hayatlarında ilk kez borçta olduklarını farkettiler. Fabian onlara yeniden borç vermeden önce malvarlıklarının bazılarına el koydu. Herkes tekrar denemeye ve bulunması pek zor 5 lirayı kazanmaya gitti.
Kimse farkına bile varmadı ki, bütün liralar geri ödenmeden ülke borçtan kurtulamazdı, fakat yine de her 100’de arttırılan ve hiç borç verilmeyen şu 5 paralar vardı. Fabian’dan başka kimse göremedi ki faizin –şu hiç işleme sokulmamış paranın- ödenmesi imkansızdı, bu yüzden birileri mutlaka eksik çıkmak zorundaydı.
Evet Fabian da bir kaç lira harcadı, ama toplam ekonomisinin %5’ini kendine harcaması gibi bir şey söz konusu bile değildi. İnsanlar binlerceydi, Fabian ise bir kişi. Ayrıca zaten kuyumculukla rahat bir yaşamı vardı.

Fabian’ın dükkanının arkasında kasa odası vardı ve sikkelerinin bir kısmını orada güvencede bırakmak insanlara kolay geldi. Paranın miktarına ve ona bırakıldığı zamana göre bir ücret kesti. Para sahibine deposito karşılığında makbuz kesti.


Doğal olarak kimse alış-verişe gittiğinde bir sürü paryı yanında taşımazdı. Almak istedikleri malın değerinde bir makbuzu dükkan sahibine verirdi.
Dükkan sahipleri makbuzların gerçekliğini ve Fabian’a götürüp eşit miktarda para toplama fikrini kabul etti. Altın sikkeler yerine makbuzlar elden ele dolaşır oldu. İnsanlar mabuzların en az sikkeler kadar iyi olduğuna inandılar.

Çok geçmeden Fabian, nadiren birilerinin altın sikkesini almaya geldiğini farketti.
Kendi kendine “Bütün altınları mülkiyetinde bulunduran benim ve hala çok çalışan bir zanaatkarım. Akıl alır gibi değil. Burada bekleyen ve nadiren alınan altın için bana faiz ödemeye memnun olacak bir düzine insan var.
Altın benim değil, doğru, fakat benim mülkiyetim içinde, bütün mesele de bu. Sikke yapmama bile gerek yok, mahzendeki sikkeleri kullanabilirim”.
Başlangıçta çok tedbirliydi, her seferinde sadece biraz biraz ödünç veriyor ve olağanüstü teminatlar alıyordu. Ancak yavaş yavaş gözü açıldı, ödünç miktarları büyüdü.
Bir gün yüklüce miktarda ödünç istendi. “Bütün bu parayı taşımak yerine isminize bir depozit yaparız, sonra da paraların değeri kadar makbuzlar veririm size” diye önerdi Fabian. Borcu alan razı oldu ve gitti bir sürü makbuzla. Ödünç vermesine rağmen altınlar kasa odada kaldı. Müşteri gittikten sonra Fabian gülümsedi. Hem çaba harcamayacak hem de sahip olabilecekti. Altını ödünç verebilir buna rağmen mülkiyetinde tutmaya devam edebilirdi.
Dostlar, yabancılar hatta düşmanlar bile işlerini yürütmek için sermayeye ihtiyaç duydular ve güvence verebildikleri sürece istedikleri kadar borç aldılar. Fabian makbuz yazmak suretiyle kasadaki altınların değerinin bir kaçı kadar “borç” verebilirdi, altının sahibi bile olmadan. Gerçek sahipler altınlarını almaya gelmediği ve insanları itimatı devam ettiği sürece herşey yolundaydı.

Herkesin borçlarını ve kredilerini gösteren bir defter tuttu. Borç verme işi pek kazançlı bir iş olmuştu doğrusu.
Toplumdaki sosyal yeri de serveti kadar hızlı yükseldi. Önemli bir adam oluyordu, hürmet ediliyordu. Mali konularda her sözü sanki kutsal bir beyanâttı.


Diğer kasabaların kuyumcuları onun yaptıklarını merak eder oldular ve görmeye gittiler birgün. Ne yaptığını anlattı onlara ama gizli kalması gerektiğini önemle vurguladı.
Planları ortaya çıkarsa entrikaları suya düşerdi, bu yüzden gizli bir ittifak kurdular.


Herbiri kasabalarına dönüp Fabian’ın öğrettiklerini uygulamaya başladılar.
Makbuzları altının kendisi gibi değerli kabul etti insanlar ve altınlara yapıldığı gibi, pek çok makbuz güvenlik için depozit verildi. Bir tüccar mal almak isterse tek yaptığı Fabian’a parayı kendi hesabından diğer tüccarın hesabına aktarmasını söyleyen kısa bir not yazmaktı. Bu Fabian’ın sadece bir kaç dakikasını alıyordu.
Bu yöntem çok tutulur oldu, bu talimat pusulalarına “çek” dediler.
Bir gece geç saatlerde kuyumcular yeniden toplandılar, Fabian onlara yeni planını açıkladı. Ertesi gün devlet erkanıyla bir toplantı yaptılar ve Fabian başladı: “Kullandığımız makbuzlar çok tutuldu. Şüphe yok ki erkandakilerin çoğu bunları kullanıyor ve yararlı buluyor.” Hepsi kafalarıyla onayladı ve ne problem olduğunu merak ettiler. “Bazı makbuzlar kalpazanlarca kopya edildi. Bunun durdurulması gerek.”
Devlet adamları telaşa kapıldı. “Ne yapmalı şimdi?” diye sordular. Fabian “Önerim şudur: önce yeni makbuz basma işini hükümete bırakalım, özel bir kağıt üzerine ve anlaşılması güç desenlerle, sonra da her biri hükümet başkanınca imzalanır. Biz kuyumcular baskı masrafını ödemekten memnun oluruz, hem makbuz yazma işinden zaman kazanmış oluruz.” dedi. Erkan akıl yürüttü “Eee kalpazanlara karşı halkı korumak bizim işimiz ve öneri iyi bir fikir gibi görünüyor.” Böylece banknotları basmaya karar verdiler.

“İkinci olarak” dedi Fabian, “bazı insanlar altın aramaya gittiler ve kendi altınlarını yapıyorlar. Bir yasa çıkarmanızı öneririm ki eline altın geçen herkes bunları size teslim etsin. Tabii ki banknotların ve paraların masrafları geri ödenecektir.”
Fikir kulağa iyi geldi ve üzerinde çok düşünmeden, büyük miktarlarda yeni banknotlar bastılar. Her birinin üzerinde değeri yazıyordu- 1 Lira, 2 Lira, 5 Lira, 10 Lira gibi. Küçük miktardaki basım masrafı da kuyumcularca ödendi.

Banknotları taşıması kolaydı ve kısa zamanda insanlardan kabul gördü. Revaçta olmalarına rağmen hala banknot ve bozuk paraların kullanım oranı sadece %10’du. Raporlar pazarın %90’ının çek sistemini kullandığını gösteriyordu.
Planının bir sonraki aşaması başladı. Şimdiye kadar insanlar Fabian’a paralarını koruması için para ödediler. Fabian daha fazla para çekmek için para yatıranlara, yatırdıklarının %3’ü kadar faiz ödemeyi teklif etti.

İnsanların çoğu, borçluların verdiği %5’i tekrar ödünç verdiğine ve kazancının aradaki %2’lik fark olduğuna inandı. Ayrıca, paraları kasada korunsun diye para ödemektense %3 almak çok daha iyi diye kimse ona soru da sormadı.

Birikmiş paranın hacmi büyüdü ve kasadaki ilave para ile beraber, Fabian depozit edilmiş her 100 Lira’lık banknot ya da bozuk para için 200 Lira, 300 Lira, 400 Lira, hatta bazen 900 Lira’ya kadar borç verebiliyordu. Bu dokuz da bir oranını geçmemesi için dikkatli olması gerekiyordu, çünkü her 10 kişiden 1’i banknot ya da bozuk paralarını kullanmak için istiyordu.
İstemeye geldiklerinde yeterince para olmazsa insanlar şüphe etmeye başlardı, özellikle de depozit defterleri ne kadar paraları olduğunu gösterirken. Bununla beraber, Fabian, defter üzerinde kendi kendine çek yazarak 900 Liralık borç verdiğinde 45 liralık faiz isteyebiliyordu-900 Liranın %5’i. Hem borç hem de faiz geri ödendiğinde-945 lira- borç sütunundan 900 lirayı siliyor ama 45 liralık faize el koyuyordu. Bu yüzden kasadan bile çıkmamış her 100 liralık depozit için 3 lira ödemeye mutlu bile oluyordu. Bu şu demekti: depozit edilen her 100 Lira için, pek çok insan kar oranının %2 düşünürken %42 kâr yapmak mümkündü. Diğer kuyumcularda aynısını yaptı. Bir kalem çiziğiyle hiç yoktan para yapıp üstüne de faiz bindirdiler.
Doğru, onlar değil hükümet bastı bozuk para ve banknotları, dağıtması için kuyumculara verdi. Fabian’ın tek harcaması ufak miktardaki basım ücretiydi. Yine de hiç yoktan kredi parası yaratıyor ve üzerine de faiz koyuyorlardı. Pek çoğu para kaynağının hükümetin bir işletmesi olduğuna inanıyordu. İnandıkları başka bir şey de borç aldıkları paranın, birilerinin Fabian’a depozit verdiği para olduğuydu, ancak ne gariptir ki borç verildiği zaman kimsenin depozit verdiği parada azalma olmadı. Herkes aynı anda paralarını depodan çekmeye kalksaydı, düzenbazlıkları ortaya çıkardı.
Banknot ya da bozuk parayla borç istendiğinde bir sorun görülmedi. Fabian hükümete nüfusun ve üretimin artışı yüzünden daha çok banknota ihtiyaçları olduğunu açıklayıp biraz daha banknot basılmasını istedi ve ufak miktarlardaki basım ücretini sağladı.
Bir gün akıllı bir adam Fabian’ı görmeye gitti: “Bu faiz işi yanlış” dedi. “Her 100 lira için 105 lira geri istiyorsun. Bu 5 liraların ödenmesi imkansız çünkü hiç varolmadılar.
Çiftçiler yiyecek, fabrikalar mal üretiyor, fakat sen sadece para üretiyorsun. Varsayalım ki ülkede sadece iki işadamı var ve herkesi işe aldık. Her ikimiz de 100’er lira borç alıp 90 Lira’yla maaşları ödedik, 10 Lira ise bizim masraflarımız ve kendi maaşımız. Bu şu anlama gelir: toplam alım gücü 90+10’un iki katı, yani 200 lira. Ancak senden aldığımız borcu ödememiz için ürünleri 210 Lira’ya satmamız gerek. Birimiz başarır ve ürününü 105 Lira’ya satarsa diğer işadamı sadece 95 Lira kazanmayı umar. Ayrıca ürünlerinin bir kısmı ortada para kalmadığı için satılamayacaktır.
Diğerinin sana hala 10 Lira borcu olacak ve ancak daha çok borç alarak ödeyebilecektir. Bu sistem imkansız.”


Adam devam etti, “105 Lira basmalısın 100’ü bana 5’i sana. Bu şekilde piyasadaki para miktarı 105 olur ve borç ödenebilir.”
Fabian sessizce dinledi ve sonunda “Finans ekonomisi derin bir konu oğlum, eğitimi yıllar sürer. Bu sorunlara meraklanmayı bana bırak, sen kendininkilerle ilgilen. Daha verimli olmaya bak, harcamalarını azalt ve daha iyi bir işadamı ol. Bu tür durumlarda yardımcı olmaya herzaman hazırım.”


Adam ayrıldı ama ikna olmamıştı. Fabian’ın işletmesinde bir yanlışlık vardı ve sorularının cevaplandırılmadığını hissetti.
Ancak, pek çok insan Fabian’ın sözüne saygı gösterdi- “O uzman, diğerlerinin bir yanlışı olmalı. Bak memleket nasıl gelişti, üretimimiz arttı, eskisinden de iyi durumdayız.”

Borç aldığı paranın faizini kapatmak için tüccar fiyatlarını yükseltmek zorunda kaldı. Maaşla çalışanlar aldıkları paranın çok düşük olduğundan şikayet etti. İşveren, iflas edeceklerini iddia edip maaşları arttırmayı reddetti. Çiftçiler ürünlerine adil bir fiyat alamadılar. Evkadınları yiyeceğin pek pahalı olduğundan yakındı.

En nihayetinde, daha önce hiç duyulmamış bir şey oldu, bazıları greve gitti. Bazıları fakirleşti, ama arkadaşları ve akrabalarını onlara yardım etmeye bütçesi yetmedi. Çoğunluk etraflarındaki gerçek serveti unuttu –verimli toprak, büyük ormanlar, madenler ve hayvanlar. Sadece para düşünüyorlardı ki o da hep kıttı. Fakat hiç sistemi sorgulamadılar. Hükümetin sistemi yürüttüğüne inandılar.
Bir kaçı kişi fazla paralarını birleştirip “borç verme” ve “finans” şirketleri oluşturdular. Yüzde 6 ve üzerinde faiz istediler, Fabian’ın %3’ünden daha iyiydi ama onlar sahip oldukları parayı ödünç veriyorlardı-onların şu esrarengiz, defter üzerinde işaretler yazma süretiyle hiç yoktan para yaratabilme kabiliyetleri yoktu.
Bu finans şirketleri Fabian ve arkadaşlarını telaşlandırdı bir şekilde, bu yüzden kendi şirketlerini kurdular çabucak. Çoğunlukla, kurulmuş şirketleri büyümeden satın aldılar. Kısa zamanda, bütün finans şirketleri onlarındı ya da onlar kontrol ediyorlardı.
Ekonominin durumu gittikçe kötüleşti. Ücretli çalışanlar patronların haddinden fazla kar yaptığına kanaat getirdiler. Patronlar ise çalışanların pek tembel olduğunu ve dürüst iş yapmadıklarını söyledi. Herkes bir diğerini suçladı. Hükümetten bir çözüm gelmedi ve zaten yoksulluk halledilmesi gereken ilk soruna benziyordu.

Sosyal yardım projeleri başlattılar ve insanları katılmaya zorlayan yasalar koydular. Bu insanları kızdırdı-komşuya yardımın gönüllü yapıldığı o eski fikirlere inanıyorlardı onlar.
“Bu yasalar hırsızlığı yasallaştırmaktan başka birşey değil. Her ne sebeple olursa olsun, kişi razı olmadan ondan birşey almak hırsızlıktan farklı değildir.”

Ancak herkes kendini çaresiz hissetti ve korktular ödemeyince verilen hapis cezalarından. Bu sosyal yardım projeleri fakiri biraz rahatlattı, fakat çok geçmeden sorun geri geldi ve başetmek için daha fazla paraya ihtiyaç vardı. Bu projelerin masrafı arttıkça arttı ve devletin hacmi büyüdü.
Devlet adamlarının çoğu ellerinden gelenin en iyisini yapan dürüst adamlardı. Kendi insanlarından daha fazla para talep etmek istemediler, sonunda Fabian ve arkadaşlarından borç para almak dışında çareleri kalmadı. Geri nasıl ödeyeceklerine dair hiç bir fikirleri yoktu. Çoçuklarının eğitimi için öğretmenlere para veremez oldu veliler. Doktorların ücretini veremediler. Ulaşım teknisyenleri işlerini kapattılar.
Bir bir devlet bu işleri üstlenmek zorunda kaldı. Öğretmenler, doktorlar ve diğerleri halka memur oldu.
Pek azı işinden haz aldı. Makul bir ücret alıyorlardı ama kimliklerini kaybettiler. Kocaman bir makinede küçük çark dişleri oldular.
Kişisel teşebbüslere mahal yoktu, alın terine takdir pek azdı. Gelirleri sabitlenmişti ve ancak bir üs emekli olduğunda ya da öldüğünde terfi edilebiliyordu.

Çaresizlik içindeki devlet adamları Fabian’ın fikrini sormaya karar verdiler. Onu akıllı ve para sorunlarını çözmesini bilen biri olarak kabul ettiler. Onlar bütün sorunları açıklarken dinledi, en sonunda cevapladı, “Pek çok insan kendi sorunlarını çözemiyor, bunu birilerinin onlar için yapmasına ihtiyaçları var. Eminim, pek çok insanın mutlu olma hakkı olduğunda ve yaşamlarının elzem ihtiyaçlarının karşılanması gerektiğinde anlaşıyorsunuzdur. Önemli sözlerimizden biri “Her birey eşittir” der, öyle değil mi?

Dengeyi sağlamak için tek yol zenginden fazla servetini almak ve fakire vermektir. Vergileme sistemi. Daha fazlaya sahip olan daha fazla öder. Mali durumlarına göre herkesten vergi toplayın ve herkese ihtiyacına göre verin. Okullar ve hastaneler bütçesi yetmeyene ücretsiz olmalı…”
Şatafatlı idealler üzerine uzun bir konuşma yaptı ve şu sözlerle bitirdi “Bu arada, bana borçlu olduğunuzu unutmayın. Bir süredir borç alıp durmaktasınız. Size yardımcı olmam için en azından faizi ödeyin. Anaparayı borç olarak bırakırız, siz bana sadece faizi ödeyin.”
Böylece gittiler, ve Fabian’ın felsefesi üzerine ciddi bir şekilde düşünmeden artan oranlı gelir vergisini getirdiler -ne kadar çok kazanırsan o kadar çok vergi oranın yükselir. Hiç kimse sevmedi bunu, ama ya vergi ödediler ya da hapse gittiler.


Ticaret adamı yine fiyatları yükseltmek zorunda kaldı. Ücretli çalışanlar, yüksek ücretlerin işadamlarını işlerini kapatmaya ya da çalışanlarını makinelerle değiştirmeye zorladığını iddia ettiler. Bu daha da fazla işsizliğe sebep oldu ve devletadamlarını ek sosyal yardım ve projelere zorunlu bıraktı.

Bazı iş sektörleri işlemeye devam etmesi için gümrük tarifesi ve başka koruma düzenlemeleri getirildi, sırf iş istihdamı sağlansın diye. Bir kaç kişi acaba üretimin amacı mal üretmek mi yoksa iş imkanı sağlamak mı diye merak etti.
İşler kötüye gittikçe ücret kontrolü, fiyat kontrolü, her çeşit kontrolü denediler. Hükümet daha fazla para toplamaya çalıştı, satış vergisi, maaş vergisi ve her çeşit vergi. Birileri, buğday çiftçisinden ev hanımına gidene kadar, bir somun ekmeğin 50’den fazla vergiye tutulduğunu olduğunu hesap etti.
“Uzman”lar zuhur etti ve bazıları hükümete seçildi. Fakat yıllık toplantıların herbirinden neredeyse hiç bir başarı sağlayamadan geldiler, “yeniden düzenlenen” vergiler haricinde. Ama toplam vergi miktarı hep arttırıldı.
Fabian faiz ödenmelerini istemeye başladı, giderek artan miktarların toplanan vergiden alınıp ona ödenmesi gerekti.

Derken parti politikaları geldi-insanlar hangi hükümet grubunun sorunları daha iyi çözeceği üzerine tartışmaya başladılar. Kişileri, ülküleri, parti yaftalarını, her şeyi tartıştılar, asıl sorun dışında. Mecliste rahatsızlık baş gösteriyordu.

Kasabanın birinde, borcun faizi bir yıl içinde vergiden toplanan parayı geçti. Memleketin her yerinde ödenmeyen faiz arttıkça arttı-ödenmeyen faizin üzerine faiz bindirildi.
Giderek ülkenin gerçek servetinin çoğunun sahibi ve denetçileri Fabian ve arkadaşları oldu, ve bununla insanlar üzerinde daha da büyük denetim de geldi. Ancak hakimiyet süreci henüz bitirilmemişti. Her bir birey denetim altına alınmadan durumun güvenli olmayacağını biliyorlardı.
Sisteme karşı pek çok insan para baskısıyla ya da halka alay konusu olma cezasıyla susturulabilirdi. Bunu yapmak için Fabian ve arkadaşları gazete, televizyon ve radyo istasyonlarının çoğunu satın aldı ve bunları işletecek insanları özenle seçti. Bunların çoğu daha iyi bir dünya isteyen içten insanlardı, fakat hiç bir zaman nasıl kullanıldıklarını farkedemediler. Onların çözümleri hep sonuçlarla uğraşmaktaydı, sorunun sebepleriyle değil.


Değişik gazeteler vardı-bir tane sağcılar için, bir tane solcular için, bir tane çalışanlar, bir tane işverenler, ve benzeri. Hangisine inandığının çok bir önemi yoktu, problemin gerçek sebebi üzerine düşünmedikçe.
Fabian’ın planı tamamlanmak üzereydi-bütün memleket borç içindeydi. Eğitim ve medya ile insanların kafalarını kontrol etmekteydi. İnsanlar o ne isterse ona inanıyor ve düşünüyorlardı.

Bir adamın keyfi için harcayabileceğinden bile daha fazla parası olduktan sonra heyecan olarak ona ne kalır? Yönetici sınıf zihniyeti için cevap iktidar-diğer insanlar üzerinde katı bir iktidar. İdealistler hükümette ve medyada kullanılıyordu, ama Fabian’ın aradığı gerçek kontrolcüler sınıf zihniyetini yönetiyordu.
Kuyumcuların çoğu aynı şekildeydi. Koca bir servetin nasıl hissettirdiğini biliyorlardı ama bu onları daha fazla tatmin etmiyordu. Heyecan ve rekabete ihtiyaçları vardı ve kitlelere iktidar olmak nihai oyundu.
Diğerlerinden üstün olduklarına inanıyorlardı. “Yönetmek bizim hakkımız ve görevimizdir. Kitleler kendileri için neyin iyi olduğunu bilmiyor. Düzene sokulmaya ve organize edilmeye ihtiyaçları var.”
Fabian ve arkadaşları memleketin her yerine borç veren ofisler açtılar. Doğru, onlar gizli gizli ve ayrı ayrı sahip olunmuştu. Teoride, birbirleriyle yarış halindelerdi, fakat gerçekte birbirlerine pek yakın çalışıyorlardı. Devletadamlarının bazılarını ikna ederek Para Rezerv Merkezi adında bir enstitü açtılar. Bunu kurmak için kendi paralarını bile kullanmadılar-insanların depozitolarını bir kısmına karşılık kredi yarattılar.
Bu enstitü görünüşte para kaynaklarını denetliyordu, pek garip ama, devlet işletmesi olmasına rağmen hiç bir devletadamı ya da memuru Yönetim Kurulu’na müsaade edilmiyordu
Devlet artık Fabian’dan doğrudan borç almıyordu, Para Rezerv Merkezi’nin borç senedi sistemini kullanmaya başladılar. Önerilen güvence bir sonraki yılın vergilerden elde edilen yaklaşık gelirdi. Bu Fabian’ın planına uyuyordu -şüpheleri kendi üzerinden meşru bir devlet işletmesine uzaklaştırdı. Ama yine de, perdenin arkasında yöneten oydu.
Dolaylı yoldan, Fabian kontrolü öyle bir ele geçirdi ki devlet onun emirlerini yerine getirmek zorunda kaldı. “Bırakın ülkenin parasını ben kontrol edeyim, kimin yasaları yaptığı umurumda değil” diye böbürlendi. Hangi devlet grubunun seçildiğinin çok da önemi yoktu. Parayı kontrol eden Fabian’dı, ülkenin yaşam enerjisini.
Devlet para kazanıyordu ama her borca faiz uygulanıyordu. Sosyal yardımlar ve dağıtılan sadakalar gitgide artıyordu, çok geçmeden devlet bırakın anaparanın kendisini, faizini bile ödemekte zorlanır oldu.


Böyle olduğu halde, “Para insan yapımı bir sistem. Elbette, hükmetmek için değil hizmet etmek için kullanılabilir” diyen insanlar vardı hala. Ama bu insanlar azaldı ve sesleri, varolmayan bir kar oranları karmaşasında kayboldu.

Yönetimler değişti, parti sloganları değişti, ama esas plan, politika hiç değişmedi. Hangi hükümet “iktidar”da olursa olsun, Fabian nihai amacına her yıl daha da yaklaştı. İnsanların politikaları anlamsızdı. Sonuna kadar vergilendirilmişlerdi, daha fazla ödeyemezlerdi. Fabian’ın son hamlesinin zamanı gelmişti.
Yüzde 10’luk para tedariği hala banknotlar ve sikkeler üzerindeydi. Şüphe uyandırmadan bir şekilde ortadan kaldırılması gerekiyordu. Nakit para kullanan insanlar alıp satarken seçmekte özgürdüler-kendi yaşamları üzerinde hala biraz kontrolleri vardı.


Banknot ve sikke taşımak her zaman güvenli değildi. Yerel bölge sınırları dışında çekler geçerli değildi ve bu yüzden daha kullanışlı bir yol bekliyorlardı. Bir kere daha cevap yine Fabian’dan geldi. Kurumu, herkese üzerinde isimleri, resimleri ve kimlik numaraları yazılı plastik kartlardan bastı.
Gösterildiği heryerde, mağaza sahibi merkezi bilgisayarı arayıp kredi oranını tetkik etti. Eğer temizse, belirli bir miktara kadar kişi istediğini alabiliyordu.
Başlangıçta küçük miktarlarda kredi kullanmaya müsaade edilmişti insanlar, ve bu bir ay içinde geri ödenirse, faiz uygulanmıyordu. Bu çalışanlar için iyi hoştu ama ya işadamları nereden başlasındı? Makineleri kurması, malları üretmesi, maaşları ödemesi, ve mallarını satıp parayı geri ödemesi gerekiyordu. Bir ayı geçerse, her ay borçlu olduğu miktarın %1.5’i ekleniyordu. Bu miktar bir yılda %18’in üzerindeydi.

İşadamının bu %18’i satış fiyatlarına eklemek dışında yolu yoktu. Yine, bu fazladan para ya da kredi (% 18) herhangi birine borç verilebilirdi. Memleket sathında, işadamları borç aldıkları 100 Lira’nın karşılığında 118 Lira ödemek gibi imkansız bir görevi üstlenmişti-fakat bu 18 Lira yoktan varedilmişti.
Oysa Fabian ve arkadaşlarının toplumdaki mevkileri yükseldi. İtibar direkleri olarak hürmet gördüler. Onların finans ya da ekonomik resmi bildirileri neredeyse dini akideler gibi kabul edildi.
Hiç durmadan artan vergi yükünün altında, küçük ölçekli işletmeler çöktü. Pek çok alanda çalışmak için özel ruhsat gerekiyordu, bu yüzden iş yapmak geri kalanlar için zorlaştı. Yüzlerce yan kuruluşları olan büyük şirketlerin hepsinin sahibi ve yöneticisi Fabian’dı. Bunlar kendi aralarında yarış içindelermiş gibi gözükse de hepsini o kontrol ediyordu. Sonunda rekabetçilerin hepsi işlerini kapattılar. Muslukçular, otomobil tamircileri, elektrikçiler ve diğer küçük işletmelerin çoğu aynı kaderi paylaştılar-Fabian’ın devlet destekli devasa şirketleri tarafında yutulup gittiler.
Fabian bu plastik kartların, banknot ve madeni paraları ortadan kaldırmasını istiyordu. Bütün banknotlar tedavülden kaldırıldığında, sadece bu bilgisayar kart sistemini kullanan işletmeler işini yapabilecekti, planı buydu.
Tasarılarına göre er geç birilerinin kartları karışacak ve ta ki kimlik ispat edilene kadar alıp satamaz hale geleceklerdi. Kendisine nihai iktidarı verecek yeni bir yasanın çıkarılmasını istedi – herkese kimlik numaralarını kafalarına döğme yaptırmalarını zorunlu kılacak bir yasa. Bu numara ancak, bilgisayara bağlanmış özel bir ışık altında görülebilecekti. Her bilgisayar dev bir bilgisayara bağlanacak ve böylece Fabian herkesin herşeyini bilebilecekti.

************************************************** *************
Okuduğunuz bu hikaye tabii ki kurgu.
Ancak hikayeyi tedirgin edici derecede gerçeğe yakın buluyor ve gerçek hayatta Fabian’ın kim olduğunu öğrenmek istiyorsanız, 16. ve 17. yüzyıllarda yaşamış kuyumcuların aktiviteleri üzerine bir araştırma iyi bir başlangıç noktası olacaktır.
Örneğin, İngiltere Merkez Bankası (The Bank of England) 1694’te açıldı. Kral III. William (William of Orange) Fransa ile yapılan savaşın ardında parasal sıkıntı içindeydi. Kuyumcular ona 1.2 milyon pound (o zaman için inanılmaz bir miktar) “borç” verdiler, belirli şartlar altında:
Faiz oranı %8 olacak.
Hatırlanmalı ki Magna Karta’da belirtildiği üzere faiz uygulamak ve toplamanın cezası ölümdür.
Kral, kuyumculara banka için tedavüle para çıkarma hakkını bir imtiyazla bahşetti.
Bundan evvel, depo ettikleri miktardan fazla miktarda makbuz basma işlemi kesinlikle yasaktı. İmtiyaz beratı bunu yasallaştırdı.

© Larry Hannigan 1971, Australia
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 1. July 2013, 06:39 AM   #2
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

http://vekuran.blogspot.com/2013/06/...-hikaye-1.html

EKONOMİ GERÇEKLERİ (hikaye 1)
BU İŞTEN KİM KARLI ÇIKTI?

Mevsim yaz, aylardan Ağustos ayı … Riviera kıyısında küçük bir kasaba. Yaz sezonu ancak yağmur yağıyor yani kasaba bomboş … Bu kasabada herkesin birbirine borcu var ve veresiye ile iş yapıyorlar. Kasabadaki tek otelin sinek avladığı şu sıralarda şans eseri otele zengin bir Yahudi müşteri geliyor ve otel sahibine 100 dolar bırakıp, anahtarı alarak odaya yerleşmeye çıkıyor.

Otel sahibi hemen parayı alıp kasaba olan borcunu ödüyor.

Kasap parayı hemen toptancıya götürüp borcunu kapatıyor.

Toptancı büyük bir sevinçle parayı aldığı gibi kendisine veresiye hizmet veren berbere götürüp borcunu ödüyor.

Berber de doğruca otele gelip otel sahibine olan konaklama borcunu ödüyor.




Bu arada yahudi müşteri odadan aşağıya iniyor ve odayı beğenmediğini söyleyerek otel sahibine verdiği 100 doları geri alıp otelden çıkarak gidiyor. Ancak ortada garip bir matematiksel problem var; Şimdi bu işten kim karlı çıktı ?
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
pramid Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (2. July 2013)
Alt 1. July 2013, 06:39 AM   #3
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

http://vekuran.blogspot.com/2013/06/...-hikaye-2.html

EKONOMİ GERÇEKLERİ (hikaye 2)
Tüm bu sistem bana hep maymun kapanını hatırlatır.
Avcılar, canlı maymun yakalamak için kuş kafesine
benzer bir demir kafes yapıp içine ceviz koyarlar.

Bu kafesin demir parmaklıklarının arasından maymun
elini açık bir şekilde sokarak cevizleri alır.

Ancak ceviz dolu avuç çok şişkin olduğu için bu demir
parmaklıklar arasından geri çıkmaz. İçeride kalır.

Maymun bağırır, çırpınır ve bileğinin derisini soyacak
kadar bir sertlikle elini çeker ama nafile.

Kapandan bir türlü kurtulamaz. Kurtulmak için yapması gereken
tek şey, cevizleri bırakıp boş elini yine soktuğu gibi geri çekmesidir.

Ama cevizlerden bir türlü
vazgeçemeyen maymun, sonunda özgürlüğünden vazgeçmiş olur.
Hırsı yada akılsızlığı ona esaretin
kapısını açar.

İşte bu maymun tıpkı içinde bulunduğumuz problemlerden dolayı, çok muzdarip olmasına rağmen, sistemi
sorgulamayı akıl edemeyenlerin haline benziyor.

Bırakın sistemi sorgulamayı, eleştirilerin o yöne gittiğini
gördüklerinde bazılarının nasırlarına basılmış gibi zıplamasına ise anlam vermek mümkün değil. Sanırım
artık bazı şeyler cesaretle sorgulanmalıdır.

Fikirler ortaya konulmalı ve tartışılmalıdır. Tartışma ajandasının

başına da sistemin kendisi konulmalıdır. Yani bu dandik sistemin kendisi!
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
pramid Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (2. July 2013)
Alt 1. July 2013, 06:40 AM   #4
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

http://vekuran.blogspot.com/2013/06/...-hikaye-3.html

EKONOMİ GERÇEKLERİ (hikaye 3)
BANKALARIN GERÇEK YAPISI




Çok gelişmiş ve büyük bir şirkette Solomon isminde bir memur varmış. Solomon kendi halinde, kibar,
sessiz, sakin ve dürüst bir insanmış. İşinden evine, evinden işine giden, sidk-i selamet ile çalışan, iş
arkadaşları ve yöneticileri tarafından beğenilen ve takdir edilen bir memurmuş. Kimsenin eksiğine
fazlasına karışmaz ve herkesle iyi geçinirmiş.

Bir gün iş arkadaşlarından İsmet, elinde bir tomar parayla Solomon‟a gelerek onları emaneten belli bir
müddet tutmasını istemiş. İsmet, bu paralara karşılık ondan sadece küçük bir kağıda, “İsmet‟in bende
emaneten şu kadar parası vardır” diye bir ibare yazıp imzalamasını istemiş. Solomon da kabul edip
İsmet‟in dediğini aynen yapmış. İsmet‟in bu yaptığını öğrenen bir başka arkadaşı da ayni şekilde
Solomon‟a gelerek bir miktar parayı emaneten bırakmış ve o da küçük bir kağıda “bu not, şu kadar paraya
karşılık verilmiştir” diye bir ibare yazmasını istemiş. Solomon onu da aynen yapmış. Bu böyle devam
ederken, kendisine para bırakan kişilerin emanet ettikleri süreler geçmesine karşılık paralarını geri almaya
gelmediklerini görmüş. İlk planda bundan telaşa kapılsa da, soğuk kanlılıkla olayı araştırdığında, o
yöredeki insanların büyük miktarlardaki parayı yanlarında taşıyacaklarına, kendisinin verdiği notları
taşıyarak birbirleri arasında kullandıklarını anlamış. Bu yapılan işlemlerde herhangi bir beis görmemiş.
Çünkü verdiği notlara karşılık elinde paralar mevcutmuş ve kim verdiği bir notu getirirse, notun işaret ettiği
parayı o kişiye veririm diye düşünmüş.

Zamanla Solomon‟a belli sürelerle emanet bırakılan paraların miktarı artarken günün birinden kendisini
tanıyan bir başka arkadaşı ondan borç istemeye gelmiş. Solomon da kendisinde para olmadığını sadece
emanet para bulunduğunu söyleyerek arkadaşını reddetmiş. Solomon‟un yazıp verdiği notların, piyasada
para gibi kullanıldığını bilen arkadaşı, o zaman “bu not şu kadar paraya karşılık verilmiştir” diye küçük bir
yazı yazıp kendisine vermesini istemiş. Aslında bu tür notu sadece, belirtilen miktardaki parayı getirip
kendisine emanet bırakan kişilere veren Solomon, arkadaşının ısrarcı tavrına karşı biraz düşünmek için
zaman istemiş. Solomon “elimde nasıl olsa bol miktarda nakit para var ve çok az sayıda insan verdiğim
notu geri getirip parasını alıyor. Hem hepside aynı anda gelip parasını isteyecek değil ya” diye düşünerek
arkadaşını çağırmış ve ona borç istediği miktara karşılık sanki kendisine o kadar para emanet edilmiş gibi
“bu not şu kadar para karşılığı verilmiştir” diye küçük bir kağıda yazı yazıp vermiş. Belli bir müddet yaptığı
hile açığa çıkar diye tedirgin olsa da zamanla kimsenin bu konuyla ilgilenmediğini ve her şeyin eskisi gibi
devam ettiğini fark etmiş.

Bundan sonra Solomon biraz daha cesaretle, borç isteyenlere de sanki onlar istedikleri borç kadar para
emanet etmişler gibi “bu not şu kadar paraya karşılık verilmiştir” ibaresi bulunan küçük yazılar vermeye
başlamış. Tabi bu borç isteyenlerden kimisine, kendisinde emanet bulunan asil parayı verse de verdiğinin
kahir ekseriyetini o küçük yazılar oluşturmuş. Bir küçücük yazı ile olmayan bir miktar parayı var ettiğinin
bilincinde olan Solomon, zamanla inanılmaz miktarlarda para kazandığının farkına varmış. Ama bu
kazancı büyüdükçe, “yaptığım hile açığa çıkar da mahvolurum” korkusu da gönlünde büyümeye başlamış.
Günün birinde elinde fiziksel emanet olarak var olan paralara karşılık, kendisinin “bende parası vardır” diye
yazdığı notların toplamının o miktarın yaklaşık yirmi katına ulaştığını gören Solomon, yaptığı işe devam
etse de korkusuna dayanamaz olmuş. Çünkü herkes elinde Solomon‟un verdiği kağıtla gelip emanetteki
paralarını geri almak istese, gelenlerin ancak yirmide birinin bu istekleri yerine getirilebilecektir. Bu taktirde
Solomon‟un yaptığı hile açığa çıkacak ve ceza olarak gelenler belki de kendisinin canına kastedeceklerdir.
Solomon, yaptığı hilenin bilincinde olarak korku içinde yaşamaya başlamış. Yaptığı hileyi kimseye
anlatamıyor ve “birgün mutlaka bu hilem açığa çıkarılır ve beni mahvederler” düşüncesi içini kemirip
duruyormuş. Geceleri rahat uyuyamayan Solomon‟un ailesi onun bu haline çok üzülüyor ama ne olduğunu
da pek anlayamıyorlarmış. Bu strese daha fazla dayanamayan Solomon sonunda ailecek mensub
oldukları cemiyetin “Bilge”sine gidip danışmaya karar vermiş.

Bilge‟nin huzuruna giden Solomon gerekli ritüelleri yaptıktan sonra kendisine durumu bir bir anlatmaya
başlamış. İçinde bulunduğu hileli mekanizmayı ve tüm korkularını detaylarıyla birlikte anlatıvermiş.
Anlatılanları dikkatle dinleyen Bilge bir müddet düşünüp kendisine şu tavsiyelerde bulunmuş.
Bilge, yavaş yavaş “Evladım Solomon, görünen odur ki büyük bir mekanizma kurmuşsun ve insanlara
yardim ediyorsun” demiş. Devamla, “ancak bu yaptığın hile çok açık ve yakalanman mukadderdir. Lakin
kurduğun mekanizma cemiyetimizin menfaatinedir” demiş. Bu mekanizmanın çok ciddi bir şekilde
korunması gerektiğini belirten Bilge, Solomon‟dan şunları yapmasını istemiş. Öncelikle yaptığı işe kutsal
ve mistik bir hava kazandırmasını istemiş. Akabinde, çevresindeki insanlara yaptığı işin gayet doğal bir iş
olduğunu ve ancak o şekilde yapılabileceğini inandırmasını istemiş. Son olarak da elindeki güç ile o
bölgedeki kamuoyuna sahip olmasını ve onları sürekli başka şeylerle meşgul etmesini istemiş.

Bu tavsiyeler çerçevesinde Solomon hemen işe koyulmuş. Öncelikle kendisinin çok hayırlı ve önemli bir iş
yaptığı “fısıltısını” yaymaya başlamış. Yine mümkün mertebe herkesin “emanetleri hatırına” kendisini iyi
koruması gereğini yaymış. Daha sonra kendisine yakın bazı bilim adamlarına konuyu değişik bir şekilde
ifade ederek, onlardan belli bir ücret karşılığında kitap yazmalarını istemiş. Bilge‟nin tavsiyeleri
doğrultusunda son olarak da o civarda etkili olan gazeteleri satın almış.

Yapılan bütün bu çalışmalar neticesinde, insanlar zamanla Solomon‟un hileli mekanizmasını kutsallaştırıp
bağımsızlaştırmışlar. İnsanlar hileli mekanizmayı değil, o mekanizmanın ürettiği para ve küçük kağıtların
(notların) piyasada dolaşım hızı ve muhtemel etkilerini konuşur olmuşlar. Bu şekilde Solomon‟un hilesi
basit bir kamuoyu taktiğiyle gözlerden uzak, kutsal bir köşeye çekilmiş.

Aynı zamanda Solomon, sahip olduğu medya sayesinde kamuoyunu sürekli kendi arzu ve emelleri
doğrultusunda meşgul etmiş. Toplumda kendi kontrolü dışında çıkabilecek her türlü yeniliği ve gelişmeyi,
aleyhine olur korkusuyla hemen dağıtıyormuş.

Gün geçtikçe Solomon‟un medyası, içinde bulundukları mekanizmanın hilesinden habersiz olarak, sistemin
yılmaz savunucuları haline gelmişler. Lakin ne yaparlarsa yapsınlar içinde bulundukları toplumun huzur ve
barışını temin edememişler.

Solomon ise sahnenin gerisinde tedirgin ve gergin bir şekilde olayları izliyormuş. Her ne kadar yaptığı hileyi
geçici olarak saklayabildi ise de yüreğinden “bir gün anlaşılacak” korkusunu hiçbir zaman atamamış: “Birgün anlaşılacak ve ben helak olacağım”.
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
pramid Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (2. July 2013)
Alt 1. July 2013, 06:40 AM   #5
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

http://vekuran.blogspot.com/2013/06/...ez-bankas.html

EKONOMİ GERÇEKLERİ ( merkez bankası)
TC Merkez Bankası da değişik hissedarlara sahip bir anonim şirket olarak
kurulmuştur.

TCMB Anonim Şirketi bir bakıma bir KİT‟tir ve ürettiği mal ise piyasadaki ticari faaliyetlerde
(en geniş anlamda) kullandığımız “para”dır. Bu Anonim şirket, malı (bastığı para) ile piyasanın ihtiyacını
giderir. Ancak bu ihtiyaç giderme karşılıksız olmaz.

TCMB Anonim Şirketi ürettiği parayı piyasaya borç
olarak verir, yani faiz karşılığında “para”sını satar. Üretilen her banknot, üzerinde yazılı miktar kadar borcu
ifade eder. Bu mekanizma borca dayalı para sisteminin bir gereğidir.

Dünyadaki hemen hemen bütün
merkez bankaları bu sisteme göre çalışırlar. Çeşitli kriterlere göre (bazen de hiçbir kriter olmaksızın) para
üreterek (basarak) piyasaya faiz karşılığında satarlar, yani borç verirler.

Bu nedenle, döviz kuru ve faiz
ayarlamaları modern merkez bankalarının ellerindeki en güçlü piyasaya müdahale araçlarıdır.

Ülkemizde

de şu anda yapılmaya çalışılan bundan çok farklı bir şey değildir.

***


Merkez Bankasının ürettiği bu malı bankalar faizli olarak alıyor. Merkez Bankası da bunlardan faizli alıyor. Bankalar bu malı devlet tahvili gibi yukarıda zikredilen araçlarla devlete satıyor, yani borçlandırıyor. Devlet dediğiniz kim. Siz, biz; yani hepimiz. Bunlar; vergi ve harçlar, zamlar, özelleştirme ve kamu varlıklarının sürekli satışı olarak hepimizden çıkıyor.

Sorgulanması gereken diğer önemli nokta şu. Devlet nasıl bankalardan bu kadar parayı alıyor? Bankalar bu kadar parayı nereden buluyor? İşte burada Kısmi Rezerv Sistemi’nin (KRS) anlaşılması gerekiyor. Bu malın %8-10 gibi bir kısmını Merkez Bankaları üretiyor. Kalan %92’lik kısım KRS’yle bankalar tarafından havadan üretiliyor. Yani aslında devlet bankalardan borç aldığında gerçekte para almıyor. Bankalar bu parayı havadan var ediyor. Tıpkı vatandaşların kredi çekmesiyle var ettikleri gibi. Bankaların zorunlu karşılık oranlarıyla para üretmelerinin sınırlandırıldığı söyleniyor. Ama pratikte bunun pek de sınırı yok. Bugün mevcut paranın 13 katından fazlası bu şekilde bankalarca üretilmiş durumda.

Birkaç bankacı ve bürokrat borçlandırma ihaleleriyle hepimizi borçlandırıyor. Bu borçlandırma hepimiz adına, hatta henüz doğmamış torunlarımız adına yapılıyor.

Paradigma felci olmuş ekonomistlerin tek söyledikleri “iyi ama hala borçlanabiliyoruz” ötesine gitmiyor. Bu büyük bir zulümdür veya sürdürülmesi mümkün değil diyen ekonomistler var mı? Biz bunları söylüyoruz.
Sorunu anlayanlar için artık çözümden bahsedebiliriz.

Her problemin çözümünün iki boyutu vardır. Birisi “Ne yapılmalı?” sorusunun cevabıdır. Diğeriyse “Nasıl yapılmalı?” sorusuna taalluk eder. Birincisi işlevsel çözümdür. Bunlar olması gereken genel çözümlerdir. Sorunu çözmek için yapılacak şeyleri ifade eder. Ama nasıl yapılacağı sorusu soruna spesifik çözümleri barındırır ve “yaratıcı” problem çözme tekniklerini içerir. Biz işlevsel çözümü her zeminde dile getiriyoruz. Yineleyelim.
Öncelikle para bir mal olmaktan çıkarılmalı, sadece ve sadece ölçü aracı olmalıdır. Para borca dayalı olarak üretilmemelidir. Paranın üzerinde hiçbir fazlalık (riba) olmamalıdır. Faiz veya kar payı, basit veya bileşik faiz, paranın temininde ortaya çıkışında üzerindeki her türlü fazlalık onu ölçü aracı olmaktan çıkarır.
Paranın topluma yayılması ise tavandan değil tabandan yapılmalıdır. Paranın tavandan tabana yayılmadığı küresel sistemde, paranın faizin fazla olduğu ülkelere sıcak para şeklinde akarak tüm insanlığı felakete götürdüğü açıktır.

Paranın miktarı ekonomideki mal/hizmetin devinimini sağlayacak miktarda olmalı, ne eksik ne de fazla olmamalıdır. Eksik olması deflasyon, fazla olması enflasyon dediğimiz olguyu getirir.

Para borç olarak üretilmemeli ve bankaların para yaratması anlamına gelen KRS kaldırılmalıdır. Bugün piyasalardaki paranın %92’si KRS’yle üretilmektedir.

Her şeyden önemlisi de şu: Paranın üretimi, miktarı ve kontrolü devletçe yapılmalıdır. Zira her zaman söylediğimiz gibi parayı kim üretip kontrol ediyorsa devlet odur. Bunu gerçekleştirebilmek için Merkez Bankası millileştirilmelidir. Ancak hükümetlerin gelişigüzel para miktarını artırmamaları için şeffaf, adil, profesyonel kriterlere sahip bir devlet kurumuna dönüşmelidir.

Devletin kendi parasını basması hem hakkı hem de en önemli sorumluluğudur.

Böyle bir devlet kurumu piyasada gerekli para miktarını hesaplar ve faizsiz/kar paysız şekilde basarak projeler dahilinde ve borç olmaksızın topluma yayar. Piyasada paranın eksik olması durumunda çözüm gayet kolay. Para basma yetkisi devletin olduğundan faizsiz olarak gereken fazlalığı basar ve uygun yöntemlerle topluma dağıtır.

BDPS dediğimiz sistemde vergilerin alınması zorunluluktur. Olmazsa olmazdır. Nedeni de paranın bankalarca borç olarak üretilmesi ve devlet/halkın borçlandırılmasıdır. Borcun bileşik faizle artması nedeniyle sürekli yeni paraya ihtiyaç duyulmakta ve bunlar alınan vergi ve harçlar, özelleştirmelerle bankalara aktarılmaktadır.

Piyasadaki para miktarı fazlaysa uygun vergilendirmeyle vergi olarak toplar ve yeni mal ve hizmetlerin üretilmesi durumunda tekrar geriye dağıtır. Değilse bu fazlalığı imha eder. Yani çözüm önerimizde eğer piyasada para fazlası varsa vergiye ihtiyaç bulunmaktadır. Birisinde vergiler bankalara faiz ödemeleri için diğerindeyse mal/hizmet ve para miktarı arasındaki dengeyi korumak için toplanır.
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
pramid Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (2. July 2013)
Alt 1. July 2013, 06:41 AM   #6
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

http://vekuran.blogspot.com/2013/06/...-hikaye-4.html

EKONOMİ GERÇEKLERİ (hikaye 4)

Bankaların para basma hakkına sahip olduklarında neler yapabilecekleri için John Law güzel bir örnektir.

18.yüzyılın başlarında Fransa’da kraliyet borç batağındaydı.

Vergiler düzgün toplanamıyor, borçlara mukabil gelirler artmadığından kraliyet iflas bayrağını çekmeyi planlıyordu.

Bu sırada İskoçya’dan Fransa’ya göç etmiş olan John Law ve kardeşinin banka kurmasına izin verildi.

John Law, sermayesi olan altın ve gümüşlere karşılık banknot basacak ve borç dağıtacaktı.
Fikir, kraliyetin işine geldi. Law’un bankasının bastığı paralar ile borçlar ödenmeye başlandı.
Halk da memnundu bu işten. Birçok yatırımlar finanse ediliyor, hatta banka hisselerinin halka açılmasıyla zenginlik daha da artıyordu. Bankanın hissesini bir iki binden alanlar birkaç ay içinde milyoner oluyordu.

Hatta günümüzde kullanılan ‘milyoner’ terimi de Fransa’nın o neşeli zamanlarından kalan bir mirastır.
Law, bastığı banknotlar yoluyla ülkedeki ‘çılgın’ projelerin finansmanı sağlanıyordu.

O, Fransa’da çok saygın bir insandı artık.

Onun sayesinde ülke kalkınıyor ve hızla büyüyordu.

Sanayi ve bayındırlık projelerinin artmasıyla birlikte Law da kraliyetin en yüksek kademelerinde yerini almıştı.

Lakin zamanla rüzgar tersine döndü.

Banknot sayısı artmasına rağmen altın ve gümüş karşılıkları yükselmiyordu.

Law, halka sattığı hisselere karşılık topladığı paralarla Missisipi’deN altın ve gümüş tedarik edeceğine, bu paraları tekrar devlete ve halka borç olarak dağıtıyordu.

Halk arasında banknotların karşılığı altın ve gümüş olmadığı dedikoduları yayılmaya başladı.

Ellerindeki banknotların karşılığını almak için bankalar önünde izdihamlar oluştu.

Lakin birçokları parasını alamayacaktı.

Ülke derin bir iktisadi bunalıma girdi.

İşler durdu, fiyatlar düştü.

Çünkü esnafın mallarını satın alacak kadar para yoktu piyasada.

Dünün çok değerli banknotları bir anda değersiz bir kâğıt parçasına dönüşmüştü.


Law ülkeyi terketmek zorunda kaldı. Ve Fransa, yaşadığı bu korkunç deneyimi uzun yıllar ve hatta bugüne kadar üzerinden atamadı.
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
pramid Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (2. July 2013)
Alt 1. July 2013, 06:42 AM   #7
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

http://vekuran.blogspot.com/2013/06/...-hikaye-5.html

EKONOMİ GERÇEKLERİ (hikaye 5)




Kısmi rezerv sistemi fiziksel olarak sürdürülebilir değildir. Ancak kâğıt para ve günümüzde de sayısal bilgiden ibaret elektronik para sayesinde mümkün olabilmektedir. 1971 yılında Nixon’ın altın penceresini kapatmasıyla bugünkü devasa boyutuna ulaşmıştır. Fiziksel olarak sürdürülemez olduğunu göstermek için yaşanmış bir örneği hatırlatalım.

1960′lı yıllarda Yemeklik Sıvıyağ Kralı (Salad Oil King) olarak bilinen Anthony DeAngelis kısmi rezerv bankacılığını model alarak bunu sıvıyağ stoklarında uygulamış.

DeAngelis, bankacılardan esinlenerek sıvıyağın da para gibi mübadele edilebilirlik, herkesin aynı anda çekmek istememesi gibi özelliklerinden dolayı çok büyük depolar inşa eder. Kendisi “Allied Crude Vegetable Oil Company” adıyla dev ambarlara sahip işletmesinde çok miktarda yağ tankına sahiptir. Önce milyonlarca litreye yakın yağı satın alarak tanklarında toplayan DeAngelis depolarında yağ olduğunu kanıtlamak için bu faturaları kullanır. Bunlarla çeşitli bankalardan bol miktarda kredi de alır.

Daha sonra bu yağın %90’ını sattığı halde çok sayıda müşterinin yağını onlar adına depolamaya ve depo ücreti de almaya başlar. Bazı müşteriler gelirse diye %10 yağı yerinde bırakan uyanık tacir deponun kalan %90 kısmına su basar. Yağın su üzerine çıkma gibi bir fiziksel özelliği olması nedeniyle gelen teftişlerde de kimse tankların altındaki suyu fark etmez.


Bu şekilde piyasadaki yağ fiyatlarını kısa sürede kontrol etmeye ve yurt dışıyla da aynı işi yapmaya başlar. Sonunda sahip olduğu yağ rezervlerinin tüm Amerika’dakinden fazla olduğu gözükünce ciddi bir denetimde hilesi sona erer. 7 sene hapse mahkûm olur.
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
pramid Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (2. July 2013)
Alt 1. July 2013, 06:43 AM   #8
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

http://vekuran.blogspot.com/2012/12/...medeniyet.html

ISSIZ ADADAKİ MEDENİYET



Bu yazıda parayı ölçü olmaktan çıkaran borca dayalı para sistemi dediğimiz hemen hemen tüm ülkelerde kullanılan uluslararası sistem hikayeleştirilmiştir...


ISSIZ ADADAKİ MEDENİYET

Aileler için düzenlenen gemiyle dünya turuna pek çok aile katılır. Gemi Büyük Okyanus üzerindeyken şiddetli bir fırtınaya yakalanır. Fırtınada gemi batar ve filikaya binenlerden sadece beş aile kurtularak, üzerinde on binlerce adayı barındıran koca okyanustaki adalardan birine salimen ulaşırlar.
İlk gözlemledikleri, adada hemen her şeyin mevcut olduğudur. Bu yüzden adaya Bereket Adası ismini verirler. Bereket Adası’nda çok uzun yıllar hatta belki ömürleri boyunca kalma ihtimalinin yüksek olduğunu görüp kaderlerine razı şekilde kendi medeniyetlerini kurmaya karar verirler.
Zira; her biri maharetli insanlardan oluşan bu ailelerde bazıları marangozluk gibi yeteneklere sahip, kimisi ziraat işlerinden anlamakta ve ziraat ürünlerini işleyebilme konusunda becerili insanlar bulunmaktadır.
İlk zamanlarda kendi ürettiklerini diğerleriyle takas ederek her şeyi kendilerinin yapmalarına gerek kalmadan yaşamaya devam ederler. Zamanla refah seviyesinin artması, ailelerin genişlemesiyle artık memleketlerindeki kullandıkları para gibi bir ölçü aracına ihtiyaç duymaya başlarlar.
Lakin içlerinde para işinden anlayan yoktur. Neyi para olarak seçecekleri, parayı nasıl üretecekleri, nasıl dağıtacakları gibi hususlar konusunda karar verememektedirler. Başlarda altın veya değerli bir maden kullanmayı düşünürler. Ancak adada yaptıkları araştırmalarda böyle bir maden bulamazlar.
İşte o sıralarda adaya fırtınalı bir havada kayığıyla yeni birisi ayak basar. Fırtına sonucu batan bir gemiden kurtulan tek kişidir. Adada yaşayanları görerek sevinir. Hele onların ürettiği evler, oluşturdukları belli zenginlik sevincini iyice katlar.
Asıl sevincini artıran husus ise; ailelerin mallarını değiştirme yani takas işlemlerindeki zorlukları anlatarak para olarak kullanacakları bir şeye ihtiyaç duyduklarını ancak nasıl yapacaklarını bilmediklerini ifade etmeleri olmuştur.
Diğerleri tarafından fark edilmeyen gözlerindeki şeytani bir gülümsemeyle kendisinin bankacı olduğunu ve bu işlerin uzmanı olduğunu ifade eder. Hepsi çok sevinmiştir. Artık herkes ürünlerini rahatlıkla değiştirebilecekleri bir ölçüye kavuşmuştur. Ertesi gün bu işi halledeceklerini belirterek ayrılırlar ve güzelce uyurlar.
Ada Lirası (AL) Doğuyor
Ertesi günü bankacının yanına gittiklerinde yanında bir sandık olduğunu görürler. Bankacı bunun içinde altın var der. Bir de mürekkepli kalem ile kâğıtlar çıkarır.
Sonra şöyle devam eder:

“Adamızda Ada Lirası (AL) ismiyle yeni bir para çıkaracağız. Bu altınlara karşılık olmak üzere şimdi 1000 Ada Lirası üreteceğiz. Bunları tek tek farklı rakamlarda imzalayacağım. Bunlar sizin kağıt paralarınız olacak. Bunları her aileye 200 ada lirası olmak üzere borç vereceğim. Tabi bu benim altınlarıma karşılık olduğu için ve borç olarak verdiğimden sizden imzalı taahhütname alacağım. Bütün bunlara karşılık da az bir miktar faiz alacağım. %5 gibi bir rakamın fazla olmayacağını düşünüyorum” der ve adadakilere de kabul ettirerek 1000 ada parasını her aileye 200 Ada Lirası (AL) olacak şekilde dağıtır. Her aile borç senetlerini imzalar ve sevinçle 200 ada parasını alarak ayrılır.
Kurulan Sistemin Adı: Borca Dayalı Para Sistemi
Yukarıda görüldüğü gibi adadaki tüm para borca dayalı olarak üretilmiştir. Adadaki tüm ailelerin borcunu ödemesi durumunda ortada para kalmayacaktır.
Öte yandan, Matematikte 4 işlem yapabilen herkes eğer biraz sorgularsa kurulan sistemdeki çarpıklığı ve parayı nasıl ölçü aracı olmaktan çıkaracağını anlayacaktır.
Bankacı toplamda 1000 Ada Lirası olan bu kâğıtları her aileye 200’er Ada Lirası şeklinde dağıtıyor. Bir sene sonra her aile %5 faiziyle 210 Ada Lirası getirmek zorunda. Yani 5 aileden toplanacak 210 Ada Lirasının yıl sonunda 1050 Ada Lirası olarak (210x5) geri iade edilmesi gerekiyor.
Soru şu: Bankacının dağıttığı toplamda sadece 1000 Ada Lirası olduğuna göre 50 Ada Liralık fark nereden bulunacak?
Yani, adada dolaşan 1000 AL para miktarının üstünde (1050 AL) bir para piyasadan toplanma durumunda. Halbuki adada parayı basma yetkisi sadece bu adamda. Ortada olmayan bu para nasıl temin edilip geri ödenecek?
Bu, 50 Ada Liralık kısım ödeme taahhüdünde bulunan ailelerden çıkmak zorunda. Kurulan bu sistem Borca Dayalı Para Sistemi olarak isimlendirilip ülkelerdeki para sisteminin temelini oluşturmaktadır. Bu sistemde servet mütemadiyen parayı borca dayalı olarak üretenlere yani bankacılara doğru akmaktadır.
Parayı ülkelerde devlet kendisi basıyor zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Parayı ölçü aracı olarak koruma sorumluluğundaki devletler parayı kendileri basmamaktadırlar. Merkez Bankaları ortaklarını bankacıların oluşturduğu özel ve özerk kuruluşlardır.
Devlete para lazım olduğunda gider buralardan kredi alır. Karşılığında devlet ödeme taahhüdü olan tahviller vererek. Aynen sizin bankadan kredi çektiğinizde imzaladığınız ödeme taahhüdü niteliğindeki belgelerdir bunlar. Koca devletin bankadan borç alma zorunda olması garip gelse de gerçek bu.
Borca dayalı para sisteminde ortaya yeni para sürülürken yeni borçlandırmalar oluşturulmaktadır. Yani yeni para üretmek için yeni borç gerekiyor. Her üretilen yeni para için ortaya çıkan artı faizin hiçbir şekilde para karşılığı yoktur. Çünkü para üretilmekte ama faizi üretilmemektedir. Tıpkı adadaki 50 ada lirası gibi…
Peki bu 50 lira nasıl karşılanmaktadır?
İlk Kriz
Bir sene dolup da geri ödemeler yapılmaya başlandığında ailelerden birisi 50 Ada Lirası olan borcu bir türlü denkleştiremiyor (bilin bakalım neden?).
Bankacı çok iyi niyetli birisi (!). Bu aile ekili tarlalardaki birinin buğdayını 50 Ada Lirası karşılığı bankacıya verince iş tatlıya bağlanıyor. Bankacının artık elinde 1000 Ada Lirası artı 50 Ada Lirası değerinde buğday bulunmakta. Bankacı elindeki 50 Ada Lirası tutarındaki mahsule karşılık 50 ilave Ada Lirası basıyor. Ürünü de aileye 50 Ada Lirası karşılığı geri satıyor.
İkinci Sene
Artık bankacıda 1050 Ada Lirası var. Bu 50’lik fark ailenin birisinin servetinden alınarak bankacının servetine eklenmiş durumdadır. Bankacı adadakilere sevindirici (!) bir haber veriyor.
Artık her aileye 210 Ada Parası verebileceğini söylüyor. Her aile bu kez 210 Ada Lirası alabiliyor. Elbette sene sonunda %5 faiziyle ödemek üzere.
Ancak sorun şu. Para borca dayalı üretildiği için adada mevcut 1050 AL’nın sene sonunda %5 faizle toplamda 1102,5 AL olarak geri dönmesi gerekiyor. Bu sefer adada mevcut parayla yıl sonunda bankacıya ödenmesi gereken fark 52.5 AL (1050-1102.5) oluyor. Yani ikinci yıl sonunda mutlaka birilerinden bankacıya geçecek 52.5 AL tutarındaki bir servet söz konusu.
Öte yandan mutlaka birilerinin kaybedecek olması nedeniyle ortaya çıkan rekabet sonucu adada sürekli yeni şeyler üretilmeye ve tüketim artmaya başlıyor. İnsanlar daha çok paraya ihtiyaç duyuyor. Öte yandan evlenmeler nedeniyle adadaki aile sayıları da artıyor.
İkinci Senenin Sonu
Beklenen oluyor. 52.5 AL tutarındaki serveti ödeyemeyen iki aile bankacı tarafından kabul edilebilecek bir ürünü olmadığından evlerini teminat göstererek bankacıdan 52.5 AL ilave kredi alıyorlar.
Bazıları problemin kullanımdaki paranın azlığından kaynaklandığını zannediyor. Bankacıya daha çok paraya ihtiyaç olduğu anlatılıyor. Artık bankacı planın en dehşetli kısmını uygulayabileceğini anlıyor. Diyor ki “eğer isterseniz artık altın karşılığı olmasına gerek kalmadan yeni para üretelim”. Kabul edilince adadakilere de kazanma fırsatı vereceğini belirtince diğerleri nasıl diye soruyorlar?
Adadaki ilk modern banka
Bankacı “Parasını biriktirenler dilerse bankada değerlendirip %2 faiz geliri elde edebilirler.” diyor. Böylece 5000 AL daha piyasaya sürülüyor. Ayrıca “Dileyen karşılığında varlıklarını teminat gösterip dilediği kadar borç alabilir” diyor. Bu arada sistem gereği piyasada mevcut olmayan 52.5 AL’lık evi servetine katan bankacı bunu başka bir aileye satıyor. Karşılığında 52.5 AL’lık ilave para basıyor. Böylece ikinci sene sonunda ortaya sürülen 5000 AL artı parayla toplam 1102.5 para olmak üzere 6102.5 liralık bir miktar oluşuyor.
Planın en önemli kısmı devreye giriyor. Artık çoğalan aile sayısı, insanların dilediği zaman gelip para yatırabileceği (%2’lik faiz almak ta var işin ucunda), isteyenlerin de istendiği zaman borç para alabileceği bir yapı var.
Adada Fraksiyonel Rezerv Sistemi Kuruluyor
Bankacı şunu çok iyi bilmektedir. Mevduat sahipleri bankada tuttuğu paraların çok az bir kısmını gelip AYNI ANDA istemektedir. Bu oran dünyada ortalama %10 civarındadır. Yani ada halkından %10’u aynı anda gelip paralarını isteyeceği için eğer kasasında 1000 Ada Lirası varsa bunun sadece 100 lirasını tutup 900 lirasını tekrar tekrar borç verip faiz işletebilir. Bankacı toplam para miktarı 6102.5 olduğu için %10’u olan 610.25 lirayı tutarak defalarca borç vermek suretiyle 61025 lira varmış gibi faiz geliri elde etmektedir (eldeki 610,25+ 5492,25+ 4943,025+ 4448,72+ 4003,85+...=61025).
Sanırız bu, dünyada hemen her ülkede onca giderlerine rağmen en karlı kuruluşların neden bankalar olduğunu gösteriyor.
Dolayısıyla bankacının en karlı yılı olarak bu yıl 3051,25 liraya kadar faiz geliri elde edecektir. Kendisi ana paranın 10 katı kadar parası varmış gibi faiz elde ederken hesap sahiplerine ise sadece 6102,5’un %2’si civarında faiz verdiğinde 122,05 lira ödeme yapacaktır.
Yani kasasındaki 6102.5 AL’na karşılık 2929.2 AL gelir. Bu sene daha karlı yılların başıdır. Her sene sistem kendini büyüterek devam edecektir. Bankacı Fraksiyonel Rezerv sisteminin daha ilk yılında piyasaya sürdüğü 6102.5 AL karşılığında 2929.2 AL faiz geliri elde etmiştir. O yıl insanların 2929.2 AL tutarındaki serveti bankacıya eklenmiştir.
Bu nasıl bir sistem?
Bu nasıl bir sistem?
Bu sistem kendini eksponansiyel olarak büyütmektedir. Diyelim ki 2000 yıl önce birisi bu sistemde bir kuruma %5 faiz üzerinden 1 kuruş borç verseydi 15. yılda 2.08 kuruş, 30. yılda 4.32 kuruş,1450 yıl sonra 4.809.556.747.171.530.000.000.000.000.000 kuruş (yani tümü altından oluşan bir dünya) ve 2000 yıl sonra 23.911.022.046.136.200.000.000.000.000.000.000.000 .000 TL geri borç ödenmesi gerekirdi. Bu da tümüyle altından oluşan 250’den fazla dünya demektir.
Borç, faiz yüzdesine bağlı olarak belli sürelerde katlanıyor. Basit olarak (70/faiz yüzdesi) formülü ile borcun yaklaşık kaç yılda katlandığı bulunabilir. Örneğin %5 faiz yüzdesi ile her 14 yıldan sonra (70/5) borç ikiye katlanacaktır.
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 2. July 2013, 02:54 PM   #9
bartsimpson
Super Moderator
 
bartsimpson - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2012
Mesajlar: 963
Tesekkür: 481
200 Mesajina 303 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
bartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud of
Standart

Tek çözüm para denen olgunun insanlık tarihinden silinmesi ve kaldırılması (bkz. star trek ve benzer futuristik bilim kurgu ürünleri, geleceğin dünyasında paraya ve zenginliğe yer yok)
__________________
"Hayat bugündür. Emin olduğun tek hayat. Onu en iyi şekilde yaşa."
bartsimpson isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 2. July 2013, 04:51 PM   #10
merdem
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
merdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud of
Standart

Alıntı:
bartsimpson Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Tek çözüm para denen olgunun insanlık tarihinden silinmesi ve kaldırılması (bkz. star trek ve benzer futuristik bilim kurgu ürünleri, geleceğin dünyasında paraya ve zenginliğe yer yok)

Insan/Insanlik degismedikce para denen olgunun insanlik tarihinden kaldirilmasi hic bir sey ifade etmez.

Insan insan oldugunu unuttugu müddetce paranin degeri artar. Ahiretini unutur, dünyaya kiymet verir olur.

Para birimi bir tabiat kanunu degildir. Mesela altin ve platin, tabiata ne faydasi var? Bozuk insan karakterinin olusumundan ortaya koyulmus degerler(!) dir hepside.

Issiz bir adada yasayan bir insana altindan cok kömüre, oduna, beslenmesi icin verimli topraga ihtiyaci olur.

Medeniyet denilen tek disi kalmis canavarin ürünüdür PARA. Sadece menfaat dünyasinda gecerlidir. Sonsuz savaslarin, dökülen kanlarin, acliktan ölenlerin sebebi para degildir. Bozuk para misali bozuk insan karakterinin neticesidir, zulmün anasidir para.

Hacli seferlerinden günümüzde uygulanan cihada(!) kadar kendi kendini kandirma formülüdür para. Seytanin kullari Allah ile aldatmasinin bir ürünüdür.

Ademoglu olgunlasacagina gittikce bozuluyor, kendi elleriyle yarattigi PUT'u dur Para. Önce karakterimizi düzeltelim, sonra paraya yeniden bir deger bicelim.
merdem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
ekonomi, gerçekleri


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 11:18 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam