20. July 2012, 01:24 AM | #1 |
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.020
Tesekkür: 3.570
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 |
Yûsuf sûresi
MEKKE DÖNEMİ
Necm: 195 1Elif/1, Lâm/30, Râ/200.214 İşte bu, o apaçık/açıklayıcı kitabın âyetleridir. 2Şüphesiz ki, Biz onu akledersiniz diye Arapça bir Kur’ân olarak indirdik. 3Sana bu Kur’ân'ı vahyetmekle Biz, sana kıssaların en güzelini215 anlatıyoruz. Hâlbuki sen, bundan önce, kesinlikle bu konu hakkında duyarsız/ bilgisizlerdendin. 4Hani bir zaman Yûsuf, babasına: “Babacığım! Şüphesiz ben onbir yıldız, güneş ve ay'ı gördüm; onları bana boyun eğip teslimiyet gösterirlerken gördüm”216 demişti. 5,6Babası: “Yavrucuğum! Gördüğünü kardeşlerine anlatma. Sonra sana bir tuzak kurarlar. Şüphesiz şeytan insan için apaçık bir düşmandır. Ve işte böyle, Rabbin seni seçecek ve sana olayların/sözlerin ilk anlamlarının ne olduğuna dair bilgiler öğretecek. Bundan önceki iki atana; İbrâhîm'e ve İshâk'a tamamladığı gibi, nimetini sana ve Ya‘kûb soyuna tamamlayacaktır. Şüphesiz ki, Rabbin çok iyi bilendir, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır” dedi. –7Andolsun ki Yûsuf ve kardeşlerinde soranlar/isteyenler için nice alâmetler/göstergeler vardır.– 8,9Hani Yûsuf'un kardeşleri bir zaman: “Yûsuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgili, biz ise güçlü ve tutkun bir grubuz. Şüphesiz, babamız kesinlikle çok açık çıkmaz bir yoldadır. Yûsuf'u öldürün ya da bir yere atın ki, babanız hepten size kalsın, sonra da siz sâlih bir toplum olursunuz” demişlerdi. 10Onlardan bir sözcü, “Yûsuf'u öldürmeyin, o'nu o kuyunun dibine bırakın da oradan geçen kafilenin biri o'nu bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın” dedi. 11,12Onlar dediler ki: “Ey babamız! Sen bize Yûsuf için neden güvenmiyorsun? Hâlbuki biz kesinlikle o'nun iyiliğini istiyoruz. Yarın o'nu bizimle beraber gönder de bol bol yesin, oynasın. Ve şüphesiz biz o'nu kesinlikle koruyucularız.” 13Babaları dedi ki: “Onu götürmeniz beni üzer ve siz o'na karşı duyarsız/ ilgisiz iken o'nu kurt yemesinden korkarım.” 14Yûsuf'un kardeşleri dediler ki: “Andolsun ki biz böyle güçlü kuvvetli bir topluluk iken o'nu kurt yerse, o zaman şüphesiz biz kesinlikle zarara/kayba uğrayıp acı çekenlerden olmuş oluruz.” 15Sonunda Yûsuf'un kardeşleri, Yûsuf'u götürdüler ve hepbirlikte o kuyunun dibine bırakmaya karar verdiler. Biz de Yûsuf'a vahyettik: “Andolsun ki sen onlara ilerde onlar hiç farkında değilken bu işlerini haber vereceksin.” 16Ve akşam vakti, ağlayarak babalarına geldiler. 17Onlar dediler ki: “Ey babamız! Şüphesiz biz yarış yaparak gittik. Yûsuf'u da eşyamızın yanına bırakmıştık. Bir de baktık ki, o'nu kurt yiyivermiş. Ve biz doğru kimseler olsak da sen bize inanmazsın.” 18Bir de gömleğinin üzerinde yalandan bir kan getirdiler. Babaları dedi ki: “Tam tersine, nefisleriniz aldatıp size bir iş yaptırtmış. –Artık güzel bir sabır!– Bu anlattıklarınıza karşılık yardımına sığınılacak olan ancak Allah'tır.” *** 19Ve bir yolcu kafilesi geldi de sucularını gönderdiler. O da kovasını kuyuya saldı, “Müjde hey, müjde! İşte bir oğlan!” dedi. Ve o'nu bir ticaret malı olarak gizleyip korudular. Allah ise onların ne yapacaklarını biliyordu. 20Ve o'nu düşük bir fiyata; birkaç gümüş paraya sattılar. Onlar, Yûsuf'un satılmasında azla yetinenlerden idiler. 21Ve o'nu satın alan Mısırlı kişi, karısına: “Bunun yerini şerefli tut. Bize yararlı olabilir ya da o'nu evlat ediniriz” dedi. Ve Biz, Yûsuf'u böylece yeryüzünde yerleştirdik … ve kendisine olayların/ sözlerin ilk anlamlarının ne olduğuna dair bilgileri öğretelim diye… Ve Allah, emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bilmezler. 22Ve Yûsuf, tam erginlik çağına gelince, kendisine bilgi ve hüküm verdik. Ve işte Biz, güzelleştirenlere böyle karşılık veririz. *** 23Ve evinde bulunduğu hanım, o'nun nefsinden murat alıp yararlanmak istedi, kapıları kilitledi ve “Haydi beri gel!” dedi. Yûsuf: “Allah'a sığınırım! Kesinlikle kocan, benim efendim/ Rabbim; Allah, benim mevkiimi güzel yaptı. Şüphesiz şirk koşarak yanlış, kendi zararlarına iş yapanlar iflah olmazlar” dedi. 24Ve andolsun o hanım, o'na niyeti kurmuştu. Eğer Yûsuf Rabbinin açık kanıtını görmese idi, o kadına niyeti kurmuştu. Ondan fuhşu ve fenalığı uzak tutalım diye böyledir. Şüphesiz o, Bizim arıtılmış kullarımızdandı. 25Ve ikisi de kapıya koştular. Hanım, o'nun gömleğini arkadan yırttı. Ve kapının yanında o hanımın efendisiyle karşı karşıya geldiler. O hanım; “Senin ehline kötülük yapmak isteyen kişinin cezası, zindana atılmaktan veya acıklı bir azaptan başka ne olabilir?” dedi. 26,27Yûsuf: “O, benden, kendimden yararlanmak istedi” dedi. Ve o hanımın yakınlarından bir şâhit şâhitlik etti: “Eğer Yûsuf'un gömleği önden yırtılmış ise hanım doğru söylemiştir, Yûsuf da yalancılardandır. Ve eğer Yûsuf'un gömleği arkadan yırtılmış ise hanım yalan söylemiştir, Yûsuf da doğrulardandır.” 28,29Artık ne zaman ki Yûsuf'un efendisi, Yûsuf'un gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu gördü, “Şüphesiz bu, siz kadınların fendinizdendir. Gerçekten de sizin fendiniz çok büyüktür. Yûsuf! Sen bundan vazgeç. Kadın! Sen de günahın için bağışlanma dile. Şüphesiz sen hata edenlerden oldun” dedi. *** 30Şehirde kadınlar da, “Aziz'in karısı, delikanlısının nefsinden murat almak istermiş. Kesinlikle sevgi onun yüreğine işlemiş. Şüphesiz biz, kesinlikle onu apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz” dediler. 31Sonra Aziz'in karısı, onların gizliden gizliye dedikodu yaydıklarını işitince, onlara elçi gönderdi ve onlara yastık/meyve; şahane bir sofra hazırladı. Ve onlardan her birine bir bıçak verdi. Ve “Çık karşılarına!” dedi. Ve şimdi onlar Yûsuf'u görür görmez o'nu gözlerinde çok büyüttüler ve ellerini kestiler. Ve “Hâşâ! Allah için, bu bir beşer değil, ancak çok şerefli bir melektir.”/“Hâşâ bu satın alınmış bir köle değil ancak çok şerefli bir prenstir” dediler. 32Aziz'in karısı: “İşte, bu gördüğünüz, beni hakkında kınadığınızdır. Andolsun ki ben bunun nefsinden yararlanmak istedim de, o namuslu davrandı. Yine andolsun ki kendisine emrettiğimi yapmazsa, kesinlikle zindana atılacak ve kesinlikle itibarsızlığa uğrayanlardan olacaktır” dedi. 33Yûsuf: “Rabbim! Zindan bana, bunların beni davet ettikleri şeyden daha sevimlidir. Eğer Sen, bunların tuzaklarını benden döndürmezsen, ben onların tuzağına düşerim ve cahil kimselerden olurum” dedi. 34Bunun üzerine Rabbi, o'na cevap verdi de ondan onların tuzaklarını döndürdü. Şüphesiz O, evet O, hakkiyle işitenin, hakkiyle bilenin ta kendisidir. 35Sonra bu kadar delili gördükten sonra bir süre için o'nu zindana atmaları açığa çıktı. *** 36Ve zindana o'nunla birlikte iki delikanlı girdi. Onlardan birisi: “Şüphesiz ben, kendimi şarap sıkarken gördüm” dedi. Öteki de: “Şüphesiz ben başımın üstünde ekmek taşıdığımı, kuşların da ondan yediğini gördüm. Bize bunun te’vîlini haber ver. Şüphesiz biz seni iyilik/güzellik üretenlerden görüyoruz” dedi. 37-41Yûsuf: “Size yiyecek olarak verilecek bir yemek gelmeden önce onun te’vîlini size bildiririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiği şeylerdendir. Şüphesiz ben, Allah'a inanmayan bir toplumun –ki onlar âhireti bilerek reddedenlerin; inanmayanların ta kendileridir– dinini, yaşam tarzını terk ettim. Ve atalarım İbrâhîm, İshâk ve Ya‘kûb'un dinine, yaşam ilkesine uydum. Bizim, Allah'a hiçbir şeyi ortak tutmamız olmaz. Bu, Allah'ın bize ve insanlara bir armağanıdır. Velâkin insanların çoğu kendilerine verilen nimetlerin karşılığını ödemiyorlar. Ey benim zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı birçok rabbler mi daha hayırlı, yoksa her şeye hâkim ve galip olan bir tek Allah mı? Sizin, O'nun astlarından o taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Bunlara tapmanız konusuna Allah hiçbir delil indirmiş değildir. Hüküm ancak Allah'a aittir: O, size, Kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. İşte bu dosdoğru/koruyan dindir. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar. Ey benim zindan arkadaşlarım! Biriniz efendisine yine şarap sunacak. Diğeri de asılacak da kuşlar onu başından yiyecekler. İşte hakkında fetva istediğiniz iş gerçekleşti” dedi. 42Ve Yûsuf o iki kişiden, kurtulacağını kesin olarak bildiği kişiye, “Efendi/hükümdar edindiğin kişinin yanında beni an!” dedi. Sonra benliği ona hatırlatmayı terk ettirdi. Böylece Yûsuf, beş-on sene zindanda kaldı. *** 43Ve hükümdar dedi ki: “Şüphesiz ben yedi cılız ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak görüyorum. Ey ileri gelenler! Siz görüntü/ vizyon tabir ediyorsanız beni bu görüntü hakkında ikna edip aydınlatın.” 44İleri gelenler dediler ki: “Karmakarışık görüntülerdir. Biz ise böyle karmakarışık görüntülerin te’vîlini bilenler değiliz.” 45Ve o ikiden kurtulmuş olan kişi iş işten geçtikten sonra anarak dedi ki: “Ben size o görüntünün kesin olarak neyi ifade ettiğini haber veririm, hemen beni gönderin.” *** “46Yûsuf! Ey doğru sözlü! Bize, insanlara bilgilenerek dönmem ve onların öğrenmesi için ‘Yedi semiz ineği, yedi cılız inek yiyor. Ve yedi yeşil başakla diğer yedi kuru başak’ hakkında ikna edici bilgi ver.” 47-49Yûsuf dedi ki: “Yedi sene âdet üzere ziraat edeceksini; her türlü gıda ürününü üreteceksiniz, sonra da ürettiğiniz ürünleri yiyeceğiniz miktar hariç, başağında bırakınız; stoklayınız. Sonra onun arkasından yedi kurak sene gelecek. Bu kurak seneler önceki biriktirdiklerinizin biraz saklayacağınızdan başkasını yiyecek. Sonra da onun arkasından bir sene gelecek ki, insanlar onda yağmura kavuşacak ve onda sıkıp sağacaklar; zeytin yağı, üzüm suyu, pekmez gibi gıdaya da kavuşacaklar; hayat normale dönecek.” *** 50Ve o hükümdar, “Onu bana getirin!” dedi. Sonra ne zaman ki elçi Yûsuf'a geldi, Yûsuf ona dedi ki: “Efendine geri dön de ona sor bakalım, o ellerini kesen kadınların zoru ne imiş? Hiç şüphe yok ki, Rabbim, onların oyunlarını çok iyi bilir.” 51Hükümdar: “Yûsuf'un nefsinden murat almaya kalktığınız zaman durum ne idi?” dedi. Kadınlar: “Hâşâ, Allah için, biz o'nun aleyhinde hiçbir fenalık bilmedik” dediler. Aziz'in karısı da: “Şimdi hak ve hakikat olduğu gibi ortaya çıktı. Onun nefsinden ben murat almak istedim. O ise şeksiz şüphesiz doğrulardandır. –52İşte bu, Yûsuf'un, ıssız bir yerde benim o'na hainlik etmediğimi ve kesinlikle Allah'ın hainlerin hilesine kılavuz olmadığını bilmesi içindir.– 53Ve ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Şüphesiz ki nefis, şiddetle kötülüğü emredendir. Ancak Rabbimin esirgediği kimse müstesnadır. Şüphesiz ki, Rabbim çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir” dedi. 54Ve hükümdar, “Onu bana getirin, onu kendim için atayayım” dedi. Sonra o'nunla konuşunca da, “Şüphesiz sen bugün yanımızda gerçekten önemli bir mevki sâhibisin, güvenilir birisin” dedi. 55Yûsuf dedi ki: “Beni yeryüzünün hazineleri üzerine görevlendir. Şüphesiz ben, iyi koruyan, çok iyi bilenim.” –56Ve işte Biz böylece Yûsuf için o yerde iktidar; ülke yönetimi verdik. Neresinde isterse orada konaklardı. Biz rahmetimizi dilediğimize nasip ederiz. Ve iyilik edenlerin ödülünü kaybetmeyiz. 57Ve iman eden ve Allah'ın koruması altına girmiş kişiler için elbette âhiret ödülü daha hayırlıdır.– *** 58Yûsuf'un kardeşleri geldiler de o'nun yanına girdiler. O, onları hemen tanıdı, onlar ise o'nu tanıyamayan kimselerdi. 59,60Ne zaman ki onların teçhizatlarını hazırladı, “Babanızdan olan kardeşinizi bana getirin. Görüyorsunuz ya, ben ölçeği tam ölçüyorum ve ben konuk ağırlayanların en iyisiyim. Siz eğer onu bana getirmezseniz, bir daha size hiç tahıl yok, yanıma da yaklaşmayın!” dedi. 61Onlar: “Onu babasından istemeye çalışacağız ve şüphesiz biz kesinlikle yapanlarız” dediler. 62Ve Yûsuf memurlarına: “Ailelerinin yanına dönünce farkına varmaları için ve yine gelmeleri için sermayelerini yüklerinin içine koyuverin!” dedi. *** 63Böylece, babalarına döndükleri vakit, “Ey babamız! Bizden tahıl men edildi; bize zahire verilmeyecek. Onun için bu kere kardeşimizi bizimle gönder ki, tahıl alabilelim. Ve biz onu kesinlikle koruyacağız” dediler. 64Babaları dedi ki: “Ben onu size emanet eder miyim? Bundan önce kardeşini; Yûsuf'u emanet ettiğimde olan gibi olması başka! İşte Allah en hayırlı koruyandır. Ve O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.” 65Ve yüklerini açtıkları zaman sermayelerini kendilerine geri verilmiş olarak buldular. Dediler ki: “Ey babamız! Daha ne isteriz? İşte, sermayelerimiz bize iade edilmiş. Bununla ailemize zahire alır getiririz, kardeşimizi de koruruz, üstelik bir deve yükü daha fazla zahire alırız. Bu aldığımız, çok kolay/pek az bir tahıldır.” 66Babaları dedi ki: “Etrafınız kuşatılmadıkça/hepiniz çaresiz kalmadıkça, onu bana kesinlikle getireceğinize dair Allah'tan bir üstlenme vermedikçe, onu kesinlikle sizin ile birlikte göndermem.” Onlar, babalarına teminatlarını verince, babaları, “Bu söylediklerimize Allah, belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayandır” dedi. 67Ve dedi ki: “Ey yavrularım! Bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ben, Allah'tan hiçbir şeyi sizden gideremem. Hüküm yalnızca Allah'ındır. Ben, sadece O'na sonucu bıraktım. Artık sonucu bırakanlar da sadece O'na sonucu bırakmalıdırlar.” *** 68Ve ne zaman ki şehre vardılar, o zaman babalarının kendilerine emrettiği şekilde girdiler. Bu, onlar hakkında Allah'tan hiçbir şeyi önleyemezdi, bu sadece Ya‘kûb'un içinden geçirdiği bir isteğin gerçekleşmesi oldu. Ve şüphesiz o, o'na öğrettiğimiz için bilgi sahibiydi. Velâkin insanların çoğu bilmezler. 69Ve Yûsuf'un yanına girdikleri vakit, Yûsuf, kardeşini yanına aldı: “Şüphesiz ben, senin kardeşinin ta kendisiyim! İşte bundan dolayı onların yapmış olduklarına üzülme!” 70Sonra Yûsuf onlara önemli eşyalarını, malzemelerini hazırlayınca, su kabını kardeşinin yükünün içine koydu. Sonra bir müezzin; ünleyici seslendi: “Hey kervan! Şüphesiz siz kesinlikle hırsızsınız!” 71Kafile onlara dönerek, “Ne kaybettiniz?” dediler. 72Görevliler dediler ki: “Hükümdarın su kabını kaybettik ve onu getirene bir yük zahire var. Ben de buna kefilim.” 73Kafile: “Allah'a yemin ederiz ki kati sûrette, siz de bildiniz ki, biz yeryüzünde/ burada kargaşa çıkarmak için gelmedik. Biz hırsızlar da değiliz” dediler. 74Görevliler: “Eğer yalancılar iseniz, hırsızlık edenin cezası nedir?” dediler. 75Kafile dediler ki: “Onun cezası, kimin yükünde çıkarsa, işte kendisi, onun cezasıdır/o, alıkonur, bedelini kendisi öder. Biz yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara işte böyle ceza veririz.” 76Bunun üzerine Yûsuf, kardeşinin kabından önce onların kaplarını aramaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin kabının içinden çıkardı. İşte Yûsuf'a Biz böyle bir oyun öğrettik.217 Melikin dininde/ülkenin yasalarında, kardeşini alıkoymasına imkân yoktu. –Ancak Allah dilerse o başka. Biz dilediğimiz kişileri derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde bir daha iyi bilen vardır.– 77Kafile dedi ki: “Eğer o çalmışsa, andolsun daha önce bunun kardeşi de çalmıştı.” O vakit Yûsuf bunu kendi içine attı ve onlara bunu hiç belli etmedi, “Siz çok fena bir mevkidesiniz, nitelediğiniz şeyi Allah en iyi bilendir” dedi. 78Onlar dediler ki: “Ey Aziz! Şüphesiz ki, bunun çok yaşlı bir babası var. Onun için onun yerine bizim birimizi al. Şüphesiz biz seni iyilik edenlerden görüyoruz.” 79Yûsuf dedi ki: “Eşyamızı yanında bulduğumuzdan başkasını yakalamaktan/ alıkoymaktan Allah'a sığınırız. Şüphesiz biz öyle yaparsak kesinlikle yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar oluruz.” 80-82Artık ne zaman ki o'ndan ümit kestiler, o zaman fısıldaşarak bir yana çekildiler. Büyükleri dedi ki: “Babanızın sizden Allah adına ahit aldığını ve daha önce Yûsuf konusunda aşırı gittiğinizi bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye veya Allah hakkımda bir hüküm verinceye kadar ben artık buradan ayrılmam. Ve Allah, hüküm verenlerin en hayırlısıdır. Siz dönün de babanıza deyin ki: Ey babamız! Şüphesiz oğlun hırsızlık yaptı/ hırsızlıkla suçlandı. Biz de ancak bildiğimize şâhitlik ettik. Ve biz görülmeyenin, duyulmayanın, sezilmeyenin bekçileri değiliz. Hem içinde bulunduğumuz kente ve içlerinde geldiğimiz kervana sor. Ve şüphesiz ki, biz kesinlikle doğru kimseleriz.” *** 83Babaları dedi ki: “Aksine, nefisleriniz sizi aldatıp bir işe sürüklemiş. Artık güzel bir sabır! Umarım ki Allah üçünü [Yûsuf'u, küçük kardeşini ve büyük kardeşini] birden bana getirir. Şüphesiz O, en iyi bilenin, haksızlık ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri koyanın ta kendisidir.” 84Ve Ya‘kûb, onlardan yüz çevirdi. Ve “Vah Yûsuf'la olan hasretim vah!” dedi. Ve üzüntüden iki gözü bembeyaz oldu [sararıp soldu, derbederleşti]. Artık Ya‘kûb, yutkundukça yutkunan; derdini içinde tutan biri idi. 85Dediler ki: “Allah'a yemin olsun ki sen Yûsuf'u anıp duruyorsun. Sonunda eriyip gideceksin yahut değişime/yıkıma uğrayanlardan olacaksın.” 86,87Ya‘kûb dedi ki: “Ben, içimi doldurup taşan özlemimi, kederimi Allah'a şikâyet ediyorum. Ve ben Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum. Ey oğullarım! Gidin de Yûsuf'u ve kardeşini araştırın. Allah'ın vereceği ferahlıktan ümit kesmeyin, kesinlikle kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler toplumundan başkası Allah'ın vereceği ferahlıktan ümit kesmez.” *** 88Sonra Yûsuf'un huzuruna girince, dediler ki: “Ey Aziz! Bize ve ehlimize sıkıntı dokundu. Ve biz az bir sermaye ile geldik. Sen bize yine ölçek ver. Ve bize sadaka da ver. Şüphesiz Allah sadaka verenlere karşılıklar verir.” 89Yûsuf dedi ki: “Siz cahiller iken Yûsuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?” 90Yûsuf'un kardeşleri: “Yoksa sen, sahiden Yûsuf musun?” dediler. Yûsuf: “Ben Yûsuf'um, bu da kardeşim. Kesinlikle, Allah bizi nimetlendirdi. Şüphesiz kim Allah'ın koruması altına girer ve sabrederse, artık hiç şüphesiz Allah, iyi-güzel işler yapanların ödülünü kaybetmez” dedi. 91Onlar dediler ki: “Allah'a yemin olsun, Allah seni gerçekten bize üstün yaptı. Ve biz gerçekten hatalılar idik.” 92,93Yûsuf dedi ki: “Bugün size bir ayıplama ve azarlama yoktur. Allah sizi bağışlasın. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir. Şu gömleğimi götürün de babamın yüzüne koyun, o, ayıplanan/ dalga geçilen hastalıktan kurtulmuş hâle gelir/derbederlikten kurtulur. Ve bütün ailenizi bana getirin.” *** 94Ve ne zaman ki, kafile ayrıldı, babaları dedi ki: “Eğer bana bunak demezseniz, şüphesiz ben Yûsuf'un kokusunu buluyorum.” 95Dediler ki: “Vallahi şüphesiz sen hâlâ o eski şaşkınlığındasın.” 96Fakat ne zaman ki, gerçekten müjdeci geldi, gömleği Ya‘kûb'un yüzüne koydu, hemen ayıplanan/ dalga geçilen hastalıktan kurtulmuş hâle geldi. “Ben size demedim mi, ben Allah'tan sizin bilmediklerinizi bilirim” dedi. 97Dediler ki: “Ey babamız! Bizim için günahlarımıza bağışlama dile. Şüphesiz biz hatalılar idik.” 98Ya‘kûb dedi ki: “Sizin için Rabbimden ilerde bağışlanma dileyeceğim. Şüphesiz O çok bağışlayıcının, çok merhamet edicinin ta kendisidir.” *** 99Ne zaman ki onlar Yûsuf'un yanına girdiler, işte o zaman Yûsuf anasını ve babasını kucakladı, bağrına bastı, yanına aldı ve “Allah'ın dilemesiyle güven içinde Mısır'a girin!” dedi. 100Ve anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine yükseltti. Ve hepsi boyun eğip teslimiyet göstererek o'nun için yere kapandılar. Ve Yûsuf: “Babacığım! İşte bu durum, o gördüğümün te’vîlidir. Gerçekten Rabbim onu hak kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Şüphesiz Rabbim dilediği şeye armağan vericidir. Şüphesiz O, en iyi bilen, hüküm koyanın ta kendisidir.” –“101Rabbim! Sen bana hükümdarlık verdin ve bana olacakların/ sözlerin ilk anlamlarının ne olacağı bilgisinden öğrettin. Gökleri ve yeri yoktan var eden! Sen benim dünya ve âhirette yardım edenim, koruyanımsın, benim canımı Müslüman olarak al ve beni sâlihler arasına kat!– 102İşte bu, sana vahyettiğimiz görmediğinin, duymadığının, bilmediğinin haberlerindendir. Yoksa onlar yapacaklarına karar verip kötü plân yaparlarken sen onların yanında değildin. 103Sen şiddetle arzulasan da, insanların çoğu iman ediciler değildir. 104Ve sen buna karşılık onlardan herhangi bir ücret istemiyorsun. Kur’ân, âlemlere sadece bir öğüttür. 105Ve göklerde ve yerde nice alâmetler/göstergeler var, onlar ondan yüz çeviren kimseler olarak üzerlerinden gelir geçerler. 106Onların çoğu, ortak koşmadan Allah'a iman etmezler. 107Yoksa bunlar Allah'ın azabından hepsini saracak bir felaket gelmesinden veya farkında değillerken ansızın kendilerine saatin/kıyâmetin kopuş anının gelmesinden güven içinde midirler? 108De ki: “İşte bu, benim yolumdur; aklın, bilginin, sağduyunun gereği olarak Allah'a davet ediyorum. Ben ve bana uyanlar… Ve Allah arınıktır. Ve ben ortak koşanlardan değilim.” 109Ve Biz senden önce de yalnızca, kentlerin kendi halkından, kendilerine vahyettiğimiz birtakım olgun kişileri elçi olarak gönderdik. Şimdi o yerlerde şöyle bir gezip dolaşmadılar mı? Ki kendilerinden önce gelip geçenlerin âkıbetlerinin nasıl olduğuna bir baksalar! Elbette âhiret yurdu Allah'ın koruması altına giren kişiler için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? 110Sonunda elçiler ümit kesecek hâle gelince ve kendilerinin yalanlandıkları kanaatine varınca, kendilerine yardımımız geldi. Sonra da dilediklerimiz kurtarıldı. Ve suçlular topluluğundan Bizim azabımız geri çevrilemez. 111Andolsun ki Yûsuf, babası, kardeşleri kıssalarında kavrama yeteneği olanlar için bir ibret vardır. Kur’ân, uydurulan bir söz değildir. Ancak sadece, içinde konu edilenlerin doğrulaması, inananlar için her şeyin ayrıntılı açıklaması, bir yol gösterme ve rahmettir.” (53/12, Yûsuf/1-111) Dip not: 214 Kur’ân'da birçok sûrenin “kesik, bağlantısız harfler” ile başladığı görülür. Çeşitli kimselerce bu harflerin müteşâbih, bir şifre, bir sözcüğün kısaltılmış şekli, bazı sözcüklerin ilk harfi veya son harfi olduğu gibi görüşler ileri sürülür. Bize göre bu harfler, “elâ” [dikkat, gözünüzü açın] sözcüğü gibi bir uyarı işaretidir ve telefon konuşmalarındaki “alo!” ünlemi gibi dikkati, okunacak âyetlere çekmektedir. Ayrıca Kur’ân'ın matematiksel yapısındaki olmazsa olmaz unsurlardan birisidir. Ayrıca bu harfler, sayısal bir değer de ifade ediyor olabilirler. Zira Kur’ân indiği dönemde Araplar arasında rakamlar henüz icat edilmemişti, rakam yerine harfler kullanılmaktaydı. Rakam yerine harf kullanılması, “Ebced” hesabı olarak bilinir. Biz kesik harflerin yanında sayısal değerlerini de gösterdik. Sayısal değerler ile neyin kastedilmiş olabileceği noktasında da henüz bir kanaatimiz oluşmamıştır. “Ebced” hesabının, Kur’ân'ın indiği dönemlerde rakam yerine kullanılmış olmasından başka, herhangi bir nitelik ve özelliği yoktur. Bu kesik harflerle ilgili henüz doyurucu bir çalışma yapılmamış olup mevcut eserlerde de eskilerin aktarımlarından başka bir bilgi bulunmamaktadır. Bu meselenin tam aydınlığa kavuşması da, –diğer birçok mesele gibi– dürüst, samimî ve gönüllü Kur’ân erlerini beklemektedir. 215 Diğer kıssaların, kısa ve uzun anlatımlarla birden çok sûrede yer almasına karşılık, Yûsuf kıssası sadece bu sûrede anlatılmaktadır. Kıssa, üslup ve içerik olarak eşsiz bir özellik ve güzelliğe sahiptir. Nitekim bu husus 3. âyette, Biz sana kıssaların en güzelini aktarıyoruz ifadesi ile de belirtilmiştir. Tevhit, sabır, adalet, hoşgörü, bağışlama, yakın çevre ilişkileri, iktisat, siyaset; kalenin içerden fethi konularında insanlığa eskimeyen ilkelerin konulduğu ve peygamber de olsa her insanın hata yapabileceği hususunun vurgulandığı bu kıssa ile Peygamberimize, Yûsuf (a.s) gibi sabırlı olması, korkmadan-yılmadan görevini sürdürmesi, işin sonunun Yûsuf'un âkibetindeki gibi “hayır” olacağı mesajı verilmiş, aynı zamanda, Kureyşlilere de Peygamberimizle girdikleri mücâdeleyi eninde-sonunda kaybedecekleri, direnmelerinin anlamsız olduğu ihtarı yapılmıştır. 216 Yûsuf kıssası, Yûsuf'un gördüğü bir görüntüyü babasına anlattığı bu âyetle başlamaktadır. Onbir yıldızın, güneş ve ayın kendisine secde ettiği [teslim olup emrine girdiği] şeklindeki bu “görüntü”, uykuda görülen bir rüya olmayıp Yûsuf'un uyanıkken gördüğü bir görüntüdür. Bu husus, âyette raeytü [gördüm] fiilinin iki defa kullanılmasıyla vurgulanmıştır. Yani Yûsuf, gördüklerini uykuda değil de uyanıkken gördüğünü, Babacığım! Şüphesiz ben, onbir yıldız, güneş ve ayı gördüm; onları bana secde ederken [boyun eğerken] gördüm diyerek üstüne basa basa bildirmiştir. Uykuda iken görülen ve Türkçe'de “rüya” sözcüğüyle ifade edilen görüntüler ise Kur’ân'da fi'l-menâmi [uykuda] ifadesi kullanılarak söz konusu edilmiştir. Kur’ân'da uykuda görüldüğü özellikle belirtilen rüyalardan biri İbrâhîm peygambere, bir diğeri de Peygamberimize aittir (bkz. Sâffât/102; 210. necm, Enfâl/43-44; 471. necm). Yûsuf'un uyanıkken gördüklerine benzer görüntüler, Yûsuf'un zindan arkadaşları ve ülkenin kralı tarafından da görülecektir. Yani, kıssanın devamında yer alan, içki imal etmek, baş üstünde ekmek taşımak ve taşınan ekmekleri kuşların yemesi ve yedi cılız ineğin yedi semiz ineği yemesi ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak görüntüleri de rüya olarak değil, gerçek görüntüler olarak karşımıza gelecektir. Aslında bu görüntüler, “gelecek”le ilgili görüntülerdir. Geleceğe ait bu tür bir görüntü Peygamberimiz için de söz konusu olmuştur (bkz. Fetih/27; 670. necm). 217 76. âyetteki, Melikin dininde [ülkenin yasalarında], kardeşini alıkoymasına imkân yoktu ifadesi, kaynakların bazılarında, “kralın hırsızlıkla ilgili kanunu, kişinin dövülmesi ve çaldığının iki mislini ödemeye mecbur tutulması” şeklinde; bazılarında ise “onlar o zamanlar, her hırsızı, hırsızlığı sebebiyle köle sayıyorlardı” şeklinde açıklanmıştır.
__________________
Halil Ay |
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | Bilgi (22. July 2012) |
8. February 2013, 07:51 AM | #2 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 817
Tesekkür: 0
157 Mesajina 225 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 |
ve peygamber de olsa her insanin hata yapabilecegi hususunun vurgulandigi bu kissa...
Kissada peygamberlerin de hata yapabilecegi vurgulaniyor filan degil. Kissayi önyargisiz* okuyalim. Örnegin sunlara dikkat edelim: görülen düsün ve alinan vahyin o on delikanlidan saklanmasi, Yakub babanin ogullari arasinda ayrim yapmasi, Yûsuf’un kuyuya atilmasi, "Yûsuf’u kurt yedi!" diye yalan söylenmesi ve o on delikanlinin Yûsuf'un Allah'in elcisi oldugunu ögrendiklerinde gösterdikleri tepki... Yûsuf, Allah tarafindan seçilmisti; peygamberdi (Ayet 6). Bu, o on delikanlidan saklandi. Ailenin basina gelen felaketlerin bas nedeni iste bu ketumluk. Yûsuf, kuyuya atilisini kardesilerinin basina kakarken buna deginiyor: iz entum cahilûn... Hani siz bilmiyorken… (Ayet 89) Neyin cahiliydiler de sonra ögrendiler? Düs yormayi? Hayır! Onun hep cahiliydiler; yasamlarinin basinda ve sonunda. Hiç ögrenmediler. Yûsuf Allah’ın elcisiydi. Iste bunu bilmiyorlardı. Onlardan bu saklandi. Bu yüzden hatalar islediler. Örnegin Yûsuf’u kuyuya attilar. Bilseler atarlar miydi? Cevabin ipucu, gerçegi ögrenir ögrenmez hissettikleri amansiz pismanlikta görülüyor (Ayet 91). Müthis pisman idiler çünkü rakipleri meger yalnizca bir kardes degil Allah’in elçisi imis. Elci Allah’i temsil ettigine göre onunla rekabet aslinda Allah ile rekabettir. Bunun haddi asmak oldugunu her içten inanir gibi onlar da biliyordu. Itiraz: Ayet 91... O on kardesin vezir Yûsuf karsisindaki utanç ve eziklik içindeki sözleri. En kötü insanlar dahi o pozisyonda bundan farkli davranmaz. En büyük kötülügü yaptiktan sonra yöneticinin karsisinda dilenci durumundalar. Cevap: O ON çocugun yaptigi en büyük kötülük Yûsuf’u, birileri bulup götürsün diye, kuyuya atmak suretiyle ana babasindan ayirmakti. Böylece baba Yakub’u üzdüler… Iyi ama kötülük eger bu ise Yûsuf ta bir hileyle küçük kardesini ayirdi ana babasindan. Yakub baba asil buna üzüldü ve aglaya aglaya kör oldu. Buna göre, Yûsuf agabeylerinden daha kötü idi. O on gencin eziklik içinde olmalarina gelince... Hayir! Vezir olan Yûsuf’un önünde degil Allah’ın önünde ezildiler. "Seni bize Allah üstün kildi!" demeleri bunu gösterir (ésareke’llahu aleyna). Bakin, Allah’in önünde bütün inananlar ezik durumdadır; inananlar kötü müdür? * * * Gerçegi bilmenizin yasamsal önemi var. Özellikle ailenizin içinde. Bir bakima ayni gemidesiniz; içinizden biri geminin müstakbel kaptanidir ve tehlike aninda gemiyi o kurtaracak ama bunu sizden saklamislar; gercegi bilmiyorsunuz ve siradan bir itis kakis aninda müstakbel kaptani denize ativeriyorsunuz. Soru: O ON GENCIN gerçegi bilmesini Allah ve Yakup neden istememistir acaba? Hakli gerekçeleri vardir elbet. Yoksa Yakup, peygamber olduğu halde denetim disi mi hareket etti? Cevap: SIZ VE BEN ne kadar denetim disinda hareket ediyorsak Yakub da o kadar denetim disinda hareket etti. Çünkü Yakup burada babadir; vurgu bunun üzerinde. Bu KISSANIN KONUSU insanlarin insanlarla iliskileridir, Allah’la iliskileri değil. Bu kissada Yakub o on çocuga Allah’in elçisi gibi davranmiyor; onlar için yalnizca bir BABA o. Ve Yûsuf yalnizca bi KARDES. Kuran’da anlatilan öteki kissalarla karsilastirin; göreceksiniz. Öteki kissalarda Allah’ın elçileri kafirlerle çatisir; bu kissada ise Yûsuf hepsi de Yakub Peygamber tarafindan büyütülüp egitilmis iyi birer Müslüman olan kendi kardesleriyle çekisiyor yani bu tipik bir kardes cekismesidir, din kavgasi degil. Bakin, o on delikanlinin her biri Yûsuf’tan çok daha erdemli davraniyor. Örnegin Yûsuf, "Babama ne olur!" diye hic düsünmeden küçük kardesini tutuklarken onlarin her biri "Onu birak! Beni tutukla!" diye fedalarca kendisini ortaya atiyor. Kaldı ki konu eger kardes çekismesi olmasaydi da cihad olsaydi Yakub ve Yûsuf peygamberler kendilerine indirileni saklamaz, onu o on insana teblig ederlerdi. Mâide 67: Ey elçi! Rabbinden sana indirileni teblig et! Teblig etmezsen elçilik görevini yapmamis olursun. Allah seni insanlardan korur. Soru: Yakub peygamber çocuklarini yanlis mi yönlendirdi? Cevap: Yakub Peygamber degil, Yakub baba. Ve yanlistan da öte, o on ogluna iki büyük haksizlik etti. Onlardan (1)gercegi sakladi, (2)baba sevgisini esirgedi. Yûsuf'un nebi oldugunu Yakub babanin ogullarindan saklamasi ne büyük zulümdü, yukarda açiklamaya çalistik. Ikinci zulüm ise onlari sevgisiz birakmasiydi. Ayet 8 ve 9'da Yüce Allah bunu dile getiriyor: Yakub'un on oğlu dediler ki ... Yûsuf ve kardesi babamiza bizden daha sevgilidir. Yûsuf'u öldürün ya da uzak bir yere atin ki babanizin sevgisi size yönelsin. Yakub babanin o on oglu kötü insanlar oldukları için değil bu zulümden kurtulmak için Yûsuf'u uzaklastirmak ihtiyacini duydular. Dislanmak ve sevgisiz birakilmak zulümlerin en amansizidir; zulüm, felaketlere yok açar. Kissadan alinmasi gereken hisse bu. _______________________________________ *Önyargi kör eder insani. Örnegin onk Dr Haluk Nurbaki tamamen tasavvufî önyargilarinin tutsagi olmus; o yüzden yorumu yorum degil. Özet olarak: Sûre-i Yûsuf’taki sahislarin her biri, tipki Ortaçagin kissali hisseli piyeslerindeki alegorik tipler gibi, bir hasleti temsil ediyor. Hz Ya’kub: RUH Hz Yûsuf: GÖNÜL Züleyha: NEFS Kocasi: DÜNYA Misir hükümdari: AKIL Bünyamin: IMAN Sarapçi: ILIM Hapishane arkadasi: MANTIK Kervanci: MENFAAT Ama Yûsuf’un on agabeyi önce yüzde yüz kötü. Kardes 1: GURUR …………………. ihlas Kardes 2: KİN ………………………. vefa Kardes 3: HISSET ……………….. seha (cömertlik) Kardes 4: MESKENET …………… gayret Kardes 5: KUSKU …………………. sidk Kardes 6: CEBANET………… cesaret Kardes 7: IHTIRAS ………………. vera Kardes 8: SEHVET ……………….. hayâ Kardes 9: SEYYALIYET ………… teslimiyet Kardes 10: ZULÜM ………………… merhamet Sonra birden islah oluyorlar ve bu kötü özellikler haslete dönüsüveriyor. Onlari da yukarda nokta noktadan sonra gösterdim. Bu acidan bakilinca insanlar ya kara ya ak; ara renklere hiç bürünmüyorlar; ya yüzde yüz kötüler ya yüzde yüz iyi. Allah’in kullari böyle midir sahiden? Adem yaratlistan öyle miydi yani yüzde yüz seytan ya da yüzde yüz melek miydi? Islamî mi bu yorum; sizi ikna ediyor mu? Yakub peygamber Hz Yûsuf’un düsünü öteki ogullarindan sakladi. Niye? Nurbaki’ye göre çünkü Gönüle gelen mesajlarin saklanmasi gerekmektedir. Ve çünkü seytan bu duygularin düşmanidir, onlari insandaki on kötü huy araciligi ile gönlün imhasina sevkeder. Ne kadar basit degil mi? O on kardesin gerçegi ögrenme hakki bu iddiayi öne sürenlerin umurunda degil. Bakin o on gariban, kardesleri Yûsuf'un peygamberligi kendilerinden saklandigi için, peygambere ve dolayisiyla Allah’a isyan ettiklerinin ayirdinda degiller. Büyük zulüm bu... da buna sebep olan kardes ile baba aklaniveriyor. Ne kadar basit degil mi? Ve kisiler böyle basite indirgenince olaylar arasinda bulunmasi gereken sebet-sonuc iliskisi de yok oluveriyor. Bi baska önyargi da o on gerçek Müslümanin gûya yalan söyledigi hakkinda. Kralin tasi küçük kardesin yükünde cikinca "Bu çaldiysa daha önce kardesi de çalmisti!" diyorlar ya, yalan söylüyor imisler; öyle bir sey asla olmamismis. Oysa Yûsuf buna, hiç olmazsa içinden, "Yalan!" demiyor. Her halde çok küçükken bir kardesinin yemegini izinsiz aldi; kardesi bunu çalmak olarak niteledi. Kardesler arasinda olur böyle seyler. Nurbaki bu konuda su bilgiyi veriyor: O devrin Ishak peygamberden beri süregelen Yahudi kanununa göre HIRSIZLIGIN CEZASI çalanin köle olarak satilmasiydi. Nitekim Yûsuf küçükken halasi Yûsuf’u alikoymak için onun esyalari arasina bir sey koyarak bu gelenegi uygulamis, onu iki yil kadar yaninda tutmustu. Âyet 77′de geçen, kardeslerin Yûsuf’u kastederek: "Onun kardesi de çalmisti" sözü, bilmedikleri bu olaydan gelmektedir. Nurbaki’nin en basta söyledigini alintilayip bu degerlendirmeme son vereyim: Sûre-i Yûsuf’un yorumunu arz ediyorum. Niyazimiz Fahr-i Kâinat Efendimizin rizasidir. Konu Hasan Akçay tarafından (8. February 2013 Saat 08:48 AM ) değiştirilmiştir. |
8. February 2013, 09:02 AM | #3 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23 |
görülen düsün ve alinan vahyin o on delikanlidan saklanmasi,
Yakub babanin ogullari arasinda ayrim yapmasi, Yûsuf’un kuyuya atilmasi, "Yûsuf’u kurt yedi!" diye yalan söylenmesi ve o on delikanlinin Yûsuf'un Allah'in elcisi oldugunu ögrendiklerinde gösterdikleri tepki... -Allah tarafindan secilecek, ögretilecek...tamamlanacakti..... Ayet: 6'da Yusuf Peygamber daha kesin olarak Resul ilan edilmemistir. Bu yüzden babasi o rüyanin diger ogullarina anlatilmasini uygun bulmuyor. -"Yusuf'u kurt yedi " diye yalan söylüyorlar, ama bu kardesler tam anlamiyla kötülerden olus olsa idiler Yusuf peygamberi on an icinde öldürürlerdi, öldürmeyip kuyuya atiyorlar Yusuf'u. Bir baskasi tarafindan kurtulunma imkanini sagliyorlar böylelikle. -On kardes bastan bilmis olsalardi Yusuf'un peygamber oldugunu, kücük bir cocugun peygamberligi ne dereceye kadar degerlendirilebilinir? On kardes de zamanla olgunlasiyor zaten. Hirsizlik meselesinden dogan kücük kardeslerinin Yusuf peygamber tarafindan "alikonma" sinda gösterdikleri tepki sirf kardes sevgisinden dogmuyor, ikinci bir kez ayni sekilde uzak tutulan bir oglunun hesabini babalarina nasil ulastirabileceklerinden dogan huzursuzluktur bu daha ziyade. Cünkü arada verilmis bir söz "yemin" var kücük kardeslerini sag saglam geriye getireceklerine dahil. Her ne kadar da cahiliyye olmus olsa, verilen sözde durmanin serefinden haberdar kisilerdir. Yakub peygamber bir baba olarak elbette kücük cocuklarina daha bir itina göstermek zorundadir, kücüklerin korunmaya ihtiyaclari vardir, kendilerini büyük insanlar gibi koruyamaz, karsi duramazlar. Hayat bir gül bahcesi degildir her zaman, acilarin yaninda sevincler, kayiplarin yaninda yeni buluslar, yapilan kötülüklerden pismanlik duyarak af dilemeler, afetmesini bilmek. Tüm hepsinin yeri vardir hayatimizda, bunlari bilincle karsilamak ve isyan etmeden uygulamaktir. |
8. February 2013, 02:14 PM | #4 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 817
Tesekkür: 0
157 Mesajina 225 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 |
On kardes bastan bilmis olsalardi Yusuf'un peygamber oldugunu, kücük bir cocugun peygamberligi ne dereceye kadar degerlendirilebilinir?
Bastan bilmis olsalardi kol kanat gererlerdi müstakbel peygambere. Cünkü onlarin babasi peygamberdir; peygamber büyütüp egitmis onlari. Kisacasi, mükemmel birer mümin onlar. Bilmedikleri icin Yakup babanin niye öyle davrandigini anlamiyor ve Yûsuf'u daha cok sevmesine baglayip kiskanclik bunalimina giriyorlar. Ayet 59'dan anlasilan, Yûsuf ve Bünyamin ana bir kardestir; ötekilerin annesi ayri. Böyle bir ailede evlatlar arasinda ayrim yapmak daha bi tehlikelidir. Yakup baba bunun ayirdinda degil. Kissada hikaye edilen felaketler peygamber hatasi yüzünden degil baba hatasi yüzünden geliyor ailenin basina. |
8. February 2013, 02:30 PM | #5 | |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23 |
Alıntı:
Tam da mükemmel bir müminden beklenen hareketleri yok nedense 10 kardesin, madem bir peygamber baba tarafindan büyütülüp egiltildiler, seytan fesfesesine kanip kiskanclik duymamalari gerekmezmiydi. Hemde bir peygamber baba böyle bir üzüntüye layik görülürmü? Bir vücutta iki kalb bulunurmu? Yeni bastan düzenleyin kissanin özetini |
|
8. February 2013, 03:03 PM | #6 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 817
Tesekkür: 0
157 Mesajina 225 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 |
Yeni bastan düzenleyin kissanin özetini.
Ben giris-gelisme-sonuc bölümleri tam olan bu kissanin "edebî degerlendirme"sini yaptim (literary appreciation). Bu konuda biraz birikim sahibiyim. Bir kardesin aciklamasi beni ikna edinceye kadar kissanin özetini yeni bastan düzenlememe gerek yok. Yakup babayi o on gencin üzmesine gelince, kötü mümin olmalari degil bunun nedeni. Bakin, Bünyamin'i babasindan ayirarak Yûsuf ta üzüyor Yakup babayi; hem de onu aglaya aglaya gözlerinden edecek kadar. Yûsuf peygamber kötü mümin mi? Neden: o gençlerin gerçegi bilme hakkinin cignenmis olmasi. Öyküde sebep-sonuç iliskisi o kadar saglam belirlenmis ki her okuyusta hayranligim artiyor. Konu Hasan Akçay tarafından (8. February 2013 Saat 03:35 PM ) değiştirilmiştir. |
8. February 2013, 04:07 PM | #7 | |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23 |
Alıntı:
Bu kissada hic tereddütte birakilmayan kesin bir sonuc olarak: Her insan hata yapabilir ve her peygamber de muhakkak hatalar yapmislardir |
|
Bookmarks |
Etiketler |
suresi, yusuf |
|
|