5. May 2009, 06:38 PM | #1 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Mar 2009
Mesajlar: 137
Tesekkür: 11
70 Mesajina 80 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 |
Gönül Damlaları
Can'a Iraksak, Canan Nerde?
can ‘a ıraksak, canan nerde? ne garib; buralarda terk edilen ile terk eden bir. ya “bir olan”a vefa ne alemde! ……. buralarda, bir “terkedilmişlik” seziliyor. bir terk eden ; vefayı katleden , bir de terk edilen; mazlum, mahsun, vefası katledilen. buralarda bir hüzün seziliyor şimdilerde ; bir yorgunluk , umutsuzluk, çaresizlik. mavisini yitirmiş yaşamak *; sema gri, toprak , yağmur’a hasret , yağmur özü olan su’yun arayışında su, özü olduğu insandan şikayetçi ; özü su olan, su’yun katili şimdilerde.. buralarda bir “ terkedilmişlik” seziliyor… buralarda bir “sevgisizlik” seziliyor hakiki aşıklardan söz edilmez olmuş; karın doyurmak için yazılan sevgi sözleriyle doymaya çalışıyor, sevgiye aç yürekler. yok yok! yürekler tanımamışlar, mutlak sevdayı yüreklerine azık eyleyip yemeden doyanları, halden anlayıp, hal diliyle her şeyi anlatanlar, tanıtılmamış buralarda “rıfk” hiç kimsenin sıfatı olmamış ; “güzel”, hiç karşılığını bulmamış ; yetim kalmış buralarda hiç kimse “kardeş” olmayı teklif etmemiş annesinin evladından başkasına, buralarda bir “sevgisizlik” seziliyor…. buralarda bir “vazgeçmişlik” seziliyor; her niyazın hemen bekleniyor karşılığı , niyazda ısrarcı olmanın, acziyeti derin yaşamanın gerekliliği tartışılır olmuş. şartlar değiştiği vakit , sevginin rotası değişivermiş , bir menzil seçmez olmuş artık insanlar “ahsen”, hatrına fedakarlık yapılan değilmiş ; güzeller hatrına yaşanır olmuş alem; güzellerin hatrına söz eylenir; saz çalınır olmuş buralarda bir’den vazgeçmişlik seziliyor…. buralarda bir “şükürsüzlük” seziliyor; insanlar, teşekkür etmez olmuşlar birbirlerine; herkes başarıyı , kendinden bilir olmuş bundandır ki nimet, fark edilmez olmuş; nimeti sahiplenmiş olanlar , “şakir “kelimesini sahiplenmemişler, “şakir” halktan ırak düşmüş, kuytu köşeleri mekan bilmiş… nimetin sahibi’ni fikredene de, sual soran kalmamış; fikreden, yüreğinde yaşar olmuş “marifet” makamını, marifete iltifat eden kalmamış… buralarda bir “kararsızlık” seziliyor zihinler , med-cezirler yaşar her eyyam-ı biyzde** yürekler hep öteleri özler ; ama ayaklarının bağlandığı kürenin, kurşundan olduğunu unutur olmuş yürekler , özgürleşmeyi diler; ama kendi dünyasının sınırlarını , birilerinin çizmesini bekler. bir’in müjdelediği inşirahı dilerken diller, birilerinin hatrına yaşanır hayatlar. buralarda bir kara(rsız)lık seziliyor….. buralarda bir “terkedilmişlik “ seziliyor; terk edenler , yeni terklere hazırlanırken terk edilenler, acıyı boğazlarındaki düğümlerde hıfzederler; hesap’ta şahidlik etsin diye… terk edilenler ,rahatça ağlayamaz buralarda çünkü ”sebepsiz ağlanmaz (!)” …. buralarda öz’ü terk ediş seziliyor; oysa öz’üyle dost olanlar, hiç yüreklerini terk etmemişti; çünkü öz’le dost olmak, yüreği “amir” eylemeyi gerektiriyordu, öz’le dost olmak, yürekle söz birliğine varmayı gerektiriyordu. buralar çok garip; buralar, insana ırak! can’a ırak! canan’a ırak! buralarda “yolcu” olmak gerek! ve artık demir almak gerek! ….. mola bitti; ama “can” sıkıldı…. Konu SARAH tarafından (5. May 2009 Saat 06:40 PM ) değiştirilmiştir. |
SARAH Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | HelenSayha (13. May 2009) |
5. May 2009, 06:44 PM | #2 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Mar 2009
Mesajlar: 137
Tesekkür: 11
70 Mesajina 80 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 |
şehrimin (çıkmaz) sokakları
çok sokak bu kalbe çıkar da bu kalp beni sokağa çıkarmaz yüzüme bakmaya gelirler öyle akşama uygun öyle redifli çünkü herkese yetiyor trenler sen avuçlarını yukarı çevir hüznün devirdiği mumlar içinden eski bahçeler birden yükselir bir sarışınlık iner odalara saçları kendinden uzun çırpınıp duran kimdir öyle ağlamaklı öyle dumandan yana bu kalp beni sokağa çıkarmaz çok sokak bu kalbe çıksa da... her sokak kalbime çıkar bu şehirde; her sokakta yüreğime inen yağmur damlaları; her sokakta yüreğime sinen kokular; her sokak, yüreğimin bir köşesin(d)e yeni bir sokak olur; bazen de bir çıkmaz sokak bu anlarda bu kalp beni yar sokağına çıkarmaz… her sokak kalbime çıkar bu şehirde; şehrin müdavimleri dolaşır yürek evimde; donuk bakışlar süzer soluk sîmamı, üşüyen yüreğime kaftan olur ısıtmayan ipeksi kumaşlar…ve..ben tatmin olamam; tahmin ettiklerim olmadı diye etrafımda. her sokak kalbime çıkar; kalbim bir çıkmaz(d)a…. her sokak kalbime çıkar bu şehirde; herkesin yüreğimde bıraktıklarıyla oyalanırım hayatta. Şehir beni muhatap bilir kendine, ben şehrin kuytu köşelerini. Ben severim kuytuluğu, severim yalınlığımı, yalnızlığımı… Heyhat! Şehir beni sever; ben şehrin şahsiyetime bıraktıklarını. Ben şehrin izleriyle izlerim hayatı; hayretimle izlerim… her sokak kalbime kâl eyler; kalırım bu şehirde… kalırım kaybolduğum bu kentte… bir sevdiklerim müdâvimidir kentimin bir de sevme gayretinde olduğum sûretler, gölgeler… Nefreti yetim bırakma gayretindeyim muhitimde; sevdayı yüceltme davasındayım. Hayretim, hasretimi besler; harap olmuş bir kenti imar etme gayretimi besler. her sokak kalbimle haldâş olur; ahvalini anlayayım diye bu şehrin. hâl ehli olayım diye… |
SARAH Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | HelenSayha (13. May 2009) |
5. May 2009, 06:48 PM | #3 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Mar 2009
Mesajlar: 137
Tesekkür: 11
70 Mesajina 80 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 |
“Elif” Olmak…
"elif" olmak zordur cünkü "elif" olmak yuvarlak bir dünyada dik durmanın dik ve önde belki acıyla ama vazgeçmeden durmanın dünya ne kadar dönerse dönsün olduğu yerde kalmanın adıdır “elif” olmak ………. zordur “elif” olmak “elif” olmak hep vurulmaktır “elif” olmak yalnızca “elif” olmaktır …….. ”elif” demeden hiçbir şey denilemez ben “elif” dedim artık her şeyi söyleyebilirim* / dostum, “elif” olmayı dilemişim sanırım bir vakt-i seherde, bir cesaretle….zor(luğunu) bilmemişim o zamanlarda; dilemişim..yar’ın huzurunda bir “elif” misali durabilmeyi dilemişim; oysa şimdilerde dizlerimin bağı çözülür; diz çökerim..be’ye meylederim; “başlasın bu cümle artık!” derken yine “elif” misali kalıveririm bir bir’in huzurunda..yine zorlukla, yalnızca, yalın-ca…/ “elif” olmak zor imiş! ama her elif’in yanında akvâ olan’ın yardımı, yar’lığı var imiş!! dostum, bilir misin “elif “ olmaya talip olmak nedir, bilir misin insan nasıl “elif” olur? dilersin o’ndan sadece o’nun yar-lığını, dilenirsin…o’nun kucağından başka mekanlar sana soğuk gelir, üşürsün bir ağustos sıcağında..yürüdüğün yollar sana yabancı gelir; bildik mekanlar sıkar seni..tanımadığın sîmalar sana âşina gelir, tanımadığın kişiler senin niyazına girer; tanıdıkların ise yabancı nazarlarla bakarlar sana. hikmetine eremediğin hallerle örülür hayatın; susmayı seversin; sükûtu seversin; sükûtu hal edinenleri seversin… dostum, bilir misin, “elif” bağlanmaz kendisinden sonraki harfe…sadece kendinden önceki harfe bağlanır; en önceki’ne belki de..sen, dünyana sonradan girenlere sıkıca bağlandığın vakit “elif” olmaz adın..sanırsın ki o zaman üzerindeki zorluklar kalkacak; ama herkes yüklenir üzerine..yardımsız yar’lar doluşur dünyana..”yardımıyla gelen yar” gitti diye… aklımın al(a)madığı hallerin eteğinde gezinir dururum; belki aklım acziyetiyle susabilmeyi öğrenir diye..başımı tâ yüreğime kadar eğer, dinlerim o kısık fısıltıyı şimdilerde… dostum, şimdilerde “elif” der susarım; elimi bileğime koyar dinlerim nabzımı..atışları, dünyadaki hiç kimsenin isminde artmaz…yüreğim dünyadaki kimsenin isminde titremez; bu belki de lütuftur, yar’dandır …bu, belki de “elif “olmanın gereğidir. /Allahu A’lem…/ “elif” olmayı dileten de “var”imiş dostum; “yar” olmayı dileyen imiş… |
SARAH Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi: | Barış (5. May 2009), HelenSayha (13. May 2009) |
5. May 2009, 09:40 PM | #4 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Mar 2009
Mesajlar: 137
Tesekkür: 11
70 Mesajina 80 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 |
Tûfan’dan sonradır hayat!
…tufandan önce… /içimizde serzenişler mi olur, “yâr” dediğimize karşı..teslim olamamışlık mı, bu fırtınanın sebebi. sular kabarıyor; yüreğimiz nûh’un imarını bekliyor . ey içimizdeki umman, ey yüreğim, bir cûdi var ilerde; biraz sabır.. ilerde bir yeni nesille doğacağız aşk’a, aşk’ı doğuracağız belki de…/ …ve..tufan… ve hayat’ı diliyoruz yâr’dan; bir fısıltı sol yanımızdan; “hayat, ilimle çağrılır….” h i ç…. hayat…. bir arayış; bir var’da yok oluşun adı. bir teselli vesilesi,âlemde ayaklar üzerinde yürüyebilmek için; bir arayış gerçeği. hay olan’a meyledişin adı. hayat, iki tarih arasında kısacık çizginin adı görünürde. bir dirilik sevdası oysa, bir sevdada dirilme gayreti. can’a yakınlaşma gayretinin adı; aşkın, Allah’ın rengine boyanma gayretinin adı. hayat, birlikte hayat’a erdiğine yakışma sevdasının adıdır. ilim…. hayatı can’a yakışır şekilde yaşama metodu. korkunun ve umudun sûretini çizen bir el. ilim ki, murtazâ olabilmenin gereklerini yaşamın içinden süzüp sunar bize. ilim ki, cehaletin çölünde susuzluğunun adını dahi bilmeyene bir su damlası. ilim ki, kuyusunun farkında olmayan yûsuflara uzanan bir el, bir yakup niyazı kuyudakilere…ilim ki, can’ın vasfını konu alıp, canın sûretini satırların ardına çizendir. ilim, yüreğin dostu; ilim, yüreğin var’a hiç’liği hal edinerek varacağını anlatan bir sadık dost. ilim ki, bir umman; esma’nın zahiriyle süslenmiş. kula acziyetiyle diz çöküşü emreden bir amir. ilim ki aşk’ın talimi onun gölgesinde şekillenir, rengini bulur.. ilim ki, kendimizi okuduğumuz vakit söze dokunanlar… çağırmak… yüreğin, yar’la konuşmasıdır. lisanın dua oluşu, halini ancak o’na arz edip, o’na yönelmenin fiiliyata geçmiş hali.geceyi bir seslenişe şahit kılmak yani. sükutun, arş’ı taşıyan melekleri istiğfâra davet etmesi. arşın, arzdakiler için selâma durması için arzdakilerin her dem arzın ve arşın sahibine yönelişi… çağırmak, içeriye çağrılmak için her vakt-i seherde ona el açmaktır, bilinmek isteyen’e… ve… tûfan ancak ilimle geçilir; tûfandan sonra hayat’a ancak ilimle erilir…cûdi, insanın kendisidir aslında; tûfandan sonraki nesil de aşkın imar ettiği bir yüreğin halleridir. hayat ki, hiçliği özümsemekle varılan nokta…. tufandan sonra hayat bahşedecek olan öğretir duayı; “ve de ki; “rabbim! beni mübarek bir menzile indir. sen konuklatanların en hayırlısısın.”* bir emir gelir âlemin amirinden; ”ey yeryüzü suyunu yut! ey gökyüzü sen de suyunu kes!”** ve tufandan sonra’dır artık söylenen sözlerin zamanı… ..”hayat, ilimle çağrılır….” ve hayat, “h i ç” olmaktır; bunu kabullenmek…. nokta! *mü’minun suresi,29 ** hûd suresi , 44 |
SARAH Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | HelenSayha (13. May 2009) |
5. May 2009, 09:42 PM | #5 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Mar 2009
Mesajlar: 137
Tesekkür: 11
70 Mesajina 80 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 |
Ey Ölüm!
ey ölüm yüzlü sevgili, içimdeki kuşun şefkatine ihtiyacı var… …. ey ölüm yüzlü sevgili, içimden kanat sesi geliyor; çırpınışı yüreğimi yaralıyor tuz bastığım yaraları var içimin, her gün acılarını azdırdığım. sabrın dilencisi olan dilimin sükuneti kayda değsin indinde. ey ölüm yüzlü sevgili, sıvazla sırtımı müheymin vasfınla, ayağım takıldığı vakit sığ denizlerde boğulurum, aşkın dalgalarında, sıvazla aklımı ihsanınla, ikramınla… ey ölüm yüzlü sevgili, donuk bakışlarım seni üzmesin, buğulu gözlerim isyan dokunmasın dilimin kıyısına, zehrolmasın aşk aşk’a mehdiye okuyan dilim, acının zerresinde erimesin ah etmem semaya karşı, ah etmem geceye, gün’e gayrı, yeter ki ellerim avuçlarında olsun, yüreğim dua omzunda… ey ölüm yüzlü sevgili, bırakma beni; üşür yüreğim, çırpınır içim bırakma beni; ölüm kadar yakın ol bana, bir nefes kadar yakın… |
SARAH Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | HelenSayha (13. May 2009) |
5. May 2009, 09:44 PM | #6 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Mar 2009
Mesajlar: 137
Tesekkür: 11
70 Mesajina 80 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 |
Ölüm Yazılırken Alnımıza...
/vedâ sözleri yankılanırken çevremde, ben miyim gör(e))meyen bu siluetimden vedâlaşarak gidenleri? ben miyim sadece sessizce ağlayan…/ ben miyim bu yüreği, ellerinden yaşlı kız, aynadaki bu sûret neden yalnızlığın korkusuna bürünmüş, neden ağlamaz olmuş bebekler beşiğinde, anneler başucunda geleceği için ağlarken… tarihler bir şehrin ölümünü yazarken yakılacak kütüphane arşivlerine, yüreğimin katilini kim yazar kaybolmayan satırlara. bulanmış zihnim aklanır elbet bir gün, zamanın kıskacından kurtarırım kaybolup gidenleri, hatırlarım belki o zaman ruhumun hangi seferde şehit edildiğini, hatırlarım hangi kervandan, niçin geri kaldığımı. ben miyim bu yüreği, ellerinden yaşlı kız, nasıl geçti ki içimde bunca kayıtsız seneler, aşk nasıl teğet geçti yüreğimin kıyısından, nasıl kör oldum ki seherde ben, kafile zikirden nasiplenirken |
SARAH Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | HelenSayha (13. May 2009) |
5. May 2009, 09:46 PM | #7 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Mar 2009
Mesajlar: 137
Tesekkür: 11
70 Mesajina 80 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 |
Yetimliğimizin Gölgesinde, Özleyen Yüreğimiz...
Aşk ve ölüm iki yanımızda durur birlikte ve iç içe yürürler hayatın yokuşlarında biri sonsuza kadar alıngan diğeri cesur* ….. /sineme ruhundan üfleyen yâr’in letafetindendir aşk ve ölümün dostluğu, öyle kol kola gezişi… Ve yüreğimin aşk’a özlemindendir bu imrenerek bakışım./ Öteler… Bağrında gidenlerin aşkları kitabeleşir; ölümün aşk’a okuduğu methiyeler duyulur. Dostlar, aşk adına dokunurlar yalnızca söze. İflah olmayan yüreklerin aşkı konuşulmaz senin semanda; ıslah olan yüreklerin sözü işitilir. yusufî sevdalarla dokunur aşk’ın ölüme nakşı. Yakışır ölümün bağrına aşk, yakışır ötelerin özlemine bu nam. Meryem… Aşk’ına ölümü yakıştıran iffet deryası. Hani dünyayı iffetinin ve aşk’ının gölgesinde öldürmüştün de rabbin seni yüceltmişti her iki âlemde; adını kelam’a ve yüreklere nakşetmişti. Yüreklerimiz durmuştu hani o teslimiyetin karşısında. Hani ‘’ben rabbime dua etmekle hiç bedbaht olmadım ki’’** demiştin de mucîb olan’ın yakınlığından emin oluvermiştik. Hani sokulmuştuk yalnızlığımızın mabedine de ümitsizce izlerdik öteleri; aşktan yara almıştık. o zaman bizi diriltmişti ayağa kalkışın, bir dağın başında yalnızlığının bağrında rabbine inancınla İsa’ya ana oluşun; bizi diriltmişti rabbinin iffetini yüceltmesi. Aşkının iradeni hükmettiği yerde rabbin yüreğinin üzerine şefkat elini koydu; umurunda olmadı kötü nefeslerin sana dokunan kokusu, ölümün korkusu. Aşk dedin sustun; aşk dedin eslem oldun. Meryem… Öteler senin gibilerin varlığında kıymet buldu; özlendi. Aşk ve ölümün dostluğu hiç bu kadar göze gelmedi. Aşkın, onulmaz yaralarını ölümün ötesi sardı; ölümün ahirindeki yalnızlığına aşk’ın ötelerdeki vefası yetişti. Ve aşk ve ölümün birbirine vefası sende iffeti, rabbine itaati, sabrı, şükrü doğurdu. Şimdilerde, aşkın derinliğinde ölümün sevdasını göremeyen yürekler ne aşka dokunuyor ne de ölümden söz ediyor. Ölüm ki, ufka çizilen muamma; aşk ki yüreğin ölüme öylece hayran hayran bakışı… İkisi de terk edilmiş, yetimliğimizin gölgesinde. |
SARAH Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | HelenSayha (13. May 2009) |
5. May 2009, 09:49 PM | #8 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Mar 2009
Mesajlar: 137
Tesekkür: 11
70 Mesajina 80 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 |
Zulüm Hiç Yakışmadı Bu Nazik Ellerimize
B…(sana karşı çıkanlar) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lakin göğüsler içindeki kalpler kör olur. … Nice ülkeler var ki, zulmedip dururlarken onlara mühlet verdim. Sonunda onları yakaladım. Dönüş yalnız banadır.* ……….. Düşünecek kalbimiz ve işitecek kulağımız…. Nazar kıldıklarımızın zekatını verebilelim diye rabbimizin bahşettiği nimetler; şükrümüzün vesilesi.Nazar kıldığımız her şey karşısında körün parmak uçları** kadar hassastır aslında yüreğimiz; her nazar bir iz bırakır derinlerde, her söz bir nişan. Bundandır ki kendimizi dinlediğimiz vakit bir çok ses duyarız ötelerden, duymak istemediğimiz bir çok ses. Unutmak istediğimiz için içimize bastırdığımız bir çok ses; duymaktan çekindiğimiz birçok ses. Başımız ellerimizin arasında karmaşalarda can çekişiriz geceler boyu; gözümüze dokunanların sessiz çığlıkları duyulur gecenin sessizliğinde. Ne kadar derinlere gömsek de biz içimize bastıklarımızla varız. İçimize sakladıklarımıza karşı kör olduğumuz vakit düşünecek vasıfta yaratılan kalbimiz isyan edecek, ahirette işiten kulağımız şahitlik edecek. Ve bir zaman sonra yüreklerimiz yanı başına gömdüklerimiz yanında kör olacak; gayretimiz ancak buna yetecek belki de… körleştirmeye! Ne kadar zalimiz aslında, ne kadar cahil. Zulmedip durduğumuz bizim kendi nefsimiz; yüreğimiz, elimiz, ayağımız, bedenimiz. Alemin şahadetinde boynumuz büküldüğü vakit farkına varacağız zulmetimizin; ama bize verilen mühlet dolmuş olacak. Dilimiz bir cümlenin soğukluğunda serinleyecek belki de o gün ‘’keşke toprak olsaydım…’’*** Heyhat! Zulüm hiç yakışmadı bu nazik ellerimize! Zulme layık değil bu özenle yaratılmış yüreğimiz, bedenimiz, nefsimiz. Zulüm dokunursa yar’dan üflenen nutfeye, nasıl veririz ki hesabımızı, nasıl kaldırırız bu başımızı hesap’ta. Hüzün dokunduğu vakit, içimizin kuytularına sığınırız; gözlerimizi kapatıp, kulaklarımızı tıkarız, ellerimizi avuçlarımıza alır gerçekleri setreylemeyi tercih ederiz.yani zulmü seçeriz farkına varmadan; yüreğimizin düşünme yetisini elinden alırız. Kim bilir belki de içimizin sokakları düşündürür kalbimizi; düşündüğümüz vakit kurtuluruz asıl kör’lükten… |
SARAH Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | HelenSayha (13. May 2009) |
6. May 2009, 10:15 AM | #9 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Mar 2009
Mesajlar: 137
Tesekkür: 11
70 Mesajina 80 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 |
Bil(M)iyorum
Hangi ruh ikliminde hangi satırlarla avutuyorum bu serseri gönlümü bil(m)iyorum. Bir uçtan bir uca ruhumun en derin yerinden gelen bu acı da niye ? Bil(m)iyorum, En azından bilmeyişlerimin bir nedeninin var olduğunu bil(m)iyorum; Ya da bildiğimi zannediyorum. Nedendir bilmem, Her kafamı, benim olmayan yastıklara koyuşumda Kurtarıyorum dünyayı, Dünyamı kurtarabildiğimi bile bilmezken Ötelerimi düşünüyorum Ötelerin ötesini belki de Düşün(m)üyorum düşün(m)üyorum Başım ağrıyor Kafam yastığa, Benim olmayan yastıklara alışıyor. Ve farkediyorum ki, Benim olmayan sadece kafamın ağırlığını taşıyan yastık değil. Ruhumun ağırlığını taşıyorsa eğer bedenim Bir sebebi vardır diyorum sessizce Sessiz ve sakince Bu aralar uyuyorum Ruhumun en derin yerinden gelen acıyı, dünyayı, öteleri, Hatırlayamıyorum, kurtaramıyorum, duyamıyorum. Sana dair ve Sen'den uzak oluşumun hesabını veremiyorum. Bil(m)iyorum yoksa artık yavaş yavaş ölüyor muyum ? |
SARAH Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | HelenSayha (13. May 2009) |
6. May 2009, 10:19 AM | #10 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Mar 2009
Mesajlar: 137
Tesekkür: 11
70 Mesajina 80 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 |
Kelebek Kanadında...
Gün hiç bu kadar erken Gece hiç bu kadar karanlık olmamıştı Bana. Soluklandığım bu ülke boğuyor Ben’i İki yabancı gitgide daha bir uzaklaşıyor Ben kafamı gömmeye çalışıyorum Toprağın en derinine Ben gömüyorum, Toprak tükürüyor Beni Geçmişimin ahları Yakama yapıştı Giydiğim elbiseyle ahenk içinde Hayatın modasını yakından takip ediyor. Umarım anlıyorsundur Beni Anla ki susasın Anla ki için acısın Anla An. Orda mısın bilmiyorum? Dardayım yalanım yok. Sana şöyle, Göz ucuyla baktığım andayım Yasdayım Siğaramın dumanında Kalemin ucundayım. Uykumun sabahında, Kâh orda kâh burdayım. Yaa Hû Ben nerdeyim? |
SARAH Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | HelenSayha (13. May 2009) |
Bookmarks |
Etiketler |
damlaları, gönül |
|
|