hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > NÜZUL SIRASINA GÖRE TEBYîNÜ'L -KUR'AN İŞTE KUR'AN ve VİDEOLARI Hakkı Yılmaz > İniş Sırası ile Sureler > 95.Muhammed Suresi

 
 
Seçenekler Stil
Alt 8. August 2010, 11:30 PM   #1
Taner
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 234
Tesekkür: 60
55 Mesajina 155 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
Taner will become famous soon enoughTaner will become famous soon enough
Standart Muhammed Suresi

95 (47). Muhammed Suresi
MEDENÎ, 38 ÂYET

GİRİŞ

Medîne de inen Muhammed sûresi, 95. sûre olarak kabul edilir. Adını 2. âyette geçen محمّد[Muhammed] kelimesinden alan sûrenin genel içeriği ve 20. âyetteki قتال [qıtâl/savaş] sözcüğü nedeniyle sûreye, “Qıtâl sûresi” de denilir.

Necmleri dikkate alındığında sûrenin Medîne döneminin değişik zamanlarında indiği, bazı bölümlerinin ise Mekke'nin fethinden sonra indiği anlaşılır. 13. âyetin Veda haccından sonra, Rasûlullah'ın Mekke'den çıkıp Ka‘be'ye ağlayarak baktığı bir sırada indiğine dair nakiller meşhurdur.[1]

Sûrede genel olarak iman-küfür, mü’min-kâfir mukayesesi yapılır; küfrün ve imanın doğuracağı sonuçlar genişçe açıklanır. Ayrıca, savaş, savaş hukuku ve infak gibi konulara değinilir. Sûre, genel olarak kâfirleri uyarmaya ve mü’minleri sebata davete yönelik mesajlardan oluşur.

https://youtu.be/zlEOhbpZm8E Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 466. Bölüm Muhammed Suresi1. Bölüm.

RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA

MEAL:

1. İnkâr eden ve Allah'ın yolundan alıkoyan kimseler; O [Allah], onların amellerini saptırttı.

2. Ve iman eden, sâlihâtı işleyen ve Rabb'leri tarafından bir gerçek olarak Muhammed'e indirilene inanan kimseler; O [Allah], onların kötülüklerini örttü ve durumlarını düzeltti.

3. Bu [Allah'ın böyle yapması], şüphesiz inkâr eden kimselerin bâtıla uymaları, şüphesiz iman eden kimselerin de Rabb'lerinden gelen gerçeğe tâbi olmaları sebebiyledir. İşte, Allah insanlara, onların misallerini böyle vurur [verir].

4-6. Artık inkâr eden kimselerle karşılaştığınız zaman, hemen boyunları vuruş… Sonra onlara üstün geldiğiniz zaman, hemen bağı sıkı bağlayın. Sonra harp ağırlıklarını atıp, savaş bitince de onları ya karşılıksız olarak, ya da fidye ile salıverin. İşte! Eğer Allah dileseydi onlardan elbette intikam alırdı [onları cezalandırıp adaleti sağlardı]. Fakat (böyle olması), sizi birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülen/öldüren/savaşan kimseler; artık O [Allah], onların amellerini asla boşa çıkartmaz. O [Allah], onları kılavuzlayacak, durumlarını düzeltecek ve onları, kendilerine tanıttığı cennete girdirecektir.

7. Ey iman etmiş kimseler! Eğer siz Allah'a yardım ederseniz O'da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar.

8. İnkâr eden kişiler ise, artık yıkım onlara! Ve O [Allah], onların amellerini saptırtmıştır.

9. Bu, şüphesiz onların, Allah'ın indirdiklerini beğenmediklerinden dolayıdır. Artık O [Allah] da onların amellerini boşa çıkarmıştır.

10. Peki onlar, yeryüzünde yolculuk etmediler mi? Ki kendilerinden öncekilerin âkıbeti nasıl olmuş bir görsünler. Allah, onları yerle bir etti. Bu kâfirlere de onların benzerleri vardır.

13. Ve kuvvetçe, seni çıkaran kentten daha şiddetli nice kentler; onları helâk ettik. Öyle ki kendileri için yardımcı diye bir şey olmadı.

12. Şüphesiz Allah, iman edip sâlih amellerde bulunan kimseleri, altından ırmaklar akan cennetlere girdirir. İnkâr eden kimseler ise, kazançlanırlar ve hayvanların yemesi gibi yerler; ateş de onlar için bir konaklama yeridir.

11. İşte bu [mü’minlerin bahtiyarlığı, kâfirlerin perişanlığı], şüphesiz Allah'ın iman eden kimselerin mevlâsı olması, inkâr edenler için mevlâ diye bir şeyin olmamasındandır.

14-15. Peki, Rabbi tarafından apaçık bir delil üzerinde bulunan kimse, işinin kötülüğü kendisine süslü gösterilen ve hevâlarına uyan kimseler gibi; ateş'te ebedî olarak kalacak olan ve kaynar su içirilip de bağırsakları paramparça olan kimseler gibi midir? Takvâlı davranmışlara vaad edilen cennetin örneği: “Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rabb'lerinden bir bağışlanma vardır.

16. Onlardan sana kulak verenler de vardır. Öyle ki onlar, senin yanından çıktıkları zaman, kendilerine ilim verilen kimselere, “O, demin ne dedi?” dediler. İşte onlar, Allah'ın kalplerini damgaladığı ve kendi hevâlarına uyan kimselerdir.

17. Ve hidâyete ermiş kimseler; O [Allah], onlara hidâyetlerini artırmış ve onlara takvâlarını vermiştir.

18. Artık onlar, Sâ‘at'in [kıyâmetin kopuşunun] kendilerine ansızın gelmesinden başkasını mı gözlüyorlar? İşte, şüphesiz onun alâmetleri gelmiştir. Artık o [Sâ‘at], kendilerine geldiği zaman, kendilerinin öğüt alması, onlar için ne ifade eder ki!

19. Öyleyse, şüphesiz Allah'tan başka ilâh diye bir şeyin olmadığını bil! Kendi günahın için, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için bağışlanma dile. Ve Allah, sizin gezip dolaştığınız yeri ve durduğunuz yeri bilir.

20-21. İman eden kimseler, “Keşke bir sûre indirilse” derler. Ama yasalarla donatılmış bir sûre indirildiği ve içerisinde savaş anıldığı zaman, kalplerinde hastalık olanların, ölüm korkusuyla baygınlık geçiren bir kimsenin bakışı gibi sana baktığını görürsün. Artık itaat ve ma‘rûf söz onlara daha yakındır. Sonra iş kesinleşince artık Allah'a sadakat gösterselerdi, kesinlikle kendileri için daha hayırlı olurdu.

22. Peki, siz, velîleşirseniz [yönetimi ele geçirirseniz], yeryüzünde kargaşa çıkarmayı ve akrabalık bağlarınızı paramparça etmeyi mi umdunuz?

23. İşte onlar, Allah'ın kendilerini lânetlediği sonra kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir.

24. Peki, onlar, Kur’ân'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitleri mi var?

25. Şüphesiz doğru yol kendilerine açıkça belli olduktan sonra gerisin geri küfre dönen kimseler; şeytan, onlara hoş göstermiş ve onları uzun emellere düşürmüştür.

26. Bu, onların, Allah'ın indirdiğini beğenmeyen kimselere, “Bazı işlerde biz size itaat edeceğiz” demeleri sebebiyledir. Oysa Allah onların gizlediklerini biliyor.

27. Peki, melekler onların yüzlerine ve arkalarına vurarak onları vefat ettirirken nasıl olacak!

28. Bu, onların Allah'ı gazaplandıran şeylere uymaları ve O'nun rızasını beğenmemelerinden dolayıdır. Artık Allah, onların amellerini boşa çıkarmıştır.

29. Yoksa kalplerinde hastalık olan kimseler, Allah'ın, kendilerinin kinlerini asla ortaya çıkarmayacağını mı sandılar?

30. Eğer Biz dileseydik, kesinlikle onları sana gösterirdik de. Sonra da sen onları simalarından tanırdın. Yine de sen, onları sözlerinin üslubundan kesinlikle tanırsın. Allah ise işlerinizi bilir.

31. Ve kesinlikle Biz, içinizden cihad edenleri ve sabredenleri bilmemiz/ortaya çıkarmamız için sizi belâlandıracağız [denemeye tâbi tutacağız], haberlerinizi de belâlandıracağız [denemeye tâbi tutacağız].

32. Şüphesiz ki, şu inkâr eden, Allah'ın yolundan alıkoyan ve kendilerine doğru yol açıkça belli olduktan sonra Elçi'ye karşı gelen kişiler; onlar, Allah'a hiç bir şeyce zarar veremezler. Ve O [Allah], onların işlerini boşa çıkaracaktır.

33. Ey iman etmiş kimseler! Allah'a itaat edin, Elçi'ye itaat edin ve amellerinizi boşa çıkarmayın.

34. Şüphesiz ki, inkâr eden, Allah'ın yolundan saptıran, sonra da kâfir olarak ölen kimseler; artık, asla Allah onlara mağfiret etmeyecektir.

35. Öyleyse gevşemeyin ve siz üstün iken barışa çağırmayın. Allah da sizinle beraberdir. Ve O [Allah], sizin amellerinizi asla eksiltmeyecektir.

36. Şüphesiz şu basit hayat [dünya hayatı], ancak bir oyun ve eğlencedir. Eğer iman eder ve takvâlı davranırsanız O [Allah], size ödüllerinizi verir, sizden mallarınızı da istemez.

37. Eğer O [Allah], sizden onları [mallarınızı] isteyip de sizi zorlasaydı cimrilik ederdiniz. Sizin kinlerinizi de çıkarırdı.

38. İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağrılan kimselersiniz. Öyleyken sizden kimileri cimrilik ediyor. Ve kim cimrilik ederse, artık kendi benliğinden cimrilik ediyordur. Ve Allah zengindir, siz ise fakirlersiniz. Eğer siz yüz çevirirseniz O [Allah], yerinize sizden başka bir toplum getirir. Sonra onlar, sizin benzerleriniz olmazlar.

TAHLİL:

1. İnkâr eden ve Allah'ın yolundan alıkoyan kimseler; O [Allah], onların amellerini saptırttı.

2. Ve iman eden, sâlihâtı işleyen ve Rabb'leri tarafından bir gerçek olarak Muhammed'e indirilene inanan kimseler; O [Allah], onların kötülüklerini örttü ve durumlarını düzeltti.

3. Bu [Allah'ın böyle yapması], şüphesiz inkâr eden kimselerin bâtıla uymaları, şüphesiz iman eden kimselerin de Rabb'lerinden gelen gerçeğe tâbi olmaları sebebiyledir. İşte, Allah insanlara, onların misallerini böyle vurur [verir].

Bu âyetlerde, insanların amellerinin boşa gitmesinin veya dünya ve âhirette yararlı olmasının nedenleri beyân ediliyor. Âyetlerden açıkça anlaşılıyor ki, Allah kimseye zulmetmemekte, amellerin işe yaramaması kişinin yanlışlarından kaynaklanmaktadır. Keza, inananların kötülüklerinin örtülmesi, durumlarının düzeltilmesi; nimetlere kavuşturulması da iman ve gayretlerinin sonucudur. Allah iman ve sâlihât işleyenlere, hakk ettiklerinden fazla ödül de vermektedir.

1. âyette, İnkâr eden ve Allah'ın yolundan alıkoyan kimseler ifadesiyle; küfretmekle yetinmeyip başkalarını da küfre teşvik eden ve insanları Allahın yolundan alıkoyan bir kitle konu edilmiştir. Allah'ın yolundan alıkoyan kimseler, “insanların iman etmesini engelleyen, inananlara işkence yapan, insanları hakka davet eden Elçi'yi ve diğer davetçileri zora sokan kimseler” olarak anlaşılabilir.

İşte bunların yaptıkları iyi ya da kötü işlerin tümü boşa gitmektedir. Onların amellerinin boşa gidişi iki yönlü olarak ele alınabilir:

A) Dünyadaki kötü planları; küfür faaliyetleri.

B) Dünyadaki gösteriş için yaptıkları sosyal yardımlar vs.

Birçok âyette müşriklerin, münâfık ve kâfirlerin Allah'ın nûrunu söndürebilmek için; Elçi'yi ve mü’minleri öldürmek, insanların İslâm'a girmelerini engellemek… kısaca Allah'ın dinini ortadan kaldırmak için faaliyet gösterdikleri ve gösterecekleri, fakat bunu başaramayacakları ifade edilmiştir:

Onlar, Allah'ın nûrunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Hâlbuki Allah, sadece, kâfirler hoş görmeseler de Kendi nûrunu tamamlamaya dayatıyor. (Tevbe/32)

Görmedin mi nasıl etti Rabbin ashâb-ı file! Onların kötü plânlarını boşa çıkarmadı mı? Onların üzerlerine öbek öbek uçanlar [bulutlar, boran] göndermedi mi? Ki onlara pişmiş taşlar ile birlikte büyük taneli yağmur yağdırıyorlardı. Sonunda onları bir yenik bitki yaprağı gibi yapıverdi. (Fil/1-5)

Ve Biz onların [Bize kavuşmayı ummayanların] amelden her yaptıklarının önüne geçtik de onu saçılmış toz zerreleri hâline getiriverdik. (Furkân/23)

Şüphesiz Allah'ın âyetlerini inkâr eden, hakksız yere peygamberleri öldüren ve insanlardan hakkaniyeti emreden kimseleri öldüren kişiler; sen hemen bunları acıklı bir azapla müjdele! İşte bunlar, dünyada ve âhirette amelleri boşa gitmiş kimselerdir. Onlar için yardımcılardan da bir şey yoktur. (Âl-i İmrân/21-22)

Küfretmiş şu kimselere, “Siz, yakında yenilgiye uğrayacak ve cehenneme toplanacaksınız” de. Ve o, ne kötü bir döşektir! (Âl-i İmrân/12)

Sana harâm aydan ve onda [harâm ayda] savaşmaktan soruyorlar. De ki: “Onda savaşmak, büyüktür. Ve Allah yolundan alıkoymak, O'nu ve Mescid-i Harâm'ı inkâr etmek ve onun [Mescid-i Harâm'ın] halkını [hacc ve umre yapanları] oradan çıkarmak, Allah yanında daha büyüktür. Ve fitne, öldürmekten daha büyüktür.” Onlar, eğer güç yetirirlerse, sizi dininizden döndürmek için sizinle savaşmaktan hiç bir zaman geri durmazlar. Sizden de her kim, dininden döner ve kâfir olarak can verirse, artık onların bütün amelleri, dünyada ve âhirette boşa gitmiştir. Ve işte onlar, ateşin ashâbıdır. Onlar orada sürekli kalanlardır. (Bakara/217)

Ve hani bir zaman, şu küfretmiş olan kimseler, seni tutup bağlamak veya öldürmek veya sürüp çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı. Ve onlar tuzak kurarken Allah da tuzak kuruyordu. Ve Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır. (Enfâl/30)

Şüphesiz, mallarını, Allah yolundan alıkoymak için sarfeden o küfretmiş olan kişiler; yine onu sarfedeceklerdir. Sonra o, bir pişmanlık olacak, sonra da Allah'ın, murdarı temizden ayırdetmesi için ve bir de murdar kısmını birbiri üzerine bindirip hepsini bir araya getirmesi, sonra da topunu birden cehenneme koyması için yenileceklerdir. Ve küfretmiş olan kişiler cehenneme toplanacaklar. İşte bunlar, o hüsran içinde kalanların ta kendileridir. (Enfâl/36-37)

Ve andolsun ki, Biz, Mûsâ ile Hârûn'a da nimetler verdik. Ve o ikisini ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık. Ve Biz, onlara yardım ettik de onlar gâlip gelenlerin ta kendileri oldular. (Saffat/114-116)

Yoksa çok güçlü ve çok bağış yapan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır? Ya da bütün o göklerin, yerin ve aralarında olanların mülkü onların mıdır? Öyle ise sebeplerin içinde yükselsinler! (Onlar) burada, çeşitli gruplardan oluşmuş, bozguna uğramış bir ordudur! (Sâd/9-11)

Her kim izzet istiyorsa, bilsin ki izzet tamamıyla yalnızca Allah'ındır. Hoş kelimeler yalnızca O'na yükselir. Ve düzgün iş onu yükseltir. Şu, kötülüklerin plânlarını yapan kişiler; onlar şiddetli azap kendileri için olanlardır. Onların plânları ise; o, darmadağın olur. (Fâtır/10)

Ve insanlara dokunan bir sıkıntıdan sonra kendilerine bir rahmet tattırdığımız zaman, âyetlerimiz hakkında onların bir plânı vardır. De ki: “Plân bakımından Allah daha çabuktur.” Şüphesiz ki elçilerimiz plânladığınız şeyleri yazıp duruyorlar. (Yûnus/21)

Ayrıca, Târık/16; Enbiyâ/70; Saffat/98; Tûr/42, 46; Âl-i İmrân/120; A‘râf/183 ve Saf/8'e de bakılmalıdır.

Târih de, kâfirlerin planlarının boşa çıktığına, sonunda hezimete uğradıklarına tanıktır. Bu hususa 10-13. âyetlerde de değinilmiştir. Allah'ın mü’minlere yardım ettiği ve edeceği de onlarca âyette zikredilmiştir. Burada bazılarını hatırlatmakla yetiniyoruz:

Allah, “Elbette Ben ve elçilerim gâlip geleceğiz” yazmıştır. Şüphesiz Allah kavî'dir, azîz'dir. (Mücâdele/21)

Ve andolsun ki gönderilen kullarımız [elçilerimiz] hakkında bizim sözümüz geçmiştir: “Şüphesiz onlar, kesinlikle gâlip olanların ta kendisidir. Şüphesiz Bizim ordularımız kesinlikle gâlip gelenlerin ta kendisidir.” (Saffat/171-173)

İşte iman etmiş olanlar ve sâlihâtı işleyenler; mağfiret ve kerîm rızık sadece onlar içindir. (Hacc/50)

Ve inanan ve sâlihâtı işleyen kimseler, onların kötülüklerini, elbette örteceğiz ve kesinlikle onlara yaptıklarının daha güzeli ile karşılık vereceğiz. (Ankebût/7)

Kâfirler de gösteriş ve yatırım için birtakım iyi şeyler yapıyorlar, ancak bunlar hiçbir işe yaramayacak, kendilerine bir fayda vermeyecektir:

Dini yalanlayan şu kimseyi gördün mü? İşte odur, yetimi itip kakan ve yoksulun yiyeceği üzerine teşvik etmeyen kimse. Bu nedenle, şu destekçilerin vay hâline! Onlar, destek verişlerinden gâfildirler, onlar gösteriş yaparlar ve mâûnu vermezler. (Mâûn/1-7)

Onların bu basit hayatta harcadıklarının durumu, kendilerine zulmeden bir toplumun ekinlerine isâbet edip de onları helâk eden, içinde kavurucu soğuğu olan rüzgârın durumu gibidir. Ve Allah, onlara zulmetmedi. Fakat onlar, kendilerine zulmediyorlar. (Âl-i İmrân/117)

Münâfık erkekler ve münâfık kadınlar birbirlerindendir; kötülüğü emreder, iyilikten sakındırırlar ve ellerini sıkı tutarlar [cimrilik ederler]. Allah'ı terk ederler de, Allah da onları terk ediverir. Gerçekten de münâfıklar fâsık kimselerin ta kendileridir. Allah, münâfık erkek ve münâfık kadınlara ve inkârcılara, temelli kalacakları cehennem ateşini vaad etmiştir. O, onlara yeter. Ve Allah onlara lânet etmiştir! Ve onlara kalıcı bir azap vardır. Siz de tıpkı kendinizden önceki, sizden daha güçlü, kuvvetli, mal ve evlâtça sizden daha varlıklı ve de paylarına düşen kadar yararlanan kimseler gibisiniz. İşte siz de sizden öncekiler, paylarına düşen kadarıyla nasıl yararlanmak istedilerse siz de onlar gibi payınıza düşen kadarıyla yararlanmak istediniz. Siz de dalanlar gibi daldınız. İşte bunların, dünyada ve âhirette amelleri boşa gitti ve işte bunlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (Tevbe/67-69)

İşte onlar, Rabb'lerinin âyetlerini ve O'na ulaşmayı inkâr etmiş kimselerdi de bu yüzden yaptıkları bütün amelleri boşa gitti. Artık kıyâmet günü onlar için hiç bir ölçü tutturmayız [hiç bir değer vermeyiz]. (Kehf/105)

Ayrıca, Zuhruf/74-76; En‘âm/88; Mâide/5, 53; Hûd/15-16, 101; Bakara/212; A‘râf/147 ve Zümer/65-66'ya bakılabilir.

4-6. Artık inkâr eden kimselerle karşılaştığınız zaman, hemen boyunları vuruş… Sonra onlara üstün geldiğiniz zaman, hemen bağı sıkı bağlayın. Sonra harp ağırlıklarını atıp, savaş bitince de onları ya karşılıksız olarak, ya da fidye ile salıverin. İşte! Eğer Allah dileseydi onlardan elbette intikam alırdı [onları cezalandırıp adaleti sağlardı]. Fakat (böyle olması), sizi birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülen/öldüren/savaşan kimseler; artık O [Allah], onların amellerini asla boşa çıkartmaz. O [Allah], onları kılavuzlayacak, durumlarını düzeltecek ve onları, kendilerine tanıttığı cennete girdirecektir.

Yukarıdaki âyetlerde, inkâr eden ve Allah'ın yolundan alıkoymak için çaba harcayanların, emeklerinin boşa gideceği ifade edildikten sonra, Allah'ın verdiği vaadi dikkate alarak mü’minlerin Allah yolunda savaşırken kâfirlerin boyunlarını vurmaları, zafere ulaşıldığı zaman bağı sıkı bağlamaları, sonra da onları karşılıksız ya da fidye karşılığında serbest bırakmaları istenmektedir. Ayrıca, Eğer Allah dileseydi onlardan elbette intikam alırdı [onları cezalandırıp adaleti sağlardı]. Fakat (böyle olması), sizi birbirinizle denemek içindir ifadesiyle mü’minlerin zihninde oluşan, “Allah bunları niye yaptırıyor ki?” tarzındaki istifhamlar da giderilmektedir:

Yoksa Allah, içinizden çaba harcayanları bildirmeden ve sabredenleri de bildirmeden cennet'e gireceğinizi mi sandınız. (Âl-i İmrân/142)

Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onları cezalandırsın ve onları rezil-rüsvay etsin. Sizi de, onlara karşı muzaffer kılsın ve mü’min bir toplumun göğüslerine şifa versin, göğüslerinin kinini gidersin. Allah dilediğinin tevbesini de kabul eder. Ve Allah, alîm'dir, hakîm'dir. (Tevbe/14-15)

Âyetteki, boyunları vuruş… ifadesi, “savaş esnasında acımadan düşmanın öldürülmesi”ni ifade eder. Bunlar ise, Allah'ın dininin yayılmasına engel olan, Rasûlullah ve inananları ortadan kaldırmaya çalışan kâfirlerdir. Bu şartlar altında onların esirleştirilmesi bile yasaklanmıştır:

Yeryüzünde ağır basmadıkça, kendisi için esirler oluşturması hiç bir peygambere uygun değildir. Siz dünya genişliğini istersiniz, Allah da âhireti ister. Ve Allah, azîz'dir, hakîm'dir. (Enfâl/67)

Bedir'de alınan esirlerin öldürülmeleri, fidye karşılığında serbest bırakılmalarından daha uygun idi; zira o şartlarda, Mekkeli müşrikleri fidye karşılığında serbest bırakmak, geçici dünya malını istemekten başka bir şey değildi. Hâlbuki Müslümanların, kalıcı olan âhireti, dünya malına tercih etmeleri gerekirdi.

Sulh ortamında kimse öldürülemeyeceği gibi, savaşa katılmayanlar da öldürülmez. Allah'ın izin verdiği savaş, fitneyi ve tevhide karşı yürütülen düşmanlık ve harekatı ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bu husus birçok âyette beyân edilmiştir:

Ve sizinle savaşan kimselerle Allah yolunda savaşın [ölün, öldürün]. Ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez. Ve onları nerede yakalarsanız öldürün, sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Ve fitne, öldürmeden daha şiddetlidir. Mescid-i Harâm yanında onlar, orada sizinle savaşmadıkça da onlarla savaşmayın. Buna rağmen onlar sizinle savaşırlarsa, hemen onları öldürün. Kâfirlerin cezası işte böyledir. Bununla beraber, eğer vazgeçerlerse, biliniz ki şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. Ve de fitne kalmayıp, din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Artık eğer, vazgeçerlerse, düşmanlık, zâlimlerden başkasına yoktur. (Bakara/190-193)

Ve fitne kalmayıp, din tamamıyla Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Artık vazgeçerlerse bilinsin ki, şüphesiz Allah, yaptıklarını en iyi görendir. (Enfâl/39)

Bu âyetlerin iniş sebebiyle alâkalı şu bilgi verilmiştir:

Katâde dedi ki: Bize nakledildiğine güre bu âyet-i kerîme, Rasûlullah (s.a) dağ geçidinde iken Uhud günü inmiştir. O sırada aralarında hem yaralılar, hem de öldürülenler pek çoktu. Müşrikler şöyle demişlerdi:

— Yücel ey Hubel.

Müslümanlar da şöyle karşılık vermişlerdi:

— Allah en yüce ve en büyüktür.

Bunun üzerine Müşrikler şöyle dediler:

— Bugün Bedir günü'ne karşılık olsun, zaten savaş bir o tarafa bir bu tarafa döner.

Peygamber (s.a) de Müslümanlara şöyle karşılık vermelerini emretti:

— Eşitlik yoktur. Bizim ölülerimiz Rabb'leri katında diridir, rızıklanırlar. Sizin ölüleriniz ise cehennem ateşinde azaplanırlar.

Bunun üzerine müşrikler şöyle dediler:

— Bizim Uzza'mız var, sizin ise Uzza'nız yok.

Müslümanlar şöyle karşılık verdiler:

— Allah bizim mevlâmızdır, sizin ise mevlânız yok.[2]
Taner isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
 

Bookmarks

Etiketler
muhammed, suresi


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 09:38 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam