10. May 2012, 01:30 AM | #1 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 |
Firavun (ve Musa Peygamber)
Firavun.
“Firavun” ismi Kur’an’da tam 74 kez geçer. 70’li yılların muhafazakâr dergilerinin başlık altında geçen ifadesiyle; dinî, millî, ilmî, siyasî, iktisadî ve ictimaî bir “kenz” (biriktirme) ve “temerküz” (merkezileştirme) karakteri olarak betimlenir. Bütün zamanlara ve mekanlara taşınabilsin diye mümkün mertebe yer ve mekan isimlerinden arındırılarak anlatılır. Kitab’ın en güncel, en yaşayan karakterlerinden birisidir. Hatta baş karakteridir bile diyebiliriz. *** Yaygın dini zihne göre Firavun “iman etmemenin” tipik karakteridir. Çünkü Musa ona hakâik-i imaniyeyi (iman hakikatlerini) götürmüş ve fakat o imana yanaşmamıştır. Ömrü boyunca imana gelmemiş, en son boğulurken “son dakika imanı” izhar etmişse de kabul edilmemiştir. Demek ki nasıl ki her binanın bir mimarı var, şu kainat mucizesinin da bir yüce mimarı var ve Firavun onu “kalp ile tasdik” etmiyor, bunun için de “imansız” giderek azabı hak ediyor. Buradan bakılınca mesele “inandın-inanmadın” meselesi oluyor. Acaba öyle mi? *** Kur’an’da geçen Musa-Firavun diyaloglarına baktığımızda bir “inandın-inanmadın” tartışması yapılmadığını görüyoruz. Çünkü Firavun, Musa’nın getirdiği ayetlerin ‘Göklerin ve Yerin Rabbin’den geldiğini çok iyi “bilmektedir” (İsra; 102). Üstelik de halkı doğru yola (sebilu’r-reşâd) ilettiği iddiasındadır (Mu’min, 29). Yani Firavun için mesele “iman etmek” değil; bu işin “kendisinden izin alınmadan” yapılmaya kalkışılmasıdır (Araf; 123). O zaten kendi tanrısına iman etmektir. İman etmesi mi var adam “Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi/gözü” olduğunu iddia ediyor. Firavunluk eski çağların aynı zamanda çok esaslı bir “dinî” kurumu… Peki, o zaman mesele nedir? Mesele hangi Tanrı, hangi din meselesidir. Musa’nın tanrısı “Mülk Allah’ındır” diyor. Firavun ise tanrısı Ra adına “Mısır mülkü benim” diyor. Amon tapınağının rahipleri de “Evet, öyle efendimiz” diye fetva döşeniyor… Klasik zihin Mekke’de “salât eden” Ebu Cehil’de göremediğini “Tanrı’nın yeryüzündeki gözü/oğlu” olan Firavun’da da göremiyor. Yani ortada “iki din” olduğunu, her iki tarafında Allah, din, iman iddiasında bulunduğunu ve fakat birbirinin dinini (yolunu, söylemini, taleplerini, yaşantısını) reddettiklerini, arada şiddetli bir “mülk, kenz” tartışması olduğunu anlayamıyor. Bunun, bütün zamanların mülk, kenz ve temerküz karakteri olarak ele alınan Firavun için de geçerli olduğunu, esasında Firavun’un Mekke’deki Ebu Cehil, Ebu Leheb ve Velid bin Muğire’ye çok benzediği için sıklıkla örnek verildiğini fark edemiyor. Şu halde “Firavun” kimdir? Nelere sahiptir? Nasıl yönetmektedir? Ne şekilde davranmaktadır? İtiraz edeni ne ile itham etmektedir? Buradan aynı şeylere sahip olanların, aynı tarzda yönetenlerin, aynı şekilde davrananların ve aynı şekilde itham edenlerin de genetiğini çıkarmış olacağız. Demek ki Firavunluğun itikat/iman kategorisinde değil; sahip olma, yönetme, hükmetme, ekonomi-politik duruş ve siyasal davranış kategorisinde yaşayan bir kuramsallık olarak ele alınması gerekiyor. *** Önce Firavun’un sahip olduğu şeyler nelerdi onlarla başlayalım. [Firavun kavmine seslenerek dedi ki: “Ey kavmim! Mısır mülkü benim değil mi? Şu nehirler de benim altımdan akıyor (değil mi?) Hâlâ görmüyor musunuz?"] (Zuhruf; 51). [Ey kavmim! Bugün yeryüzüne egemen kimseler olarak mülk sizindir.] (Mu’min; 29). Demek ki Firavun o kimsedir ki kendisini ülkenin mutlak sahibi olarak görür. Öyle ki tüm ülke onun mülküdür. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder. Dilediğini ihya eder, dilediğini ifna eder. İstediğine verir, istediğinden geri alır. Demek ki Firavunluk bir ülkede “mülkün” ele geçirilmesi ile başlıyor. Peki, bu mülkten maksat nedir? [Firavun ‘Onları bahçelerden, pınarlardan, hazinelerden ve itibarlı makamlardan uzaklaştırdığımız için böyleler.’ diyordu.] (Şuara; 57-58)… [Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun’a ve onun ileri gelenlerine, dünya hayatında nice zinet ve mallar verdin.] (Yunus; 88) Demek ki Firavun’un sahibi olmakla övündüğü “Mısır mülkü” ayette geçtiği gibi ırmaklar (enhâr), bahçeler (cennât), pınarlar (uyûn), hazineler/servetler (kunûz) ve itibarlı makamlar (meqâm kerîm) idi. Bunların bütün zamanlar için anlamı bir ülkenin/yeryüzünün yeraltı ve yerüstü kaynaklarını yani tüm zenginliklerini, en itibarlı makamlarını (köşe başlarını, stratejik noktalarını) ele geçirmek ve geri kalan herkesi bundan mahrum bırakıp muhtaç duruma düşürerek kendinde “kenz” ve “temerküz” etmektir. İşte Firavunluğun başlangıç noktası budur. Bunun içindir ki güç bir kişide veya gurupta kenze (birikmeye) ve temerküze (merkezîleşmeye) başladı mı Firavunluk iklimine girilmiş demektir. Bundan sonra Firavun kenzin ve temerküzün tabiatında olanı yapar yani hegemonyaya yönelir. Kur’an buna taşmak/haddi aşmak (tuğyân), bunu yapana da taşan/haddini aşan (tâğût) der: [Firavun’a git, çünkü o tuğyân etti/tâğût oldu.] (Naziat; 17). Bu noktada “Lehu’l-Mülk” (Mülk Allah’ındır) ne demek anlaşılıyor olmalı… Mülkü kenz ve temerküz eder işte böyle yoldan çıkar Firavun. *** Madem bunlara sahip olmakla Firavunluk iklimine giriliyor, bakalım bundan sonra Firavun nasıl davranıyor, edip eyliyor. [Firavun yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimi eziyor, oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o, fesat çıkaranlardandı.] (Kasas; 4) Demek ki Firavun, sahip olduğu mülk (bahçe, pınar, servet, makam) ile büyüklük taslamaya (istikbar) başlar. Halkı ezer, sınıflara ayırır, erkeklerine kurbanlık koyun muamelesi yapar, kadınlarını hayasızlığa zorlar. Sahip olduğu mülkü korumak ve kollamak için halkı baskı altında tutmak, göz açtırmamak, takip etmek, fişlemek, dinlemek, bölmek, parçalamak, halkın bir kısmını dili, ırkı, dini, mezhebi nedeniyle diğer kısmına karşı kışkırtmak, birini tutup diğerine vurmak, sınıf, hiyerarşi, kast yaratmak… Bunların hepsi “ezmek ve sınıflara ayırmak” olup tipik Firavun davranışlarıdır… İtiraz edeni ve başkaldıranı biçmek, öldürmek, fail-i meçhullere kurban etmek, ağır hapislerde süründürmek, genç fidanları dar ağaçlarında sallandırmak, bir kuşağı yok etmek, kendi evlatlarını kıyıma uğratmak, ret, inkar, asimilasyon politikaları uygulamak, kimlikleri ve kişilikleri yok saymak, babaları kredi kartı kölesi haline getirmek… Bunların hepsi “oğullarını boğazlamak” olup tipik Firavun davranışlarıdır… Anaları ağlatmak, nişanlıları sızlatmak, geride dul ve yetimler bırakmak, 12 saat çalıştırmak, asgari ücretle çalışan kadınları sellere kaptırmak, karnındın sıpayı sırtından sopayı eksik etmemek, hayasızlığa zorlamak, beyaz kadın tacirlerine, uyuşturucu kaçakçılarına zebun etmek, güvencesiz çalıştırmak, ırgat gibi koşturmak, bedenini kullanmak, ruhunu kirletmek… Bunların hepsi “kadınlarını sağ bırakmak” olup tipik Firavun davranışlarıdır… Ayrıca “oğullarını/erkeklerini boğazlamak” şu anlama da gelir: Firavun eril çıkışları boğazlar, öldürür. Yani erkekçe dik duruşları sevmez. Başkaldıranı, itiraz edeni, muhalif olanı boğazlar. Bu durumda “kadınlarını sağ bırakmak” da şu demek olur: Dişil davranışlara ses çıkarmaz, hayat hakkı tanır, yaşatır. Yanaşmaları, sokulmaları, suyuna gitmeleri sağ bırakır hatta ödüllendirir… Keza oturduğu yerden para kazanmak, emeğe, alınterine el koymak, başkasının sırtından zengin olmak, arsa, tarla, ihale, yatırım adı altında oraya buraya sahip olmaya kalkmak, insanların barınma ihtiyaçlarını kullanarak 30 yıl vadeyle ev taksidine bağlamak, sonra bir gecede kiriz çıkarıp hepsini geri almak, sıcak para adı altında ülkeyle para sokup insanları iliklerine kadar faizle sömürmek, yılda 56 milyar dolar faiz hortumu ile insanların kanını emmek… Bunların hepsi “fesat çıkarmak” olup Firavun-Karun ikilisinin banka-borsa-tahvil üç kağıt fasadına denir. Kur’an’da fesat sanıldığının aksine sahip olmak (mülk) yani ele geçirmek ile ilgilidir… Halkını sınıflara ayırır, yaşatır, öldürür, zebun eder işte böyle yürütür mülkünü Firavun. *** Firavun bunları yaparken hep dini diyaneti kullanır. [Firavun, ‘Ey ileri gelenler! Sizin benden başka bir ilâhınız olduğunu bilmiyorum. Ey Hâmân! Benim için bir ateş yakıp tuğla pişir de bana bir kule yap! Belki Mûsâ’nın ilâhına çıkar bakarım (!)] (Kasas; 38) Görüldüğü gibi Firavun kendine “ilah” diyor. Sahip olduğu mülk (bahçe, pınar, servet, makam) ile büyüklük taslıyor ve yıkılmaz bir güce sahip olduğunu düşünüyor. Demek ki, esasında, Kur’an’ın “ilah” dediği gökte uyduruk tanrılar veya yerde cansız, tahtadan taştan putlar değildir. Kur’an’ın “ilah” dediği mülkü ele geçirmiş, kenz ve temerküz sahibi içimizden birileri yani insanlardır. Bunlar mülkü (bahçe, pınar, servet, makam) ele geçirir, kenz ve temerküz eder, tabiatı icabı da hegemonyaya (tuğyan) yönelirler. Bununla halkı ezer, sınıflara ayırır, oğullarını boğazlar, kadınlarını sağ bırakır ve fasat çıkarırlar. İşte buna Kur’an ilahlaşmak diyor. Bu noktada “Lailahe illallah” (Allah’tan başka ilah yoktur) ne demek anlaşılıyor olmalı… Sonra Firavun, Hâmân (din adamı) ile de halka kumpas kurar. Ondan Musa’nın itiraz ve isyanı karşısında halkı afyonlayacağı bir uyuşturucu ister. “Bana ateş yak, tuğla pişir, kule yap” der. Bununla Musa’nın tanrısına çıkacaktır. Yani Musa’nın tanrısından aldığı şeylerin bir benzerini getirecektir. Ancak bir farkla ki onda Tanrı’nın Firavun’un yanında olduğu, Firavun’a (ulu’l- emre) itaatin farz olduğu, Musa’nın isyankar, ihtilalci ve servet düşmanı olduğu yazılı olacaktır. Çünkü Musa’ya karşı koymanın en etkili yolu onun konuştuğu kaynaktan (Allah, din) konuşmaktır. Hâmân’ın ateş yakması, tuğla pişirmesi ve kule yapması bu demektir… Din adamına fetvayı verdirtir, halkı işte böyle uyuşturur Firavun. *** Firavun muti kullarına bol rızık dağıtır, ödül verir. [Sihirbazlar Firavun’a geldi ve ‘Eğer yenersek ödül var mı?” dediler. Firavun, “Evet, en yakınlarımdan olacaksınız.’ dedi.] (Araf; 113-114) Görüldüğü gibi Firavun “sihirbazları” ile de halka kumpas kurar. Sihirbazlarına (göz boyacılarına, yandaşlarına, şaklabalanlarına) muhalefete karşı başarılı olurlarsa ödül vadeder. Bu ödül ise onları en yakınlarından yapmaktır. Yani yükselmeleri, kariyer yapmaları, iyi para kazanmaları, yönetimin gözdesi haline gelmeleri, en iyi makamlara yükselmeleri, birinci halka içinde yer almaları, majestelerinin uçağına binebilmeleri vs.dir. Bunun karşılığı olarak iyi göz boyamaları, yeni numaralar icat etmeleri, toz pempe tablolar çizmeleri, her şeyi iyi gidiyor göstermeleri, muhalefet edene iyi vurmaları, deşifre etmeleri, andıçlamaları, çok iyi teoriler yazmaları, kalemlerini, köşelerini, ekranlarını çok iyi kullanmaları yani asalarını yılana çevirebilme başarısını çok iyi göstermeleri gerekir. Sihirbazına tasmayı takar, işte böyle kendisi için havlatır Firavun. *** Firavun için önemli olan bir şeyin yapılması değil; yapılırken “kendisinden izin alınması”dır. [Firavun dedi ki: ‘Ben size izin vermeden ona iman ettiniz ha! Bu açıkça, kendi ülkemde halkı benden koparmak için kurulmuş bir tuzaktır. Göreceksiniz!] (Araf; 123). Görüldüğü gibi Firavun otoriter olduğu gibi totaliterdir de. Her şey için ondan izin alınmalıdır. Kuşlar bile uçarken ondan izin almalıdır. Memlekete komünizm lazımsa onu da o getirecektir. Ondan habersiz bir şey düşünmeye, bir karar almaya, bir eylem planlamaya gerek yoktur. Her şeyi zamanı geldiğinde o düşenecek ve yapacaktır. Bize düşen dinlemek, itaat etmek, gözlerimizi Firavun’dan ayırmadan, o ne yöne esiyorsa o yönde hizalanmaktır. Zatını aleme çok lazım sanır, işte böyle herkesi kör, sağır ve dilsiz eder Firavun. *** Ve gün olur asra bedel bir “uyarıcı, elçi” Firavun’un karşısına dikilir. Firavun ve âvanesinin ithamları sıradan mı sıradan, klasik mi klasiktir: [Firavun dedi: ‘Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp aramızda büyütmedik mi? (Şuara; 18)… Firavun’un kavminden zenginlikten şımarmış ileri gelenler dedi ki: ‘Bu adam usta bir sihirbazdır. Sizi yerinizden çıkarmak istiyor. (Araf; 109-110)… Firavun ‘Bu size gönderilen elçiniz mecnundur” dedi] (Şuara; 27)… Bu iki sihirbaz, sihirleriyle sizi yerinizden etmek ve rejiminizi yıkmak istiyor.] (Taha; 63). İtiraz, isyan ve uyarı önce görmemezlikten gelinir. (Musa Mısır’a geldiğinde iki yıl saraydan randevu verilmemişti). Derin bir sessizlik ve kale almama pozlarına bürünülür… Sonra başa kakma, ardından alay… Ve ithamlar başlar: Sihirbaz, mecnun, yalancı… “Sihirbaz” yalanları ortaya çıkaran, sahtekarlığı deşifre eden manasındadır. Elçilerin sihirbazlıkla suçlanması, şapkadan tavşan çıkardıkları için değildir. Firavun ve kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri (mele-i- mütref), halkın “kendilerinden izin almadan” nasıl olup da bu “saçma sapan” sözlere rağbet ettiğini anlayamaz ve büyülenmiş/kandırılmış görürler. Kurdukları yalan dolan düzenini deşifre ettikleri, sahtekarlıklarını ortaya döktükleri için de elçileri sihirbazlıkla suçlarlar. “Mecnun” ise delice sözler söyleyen, aklı başında konuşmayan, “reel-politiğe” uygun olmayan, akıntıya kürek çeken, uygulanabilirliği olmayan laflar edip duran, Firavunu kızdıracak, majestelerini rahatsız edecek sözler eden manasındadır. Ayette geçen “Yerinizden sizi çıkarırlar/çıkaracaklar” (yuhricâkum min arzıkum) tabiri “Sizi koltuğunuzdan edecekler, iktidarınızı elinizden alacaklar, buralardan sürüp çıkaracaklar, devirecekler” manasına geliyor. Keza “Örnek/üstün yolunuzu giderirler/giderecekler” (yezhebâ bitarîgatikumu’l-müslâ) tabiri de “Kurduğunuz herkese örnek ve üstün yolunuzu/sisteminizi/rejiminizi giderecekler, yıkıp çökertecekler” manasındadır. “Müsla” kelimesi örnek, üstün, ideal anlamına geliyor. Put, heykel (temâsil) kelimesi de bu köktenden. Bu durumda “Putlarınızı yıkacaklar, heykellerinizi devirecekler” manasını da zımnen içerir… İtirazı hiç sevmez, muhalefetten nefret eder, isyan karşısında panikler ve işte böyle itham eder Firavun. *** Tanıyın bunları. Dinî, millî, ilmî, siyasî, iktisadî ve ictimaî “kenz” ve “temerküzün” olduğu yerde görülür. Yeri, zamanı, mekanı, dini, mezhebi, ırkı, milliyeti yoktur. Kitab’ın en güncel, en yaşayan karakterlerinden birisidir. Kur’an’da tam 74 kez geçer. R.İhsan ELİAÇIK'' Saygılarımla Galip Yetkin. |
galipyetkin Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi: |
25. April 2013, 02:51 AM | #2 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23 |
Iki Kelimelik Kur'an
Iyi güzel hos da, bazen insani derin derin düsündürüyor, neden Kur'an 23 sene gibi uzun bir zamanda indirildi diye.
Ihsan hocamizin izah sekillerine baktigim zaman, icimden gecirdigim su oluyor: Rabbimiz neden o kadar uzun bir zamanda ve bir sürü sayfalar kaplayacak sekilde indirdi Kur'ani acaba, iki kelime de yeterli gelebilirdi herkesin anlayabilecegi bir bicimde MALINI PAYLAS. Anlayisi kit olan da anlardi amacin ne oldugunu. O kadar sikintilara, savaslara hic lüzum kalmazdi. Musa peygamberin 10 emri de eklenince her sey halledilmis olur zaten, onca mezheplerin ortaya cikmasiyla insan da dinden cikmaz olurdu. E öyle ya, namaz kilmissin oruc tutmussun hacca gitmissin, malini paylasmadiktan sonra her ibadetin bosa gider. Carsaflara, salvarlara, tepihlere bürünüp günün 24 saati senenin 365 günü LA ILAHE ILLALLAH demissin hepsi bos, cünkü yanisira malini paylasmadin. Firavun dahi ben ilahim diye bangir bangir bagiriyor, sanki elinin altindakileri milleti ile paylasmis olsaydi, Rabbimiz aferim diyecek ve onu affedecek bizlere örnek mi gösterecekti. Herifcioglu düpedüz ben ilahim diyor, benden izinsiz hic bir sey yapilamaz diyor, istedigimi hayatta birakir istedigimi öldürürüm diyor, bunun yanisira birazcikda mal dagitmis olsa ortalik bayram yerine mi dönecekti? Bir cok ayetlerde "Allah'i bilerek inkar edenler..." le ifade edilen satirlar var, acaba o inkar edenler mallarini paylasmayanlar midir? Din kavgasi degilde nedir mesele? Fuhus yoluyla, kumarla, hirsizlikla kazanilan mal ve mülkten dagitildiginda marifet mi olacak? Hic bir mali olmayan nasil cennetlik olacak? Yoksa onlar insan olarak sayilmayacakmi? Islam dininde her sey madde ile basliyor ve madde ile mi bitiyor, manevi hic bir anlam yokmu? Hatta ve hatta en basta Ademoglunun yaratilisiyla MALINI PAYLAS slogani alinlara daglanmis olsa hersey bastan halledilmis olurdu. Belki de ahirette alinlarda bulunacak bu yazi. PAYLASANLARDANDI. Ihsan Eliacik, Edip Yüksel ile bir videoda bir ücüncü sahisin tepkisini simdi daha iyi anliyorum. Demistiki: Yalniz infak olarak anmayin Islam'i, bir eksiklikler oluyor. Arapcam hic yoktur, ama benim icin Kur'an cok seyler ifade ediyor. Agirligimi bir noktaya vermiyorum. Yoksa tüm anlami bozuluyor. Nasil ki hava, su, toprak ve ates bizler icin vazgecilmez unsurlardan ise, hayat icin ne kadar lüzumlu iseler, Kur'an in da tüm ayetleri öylesine lüzumludur hayatimiz icin. Haniflik, iman, temizlik, infak, güzel ahlak dört unsur gibi bir arada degerlendirilirse bir anlami olur. Aynen kadin erkek, hür köle arasindaki saglanmasi gereken harmoni gibi. Hepimiz birimiz icin birimiz hepimiz icin. |
merdem Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | dost1 (25. April 2013) |
25. April 2013, 10:33 AM | #3 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23 |
Her seyden evvel insanoglunun Allah'in TEK'ligini idrak etmesi ve kendisini Rabbine yöneltmesi gerekmezmi. Böylece Nuhu'un gemisine binmis ve Ibrahim Peygamberin milletine kayit olur.
Böylece insanoglu Rabbinin korunmasi altina girer, üstüne düsen vazifeleri halletmesi insanogluna agir gelmez. Evet, her seyin basi saglam ve sasilmaz bir imandir. Rabbine siginan bir insan nasil olur da ben ilahim ayaklarina gider? Ancak gercek YARADAN'a iman etmeyenler kendilerini ilah eder. Ancak egoist bir yaratik bu benim bilgimle, bu benim kuvvetimle elde ettigimdir diyebilir. Haddini bilen birisi o nimetlerin SAHIBI'ni zaten idrak etmistir. Yasadigi müddetce o nimetlerden faydalanir ve faydalandirir. Hakiki iman sahipleridir neyin ne zaman ve nasil paylasilmasi lazim geldigini idrak edenler. Allah TEK'tir diyenler ve O'na siginanlar ne olursa kim olursa olsun MÜMIN degillermidir? ISLAM'in korumasi altina girmemislermidir? |
25. April 2013, 11:38 AM | #4 |
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.020
Tesekkür: 3.570
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 |
Selamun Aleyküm! Değerli Merdem Kardeşim!
Bugün "Ben müslümanım" diyen kime sorarsanız sorunuz cevabı "Allah tektir." olacaktır. Ancak sıra Allah'ın Rabliğini kabullenmeye geldiğinde ulaşacağımız sonuç çok farklı olacaktır. Allah Resulunun İslamı tebliğ ettiği toplumun hemen hepsi "Allah tektir." diyen insanlardan oluşuyordu. Ancak müşriklikten de asla geri kalmıyorlardı. Allah'ın Rabbliğini asla kabullenmek istemiyorlardı. Yaşamlarının tek gerçeği "zulüm" üzerine olmalarıydı. Kur`an`daki “مولى Mevlâ” kelimesi ile eş anlamlı olan "الرّب Rabb", şu özellikleri taşır: 1. Rabb; emri, kudreti altında bulunan bir şeyin yegâne sahibi ve yöneticisi olup, her şey üzerinde kendi isteği ve ilmine uygun olarak tasarrufta bulunandır. 2. Rabb; kendisine itaat edilerek boyun eğilecek, emirlerine uyulup, yasaklarından uzak durulacak yegâne, tek efendidir. 3. Rabb; her şeyi düzelten, sivrilikleri çıkıntılıkları tesviye eden, yaratılışı tam bir şekilde hâlden hâle geçirerek düzenleyen, arıtıp saflaştırıp olgunlaştıran, ıslah eden, terbiye edendir. Özetle Rabb; “terbiye edip eğiten, yarattıklarını belirli bir programa uygun olarak bir takım hedeflere götüren, tekâmülü programlayıp yöneten” demektir. Değerli Kardeşim. Sancısını çektiğimiz en büyük illet şirk illetidir. Şirk, sözlükte; mülk ve saltanatta ortaklık demektir. Dinî açıdan ise; Allah`ın yetki ve imtiyazlarından, zatî ve sübutî sıfatlarından, en güzel isim ve sıfatları arasında yer alan sıfat ve tasarruflarından birinin ya da bir kaçının, Allah`tan başka somut ya da soyut herhangi bir şeye yakıştırılması, verilmesi ya da uyarlanmasıdır. Nerede zulüm varsa orada mutlaka müşriklik hüküm sürüyordur. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay |
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | mustafabey (26. April 2013) |
25. April 2013, 01:04 PM | #5 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23 |
Degerli Dost1 Kardesim,
Allah Resulunun İslamı tebliğ ettiği toplumun hemen hepsi "Allah tektir." diyen insanlardan oluşuyordu. Ancak müşriklikten de asla geri kalmıyorlardı. Allah'ın Rabbliğini asla kabullenmek istemiyorlardı. Yaşamlarının tek gerçeği "zulüm" üzerine olmalarıydı. Allah Tek tir diyen ama O'nun Rabbligini kabullenmeyen kimi ALLAH diye nitelendiriyor acaba? Düpedüz ALLAH'i inkar ediyorlar desek daha dogru olmazmi? Şüphe yok ki Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse, ona ibadet edin. İşte bu doğru yoldur. 3 / ÂLİ İMRÂN - 51 1. inne allâhe : muhakkak ki Allah 2. rabbî : benim Rabbim 3. ve rabbu-kum : ve sizin Rabbiniz 4. fa'budû-hu : o halde O'na kul olun 5. hâzâ : bu 6. sırâtun mustakîmun : Allah'a ulaştıran yol Bir isci ben bu isyerinde calisiyorum ama is yerinin sahibi benim sefim degildir, Beni bu kadin dogurdu ama o benim annem degildir, Ben bu okulda bu sinifta ders aliyorum ama beni ögreten benim ögretmenim degildir, Ben bu binada oturuyorum ama ev sahibi degildir kirayi ödeyecegim denilebilinirmi? Allah da benim Allah'imdir ama benim Rabbim degildir ?!?!?! denilirmi? Allah Tek'tir denilecek ama Rabbligi kabul edilmeyecek. Sirkin daniskasina katilanin Allah'i olurmu? Selam ve dua ile. |
25. April 2013, 09:12 PM | #6 |
Guest
Mesajlar: n/a
|
Şirk koşmadan günah işlenemez.
İşte bu yüzden olsa gerek benim içinde günahsız geçirdiğim her gün bayramdır bana. Hem Rabbim Allahtır diyeceksin hemde vahye kulağını tıkayıp iblisinin işaret ettiği bencillik yolundan gideceksin. Şirk bu değilse nedir? Sizi doğruya kılavuzlayan herzaman ve her şartta doğruya kılavuzluyor. Sizi doğru yoldan saptırmak isteyen her şart ve zamanda sizi yanlışa kılavuzluyor. Fıtratınızı keşfedin. Ateşi de toprağı da suyu ve havayıda içeren sizsiniz. 4 element sizsiniz. İnsan. İslam dini fıtrat dini. Rum 30; bence defalarca okuyun. Bugün benim için 1 değil 2 kere bayram Selametle Konu ates demir tarafından (25. April 2013 Saat 09:18 PM ) değiştirilmiştir. |
Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi: | dost1 (26. April 2013), mustafabey (26. April 2013) |
26. April 2013, 12:07 AM | #7 |
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.020
Tesekkür: 3.570
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 |
Selamun Aleyküm! Değerli Merdem Kardeşim!
Allah'ın Hakk Dininin dışında bir dini benimseyen insanlar müşriktirler. Kur'an okumayanların şirki anlamaları o kadar zor kılınmıştır ki, Emevilerin yaptığı en büyük zulümlerden birisidir bu. İnsanlar şirki bilmeden tevhidle avunsunlar dursunlar. Zümer suresi baştan aşağı şirk ve tevhide vurgu yapar. İnşaAllah geniş bir zamanda daha detaylı değerlendirenlerden oluruz. Lütfen bir Allah'ın Hakk dinine bakınız bir de "Elhamdülillah müslümanım." diyen insanların "din" diye yaşadıklarına bakınız. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay |
26. April 2013, 01:05 PM | #8 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Aug 2012
Mesajlar: 108
Tesekkür: 19
41 Mesajina 61 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23 |
Allaha iki yol gider, bunlardan birincisi rahmani, ikincisi de şeytanidir.
Bilgisizliğin olduğu yerde şeytan hakimdir. Şeytan insanı ateşe çeker. Bilginin olduğu yerde ilmetme, öğrenme, Allaha yönelme, akla sahip olma vardır. Rahmani yol insanı aydınlığa, din gününe ulaştırır. Şeytani yol insanı karanlığa çeker, dinin karanlık yönüne çeker. (buda karanlık din) Her yol Allaha gider ama rahmani, ama şeytani, tercih etmek için bilmek öğrenmek lazım. Herkes lafta sözde iman ediyorum der, iman lafta olmaz. Söylediklerimizin anlaşılması çözülmesi ile olur. Ezbere taklitle iman olmaz. İman akletme ile olur. Şeytan insana vesvese verir, insanı hayale çeker, ömürden çalar. Toplumun genelinde bir akıl oluşmadığı için gidilen akıl yolu değildir. Cahil insanlardan oluşan, atalarının izinden giden, doğruyu dokuz köyden kovan bir topluluğun gittiği yol akıl yolu değildir. Karanlık dinde insanlarda istek ve arzular hakimdir, insanlar hayalle yatıp kalkarlar, duyguların esiridirler. Akıl denince bizdeki gibi toplumlarda suya götürüp susuz getiren, menfaatini iyi güden anlaşılır. Bun aklın dinde bahsedilen akılla bir alakası yoktur. Akıl Allahın insana verdiği en büyük lutufdur, insanı insan yapan en önemli değerdir. Rabbin hükümleri geneldir, evrenseldir, her anlayışa hitap eder. Mesala firavunun koyduğu hükümler, kendi çıkarını gözetmek için kurduğu düzeni sağlamak içindir. Din adına fetva verilmiş toplumda doğru zannedilen ama genele, evrensele, yani Rabbin hükümlerine uymayan görüşlerin, anlayışların insanları götüreceği yer ateştir. Rabbin hükümlerine uyan onu anlayanlardır. Rabbin hükümlerine uymayanlar onu anlamayanlardır. Ateş halkı ile cennet ehli birbirinden ayrılmışlardır. İki türlü ayet vardır; bir Allah adına indirilen ayetler, ikincisi Allahın yarattığı ayetlerdir. Yaratılan ve yaratılmaya devam eden ayetlerin insanlara tebliğ edilmesi için insanların anlayacağı bir düzeye indirilerek kelimelere dökülmesi okunması işini resuller yerine getirmiştir. İnsanlara bir öğüt , doğru yola girmeleri için rehber, uyarıdır. Bize kadar ulaşmış yazıt edilmiş Kurandaki ayetler üzerinde düşünerek, aklederek, arayarak, mücadele ederek, doğru yola girmek için İNSAN olmak için çabalamalıyız. Kendimize her zaman sormalıyız, acaba ben doğru yolda mıyım? Akıl yolunda mı ilerliyorum? Kendimizi her zaman yoklamalıyız, bir hesaba çekmeliyiz! Çabalamazsak, içimizdeki firavun halihazırdaki düzenini karanlık dinini bizde kurar, toplum olarak bizde istek ve arzularımızın peşinde koşar, hayallerle yaşar, duygular içinde boğulup gideriz. Bunu da din zannederiz. Rabbin hükümleri apaçık bir kitapta, yaratılan ayetlerde yazılmıştır, yazılmaya devam edilmektedir. Allahın yaratma sıfatı her şeyde kendini göstermektedir. Delili görmek için yaradılan her şeye bakmak, incelemek, anlamaya çalışmak, ilmetmek lazım gelir. Hiç cahille ilmeden bir olur mu? Yoksa hep karanlıkta, gecede kalırız. Gün Aydınlanana kadar, şafak açılana kadar gece yolculuğuna devam…. Konu mustafabey tarafından (26. April 2013 Saat 01:22 PM ) değiştirilmiştir. |
mustafabey Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | dost1 (26. April 2013) |
27. April 2013, 01:04 AM | #10 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 |
Yazmamak için direndim. Ama olmuyor. Yazsam küçük hanım darılıyor; yazmasam hataya ortak oluyorum.
"(herkesin anlayabilecegi bir bicimde MALINI PAYLAS. Anlayisi kit olan da anlardi amacin ne oldugunu.) (Hatta ve hatta en basta Ademoglunun yaratilisiyla MALINI PAYLAS slogani alinlara daglanmis olsa hersey bastan halledilmis olurdu. Belki de ahirette alinlarda bulunacak bu yazi. PAYLASANLARDANDI.)" demiş. Hayır. Olması gereken "zorunlu ihtiyaç fazlasını infak et". Yani "kenz"e olanak yok. Yukartıdaki ifade ise Allah'ın/toplumun malını mülkünü sahiplenmektir. Saygılarımla. Galip Yetkin. Konu galipyetkin tarafından (24. April 2017 Saat 08:54 PM ) değiştirilmiştir. |
Bookmarks |
Etiketler |
firavun, musa, peygamber |
|
|