hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Melekler'e İman

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 12. September 2009, 06:27 PM   #1
islamci
Katılımcı Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 50
Tesekkür: 5
8 Mesajina 17 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
islamci is on a distinguished road
Standart Melekler hakkında

[size=14pt]Lev mâ te’tînâ bil melâiketi in kunte minas sâdıkîn(sâdıkîne). (hicr 7)

Eğer sen doğruyu söyleyenlerden isen, bize melekleri getirmen gerekmez mi? (hicr 7)


-------------------------------------------------------------

Mâ nunezzilul melâikete illâ bil hakkı ve mâ kânû izen munzarîn(munzarîne).(hicr 8)


Hak ile olmaksızın melekleri indirmeyiz. O takdirde (indirildiği zaman) onlara mühletde verilmez. (hicr 8)
-----------------------------------------------------
Yunezzilul melâikete bir rûhi min emrihî alâ men yeşâu min ibâdihî en enzirû ennehu lâ ilâhe illâ ene fettekûn(fettekûni). (nahl 2)

Kullarından dilediğine melekleri, emrinden olan ruh ile şunu diyerek indirir: "Gerçek şu ki: Benden başka ilah yok, o halde benden sakının!" (nahl 2)
----------------------------------------------------
Ellezîne teteveffâhumul melâiketu zâlimî enfusihim fe elkavus seleme mâ kunnâ na’melu min sû’(sûin), belâ innallâhe alîmun bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).(nahl 28)

Kendilerine haksızlık ederlerken meleklerin canlarını aldıkları kimseler: Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk, diyerek teslim olurlar. Melekler onlara şöyle der "Hayır, Allah, sizin yaptıklarınızı elbette çok iyi bilendir (nahl 28)

---------------------------------------------------------------------
Ellezîne teteveffâhumul melâiketu tayyibîne yekûlûne selâmun aleykumudhulûl cennete bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).(nahl 32)

Melekler, onları en güzel bir şekilde vefat ettirirler. Onlara: “Selâm üzerinize olsun. Yapmış olduğunuz işler sebebiyle cennete girin.” derler.(nahl 32)

-----------------------------------------------------------------------------

Ev tuskıtas semâe kemâ zeamte aleynâ kisefen ev te’tiye billâhi vel melâiketi kabîlâ(kabîlen).(isra 92)

"Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin." (isra 92)

------------------------------------------------------------------------

Kul lev kâne fîl ardı melâiketun yemşûne mutmainnîne le nezzelnâ aleyhim mines semâi meleken resûlâ(resûlen).(isra 95)

De ki; Eğer yeryüzünde yerleşmiş gezip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten, elçi olarak bir melek gönderirdik.(isra 95)

----------------------------------------------------------------


Bakara 30 ve 31. ayete istinaden…

Kâlû subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke entel alîmul hakîm(hakîmu).(bakara 32)

(melekler)Dediler ki: "Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."(bakara 32)


-------------------------------------------------------------------
Men kâne aduvven lillâhi ve melâiketihî ve rusulihî ve cibrîle ve mîkâle fe innallâhe aduvvun lil kâfirîn(kâfirîne).(bakara 98)

Her kim Allah’a, meleklerine, resullerine, Cebrail’e ve Mîkâil’e düşman olursa bilsin ki, Allah da inkâr edenlerin düşmanıdır. (bakara 98)
------------------------------------------------------------------------------
Hel yenzurûne illâ en ye’tiyehumullâhu fî zulelin minel gamâmi vel melâiketu ve kudiyel emr(emru), ve ilâllâhi turceul umûr(umûru).(bakara 210)

Onlar mutlaka Allah'ın ve meleklerin kendilerine buluttan gölgeler içinde gelmesini ve emrin (işin) bitirilmesini mi gözlüyorlar? (Oysa) bütün emirler (işler) Allah'a döndürülür. (bakara 210)
-------------------------------------------------------------------------------
Âmener resûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî vel mu’minûn(mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih(rusulihî), lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih(rusulihî), ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ gufrâneke rabbenâ ve ileykel masîr(masîru).(bakara 285)

Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve resullerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun resullerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.”(bakara 285)
---------------------------------------------------------------
Lâ yahzunuhumul fezeul ekberu ve tetelakkâhumul melâikeh(melâiketu), hâzâ yevmukumullezî kuntum tûadûn(tûadûne).(enbiya 103)

O en büyük korku onları mahzun etmez; melekler: «Size söz vaad edilen gün işte bugündür» diye karşılarlar.(enbiya 103)
---------------------------------------------------------------------
Allâhu yastafî minel melâiketi rusulen ve minen nâs(nâsi), innallâhe semîun basîr(basîrun). (hac 75)

Allah, meleklerden ve insanlardan resûller seçer. Muhakkak ki Allah, en iyi işitendir, en iyi görendir.(hac 75)
----------------------------------------------------------------
Fe kâlel meleullezîne keferû min kavmihî mâ hâzâ illâ beşerun mıslukum yurîdu en yetefaddale aleykum, ve lev şâallâhu le enzele melâikeh(melâiketen), mâ semi’nâ bi hâzâ fî âbâinel evvelîn(evvelîne).(müminun 24)

Bunun üzerine kendi kavminden inkâr eden ileri gelenler şöyle dediler: “Bu ancak sizin gibi bir beşerdir, size üstünlük taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi, bir melek gönderirdi. Biz önceki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.” (müminun 24)
-----------------------------------------------------------
Ve kâlellezîne lâ yercûne likâenâ lev lâ unzile aleynel melâiketu ev nerâ rabbenâ, lekad istekberû fî enfusihim ve atev utuvven kebîrâ(kebîren).(Furkan 21)

Bize kavuşacaklarını ummayanlar, “Bize melekler indirilseydi, yahut Rabbimizi görseydik ya!” dediler. Andolsun, onlar kendi benliklerinde büyüklük tasladılar ve büyük bir taşkınlık gösterdiler.(Furkan 21)
-----------------------------------------------------------------
Yevme yerevnel melâikete lâ buşrâ yevme izin lil mucrimîne ve yekûlûne hicran mahcûrâ(mahcûren).(Furkan 22)

O gün melekleri görecekler, izin günü mücrimlere müjde yoktur. Ve (melekler onlara): “(Size müjde) yasak edilerek haram kılınmıştır.” diyecekler. (Furkan 22)

--------------------------------------------------------------------
Ve lâ ye’murekum en tettehizûl melâikete ven nebiyyîne erbâbâ(erbâben), e ye’murukum bil kufri ba’de iz entum muslimûn(muslimûne). (ali İmran 80)

Ve size: "Melekleri ve nebileri Rab'ler edinin!" diye emretmez. Siz, müslüman olduktan (teslim olduktan) sonra size küfrü emreder mi? (ali İmran 80)


Yukarıdaki ayetlerde belirtildiği üzere meleklerin varlığı hakkında en ufak bi şüphe yoktur. Çünkü tüm insanların kafasına kazınmış melek tasviri ayetlerde bizzat geçmektedir. Meleklerin görünmez varlıklar olduğu (Furkan 22), Allah(c.c.) ın ilmine göre hareket ettikleri(bakara 32),can aldıkları(nahl 28,32) görülmektedir. Halkın bize melekleri gönderseydin dediğinde , Allah(c.c.) ayetinde melek diye bir şey yoktur dememiştir. Eğer onlar gelirse iş bitirilir demiştir. Yani var olan varlıktan bahsediyoruz. Allah(c.c.) her iyi olan varlığa melek dememiştir. Muttakiler, hayırseverler, hayırda yarışanlar ifadeleri ayrıca geçmektedir. Bu ifadelerin yerini melekler alamaz. Çünkü varlıklar sayıldığında meleklerde ayrı olarak zikredilmiştir. Buda meleklerin ayrı varlık olduğunun göstergesidir. Nitekim ayette belirttiği üzere
Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve resullerine iman ettiler. Ayette geçen her bir farklı kelime farklı figürleri tasvir etmektedir. Görünen o ki meleklerin yüzyıllardan beri kafamızda yarattığı tasvir bellidir. bu tasvire göre geçen ayetler mevcuttur. Bu ayetlere rağmen hâlen melekleri yok sayan yada her şeyi melek ilan eden akıllara diyecek kelime bulamıyorum…
Allah(c.c.) ın ayetlerine uyarım ondan başkasını bakmam diyen insanlar melek tasvirini kabul etmez ise o zaman bu kitaba olan samimiyeti azdır demektir. Çünkü ayetlerde her şey bellidir. değiştirilemez. Allaha emanet olunuz….
İslam..
[/size]
islamci isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
islamci Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
TUĞÇE DENİZ AKIN (18. September 2009)
Alt 13. September 2009, 01:59 PM   #2
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart

Selam İslamcı kardeşim,

Kuran'a inanan bir insan, elbette ki meleklere iman etmek durumundadır, aksi hal Kuran'ın ayetlerine inanmamak demektir. Ben Kuran'ı okusun ya da okumasın, müslümanlığının idrakinde olsun olmasın, müslümanım deyip meleklere iman etmeyen birisine rastlamadım bugüne kadar. Önemli olan bu imanın dayanağının ne olduğudur.

Yüzyıllardır insanlarda varolan melek algısına gelirsek; ne zamandır var olursa olsun, bir algı Kuran'dan onay almıyorsa doğru değildir.

Allah'a iman diyoruz mesela. Hangi Allah'a iman dediğimizde yanıtımız Kuran'da bize anlatılan tanıtılan Allah'a imandır. Oradan tanırız rabbimizi.

İslamcı kardeşim, bunları genel olarak en başta belirtme ihtiyacı duydum. Sen zaten Kuran ayetlerini paylaşmışsın bizimle. Diyebilirsin ki;ben de zaten başka yerden değil Kuran'dan öğreniyorum melekleri. Bunun da farkındayım. O zaman nasıl oluyor da melekler konusunda farklı algılayışlar ortaya çıkabiliyor? Kafamızdaki algılayışı sıfırlamadan ayetleri okuduğumuzu düşünüyorum. Bu sebeple de, her yerdeki melek algılayışları birbirine giriyor, algılamada hatalar ortaya çıkma ihtimali artıyor.

Şunu unutmamamız gerektiğini hepimize hatırlatmak isterim: Rabbimiz Kuran okurken yapmamız gereken şeyin kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığınmak olduğunu söylüyor. Bu sığınmayı ne kadar sağlıklı gerçekleştirebilirsek, o kadar güzel konulara vakıf olacağımıza inanıyorum. Bunu da cümleyi dilimizle tekrar ederek yapamayacağımız hepimizce malumdur sanıyorum. Aslında bu cümlenin hakkını dahi bir Kuran müminine yaraşır şekilde verebilmek, Kurandaki kovulmuş şeytanı tanımakla olabilir.


Alemlerin Rabbi Yüce Allah, hepimize güzel algılayışlar nasip etsin, ilmimizi artırsın sevgili İslamcı kardeşim.

Selam ile.
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif.

Konu Barış tarafından (13. September 2009 Saat 02:08 PM ) değiştirilmiştir.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Barış Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Ali Rıza Borazan (4. October 2009), dost1 (13. September 2009), kamer (13. September 2009), snobyx (13. September 2009)
Alt 4. October 2009, 05:09 AM   #3
Ali Rıza Borazan
Uzman Üye
 
Ali Rıza Borazan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Ali Rıza Borazan will become famous soon enoughAli Rıza Borazan will become famous soon enough
Standart

MELEK ,İBLİS ŞEYTAN
Kuranda geçen kelimelerin ne anlama geldiği anlaşılamazsa, Onunla ilgili ayetler ve konular da anlaşılmaz. Önce Yılarca kuranda geçen kelimelerin ne anlama geldiği, kuranın dışındaki yerlerde aranmış, ve bulunamayınca da yanlış din ve yanlış yaşam ortaya çıkmıştır. Önce kelimeleri kuranda arayarak ne anlama geldiğini doğru bir şekilde anlayabilirsek, artık onları anlamak kolaylaşacaktır. Kuranda, Ali Bulaç beyin tercümesine baktığımız zaman, 93 Yerde melek, 84 yerde şeytan,12 yerde de iblis kelimesi geçmektedir. Şunu iyi bilmek gerekir ki Kuranda geçen hiç bir kelime hiç bir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Bir kelime başka cümleler içinde başka şeyleri ifade etmek için kullanılmış ama kesinlikle aynı kelime başka kelimenin yerine kullanılmamıştır. Şeytan ile iblis kelimesinin ne anlama geldiğini ve aralarında fark olup olmadığını sorduğum zaman bunları tanımlayan bir tanesine rastlayamadım.
Şimdi genel olarak, melek, iblis, şeytan ve bununla ilgili âdem, eşi takva cennet cehennem kelimeleri mutlaka geçecektir. bir bütünlük içerisinde işleyerek onların ne anlama geldiğini kurandan anlayarak ispatlamaya çalışalım.

2/30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.
Bu Ayet üzerinde derin detaylı bir şekilde düşündüğümüz zaman, Kainatta İki Ana çatıyı oluşturan varlık olduğu anlaşılıyor. Birisi kâinata hâkim olan ve halife adıyla kâinattaki bütün varlıklara hükmedebilen, secde edilmeye layık görülen Âdemoğludur. Diğer yaratılan varlıklar ise İnsanın fiziki yapısı iblis de dâhil olmak üzere Allahın insanların dışında yaratılmış olan bütün varlıklarındır yani meleklerdir.
76/1- Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.
11/7- O'nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur. Andolsun onlara: "Gerçekten siz, ölümden sonra yine diriltileceksiniz" dersen, inkâr edenler mutlaka: "Bu, açıkça bir büyüden başkası değildir" derler.
Allah kâinatı, bu günkü bilim adamlarının anlattıklarına göre yaratılalıdan bu yana on beş milyar yıl geçtiği tahmin edilmektedir. İşte Allah kâinatta insanoğlunun Yaşayabileceği ortamı hazırlayarak ve kâinatta yaratılmış olan bütün varlıkları insanoğlunun hizmetine sunarak onları denemeye tabi tutmak için emrine amade kılmaktadır. Yani Kâinatta yaratılmış olan bütün varlıkları insanoğlu için yarattığını söylüyor.
45/13- Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
Allah insanları yaratmadan önce insanoğlunun yaşayabileceği ortamı hazırlayarak, Yerleri Gökleri hayvanları bitkileri suyu yaratarak insanoğlunun emrine amade kılmıştır. Dilediği gibi özgür olarak düşünme ve yaşama hakkı ona aittir. Ama İnsanları ve insanların emrine amade kıldığı bütün varlıkları da yaratan bir varlık olduğunu düşünmesi için onu diğer varlıklardan ayırarak, farklılık vererek, kendisini tanımasını ona yaratılmış olan varlıkların hiç birisini ortak etmemesini isteyerek denemeye tabi tutmuştur. İşte kuranda lisanı haliyle konuşturduğu varlıkları bize tanıtarak, işaretler vermektedir.
2/31- Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi. Daha önce de söylediğimiz gibi kuran, olayları sanatsal bir anlatım tarzıyla anlatmıştır. İsimleri âdeme öğrettik ifadesiyle insanoğlunun var oluşuyla başlayan teknolojik başlangıcı, insanoğlunun ömrünün bitişine kadar, devam edecek olan bilgi öğretilmesini bir çırpıda anlatarak geçmişi anı ve geleceği aynı anda kullanma sanatı yaparak tanımlamaktadır. Bir taraftan kuran böyle bir ifade kullanarak, Meleklerle âdemin farklılığını aralayarak. Bir taraftan da her ikisinin tanımını yapıp , onların ne anlama geldiğini insanlara öğretmektedir.
2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."
Âdem kelimesi ile melek kelimesini biri birinden ayırarak, İsimlerin hepsinin öğretildiği bir varlık olarak tanımlanan varlığın Akıl Ve iradesiyle meleklerden ayrıldığını meleklerin bildiklerinin sınırlı olduğunu ama ademin bilgisini geneli kaplayarak hepsi ile ilgili bilgi verildiği, anlatılmaktadır. Meleklerin tanımını lisanı haliyle tanımlarken,” Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. “ Ama insanoğlu hem melekler hem de kendisi için araştırdıkça inceledikçe Allah bilmediğini insanlara öğretmektedir. İnsanoğlu bir taraftan kâinattaki varlıkları inceleyerek, onlar arasındaki ayrılıkları ve beraberlikleri tahlil ederek karmaşık olan bilgileri çözerek kendisine, bulunmuş olduğu malzemelerle yeni yeni buluşlar yaparak hayatı kolaylaştırmaktadırlar. Melekler ise hepsine ait kendilerine özgü bir bilgileri olduğunu onlarda akıl olmadığını bu sebeple de imtihan da olmadığını izah ederek. İnsanoğluna yaratılmış alan bütün varlıkları incelediklerinde onlardan kendilerine ait bilgi alabileceklerini ima ederek onlardan insanlara yol öğretmeyi de anlatmak istemiştir.
5/ 31- Derken, Allah, ona, yeri eşeleyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. "Bana yazıklar olsun" dedi. "Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim?" Artık o, pişman olmuştu.
Asıl burada anlatılmak istenen karganın nasıl leşi gömmeyi öğretmesinden ziyade, yaratılmış olan insanoğlunun emrine verdiği yaratıklardan yararlanmaya onların bilgilerinden istifade etmeyi anlatmaktadır. Her varlık Allah tarafından kendilerine özgü bir takım yanılgıya düşürmeyecek derecede bilgi donanımıyla yükleyerek insanların kendilerine yönelmesi ile bu bilgileri cimrilik yapmadan onlara vermektedirler. İşte meleklerin kendilerine ait bildikleri bilgiler budur, Bir portakal ağacının kendine has bilgi donanımıyla insanlara bir portakal meyvesi sunması, bir domates fidesinin kendi bilgi donanımıyla kendilerine has tad gıda ve özellikleriyle insana domates sunması veya bir kalbin kendine has bilgi donanımı ile insanlara hem bilgi vermesi hem de kedilerine has bilgilerle insanı hayrete düşüren çalışmalarıyla kendine ait görevleri yapıp durmaktadırlar.
2/ 33- (Allah "Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."
İşte Allah Âdemoğluna akıl vererek onları diğer yaratıklardan ayırıp, hem kendisine ait bilgileri sorgulayıp bilgi edinmekte hem de kendisi dışındaki varlıkları deneme yanılma metotlarıyla düşünerek sorgulayarak onlar arasında bilgi ağını kurarak yeni yeni bilgiler edinmektedirler. Bir Domates hakkında bilgi, yaratılmış olan insanın dışındaki varlıklardan, kendisi dışında hiçbir varlığın haberi yoktur. Domates karpuzdan karpuz da domatesten habersiz olarak kendilerine ait bilgilerle insanoğluna secde etmektedirler. Ama insan kâinattaki yaratılmış olan bütün varlıklardan bilgi edinerek eşyanın esrarını çözmeye aday olarak, bir kar topağının yuvarlandıkça büyüyüşü gibi büyüyüp durmaktadır.
İşte Ademin isimleriyle haber vermesi Allahın insanlara vermiş olduğu akıl ve iradesiyle esrarı çözerek gün yüzüne çıkarmıştır. İnsan ilk yaratılışta bilgisi sıfır idi. işte onun bilgisi sorup sorguladıkça genişlemektedir. Tarihin bu güne kadar aktarmış olduğu belgeler insanoğlunun gün geçtikçe bilgi ve teknolojide ilerleyerek, her anın bir önceki ana göre daha ilerde olduğu bir gerçektir. Zamanımızdan yirmi yıl, elli yıl ve daha geriye doğru gittikçe ne kadar ilerleme kaydedildiği bir gerçektir. Yazının bile zamanımızdan beş bin yıl kadar önce icat edildiği halde daha önceleri yazının kullanılmadığı insanoğlunun ilerleme kaydettiğine örnek teşkil etmektedir. Daha önce yaşayan insanların binek olarak kullandıkları sadece doğada hazır olan at eşek deve fil gibi hayvanlar varken, şimdi cansız varlıkların konuşturularak insanların hizmetine sunulması bir ilerlemenin mesafe kat etmenin işaretlerindendir. Ama insanoğlunun dışındaki varlıklarda böyle bir ilerleme de yok olduğu onların yaratılışla beraber ne ile görevlendirilmişse o görev dışında görev yapamadan bekleyip durmaktadırlar. Arının bal yapması tavuğun yumurta üretmesi maymunların kendilerine ait bilgiler dışında yaratılışlarıyla görevlendirildiklerinin dışında bir ilerleme yapamadıkları bir gerçektir. İşte insanoğlu diğer yaratıklarda bu farklılığı ile ayrılarak. Halife konumuna yükselmişlerdir.
2/34- Ve meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.
Meleklerle insanoğlunun farklılıklarını Allah lisanı haliyle konuşturup anlattıktan sonra meleklerin yaratılışının âdemin yaratılışına göre daha basit yaratıldığını izah ederek. Meleklerin âdemin vermiş olduğu emirler karşısında boyun eğmesi gerektiğini izah ettikten sonra. Kâinatta yaratılmış olan bütün varlıkların âdem ne isterse onlara kucak açmaları gerektiğini onlar ister Müslüman isterse Müslüman olmasın dünya hayatında onların emirleri karşısında boyun eğmeleri gerektiğini anlattıktan sonra. Hepsi istisnasız âdeme secde ettikleri bildirmektedir. Şimdiye kadar hikâyelerde ve masallarda anlatılan şeytan ve iblis kavramı kuranda anlatıldığı gibi olmadığı meleklerin iblis veya şeytan hocası değil, fakat sadece iblis kavramını melek kelimesinden ayırmadan, sadece görev farklılığı bakımından diğerlerinden farklılaşarak insanı mucura kaptırmakla sadece teklif sunma görevi ile, diğer meleklerden ayrılmıştır. Yani görevi insana teklif sunmak, ama diğer meleklerde kötülüğe gitmek için teklif sunma değil sadece kötülüğe ve iyiliğe giden insanın emrine amade olmak la iblis ten ayrılmaktadır. Öyleyse İblis meleklerin hocası değil insanda, başka bir boyutla insanların emrindendir. Yani insanları yoldan çıkarmakla görevli bir melektir.
2/35- Ve dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."
İnsanlar yaratılış olarak daha öncede bahsettiğim gibi, Bütün kâinattaki varlıkların Halifesi olmakla onlardan ayrılırken, bir de kendisini denemeye tabi tutan yerleri ve gökleri yaratan Allah’ı tanımak ve ona kulluk etmekle sorumlu bir varlıktır. Kâinat içerisindeki bütün var olan her şeyi onun emrine boyun eğdirirken, insanın da boyun eğeceği bir varlığı bulup ona teslim olması onun adına yaşaması hayatının kurallarını onun koyduğu kurallar içerisine uydurulması, istemektedir.
Bilindiği gibi insan diğer yaratıklardan düşünme akletme ve yaptığı her işi sorup sorgulayıp, bir disiplin içerisinde kendisini nefsin azgın isteklerine boyun eğmeden, Allah’a kulluk ve ibadet yapmakla sorumlu bir varlıktır.
Ayette ifade edilen” Ve dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz” Bu ifade insanın yaşam hayatının nerde neler yapması, nerde neler yapmaması gerektiğini sınırlamakta ve onlara bir sorumluluk yüklemektedir. İnsan bilindiği gibi diğer yaratıklardan biri de, iyiye ve kötüye gide bilme eğilimiyle ayrılmaktadırlar. İşte Burada kötüye gidebilecek ve iyiye gidebilecek her iki dürtünün insana verildiğini Ve kötülüklerden gelen teklifi dinlememelerini ama iyiliklerden gelen teklifleri de yapmalarını istemektedir. İnsan her iki yöne de eğilimli olarak yaratılmış bir varlık olmakla nötr bir varlık konumuna gelmektedir. Bir başka deyişle değişik yollara gidebilmenin ve insan sıfatlarını oluşturacak malzemenin ham maddesini oluşturmaktadır. Kuranın bu Anlattıklarına psikoloji ilmide katılmaktadır. Kuran insandaki iki yöne gidebilme eğilimini takva ve fısk ve fücurla açıklarken.91/ 8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (Andolsun). İnsanın nasıl, kendisini arındıramadığı zaman nefsin azgın tutkularına kendisini kaptırdığı zaman başına birçok felaketler geliyorsa. Kendisini arındırmış olan insanlar da tamamen bunun zıttı olan iyilikler karşılığını almaktadır. Kuran bunu böyle açıklarken psikoloji ilmi de içimizdeki çocuk ve baba veya alt ben üst ben kavramlarıyla açıklamıştır. İşte İnsanlara Allahın, vermiş olduğu büyük mucizelerden birisidir. Kuranda geçen ,”Şu ağaca yaklaşmayın” İfadesini kullanırken bazı müfessirlerin söylediği gibi elma buğday ağacı değil, Allahın yasaklamış olduğu pis ve murdar olan bütün yiyecekler ve haramlardır. Âdemi ve eşini kuranın cennetten çıkması diye isimlendirdiği gerçek anlamında olan cennet değil, insanın günahsız bir ortamdan şeytanın kandırarak günah işleme ortamına girmesi anlamında tanımlamasıdır. Yeryüzünde belirli bir vakte kadar denenme aşamasına geçilmesi anlamında kullanılmıştır.
Buraya kadar Allah Her şeyi insanoğlu için yarattığını vurgularken yaratılmış olanların bazıları insanoğluna zarar olduğunu ve ondan kaçınmasını, bazılarının ise insanoğlu için yararlı olduğunu, ondan da istifade etmesi gerektiği anlatılmaktadır. İşte İnsanın Asıl Görevi kendisinin öz benliğine yerleştirilmiş olan fısk ve fücurun insanı yasaklanan şeylerden tatması istenmekle, Bir de ona eğilim göstermeyi engelleyen takvanın var olmasıyla, iki zıt isteğin çarpışması asıl insanın denenmeye tabi tutulmasının nedenini oluşturmaktadır.
2/2/36- Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" dedik.
Âdem ve eşi günahsız bir ortamdan günahlı bir ortama, iblislin teklifi sonucunda düşmüşlerdi İblis yani insandaki fısk ve fücur, Âdem ve eşini Allah’ın yasak ettiklerini yapmalarına teşvik etmesi ve onların bu yanlışı bile bile yapmaları sonucunda. Artık günah işleyen bir konuma düşmesine sebep olmuşlardı. Aslında adem ve eşi bu yaptıkları yanlışlığın farkındaydı ve pişman olmuşlardı.
2/37- Derken Âdem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri kabul edendir, esirgeyendir.
İşte adem ve eşinin bu pişmanlık duyması neticesinde Tövbe etmeleri yapılan bu yanlışlıktan dönmeleri Ademin tam anlamıyla varlığı şekillenmiş ve dünya sahnesinde denenmek için kendine uygun verilmiş olan rolün aktör ve aktirist haline dönüşmüştü.
Karmaşık olan Melek İblis şeytan söküklerini ayrı konularda misaller vererek tanımlamak gerekirse. Kâinatta ana çatı olarak iki varlık olduğu anlaşılmaktadır. Birisi Âdemoğlu şemsiyesi altındaki varlıklar. Bunlar nötr bir insanın takva yolunda ve fısk yolunda yürüyüp şekillenmesi Sonucunda isimler almaktadır.
2/96- Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir.
51/56- Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.
İki Ayette hepsi insan olduğu halde, insanların yaşam biçimlerine renklerine dinlerine göre isim alarak anlatıldığı halde, İnsanlar sanki bu kelimeleri insanlardan ayrı bir varlık olarak algıladıklarından dolayı konuyu anlamada hakim olamamışlardır.Şirk Koşanlar , Kuranda Puta tapıcıları, Yahudi olanlar da ehlikitabı, insan da nötr bir yola gitmeye hazır vaziyette bir varlık olarak anlatmak istediği halde. Sanki ayrı ayrı yaratıklar olduğu tahmin edilmiştir. Öyleyse Âdem şemsiyesi altına giren, insan, şeytan, cin, Yahudi, kâfir, Müslüman, münafık vs. isimlerin hepsi insandır. Ama diğer yanlarındaki aldıkları isimler onların sıfatlarıdır. Cin insan veya cin gibi insan, kâfir insan, şeytan insan, münafık insan, olarak tanımlanmaktadırlar. Bu sebeple Şeytan tanımını, iblisin insana vesvese vererek yoldan çıkmış ve günahlarda ısrar etmesi sonucunda insanın yoldan çıkmış adıdır. Yoksa şeytan insanın dışında bir varlık değildir. Şeytan olan insanlar kendisine meyyal olan insanları kandırmaktadırlar.2/14- İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, derler ki: “Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz." Ayette dikkat edildiği zaman münafık olan birisinin tablosunu çizerken, o kâfir olduğu halde Müslümanlar içerisinde sanki müslümanmış gibi bir görünüm sergilemekte kendi gibi düşünenlerin yanına geldiğinde ise biz Müslüman olanlarla alay ettik sözüyle, kendi kimliğini tanıtmaktadır.
İblis kelimesiyle şeytan kelimesinin aynı olduğu inancında olanlar kesinlikle yanılmaktadırlar İblis Ateşten yaratılmış şeytan ise insan konumuna girdiğinden dolayı topraktan yaratılmıştır.
7/11- Andolsun, Biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. Onlar da İblis'in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı.
7/12- (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."
7/13- (Allah "Öyleyse oradan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin."
Yine bu ayetlerde konuşturulan varlıklar lisanı halleriyle kendilerini tanımlamaktadırlar. İnsanların dışındaki kâinatta yaratılmış olan hiç bir varlık ,verilmiş olan göreve itiraz etmezler. İblisi tarif ederken insanı saptırmakla görevli bir varlık olarak tanımlamıştık. O ateşten yaratılmış ve kıyametin sonuna kadar Allahtan yaşama süresi istemiştir.7/14- O da: "(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)" dedi. Yine iblis lisanı haliyle konuşturuluyor. Burada iblis Allahtan süre istese de istemese de her insanda var olan bir olgudur. Onun İnsanların diriltilip kaldırılacağı güne kadar süre istemesi onun zaten süreli olduğunu sanat yaparak kuran anlatmaktadır. Her insan da olan bir olgu ise kendisinden sonra gelecek olan nesillere bu olgu miras olarak aktarılıp durmaktadır. Bu da insanlığını sonuna kadar da devam edecektir.
7/15- (Allah "Sen gözlenip-ertelenenlerdensin" dedi. Ben insanlara sorduğum zaman iblis canlımı cansı mı diye sorarken bazıları canlı bazıları da cansız demişlerdi. O zaman iblis insanlardan insanlara aktarılarak ebediliğini sürdüren ve her insan yaşadıkça onda var olduğunun bir kanıtıdır. İblis adam değildir ama adamın içerisinde adam olmayı tamamlayan bir olgudur.
7/16- Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım."
17- "Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın."
18- (Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım."
19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
Ayetlerde imtihana tabi tutulan insanı doğru yolda yürümesini engellemek için ne tuzaklar beklemektedir.
7/20- Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."
Dikkatlice incelendiği zaman iblis Allahtan süre istemişti ve insanların diriltilip hesaba çekilecekleri güne kadar da süre verilmişti. İnsanlar da iblis gibi bir yaratık olmuş olsaydı onlara da süre verilip yaşayacaklardı. Âdem ve eşine vesvese verirken” Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir." İşte haramı tatmakla günah işleme olayı gündeme geliyor. Ve cennetlik olan Âdem ve eşi günahsız ortamı bozarak günah işleyen bir ortama gelerek haramla tanışıyorlar. Yoksa haramı tatmayacak bir şekilde yaratılmış olsalardı onlarda melek olurlardı. Ve günah işlemezlerdi.
Kuran’da iblisin ateşten yaratıldığını, ve cinlerden olduğunu söylediği zaman , sanki cinlerin de ateşten yaratıldığına dair bir kanaat oluşmaktadır. Cinlerin kuranda Ateşten yaratıldığına dair hiçbir ayet olmadığı gibi, Bazılarının tanımladığı görünmeyen varlıklar da değillerdir. Onlar da insandır. insanlar nasıl topraktan yaratılmışlarsa cinler de topraktan yaratılmışlardır. Kuranda iblis cinlerden di ifadesi kelimenin başka bir konu ile ilgili yere konmasından kaynaklanmaktadır.
18/ 50- Hani meleklere: "Âdem’e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
Bilindiği gibi cinlerde eylem bakımında Allaha ibadet ve kulluk yapmayan zengin şımarmış toplulukların adıydı. İblis kelimesi bilindiği gibi İnsana yanlış yapmayı teklif etmekle büyük bir haksızlık yapmıştı. Asıl İnsan Yaratılırken Allahın rabliğini kabul etmiş ona boyun eğmekle yükümlü olduğunu söylemişti.
7/ 172- Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimizsin), şahit olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir. İnsan yaratılırken Allah’ı tanımak ve ona kulluk yapma eğiliminde yaratılmıştı. İşte iblisin Allaha kulluk ve ibadet etmek için yarattığı insanı sözünden caydırmak istemekle hakkı olmayan bir davranışı yapmıştı. İşte Allah onu onun için huzurundan kovmuş onun yaptıkları hiçbir sözü onaylamamıştır. O bakımdan da o insanın yaratılış gayesine uygun hareket etmeyi engellemek istemekle de yabancı konumuna düşmektedir. İşte o ayette “İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi,” İfadesiyle söylediklerimizi onaylamaktadır. Öyleyse Kuran Bütünlüğü içerisinde Kâinattaki varlıkların bazı önemli olanların isimlerinin ne anlama geldiğini kurandan karşılığını vermeye çalışalım.
Halife: Allah adına dünyada iş gören Kâinatta yaratılmış olan bütün yaratıklara hükmedebilen insanoğlunun Adıdır.
Âdem: İnsanın günah işlemeden ki hali.
Melek: İnsanın fiziki yapısı da dâhil olmak üzere insanın dışındaki bütün yaratıkların hepsi insana secde etmekle görevli varlığın adı
İblis: İyiye veya kötüye gitme eğiliminde olan insanın kötüyü teklif eden bir fısıltı, insanda yaratılışta var olan, bir melektir.
Şeytan: İnsanın iblis tarafından kötülüğü teklif etmesinin ardından teklifi kabul eden insanın adıdır.
Takva: İnsan yanlış yaptığı zaman, o yanlış davranışın yanlış olduğuna dair fısıltı veren sestir.
Akıl: İnsan hangi yola giderse o yolda insanı başarılı kılmak için insanın hizmetinde olan bir melektir.
Cin: Yabancı insanın adıdır.
Gönderen Ali Rıza Borazan
Ali Rıza Borazan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Ali Rıza Borazan Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Barış (7. April 2010), dost1 (11. November 2009)
Alt 10. November 2009, 09:01 AM   #4
Ali Rıza Borazan
Uzman Üye
 
Ali Rıza Borazan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Ali Rıza Borazan will become famous soon enoughAli Rıza Borazan will become famous soon enough
Standart

İslamcı kardeşe teşekkür ediyorum. Bu yazı herhalde bizim için yazıldığı anlaşılıyor. Ben de Kardeşime soruyorum
1-Melekler akıllımıdırlar?
2-Melekler yapmış oldukları davranışlardan dolayı hesaba çekilecekler mi?
3- Meleklerin yaratılışı topraktan mı nurdan mı kuranın neresinde yazar.
4- Melekler insan oğlundan üstün mü yaratılmıştır.
5- bakara suresi 30 da bahsedilen melekler nasıl bir varlıklardır.
6- Bu melekler ademe nasıl secde ediyorlar.
7- Bakara yüzikinci ayette bahsedilen harut ve marut nasıl bir melektir?
8- Peygamberi miraca burakla götüren melek acaba peygamberden daha mı üstündü?
9- Bütün meleklerin secde etmesi iblisin ise secde etmemesi neyi nlatıyor.
Aziz islamcı kardeş, Melek yok diyen yok meleğin tanımında oturtulduğu yerde bir sorun var. işte melekle ilgili konu kuranda müteşabih ayetlerdndir kuranı bütünsel olarak kavrayamayanlar melek kavramını anlamakta güşçlük çekerler. kuranın ne söylediği değil ne söylemek istediği anlaşılmazsa. ayetler yerine oturmaz.
bana bırak meleği iblis ile şeytanın arasında ne fark var sorusunu kurandan anlatabilecek birini göster. selam ve sevgiler sunuyorum.
Ali Rıza Borazan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11. November 2009, 11:48 AM   #5
Ali Rıza Borazan
Uzman Üye
 
Ali Rıza Borazan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Ali Rıza Borazan will become famous soon enoughAli Rıza Borazan will become famous soon enough
Standart

Barış Kardeşe teşekür ediyorum. Kuranı Doğru anlamak saymış olduğumuz ölçülerle tezat teşkil etmez, Kuran ilim , akıl, pratik hayat. Bir yerde meleğin insan oğlunun emrine amade edildiğini diğer yerde meleğin peygamberlere yol gösterdiğini anlarsak bu kuran ile çelişir. Evet barış kardeşin dediği gibi Kuranı doğru anlayabilmek için, Kuranı kovulmuş şeytandan uzaklaşarak okumak lazımdır. Aklımız uzun yıllar bilgi kirliliği ile dolmuş taşmış. O kirlenmiş olan bilgilerden kendimizi arındırmadıkça bu kuranı düzgün anlamamız mümkün olmaz. selam ve sevgilerimi sunarım.
Ali Rıza Borazan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Ali Rıza Borazan Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Barış (7. April 2010), dost1 (11. November 2009)
Alt 7. April 2010, 07:26 AM   #6
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart

Arap dilbilim uzmanları, ملك - melek sözcüğünün kökeni ile ilgili olarak altı farklı tespitte bulunmuşlardır. Bu tespitlerin hepsinin burada aktarılması sayfalar dolusu açıklama gerektireceğinden, biz bunların en isabetlileri olarak gördüğümüz iki tanesini dikkate almış bulunuyoruz. Konuyu ayrıntılı olarak incelemek isteyenler için şu kaynakları önermekle yetiniyoruz: Kitâbu’l-Ayn, Tehzib, Camî, Keşşaf, Mecma’, Garaib, Lübâb, Rûh, El-Bahrü’l-Muhît, Müfredât.


Birinci görüşe göre; melâike ve bunun tekili olan melek sözcükleri, “elçi göndermek” anlamına gelen ؤلوك - ulûk kökünden türemiştir. Aslı مألك - me’lek olan sözcük, ism-i zaman, ism-i mekân ve mastardır. Dolayısıyla başındaki م - mim ektir. Sonraları ء - hemze ile ل . lâm harfleri yer değiştirmiş ve sözcük ملئك . mel’ek hâline getirilmiştir. Sözcük, “Allah’tan elçi” anlamında isim olarak kullanılmaya başlanınca da hemze terk veya tahfif yoluyla kaldırılmış ve “melek” şeklini almıştır.

İkinci görüşe göre; “kuvvet, yönetim gücü” anlamındaki ملك - melk kökünden türemiş olan sözcüğün başındaki م - mim ek olmayıp sözcüğün aslındandır. “Mülk, milk, mâlik ve melik” sözcükleri de bu kökten türemişler ve anlamlarını da bu kökten almışlardır.

Eski tefsirciler genellikle birinci görüşü benimsemişlerdir. Bizim tespitlerimize göre ise sözcük her iki kökten de türemiş ve türediği kökün anlamına göre farklı manalarda kullanılmıştır. Yani melâike sözcüğü bazen birinci görüşteki anlamda, bazen de ikinci görüşteki anlamda kullanılmıştır. Sözcüğün Kur’ân’da hangi anlamda kullanıldığı ise yer aldığı pasajın söz akışından ayırt edilmektedir.

Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda sözlük anlamı olarak “Kuvvet, yönetim gücü, elçi, haber verici” demek olan melek sözcüğü, terim olarak da Allah’ın bütün emirlerine uyan, O’na hiç isyan etmeyen varlıkları ifade etmektedir.

Kur’ân’dan öğrendiğimize göre, diri ve akıllı olan, her şekle girebilen, sürekli Allah’ı zikir ve tespih eden meleklerde cinsiyet, şehvet, yeme-içme ihtiyacı, insanlardaki kötülük işleme yeteneği gibi özellikler yoktur. Tüm dinlerde var olan “melek” kavramı, bu tanımlamaya uygun olarak zihinlerde masum, [günahsız] kanatlı güzel bir çocuk görünümüyle tasavvur edilmiştir. Bu tasavvur, genel anlamda “melek” kavramının ifade etmekten uzaktır. Buna rağmen bu tasavvur literatüre genel anlamda “melek” sözcüğünün karşılığı olarak girmiş ve sonuçta her “melek” sözcüğü bu tasavvura göre anlaşılmış ve dinimizde birçok yanlış inanış ve kabullere yol açmıştır. İşte bu sebeple, melek sözcüğünün Kur’ân’daki kullanım şekillerini tahlil etmek mecburiyeti doğmuştur.

Cinn kavramında incelediğimiz anlama uygun olarak; “kapalı, yani beş duyu ile algılanması mümkün olmayan ama yararlı olan cisim, güç ve enerji” diye tanımlayabileceğimiz “melek“lerin hangi şeyden yaratıldığı Kur’ân’da konu edilmemiştir. Fakat Kütüb-ü Sitte’den Sâhih-i Müslim ve Müsned-i Ahmed b. Hanbel’de yer alan bir rivayet, meleklerin “nur“dan yani ışından/enerjiden yaratıldığını iddia etmektedir. Kur’ân’da verilmeyen bir bilgi peygamberimize isnat edilmektedir.

Kur’ân’da iki Âyette tesniye [ikil] olarak; on iki Âyette tekil olarak; geçtiği diğer Âyetlerde de çoğul olarak “melâike” şeklinde kullanılan sözcük, tek bir varlığı ifade etmeyip değişik varlıklar için kullanılmıştır.

Açıkça belirtilmek suretiyle “Arş’ı taşıyan melekler, Arş’ın çevresinde bulunan melekler, âhiretteki cennet ve cehennem melekleri” Kur’ân’da bu sözcük ile ifade edildikleri gibi, değişik zihinsel ve doğal güçler için de bu sözcük kullanılmıştır. Yani akıl, hafıza, refleks, vicdan, dikkat, algılama, merak, tercih, korku, ümit, zekâ gibi zihinsel fonksiyonlar ile doğadaki iradesiz canlılardan rüzgâr, yağmur, ısı gibi güçler de Kur’ân’da bu sözcük kapsamında ifade edilmiştir.



Melek sözcüğünün zihinsel ve doğal güçler için kullanıldığı Âyetlerden örnekler:


Hafıza [bellek] için kullanıldığı Âyetler: Zuhruf Sûresinin 80; İnfitar Sûresinin 11; Târık Sûresinin 4; Kaf Sûresinin 17, 18; Kehf Sûresinin 49; Câsiye Sûresinin 28, 29; İsrâ Sûresinin 13, 14.Âyetleri.


Dikkat [koruyucu melek] için kullanıldığı Âyetler: İnfitar Sûresinin 10; Kaf Sûresinin 17, 18; Ra’d Sûresinin 11; En’âm Sûresinin 61.Âyetleri.


Maneviyat, itidal, cesaret ve romatizmal ağrılar için kullanıldığı Âyetler: Al-i-Imrân sûresinin 123–127; Enfâl Sûresinin 9- 12, 50; Tevbe Sûresinin 25, 26; Ahzâb Sûresinin 9, 26, 56.Âyetleri.


Doğal afetlere yol açan rüzgâr, kasırga vb. için kullanıldığı Âyetler: Kamer Sûresinin 34; A’râf Sûresinin 84; Hûd Sûresinin 82; Hicr Sûresinin 8, 73, 74; Şu’arâ Sûresinin 173; Bakara Sûresinin 210.Âyetleri.


Yük taşıyan hayvanlar [sığır, katır, eşek …] için kullanıldığı Âyet: Bakara 248. Âyeti.



ملك - Melek sözcüğünün “elçiler [haberciler]” anlamında kullanıldığı Âyetler:


(Nahl; 2) Kullarından dilediğine melekleri, emrinden [kendine özgü iş] olan ruh ile “Gerçek şu ki: Benden başka ilâh yok, o hâlde benden sakının” diye uyarmaları için indirir/ hulûl ettirir.


(Fussılet; 30–32) Şu bir gerçek ki, “Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra hiç şaşmadan yol alanlar üzerine, melekler iner durur; [hulûl eder durur]“Korkmayın, üzülmeyin. Size vaat edilen cennetle sevinin. Biz size, dünya hayatında da âhirette de [yol gösteren, yardım eden] Yakınlarız. Orada sizin için nefislerinizin arzuladığı şey var. Orada sizin için istediğiniz şey var. Gafur ve Rahîm Allah’tan bir ikram olarak…”


(Al-i-Imrân; 124) Hani sen inananlara, “Rabbinizin indirilen/hulûl ettirilen üç bin melekle yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun.



Melek sözcüğünün “yönetim güçleri” anlamında kullanıldığı Âyetler:

(Hicr; Biz melekleri ancak gerçekle indiririz ve o zaman, asla göz bile açamazlar.

(Fussılet; 14) Hani elçiler onlara önlerinden, arkalarından gelerek şöyle demişlerdi: “Allah’tan başkasına ibadet/kulluk etmeyin!” Şöyle cevap vermişlerdi: “Eğer Rabbimiz isteseydi, kesinlikle melekler indirirdi. Bu yüzden biz kendisiyle gönderilmiş olduğunuz şeyleri inkâr ediyoruz.”

(En’âm; Ve: “Ona bir melek indirilseydi ya!” dediler. Eğer böyle bir melek indirmiş olsaydık iş mutlaka bitirilmiş olurdu. Sonra da kendilerine göz bile açtırılmazdı.



Bu noktada çok önemli bir hususa daha dikkat edilmelidir. Bu önemli husus, “elçiler [haberciler]” anlamındaki meleklerin ne iş yaptıklarıdır.

Yukarıdaki örnek Âyetlere bakıldığında elçi meleklerin inzar [uyarı] ve tebşir [müjdeleme] görevi yaptıkları görülmektedir. Hâlbuki meleklerin inzar ve tebşir görevi yapmaları mümkün değildir. Çünkü Kur’ân bu görevlerin ya peygamberler ya da vahyedilmiş kitaplar tarafından yapıldığını belirtmektedir. Uyarı ve müjdeleme ile ilgili olan Âyetlerin tümünden anlaşılan mesaj da uyarı ve müjdeleme görevinin peygamberler ve vahyedilen kitaplar dışında herhangi bir varlık tarafından yapılmadığıdır.


Mümin Sûresinin 15; İbrahîm Sûresinin 52; Ahkâf Sûresinin 12; Furkan Sûresinin 1; Fussılet Sûresinin 3, 4, 14; Bakara Sûresinin 97, 119, 213; Nahl Sûresinin 89, 102; Neml Sûresinin 2; En’âm Sûresinin 48, 92; A’râf Sûresinin 2; Sebe Sûresinin 28; Fâtır Sûresinin 24; İsrâ Sûresinin 105; Ahzab Sûresinin 45; Feth Sûresinin 8; Nisa Sûresinin 165; Kehf Sûresinin 56. Âyetlerine bkz.


Dolayısıyla melek sözcüğünün, “elçiler [haberciler] anlamında kullanıldığı Âyetlerde bu sözcükle kastedilenler “Kur’ân Âyetleri”dir.

Talâk Sûresinin 10 ve 11. Âyetlerine göre zaten Kur’ân’ın bir adı da rasü l = elçi’ dir. Bu elçi, [haberci] toplumun canı demek olan güvenilir ve kutsal bilgiler içermektedir.

ALINTI: Hakkı Yılmaz-Tebyinül Kuran
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 7. April 2010, 12:55 PM   #7
Ali Rıza Borazan
Uzman Üye
 
Ali Rıza Borazan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Ali Rıza Borazan will become famous soon enoughAli Rıza Borazan will become famous soon enough
Standart

Selamün aleyküm barış kardeş İsabetli görüşleri yakalamışsın ağzına sağlık
Ali Rıza Borazan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
hakkında, melekler


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:13 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam