hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > BİLİM VE TEKNOLOJİ > Bilim ve Teknik

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 13. March 2009, 08:11 PM   #1
HanifMuslim
Katılımcı Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 68
Tesekkür: 8
29 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
HanifMuslim is on a distinguished road
Standart Beyin ve Düşünce İlişkisi

Beyin ve Düşünce İlişkisi

Felsefeciler, sinirbilimciler ve konunun uzmanı olmayan kişiler bilincin/zihnin nasıl ortaya çıktığını uzun süreden beri merak ediyor. Beyin üzerine yapılan daha kapsamlı araştırmalar sonucunda yüzyıllardır akılları kurcalayan sorun çözülebilir. Bir binyıl sona erdikten sonra yaşam bilimlerindeki yanıtlanması gereken sorular listesinin ilk sırasında şu sorunun geldiği görülüyor: Zihin (düşünce) dediğimiz bir dizi süreç, beyin adını verdiğimiz organın etkinliğiyle nasıl ortaya çıkıyor?

Aslında bu yeni bir soru değil. Yüzyıllar boyunca aynı soruya şu ya da bu şekilde farklı çözümler önerildi. Son zamanlarda bu soru hem uzmanların *bilişsel (cognitive) sinirbilimcilerin ve felsefecilerin- hem de zihnin, özellikle de "bilincin" kökenini merak eden başka kişilerin kafalarını kurcalıyor.

Bilinç, bugün üzerinde çok durulan bir mesele; çünkü genel anlamıyla biyoloji -özelde sinirbilim- yaşamın bir sürü sırrını gözle görülür başarıyla açığa çıkarıyor.

1990'larda -ki bu zaman dilimi "beynin on yılı" olarak adlandırılıyor- beyin ve zihin hakkında psikolojiyle sinirbilimin tüm geçmiş tarihi boyunca elde edilen bilgiden fazlası öğrenildi. Bilincin nörobiyolojik temelini aydınlatmaya yönelik verilen mücadele -buna beden-zihin probleminin başka bir türü de denilebilir- giderek güçleniyor.

Araştırmanın temel konusu "bilinç" olunca, zihni formüle etmeye çalışan kişide bu çaba yılgınlık yaratabiliyor. Bazı düşünürler, uzmanlar ve hatta amatörler sorunun yanıtlanabileceğine inanıyor. Başkaları ise yeni bilgi akışındaki inanılmaz artış sayesinde, kuram doğru ve kullanılan teknik etkin oldukça, bilimin saldırısına hiçbir problemin karşı koyamayacağı gibi baş döndüren bir hisse kapılıyorlar.
Ancak bu tartışmalar, bilincin/zihnin öğeleri olan görme ya da bellek gibi süreçleri beynin nasıl gerçekleştirdiğini açıklamaya yönelik karşılıklı fikirler öne sürülmedikçe anlamlı olamaz. Temel sorunlar ve karşı savlar.

Zihnin nasıl oluştuğuna yönelik sağlam bir açıklama belki de çok yakında yapılacak. Ancak "bilincin/ zihnin" biyolojik temelini araştıranları bekleyen önemli problemler var. İlk problem, beyin ile ondan türediğini düşündüğümüz "bilinç/zihin" arasındaki ilişkiyi kurarken hangi perspektiften bakılacağıyla ilgili.

Herhangi birinin bedeni ile beyni, başkaları tarafından gözlenebilir; oysa zihin ancak ona sahip olan kişi tarafından incelenebilir. Aynı beden ya da beyinle uğraşan farklı bireyler, o beyin ya da bedenle ilgili aynı gözlemi yapabilir; ancak karşılaştırma amacıyla, üçüncü bir şahsın herhangi bir kişinin zihnini doğrudan gözlem olanağı yoktur.

Beden ve onun bir parçası olan beyin dışa açıktır ve objektif olarak incelenebilir. Oysa zihin (düşünce) kişiye özeldir, gizlidir, içseldir ve öznel bir varlıktır. Öyleyse birinci-şahsa ait zihin ile üçüncü-şahsın bedeni arasındaki bağlantı nasıl ve hangi noktada kurulacak?
Kötümserler Ne Diyor?

Beyni incelemek için beyin taraması ve beyindeki nöronlar arasındaki elektriksel etkinliği ölçmek gibi çeşitli teknikler kullanılır. Ancak kötümserler, toplanan bir sürü verinin ancak zihin durumlarını deneştirmeye (korelasyona) yarayacağını, asıl zihin durumuna ilişkin ise bilgi veremeyeceğini düşünüyor. Onlara göre yaşayan madde üzerinde yapılan detaylı gözlemler bizi zihnin (düşüncenin) açıklamasına değil, ancak yaşayan maddenin detaylarına ***ürebilir.

Yaşayan maddenin, zihnin ayırtedici bir özelliği olan benlik bilincini (sense of self) -başka deyişle "zihnimdeki imgeler bana aittir ve benim perspektifimde oluşmuşlardır" düşüncesini- nasıl yarattığını açıklamak olanaksızdır. Bu sav -yanlış olmasına karşın- zihni açıklamaya çalışan birçok umut dolu araştırmacıyı sessiz bırakır.

Kötümserlere göre bilinç-zihin problemini çözmek o kadar güçtür ki, daha zihinsel süreçlerin, farklı beden durumlarıyla ya da dış dünyadaki nesnelerle ilgili neden içsel temsiller yarattığını açıklamak bile olanaksızdır (Felsefeciler zihnin bu temsil yeteneğine karşılık gelen "amaçlılık (intentionality)" gibi aklı karıştıran bir terim kullanır). Bu karşıt düşünce de yanlıştır.

Son karşıt düşünce ise şöyledir: Bilincin/zihnin nasıl ortaya çıktığını akılda tasarlamak için yalnızca incelenecek zihnin kendinden yararlanılabilir. Kendi üzerinde inceleme sürdürülen bir araç -zihin- ile araştırmayı sürdürmek hem problemin tanımını hem de çözüme yönelik yaklaşımı büsbütün karmaşık hale getirir. Bize şöyle söylenir: "Gözlemci ve gözlenen arasındaki bu çatışma nedeniyle, insan zekasının, beynin zihni nasıl oluşturduğunu tartışması mümkün değildir."

Böyle bir ikilem vardır, ancak bunun üstesinden gelinemeyecek olduğu görüşü kusurludur. Özetle, bilinç-zihin probleminin benzersiz oluşu ve bu probleme yaklaşımı karmaşık hale getiren zorluklar iki etki yaratır: Bunlar hem çözüme ulaşmaya kendini adayan araştırmacıları hayal kırıklığına uğratır, hem de çözümün bizim sınırlarımızın ötesinde olduğuna körü körüne bağlı kişileri haklı çıkarır.

Zorlukların Değerlendirilmesi

Beynin yaşayan maddesi üzerinde "zihnin tözünü" açıklamak için araştırma yapmanın olanaksızlığını düşünen kişiler, yaşayan maddeyle ilgili eldeki bilginin böyle bir son yargıya varmak için yeterli olduğunu varsayar. Ancak bu yanlış bir yaklaşımdır. Çünkü nörobiyolojik olguları daha tam anlamıyla açıklayamadık.
Moleküler düzeyde nöronların ve sinir hücresi devrelerinin işlevleriyle ilgili bir sürü detayı aydınlattık. Ancak lokal bir beyin bölgesindeki sinir hücrelerinin (nöronların) grup halindeki davranışlarını henüz tam anlamıyla kavrayamadık. Farklı beyin bölgelerinden oluşan daha büyük ölçekli sistemleri de tam olarak aydınlatamadık.

Birbirinden ayrı beyin bölgeleri arasındaki etkileşimin, her bir bölgenin tek başına yaptıklarının toplamından daha karmaşık biyolojik durumlar yarattığı gerçeğini ise yeni yeni anlamaya başladık. Fiziğin biyolojik olaylarla ilgili açıklamaları da henüz eksik. Öyleyse "Bilinç-zihin problemi çözümsüzdür, çünkü beyni bütünüyle inceledik ve zihni bulamadık" savı gülünçtür.

Henüz zihnin ne nörobiyolojisini ne de onun fiziğini bütünüyle inceleyemedik. Sözgelimi, zihnin tanımı ve duyusal imgelerin zihinde nasıl kurulduğunu açıklamak için kuantum düzeyinde bir açıklama gerekebilir. Kuantum fiziğinin zihnin tasarlanmasında bir rolü olabileceği fikrini Oxford Üniversitesi'nden matematiksel fizikçi Roger Penrose ileri sürdü.

Kuantum düzeyindeki işlemler bizim bir zihne nasıl sahip olduğumuz konusunu açıklayabilir. Bilinç-zihin problemini bu kadar tuhaf karşılamamız çoğunlukla bilgi eksikliğinden kaynaklanır. Bu eksiklik hayal gücünü sınırlar ve olanaklıyı olanaksız gibi gösterir.
Bilim-kurgu yazarı Arthur C. Clark "Yeterince ileri bir teknoloji sihir gibidir" demiştir. Beynin "teknolojisi" onun "sihirli" olduğunu, en azından bilinemeyeceğini düşündürecek kadar karmaşıktır. Zihinsel durumlar (mental states) ile biyolojik/fiziksel olgular arasındaki derin uçurum iki farklı bilgi edinme yöntemi arasında eşitsizlikten kaynaklanıyor: Bir yanda yüzyıllar boyunca felsefenin yöntemleriyle (içe bakışla) sağlanan kapsamlı bir "zihin" kavrayışı, öbür yanda eksik sinirsel bilgiyi kullanarak biliş*yeteneğini araştıran bilim adamlarının (cognitive scientists) çabaları.

Ancak nörobiyolojinin bu uçurumu giderememesi için bir neden göremiyorum. Bu yüzden de, biyolojik süreçlerin aslında zihin süreçlerine karşılık geldiği konusunda ısrar ediyorum. Bence biyolojik süreçler ayrıntılarıyla anlaşılınca bunun doğru olduğu görülecek. Zihnin varlığını reddetmiyorum.
Biyolojiye ilişkin gerekli her şeyi öğrenince zihin kavramının yok olacağını da söylemiyorum. Yalnızca, eşsiz ve değerli, kişiye özgü zihnin de biyolojik olduğuna ve günün birinde kişisel zihnin (düşüncenin), hem zihinsel hem de biyolojik çerçevede tanımlanabileceğine inanıyorum.

Bir Diğer Sav

Zihnin kavranmasının olanaksız olduğuna ilişkin bir başka sav da, gözlemci ile gözlenen arasındaki çatışma nedeniyle insan zekasının kendi zihni üzerinde inceleme yapamaz olduğudur. Ne var ki zihnin de, beynin de bir basmakalıp olmadığını bilmek çok önemlidir: İkisi de farklı yapısal seviyelerden oluşur; en üstteki seviyeler diğer seviyelerin incelenmesine (gözlenmesine) olanak verecek araçlar sağlar.
Örneğin dil yeteneğimiz, zihnimize, bilgiyi mantık ilkeleriyle sınıflandırmayı ve kullanmayı bahşetmiştir. Bu da gözlemlerimizin doğru ya da yanlış olduğunu açıklamak konusunda bize yardımcı olur. İnsan doğasını bütünüyle açıklamak konusunda alçakgönüllü olmalıyız.
HanifMuslim isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 13. March 2009, 09:15 PM   #2
elmuh
Katılımcı Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 96
Tesekkür: 45
47 Mesajina 108 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
elmuh is on a distinguished road
Standart

Selam,

"örneğin deneyimin ne olduğunu hiç incelediniz mi ? Gözlemleyin, alnızca beni dinlemekle kalmayın, ben konuştuğum sırada zihninizi gözlemleyerek araştırın. "Bir deneyim yaşadım" dediğinizde, bununla ne demek istiyorsunuz? Deneyim tanınabilir bir duygu, bir tepki anlamına geliyor- öyle değil mi? Hoş ya da acı veren bir deneyim yaşamakta olduğumu bilirim. Bunu bilirim çünkü buna benzer bir deneyimim olmuştur. Bu nedenle önceki deneyimler şimdiki deneyimi koşullandırır. Bu yaşadığınız yeni bir deneyim değildir. Bunun yeni bir deneyim olması durumunda ise hemen bilinir ve dönüştürülerek eskinin içine sınıflandırılır, çünkü bütün deneyimler, daha önceki deneyimler aracılığı ile bilinir. Bu nedenle deneyim hiçbir zaman özgürleştirici bir etken değildir."

"Zihin kendini anlamadıkça özgürlük yoktur. Özgürlük biriktirmeyle ortaya çıkamaz. Zihnin ne kadar olağanüstü olduğunu öğrenmelisiniz."


Yukarıdaki satırlar Krishnamurti'nin "Öğrenme ve Bilgi üzerine" adı altında toplanmış yazılarından bir alıntıdır. Krishnamurti'nin zihin üzerine ilginç gözlemleri vardır. Konuya ilgi duyanlara, düşünmeyi sevenlere, tavsiye ederim.

Muhabbetle.
elmuh isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
beyin, düşünce, felsefe, kuantum, İlişkisi


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 05:38 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam