hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Kur’an > Kuranla ilgili kavramlar

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 1. November 2016, 12:31 PM   #1
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart Anlam Daraltması ve bilgide standartçılık

ANLAM DARALTMASI VE BİLGİDE STANDARTÇILIK HAK VE ADALETE HİÇ DE UYGUN DEĞİLDİR.

(Adalet ve rahmet sitesinden.)

Bilen bilir ki bütün yeryüzünde ki ağaçlar kalem olsa ve yedi misli daha olsa, bütün denizler mürekkep olsa yedi misli daha olsa, bütün bunlar tükenir de Âlim olan Rabbimizin sözleri yine de tükenmez. Yine vahiler ve onlardan kaynaklanan dini bilgi ve hayat bilgisi bir Allah lütfü olup, Allah’ın sırf merhametinden dolayı insanlara uzattığı kurtuluş ipidir.
Allah bunun için vahileri birden ziyade kıraatte elverişli bir yapıda insanlara gönderir ki, aklen ve fikren çok çok genişlesin.

Yeryüzüne hâkim olmak isteyenler ise, her şeyi tek kalıba dökerek öğretmeyi ve yönetmeyi basite indirgemek isterler.
Fikirleri dondurmak ve sözün değil en güzeline, vasatına bile ulaştırmayan bir kısırlaştırmayı esas alır, fikri gelişmeleri ve insanın kendi kendisini yönetmekte veya birlikte müzakereye dayalı ve şurayı hâkim kılacak çeşitli fikirlerin yarışmasından hakikat güneşinin doğmasının yolunu kapatmak ve hakkı boğmak isterler.
Hâlbuki Allah muradı bu değildir.
Eğer Murat bu olsaydı;
Tek fikir ve tek kişi yönetimi en ideal şey olur, diğerleri yasaklanırdı.
Zaten gerek de kalmazdı.
Oysa fikirlerin yarışmasından karanlık değil, hakikat güneşi doğar.

Bunu dilemiş olan Allah vahileri de yedi kıraate uygun bir zenginlikte gönderirken, müstebit-baskıcı yapıda olanlar ise önce okumada ve sonra da anlam çıkartmakta kısırlaştırmaya yönelirler;
daha bir asır geçmeden çıkartılmadık hüküm kalmaz ve artık ne yeni yasaya, ne de daima en güzeli aramaya lüzum kalır. Her şey dondurulur ve zaman durdurulur, hayat dondurulur.
Eğer bir kültür sadece üst bir sınıfın siyasi, sosyal ve ekonomik bakış açısını tekelleştiriyorsa ona istibdattan/baskıcılıktan başka ne denilebilir?
Yine bir vahi sadece tek bir anlama gelecek şekilde filizleri budanan bir ağaç gibi tek bir kıraatte donduruluyorsa o vahi sonraki nesillere geçmişi ve geçmişteki insanın tek tip hayatını asırlar sonrasının insanına yaşatmak amacından başka neye hizmet edebilir?
Hani Kuran “sözün en güzeline uymayı” emretmişti?
Sözün en güzeli nasıl olur da kodamanların bakış açısıyla aynı şeyi ifade eder?
Tek ve kısır bir yoruma eğer mevzuat kilitlenmişse, yeni yorumlara ne gerek kalır ki? Bu durumda yeni hükümler nasıl çıkartılır da maslahata uygun faydalı ufuklar açılabilir?
Hak dinde yasalar olup bittiyse parlamentoya gerek kalır mı? Parlamentere gerek kalır mı? Peki, vahiden bu sonucu çıkartıyorsan katılımcı demokrasi anlamına gelen “Şura” niçin Kuran surelerinden birisinin ismi olsun?
Öyle ise anlam daraltması diye açtığımız bu çok önemli başlık ilim ve adalet isteyenler için olağanüstü bir öneme sahiptir.
Bize göre bir vahiyi tek bir kıraate uygun hale getirmek, hareke ve noktalayarak anlamı kısırlaştırmanın, bir amacı filiz vermeyecek şekilde budamak veya yaprak çıkartacak kınları yakmaktan farkı yoktur. Bunun için son din ümmetinin de hatalı olarak monarşi ve aristokrasiye meylederek karanlıkta kaybolmasına bir anlamda ara vererek, diğer bir anlamda ise bir önemli açıklamadan sonra devam etmek üzere Mushaf haline getirilmiş ve filizleri ve yaprak kınları üzerinde duran çok bereketli vahiyi bence kısırlaştırmak anlamına gelen tek kıraat ile nokta ve harekelendirilerek anlam daraltmasına gidilmesi uygun değildi.
Öyle ise bir ara başlıkla açıklamayı sürdürelim.

Kuran’ın ikinci Defa Mushaf haline getirilmesi:

Bilindiği gibi selam ona Resulullah’a(s.a.s) vahyi geldikçe ezberlettirilir ve ayrıca ele geçen çeşitli yazım eşyaları üzerine yazdırılırdı. İlk Halife Ebu Bekir(r.a) zamanında yapılan savaşlarda Kuran ezberlerinde olan hafızlarların sayısının gittikçe azalması karşısında haklı olarak telaşlanan Ömer’in(r.a) uyarıları ile Kuran’ın bütün yazılmış nüshalarının bir kitapta toplanması işine başlandı. Herkes yanında bulunan Sure ve ayet bölümlerini getirdi, hafızların hafızalarının da karşılaştırılmasıyla, iki kapak arasında sayfaların toplandığı, adına Mushaf denilen kitap meydana getirildi. Bu gerçekten yapılması gereken bir işti.
Yapılmaması gereken ise, Vahyinin çeşitli şeyler üzerine yazılan o ilk yazımlarının hatıra olarak saklanmayıp zayi edilmesi idi. Bu konudaki değerlendirmeleri de, bu konunun uzmanı ve emsalleri içinde hatırı sayılır derecede güzel bir tefsir çalışması yapmış ve bundan da daha önemlisi objektif bir kaynak olan Prof. Süleyman Ateşin “yüce Kuran’ın çağdaş tefsiri “ isimli eserinin refakatinde yapalım. Kaynak olarak yararlanacağımız eserin yapacağımız alıntıları hep birinci ciltten olacağı için, sadece sayfa numaralarını vermekle yetineceğiz. İlk alıntıyı yapalım. Önce o hayırlı işten, yani Kuran’ın bütün sure ve ayetlerinin bir araya sıralanması ve ciltlenerek iki kapak arasına alınması(Mushaflaştırmak) hayırlı olayından bahsedelim.
8. sayfada şöyle yazılmıştır;
”Yemame savaşında yedi yüz sahabe şehit düşünce, Kuranı kerimin akıbetinden endişe duymaya başlayan Ömer İbn El Hattab, Halife Ebu Bekir’i, Kuran’ı yazmaya ikna etti. Bu işte görevlendirdikleri Zeyd İbn Sabit, yorucu bir çalışmadan sonra Kuran’ı surelerin tertibini göz önünde bulundurmadan derledi.”
Bu derleme elbette ki zaruri idi, ama ikinci kez tekrar yazdırılıp akabinde de hareke nokta gibi işaretlerle anlamların daraltılması gereksizdir. Böyle bir kıraat birliğine gerekte yoktu.
Çünkü Kuran Kıraat edilsin diye değil, okunsun, tertil ile tilavet edilerek anlaşılsın diyedir.
Onun makbulü içinden sessiz okuyup, düşünüp anlamak, araştırma yapmak, analiz yapmaktır okunması.
Kuran kendisinin kıraat edilmesini değil, okunup anlaşılmasını, üzerinde düşünülmesi istemektedir. Elbette ki mukallid/taklitçi için fark eder.
Ama Kuran insanı mukallid değil, aksine akleden, tefekkür eden, tedebbür eden rey sahibi insandır.
Bunun için Kıraatler farklı olsa, aynı olsa ne çıkar. Her bir ayrı kıraat bize bir başka bakış açışını hatırlatmaz mı?
Böylece ufkumuz genişleyip ilkelere varmamız, hüküm oluşturmamız daha kolaylaşmaz mı?
Ama Kuran okunup anlaşılsın diye değil de, anlaşılmadan yüksek sesle bağırılıp durulsun, bir gürültüdür kopsun, bununla mutmain olunsun diye bir lirik haz niyetiniz varsa, tabi ki içerik yerine, tek tipliliği yeğlersiniz.

Sözümüzü biraz yumuşatalım. Diyelim ki, hadi cahillerin kafası karışmasın diye tek bir kıraat resmileştirildi. Ama ilmin resmileştirilmemesi gerekirdi. Yani farizalı(Hipotezli) düşünmek ilim yapmaktır. Zaten feraiz de bundan başka nedir ki? Yani, harekesiz ve noktasız bir metin muhafaza edilmeli, ilme âşık olanlar bundan okumalıydı.

Yani önceki soyut metin muhafaza edilerek, bu metinde araştırmacılar içindir, İlimde derinleşmek isteyenler buradan istifade etsin denilebilirdi. Veya "tek kıraate biz indirdik ama biz bunu bir takım zaruretlerden böyle yaptık, inceleme ve araştırma yapmak isteyenler bunları yok saysınlar, ilimde derinleşsinler" diye bir ilan yapılabilirdi. Bunun aksine, önceki şeklin, yani ilim yapmaya daha müsait olan, ufuk açan metnin yasaklanıp, nüshaların yanlarında bulunduranlardan toplatılmasının manası nedir?

Araplar İslam öncesi de bu dili kullanmışlar. Arap şiirleri yazılmış, kimse bunları anlamadıklarını söylememiştir. Onlarda birden ziyade anlamları olan edebi sanatların kullanıldığı mecazları bol olan malzemeden inşa edilmişti şiirleri. Hatta kuzey batı Arabistan da yaşayan Nebatiler Aram alfabesinden Arap alfabesine geçiş döneminde bir alfabe kullandılar. Bugünkü gramerleri de yoktu. Ama fevkalade anlaşıyorlardı. Belki de Sarf ve nahiv ilmine uygun fiil çekimleri de yoktu. Yine güney doğu Asya da kullanılan ”Tay “ dili hep tek heceli sözcüklerle dolu, hem de yazılışları aynı okunuşları ayrı kelimeler var ama bu güne kadar anlaşıp gitmektedirler. Bunların arasını "titremlerle" ayırırlar. Beş tür titremle…
Demek ki, ilk Kuran kodifikasyonundan sonra, bazı sudan sebeplerle tekrar derleme yapılmasına, hareke ve noktalanmasını haklı gösterecek hiçbir sebep yoktur. Ama Monark lar her şeyi kendi kafalarına göre topluma dayatmak mizacında bulundukları için “modelci” dirler. Tıpkı Modernistler gibi. Düşünmezler ki, modelcilik aklı devreden çıkaran bir kötülüktür.
Ya imam Ebu Hanife gibi birisi gelip de teakkul, tefekkür ve tedebbürü devreye sokup Kuran emri olan “rey ileri sürmek” faaliyetini meşrulaştırmasaydı kim bilir daha da ne kadar kötüleşirdik. İmam Ebu halifeyi ilk önce fikri tekelleştirenler bir türlü hazmedemediler. Ama doğru olan şey bilinçsiz mukallitlik değil, aksine her müminin “benimdir” diyebileceği bir fikri olmalıdır. Vahiden de kendi anladığı bir şeyler mutlaka olmalıdır…
Bu ön açıklamalardan sonra, yine tarihi olayları öğrenmek üzere Prof. Ateşin eserinden aktarmalar yapalım.
Eserin onuncu sayfasında şöyle yazılmıştır:
”Hz. Osman’ın Halifeliği sırasında İslam devletinin sınırları genişlemiş ve çeşitli dilleri konuşan insanlar Müslüman olmuşlardı. Ana dilleri yabancı olan bu Müslümanların Kuran’ı Arap gibi okumaları elbette çok güçtü. Ayrıca Arabistan’ın biri birinden uzak bölgelerinde yaşayan Arap Kabilelilerinin Lehçe ve şiveleri arasında da –bugün olduğu gibi- büyük farklar vardı. Özellikle Ermenistan savaşında baş gösteren bu ayrılıklardan endişe eden kumandan Huzeyfe, dönüşte henüz evine gitmeden, Halife Osman’ın huzuruna girdi; Bu ümmet helak olmadan önce yetiş de onu kurtar, dedi. Irak’tan, Şam’dan, Hicaz’dan insanların toplandığı o savaşta, askerlerin birbirini tekfir etmelerine neden olan kıraat aykırılıkları gördüğünü anlattı. Ben Yahudi ve Hıristiyanların ihtilafa düştükleri gibi bu ümmetin de kitaplarında ihtilafa düşeceklerinden korkuyorum, dedi.”
Bu zatın telaşlanmasındaki gerçek sebebi bilemeyiz. Ama eğer Resulullah’ın gerçekten yakınında bulunmuşsa, onun Kıraat farkları konusunda tepki göstermeyip, ”öylede” okunabileceğini açıkladığını bilmesi gerekir. Yine herkes okuduğundan aynı şeyi anlamıyorsa ki bu gayet doğaldır, iki insanın dahi algısı tıpatıp birbirinin aynı değildir; bundan kim ne zarar görür ki?
Asıl zarar bir kimsenin veya bir sınıfın algısının peşinen doğru olduğunun kabulüyle toplumda resmi görüş yapılmasıdır zararlı olan.
Bu insanın feveranını Resulullah yanında bulunmuş olan devlet büyüklerinin aldırmaması ve hatta şu hadisi hatırlatması gerekir. “Bir kimse toplum helak oldu diye feryat ediyorsa, bilin ki kendisi helak olmuştur.
Yine ayrıca Resulullah herkesin her şeyi tıpatıp benzer şekilde anlamamasından doğan farka “rahmet” demişken, bunu en başta halife bilmekte iken, bu zatın “ümmet helak olmuştur” yaygarasına tepkisiz kalınması ve lafın ağzına tıkılmayışı da çok tuhaf bir tutum olmalıdır. Benim bu konudaki kanaatim ise; Emevi asilzadeleri veraya ve pozitif zühde(Devletçilik-Halkçılık) ilişkin Kuran hükümlerinden sıkıldılar. Monarşiye devam için yeni yasa yapma ihtiyacı olmamalıydı.
Bu da resmi bir yorumla sözün en güzeli olmayan bir mevzuat oluşturup bunu da geleceği dahi bağlama gücünü yükleyerek tabulaştırırsanız, yasa yapacak organa gerek kalmaz. Böylece de bi müstebit dahi kocaman toplumu yönetir hale gelir.
Mülk şehvetinden ayrı kalmak çok zorlarına gidiyordu. Onlar da Ermeni papazları gibi Veraya dayalı hak din yaşam biçiminden dönüp, kilise babalarının hiyerarşik yapılanmasına benzemek istiyorlardı. Yani din takva üzere yaşam için değil, dua ve ayin içindir tezinin yerleşmesini istiyorlardı. Ama Kuran okunup anlaşılmak içindir.
Yahudilerin ağlama duvarı önünde sallanarak yaptıkları gibi kıraat ederek mest olmak için değildir.
Çünkü Kafkaslarda ordunun bulunduğu bu dönemde temas kurdukları papazlar onlara işin kolayını öğretmişlerdi, diye tahmin ediyorum.
O da riyakârca yaşamak, yani camide ibadet etmek, zengin den fakire de küçük bir yardım yapmak, ama asla ekâbirlikten vazgeçmemek.
Feodalist ve liberalist üretim tarzını dine uygun bularak ihtiyaç fazlasını ahara infak etmeyip, israf, servet ve sermayeye ekleyerek ekonomik faaliyeti devam ettirmek anlamına gelen kapitalist üretim tarzına saparak hem dini inkâr etmek ve hem de Bakara–219/2 ve Nahl–71 ayetlerini ihlal etmek yolunu tuttular.
Zaten yapılan yeniden derleme, Kuran bütünlüğüne değil, onun sosyo ekonomik kalın çizgilerine yönelik olmuştur. O yönler törpülenerek tek anlama gelecek şekilde noktalanıp harekelenerek muğlâklaştırılmıştır. Ama dikkatli bir araştırmacı, bol ayetli bu kitaptan tekrar Resulullah zamanındaki Azimet, Zühd, takva ve veraya dayalı Hak dinin gerçek ekonomi politiğini keşfedip çıkartabilir(bkz. Maun suresi).
Yani Yukarıda geçen Resulullah hadisinde haber verilen husus gerçekleşmiştir. Müçtehit Hakim Ali Rahmet-ullah gibi dinimizi devletçilik ve halkçılık ilkeleriyle hareket eder nitelikte anlamamız perdelenmiştir.

Nitekim yukarıda belirttiğimiz gibi akıl eden, tefekkür ve tedebbür eden ve feraiz yapanlar için bir zararları olmamıştır. Açıklamamızı ispat için herhangi bir sureye bakalım. Mesela Meariç suresi olsun. Onu inceleyerek Maun süresinin doğru tefsirini berrak bir şekilde algılayabiliriz.
O Sürede “dini yalanlayan ve riyakâr olanların kimler olduğunu” ve zekâtın ne anlama geldiğini hemen anlarız. Her zekât geçen ayette “ihtiyaç fazlasının zimmetten çıkartılması “ anlamına geldiğini, yüzde iki buçuk “Kıptiliğiyle” alakası olmadığını anlarız.
İnfak ayetlerine bu tavırlarıyla hiç aldırmayanları nasıl hak dini ikrar edenler sayabiliriz?
Bu bakımdan dumanlandırılan bu operasyon, Kuran’a zerre kadar zarar verememiştir. Zarar görenler ise, zaten veraya yatkın olmayan ve birilerini kutsallaştırarak, kendi yorumlarını Allah kelamı yerine koyanlardır. Hazretler ve efendiler icat ederek şirk ehli oluverenler yollarını şaşırmışlardır.
Zamanla dini ticarileştirip, ticareti de dinleştirenler tuzaklarını bu kesimdekilerin yeşil ot alanlarına kurmuşlardır.
Bunlar da zarar görüversinler.
Şöyle ki, Allah’ın kitabını rehber edinen ve Vakıa süresinde açıklandığı gibi, 88. ayette tanımlanan kimselerdir “innehü, Le Kuran’ün kerim ün” (kesinlikle o Kuran kerem sahipleri içindir), o da “faziletli, erdemli” anlamına gelir. İşte onlar Kuran geldiği yere gitse de sadece bu ayet kalsa yine kurtuluşa ererler.
Bunun için bu ikinci toplamada, toplayanlar noktalayıp, harekeleyenler ne yapmış olurlarsa olsunlar, ona zarar verememişlerdir.
Allah dilerse aksayan gerçek sosyo ekonomi politiği, ona iyi gözle bakmayanların da kalplerine yazabilir. Bu bakımdan, bu olayın büyütülmesinden yana değilim. Noktalama ve harekeleme, hem faydası, hem zararı olan bir işlemdir. Faydası şudur ki, sıradan insanlara kitap inmesine rağmen, onlar büyük bir tembellik içinde onun ne meal, ne de tefsirinin kapağını bile kaldırmaz ki, çok zengin manalara gelen noktasız-harekesiz metin üzerinde kafa yorsun.
Ama âlimler açısından durum farklıdır. Onlar, Ayetin içini açıp yarmak ve elinden geldiği kadar içindekini dışarı dökmek zorundadır.
Çünkü onun görevi, ayetlerden ilkelere, oradan da evrensel hukuku keşfetmek ve Adalet devletini yürürlüğe koyma zorunluluğu vardır.
İslam coğrafyasında hem gerçek demokrasinin ve hem de ekonomik demokrasinin bir türlü yerleşememesinin sebepleri arasında en önemlisi Vahi ağacı budanarak ve yaprak kınları dağlanarak dumura uğratılmasıdır.
Bunu yönetimde kolaylık için yapmışlardır.
Mevzuat hazır ve gelecek zamanlar için dahi değiştirilmemek güzelleştirmemek için hazırdır. Başa bir kimse kondurulup hele de hanedan ilan edilerek veraset yoluyla da saltanatı sülalece sürdürme garantisi verilince fikir tartışması ve en güzelini arama idealizmi asayişe kurban edildi demektir.
Bu ise hak dine ve hakiki dindara hiç yakışmayan bir tutum ve davranıştır. Bunu icat edenlerle birlikte tepkisiz kalanlarda cezalarını (ben ceza değil hak ettiklerini) çekmektedirler. Bu ceza ise “saman çöpü kadar bile ağırlık taşımamak” zillet cezasıdır. Ta ki bu ümmet kendisinde olanı değiştirip Ra’d–11 ayette anlatılan şartları tersine çevirdiğinde o zaman yepyeni bir halk yaratılmış ve melekût için hazırlanmış ümmet sahnede demektir(Bkz. Maide–54)

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (2. November 2016 Saat 12:41 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (1. November 2016)
Alt 1. November 2016, 07:23 PM   #2
kuman
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Mar 2013
Mesajlar: 641
Tesekkür: 77
125 Mesajina 170 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
kuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud of
Standart

Nedense bu makale ye içim ısınmadı hatta spğuk geldi bana. Daha önce bu siteden alıntılanan yazılar sıcak gelirdi, sanki bu yazı da yanlışlıklar var gibi belki de ben anlayamadım
kuman isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 2. November 2016, 05:31 PM   #3
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Saygın Kuman.

Yaptığım alıntının bütünlüğünü bozamazdım.
Kuranın toplanması hikayesi beni de çok rahatsız ediyor. (Bu husus daha evvel tartışılmıştı)
Eğer ayetle peygambere "Ayetleri bir bütün halinde topla ve yaz" diye bir vahi gelmişse peygamber bunu yapmıştır; ve bu emir de kitapta yazılı, demek ki yazılmış, ama..........
Yazdıklarımda bu yönü belirtme imkanım olmadığından yazının diğer yönlerinde anlatılanları değerlendirirsen mutlu olurum.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

Konu galipyetkin tarafından (2. November 2016 Saat 08:51 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 6. November 2016, 07:52 PM   #4
kuman
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Mar 2013
Mesajlar: 641
Tesekkür: 77
125 Mesajina 170 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
kuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud of
Standart

Sevgili yetkin
Kur an dan mezhep çıkmaz, tarikat çıkmaz, o, bu, şu çıkmaz. Tartışma çıkmaz eğer ki bu Tanrı buyruğu ise.
Kur an da tartışılarak güzel çıkmaz çünkü kendi güzeldir güzeli tavsiye eder.

Tanrı buyruğu ise yada öğüdü ise konuşma, anlaşma gereksizdir neyse o dur.

Tartışma veya kabul edilebilme varsa Tanrı buyruğu yada öğüdü değildir.

Bu gün biri demiş " sizin Tanrınız bu Peygamber'iniz bu ise ben Ateist im"
Bende aynı fikirdeyim.

Başka konular da namaz var mı kaç vakit Nasıl gibi konular var ise evet ben ateist im çünkü benim Tanrı anlayışım Peygamber anlayışım bu değil.

Yatsı namazı var mı vakti ne diye tartışma var ise bu doğruyu bulmak için yapılan bir konuşma değil sadece benim bilgim seni yener konuşması dır ki beni sadece yanlışa götürür.

Aslında daha söylenecek çok şey var ancak zaten bunlar söylenmiş.
kuman isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 7. November 2016, 06:16 PM   #5
bartsimpson
Super Moderator
 
bartsimpson - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2012
Mesajlar: 963
Tesekkür: 481
200 Mesajina 303 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
bartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud of
Standart

Alıntı:
kuman Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Sevgili yetkin
Kur an dan mezhep çıkmaz, tarikat çıkmaz, o, bu, şu çıkmaz. Tartışma çıkmaz eğer ki bu Tanrı buyruğu ise.
Kur an da tartışılarak güzel çıkmaz çünkü kendi güzeldir güzeli tavsiye eder.

Tanrı buyruğu ise yada öğüdü ise konuşma, anlaşma gereksizdir neyse o dur.

Tartışma veya kabul edilebilme varsa Tanrı buyruğu yada öğüdü değildir.

Bu gün biri demiş " sizin Tanrınız bu Peygamber'iniz bu ise ben Ateist im"
Bende aynı fikirdeyim.

Başka konular da namaz var mı kaç vakit Nasıl gibi konular var ise evet ben ateist im çünkü benim Tanrı anlayışım Peygamber anlayışım bu değil.

Yatsı namazı var mı vakti ne diye tartışma var ise bu doğruyu bulmak için yapılan bir konuşma değil sadece benim bilgim seni yener konuşması dır ki beni sadece yanlışa götürür.

Aslında daha söylenecek çok şey var ancak zaten bunlar söylenmiş.
Sevgili Kuman.

Kuran eğer akla hitab eden ve düşünmeye, tefekkür etmeye sevk eden bir kitapsa, sorgulamak bunun yan ürünüdür ve gayet doğaldır.

İbrahim bile Allahı sorgulayarak ve araştırarak bulmuştur.

Öyle olmasaydı Kuranın ilk emri IKRA olur muydu?

Yoksa bu emrin muhatabı biz değilizde başka birisi mi?

Biz IKRA'yı yanlış mı anladık...
__________________
"Hayat bugündür. Emin olduğun tek hayat. Onu en iyi şekilde yaşa."
bartsimpson isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 9. November 2016, 12:50 PM   #6
kuman
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Mar 2013
Mesajlar: 641
Tesekkür: 77
125 Mesajina 170 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
kuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud ofkuman has much to be proud of
Standart

Sayın bart

Mushaf ın nesini sorgulayacağız ?

Yazılmış bir kitap. Kitap doğru mu diye sorgulayacağız ? Anlamı doğru mu diye sorgulayacağız.
Peki nasıl EMİN olacağız sorgulama neticesinde ?
Sonuçta İman, Emin olmak değil mi ? Vicdanımızın sesini dinleyerek mi emin olacağız ?

İbrahim veya Musa peygamber neyi sorgulamış ? Kitabımı ?

Konu kuman tarafından (9. November 2016 Saat 06:09 PM ) değiştirilmiştir.
kuman isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 10. November 2016, 09:21 AM   #7
bartsimpson
Super Moderator
 
bartsimpson - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2012
Mesajlar: 963
Tesekkür: 481
200 Mesajina 303 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
bartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud ofbartsimpson has much to be proud of
Standart

Alıntı:
kuman Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Sayın bart

Mushaf ın nesini sorgulayacağız ?

Yazılmış bir kitap. Kitap doğru mu diye sorgulayacağız ? Anlamı doğru mu diye sorgulayacağız.
Peki nasıl EMİN olacağız sorgulama neticesinde ?
Sonuçta İman, Emin olmak değil mi ? Vicdanımızın sesini dinleyerek mi emin olacağız ?

İbrahim veya Musa peygamber neyi sorgulamış ? Kitabımı ?
Dedim ki;

"Biz IKRA'yı yanlış mı anladık..."

Doğru yoldasınız ama bu konuda biraz daha düşünmenizi rica ederim...
Cevap gelecektir.
__________________
"Hayat bugündür. Emin olduğun tek hayat. Onu en iyi şekilde yaşa."
bartsimpson isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 10. November 2016, 05:55 PM   #8
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Sayın Beyefendiler.

Fikir "alış-veriş"leriniz gıpta ettirici seviyede...
Devam etmesini dilerim. Bu sitede özlem duyulan bir şey.

Bu devam ettirme dileğimi de konu benim alıntıladığım bir yazı olması nedeniyle; o yazıdan bir pasajı devam etmesini temenni ettiğim yazılarınızda çerçeve olması için tekrar etme gereğini duydum.

Bakın yazıda ne diyor:

"....... Allah bunun için vahileri BİRDEN ZİYADE KIRAATE elverişli bir yapıda insanlara gönderir ki, aklen ve fikren çok çok genişlesin.

Yeryüzüne hâkim olmak isteyenler ise, her şeyi tek kalıba dökerek öğretmeyi ve yönetmeyi basite indirgemek isterler.
Fikirleri dondurmak ve sözün değil en güzeline, vasatına bile ulaştırmayan bir kısırlaştırmayı esas alır, fikri gelişmeleri ve insanın kendi kendisini yönetmekte veya birlikte müzakereye dayalı ve şurayı hâkim kılacak çeşitli fikirlerin yarışmasından hakikat güneşinin doğmasının yolunu kapatmak ve hakkı boğmak isterler.
Hâlbuki Allah muradı bu değildir.

EĞER MURAT BU OLSAYDI;
Tek fikir ve tek kişi yönetimi en ideal şey olur, diğerleri yasaklanırdı.
Zaten gerek de kalmazdı.
Oysa FİKİRLERİN YARIŞTIRILMASINDAN karanlık değil, hakikat güneşi doğar.

Bunu dilemiş olan Allah vahileri de yedi kıraate uygun bir zenginlikte gönderirken, müstebit-baskıcı yapıda olanlar ise önce okumada ve sonra da anlam çıkartmakta kısırlaştırmaya yönelirler;
daha bir asır geçmeden çıkartılmadık hüküm kalmaz ve artık ne yeni yasaya, ne de daima en güzeli aramaya lüzum kalır. Her şey dondurulur ve zaman durdurulur, hayat dondurulur.
Eğer bir kültür SADECE üst BİR SINIFIN siyasi, sosyal ve ekonomik BAKIŞ AÇISINI tekelleştiriyorsa ona istibdattan/baskıcılıktan başka ne denilebilir?

Yine bir vahi sadece tek bir anlama gelecek şekilde filizleri budanan bir ağaç gibi tek bir kıraatte donduruluyorsa o vahi sonraki nesillere geçmişi ve geçmişteki insanın tek tip hayatını asırlar sonrasının insanına yaşatmak amacından başka neye hizmet edebilir?
Hani Kuran “SÖZÜN EN GÜZELİNE uymayı” emretmişti?
(Hadis uydurmalarını göz önünde bulunduralım.)
Sözün en güzeli nasıl olur da kodamanların bakış açısıyla aynı şeyi ifade eder?
Tek ve kısır bir yoruma eğer mevzuat kilitlenmişse, yeni yorumlara ne gerek kalır ki? Bu durumda yeni hükümler nasıl çıkartılır da maslahata uygun faydalı ufuklar açılabilir?
Hak dinde yasalar olup bittiyse parlamentoya gerek kalır mı? Parlamentere gerek kalır mı? Peki, vahiden bu sonucu çıkartıyorsan katılımcı demokrasi anlamına gelen “Şura” niçin Kuran surelerinden birisinin ismi olsun?
Öyle ise anlam daraltması diye açtığımız bu çok önemli başlık ilim ve adalet isteyenler için olağanüstü bir öneme sahiptir.

Bize göre bir VAHYİ TEK BİR KIRAATA UYGUN HALE GETİRMEK, hareke ve noktalayarak anlamı kısırlaştırmanın, bir amacı filiz vermeyecek şekilde budamak veya yaprak çıkartacak kınları yakmaktan farkı yoktur. Bunun için son din ümmetinin de hatalı olarak monarşi ve aristokrasiye meylederek karanlıkta kaybolmasına bir anlamda ara vererek, diğer bir anlamda ise bir önemli açıklamadan sonra devam etmek üzere Mushaf haline getirilmiş ve filizleri ve yaprak kınları üzerinde duran ÇOK BEREKETLİ VAHYİ bence KISIRLAŞTIRMAK ANLAMINA gelen tek kıraat ile nokta ve harekelendirilerek anlam daraltmasına gidilmesi uygun değildi."

Saygılarımla.
Galip Yetkin.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11. November 2016, 04:51 PM   #9
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Alıntıladığım yazıda şöyle bir ifade var:
"Allah bunun için vahileri BİRDEN ZİYADE KIRAATE elverişli bir yapıda insanlara gönderir ki, aklen ve fikren çok çok genişlesin."
Burada belirtilen "BİRDEN ZİYADE KIRAAT"in esası, "7/YEDİ HARF ÜZERİNE KIRAAT"tir.
Buradaki "7/yedi" deyişi önemlidir.

Ben bu konuyu çok sene evvel Sayın Prof. Dr. Süleyman Ateş'in "Kuran Tefsiri" adlı eserinden incelemiştim; ve bu inceleme beni tatmin etmemişti ve konuyu uykuya bırakmıştım. Bu gün bu konu nedeniyle bu deyişi deşmenin zamanı geldi diye düşünüyorum
Sayın Hakkı Yılmaz'ın bu yöndeki görüşlerini hatırlamıyorum.
Belki Sayın Dost1 bu yönde gerek Hakkı Yılmaz, gerek kendi görüşleri ile bizi aydınlatır.
Bu hususta bilgi ile görüş sahibi olanların da bilgi ve görüşleri bizi ilgilendirecektir.
Rica etsem
"7/yedi harf üzere kıraatin"
ne olduğunu yazar mısınız?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (12. November 2016 Saat 08:00 PM ) değiştirilmiştir. Sebep: "
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 24. November 2016, 10:33 AM   #10
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Yedi Harf Ve Kıraat Meselesi

Kur’an-ı Kerim’in kıraatıyla doğrudan ilgili meselelerden olan yedi harf ve kıraat meselesi KUR'AN'DAN OLMAYIP ilgili alimlerin en çok üzerinde durdukları konular arasında yer almıştır. Bu iki konu birbirine karıştırılmış, bazen aynı şeyler olduğu söylenmiş, bazen de ayrı ayrı şeyler oldukları belirtilmiştir. Kanaatimizce birbirinden ayrı olan bu meseleleri ana hatlarıyla anlatalım:

A) Yedi Harf Meselesi:

Yedi harfin ne anlama geldiği ve neye delalet ettiği hususunda alimler farklı görüşler öne sürmüşlerdir. Konuyla ilgili görüşleri 40’a kadar çıkaranlar varsa da bunların belli başlıları şunlardır:
1) Yedi Harf tabiri kendi başına müşkil/zor/kapalı bir terimdir. Bu kapalılık hem harf, hem de yedi kelimesinden gelmektedir. Çünkü harf kelimesi, bir çok anlamlara gelen müşterek bir lafızdır. Yedi rakamı ise, bilinen sayı olduğu gibi, çokluktan kinaye olarak kullanılabilir.
2) Yedi Harf, meşhur yedi lehçedir. Bu lehçeler ise, Kureyş, Huzeyl, Sakif, Hevazin, Kinane, Temim ve Yemen kabilelerine aittir.
3) Yedi Harf, yedi vecihtir. Yani bir şeyin aynı anlama gelen çeşitli lafızlarla söylenmesidir. “Akbil, Helümme, Teal” lafızlarının “Gel” anlamını ifade etmesi gibi.
4) Yedi Harf, yedi çeşit kelamdır. Emir, nehiy, helal, haram, muhkem, müteşabih ve emsal gibi.
5) Yedi Harf, Kur’an’ın mutlaka yedi lehçe ile değil, yer yer farklı lehçelerle okunabileceğinin ifadesidir.
6) Yedi Harf, kıraat imamlarına nisbet edilen yedi kıraat değildir.
7) Yedi Harf, Kur’an’ın okunuşu hususunda Yüce Allah’ın, Rasulullah’ın isteğini kabul ederek kullarına tanıdığı bir ruhsat, kolaylık ve genişliktir.
8) Yedi Harf, Kur’an’daki bazı kelimelerin okunuşlarında görülen bir tür çeşitliliktir. Bu çeşitlilik hiç bir zaman, anlamda herhangi bir çelişkiye ve farklılığa sebep olmamaktadır.

Sonuç olarak Yedi Harfle ilgili şunu söyleyebiliriz: Birinci asrın ilk yarısından itibaren Kureyş lehçesinin ve eğitiminin yaygınlaşması üzerine Yedi Harf meselesi, önemini kaybetmiştir. Zaruretten dolayı, kısa bir süre için ruhsat olarak getirilen bu uygulama artık sona ermiştir. Bugün ise, ilmi bir mesele olarak incelenmekten başka bir değeri yoktur.

B) Kıraat Meselesi:

Kur’an kelimeleri üzerinde (nokta ve işaretler olan) med, kasr, hareke, sükun, nokta ve i’rab yönünden farklı okuyuşlara kıraat denmiştir. Osman (r.a.) zamanında çoğaltılarak belirli merkezlere gönderilen Mushafların harekesiz ve noktasız oluşu muhtelif kıraatlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Hicri 1. asrın ikinci yarısından itibaren Medine, Mekke, Kufe ve Basra’da kıraat mektepleri açılmaya başlanmış, 2. asrın başlarından itibaren de çok çeşitlenen kıraatler içinde tercih edileni belirtmek üzere Yedi Kıraat (Kıraat-ı Seb’a) tabiri yaygınlaşmıştır.

Konuyla ilgili çalışmalar yapılmış, yazılan eserlerle kıraat bir ilim olarak tesbit edilip uygulanmıştır. Nihayet Ebu Bekir b. Mücahid (324/925) yazdığı “Kitabu’s-Seb’a” isimli eseriyle kıraatları yedide sınırlarken sahih kıraatları da toplamıştır.

Yalnız bu yedi kıraatin Yedi Harften ayrı olduğu, aralarında bir ilginin kurulmaması gerektiği unutulmamalıdır.

Daha sonra kıraatların sayısı ona yükselmiştir. Böylece Yedi Harfin yedi kıraatla açıklanmasına yönelik arayışlar da sona erdirilmiştir. Bu on kıraate dört kıraatın da ilave edilmesiyle 14’ü bulduğu görülmektedir.
Belirtilen ve sayısı 14’ü bulunan sahih kıraatlarda müslümanlar için ezberleme, anlama ve hüküm çıkarma gibi kolaylıkların söz konusu olduğu bilinmelidir.

(Bu yazı bazı kısımları çıkartılarak/kısaltılarak http://www.mumsema.org/kuran-ile-ilg...-meselesi.html da belirtilen Mumsema İslam Arşivi sitesinden alınmıştır.)

Bundan sonra bu görüşlere aykırı başka bir yazı daha yazacağım.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (28. November 2016 Saat 03:24 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
anlam, bilgide, daraltması, standartçılık


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:19 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam