hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > TEMİZLİK VE İBADET > İbadet > Namaz

Konu Kapatılmıştır
 
Seçenekler Stil
Alt 24. December 2009, 12:26 AM   #1
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart Salât her kişinin harcı değildir

SALÂT HERKESİN HARCI DEĞİLDİR

HUŞÛ ve RİYA

Salât her kişinin değil, er kişinin harcıdır. Bu huhsuta şu âyetler dikkatimizi çekmektedir:
Bir de sabıra, salâta [ğitime, öğretime, sosyal destek kurumlarına] yardım isteyin. Şüphesiz bu [salât ve sabra yardım isteme], saygılı olanlardan; gerçekten Rabb'lerine kavuşacaklarına ve gerçekten kendilerinin O'na dönücü olduklarına inanan kimselerden başkasına çok ağır gelir. (Bakara/45-46)
Öyle er kişiler ki, ticaret ve alış-veriş Allah'ı anmaktan, salâtı ikâme etmekten ve zekât vermekten onları alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin ters döndüğü bir günden korkarlar. (Nûr/37)

Şimdi de müşrik ve münâfıkların salâta yaklaşımlarıyla ilgili olan şu âyetlere göz atalım:
Şüphesiz ki münâfıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Halbuki O, onların aldatıcısıdır. Ve onlar, salâta kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Ve Allah'ı ancak, pek az olarak anarlar. (Nisâ/142)
Bu nedenle, şu destekçilerin vay haline! Onlar destek verişlerinden gâfildirler, onlar, gösteriş yaparlar, ve mâûnu vermezler. (Mâûn/4-7)

Bu âyetlerden anlaşıldığına göre toplumda iki tür salât edenler vardır. Biri, salâtı huşû ile yapanlar, diğeri de riya için yapanlar. O nedenle huşû ifadesini iyi anlamak durumundayız.
HUŞÛ: Huşû, “kişinin bakışını yere çevirmesi, gözünü kısması, sesi genzinden çıkarması” demektir.

Kur’ân'da huşû kelimesi şu âyetlerde yer almaktadır:

Kesinlikle, inananlar felah buldular [durumlarını korudular/zafer kazandılar]. Onlar, salâtlarında huşûlu olan kimselerdir. (Mü’minûn/1-2)
Şüphe yok ki müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, saygıda duran erkekler ve saygıda duran kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, huşûlu erkekler ve huşûlu kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını muhafaza eden erkekler ve ırzlarını muhafaza eden kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve Allah'ı çok zikreden kadınlar; Allah, onlar için bir mağfiret ve büyük bir ödül hazırlamıştır. (Ahzâb/35)

Ve şüphesiz ki Kitap Ehlinden, Allah'a inananlar, size indirilene ve kendilerine indirilene Allah'a huşû [saygı] duyanlar olarak inananlar vardır. Onlar Allah'ın âyetlerini az bir değere değişmezler. İşte onlar, ücretleri Rabb'leri katında olanlardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir. (Âl-i İmrân/199)
De ki: Siz ona [Kur’ân'a] ister inanın, ister inanmayın; şu daha önce kendilerine ilim verilenler; o [Kur’ân] onlara okunduğunda onlar, secde ederek [teslimiyet göstererek] çeneleri üstü kapanırlar. Ve, “Rabbimiz tenzih ederiz. Rabbimizin vaadi mutlaka gerçekleşecektir” derler. Ve onlar, ağlayarak çeneleri üstü kapanırlar. Ve bu [Kur’ân] onların huşûunu [saygılarını, alçak gönüllüğünü] artırır. (İsrâ/107-109)

Şüphesiz senin yeryüzünü huşûlu [boynu bükük] görüp de Bizim onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman onun titreşmesi ve kabarması da O'nun âyetlerindendir. Şüphesiz ki ona hayat veren kesinlikle ölüleri de diriltir. Şüphesiz O, her şeye gücü yetendir. (Fussılet/39)
Ve Zekeriyyâ; hani o, Rabbine, “Rabbim! Beni tek başıma bırakma, Sen vârislerin en hayırlısısın” diye seslenmişti de Biz, o'nun için icabet etmiştik. Ve kendisine Yahyâ'yı ihsan ettik. Ve o'nun için eşini düzelttik [doğum yapmaya elverişli hale getirdik]. Şüphesiz onlar hayırlarda yarışıyorlar, umarak ve korkarak Bize yalvarıyorlardı. Ve Bize karşı derin saygı duyuyorlardı. (Enbiyâ/89-90)
Eğer Biz bu Kur’ân'ı bir dağa indirseydik, Allah'ın haşyetinden onu huşû yapar [saygı duyar, baş eğmiş], parça, parça olmuş görürdün. Ve Biz bu misalleri tefekkür ederler diye insanlara veriyoruz. (Haşr/21)

Yüzler [kişiler] var ki, o gün çalışmış, yorulmuş olmasına rağmen eğilmiş, zillete düşmüştür. (Ğaşiye/2-4)
Baldırın çıplak kalacağı [gerçeğin bütün çıplaklığıyla ortaya konulup işin büyümeye başladığı/işin ciddîleştiği] ve secdeye davet edildikleri gün artık güçleri yetmez. Gözleri yere eğilmiş, kendilerini bir zillet/hor görülme/alçalma sarmış bulunur. Oysa onlar, sağ-salim iken de secdeye davet ediliyorlardı. O halde bu sözü yalanlayanları Bana bırak! Biz onları bilmedikleri yerden yakalayacağız. (Kalem/42-44)

O hâlde onlardan geri dur [sırt çevir]. O günde çağırıcı'nın, nüküre [bilinmedik, inkâr edilen, yadırganan bir şeye] çağırdığı o günde gözleri düşkün düşkün, o davetçiye hızlıca koşarak kabirlerinden çıkarlar, sanki onlar darmadağın çekirgeler gibidirler. O kâfirler, “Bu, zor bir gündür” derler. (Kamer/6-8)
Ve sen, onları zilletten dolayı başları öne eğilmiş, göz ucuyla gizli gizli etrafa bakarlarken ona [ateşe] sunulduklarını göreceksin. İman etmiş kimseler de, “Şüphesiz zarara uğrayanlar, kendilerini ve ehillerini [ailelerini, yakınlarını] kıyâmet günü zarara uğratmış olan kimselerdir” dediler. Gözünüzü açın! Şüphesiz zâlimler devamlı bir azap içerisindedirler. (Şûrâ/45)

O gün onlar, kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar. Sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi. Gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde. İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür! (Me‘âric/43-44)
Yürekler o gün titreyerek çarpar. Onların gözleri saygılıdır. (Nâziât/8-9)
O gün, hiçbir eğriliği olmayan o davetçiye uyarlar ve Rahmân için sesler kısılmıştır. Artık sadece hafif bir ses duyacaksın. (Tâ-Hâ/108)

Ve sen kalktığın [elçilik görevini yapmak için ortaya çıktığın] ve boyun eğenler arasında dolaştığın zaman seni gören Azîz [mutlak galip] ve Rahîm'e [engin merhamet sahibine] güvenip dayan. (Şu‘arâ/217-219)
İnananlar için hâlâ vakti gelmedi mi ki, kalpleri Allah'ı anmak ve Hakk'tan gelen için ürpersin de, daha önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmiş, dolaysıyla kalpleri katılaşmış kimseler gibi olmasınlar. Onların çoğu da yoldan çıkmıştır. (Hadîd/16)
Bu âyetlerde görülüyor ki huşû, çoğunlukla “vücut organlarının saygısı” anlamına kullanılmakla birlikte, “genel saygı” anlamını ifade etmektedir. Öyleyse huşû kavramını, “gözlerimizle, sesimizle, yüzümüzle, gönlümüzle yüce yaratanımıza karşı bilinçli olarak ve içtenlikle göstereceğimiz saygı” şeklinde tanımlayabiliriz.
Müşrik ve münâfıklar da salât ediyorlar, ama bunu “gösteriş” amaçlı yapıyorlar:
Ve Allah'a ve âhiret gününe inanmadıkları halde mallarını insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimseleri (Allah sevmez). Şeytan kim için arkadaş olursa, o ne kötü arkadaştır! Bir de bunlar, Allah'a ve âhiret gününe iman etselerdi ve Allah'ın kendilerini rızıklandırdığı şeylerden infak etselerdi ne kendilerinin aleyhlerine olurdu ki? Allah onları çok iyi bilendir. (Nisâ/38-39)

Şüphesiz ki münâfıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Halbuki O, onların aldatıcısıdır. Ve onlar, salâta kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Ve Allah'ı ancak, pek az olarak anarlar. (Nisâ/142)
Bu nedenle, şu destekçilerin vay haline! Onlar destek verişlerinden gâfildirler, onlar, gösteriş yaparlar, ve mâûnu vermezler. (Mâûn/4-7)
Ve onların Beyt'in [Ka‘be'nin] yanındaki salâtları, sadece, ıslık çalmak ve el çırpmaktır. –Öyleyse küfretmiş olduğunuzdan dolayı bu azabı tadınız!– (Enfâl/35)

Şu, Allah yolunda mallarını bağışlayan, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayan ve incitmeyen kimselerin mükâfâtları Rabb'lerinin yanındadır. Onlar üzerine hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Ma‘rûf söz [bir tatlı dil, güzel söz] ve bağışlamak, kendisini eza [incitme, başa kakma] izleyen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, ğanî'dir [zengindir; hiçbir şeye muhtaç değildir], halîm'dir [yumuşak davranandır]. Ey iman etmiş kimseler! Allah'a ve son güne inanmadığı halde malını insanlara gösteriş için bağışlayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakarak ve eziyet ederek boşa çıkarmayın. İşte onun durumu, üzerinde biraz toprak bulunup da üzerine bir sağanak isabet ettiği zaman, sağanağın cascavlak olarak bıraktığı kayanın durumu gibidir. Onlar, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Ve Allah, kâfirler topluluğuna hidâyet etmez. (Bakara/262-264)

Bu âyetlere dikkat edildiğinde, kâfirlerin de salât ettikleri, ama onların salâtı, birtakım kötü amaçlar için yaptıkları ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki: Bu âyetlerde sadaka verenlerin (sadaka da salât kapsamındadır; sosyal destektir), sırf insanlara gösteriş yapma, caka satma amacı güttükleri ve sadaka verdikleri kişileri minnet duygusu altında bırakmayı ve bundan maddî ve manevî çıkar sağlamayı hedefledikleri bildirilmektedir.

Bu âyetlerden anlaşılan o ki, kişi, yaptığı salâtı, şükür ve Allah'ı hoşnut etmek için yapmalıdır. Allah'ın kendisine verdiği akıl, fikir, bilgi, deneyim, mal, mülk, servet, sağlık gibi nimetlerin karşılığını huşû ile, tepeden tırnağa Allah'a saygıyla ödemelidir. Kendisine verilmiş nimetlerin gerçek sahibinin kendisi olmayıp Allah olduğunu bilmelidir. Sebe halkı ve Kârûn gibi şımarmamalıdır. Rabbimiz bunların durumunu bize örnek olarak vermiştir:
Şüphesiz Kârûn, Mûsâ'nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, şüphesiz onun anahtarları güçlü kuvvetli bir topluluğa ağır gelirdi. Bir zaman kavmi ona demişti ki: “Şımarma! Şüphesiz ki Allah şımarıkları sevmez. Ve Allah'ın sana verdiğinde âhiret yurdunu iste, dünyadan da nasibini unutma! Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun. Ve yeryüzünde bozgunculuğu isteme. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.” O [Kârûn], “O [servet], bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi” dedi. Bilmez miydi ki Allah, kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok topluluğu [taraftarı, birikimi] olan kimseleri kesinlikle helâk etmişti. Ve günahkârlar günahlarından sorulmaz [Allah onların hepsini bilir]. Derken o [Kârûn], ziynet [ihtişam] içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını isteyen kimseler, “Keşke Kârûn'a verilen gibi bizim de olsaydı! Şüphesiz ki o [Kârûn], çok büyük bir nasip sahibidir” dediler. Ve kendilerine ilim verilmiş olan kimseler ise, “Yazıklar olsun size! İman eden ve sâlihi işleyen kimseler için Allah'ın mükâfatı daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir” dediler. Sonunda Biz onu ve evini yere geçirdik. Artık Allah'ın astlarından kendisine yardım edecek bir taraftar da olmadı ve o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi. Ve daha dün onun yerinde olmayı isteyenler, “Demek ki Allah kullarından dilediğine rızkı genişletiyor ve daraltıyor. Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Ve demek ki inkârcılar felâh bulmuyorlar” diyerek sabahladılar. İşte âhiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimseler için kılarız. Ve akıbet, takvâ sahipleri içindir. (Kasas/76-83)

Andolsun ki, Sebe kavmi için iskan ettikleri yerde bir âyet vardı: Sağdan ve soldan iki bahçe! –“Rabbinizin rızkından yiyin ve O'nun için şükredin [karşılığını ödeyin]! Ne güzel bir belde ve çok bağışlayıcı bir Rabb!”– Fakat onlar yüz çevirdiler [karşılığını vermediler]. Biz de üzerlerine arim [barajların] selini salıverdik ve iki bahçelerini onlara buruk yemişli, ılgınlık ve içinde biraz da sidir ağacı bulunan iki bahçeye çevirdik. Bu, onların küfretmeleri nedeniyle Bizim onları cezalandırmamızdır. Ve Biz sadece çok nankör olanları cezalandırırız. Ve Biz onlarla o bereket verdiğimiz memleketler arasında, sırt sırta şehirler meydana getirmiştik. Ve onlara da muntazam gidiş-geliş düzenledik: –Buralarda gecelerce ve gündüzlerce [sürekli] emniyet içinde gidin-gelin!– Sonra da onlar, “Rabbimiz! Seferlerimizin arasını uzaklaştır!” dediler ve nefislerine zulmettiler. Şimdi de Biz onları ehadis [efsaneler] kıldık ve tamamen didik-didik dağıttık. Şüphesiz ki bunda tüm çok şükreden sabırlı için elbette âyetler vardır. Ve andolsun ki, İblis onlar hakkındaki zannını tasdik etti de mü’minlerden ibaret bir kesimden başkası ona [İblis'e] uydular. Halbuki onun [İblis] için onlar üzerinde hiçbir sultan [kudret] yoktu. Fakat Biz âhirete imanı olanı, ondan şekk içinde bulunandan [yeterli bilgisi olmayandan] ayırt edecektik. Ve senin Rabbin her şeyi iyice koruyandır. (Sebe/15-21)

Ve onlara, iki adamı örnek ver: Biz bunlardan birine her türlü üzümlerden iki bağ kıldık ve ikisinin [iki bağın] etrafını hurmalarla donattık. Aralarında da bir ekinlik kıldık. Her iki bahçe de, hiçbir şeyi eksik bırakmaksızın, ürünlerini verdiler. Aralarında da ırmak yardık/akıttık. Bu kişi [iki bağın sahibi] için ayrıca başka gelir de vardı. Bundan dolayı bu adam arkadaşına konuşarak, “Ben, malca senden daha çok, insan sayısı bakımından da senden daha güçlüyüm” dedi. Ve bu adam, kendine zulmederek bağına girdi: “Ben, bunun hiç yok olacağını sanmıyorum. Ben Saat'in kopacağını da zannetmiyorum. Velev ki Rabbime geri götürüldüm, kesinlikle orada bundan daha iyi bir sonuç bulurum” dedi. Arkadaşı konuşarak ona, “Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, daha sonra da seni olgun insan haline getireni mi inkâr ediyorsun? Fakat ben; O, benim Rabbim Allah'tır. Ve ben Rabbime kimseyi ortak koşmam. Kendi bağına girdiğin zaman, “Maşallâh, lâ kuvvete illâ billâh [Allah ne isterse o olur. Allah'tan başka hiçbir güç yoktur]” deseydin ya! Sen her ne kadar beni, malca ve evlatça kendinden az görüyorsan da, belki Rabbim, bana, senin bağından daha hayırlısını verir. Seninkinin üstüne de gökten felaketler gönderir de o [senin bağ], kaygan bir toprak haline geliverir. Yahut bağının suyu yerin dibine çekilir de bir daha onu aramaya güç yetiremezsin” dedi. Ve o, serveti ile kuşatma altına alındı [bitirildi]. Bunun üzerine onda [bağında] yaptığı harcamalara karşı ellerini ovuşturmaya başladı. O [bahçe], çardakları üzerine yıkılmış kalmıştı, O da, “Ah n’olaydım! Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmasaydım” diyordu. O kişi için Allah'ın astlarından yardım edecek bir topluluk olmadı. Ve kendisi de öç alacak biri değildi. (Kehf/32-43)

Görülüyor ki, yaptığı salâtı huşû ile yapmayıp, salât malzemesinin Allah'tan olduğunu kabul etmeyerek, saygısızca ve kişisel çıkarı için gösterişle yapanlara yaptıklarının hayrı dokunmayacaktır.

Bakara/264'ün son bölümündeki, İşte onun durumu, üzerinde biraz toprak bulunup da üzerine bir sağanak isabet ettiği zaman, sağanağın cascavlak olarak bıraktığı kayanın durumu gibidir. Onlar, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler ifadeleriyle muazzam bir benzetme yapılarak, bununla riyakârların inanmadan yaptıkları salât ve hayırların Allâh nezdinde geçersiz olacağı, hiçbir işe yaramayacağı gerçeği öğretilmektedir.

Ve kim İslâm'dan başka bir din ararsa, o takdirde hiçbir zaman ondan kabul edilmeyecektir. Ve o [İslâm'dan başka din arayan kimse] âhirette zarar edenlerden olacaktır. (Âl-i İmrân/85)

Peki o kâfirler, Benim astlarımdan birtakım velîler edineceklerini mi sandılar? Şüphesiz Biz cehennemi o kâfirlere bir konukluk olarak hazırladık. De ki: “Ameller bakımından en çok zarara uğrayanları haber verelim mi? Onlar, kendileri sanat/sanayi olarak, güzellik ürettiklerini sanırken basit hayatta çalışmaları da boşa gitmiş olan kimselerdir.” İşte onlar, Rabb'lerinin âyetlerini ve O'na ulaşmayı inkâr etmiş kimselerdi de bu yüzden yaptıkları bütün amelleri boşa gitti. Artık kıyâmet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız [hiçbir değer vermeyiz]. İşte, inkâr etmeleri, Benim âyetlerimi ve elçilerimi alaya almaları sebebiyle, onların cezaları cehennemdir. (Kehf/102-106)
Kaynak:İşte Kur'an(Hakkı Yılmaz)

Devamı
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
sevginur (29. December 2012)
Konu Kapatılmıştır

Bookmarks

Etiketler
değildir, harcı, hudu, huşu, islam, kişinin, riya, salat


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 07:14 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam