hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > TEMİZLİK VE İBADET > İbadet > Hac ve Kurban

 
 
Seçenekler Stil
Alt 24. February 2012, 05:04 PM   #1
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart Safa, Merve, Say

Bu yazı uzun bir yazı olup üç ana başlıkta sunulacaktır:
A-Al'i Imran-97, İbrahim Makamı, Sebil.
B-Hacc ve Umre.
C-Safa, Merve, Say-1, -2, -3.
*******************

A-Al-i Imran-97, İbrahim Makamı, Sebil.

İbrahim makamı nerede ve nasıldır?
Ayete “yola gücü yeten ziyaret haccı yapsın” diye anlam vermek doğru mudur?
Hacc ziyaret midir? Ziyaretten mi ibarettir?

Ali İmran 97. ayetin yüzeysel yorumu şöyledir:
Orada apaçık deliller/nişaneler, İbrahim'in Makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün alemlerden müstağnidir.(Ali İmran–97)

(Ama önce Ali İmran-96. ayeti görelim: Gerçek şu ki, kutlu ve bütün insanlar için hidayet kaynağı olan ve ilk kurulan ev/beyt/yaşam sistemi bekkededir..
Bekke asla Mekke demek değildir. Çoraklık, çorak arazi, ekin bitmeyen arazi olup, üzerinde yetişenlerin toplanarak, hasat edilerek geçimin sağlanma olanaklarının bulunmadığı demektir. Müteşabih olan bu ifadenin karşıt anlamı da çevreden edinme olanaği olmadığından kendi emeğinle üretmek demektir. (Şimdi 97. ayete geçelim.)

97. ayetin bu yüzeysel yorumu yukarıda sorulmuş sorulara yeterli cevap değildir. Bu ayetin asıl anlam ve amacı Âl-i İmran–99 ve 100. ayetlerinde verilmiştir. Öyle ise Âli İmran–97. ayete bu ayetlere uygun mânâ vermek gerekir. O nedenle şu tetkiki yapalım.

Âl-i İmran–99. ayet ehli kitaba hitap ediyor ve “sizler Sebilullah’ı biliyorsunuz. Havralar ve manastırlara gözlerinizle şahit oldunuz. Niçin İslam’ın içine sızarak, bu kurumu(mescidil haramı/ekonomik ve sosyal kollektivizmi yaşayan toplumu) bir ziyaret yeri olarak onlara öğretiyor ve amaç çarpıtıyorsunuz” anlamında mıdır bu ayetin onlara ihtarı? Çünkü İslam âleminin hiç havrası, manastırı olmadı. Oysa kıble edindiği Mescid el haram(kollektivist toplum) eskiden beri islâm alemine bir "açık hava havrası, manastırı ve yaşamı" işlevi görmekteydi.

İnsanlar ekonomik hayatını/geçimini bir yere bağlı olmadan yani serbest meslek erbabı olarak yaşayarak kazanırken ekonomik yönden kapılıp götürüldüğü ve yağmalandığı halde, buraya(kollektivist yaşam sürdürülen) mescid-el harama/ekonomik ve sosyal kollektivizmi yaşayan topluma teveccüh edenler/yönelenler ayrımcılığa düşmemişler, hiziplere ayrılarak rekabet içinde yaşamamışlardı. Burada, işlerin birleştirilmesiyle rekabetten kurtularak emniyet içinde oldular. Çünkü kardeş olmaları gereken İslam milletini rekabet ve ferdiyetçiliğe sevk ettiğinizde, hem İslam üzere teslim olmak sona erer, hem de kardeşlik yerine düşmanlık yürürlüğe girer.

Nasıl ki İsrail oğullarından bir kısmı Havra ekonomik sistemini terk edip “Buzağı ittihaz ettiler (rekabet ve yarış sistemini/liberalizm ve kapitalizmi tercih ettiler; işte o anda lanetlendiler. İşte bu gurubun İslam’ın ubudiyetinin/kulluğunun sebil üzere Allah rızası için ve maişet(geçimlik) karşılığında kulluk yapmak olduğunu bilmesine rağmen, yeni Müslüman olmuş ümmileri hem salât-salavat, hem hacc ve hem de zekât verme hususunda kendilerine benzeteceklerini bize Âl-i İmran–100. ayet haber vermektedir. Öyle ise 97. ayette geçen kavramları titizlikle inceleyelim. Bakalım -ziyaret edin ve dönün/turlayın mı diyor, yoksa haccı idrak edin ve oradan İbrahim Makamı'nı sahiplenin mi diyor? Bu üç ayetin verilegelen meallerini biz de vererek 97. ayeti daha sonra incelemeye alalım.

Âli İmran–99:
De ki, ey ehli kitab! Niçin Allah'ın doğru yolundan iman edenleri men ediyorsunuz? Görüp durduğunuz halde niçin onun çarpıklığını istiyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.

Şunu belirtelim ki, burada doğru yol diye anlam verilen Sebildir. İnkâr ve ikrar da buna ilişkindir. Öyle ise Osmanlıca uygulama lügatinden bunun anlamlarını vererek gidelim ki, doğru yol anlamına gelen başka kelimeler olduğu halde Kur'an bu kavramı birçok yerde ne maksatla kullanmış bilelim. Çünkü bu aradaki ayetlerin anlaşılması için Sebil, sebili onaylamak ve onu inkâr etmek ve ona mani olmak, anlamını çarpıtmak ne anlama gelir bilelim. Çünkü ayet sadece engel oluyorsunuz demekle kalmamış, çarpıtmayı da açıkça saymıştır. Bu nedenle:

1- Mani olmak işi, Maun suresinde de açıklandığı gibi, liberalizmi ve kapitalizmi meşrulaştırır, mülkte iştirakı(Harimi) sona erdirir ve ferdiyetçiliği devreye koyup da bu yolla mülkleşme fitne haline getirilince, tevazuya rağbet zorlaşır.

2- Kavramların etimolojik anlamlarını(kökenini) örter, ıstılah anlamlarını öne çıkartırsanız yolu çarpıtmış olursunuz.


Istılah nedir?....: Bir şeyin kavramsal değil terimsel ve deyimsel anlamını kullanmaktır.

ISTILAH: 1-Tabir. Deyim. Belirli bir topluluğun bir lafzı lügat manasından çıkartarak, başka bir manada kullanmaları. 2-Bir ilim veya mesleğe ait kelime. TERİM. İlim erbabı arasındaki ve herkesin anlamadığı kelime.3- Muvafakat. Uygunluk. İttifak.

Mesela Sebil kavramının yol olarak isimlendirmesi onun lügat mânâsından kopartılmasıdır. Yol un çarpıtılması hep böyle yapılmıştır. Öyle ise Sebil kavramının sözlük anlamını lügatten verelim.

SEBİL: 1-Yol. Büyük cadde. 2-su dağıtılan yer.3-hayrat olarak, parasız dağıtılan su.

Sebil-hane: hayrat olarak gelip geçenlerin su içmesine mahsus yer.

Demek ki, sebil bir mülkün kamu hizmeti olarak, bir hak veya menfaatin kamunun/toplumun yararlanmasına sunulmasıdır. Malın kamulaştırılması yani özel mülkiyetten çıkartılmasıdır. Özelleştirme ise bunun zıttıdır.

Arapçada su rızık kaynaklarını teşbih ettiği ve bedelsiz dağıtıldığı için buna kısaca kamuculuk deriz. Bu da (kamuculuk da) teşbih olarak Büyük cadde/geniş yol demektir. Yani insanların saf halinde dizilip kol kola girebileceği ve ileri çıkanı, geri kalanı olmayan, uygun adımla yürünmesine uygun enli yol demektir. Bunun zıttı patika yoldur ki, sınıflı toplum insanının yolu böyledir. Kodamanlar önde ve insanlar peş peşe giderler. Tıpkı katarlar gibi/zahire taşıyan merkepler gibi. Bu anlam zaten Fatiha suresindeki sırat kavramında vardır. Onu Kuran kullanabilirdi. Ama sırat kavramında Allah rızası için topluma emek ve say'ını sunmak anlamı yoktur. Onun için sebil kullanılmıştır. Yani Beyt insanı/ehl-i Beyt maişete razıdır ve bunu Allah rızasını kazanmak için yapar. Özel girişimci ise kâr ve özendirme için/fitne olmak için, fitne olsun diye yapar. İşte yolun çarpıtılmasının anlamı budur.

Hacc’ül Beyt, Beyt ehli gibi sebili severek işlemek ve bu yola teveccüh etmek/yönelmek iken,
içeriğinde teveccüh olmayan ziyaret için Mekke’ye gitmenin hiçbir alâkası-önemi yoktur bu ayetlerde.
Hacc kavramının anlamı -delille ispat- etmekti, bir şeye teveccüh etmekti/yönelmek, fedakârlık yapmaktı;
ziyaret etmek değil.

Mescid el haram/ekonomik kollektivizmi yaşayan toplum ziyaret de edilir, ama önce orada yaşayan vera(din bakımından yasaklanmış şeyleri yapmaktan aklını kullanarak sakınma, haramlardan kaçınma, para ve mülk şehvetini taşımama, şehvetleri denetim altına alma) sahiplerinin kurduğu ve o yönde yaşayan bir toplum olacak ki, ziyaret şuurlanmak için o topluma yani mascidi-l haram denilen topluma yapılsın, o toplumun kollektif yaşamına şahit olunsun ve gönüllü olarak o mescidi-l haram toplumunun kollektif yaşam tarzı arzu edilsin ve istensin. Ayetin anlamından bu mânâ çıkartılıp atıldığında, iş sebile sahip çıkmayıp, biçimsel bir işe dönüşmüş olur ki, yolun çarpıtılması da bundan başkası değildir. En büyük çarpıtma da oradaki yamuk/çarpık kara küpü -beyt- ve -mescidi-l haram- diye yutturmaya çalışmaktır.
İncelediğimiz ayetlerde
Allah hakkı olan
ziyaret değil, mescidi-l haramda yaşanılan
toplumculuk üzere hayat sürmeyi/umreyi
öğrenmektir.

Âli İmran–100:
Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir gruba uyarsanız imanınızdan sonra sizi yeniden inkârcılığa sevk ederler.

Âli İmran–101:Size Allah'ın ayetleri okunurken, üstelik Allah'ın Resulü de içinizde/aklınızda/düşüncenizde iken(bu gün için Kur'ân elinizdeyken, Peygamberi kalbinizde yaşatıyorken de) nasıl inkâra saparsınız? Her kim Allah a bağlanırsa kesin doğru yola iletilmiştir.

Âli İmran–102Ey iman edenler! Allah'tan, O na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.


İnsanlar için iki yol vardır:

a)Takva üzere din edinmek ile onun Kur'an la tanımlanan salih amellerini işlemek ve

b)fetva üzere din edinip ayak kaydıran yerde dolaşıp durmak/sömürülmek.

Konunun özü takva üzere din edinmenin örnek alacağı uygulama yeri Mekke/Mescidi-l Haram yani Beyt üzere/ekonomik ve sosyal yönden kollektivist hayat yaşayan toplumun yaşamı yönünde amel işlemektir. Ali İmran suresinin 96 ve 97. ayetleri bunu belirtir. Allah'ın Dini, Allah’a bağlanmak olarak tanımlanır(Âli İmran–101). İslam üzere yaşamak da, bütün korkulardan emin olmak için sadece Allah’tan korkmaktır. Daha doğrusu illa bir şeyden korkulması gerekiyorsa korkmaya en layık olan Allah olduğunu bilmektir. İnsanın her türlü endişesinden kurtulmasının doğru yolu, kendisini korkutan şeylere değil, Allah’a sığınmaktır. Mesela, açlık korkusundan kurtulmak için malı yığmak değil, Allah’ın gösterdiği dayanışmalı sistemi kurmak ve gerisini Allah’a bırakmaktır, sığınmaktır(şehit, şahit olmaktır). Bunun için “şehid ve şahid olmak” takva olarak tanımlanmıştır. Zaten âli İmran–99. Ayette “Şehid-şahid” kavramı geçtiğine göre, bu ayette Allah ehli kitaba hangi konuda hatırlatma yapıyor?

-Ey ehli kitap, Kudüs’ü ziyaret yeri haline getirdiğiniz gibi mescid-el haramı da o duruma getirmek için Müslümanların aklını Kabe ile çeliyorsunuz. Takva(korunmak, kendisini sapmalardan korumak) için yalnızca Allah'a güvenerek sığınmak üzere yaşamın örnek yeri Kolektivist bir yaşam sürdürülen Mescid-el Haram, fityanlar(puttan ve şirkten dönenler) toplumudur. Orada takva üzere yaşanır. Allah İslam üzere teslim olmak üzere din göndermiştir. Sizlerin orijinal dininiz de İslam’dı. Nasıl havra ve manastırları takva üzere yaşamak için kurduysanız, Mekke'de Mescid-el haram da o amaçlıdır. Siz, Ey Ehli Kitap, bunu biliyorsunuz ama kendiniz terk ettiğiniz için sizin gibi adalete ilişkin ayetleri inkâr etsinler diye insanları yanlış yola sevk ediyorsunuz.... deniliyor.

Gerçekten de 97. ayette asıl gaye ziyaret olsaydı Kuran buna ilişkin kavramı kullanırdı. Nasıl ki Tekasür suresinde “ziyaret” kavramını kullanmıştır. …Hatta zürtümü’l Mekabir : Kabirleri ziyaret ettiniz... diyorsa, ayette Hacc kavramı yerine “Zürtümü’l Beyt” derdi. Asıl amacı ziyaret olsaydı Hacc kavramını kullanmazdı. Çünkü Hacc kavramının hiçbir manası ziyaret anlamına gelmez. Bir şeye teveccüh etmek anlamıyla dahi ziyaret manasına gelmez. Ziyaret etme anlamına gelebilecek başka ayetler olsa da, bu ayet asla ziyaret anlamı taşımaz Karşılık, ücret alarak iş görme yerine, severek ve isteyerek “fi Sebilullah” ammeye çalışmaktır anlamı. Eğer ayette -Allah’ın insanlar üzerinde hakkı veya farzı- mânâsı ayetten çıkabiliyorsa, farz olan şeyin severek muttakiler kollektivizmine teveccüh etmek olduğu aşikârdır. Zaten orada temizlenmesini seven fityanın ömür boyu yaşadığını aynı amaçla ömür süren “fityan” ehlinin beldesi olduğuna şahittir Tevbe–108. ayet. Özde İslam olmak da budur zaten. Burada İslam takvayla, takva haram(dışarıya, dış etkilere kapalı ortaklık) üzere secdeyle, bu da bütün ümmetlere öteden beri emir edilmesiyle sözde-laf olsun diye değil, özde İslam olmaktır.

Demek ki, ehli kitap kendi dalalet yolları olan Icl ittihazına(liberalizme) Kur an ehli de sapsın diye, Burayı ziyaret edin yeter, işleri birleştirerek yaşamanız gereksizdir, size emredilen toprağı ve kutsal emanetleri ziyaret ve kutsamadır, fetva üzere kulluk kâfidir, serbest yer ve serbest rekabet yapabilirsiniz yalanlarıyla yolu çarpıtıyorlar.
Yola mani olmak ise, Liberalizm’i ilgi odağı ve cazibe alanı yaparak Hicaz(liberalizmden korunmak için konmuş gümrük) sınırının yıkılmasına ve insanların takvayı terk etmelerine sebep olmuşlar. Allah, Âli İmran–99 ayette işin aslının ne olduğunu, İslam üzere teslim olmayı ehli kitap bildiği(Havra ve manastır üzere yaşayanlar hala mevcuttu) halde, Mescidi-l haram dan ve Mekke nin içinden akarak gelen, teslim olanların örnek toplumu kurarak yaşayan ve ziyaret edeceklerin idrak etmesini kolaylaştıracak züht ehlinin (mülkiyetten uzak olanların) şart olduğu vurgulanır. Hal böyle iken Müslümanların akıllarını çelecekleri haber verildikten sonra aynı surenin 100. ayetinde bütün iman edenlere bir uyarıda bulunuluyor: Siz de aklınızı başınıza alın ve özde İslam’a dönün; zira hayat tarzınız havra/manastır/mescid-el haram sosyo ekonomi politiği üzerinde olmazsa, asla İslam üzere teslim olmuş olamazsınız deniliyor.

Münafıklar infak bile etseler hayır olarak kabul edilmez. Çünkü Beyt(mescidi-l haram/kollektif yaşam) ehli olmaya bir teveccühleri yoktur. Ancak yasalarla zorlandıklarında infak ederler. Hele -fi Sebilullah- iş yapmayı kötü-iğrenç bulurlar. Yani Al-i İmran–97. ayetin hakiki anlamına uygun iş yapmazlar; “sözde Müslüman” olmuşlardır. Beyt’e teveccüh etmezler, belki ziyaret edip tekrar geri geldiklerinde benimsedikleri ferdiyetçiliği yaşamaya devam ederler. Zaten Al-i İmran–97 de anlatılan muttakiler böyle yapmayanlardır. Ama ne yazık ki birçok dönme İslam’a sızarak, ayetin anlamını ziyaretçiliğin kafi olduğuna getirip kilitlemiştir. Böylece kendilerine benzetip, Kur an İslam’ını engellemişlerdir. Bunların Mülk perest münafıklar olduğunu bize Tevbe-55 açıklar ve bunlara itibar edilmemesini ve onların din anlayışının benimsenmemesini emreder. Çünkü onlar kapitalistlerdir; icl(buzağı) ittihaz edenlerdir(liberal-kapitalistlerdir). Allah’a sığınma(İttika) yerine zenginliğe sığınmışlardır; sırf görünüşte Müslüman olmuşlardır ki, Ehli kitabın, takva dinini ve manastır-havra-mescid el haram ın pozitif zühdünü(üretip de mülkten uzak/ihtiyaçla yetinen) eşitlik ve mülkte iştirak, işlerde elbirliği ilkesini anlatan Beyte teveccüh(Haccü’l Beyt) kavram ve kurumunu yozlaştırdıklarını ve yeni Müslüman olmuş ümmilere de liberalistleşmeyi tavsiye ederek Beyt-i ziyaret yerine çevirmelerini önererek sebile engel olduklarını bilmiş olalım.

Bu konuyu Al-i İmran–100 ayete adapte ettiğimizde iki şeyden uyarılırız.

1- Dikkat edin Beyt’e teveccühü(Hacc-ül Beyt i)/Mescid-el haram kollektif yaşamını size kıble yapan, salih amel sahiplerinin (Beyt ehli nin) yaşam biçimidir. Sakın takva dininden fetva dinine geçen ve bütün ümmetlerin de kendileri gibi mücrim(ağır suç işleyen) olmasını isteyen azgın taife/müşrikler sizi yoldan çıkartmasın ikazıdır. Yani, bu azgın taifenin: Beyt ehliyle, Bena-i Ahrar (Mülkperest farmason) arasında bir zıddıyyet yoktur; aynı zamanda kapitalist bir ekonomi politik üzerinde yaşabilirsiniz; çok eski ve ilk Havra-Manastır olarak işlev görmüş Beytullah’ı da ziyaret ile yâd etmek kâfidir, yalan öğüdünü vermelerine inanmayın deniliyor.

2- Dikkat edin bu fâsık ve mücrim taifeden bir bölümü sözde İslam dinine girerek size fakih olacaklar. Sakın Ziyaret haccına itibar etmeyin. Onlar çok iyi bilirler ki, Allah indinde Beyt, manastır ve havralar samimi dostlar dayanışmalı yaşam biçimidir. Bunu görüp bildikleri halde onu kerih gördükleri için serbest yerci(Liberal-kapitalist) oldular. Sizin de öyle olmanızı istedikleri için size Kur an’ı bu anlama gelecek şekilde yorumlayacaklar. Sakın onlara inanmayın. Mekke nin (Mescid-el haram ın) fityanları çok eskiden beri takva üzere yaşar ve böylece mülk ve sair şehvet kirlerinden temizlenirlerdi. Siz manastır/havra/mescid-el haram-a uygun yaşamınızı kurun, bunları örnek alan yaşamınızı sürdürün. İslam üzere sosyo ekonomi politiği öğrenmek isteyenler bunun bir laboratuvarı olan mascid-el-haram kollektif yaşamını ziyarete gelip/tetkik edip bilinçlensinler, emri vardır.

Bunun dışındaki sosyo ekonomi politik İslam değildir. Ancak o, tefrikadır(ayrımcılıktır).

Önce harimden(Dış etkilere kapalı mülkte iştirakten) ayrılmak, sonra ferdiyetçi olmak: İşte Sebili terk etmek ve sebile mani olmak budur.
Yolu çarpıtmak ise, örnek alınacak yaşam biçimi olan Beyt yaşamını yani Mekke mescid-el haram kollektif sosyo ekonomi politiğini/yaşamını terk ederek orasını ziyaret yeri haline getirmektir; işleri ayırmak ferdî teşebbüse çevirmektir.
Bu hal kıble değiştirmek anlamınadır. Yani eşitlik üzere olan hak şeriatı bozarak hız ve yarış(liberal-kapitalist) sistemlerine geçmektir. Bunun için “Hacc-ül Beyt”in anlamı, Beyt yaşam biçimine “teveccüh/yöneliş” anlamına gelmesine rağmen, insan yapısı kara kutu Kabe ye “Beyt, denilerek, Beyt yanıltmacasıyla, Kâbe yi ziyaret anlamına çevrilmiştir ve insanlar aldatılmıştır.

Allah, bütün inananların İslam üzere teslim olmasını emreder. Bunun örnek sosyo ekonomi politiği Beyt yaşamı olup, kâr için değil Allah rızası için iş yaparak maişete/geçimliğe razı ve şahit olarak idrak etmek ve severek uygulamaktır. Bunun dışındaki hayat ise Buzağı veya Icl ittihaz etmektir(liberalizm-kapitalizmi seçmektir). Yani liberalistleşerek kârın infak edilmeyip çok az zekât(vergi) vererek büyük bir kısmını servet ve sermaye yaparak, kat kat riba yiyerek, kapitalist üretim tarzını seçmek.

Demek ki, âli İmran–97. ayete bu açıdan bakıp anlam vermemiz gerekecektir. Şimdi bu açıdan bakarak bir değerlendirme yapalım.

“Orada apaçık deliller/nişaneler, İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Buna gücü yetenlerin o evi/beyti/mescidi-l haramı, kollektivist yaşam sürülen toplumu haccetmesi/Kuran delillerine dayanarak irdelemesi, Allah ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnidir.(Ali İmran–97)

1-Ayette geçen İbrahim makamı ne anlama gelir?

MAKAM: 1-Durulacak yer.2- Rütbeli yer.3-(Cahiliye döneminde) Mesned. Mansab.4-Musikide usul. Tempo.

Şu kesin ki, İbrahim makamı tavaf yeri yakınında iki rekât namaz kılıp işin bitirildiği yer değildir.
İkamet edilecek yer ve havra-manastır-mescid-el haram yaşamının sürdürüldüğü her yerdir. İbrahim makamının hakikatine varmak için yukarıdaki tanımdan iki atıf kavramın anlamını vermek yeterlidir.

Birincisi: MESNED: Dayanak.

Bunun önde gelen anlamı buradaki makamın hakikat nezdinde bir dayanağı vardır. Bu makam halka hizmet içindir. Yani ilke “Mahkeme kadıya mülk değildir” sözünde olduğu gibidir. Yani Kadı orada halka hizmet ettiği müddetçe vardır. Babasının çiftliği zannedip, havalara girdiğinde o makamdan azledilir. Halka hizmet edip kamu görevini bir “müstahdem” anlayışıyla sürdürdüğü müddetçe orada bulunur. Bu ölçülerin dışına çıkan kimse orada bulunma sebebinin meşruluğunu kaybeder. Bir sultan oraya hükmetmek ve kendisi efendi, halkı hizmetçi gibi gören anlayışı taşıdığından orada yeri yoktur. Onun için Mahkeme kadıya mülk değildir, kadı orada hizmet erbabıdır.

Mesned anlamı şunu da ifade eder. Beyti(Mescid-el haram yaşamını sürdüren toplumu) hacc etmenin manası Kabe denilen yapının etrafında gidip dönme değildir. Kollektivist bir yaşam/islam yaşamı süren Mescid-el haram toplumundaki makam/vazife/görev anlayışını idrak etmek ve rahmet babalığını(İbrahim) idrak etmek içindir. Halka hizmetin değerini bilmek içindir. Resulullah bunun için şöyle demiştir.”Sizin en hayırlınız halka hayırlı olanınızdır”. Yine İsa şöyle demiştir. Sizde, diğer milletlerde olduğu gibi reislik/efendilik yoktur. Manen ilerde olmak isteyenler toplumun hademeliğine soyunsun. Açıklama olgunlaştığı için diğer bir atıf kavram olan “MANSIB” kavramının anlamını da verelim.

İkincisi: MANSIB: Devlet hizmeti memuriyet.

İşte hacc, Beyt, makam, sebil kavramının türevleriyle birlikte değerlendirildiğinde karşımıza çıkan manzara şudur. Âli İmran-97 ayette Allah farzı veya Allah hakkı diye açıklanan olgu, ferdileşmeyip Allah rızası için kamuya maişet karşılığında kamu görevi yapmaya rıza göstermek, hem Kureyş suresinde bize açıklanan açlık v.s korkulardan emin olmaktır. Hem de Ankebut–67. ayette açıklanan kapitalist emperyalistler tarafından kapılıp götürülmekten, mallarımızın yağmalanmasından emin olunacak yerdir. Yeter ki sureti haktan görünen ve özelleştirmelere hız vererek bu ayetleri bir anlamda inkâr eden münafıklardan kurtulmanın yolunu bulmaya çalışalım. Çünkü onların din dedikleri ekonomi politik yukarıdaki ayetlerde açıklanan ehli kitabın dönmeleri tarafından sebilden döndürme ve sebil(Rızık kaynaklarının kamuya tahsisi) yolunun çarpıtılmasıyla oluşmuş dini anlayıştır. Onlardan kurtulmadan ne dünyamızı hüsrandan ve ne de ahiret beklentimizi iflastan kurtaramayız.

Nihayeten: İbrahim Makamı Dış etkilere kapalı kollektivist bir sosyal ve ekonomik düzenin ifadesi olup, İbrahim Makamın dan yer edinmek de dış etkilere kapalı kollektivist bir sosyal ve ekonomik düzende görev alıp bilfiil çalışmaktır; devletçilik ve devletçilik düzeninde gerek idareci/memur, gerek işçi, gerek hademe olarak görev yapmaktır..
Saygılarımla.

Konu galipyetkin tarafından (21. December 2020 Saat 09:25 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Asin (31. August 2017), dost1 (24. February 2012), hiiic (25. February 2012), pramid (29. February 2012)
 

Bookmarks

Etiketler
merve, safa


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 12:02 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam