hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Kur’an

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 11. February 2011, 08:33 AM   #1
halukgta
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Feb 2010
Mesajlar: 436
Tesekkür: 67
264 Mesajina 549 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
halukgta has much to be proud ofhalukgta has much to be proud ofhalukgta has much to be proud ofhalukgta has much to be proud ofhalukgta has much to be proud ofhalukgta has much to be proud ofhalukgta has much to be proud ofhalukgta has much to be proud of
Standart Kur'anı ölmüşlerimize okumak.....

Bir işi eğer doğru yapmak istiyorsak, önce o işe en doğru yerden başlamalıyız ki, iyi bir sonuç alabilelim. Peki, bizler İslam ı yaşarken, doğru yerden başlıyor muyuz? İşte çok önemli bir soru. Bu sorunun genel anlamda cevabını bizler kendi nefsimize, doğruya en yakın bir şekilde verdiğimiz ölçüde, imtihanımızdan başarılı olarak çıkabilir ve İslam ı da doğru yerden başlamış oluruz.


Sevap kazanmak, bir değer oluşturduğumuzda, alınacak mükâfattır Allah katından. Allah tan mükâfat alabilmemiz için, bizlere gönderdiği rehberinde geçen hükümlere uyduğumuzda, yerine getirdiğimizde bizlere sevap yazacağını ve mükâfatlandırıp, cennetine alacağını söyler. Bir bilgiyi sözlü olarak tekrar etmek değil, onu uygulamak la sevap kazanacağımızı artık anlamalıyız. Anlamını bilmeden okuduğumuz kur’anın hiç kimseye bir faydasının olamayacağını fark edemiyorsak, bu işe baştan yanlış başlamışız demektir.

Allah kur’an sizlerin gönül gözünüzü açacak, kalplerinizdeki kabukları kıracaktır diyor, ama bir şartla, okuduğunuz bilgiler üzerinde düşünüp, akıl edip, söylenenleri yerine getirmek şartıyla. Düşünebilmek için önce anlamak gerekir. Anlamadan okumanın sevap olacağını düşünmek, bizleri rabbim e değil, bunu söyleyenlere yaklaştıracaktır. Bunun da sonu nereye varır onu da Allah bilir.


Rabbin ne söylediğini bilmeden okuduğumuz kur’an, bizlerin ne gönül gözünü oçacak, nede gönüllerimizin taşlaşmış kabuklarını kıracaktır. Allah bilmeden, anlamadan okuduğumuz kitabın örneğini, merkebin taşıdığı kitaplara benzetir. Hele Rabbin, aklını kullanmayanlar için söyledikleri, bizler için çok açık bir uyarıdır.


Bizler İslam ı yaşamaya o kadar yanlış bir yerden başlamışız ki, anlamadan kur’anın tamamını hatim etmeyi bir meziyet görüp, daha sonrada yine anlamadan okuduğumuz bu hatim in sevabını da, ölmüşlerimize bağışlarız. Düşünebiliyor musunuz, kendimize bile anlamadan okuduğumuz için fayda sağlamadığı halde, yine amel defteri kapanmış, ölen birisine bağışlamayı ona fayda sağlayacağını, akıl ve mantığımıza sığdırabiliyoruz. Kur’anı Allah ölülere değil, dirilere okunması ve onlara rehber olması için indirdim der bizlere. Ölmüş bir insana kur’anı okuyup, onlara sevabını göndermemiz bu durumda doğru bir davranış mıdır? Ölmüş bir insana nasıl rehber olacağını düşünürüz? Yaşadığı dönemde Allahın emrini yerine getirip, kur’anı rehber almamışsa, imtihanın süresi bitmiş, kalem, silgi artık toplanmış, imtihan kâğıtları ellerinden alınmış, ölmüş bir insana okunan kur’an bir işe yarar mı sizce? Bizler kendimize rehber olarak gereği gibi kur’anı almayıp, onun ışığından faydalanmayı düşünmek yerine, yaptığımız yanlışın artık farkına varalım ve emaneti teslim etmeden, bizzat bizler kendimiz Allahın nurundan faydalanmanın yolunu bulalım. Bakın Allah elçisine bile bu konuda ne söylüyor.


Neml 80: Sen, ölülere işittiremezsin. Eğer dönüp giderlerse, sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.

Rum 52: Artık sen ölülere işittiremezsin. Dönüp gittikleri takdirde sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.

Fatır 22: Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz Allah, dilediğine işittirir. Sen kabirlerdekilere işittiremezsin.


Allah elçisine, bu kitabı ölülere işittiremezsin dediği halde, bizler hala Allah elçisinin bile yapamadığını yapmaya çalışıyor, ölmüşlerimize kur’an okuyup, onlara gönderdiğimizi söyleyip, onlara işittirmeye çalışıyoruz. İşte kur’anı anlayarak okusaydık, bu gerçekleri görecektik. Eğer kur’anı anlayarak okusaydık, hiç kimsenin bir başkası adına hiçbir şey yapamayacağını, herkesin bu Dünyada yaptıklarının karşılığını alacağını bilirdik. İmtihan olduğumuz yaşadığımız dönemde, yapmamız isteneni, yani güzel ahlak sahibi olup, hayırlar, zekâtlar, yardımlarda bulunmayıp, onun yerine öldükten sonra Allahın emirlerini, yakınlarının onun yerine yapması, ölen insana fayda sağlar mı dersiniz? İmtihana girecek kişinin yerine, başkasının imtihana girmesinden ne farkı var.


Aslında yukarıdaki ayetler çok anlamlı ve düşündürücüdür. Allah ölülere işittiremezsin diyor, ama yaşayan bazı kişilere de duyuramayacağını söylüyor. İşte bu yaşayan körler ve sağırlara da Allah elçisinin duyuramayacağını söylüyor Rabbim. Ölmüş insana duyurmaya çalışanlar, sanırım Rabbimin ayetlerini duymayanlar olsa gerek. Bakın Allah bizleri nasıl uyarıyor ve ne söylüyor.


Nahl 111: Gün olur, herkes kendi nefsi için mücadele eder ve herkese, yaptığının karşılığı tam tamına ödenir; onlar asla zulme uğratılmazlar.

Çok açık her insan kendi nefsi için mücadele eder diyor. Bu ne demektir? Hepimiz kendi nefsimizin imtihanını verir. Allah ta nefsimizin yaptıkları sonucunda, tam karşılığını verir diyor. Yani kimse kimsenin adına imtihan olamaz diyor Rabbim. Bunun daha anlaşılır şekli. Hiç kimse imtihan olurken, bir başkasına kopya veremez diyor, imtihan sorusunu onun için cevaplayamaz. Anlayana anlamak isteyene, çok şeyler anlatıyor kur’an.

Dilerim Rabbimden kur’anın nuru ile aydınlanırız. Yine dilerim, ölmüş yakınlarımızın ve bizlerin günahlarını Yüce Rabbim bağışlar inşallah.

SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
halukgta isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
halukgta Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 6 Kisi:
Anonymous (17. February 2011), aşık74 (9. April 2011), dost1 (11. February 2011), hiiic (13. February 2011), Miralay (11. February 2011), sevginur (1. February 2013)
Alt 12. February 2011, 01:09 PM   #2
FEDAKARADAM
Uzman Üye
 
FEDAKARADAM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 418
Tesekkür: 51
95 Mesajina 146 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
FEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud of
Standart

Peki size sormak lazım.Resulullah (S.A.V.) efendimiz asırlar evvel ahirete irtihal ettiğine göre şimdi okunan, selatü selamlar, salavatlar ne oluyor bunları ne yapacağız?.Okumayacak mıyız?
__________________
Ya İslam'la yükselir, Ya inkarla çürürsün.. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün!...(NECİP FAZIL KISAKÜREK)
FEDAKARADAM isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12. February 2011, 02:51 PM   #3
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart

Fedakar Adam,

Siz istiyorsanız, Allah'ın öğüt ve hidayet rehberi dediği Kuranı ölülerinizin arkasından okuyun. Ancak bu yaptığınızın hiçbir delili ve mantığı olmadığını da bilin. Seçim sizindir, bize zorla okutturmayacaksınız herhalde.

Salavatlar konusuna gelince...istiyorsanız buna da devam edin, zaten iznime de ihtiyacınız yok. Ancak Ahzab suresinin ilgili ayetini okursanız, bugünkü salavatların mahiyeti konusunda bilgi sahibi olabilirsiniz. Tabi isterseniz.

Selam ile.
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Barış Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
aşık74 (9. April 2011), dost1 (12. February 2011), Miralay (14. February 2011), sevginur (1. February 2013)
Alt 12. February 2011, 03:11 PM   #4
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart

SALÂVÂT

Kur’ân'a bakıldığında görülür ki, Allah ve melekler, sadece Peygamberimize değil, mü’minlere de –karanlıklardan nûra çıkarmak için– salât etmektedirler:

O, odur ki sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye Kendisi ve melekleri sizin için gerekeni yapıyor/size destek oluyor [yusalli ‘aleykum]. Zaten O, inananlara karşı çok acıyıcıdır. (Ahzâb/43)

Bu âyet, aşağıdaki şu âyetle karşılaştırıldığında, Allah'ın salâtının nasıl ve ne demek olduğu daha iyi anlaşılır:

O, odur ki, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye kulu üzerine gerçeği apaçık gösteren âyetler indiriyor. Allah size karşı gerçekten çok şefkatli, çok acıyıcıdır. (Hadîd/9)

Göklerde ve yeryüzünde bulunanların, dizi dizi kuşların Allah'ı tesbîh ettiklerini görmedin mi? Hepsi kendi tesbîhini ve salâtını mutlaka bilmektedir. Allah da, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir. (Nûr/41)

Görüldüğü gibi Allah'ın salâvâtından, yani yardımlarından, desteklerinden biri de, “kulu üzerine gerçeği apaçık gösteren âyetler indirmesi”dir.

Ayrıca, Allah korku, açlık, mal, can ve ürün noksanlığı ile denediği zaman sabredip, kendilerine bir musibet isâbet ettiği vakit teslim olup, Muhakkak biz, Allah içiniz ve şüphesiz O'na dönücüleriz diyenlere, Rabb'lerinden rahmet ve salâvât (Bakara/157) olduğu belirtilmektedir.

Bunlardan başka yukarıda, “Peygamber'e Salât [destek]” başlığı altında mealini verdiğimiz birçok âyette de Peygamberimizin salâvâtından bahsedilmektedir.

Fakat ne acıdır ki, bütün bu âyetlere rağmen bugüne kadar Müslümanlar arasında “salâvât”ı bir tekerleme şekline sokan anlayış hâkim olmuş, bu anlayışın yarattığı istifhamlar ise düşünülüp sorgulanmamıştır. Meselâ Allah, Peygamber'i ve kulları için kime, niçin, nasıl salâvât getirecektir? Zira yaratan, yaşatan, affedecek olan, mâlik-i yevmi'd-dîn O'dur. Bütün yetkileri elinde bulunduran Allah'ın salâvât getirmesinin mantığı nedir? Yoksa, Allah ve melekler bir salâvât korosu kurmuşlar da bizi de o koroya katılmaya mı davet etmektedirler? İnsanların her gün onlarca defa getirdiği salâvâtın kime ne faydası vardır? Yüce Allah, Peygamberi'ne merhamet edecek ve o'nu affedecek ise, bizi o'nun için yalvarttırmadan doğrudan Kendisi affetse olmaz mı?

Gerçi bu soruların bazılarına kılıf hazırlanmış; salât'ın, Allah'a nisbet edildiğinde “kullarına rahmet etme”; meleklere nisbet edildiğinde “kullar için af dileme”; kullara nisbet edildiğinde “dua” anlamına geldiği söylenmiştir. Ama bunların gerçeklerle ilgisi yoktur ve sırf işin içinden çıkılamadığı için uydurulmuştur. Sonuç olarak da bu tarz hileler, meselenin daha karmaşık hâle gelmesinden başka bir işe yaramamıştır. Çünkü Bakara sûresi'nde, İşte böyleleri üzerine Rabb'lerinden salâvât [destekler, yardımlar] ve bir rahmet vardır (Bakara/157) buyurularak, rahmet ve salâvât'ın ayrı şeyler olduğu ifade edilmiştir.

O hâlde, meselenin esasından uzaklaşmamak için salât sözcüğünün hakiki anlamına dönmek ve ondan sapmamak gerekmektedir.

Ancak iş burada bitmemektedir. Çünkü salât sözcüğü gibi, سلام [selâm] ve تسليم [teslîm] sözcükleri de kültürümüze yanlış anlamla girmiştir. Dolayısıyla, ve sellimû teslîmen (Ahzâb/56) ibaresinin de açıklanıp aydınlatılma zarureti vardır. Mevcut meallerde ibareye –bazı kelime farklılıklarıyla– ve tam bir teslimiyetle selâm verin şeklinde karşılık verildiği görülür. Hâlbuki sözcüklerin gerçek manalarına göre ifadeden bu anlam çıkmamaktadır. Zira âyetteki, سلّموا [sellimû] ve تسليماً [teslîmen] sözcüklerinin kökü, س ل م [s-l-m] harflerinden oluşan ve muhtelif harekelerle de ifade edilebilen selm, silm kökleridir. Hangisi kabul edilirse edilsin bu kökler, “selâmetlik”, yani –eski tabirle– “isâbet-i mekruhtan emîn olmak” anlamını taşır.

Sellimû ve teslîmen ifadeleri ise, mezidattan “tef‘il” babından emr-i hazır ve mastardır. Bu babda anlam; “emîn kılmak, korumak, güvenlik sağlamak”tır. Meselâ, sellemehullâh ifadesi; “Allah onu korudu, onun güvenliğini sağladı” demektir. Dolayısıyla konumuz olan âyetteki ibarenin manası, “ve tam bir güvenlik sağlamak sûretiyle Peygamber'in güvenliğini sağlayın” demektir. Peygamber'in tam olarak güvenliğini sağlamak için ise, o'nun çevresindekilerin canla-başla çaba harcamaları gerekir. Yoksa Peygamber'in güvenliğinin lâfla, birtakım tekerleme şeklindeki temennilerle sağlanması mümkün değildir. Nitekim bu âyetler indiği zaman sahabe-i kiram bir köşeye çekilip, “Allahumme salli ve sellim…” dememiş, varıyla-yoğuyla, canıyla harekete geçip Allah yolunda Peygamberimize destek olmuş, o'nun güvenliğini bu şekilde sağlamışlardır.

Bu izahattan sonra konumuz olan âyetin çevirisi şöyle olmalıdır:

Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'i destekliyorlar [yardım ediyorlar]. Ey mü’minler! Siz de o'na destek olun [o'na yardım edin] ve o'nun güvenliğini tam bir güvenlikle sağlayın! (Ahzâb/56)

Bu âyetin yer aldığı sûrede, Peygamberimizin özel hayatı, aile hayatı, sırları, misyonu, eşlerinin konumu, görevleri ve ayrıcalıkları yer alır. Konumuz olan âyeti doğru anlayabilmek için sûrenin tamamının dikkate alınması gerekir. Sûrenin, konu ve pasaj bütünlüğü bozulmadan okunması hâlinde hem salâvât kavramı daha iyi anlaşılacak, hem de Allah'ın emri doğrultusunda destek ve güvenlik sağlama görevlerini yapmayarak Peygamber'i üzenlerin âkıbeti (57-58. âyetlerde) görülecektir.

Âyette geçen يصلّون [yusallûne] sözcüğü, fiil-i muzâri sîgasıyla vârid olduğundan, ifadeye, Allah ve meleklerin Peygamber için gerekeni, “sürekli yapıp durdukları” vurgusu katar. Dolayısıyla destek olmakla, Peygamber'in güvenliğini sağlamakla, bu işe çaba harcamakla yükümlü olan mü’minlerin, yerlerinde oturmamaları; sürekli görev başında olmaları gerekir. Peygamber bugün aramızda olmadığına göre bu görev [destek ve güvenlik sağlama görevi], toplumda salâtı ikâme eden [zihnî ve mâlî desteği oluşturup ayakta tutan] kişi ve kurumlara karşı yapılmalıdır.

Bu açıklamalardan sonra bir de, Allah'ın bizden istediği bu iken, ya ihânetten ya cehâletten ortaya atılmış olan rivâyetlere uyup, “Padişahım çok yaşa!” benzeri tekerlemeleri söyleyerek salâvât getirdiğini zannedenlerin durumuna bakmakta yarar vardır. Bize göre manzara şudur:

Allah, Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'i destekliyorlar [yardım ediyorlar]. Ey mü’minler! Siz de o'na destek olu [yardım edin] ve o'nun güvenliğini tam bir güvenlikle sağlayınız! buyuruyor, ama onlar; “Allahumme salli alâ muhammed ve sellim… [Ey Allahım! Muhammed'e Sen yardım et, gerekli desteği Sen yap ve o'nun güvenliğini Sen sağla]” diyorlar.

Ne büyük çelişki ve ne iğrenç küstahlık!

Hâlbuki Peygamberimize yapılacak salâtın niteliği, Kur’ân'da gâyet açık olarak belirtilmiştir:

Yine bedevilerden kimi de vardır ki, onlar, Allah'a ve âhiret gününe inanır ve harcadığını Allah katında yakınlıklar ve Elçi'nin destekleri edinir [sayar]. Gözünüzü açın! Şüphesiz bu, onlar için bir yakınlıktır. Allah onları yakında rahmetine girdirecektir. Şüphesiz Allah, gafûr'dur, rahîm'dir. (Tevbe/99)

Ucûbe din kapsamında “salâvât getirmek” diye adlandırılan sözler, İsrâîloğulları'nın, Ey Mûsâ! Onlar orada oldukça biz oraya asla girmeyeceğiz. Hadi sen git, Rabbinle birlikte savaşın. Biz şuracıkta oturacağız (Mâide/24) şeklindeki sözlerine benzemektedir, ki İsrâîloğulları bunun bedelini çok ağır ödediler. Bu olaylar, Kur’ân'da Mâide sûresi'nde ve Kitab-ı Mukaddes'in Sayılar, 13-14. bölümlerinde anlatılır. Müslümanlar, salât ve salâvâtı Kur’ân'daki şekliyle anladıkları takdirde, salât kapsamında olan –Enfâl sûresi'ndeki– şu görevi yerine getireceklerdir:

Ve siz de gücünüzün yettiği kadar onlara karşı her çeşitten kuvvet biriktirin ve savaş atları hazırlayın ki, onlarla hem Allah'ın düşmanlarını, hem de kendi düşmanlarınızı, ayrıca Allah'ın bilip de sizin bilmediğiniz daha başkalarını korkutasınız. Ve Allah yolunda her ne harcarsanız o size eksiksiz ödenir ve siz hakksızlığa uğratılmayacaksınız. (Enfâl/60)

Bu sayede, bugün içinde bulunulan zilletten kurtulmak müyesser olacak, aksi hâlde târih tekerrür edip duracaktır.[46]


KAYNAK: Tebyinül Kuran-Hakkı Yılmaz
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Barış Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (13. February 2011), Miralay (14. February 2011)
Alt 14. February 2011, 09:34 AM   #5
FEDAKARADAM
Uzman Üye
 
FEDAKARADAM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 418
Tesekkür: 51
95 Mesajina 146 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
FEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud of
Standart

Kur'an'ı tahrif etmeye çalışmayın.Kendi kafanıza göre hüküm vermeyin.Anlaşılan o ki siz salavatı başka türlü anlıyorsunuz.Sizin dediğinize baksaydık çoktaan peygamberimizin adı bile unuturduk.Hadis düşmanlığı yaparak onları gizleyerek bir yerlere varamazsınız.Kur'an'da Allah'ın resulüne uyun emri geldiine göre bunu nasıl bileceğiz, o peygamber ne yapmış ne söylemiş bunu nasıl anlayacağız.O hakkı Yılmaz beyefendi çıksın medyaya, boynun ölüçüsünü alsın niy saklanıyor?.İnternet ortamı nasıl olsa onlara göre.Vurun abalıya tozunu silkeleyin peygamberi gizleyin Kur'an size göre yorumlansın işte İslam budur deyin...Sizler bu İslamı asla yüceltemezsiniz.Çünkü muharif laflarla İslam yürümez...

SALAVAT GETİRMEYİ KÜSTAHLIK SAYAN ZİHNİYETİN İSLAM'A VERECEĞİ HİÇBİR BİRŞEY YOKTUR.PEYGAMBERİMİZİN GÜZEL AHLAKI SİYER VE HADİSLERDE GEÇER.SİZLER BUNU İNKAR EDERSENİZ BU İŞİN VEBALİNDEN KURTULAMAZSINIZ.


SANKİ O PEYGAMBER HİÇBİR ŞEY DEMEMİŞ ÖĞÜTLEMEMİŞ GİBİ KONUŞUYORSUNUZ.VEDA HUTBESİNİ DE YALANLIYOR MUSUNUZ BARİ?..
__________________
Ya İslam'la yükselir, Ya inkarla çürürsün.. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün!...(NECİP FAZIL KISAKÜREK)

Konu FEDAKARADAM tarafından (14. February 2011 Saat 09:38 AM ) değiştirilmiştir.
FEDAKARADAM isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 14. February 2011, 10:29 AM   #6
Miralay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2010
Mesajlar: 568
Tesekkür: 4.080
276 Mesajina 635 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
Miralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud of
Standart

Selamünaleyküm fedakaradam kardeşim.

Mavi yazılar bana aittir
.

Alıntı:
FEDAKARADAM Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Kur'an'ı tahrif etmeye çalışmayın.Kendi kafanıza göre hüküm vermeyin.Anlaşılan o ki siz salavatı başka türlü anlıyorsunuz.Sizin dediğinize baksaydık çoktaan peygamberimizin adı bile unuturduk.Kur'ana uyan bir müslüman O mübareği (Allah'ın salat ve selamı üzerine olsun) neden unutsun ki? Kur'anda resulü öven onlarca ayet varken.
Hadis düşmanlığı yaparak onları gizleyerek bir yerlere varamazsınız.Biz hadislere düşman değiliz. Sadece Allah'ın kelamı varken,rivayetler zincirinin dinde delil ve hüküm ihtiva edemeyeceğini savunuyoruz, ki hadislerin %100 Allah'ın resulünün ağzından çıktığı bile şüpheliyken
Kur'an'da Allah'ın resulüne uyun emri geldiine göre bunu nasıl bileceğiz, o peygamber ne yapmış ne söylemiş bunu nasıl anlayacağız.Tabii ki Kur'andan
O hakkı Yılmaz beyefendi çıksın medyaya, Hakkı Yılmaz bey pekçok kanalda konuşma yapmış birisidir;öyle gizlenen saklanan birisi değildir. Buna rağmen "en doğrusunu Allah bilir;Kusursuzluk Allah'a aittir" sözlerini de her tebyininin sonuna ekleyecek kadar da mütevazı bir beyefendidir..boynun ölüçüsünü alsın niy saklanıyor?.İnternet ortamı nasıl olsa onlara göre.Vurun abalıya tozunu silkeleyin peygamberi gizleyin Kur'an size göre yorumlansın işte İslam budur deyin...Sizler bu İslamı asla yüceltemezsiniz.Çünkü muharif laflarla İslam yürümez...Sitesinin adı "İşte Kuran"'dır. Sitesinde istediğiniz gibi eleştirilerinizi yazabilirsiniz. Size hiç kimse "neden yazıyorsun" diyerek söz söylemez ve herhangibir hakarette bulunmaz merak etmeyiniz.

SALAVAT GETİRMEYİ KÜSTAHLIK SAYAN ZİHNİYETİN İSLAM'A VERECEĞİ HİÇBİR BİRŞEY YOKTUR.PEYGAMBERİMİZİN GÜZEL AHLAKI SİYER VE HADİSLERDE GEÇER.SİZLER BUNU İNKAR EDERSENİZ BU İŞİN VEBALİNDEN KURTULAMAZSINIZ.Siyer ve hadis kitapları insanların yazdığı kitaplardır.Peygamberin zamanında sahabelerce yazılmış hiçbir hadis ya da siyer kitabı mevcut değildir. Kütübü Sitte'nin yazarları ne sahabeyi,ne tabiini görmüş kişiler değildirler. Arap bile değillerdir. Hepsi Türkistan,ya da İran menşelidir.


SANKİ O PEYGAMBER HİÇBİR ŞEY DEMEMİŞ ÖĞÜTLEMEMİŞ GİBİ KONUŞUYORSUNUZ.VEDA HUTBESİNİ DE YALANLIYOR MUSUNUZ BARİ?..Binlerce kişinin dinlediği veda hutbesinin bile günümüze ulaşmış,bildiğim kadarıyla enaz 3 versiyonu mevcuttur.
Selam,saygı,dua ve muhabbetlerimle

Konu Miralay tarafından (14. February 2011 Saat 03:36 PM ) değiştirilmiştir.
Miralay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 14. February 2011, 12:16 PM   #7
FEDAKARADAM
Uzman Üye
 
FEDAKARADAM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 418
Tesekkür: 51
95 Mesajina 146 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
FEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud of
Standart

Kim Kur'an bilmedi sanki dünyaya gelmedi.

Kur'an'ı biliyorum deyip de onun ayetlerini anlatırken sanki hadisler yok gibi davrananlar bilsinler ki bir çok hadiste Kur'an'ın tefsiri vardır.kur'an'ın sade anlamıyla güya akıl yürütüyorlar.Kur'an'da daha zikrin nasıl yapılacağına dair ayet yoktur.Bu da hadis-i şeriflerde vardır.Hadis-i şerifler Kur'an'a ışık tutar.Bu ışığı eline almayanlar, ellerinde ki Kur'an onlardan şikayetçi olacaktır.

Peygamber sözünü dinlemeyenler asla felah bulamazlar.Sanki bu Kur'an peygamberimiz vasıtasıyla gelmemiş gibi davranıyorlar.Sizler (mezhepsizler)Kur'an'ı peygamberimizden daha çok mu anladınız?.O, Kur'an hakkında hiçbir şey söylemedi mi,bir açıklama yapmadı mı?Bu ne küstahlık bu ne yüzsüzlük..Böyle bir ortamda bir de peygamberimizi sevdiğinizi iddia edersiniz; hadi ordan hadi ordan hadiş ordan!....

Kur'an bize demiyor mu ki " o peygamber neyi yasak ettiyse ondan sakının, neyi emretti ise onu yerine getirin!" demiyor mu?Sorarım size, madem böyle durum söz konusu olduğuna göre bu peygamber neyi emretmiş neden sakındırmış.Hadi bakalım izah edin bunları...
__________________
Ya İslam'la yükselir, Ya inkarla çürürsün.. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün!...(NECİP FAZIL KISAKÜREK)
FEDAKARADAM isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 14. February 2011, 12:49 PM   #8
Miralay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2010
Mesajlar: 568
Tesekkür: 4.080
276 Mesajina 635 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
Miralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud of
Standart

Tabii ki Kur'anda ne yazıyorsa onu güzel kardeşim.
Rabbim haşa ikili oynamaktan münezzehtir. Kullarına ayrı,resullerine ayrı şey bildirmez. Resuller de dahil herkes O'nun kuludur. Rabbimin kanunları,helalleri,haramları,farzları varsa, bunlardan tüm kulları haberdar olacak ve sorumlu tutulacaktır.
Gayrı metluv vahiy cenabı Allah'ın adaletine aykırıdır.

Selametle
Miralay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Miralay Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (15. February 2011), sevginur (31. January 2013)
Alt 14. February 2011, 02:52 PM   #9
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum ! Değerli Kardeşlerim!

Değerli Hasan Oktem Kardeşimin yaptığı bir çalışmayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

VAHYE YÖNELTİLMİŞ BİR TEHDİT VEYA VAHY-İ GAYRİ METLUV ÜZERİNE...
Zâlikel kitâbu lâ reybe fîh(fîhi), huden lil muttekîn(muttekîne).

1. zâlike : işte bu, bu
2. el kitâbu : kitap
3. : yok, değil
4. reybe : şüphe
5. fî-hi : onun hakkında, onun içinde, onda
6. huden : hidayet, hidayete erdiren
7. li el muttekîne : takva sahipleri için

İşte sana o Kitap! Kuşku,çelişme, tutarsızlık yok onda. Bir kılavuzdur o, korunup sakınanlar için.



İşte bu kitap, işte O'nda yok şüphe...

Vahy-i Metluv = Tilavet edilmiş, okunan vahiy, vahy-i celi( açık, zahir vahiy)

Vahy-i Gayri Metluv = Tilavet edilmemiş, okunmamış vahiy( vahy-i hâfi, gizli vahiy)

Selam,

Şayet Vahyin işte bu şekilde parçalanma kabul ettiğini, parçalandığını, kısımlara bölündüğünü kabul edersek, bu durumda:

Yüce Allah'ın, Rasulüne hem Kur'an'ı indirdiğini, bize tilavet etmesini emrettiğini, fakat bunun yanında da ( Kur'an'ın, nakıs, tam olmayan, yetersiz, malûl, problemli, kusurlu olduğu düşünülmüş olacak ki...) Kur'an'ın dışında Kur'an'ın eksikliklerini tamamlayacak, kusurlarını izale edecek, yetersizliğini yeter hâle getirecek 2. bir vahiy daha gönderdiğine inanmamız gerekecek...

Yüce Allah, Rasulüne ayriyeten başka bir 2.vahiy daha gönderiyor, bize bildirmediği bazı haberleri o'na bildiriyor, bazı sırları ifşa ediyor, bu 2. tür vahiyle işleri şöyle şöyle halletmesini emrediyordu...demek ki Rasulün hayatının tüm bölümleri veya dine müteallik işlerinin tümü bu yolla yönlendiriliyordu...işin ilginci ve anlaşılmazı, Kur'an'dan sorumlu olan bizlerin bu 2.vahye(!) kapalı olmamız...Allah Rasul'ü bizim Kur'an ile sağlıklı bir tanışıklık gerçekleştirebilmemiz için bu 2. tür vahyi tıpkı Kur'an gibi yazdırtıp zaptu rapt altına alacağı, dolayısıyla ahiretimizi ilgilendiren çok önemli bir kaydı gerçekleştireceği / gerçekleştirmiş olduğu gelir akla bu durumda öyle değil mi...fakat bunu değil, tam tersini görüyoruz...Kur'an dışında hiçbirşey yazdırmaması bu yönde hiçbir hareketin olmadığını , böyle bir şeyin Rasulün ne gündeminde ne de bilgisi dahilinde bile olmadığını göstermektedir bize...Yok öyle bir 2.3.vahiy çünkü...Olmayan bir şeyi nasıl yazdırsın Allahaşkına...

Hem, hiçbir Rasül, gizli ve insanların ulaşamayacağı bir gündem ile insanları Yüce Allah'a davet etmemiştir...etmez de...Kendisinin sahip olmadığı bir gizli /gayri metluv bir bilgiye kendisi bile sahip değildir ki, tutup o gizli bilgi ile insanları Yüce Allah'a davet etsin/ çağırsın...Bu olacak bir şey değildir...

Ortak koşmaya, ikilemeye ,üçlemeye, parçalamaya epey meraklı olan şirk mantığı ; Hz.Muhammed'in " mecnun ", " şair ", " kahin" "öğretilmiş mecnun" olduğunu söylüyor ve bu şekilde vahye saldırıyordu. 2. vahiy türü icad etmek isteyenlerce bolca istismar edilen Necm Sure'sinin ilk Ayetleri işte bu konuda müşriklere cevap vermekte - düşünülenin tam tersi istikamette- " Muhammed'e şiirler öğretiliyor " , " kahindir ", " cinlenmiştir " vb.ithamlarını red etmektedir...Rasulün asla gizli / saklı / kendi kafasıyla / kendi yanından birtakım şiirsel çeşnileri düzmeceleri vahiydir diye arzetmediğini açıklamaktadır bu Ayetler...ve bize şunu demektedirler açıkça :

O'nun size okuduğu Ayet'ler Yüce Allah'ın kelamıdır, Kur'an'dır!..."O" size Ayetleri heva veya hevesinden söylemiyor..." la raybe fih" olan Kur'an, vahyedilmiş bir vahiy'dir...

Hicr 9'da Yüce Allah, " zikri biz indirdik ve o'nu koruyacak olan da biziz" diye buyurmuştur. 2.ayrı bir vahiy var ise o halde bu 2.vahyi de " zikir" kapsamında değerlendirmemiz ve bu 2.vahyin de korunmuş olduğunu teslim etmemiz icab eder...Halbuki çok iyi bilinmektedir ki ne kutsi hadis(!) ne de diğer hadisler korunmamışlar...Korunmadıklarına göre o halde bunları " zikr " kapsamında değerlendirmek yanlış olacaktır bir kere...

Bununla birlikte şayet Peygamber'e vahy-i hafi gelmiş olsaydı, Peygamber bu vahiy'leri yazdırmamakla, korunması için önlem almamış olmakla Peygamberlik görevini ihmal etme, vazifesini tamamlamama zaafiyetine düşmüş sayılacaktı...Vahy-i gayri metluv'un var olduğunu iddia etmek Allah Rasulüne de bir saldırı anlamındadır...Çünkü Yüce Allah Rasulüne risaletinden herhangi bir şeyi gizlemesi, duyurmaması halinde Elçiliğini yapmamış sayılacağını duyurmaktadır...(Maide67)Yani Allah Rasulünün söz, fiil, takrir, eylemlerinin vahiy ürünü olduğunu söyleyip de, bunların aynı zamanda korunmamış ve tilavet edilmemiş bilgi kapsamında olduğunu söylemek vahyin korunmamış ve insanlardan gizlenmiş olduğunu düşünmek anlamına gelecektir...böyle bir ifade Hicr 9'u yalanlayacak mahiyettedir...

Sahi, Allah Rasulü ile Mekke'li müşriklerin arası hangi tür vahiy nedeniyle açıktı?...Hangi vahyi kulaklarıyla duydularda o'nu katletmeye kalktılar?...Onunla savaştılar...vahy-i gayri metluv'u, vahyi hafi olması ve tilavet edilememe sorunu olması nedeniyle onu duyamadıkları aşikar olduğuna göre herhalde ve tek ihtimal/ tek seçenek olarak vahy-i metluv'u duymuş olmalılar demek ki..." Sana AĞIR bir söz vahyedeceğiz!..", " Seni gönderdik ki sana VAHYETTİĞİMİZİ ONLARA OKUYASIN !...(11/30) Bakara 2, Şura 7, İsra 88 gibi ayetlerde Kur'an'ın niçin indirildiği ve önemi hassaten vurgulanmaktadır. Bu ayetlerdeki vurgulardanda Rasulullah'a Kur'an'ın dışında ayriyeten 2. bir vahiy daha indirilmemiş olduğunu "görmemek " mümkün değildir...İşte Rasule inen son vahiy= Bu Kur'an'dan, bu açık vahiy'den başkası değildi yukarda açıkça vurgulanan, gösterilen...Öyle bir Vahiy ki ağırlığından Peygamber ve beraberindeki Mü'minler :" Allah'ın yardımı ne zaman? " (2/214)diyecek duruma gelmişlerdi...Mü'minlerle bu derece savaşan ve cehennemi hakkeden bu müşriklerin tilavet olmaması nedeniyle hafi kalan 2. bir vahiy türünden habersiz olup cehennemi boyladıklarını söylemek adalet mefhumuyla uyuşur mu? Kendilerine ulaşmamış bir bilgiden sorumlu tutulabilerler mi?...yalnız o müşrikler için demiyorum, ( 2. vahiy türü(!)nden hâliyle sorumlu olacak olan...)tüm insanlık alemi içinde aynı sual sözkonusu olacaktır, bu durumda...

Peki ya bu Kur'an vahyini beğenmedik, bize 2.bir başka türlü bir Kur'an getir, veya bunu değiştir...diyenlere ne cevap veriyor Sevgili Rasul: O, bu istedikleri şeyin gayri meşru ve imkansız olduğunu, kendisinin bile Rasullüğüne rağmen yalnız ve ancak kendisine indirilen bu vahiy'den sorumlu olduğunu , sadece herkesin önünde bulunan bu vahye uyacağını söylemiştir cevab olarak...peki ya Kur'an yetmez, biz bu Ayet'leri yetersiz görüyoruz, bize 2. bir başka vahiy getir! diyenlerle muhattap olsaydı...aynı sorunun farklı varyantlarına farklı bir cevap vermezdi herhalde...Sonuçta aynı olan iki soruya veya aynı isteğe neden farklı cevap versin ki...

Allah'IN Rasulü elbette Yüce Allah'ı odak, Kur'an'ı merkez edinecek;çağına şahidlik edip içtihad edecek, Kur'an'ı doğru bir biçimde önyargısız, objektif , yalın bir anlayışla, hikmetle anlamaya ve yaşadığı gün itibariyle hayatındaki karşılığını bulmaya, pratize etmeye, güncellemeye çalışacaktı...Bu anlamda bir Rasül olması hasebiyle risaleti elbetteki kontrol altında olmalıydı...nihayetinde kendisi de bizim gibi bir beşerdi...Hâta ve nisyan ile mâlul'du...Bir beşer Peygamber olarak risaletini ilgilendiren bazı konularda hâliyle hâta'lar yapmış ve fakat Yüce Allah tarafından derhal bu hatalar düzeltilmişti...Çünkü, insanoğlunu Yüce Allah'a çağıran( dâiyallahe) Rasul'ün bu davetinde ne bir eksik, ne fazlalık, ne ivecenlik(eğrilik) , ne çelişki,ne batinilik ne de gizli bir yön bulunamazdı...burada yapılan ilahî düzeltme de hedef, Rasulün kişiliği değil RİSALETİN bizzat kendisi idi...Risalet idi kurtarılmak istenen Yüce Allah tarafından Rasulullah bizzat Kur'an Ayetleri ile gizli bir vahiy veya gayr-i metluv yoluyla falan olmaksızın uyarılmış , te'kid edilmiş ve hatta azarlanmıştır...böylelikle Risaletine bir zarar gelmesi engellenmiştir...bütün bunlar göz önünde, herkesin açık açık görebileceği bir şekilde Yüce Allah tarafından yapılmıştır...eğer ki, vahy-i hafi yani vahy-i gayri metluv türünden 2. bir vahiy türü olmuş olsaydı, Yüce Allah'ın bu tür vahiyle Rasulünü yönlendirmesi beklenirdi halbuki...demek ki yok öyle bir gizli ve 2. bir tür vahiy...Örneğin Bedir'de esirlerden fidye alınması(8/67), helal bir evlilik durumu kendi kendisine haram etmesi ( Tahrim ), sefere katılmak istemeyen münafıklara izin vermesi(9/43), Abese olayı( Abese suresi) ve Zeyd ile ilgili olayda Yüce Allah'dan değilde insanlardan çekiniyor durumda olmuş olması(33/37) olayları göz önüne alındığında açıkça görülecektir ki, demek ki Allah Rasulünün elinde Kur'an vahyi'nin dışında 2. bir tür ayriyeten bir başka vahiy aramak beyhude bir arayıştır...yoktur böyle bir 2. vahiy... Rasülullah, açık vahiy'den elde ettiği kazanımlarla, sosyal, kültürel, toplumsal, siyasi ve askeri vb. türü ilişkilerden edinmiş olduğu tecrübeleri örfün uygun düşeni ile birleştirdiği zaman doğru ve isabetli karar vermesi kolaylaşırken, hata yaptığında da Yüce Allah o'nu -risaletini korumak adına -hemen ve açık bir biçimde düzelttiriyordu...Böylelikle risaletini açık ve net bir biçimde yine apaçık Ayetler ( vahy-i metluv) ile koruyordu...bütün bunlar olurken vahy-i gayr-i metluv'dan bir eser veya bir koku bile göremiyoruz...çünkü yok öyle bir şey, 2. bir ayrı veya 3. bir ayrı vahiy türü falan...Tek bir vahiy görüyoruz Rasulullah'a vahyedilen: O'da Kur'an vahyi...yoksa yetmedi mi?...

Yetmedi mi daha onlara ki sana Kitab indirdik, KARŞILARINDA OKUNUP DURUYOR ? Şüphesiz bunda iman edecek bir kavim için elbette bir rahmet ve ilahî bir uyarı var!...( Ankebut 51)

Peygamber bizim için üsve-i hasene(33/21) olduğuna göre bizim O'nu takip edebilecek bir imkana , bir potansiyel duruma , bir ilahî bilgi dağarcığına sahip olmamız icab eder....Aksi takdirde bizim Sevgili Rasulü takip etmemiz, taklid etmemiz, örnekliğini benliğimizle örneklendirmemiz ta en başından ınkıtaya uğrayacak demektir...Öyle ya bizim asla ulaşamayacağımız 2. bir ayrı tilavet edilmemiş vahiyle desteklenen bir Rasül bize nasıl üsve-i hasene olacak ki? Yürürken İZ bırakmayan, gizli gizli İZ'leri olan bir Rasulün İZ'lerini kimse takip edip, gittiği yoldan gidemez ki...İZ'i yok ki İZinden gidilsin...adı üzerinde İZ...Hiç görünmez İZ olur mu? Görünmeyen İZ, iz olmaktan çıkmaz mı? Yüce Allah, hiç bu görünmeyen İZ'i neden takip etmedin diye cehennem'e atar mı? " Ben yalnızca sizin gibi bir beşerim..." (18/110) diyen ve " Ancak kendisine vahyolunana uyduğunu " ( Yunus 15) bildiren ve açıkça İZ'i gözüken bir elçi Peygamber İZ'lenebilir ancak... Örnek olunmaya müsaade etmeyen(!) , yürüdüğü İZ'i gizli olup, belli olmayanbir Peygamberin örnek edinilmesi , İZ'inin takip edilmesi nasıl gerçekleşecek ki? Hem ,Allah Rasulü ile aramızda kapatamayacağımız bir farklılığımız var iken biz hiçbir zaman da bu duruma erişemeyeceğimize göre yani hiçbir zaman Gayri metluv vahiy alamayacağımıza göre o halde "üsve-i hasene " emri butlan ve hükümsüz kalmayacak mı bu durumda? Hiç Yüce Allah'ın emri geçersizliğini yitirir mi?

Elbetteki Allah Rasulü bir postacı değil, bir elçi idi...Yüce Allah'ın elçisi idi hemde...Bunda şüphe yok, fakat "O" bir postacı olmadığı gibi, bir motor ya da bir makina da değildir...Kur'an dışında ne idüğü belirsiz 2. bir tür vahiyle yönlendirildiği iddia edilen Peygamber'e bu durumda ( farkında olunsun veya olunmasın...)Postacı kelimesinden daha ağırı olan " robot " luk(!)yakıştırmış olunmaktadır böylelikle...Yani bir yanda ifrad, bir yanda tefrid ile karşı karşıyayız...Ne ifradı seçmek zorundayız, ne de tefridi...Şayet kendisine Kur'an dışı bir 2. vahy geliyor idiyse " ifk " hadisesinde neden gelmedi bu 2. tür vahy...Neden gelmedi de uydurma iftiralar ortalıkta yaşam alanı bulabildi? Birde önemli bir nokta şudur burada :

Şayet Peygamber'in 2. bir vahiy türü aldığı biliniyor olsaydı insanlar arasında, bu durumda kimse kat'iyyen uyduruk bir haber veya " ifk" hadisesi gibi ( 24/11-12)bir iftira ile Mü'minlerin yanına yaklaşmazdı, çok istese bile...çünkü Peygambere gelecek 2. tür vahiy ile derhal enseleneceğini bilirdi bu durumda...iftiraların rahatlıkla yapılıyor olması, kimsenin böyle bir 2. bir vahiy türünden haberdar olmadığını, böyle bir vahiy çeşidini hiç duymadıklarını ispat etmektedir...Eğer Peygamber'in en yakınında bulunan insanlar vahy-i gayri metluv'dan habersiz ise, biz nereden haberdar olacağız/ olmuşuz böyle bir vahiy(!)den...tabiki uyduruk hadislerden...ne mutlu bize olmayan bir şeyden haberimiz olmuş oluyor uyduruk hadisler sayesinde...

2.bir vahiy türü olduğuna inanıp bu inançlarına mesnet arayanların delil(!) olarak sunmaya çalıştığı Rasullullah'ın evliliği ile ilgili(33/37), kıblenin değiştirilmesi (2/144) ve tahrim mes'elesi ile ilgili yorumlarının mesnetsiz, Ayet'lerin ne lafız ne mana ne de maksadı ile alakası olmayan zorlama yorumlar olduğunu objektif ve ön yargısız bakabilen herkes görebilir...Kur'an dışı bilinç ve görgüleri kendine gözlük yapmamışlar kolaylıkla anlayabilir...Bu yorumların referansının Ayet'ler değil tamamen uyduruk rivayetler olduğu açıktır...Bu delil ve mesnet yoksunu yorumlar, tamamen "2. bir ayriyeten farklı bir vahiy var!..." cümlesini ispat(!) etmeye yöneliktir..."Yüce Allah bize ne emrediyor, Kur'an'da ne buyurmuş" cümlesine özenle cevap aramaya yönelik değil..." De ki arınmağa gönlün var mı? Ayeti geldi aklıma birden...Kur'an dışı vahiy iddiasının gerekçelerinden olan yukarıda sayılan ve sayılmayan Ayet'lerin nasıl zorlama yoluyla yanlış değerlendirildiği ile ve bu değerlendirmelerin aslında belli bir amaca matuf olduğu, aslında bu Ayet'lerin objektif ve yalın bakıldığında rahatlıkla nasıl okunduğu ile ilgili konuları uzun uzun detaylı ayrıntılarıyla ihtiva eden bir mesaj değildir bu yazı...Bu konuda bu Ayet'ler ile ilgili detaylı ve ayrıntılı cevap arayanlar için şu adresteki cevab'ların yeterli geleceğini düşünüyorum...

SIKÇA SORULAN SORULARA CEVABLAR...
Esasen Hicrî 30'dan sonraki yıllar sahabelerin birbirlerini boğazlamaya başladığı, birbirlerini kafirlikle, fasıklıkla suçlamaya başladıkları yılların başlangıcına işaret ediyordu maalesef...Aklın havsalanın almakta güçlük çektiği bu iç savaşlarda binlerce Müslüman birbirini kılıçtan geçirmiştir...Buhari, Müslim, Tirmizi ve Nesai'de geçen bir rivayete göre Rasulullah'ın " Ya Rabbi ! ashabım ashabım " diyeceği, buna mukabil " Senden sonra, onların neler yaptıklarını sen bilmiyorsun; sen onlardan ayrılalıberi onlar, ( dinden) gerisin geriye dönmeye başladılar" denilerek ikazda bulunulur...( Bu rivayet, kütüb-i sitte'yi 2.kaynak olarak kabul edenlerin sorumluluğundadır, " Allah'ın Rasulüne tek Kur'an vahyedilmiştir..." diyenlerin değil...) Her ne yaparlarsa yapsınlar bu insanlar yine de kendilerini Müslüman isminden başka bir isimle vasfetmediklerinden ötürü bu kimlik dejenere olmuş, yamultulmuş, erozyona uğramıştır...Müslüman isminden vazgeçmeleri halinde maddi manevi birçok kazanımlarından ve sahip olduklarından vazgeçmiş olacaklarını bilen bu insanlar, TÜM yapmış oldukları İslam dışı fiil ve davranışları yine de İslam'ın çatısı altında bulmaya, illaki ve billaki de olsa bulmaya..., yine de bulamazlarsa zorla icad etmeye çalışmışlar ve bilmeyen çoğu insanı İslam referansı ile kandırmışlardır...Bunu yaparken ya Ayet leri kendi durumlarını meşrulaştıracak veya karşıt görüştekileri İslam'dan dışlayacak tarz ve biçimde yorumlamışlar/ yorumlattırmışlar ya da Rasulullah adına söz, fiil, takrir iddia etmeye başlamışlardır...Kendi aralarında tenakuzlu/ çelişkili; Kur'an ile çakışmayan , hatta Kur'an ile çatışmaya giren birçok mesnedsiz sözleri zanni olduklarına bakmaksızın konumlarına ve konjonktüre uyan şekilde yorumlamışlar ya da Allah Rasulünü kendi Rasulleri yerine koyup(!) YENİDEN KONUŞTURMUŞLARDIR...

Bugünlerde Tunus, Mısır ve benzeri Tağutî ülke yönetimlerinde de örneklerini müşahade etiğimiz gibi gücü elinde bulunduranların en büyük problemi, topluma sahip oldukları bu gücün meşru olduğunu anlatabilmekti. Toplumun meşru görmediği yönetimlerin ömrünün kısa olacağı açıktı...Dolayısıyla zorba yönetimlerini meşrulaştırıcı en güzel ilaç " din " olduğuna göre din üzerinden deliller icad ederek, seslenerek Ayetlerin muhtevasını /içeriklerini yeniden kendi konumlarına uyarlıyarak, buna göre anlamlandırarak, Allah Rasulünü bu doğrultuda yeniden konuşturarak durumlarını/ konumlarını tesis edip sağlama aldılar...Kur'an ile çelişen iddialarına " tamam kardeşler, bunlar Kur'an da geçmiyor ve hatta Kur'an ile çelişiyor olabilir ancak, bunlarda vahiy'dir " şeklinde cevap veriyorlardı. Seri üretim tesisleri 24 saat vardiya ile çalışıp üretmiş oldukları rivayetler Allah Rasulünü " üsve-i hasene " olmaktan çıkartıp, izlenmesi / takip edilmesi / taklid edilmesi imkansız bir efsane kahramanına dönüştürüyordu hızla...Rasulullah tüketiliyordu bu şekilde saygısızca...Ay'ı ikiye ayırmıştı O..." , Miraç'ta Allah ile konuşmuş, bizim için Yüce Allah ile pazarlık dahi etmişti(!), O'nun doğumu, çocukluğu, gençliği sürekli olarak meleklerin destek ve kontrolünde gerçekleşmişti...öldükten sonra neler neler olacağını da tek tek saymıştı üstelik(!)...O halde Kur'an dışında 2. bir ayriyeten bir başka vahiy daha gelmişse O'na, ne vardı bunda?...Yani böyle bir varlık 2. bir vahiy türü daha alamaz mıydı, gizli ve tilavet edilmeyen...Pekâla alırdı(!)...İşte bu şekil ve minvalde 2. bir farklı vahiy icad edilmesi metodu ile Sevgili Peygamberimiz O'nu çok çok(!) sevenler tarafından katledilmiştir maalesef...Vefatından sonra katledilmiştir, sağlığında değil...Cevap veremeyeceği zaman dilimi seçilmiştir...Cevab veren Kur'an ise 2. bir vahiy türü ile susturulmak ve sulandırılmak istenmiştir...Kur'an beğenilmediği, eksik, yetersiz ve mâlul olduğu ART düşüncesiyle " Bu Kur'an'ı değiştir veya beddelhu/ yeni bir vahiy ile değiştir söyleminin/ isteğinin/ hasretinin aynısı farklı ifadelerle ortaya konmuştur..."Ben ancak Vahy'e uyarım, o'nu değiştirmek de benim elimde değildir !..." diyen Sevgili Peygamberi vefatından sonra " gömen " bu insanlar " kafalarına uyan " " konumlarını teyid eden/ meşrulaştıran..." " maddi ve manevi rantlarına karışmayan hatta destekleyen bir misyona sahip, Kur'an'daki tarifiyle çatışan yeni bir Peygamber profili ÜRETİLMİŞTİR...Yeniden üretilen bu 2. 'Rasulünün(!) ilk yapacağı şey ne olacaktı? Elbetteki bu 2.Peygamber ilk iş olarak farklı bir 2. vahiy getirecekti TÂLİP'lerine...Bu zulüm yönetimlerini gayri meşru kabul eden kişi ve grupları susturmak ve zulümlere destek verebilmek, din'i yamultabilmek ve şirki meşrulaştırabilmek için Kur'an ile alakası olmayan ve hatta zaman zaman Kur'an vahyi ile çatışmaya giren yeni bir 2. vahiy getirecekti...Getirdi de(!)...Başardılar sonunda...En azından insanların çoğunluğu nezdinde de olsa bu yeni versiyon Peygamberin üretilmesi, hakiki Peygamberin tüketilmesi sağlanmış oldu...( en azından aldatanlar ve gönüllü aldananlar nezdinde...)Yoğun istek üzerine üretilen bu yeni Peygamber'e söylettirilen hadislerden birine bir örnektir " erike " hadisi...:

Bu hadis(!)'te Peygamberin söz ve davranışlarınında tıpkı Kur'an gibi vahiy olduğu ifade ediliyor, ayrıca otorite olarak yalnızca Kur'an'ı kabul edenlerde suçlanıyordu...

Elde böyle bir hadis(!) olduktan sonra( hadis üretim merkezlerini ve seri üretim mühendislerini kutlamak lazım...) yalnız Kur'an vahyine dayananların vay hâline artık !...böylelikle helal haram koymada tek Kur'an vahyine dayanan anlayışı bu hadis(!)ler sayesinde mahkum edip Kur'an'dan başka 2. bir tür vahiyler daha var diyen kendi hasret, anlayışlarını meşrulaştırmış olacaklardı kolaylıkla...Bu hadis(!)in birçok varyantından iki tanesi şöyledir :

1.varyant :

" Haberiniz olsun ki bana " Kitab" ve bir de Onun " misli "verilmiştir. Biliniz ki karnı tok bir adamın koltuğuna yaslanıp oturarak, şöyle diyeceği zaman yakındır : " Bu Kur'an'a uyun! Onda helal bulduklarınızı helal, haram bulduklarınızı da haram addedin. Haberiniz olsun ki, ehlî merkeb eti, yırtıcı kuşların (.......)size helal değildir....."

2.varyant :

" Bilin ki, bir adam koltuğuna yaslanmış vaziyette iken, hadisim kendisine ulaşır ve şöyle der : " Bizimle sizin aranızda Allah'ın kitabı vardır. Biz, o'nda helal bulduğumuzu helal, haram bulduğumuzu da haram kabul ederiz.(Ama bilin ki )Allah'ın Rasulünün haram kıldığı da aynen Allah'ın haram kıldığı gibidir.

Besbellidir ki yoğun istek ve görülen müthiş bir lüzum üzerine bu ve benzeri hadisler(!) Kur'an'ı referans alanlara/ hayatı ve tüm olayları ilahî Kur'an vahyine arz edenlere karşı saldırı amaçlı olarak üretilmiştir / icad edilmiştir...Zira İslam toplumundaki itikadî, siyasi, sosyal ve kültürel gelişmeler dikkate alındığında bu hadis(!)lerin Hicri 1.asrın 2.yarısında oluşturulmaya başlandığı ve gelişmelere paralel olarak 2.asırda ve 3. asırda ilavelerin yapıldığı söylenebilir. Zira her çıkan ekol/ fırka bir şekilde ya tenkid ya da destek içeren motiflerle bu hadis(!)lerde kendini göstermiştir...İşte "Kur'an dışı vahy(!)" diye ucube bir şey ortaya atılarak hem Ayet'ler bu 2.vahiy türü(!) ile yeniden yorumlattırıldı, içeriği /muhtevası mana ve maksadı kendi durumlarına göre yeniden işlenip dolduruldu, hem de siyasal, sosyal, pratik hayatın her aşaması bu doğrultuda yeniden yeniden inşa edildi...Bundan sonra da tam olarak bu yönde yürünmesi amacıyla, yani bu hedef doğrultusunda tahkim amaçlı hadis usulü, fıkıh usulü ve tefsir usulü icad edildi...DİN'de yapılan bu tahrif çalışmalarına karşı çıkan muhalif ses ler olmasına rağmen, bu anlayış cebren ve zorbalıkla resmileştirilerek " egemen din anlayışı " şeklinde ve yönünde resmen sabitleştirildi...Bir daha da bu geleneksel din anlayışının dışına da çıkılamadı zaten...Şu anda İslam coğrafyası(!) adı verilen topraklarda hüküm süren din anlayışı işte bu anlayıştır...Yani Rasül'den sonra heva ve heves doğrultusunda Kur'an'dan ve Allah Rasulün'den resmen uzaklaştırılıp reforma uğrayan bir beşeri/ insansal din anlayışı...

Sonuç olarak denmelidir ve açıkça besbellidir ki : Yüce Allah Rasulü'ne/ elçisine vahiy olarak sadece Kur'an Ayet'lerini vahyetmiştir...2. bir ayriyeten bir başka vahiy daha vahyetmemiştir O'na. Bunun aksi bir ifade , mesnedsiz ve delilsiz bir iddia'dan öteye geçemeyecektir...Bu iddianın Allah Rasulünün vefatını fırsat bilenlerin zorbalık ve din de inhiraf dönemlerinin halkın nazarında meşrulaştırılması ameliyesinden başka bir şey değildir...

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Alalh'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a eömanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
hiiic (15. February 2011), Miralay (14. February 2011), sevginur (31. January 2013)
Alt 15. February 2011, 02:30 PM   #10
aşık74
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 297
Tesekkür: 328
166 Mesajina 472 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
aşık74 will become famous soon enoughaşık74 will become famous soon enough
Standart

Alıntı:
FEDAKARADAM Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Kur'an bize demiyor mu ki " o peygamber neyi yasak ettiyse ondan sakının, neyi emretti ise onu yerine getirin!" demiyor mu?Sorarım size, madem böyle durum söz konusu olduğuna göre bu peygamber neyi emretmiş neden sakındırmış.Hadi bakalım izah edin bunları...

Bu kadar kur'an cahili olduğunuzu bilmiyordum kardeşim.Lütfen birazda anladığınız dil den okuyun kitabımızı.

Diyanet İşleri Meali(Yeni)

Allah’ın, (fethedilen) memleketlerin ahalisinden savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar; Allah’a, peygambere, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet (ve güç) hâline gelmesin diye (Allah böyle hükmetmiştir). Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.

Bu ayet deki peygamberimizin vereceği ve vermeyeceği şeyler , savaş ganimetleri olmasın !!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Ama bu cımbızlamalar genelde yapılır ve insanlar kandırılır


Fedakar ında yapdığı gibi ; Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. derler !!!!

Ama fedakar ın yapdığı gibi ; ayetin başını vermezler...

Allah'a karşı gelmekten sakınmazlar,çetin azabından korkmazlar !!!!!!!!

ben ne diyeyim size....................
selamlar..
aşık74 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
aşık74 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Barış (17. February 2011), hiiic (15. February 2011), Miralay (15. February 2011)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
kuranı, okumak, ölmüşlerimize


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 11:03 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam