hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Peygamberlere İman > Kuran'da adı geçen Peygamberler > Süleyman Peygamber

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 21. October 2010, 05:51 PM   #1
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart Süleyman'ın Mülkü

SÜLEYMAN'IN MÜLKÜ


Kur’an, “Süleyman’ın mülkü” hakkında “şeytanca telkinlere” uyanlardan bahseder.

Acaba bununla anlatılmak istenen nedir?

Dahası kimdir bu şeytanca telkinlere uyanlar?

Bu önemli.

Çünkü dinî muhayyilede “Süleyman’ın mülkü” efsanesi, nice dindarın, aslında şeytanca telkinden başka bir şey olmayan zenginlik hayalini süslüyor ve buradan meşruiyet alıyor.

Öyle ki buradan girilerek, sonsuz zenginlik ve sınırsız servetin “bir kişide” olabileceğine dair cevazlar veriliyor, fetvalar çıkarılıyor.

İslam dünyasında zenginlik, şatafat ve debdebeli saray hayatı özlemlerinin hep “Süleyman’ın mülkü” efsanesinden esinlendiğini görüyoruz.

Tarih boyunca sultanlar, krallar ve onların dalkavuk avanesi, hep cariyelerle dolu haremlerde, altın musluklu, gümüş şamdanlı, camdan havuzlu saraylarda “zenginlikle imtihan olunduklarını” söylediler. “Ama…” diye itiraz edenleri “Süleyman’ın mülkü” diyerek susturdular.

Saray çöplüklerinde yiyecek arayan yoksul dindarlara ise “Sabredin, huriler sizi bekliyor” dediler. Tabi ki “öldükten sonra, cennette…”

Kurdular bir düzen, şeytanca telkinlerle oyalanıp durdular.

Nasıl olsa Ebuzer mezarından çıkamazdı. Peygamberin, Ali’nin mezarına ise beton dökülmüş, üzerine kayalar yığılmıştı, çıkmaları hiç mümkün değildi.

Böylesi bir din algısının asırlardır Hindistan’daki kast sisteminin yerini aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

İslam, ne yazık ki paramparça yapmak, zırr-u zeber etmek istediği böylesi bir kast (şirk) düzeninin aracısı, onaylayıcısı ve afyon yüzü haline getirildi.

Değil Kur’an’ın, dört kitabın, hatta “İbrahim ve Musa’dan beri söylenegelen” tüm suhufların manası, içeriği, mesajı, çağrısı yani tüm mülk ayetlerinin ruhu ve bedeni adeta çarmıha gerildi, sonra mezara gömüldü, sonra üzerine betonlar döküldü, sonra da üzerlerine kaşâneler dikilip içlerinde tepinildi.

Hz. İsa’nın “Peygamberleri hem öldürürsünüz, sonra da üzerlerine türbe dikersiniz” dediği şey bundan başkası değildi. (Matta; 23/19-35)…

***

Çare yok, o kâşaneleri yıkacak, betonları sökecek, mezarlara gömülmüş mesajları gün yüzüne çıkaracağız. Bunu yaparken ciyak ciyak bağırılmasına aldırış etmeyeceğiz. “Yeter geç artık bu konuyu; böcekten, çiçekten, estetikten, metafizikten bahset” hinoğlu hinliğine pirim vermeyeceğiz…

Bakın, o dediğinizi “en kral mealler” yapıyor.

Çevirmen heyeti arasında Ali Özek, Hayrettin Karaman, Ali Turgut, Mustafa Çağırıcı, İbrahim Kâfi Dönmez, Sadrettin Gümüş gibi isimlerin yer aldığı, Suud-i Arabistan Krallığı’nın finansıyla hazırlanan mealde Bakara 219 ayet bakın nasıl çevirilmiş: “Sana iyilikte ne harcayacaklarını sorarlar: ‘Affetmek’ olduğunu söyle.”

(Doğrusu: “Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: İhtiyaç fazlasını.”)

Hz. İsa’nın “Ey kör klavuzlar! Ey engerek soyu!” derken ne demek istediği sanırım anlaşılıyor.

Kraldan alınan dolarlarla hazırlanan meal işte böyle oluyor.

“En kral meal” işte budur!

Çiçek, böcek, estetik, metafizik mi diyordunuz?

Alın, evire çevire okuyun…

***

Fazla dağıtmadan, mevzudan gidelim…

Bunun benzerini “Süleyman’ın mülkü” hakkında da görüyoruz.

Kur’an’ın “Şeytanca telkinler” dediğini, bizzat meal ve tefsirler yapıyor:

Allah’ın Hz. Süleyman’a dünyada eşi benzeri görülmemiş bir servet verdiği…

Zenginlik, şatafat, lüks ve servet içinde yüzdüğü…

Onlarca karısı, 600 cariyesi, altından muslukları, gümüşten şamdanları, camdan havuzları olduğu…

Dahası, böyle bir servetin olsa olsa büyü yoluyla elde edilmiş olabileceği…

Bunun için Süleyman’a Harut ve Marut aracılığıyla büyü öğretildiği…

“Süleyman’ın mülkü hakkında şeytanca telkinlere uyanlar” ne demek sanırım anlaşılıyor…

***

Önce Süleyman’a verilen mülk neydi ve ne manaya geliyordu oradan başlayalım.

“Süleyman’ı imtihan etmiştik. Sağlığı öyle bozulmuştu ki tahtında (sanki bir) ceset oturuyordu. Sonra dönüp tekrar sağlığına kavuşunca “Rabbim, beni affet ve bana ardımdan kimsenin ulaşamayacağı bir mülk ver. Çünkü Sen daima verirsin” diye dua etmişti. Bu tevazu karşında Biz de rüzgârı onun emrine verdik. Emriyle istediği yöne kolayca akardı. Bozgunculuk çıkaran bütün yapı ustalarını ve dalgıçlıkları da emrine verdik. Ve zincirlere bağlanmış diğerlerini de… İşte bu bizim bağışımızdır. Artık ihsan et veya tut, hesabı yok” dedik.” (Sad; 38/34-39)

“İhtiyaçtan fazla mal haramdır” söylemi karşısında can simidi gibi sarıldıkları “Süleyman’ın mülkü” ayetlerinden birisi de bu…

Güya burada Allah Hz. Süleyman’a sınırsız servet vermiş ve ister ver ister verme bu bizim sana ihsanımızdır demiş. Dolayısıyla bir Müslümanın sınırsız/hesapsız mal ve servete sahip olması caizmiş, buna bir sınırlama getirilemezmiş ve neden bu kadar zengin olduğu sorulamazmış, bu onun imtihanıymış…

Üstelik hemen yukarıda geçen bir ayette de (Sad; 38/32) Süleyman’a (‘en kral’ çeviriyle) “Mal sevgisi bana sevdirildi, bu bana Rabbimi hatırlatır” demiş…

Kur’an’ı “kerim” gözle okumamanın sonu işte budur.

Bu öyle bir “kör klavuz” okumadır ki daha isminde keremi, içeriğinde sürekli infakı, paylaşımı emreden bir kitabın peygamberine kalkar, “İster tut (cimrilik et) ister ihsan et” dedirtir… İmsak etmek/ tutmak (vakfederek gelirini bağışlamak) veya temnin/ihsan etmek (memnun ederek mülkiyetini bağışlamak) nedir anlaması mümkün değildir…

Bu öyle bir “kör klavuz” okumadır ki neredeyse her sayfasında mülkün Allah’a ait olduğunu söyleyip duran kitabın peygamberini “dünyada hiç kimseye nasip olmayacak bir mülkün” tek başına kişisel sahibi yapar…

Bu öyle bir “kör klavuz” okumadır ki kendisine hediye mallar gönderen kraliçeye (Belkıs) “Allah’ın bana verdiği sizin verdiğinizden daha hayırlıdır, onlara geri götürün…” (Neml; 36-37) diyen bir peygambere “malı severim” dedirtir. Allah’ın ona verdiği şeyin ne olduğunu kitabı “kerim” gözle okumadığı için anlaması mümkün değildir…

Kur’an’da “mülk vermek” bir elçi hakkında kullanıldığında peygamberlik, egemenlik sahibi olma anlamındadır. Bu anlamda örneğin İbrahim veya Süleyman’a mülk verilmiştir. Peygamberlerin düşmanları hakkında ise mal ve servet sahibi olma anlamında kullanılır: “Onların mülkten nasipleri mi var? Öyle olsa ondan halka bir çekirdek tanesi (zırnık!) vermezler” (Nisa; 4/53).

***

Demek ki “Süleyman’ın mülkü” ayetlerinde anlatılan Hz. Süleyman’ın kişisel zenginliği, malı ve serveti değildi. Mal ve servet üzerinde infak ve paylaşım amacıyla egemenlik/tasarruf gücüydü. İşte buna “hayr sevgisi” (hubbu’l-hayr) dendi.

Hz. Süleyman’a verilen buydu.

Hz. Süleyman, Hz. İsa’nın İncil’de dediği gibi “Onca görkemin (mülkün) içinde bunlardan birisi (zengin din adamları/kör klavuzlar) gibi giyinmezdi.” (Matta; 6/29).

Gayet mütevazi ve yoksul yaşardı. Bununla peygamberimiz gibi övünürdü.

Peygamberimiz “Yoksulluğum övüncümdür” (el-fakru fahrî) derken sefalet içinde yaşamayı kastetmiyordu. Eğer öyle olsa yoksullara infak manasız olurdu. Bu, tam bir kamu (din-u devlete adanmış) adam sözüdür.

Yani “İmkanım olduğu halde, onca mülk emrime verildiği halde onları kendime yontmam, bana verilen makamı kendimi zengin etmek için kullanmam. Kamu malından yoksun kalırım fakat onu yemem ve yedirtmem, işte bu benim övüncümdür” demek istemekteydi.

Ona verilen makam-ı mahmud (övülmüş makam) buydu…

Evet, bir kamu adamı bununla ne kadar övünse azdır.

Hz. Süleyman da böyleydi.

Bütün peygamberler böyleydi. Bütün asalet sahibi büyük adamlar böyledir. Şeref (kerem) kendine yontmada değil; vermede, dağıtmada, paylaşmadadır.

***

Hz. Süleyman’a verilen mülkün ne olduğu söyleniyor zaten: Emriyle istediği yöne kolayca akan rüzgâr… Yapı ustaları… Dalgıçlar… Zincirlere bağlanmış diğerleri… İnsanlardan, cinlerden, şeytanlardan, kuşlardan oluşan karşı duramayacakları ordu…

Bunlar Fenikeli denizciler, Babilli yapı ustaları, Hititli askerler ve çeşitli kabilelerden katılanlardan oluşan ordusuydu yani siyasi ve askeri gücüydü…

“Rüzgarlar”, “Cinler”, “Şeytanlar”, “Kuşlar” o dönemde değişik kabilelerin ad, arma ve sembolleriydi. O devirde öyle anılmaktaydılar.

Böylesi bir siyasi ve askeri güçle (mülk) rızık ve rızık kaynaklarının zenginler arasında dönüp dolanan bir devlet haline gelmesine mani olacak, “hayr sevgisi” ile zengin ile yoksul arasındaki uçurumu kapatacak, “bilgi, iktidar ve serveti” tüm tabana yayacaktı. Bunların bir takım odaklar elinde dönüp dolanan “hegemonya aracı” olmasına izin vermeyecekti. Bir peygambere mülk verilmesinin amacı buydu. Böylece mülk tümüyle Allah’ın (halkın) olacaktı.

Düşünün…

Türkiye Devleti’nin siyasi, iktisadi, askeri gücü, tüm taşınır ve taşınmaz mal varlığı yani Türkiye Cumhuriyeti’nin mülkü (ülke, devlet, toprak, hazine) kimindir? Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün mü?

Hz. Süleyman’ın durumu da böyleydi.

O devirde devletler ve imparatorluklar, halk arasında, başında bulunan kişinin adıyla anıldığı için “Süleyman’ın mülkü” dendi.

Hz. Süleyman, mülkü tamamen Allah’a (halka) ait kılmak için, O’nun mülkü üzerinde görevlendirilmiş bir kamu adamıydı (halife). Hz. Peygamber gibi Beytu’l-Mal’den aldığı maaş ile geçiniyor ve gayet mütevazi yaşıyordu. Şahsi serveti yoktu. Görevi mülkü zimmetine geçirmek, kendini ve ailesini zenginleştirmek değil; hayr yapmak; dağıtmak, paylaştırmaktı. Onun için “hayr (dağıtma/verme/infak) sevgisi” ((Sad; 38/32) ona sevdirilmişti…

Kendisi de tıpkı İbrahim, Yusuf, Musa, İsa ve Muhammed (hepsine selam olsun) gibi halktan biri gibi yaşamaktaydı. Onca görkeme, makama, ordular yönetmesine, emretme gücüne rağmen bunlar (zamane liderleri, komutanlar, krallar, sultanlar) gibi giyinmez, yaşamaz ve davranmazdı…

İbranî (Tevrat) anlatısı, Hz. Yusuf’u, bolluk zamanında biriktiren, kıtlık zamanında da o biriktirdikleri ile insanları köleleştiren muhteris bir vezir, tacir olarak resmeder. Tevrat’da Yusuf böyle anlatılır. Oysa Kur’an’da anlatılan Yusuf, bolluk zamanında ambarları dolduran, kıtlık zamanında da ihtiyaç sahiplerine dağıtan tedbirli yönetici (kamu adamı) olarak anlatılır.

Hz. Süleyman da böyledir.

Tevrat’ın Süleyman’ı “mal sevgisi” kendisine sevdirilmiş, kişisel zenginlik, lüks ve servet sembolüdür. Kur’an’ın Süleyman’ı ise “hayr/infak sevgisi” kendisine sevdirilmiş, paylaşım ve kerim (devlet) sembolüdür.

***

Hz. Süleyman’a “hayr sevgisi” (hubbu’l-hayr) amacıyla mülk verildiğini söyleyen yukarıdaki ayetler, Fecr; 17-20’de “öksüze kerim olmayan” (la tukrimûne’l-yetim), “birbirini yoksulu doyurmaya teşvik etmeyen” (la tehâzzune ala teâmi’l-meskîn), “ellerine geçeni hiç bir sınır tanımadan yedikçe yiyen” (te’kulûne’t-terâse eklen lemmâ), malı çok seven, yığdıkça daha çok seven” (tuhibbûne’l-mâle hubben cemmâ) şeklinde tarif edilen tefeci bezirgânların “Kala kala vahiy almak bu adama (öksüz Muhammed) mi kaldı” itirazları altında aşağılanan Hz. Peygamber’e Mekke yıllarının orta dönemlerinde gelen Sa’d suresinin ayetleridir.

Sure nasihatlerle başlar, mutlu gelecek, büyük zafer ve yeryüzü egemenliğinin (İsa’nın diliyle Göklerin Krallığının) yakın olduğu müjdesini verme sadedinde Davud örneğinden konuya girilir. Ardından söz Süleyman’a getirilir. Davud örneğinde yeryüzünde halife (önder) olmanın, mülk ve egemenlik kurmanın olmazsa olmaz dört şartı sıralanır. Süleyman örneğinde ise mülk (görevi; hakkı değil) verildikten sonra bunun nasıl kullanılacağı, bunun olmazsa olmazları sıralanır: 1- Ömrünü Allah ile yürümeye adamalı 2- Hayr (kerem/infak/verme/dağıtma) sevgisi içinde olmalı 3- Varlıkta, yoklukta, hastalıkta, sıhhatte, iyi günde kötü günde daima mütevazi ve alçak gönüllü olmalı. Ne oldum değil; ne olacağım ona bakmalıdır. Eğer böyle olursa yeryüzünde bir egemenlik kurmanın Allah katında bir “anlamı” olur. Aksi halde kişisel servet, şöhret ve cihangirlik davası olur ki “ha bir kuru emektir”…

Durum böyle olunca , Kur’an’a bir türlü kerim gözle bakamayan “kör klavuz” okuma, Hz. Süleyman’ı, Fecr; 88/20’de “malı çok seven, yığdıkça daha çok seven” (tuhibbûne’l-mâle hubben cemmâ) şeklinde tasvir edilen mal düşkünlerinden birisi yapar. “Hubbu’l-hayr”ın peygamberlerin dilinde ne anlama geldiğini bir türlü kavrayamaz. Tüccâr bezirgân kafası, onu hemen kişisel zenginlik ve servet edinmeye dönüştürür.

***

Gelelim “Süleyman’ın mülkü” hakkında bir başka şeytanca telkine…

Süleyman’ın onca mülkü “büyü” sayesinde elde ettiği yalanına…

Güya Süleyman onca mülkü büyü yaparak elde etmiş. (Günümüzde buna spekülatif kazanç, faiz, borsa, üç kağıt vs. deniyor!)

Samua yerlilerinin lideri Tukiai’nin “Korunaklı bir yere koydukları yuvarlak metal ve ağır kağıtlarını, kendileri çalışmadan ağacın yaprakları gibi artırdıklarını büyünün yardımı olmadan nasıl başardıklarını anlayamadım” dediği şey…

Ayet-para-büyü arasında nasıl bir ilişki olabilir ve bunun “Süleyman’ın mülkü” ile ne alakası var diyeceksiniz?

Dinleyin…

“Onlar Süleyman’ın mülkü hakkında şeytanca telkinlere uydular. Süleyman değil; şeytanca niyetler taşıyan o kimseler kâfirdi. Onlar insanlara büyü öğretiyorlar ve Babil’de Harut ve Marut adlı iki meleğe indirilen şeyin büyü olduğunu sanıyorlardı. Oysaki o iki melek “Biz ancak bir sınama vesilesiyiz, sakın kâfirlik etmeyin” uyarısında bulunmadan kendilerine vahyedileni bildirmiyorlardı. Bu iki meleğin öğrettiklerinden karıkoca arasında nasıl huzursuzluk çıkarılacağına dair büyüler çıkarıyorlardı. Ancak bu Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremeyecekleri, sadece kendilerine zarar veren ve hiçbir faydası olmayan bir bilgiydi. Oysa onlar bu işlerle uğraşanların ahiret hayatının güzelliğinden nasipsiz kalacağını çok iyi biliyorlardı. Kendilerini onun ile sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu bilselerdi.” (Bakara; 2/102).

Tefsiri: Allah’ın kitabını arkalarına atanlar bir zamanlar Süleyman’ın elde ettiği güç ve kudretin (mülkün) ancak sihir ve büyü yoluyla elde edilebildiğine inanıyorlardı. Hz. Peygamber ile normal yollardan mücadele edemeyeceklerini anlayınca “Bari Süleyman’ın sihir ve büyülerini öğrenelim, onunla karşı çıkalım” demeye başladılar.

Güya bir zamanlar Babil’de Harut ile Marut adında iki melek (elçi) Süleyman’a büyü öğretmiş, Muhammed’in söylediği gibi normal bir peygamber değilmiş, sihirbazmış, yoksa bu kadar mülkü nasıl elde edecekmiş…

Oysa Süleyman’a, o Harut ve Marut diye bildikleri iki melek (elçi) aracılığıyla Muhammed’e indirilenin aynısı vahyediliyordu. Tevrat’ta, İncil’de ve şimdi Kur’an’da ne söyleniyorsa onlar söyleniyordu; doğruluk ve dürüstlük yolunun (sırat-ı mustakim) gerçekleri… Fakat Süleyman zamanında da bunlar gibi şeytanca işler peşinde koşan kimseler vardı. İnen vahyi sihir ve büyü yolunda kullanmaya kalkıyor, ondan menfaat temin ediyorlardı. Bu vahiylerde güya karı ile kocanın arasını açacak bilgiler buluyorlardı. Kendi sihirbazlıklarını, hokkabazlıklarını Süleyman’a ve ona vahyi getiren iki meleğe (elçiye) mal ediyorlardı. Allah’ın vahyini okuma üfürme, cin çağırma, okunmuş ayet, kısmet bağlama gibi türlü şarlatanlıklara âlet ediyorlar, Süleyman’a inen vahyi büyücülük yolunda kullanmaya kalkıyorlardı. Vahyin asıl mesajını görmezlikten geliyorlardı. İnsanların bu husustaki zaaflarından yararlanarak büyü sektörü oluşturup okunmuş ayet satarak servet biriktiriyorlardı.

Süleyman, ayetlerin bu yolla istismar edildiğini görünce bu şarlatanlarla mücadele başlattı. Büyü kitaplarını, okunmuş ayetleri toplattı, hepsini gömdürdü. Harut ile Marut olarak bildikleri elçiler de “Bize vahyedilen Allah’ın tertemiz vahyi, doğru yolun ilkeleridir. İstismar etmeyin, biz sizin için bir imtihan vesilesiyiz, ayetleri doğru anlayın, amacı doğrultusunda kullanın” demeden hiçbir vahiy getirmezlerdi. Fakat büyünün anavatanı haline gelmiş Babil’de Süleyman’a indirilen vahiylerin büyücülük yolunda kullanılmasına tam olarak da mani olunamıyordu. Çünkü onlar “Allah ile yürümeyi” çoktan terk etmişler; şeytanlarla, büyücülerle, sihirbazlarla, şarlatanlarla yürüyorlardı.

İşte ağızlarında geveleyip durdukları “Süleyman’ın sihirleri, Harut ve Marut’un büyüleri” hikâyesi bundan ibarettir.

Onlar hala vahyin asıl mesajını bırakıp böyle işlerle uğraşarak ruhlarını satıyorlar. Boş işlerle uğraşıyor, sihirden büyüden medet umuyor, vahyin berrak çağrısına sırt çeviriyorlar. Boyuna şeytanlık ve şarlatanlık peşinde koşturup duruyorlar. Bu yaptıkları üfürükçü bezirgânlık ne kötü bir iş bir bilseler…

Te’vili: Ayette geçen “Onun ile kendilerini sattıkları şey” (ma şarev bihi enfusehum) bugün adına “üfürükçü bezirgânlık” dediğimiz şeyin ta kendisidir. Üfürükçü bezirgân, okuyup üfürme yoluyla ayetlerden para kazanan kişidir. Bunlar Hz. Süleyman zamanında olduğu gibi, Hz. Peygamber zamanında da vardı, bugün de var. Gelen ayetler üfürükçü bezirgânın elinde nesneleşir. Ayetlerin esas amacını bırakıp üzerinden sırlı, gizemli, efsunlu, tılsımlı manalar çıkarır.

Örneğin şehrin arka sokaklarında kızlar diri diri gömülüyordur. Buna mani olmak için “Bu çocuklar hangi suçundan dolayı öldürüldü” diye ayet gelir. Gelen ayet tamamen praxis (pratik, sokağa dönük, amelî) bir çabayı öngörmektedir. Fakat üfürükçü bezirgân bunu bırakıp suya batırıp çıkararak okunmuş ayet yapar, onunla güya hastalara şifa dağıtır, ‘kim bunu günde yüz defa okursa cennete girer’ der, ölülerin arkasından okur, en güzel hatlarla yazıp duvarlara asar, ezber komasına girer, sayı değerini hesaplar, şifre arar vs… Bu yaptıklarından dolayı da meslek ve menfaat temin eder. Öbür taraftan da şehrin arka sokaklarında kızlar diri diri gömülmeye devam eder. Üfürükçü bezirgânın aklına bunlara mani olmak, bunun için meydana atılmak, mücadele etmek hiç gelmez.

İşte günümüzün üfürükçü bezirgânları da bunlardır.

Bunlar, Hz. Süleyman’dan beri, üç bin yıldır Allah’ın ayetlerini böyle böyle üfürükçülük malzemesi yapanlardır.

Bunlar, inen ayetlerin gereğini yapmayı bırakıp medyumluk, cincilik, falcılık, kehanet, cin kovma, muskacılık, gizemcilik, felsefî spekülosyan, kelamî muğalata, mistik hezeyan, bilimsel buluşları onaylatma malzemesi olarak kullananlardır.

Bunlar, anlaşılmaması için Kur’an’ın etrafında gürültü koparanlardır.

***

Oysa Kur’an Peygamber Süleyman’ı kişisel zenginlik sembolü değil; görevli olduğu kamusal zenginlikleri dağıtma (hayr) ve paylaştırma sembolü olarak vazediyor. “Ben yalnızca bölüştürücüyüm” (Buhari; Humus, 7) diyen Hz. Peygamber’in örneği olarak anlatıyor. Her tür büyücülüğü, bu arada para, borsa, üç kağıt vs. büyücülüğünü ve üfürükçülüğünü Süleyman üzerinden kesin bir dille reddediyor.

İşaret edilen yöne gitmeyi bırakıp işaret parmağı ile uğraşıp durmayı, keza anlaşılmaması için Kur’an’ın etrafında gürültü/yaygara koparıp durma anlamına gelecek atıl/boş çabaları mahkum ediyor…

“Süleyman’ın mülkü” hakkındaki gerçekler işte bundan ibarettir. “Şeytanca telkinlere” itibar etmeyiniz.

O gün Süleyman’ın mülkü hakkında böylesi şeytanca telkinlere uyanlara “Yahudi” deniyordu.

Peki, ya bugün?


RECEP İHSAN ELİAÇIK
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Barış Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
dost1 (21. October 2010), hiiic (21. October 2010), Miralay (22. October 2010)
Alt 3. November 2010, 04:09 PM   #2
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

Sebe’ 12
Sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönüşü yine bir aylık mesafe olan rüzgarı da Süleyman'a (onun emrine) verdik ve onun için erimiş bakırı kaynağından sel gibi akıttık. Rabbinin izniyle cinlerden bir kısmı, onun önünde çalışırdı. Onlardan kim emrimizden sapsa, ona alevli azabı tattırırdık.


Bir aylık mesafe miktarı rüzgar? bana süleyman sanki komprosör kullanıyormuş gibi geldi. hava püskürtmeli pnomotik sistemler kullanarak erimiş bakırı maden yatağından çıkarıp iletebiliyor dahada ötesi bu bakırı işlemek için kullanıyor olabilirler. böylece hava basıncını yani bir aylık basınçlı havayı kullanıyor olabilir...

Aslında Allah katından kitap değilde belgesel şeklinde parça dvd seti inse hiç fena olmazdı... Bilmiyorum en doğrusunu Allah bilir. Hakkında ayrıığa düştüğümüz konulardaki kesin hükmü o verecek.

----------------
Sabah gidiş ve akşam dönüşten kastı yabancı kimselerin süleyman için vardiyalı çalıştığına işaret olabilir.

Konu hiiic tarafından (3. November 2010 Saat 04:11 PM ) değiştirilmiştir.
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 23. April 2013, 12:58 AM   #3
merdem
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
merdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud of
Standart

Iyi güzelde hep zenginlik olarak güzel huydan adaletten bahsediyoruz.

Aynen kader hakkinda eski alimlerin görüslerine ayak uyduruyoruz. En büyük zenginlik güzel ahlaktir.
Sayet tüm müslümanlar mal ve mülk edinme yollarina gitmeyi bir kenara birakip magaralardaki rahipler gibi yasamaya kalksalar bu dünyanin hali ne olur. Ne oldugunu zaten görüyoruz, parasi olan düdügü calar. Tüm ülkeler ellerindeki serveti son kuruslarina kadar silahlara yatiriyorlar.

Zengin olmayan bir müslüman baska müslümanlari nasil destekleyebilir, bir gülücük ile mi sadaka vermesi gerekir sadece?

Altini gümüs ipegi haram kilmayan Rabbimiz yalniz gayrimüslime mi helal kilmis.

Allah yolunda harcama yapmak icin önce kazanmak lazim. Lap diye gökten inmiyor herhalde. Caliskanlik da en azindan güzel ahlak icinde bir terimdir.
5 vakit namazla, 30 gün orucla müslümanlari mesgul edip kazanctan uzak tutmanin sonuclarini hepimiz görüyoruz. Hacca gidenlerin elbette bir kazanclari olmasi lazim gerekir ki, gidebilsinler. HACC! Hazir aklima gelmisken söyliyeyim, neden se yalnizca HACC denince müslümanin yeteri kadar kazancinin sart olmasi biraz garip düsmüyormu? Yani Araplara yan gelir saglamaya gelince HACC icin gerekli biriktirimin olmasi sart. Ne güzel degilmi. Her zaman icin biriktirme, yigma hosgörülmez ama HACC icin para kazanmak lazi. Kazik nerden geliyor daha uyanamamisiz! Yandaki komsu acliktan ölsün bana ne, önemli olan benim HACC'a gitmemdir, vazifemi yerine getiriyorum! Benim param, HACC param! Ihtiyactan fazlasini infak edin buyuran Rabbimiz HACC parasi haricindekini mi infak edin buyuruyor. Kimdir bu dini bize yutturanlar?
Bir cok müslüman ülkelerinde yoksullugun yanisira pislikleri de görmemezlikten gelmeyelim.

Müslümanin calismasi sarttir, hem bu dünya icin hem ahiret icin calismasi sartir. Hemde fazlasiyla calisip kazanmasi gerekir ki baskalarina yardimlarda bulunabilsin. Herkes bir hosgörü icinde bugünün ekmegini kazanayim yarin Allah yardim eder diye düsünüyorsa daha cooook düsünür. Herkes emeginin karsiligini alir. Iki yatmak üc kalkmakla Allah Israilogullarina indirdigi gibi (!) sofra indirmez.

Konfücyus'un palavrasini uygulamayi bir kenara biarakalim, müslüman avanak degildir ensesine vur agzindan lokmasini al yada bir tokat atana öbür yanagini cevirsin.

Dölsüz nehire cevirdiler Islam'i. Yetti artik. Calisin kardesim kazanin. Rabbimiz aklimizi sadece dua etmek icin vermedi. Duani ahiretin icin hazir tut, ama bu dünyan icin tüm kuvvetinle calis. Kafani calistir, yeni yeni icatlarda bulun. Biz kesis degiliz kiliselerde manastirlarda kitap elimizde gün gecirelim. Bir avuc Yahudiden örnek alin. Yahudi nasil dünyada kendine zorla da olsa bir yer elde ettiyse, sen de kazan dünyada Islam'a saglam temel hazirla. Allah ugrunda harcadiklarinin yanina Allah bin katar. Önce kazan sonra harca. Elinde olmayani nasil harcayabilirsin.
Peygamberin bir karikatürüne harcanan enerjini bir is yerine harca ki gelirin olsun. Kur'an okuma yarislarina harcadigin zamani bir is yerinde harca ki müslümanlarin kazanmalarina yardimci olasin.
Rabbimiz kazandigimizi üstümüzde görmek ister. 50 senelik bir takim elbiseyle kendini Islam adina teshir edemezsin. Elinde baston cöllerde yürümenin zamani gecti. Asra ayak uyduralim. Kazanalim ve kazandiralim. Servet gayrimüslüme dua müslümana ayaklarina gitmeyelim. Calisirken de Rabbimiz yanimizda ve dualarimiz kalbimizde olsun.

Calis calis calis kazan kazan kazan. Bedavadan cennete sahip olamaz iken bedavadan dünya malina nasil sahip olacaksin. Dünya mali dünyada kalir, yasadigin müddetce dünya malini degerlendir, Allah yolunda degerlendir. Müslüman kardesim, kimse sana dünya malina sahiplen demiyor, mühim olan paylasmaktir, ama paylasmak icin elde birseyler olmasi gerekir. Bu gün sen kullan yarin baskalarina devret. Budur devridaim. Bu dünyadan giderken hic bir sey götüremecegiz diye hic bir sey elde etmemekle mi yetinecegiz.
Allah'in nimetleri yeryüzünde tüm insanlar icindir, ahirette ise yalniz müminler icin. O zaman yeryüzünde bulundugumuz müddetce Rabbimizin nimetlerinden faydalanalim. Kim Allah'in helal kildigini haram kilabilir. Edebinlen dogru dürüst calis ve kazan, kazan ve ayni zamanda baskalarina da kazandir.
Islam sefillik dini degildir. Bilhassa zenginlik dinidir, hem takvada hemde dünya malinda olmalidir zenginlik. Dünya zenginligini gayrimüslüme devredersen savaslarin sonu gelmez. Gayrimüslümün gelir yollarini kesmeye bak, ki yeryüzünde azginliklarina devam edemesinler.

Zulme ses cikartmadigimizdan dolayidir bu gün halen yeryüzünde acligin susuzlugun hastaligin yoksullugun savaslarin sebepleri. Hepimiz sucluyuz.
Mal size dua bize sloganindan vaz gecin artik. Duan dilinde Rabbin kalbinde calismaya devam et.

Kazanin ve kazandirin!

Calisacaksin ve kazanacaksin ki Allah yolunda harcayabilesin. Mal ve mülk elde tutuldugu ve kimseyle paylasilmadigi zaman haramdir. Ve o mal ve mülkü elinde tutan degil ona o imkanlari saglayanlardadir kabahat.

Selam ve dua ile.
merdem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
merdem Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (23. April 2013)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
mülkü, süleymanın


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 10:17 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam