hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Peygamberlere İman > Kuran'da adı geçen Peygamberler > Şuayb Peygamber ve Kavmi

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 14. June 2012, 04:57 PM   #1
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart ŞUAYB NEBİ ve KARŞITLARI. ARAF-88,89,90.

ARAF–88, 89, 90 ŞUAYB NEBİYE KARŞI DURANLAR.

(Lütfen bu yazıyı tarihten bir sayfa olarak değil, bu gün ile kıyaslayarak okuyun)

Selam ona Musa hak din ekonomi politiğini vahyin dili ile ve bütün detaylarıyla ortaya koyunca, Firavun kodamanlara (Arazi Aristokratlarına, komprador burjuvaya, devrin ağalarına) döndü ve mülkleşmelerine son verecek dine karşı dikkatlerini çekti. Şöyle ki; Araf süresi 109 ve 110 ayetler şöyledir;

“ Firavn toplumunun kodamanları şöyle konuştular, Bu adam gerçekten çok bilgili bir büyücü( söz Ustası).”

“ Sizi toprağınızdan çıkartmak (ağalık ve çiftlik sahipliğinize son vermek) istiyor ne buyurursunuz?”

Oysa Musa aristokratları ailece ekip biçmeye yarayacak kadarın çok üzerinde sahip oldukları araziden vazgeçip bizzat ekip biçecekleri kadarını ellerinde tutmasını istemiştir. Yine, Yahudilerin mustazaaflarını Aristokratların elinden kurtarıp bağımsız ve kendilerine ait bir toprakta homojen(aynı özellikler arasında kaynaşmış) bir toplum oluşturmak için gelmişti Mısri'ye(Anakent'e). Yani ayetteki ''çıkartılmak'' sözü, İsrail oğullarına değil, çok belli ki, Aristokratlaradır. Zamanın aristokratları çoğunlukla komprador burjuvazi gibi sermaye zenginleri değil, arazi zenginleridir. Yani feodal beylerdir. Toprak ağalarının, feodal beylerin indirmeden ve feodal düzeni sona erdirmeden hak din sosyo ekonomi politiğinin kurulamayacağı bir gerçek olduğu için, önce onu tasfiye etmek için yol ve yöntem getirmiştir.
(Selam ona İsa'nın ve getirdiği dini öğretisinin sosyo ekonomi politiği ise Kompradorluğa ve ağalığa son vermektir.)

Bunu bilen Aristokratlar, dini “ehlileştirip”, hatta onu geçek sosyo ekonomi politiğinden arındırıp iğdiş edene kadar ona şiddetle karşı koyarlar. Yalancı peygamberler (Muallimler, Belamlar) oluşup, din kendi sosyo ekonomi politiğinden saptırılıp, bu sistem unutturulduktan sonra, Aristokratlar kendi sistemlerini ebedileştirecek fakihler bularak, dini “Ehlileştirirler”. Buna ILIMLILIK da diyebilirsiniz. Adalet ve rahmeti bütün insanlara yayarak zulme son verme iddiasından vazgeçmiş ve zamanla zulmün emrine girmiş bir din anlayışı. İşte, ondan itibaren bütün hak olan değişim ve dönüşümlere karşı koyan bir gerici güçler koalisyonu oluşturulmuştur. Halktan, haktan ve adaletten yana hiçbir değişiklik uygulanamaz olmuştur.

Bu kesimin tabandaki ümmileri neye, niçin direndiğini bilmez. Aristokrasiyi yıkması gereken hak din ortadan kalkmış, üretim biçimlerindeki gelişme ile değişen geçim yolları ile oluşan yeni sınıf burjuvazidir. Aristokrasiyi ortadan kaldıracak olan da odur. Al birini vur ötekine. Yani bir başka tür oligarşi ve Plütokrasi. Yine Hak din yoktur ortada, batıl batılla sistem mücadelesine girişmiştir. İlk aşamada tutucular bu mücadelede Aristokrasinin piyonluğunu yapmaktadırlar. Aristokrasi tasfiye olduğunda burjuva sınıfına payanda olurlar ki, mülkte iştirak gelip yerleşmesin. Oysa hak dinin öz kurumu ne aristokrasi, nede benzerleridir. Hak dinin öz kurumu eşitlik üzere ve iştirak halinde yapılanmaktır. Sistem değişikliklerinde feodalizm ile liberalizm arasındaki çekişme batılla batılın çekişmesidir.

Ne değişmiştir? Haktan yana hiçbir şey değişmemiştir. Üstelik yıkılan aristokrasinin kurumlarını topluma dini kurum diye kabul ettirmiş olan besleme fakihlerin, hak olmayan şeraitleri nedeniyle bazı gelenekçi kesim feodalizmden Liberalizme geçişte boşuna direnir dururlar. Oysa Aristokrasiyi onların yıkması, ardından kollektivizmi oluşturmaları ve böylece burjuvazinin kurulmasına fırsat vermemeleri gerekirdi.

Bu kez, gelenekçileri yenilen aristokrasi ve onu yenen Burjuvazi paylaşarak onları kendilerine taraftar ederler. Çünkü Hak din kendi öz kurumları üzerine hiçbir zaman oturmamış, elden ele dolaşıp durmuştur. Resul ve Nebilerden sonra yarım asrı doldurmadan hak din sosyo ekonomi politiği terk edilip cahiliye mülkperestliğine dönüldüğü için bu böyle olmuştur. Bu arada gelenekçilerin ismi değişmiş ve muhafazakâr olarak tanımlanmışlardır. Her adil olmayan sistem kendi kurumlarını dini gösterecek fakihler-tefsirciler ve onlara uyan kör takipçiler bulmakta zorluk çekmemiştir…

Allah, Şuayb peygamberi bu dönüşümü yapması için göndermiştir Medyan halkına. Yine kıyasıya direnen ve nuru ağızlarıyla söndürmeye çalışanlar aristokratlardır. Havraları(Salat-Salavat) kurumlaştırıp, mülkte iştiraki kurmayı başaran Şuayb peygamberin hak din sosyo ekonomi politiğinden dönmesini açıkça teklif edip baskı ile sindirip kaçırmak için müthiş bir baskı yapmaya kalkmışlardır.

''Sen bunları, Salât-salavât inanç ve yaşam biçimiyle milletleştiğin için mi emrediyorsun'' diyorlar. Batılla milletleşen kavmin kodamanları, hak ile İbrahim gibi hanif ve Kanit bir anlayışla Milletleşen Şuayb ve ona uyanları vazgeçirip, kendi milletlerine( hayat anlayışı) dönmeleri için baskı yapıyorlar. Oysa Şuayb, bu tür batıl milletleşmeden kendisini arındırmış ve bir hayli yol kat etmişken niçin dönsün ki? Kişilik ve kimlik kazanıp, hakkı ve batılı ayırma gücüne sahip, hikmetle donatılıp hidayete erdirilmişken, niçin kat ettiği bu yerden geri dönüp, kimliksiz ve kişiliksiz bir vaziyette Melelere uşaklık yapanlar ve nefsini ilahlaştıranlar gibi olsun? Araf süresi ayet 88, 89 ve 90 ayetlerinde şöyle derler.

“Toplumunun büyüklük taslayan kodamanları dediler ki; Ey Şuayb; Ya kesinlikle Milletimize dönersin(bizim hayat felsefemizi ve yaşam biçimimize tekrar geri dönersin), ya da seni ve seninle birlikte inananları kentimizden çıkartacağız. Dedi ki; Ya istemiyorsak, zorla ve baskı ile mi ?”

Şuayb, Aristokrat bir aileden geliyordu. Bunu da bize Kuran örtülü olarak bildirmektedir. Çünkü aristokratlar ona, arada ailesi ve sülalesi olmasa, onu çoktan helak edecekleri tehdidinde bulunmaktadırlar. O ise, kendisinin tekrar o fasık yaşam biçimine dönmeyeceğini kesin bir dille ifade eder şunu söyler.

“ALLAH BİZİ ONDAN ( sizin fâsık hayat anlayışınızdan) kurtardıktan sonra, tekrar sizin milletinize dönersek, YALAN DÜZÜP ALLAH A İFTİRA ETMİŞ OLURUZ. (aristokrasiyi meşrulaştırmak için, dinden olmayan delili varmış gibi gösterenler Allah’a iftira edenler olarak ifade ediliyor ). Rabbimiz Allah istemediği sürece, sizin milletinize dönmemiz söz konusu edilemez. Rabbimiz bilgice her şeyi kuşatmıştır. ALLAH’A DAYANIP GÜVENDİK BİZ( ne mülke ne de mülk sahiplerine dayanarak müşrik ve putlaştırıcı olmayız demek istiyor). Ey Rabbimiz toplumumuzla bizim aramızda hak ile hükmet. Sen çözüm getirenlerin en hayırlısısın”

Kodamanlar bu kez, Şuayb’ın peşine düşenleri çevirmeye çalıştılar.İtidal üzere yaşamanın hüsran olduğunu, zarara uğrayıp mülksüzleşeceklerini onlara telkin etmeye başladılar. Onlara göre mülkleşen veya mülkleşenlere yanaşmalık yapan her zaman bolluk içinde ve kazançlı çıkardı.Tevazu ve elinin kazancını yemek, servet ve sermaye biriktirmeyip, toplumla kader birliği içinde paylaşarak yaşamak, onlar için mahrumiyetti.

Hâlbuki onlarla olmak ve onlara bel bağlamak, açlık ve sefalet nedenidir. İşte emperyalist devletlere yakın durmayı Şuayb’ın fasık kavmi ve onlara uyanlar gibi zenginlik zanneden siyasilerimizin ülkemizi getirdikleri durum ortadadır. Kodamana yakın durmak zayıf için Muztazaaf durumuna düşmektik. İşte öğretilen feodalist ve kapitalist yanlış dini öğretinin ülkeyi götürdüğü yer. Şuayb inanç ve hayat felsefesi ve müstakim yolu öğretilseydi böyle mi olurdu? Aristokratlar iştirak halinde mülk sisteminden iğrenir ve bu yaşam biçimini seçenleri “Zemmederlerdi”. Ahirette onlara kısas yapılmış ve onlar zemmedilmişlerdir. Araf süresinin 90 ayet bunu şöyle açıklar;

“Toplumun küfre sapan Kodamanları dediler ki; Eğer Şuayb’ın ardı sıra giderseniz hüsrana gömülenler olursunuzuz”

Tabi ki, Allah en adil çözümü getirdi. Çünkü Şuayb, batıl din sahibi kavminin bir kısmı ile DİNLER ARASI DİYALOGA GİRMEDİ ve hak din sosyo ekonomi politiğinden TAVİZ VERMEDİ. Allah aristokratlar topluluğunu ortadan kaldırdı. Aklını kullananlar için bu bir hayli bilgi verir insana. Aristokratlar onları çıkarmaya kalktı. Şuayb diyaloga yanaşmadığı gibi, hiç olmasa göç etme tekliflerini kabul eder ve dağ başında bir mağarayı manastır yapabilirdi. Ama onu da yapmadı. Çünkü hak din ekonomi politiği kaç-göç yaşanamazdı. O, gelecekte Medine'de uygulamaya konulmalı, herkes onu görmeli ve sevip sevinerek girmeli idi. Batıl sistem iffetsizken ortalıkta durmaktan utanmazken, niçin hak sistem başat sosyo ekonomik sistem olarak iddialı olmasın ki?

O alenen kurumlaşmaya daha ehaktı. Çünkü onu vazeden Allah, evrende bihakkın Âlimdi. Mülk de onundu. Öyle ise, uyduruk sosyo ekonomi politikler çekip gitmeli idi. Allah’ı duası ile zikreden, verdiği nimeti eşit paylaşarak nimete küfretmeyen, aksine şükreden müminlerin sisteminin alenileşmesi, hem sebep, hem sonuç açısından daha ehaktı çünkü. Zaten Allah, Şuayb’a göç et emri VERMEYİP (cihat emredip), Aristokratları ortadan kaldırdı. Allah, yapılacak şeyin ne olması gerektiğini de böylece vurgulamıştı. Çünkü Hak din ekonomi politiği, karışık bir toplumda saf kalamaz, sonunda mutlaka aristokrasiye ve benzeri sınıflı, hiyerarşik ve gayrı adil bir sisteme dönüşür.

Çünkü sınıflı toplum, fitne ve ifsad edici olarak yeter de, artar bile. Aristokrasi ise, zaten Şuayb ve diğer Resullerin çıkıp terk ettikleri milletleşme biçimi idi. Aristokratlar ülkeden çıkarılmadan, hak din yerleşemez. Yerleşse de yozlaşır. Muaviye sonrası büyük sapma bunu idrak edememekten doğmuştur. Şimdilerde bile gelenekçi bazı kesimler, aristokrasiye kılıf bulmak için Medine sözleşmesini örnek gösterirlerde, Şuayb kavminin aristokratlarının niçin yok edildiğini anlamak istemezler. Çünkü ''Medine kriterlerini'' bilmezler. Oysa örnek gösterilecek olan Medine sözleşmesi değil, Medine kıstaslarıdır. O Ensar ve İysar yaparak nefsin cimriliğinden kendisini kurtarmış, böylece ahiretini kazanmış olmanın bilimidir. Yaşam biçimidir. Takvadır, veradır, pozitif zühttür.

Mesela bazı kesimler Osmanlı modeli der dururlar. Karışık toplumda müdahale edilmeyen tapınma ve dua biçimleridir. Yoksa din sosyo ekonomi politiğinden asla taviz verilmez. Bunun örneğini ve ne yapılması gerektiğini, üstelik Aristokratik ve cimrice olan zekâtı bile vermeyen güruha Ebu Bekir’den savaş açma örneği varken ve daha önce de, Liberalist ekonomi politik izleyen Yahudilerin Medine'den çıkarılıp sürülmesi görülmeden, Medine anlaşması diye tutturup gitmek, gafletin ta kedisidir. Onlara müsamaha edilecek şey, inanç bazında ve kapalı mekân ayin ve dualarıdır. Yoksa, Antikollektivist(Tagut’un yolu) olmak veya artanın hepsini infak etmemek gibi dalalete düşmeye müsamaha yoktur. İslam’ı kabul etmeyenlere bir ödün verilecekse, bu sosyo ekonomi politik dışındaki inanç alanında olmalıdır(Bakara–256/1). İslam minhacında kollektivist sistem (Takva vera ve Melekûta girmek, şeriatı tam uygulayıp sadece Allah’ı veli edinmek) ve maişet karşılığı çalışmak vaciptir.

Denebilir ki, Selam ona Muhammed niçin göç ettirildi de müşrikler yok edilmedi? Çünkü Şuayb kavmin diğer kesimine direnebilecek ve iştirak halinde ki mülkleri onları geçindirip direnecek ayrı bir oluşumdu. Yani güçlü idiler. Sosyo ekonomi politiklerini kodamanlardan ayırmakla, hem sömürüden kurtulmuş ve hem de Filler’in hortumu kesmişler, kodamanları zayıflatmışlardı. Eğer Selam ona Muhammed göç ettirilmese idi, bu kez Mekke müşrikleri yok edilirdi, ama orada mascid el haram üzere yaşayanlar da yok edilirlerdi.

Şunu unutmamak gerekir ki, fasıklarla müminler iç içe değildir Şuayb kıssalarında. Müminler o şehrin dışında ve manastır toplumu içindedirler. Müşrik ve münafıklar ise ayrı bir yerde şöhret(şehir) toplumudurlar. Resulullah ve ilk müminler öyle değildir. Onlar halen müşrik, fasık ve münafıklarla karmadırlar. Toptan helakten az sayıdaki müminler de zarara görebilirdi. Nitekim Medine( Dini medeniyet) Ensariyetle güçlenen müminler, daha sonra gelip Mekke’yi teslim almışlardır. Bu gücü onlara Mekke'de yaşayan Salât-Salavât yaşam biçimi kategorisinden olan, Ensariyet tarzı var olan yaşam ve yaşayanlar sağlamıştı. Hatta onlar Ensariyet’in en aşkını olan İysar üzerine yaşamayı dahi özümsemişlerdi. Hak din için en kötü hal, hadarat içinde yaşayanlarla karma toplum oluşturmak ve onların sosyo ekonomi politiği içinde asimile olmaktır. Oysa Hak dinin emsalsiz bir sosyo ekonomi politiği varken, bununla adil ve rahim bir toplumsal model oluşturulup yola devam etmek, bozuk mizaç üzere milletleşmişlere teslim olmamak varken, oların toplumuna veya birliklerine dâhil olmak, hak din ekonomi politiğine ihanet ve bu anlamda dinden dönmedir.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.
Av.İlhami Çetin'den.

Konu galipyetkin tarafından (3. May 2016 Saat 09:33 AM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Bilgi (4. July 2012), dost1 (15. June 2012), Miralay (15. June 2012)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
araf88, karşitlari, nebı, şuayb


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 01:44 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam