6. February 2012, 02:28 PM | #11 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 |
Değerli Dost1.
Ben Arapça bilmem. Bu nedenle devamlı araştırmaktayım. Yukarıdaki aktarımımda anlatılan kurallar bana yabancı. Bilme veya bilememe imkanım yok. O nedenle o beyefendinin ifadelerini, ayrı düşünce tarzında olabilecek kişilerin bulunabileceği bu sitede araştırmaya açtım. Ve başlarken de sordum:''Ne dersiniz?'' Buna muhatap tek siz oldunuz; size teşekkür ederim. Halbuki katılım beklerdim. Nedense bu olmuyor. O yazıda bir gramer kuralı ve bu kurala bağlı tercümeler var. Gramer kuralları o yönde olanlar için muhakkak ki çok faydalı. Size samimi bir şey söyliyeyim; Arapça bilmediğimden ve ilgilenme yaşım da geçtiğinden bu gramer kuralları beni pek ilgilendirmiyor. Tabii ki bu kuralları ihmâl edin demiyorum. Doğru veya yanlış hangi kurallara dayanılırsa dayanılsın, beni ilgilendiren tercüme sonucu varılan mukayeseli esaslar. Ben de mukayese edebilmeliyim, tefekkür edebilmeliyim ki kendi esasıma-dinime- erişeyim. Bu nedenle bu yöne biraz daha ağırlık verebilir misiniz? Saygılarımla. Galip Yetkin. |
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | dost1 (6. February 2012) |
6. February 2012, 11:29 PM | #12 | |
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.020
Tesekkür: 3.570
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 |
Selamun Aleykum! Değerli GAlip Yetkin Kardeşim!
Alıntı:
"O yazıda bir gramer kuralı ve bu kurala bağlı tercümeler var. " diyorsunuz ya... O yazıda bahsedilenler Arapça gramer kuralları değiller. Araştırmayı yapan kardeşimizin kendi oluşturduğu kurallar. Neden Nahl 1 e gönderme yapılarak "Ta sin Kuralı" deniliyor da Hicr 1 e gönderme yapılıp "elif lam ra kuralı" denilmiyor? Bir önceki yazımda edatlardan söz etmiştim. Bunlardan biri bizim "VE" dediğimiz atıf-İki kelimeyi birbirine bağlayan harf veya kelime.- edatıdır. Bu gramer kuralıdır. Örneğin: "Halil "ve" Galip yazıyı okudular." cümlesinde "VE" atıf edatıdır. Cümleye şu anlamları verir:Halil yazıyı okudu. Galip yazıyı okudu. Halil ile Galip birlikte yazıyı okudu. Kardeşimizin: "Tamlamalardan sonra gelen "ve" li ibare kendisinden gelen tamlamaya dahil edilerek de edilmeyerek de okunur buna "ta sin kuralı" denilir. dediği olay bu. "ve" nin görevidir bu zaten. Değerli Kardeşim! Kur'an;-ayetleri okuyarak öğrenme ve öğretmeler- kıyamete kadar devam edecektir. Bu okumalar asla dondurulamazlar. İnzal olunan ayetler dilin edebi tüm sanatlarını en iyi şekilde içlerinde barındırırlar. Edinilen bilgiler oranınca da ayetleri okumalar öğrenmeler öğretmeler devam eder. Bir dilin anlatım sanatlarında bulunmayan ve kullanılmamış olan anlamların o dilin kelimelerine yüklenmesi ve bunun da Allah'ın kuralı olarak vurgulanması doğru bir davranış değildir. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay |
|
7. February 2012, 02:40 AM | #13 | ||||
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.020
Tesekkür: 3.570
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 |
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!
"Devam edecek inşaallah" dediğimiz yerden devam ediyorum. Alıntı:
Kardeşimiz ne diyordu: “ ''El hamr" , “elif lam mim ra” dizilimine uygun yazılmıştır. Dolayısıyla arapça lisani manadan TAMEMEN vazgeçilir (KURAL). Bu deyime Allah kendinden bir ilme (ledün ilmi) dayanarak anlam yüklemiştir.” Allah’ın “ledününden/katından vahyettiği Mushaftaki ayetlerin hiçbirinde böyle bir “elif lam mim ra “kuralından sözedilmez. Kardeşimiz bunu kendisi yüklemiştir. Şimdi Kardeşimizden yeni bir kural daha getiriliyor:''tamlamalardan sonra gelen velli ibarelerin tamlama içine dahil edilerek anlaşılması'' kuralının uygulanması ile elde edilecektir.” Ki bu kuralın da “ta sin” kuralı adını aldığını yazınızdan öğrendik. Allah’ın “ledününden/katından vahyettiği Mushaftaki ayetlerin hiçbirinde böyle bir “ta sin” kuralından sözedilmez. Kardeşimiz bunu kendisi yüklemiştir. Biz yine de kardeşimizin dediği “VE” li ibareler bakalım inşaAllah. 5/Maide;90: Ya eyyühelleziyne amenu innemel hamru VE l meysiru vel’ensabü VE l’ezlamü ricsün min amelişşeytani fectenibuhu lealleküm tüflihun 5/MAide;91: İnnema yüriydüş şeytanü en yukıa beynekümül adavete VE l bağdae fiyl hamri VE l meysiri ve yesuddeküm an zikrillahi VE anisSalati fehel entüm müntehun 2/Bakara;219: Yes'eluneke anil hamri VE l meysir* kul fiyhima ismün kebiyrun VE menafiu linNas* VE ismühüma ekberu min nef'ıhima* VE yes'eluneke ma zâ yunfikun* kulil afv* kezâlike yübeyyinullahu lekümül ayati lealleküm tetefekkerun Alıntı:
Kelimenin gerçek anlamından vazgeçilmez ancak gerektiğinde gerçek anlamı ile birlikte mecaz anlamları da düşünülür. Bu kolay kazanma için gerçekleştirilen oyunun kazananı da kazanmayanı da, ezeni de ezemeyeni de,zarara uğratanı da zarara uğratamayanı da olacaktır… Alıntı:
الخمر [hamr] sözcüğü, “örtmek, karıştırmak” anlamındaki, خمر[h-m-r] kökünden gelmiş olup aklı örten, karıştıran her şeyin ismi olmuştur. “El hamr” sözcüğünün lisani anlamı “aklı karıştıran/örten” dir. Arapçada “içki,içecek vb” sözcükler; “içecek, içilecek vb” anlamındaki “ş-r-b” kökünden türemiş olan sözcüklerdir. Diyerek ayetlerle belirtmiştik. “El Hamr”ın “aklı karıştıran ,örten” anlamı terkedilmez; Gerçek anlamıyla birlikte mecaz anlamları da düşünülür. “Anilhamrı vel meysir” meysir ve hamr kelimelerinin anlamları yerine konularak bulunur. “Kolay yoldan kazanç elde etme oyunları ve aklı karıştıran örten” ayetteki cümlede yerine konuldu mu anlama ulaşılır. Alıntı:
Bu kök harflerden türeyen sözcüklerin geçtiği ayetleri birlikte görelim inşaAllah. (ĞÂŞİYE suresi 19. ayet) (Resmi: 88/İniş:68/Alfabetik:31) Ve ilelcibali keyfe nusibet. Y.N. Öztürk Ve dağlara ki, nasıl dikildi! (İNŞİRAH suresi 7. ayet) (Resmi: 94/İniş:12/Alfabetik:45) Feiza ferağte fensab. Y.N. Öztürk O halde, boşalır boşalmaz yeni bir işe koyulup yorul! (TEVBE suresi 120. ayet) (Resmi: 9/İniş:113/Alfabetik:104) Ma kane li ehlil medineti ve men havlehum minel a'rabi ey yetehallefu ar rasulillahi ve la yerğabu bi enfusihim an nefsih, zalike bi ennehum la yusibuhum zameuv ve la nesabun ve la mahmesatun fi sebilillahi ve la yetaune mevtiey yeğizul kuffara ve la yenalune min aduvvin neylen illa kutibe lehum bihi amelun salih, innellahe la yudi'u ecral muhsinîn. Y.N. Öztürk Medine halkına ve çevrelerindeki Bedevî Araplara, Allah resulünden geri kalmaları ve onu bırakıp da kendi canlarının derdine düşmeleri yakışmaz. Çünkü Allah yolunda uğrayacakları bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık, kâfirleri öfkelendirmek üzere bir yere ayak basmaları, düşmana karşı herhangi bir başarı kazanmaları durumunda kendileri için, barışa yönelik iyi bir amel mutlaka yazılacaktır. Allah, güzel düşünüp güzel davrananların ödülünü yitirmez. (HİCR suresi 48. ayet) (Resmi: 15/İniş:54/Alfabetik:36) La yemessuhum fiha nesabun ve ma hum minha bi muhracîn. Y.N. Öztürk Orada kendilerine zahmet/yorgunluk dokunmaz. Oradan çıkarılmazlar da. (FATIR suresi 35. ayet) (Resmi: 35/İniş:43/Alfabetik:24) Ellezi ehallena daral mukameti min fadlih, la yemessuna fiha nesabun ve la yemessuna fiha luğûb. Y.N. Öztürk Lütfuyla bizi durulacak yurda kondurdu. Orada bize hiçbir yorgunluk dokunmaz. Orada bize hiçbir usanç da dokunmaz." (KEHF suresi 62. ayet) (Resmi: 18/İniş:69/Alfabetik:54) Felemma caveza kale li fetahu atina ğadaena le kad lekîna min seferina haza nesaba. Y.N. Öztürk Orayı geçtiklerinde Mûsa, genç arkadaşına dedi ki: "Hadi, getir şu sabah yemeğimizi. Vallahi bu yolculuğumuz yüzünden epey çektik." (ĞÂŞİYE suresi 3. ayet) (Resmi: 88/İniş:68/Alfabetik:31) 'Amiletun nasiben. Y.N. Öztürk Çalışmış, boşa yorulmuştur. (SÂD suresi 41. ayet) (Resmi: 38/İniş:38/Alfabetik:88) Vezkur abdena eyyub, iz nada rabbehu enni messeniyeş şeytanu bi nusbin ve azâb. Y.N. Öztürk Kulumuz Eyyûb'u da an! Hani, Rabbine şöyle seslenmişti: "Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu." (MEÂRİC suresi 43. ayet) (Resmi: 70/İniş:79/Alfabetik:62) Yevme yahrucune minel'ecdasi sira'an keennehum ila nusubin yufidûn. Y.N. Öztürk O gün, kabirlerden fırlayarak çıkarlar. Dikilmiş putlara doğru akın akın gider gibidirler. (MÂİDE suresi 3. ayet) (Resmi: 5/İniş:110/Alfabetik:60) Hurrimet aleykumul meytetu ved demu ve lahmul hinziri ve ma uhille li ğayrillahi bihi vel munhanikatu vel mevkuzetu vel muteraddiyetu ven nedihatu ve ma ekeles sebuu illa ma zekkeytum ve ma zubiha alen nusubi ve en testaksimu bil ezlam, zalikum fisk, elyevme yeisellezine keferu min dinikum fe la tahşevhum vahşevn, elyevme ekmeltu lekum dinekum ve etmentu aleykum ni'meti ve raditu lekumul islame dina, fe menidturra fi mahmesatin ğayra mutecanifil li ismin fe innellahe ğafurur rahîm. Y.N. Öztürk Şunlar size haram kılınmıştır: Boğazlanmayarak ölmüş hayvanın eti, kan, domuz eti, üzerine Allah'tan başkasının adı anılmış, boğulmuş, vurulmuş, yuvarlanmış, süsülmüş, canı üzerineyken yetişip kestikleriniz müstesna olmak üzere canavar tarafından yırtılmış ve dikili adak taşları üzerinde boğazlanmış hayvanlar ve bir de fal oklarıyla kısmet paylaşmanız... Bütün bunlar birer sapıştır. Küfre batmış olanlar bugün dininizden ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun! Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı/Allah'a teslim olmayı seçtim. Şu da var ki, her kim ciddi bir açlıkla yüz yüze gelir de günaha kaçmak maksadı olmaksızın onlardan yemek zorunda kalırsa, elbette Allah Gafûr ve Rahîm'dir. (MÂİDE suresi 90. ayet) (Resmi: 5/İniş:110/Alfabetik:60) Ya eyyuhellezine amenu innemel hamru vel meysiru vel ensabu vel ezlamu ricsum min ameliş şeytani fectenibuhu leallekum tuflihûn. Y.N. Öztürk Ey iman edenler! Uyuşturucu/şarap, kumar, tapılmak için dikilen taşlar, fal okları şeytan işi birer pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. (BAKARA suresi 202. ayet) (Resmi: 2/İniş:92/Alfabetik:11) Ulaike lehum nasıbun mimma kesebu, vallahu seriul hisâb. Y.N. Öztürk İşte böyle diyenlere kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı çok çabuk görür. (NİSA suresi 7. ayet) (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82) Lir ricali nasibum mimma terakel validani vel akrabune ve lin nisai nasibum mimma terakel validani vel akrabune mimma kalle minhu evkesur, nasiben mefruda. Y.N. Öztürk Ana-baba ve akrabanın geriye bıraktığından erkeklere bir pay vardır. Ana-baba ve akrabanın geriye bıraktığından -onun azından da çoğundan da- farz kılınmış bir nasip olarak kadınlara da bir pay vardır. (NİSA suresi 32. ayet) (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82) Ve la tetemennev ma faddalelelahu bihi ba'dakum ala ba'd, lir ricali nasibun mimmektesebu ve lin nisai nasibun mimmektesebn, ves'elullahe min fadlih, innellahe kane bi kulli şey'in alima. Y.N. Öztürk Allah'ın, bir kısmınıza bir kısmınızdan farklı olarak lütfettiği şeyleri isteyip durmayın. Erkeklere kendi kazandıklarından bir pay var; kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay var. Allah'tan, O'nun lütfunu isteyin! Allah, herşeyi iyice bilmektedir. (NİSA suresi 53. ayet) (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82) Em lehum nesıbun minel mulki fe izel la yu'tunen nase nekira. Y.N. Öztürk Yoksa mülk ve yönetimden bir nasipleri mi var? Eğer öyle olsa, insanlara bir çekirdek bile vermezler. (NİSA suresi 85. ayet) (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82) Mey yeşfa'şefaaten haseneten yekul lehu nesıbun minha, ve mey yeşfa'şefaaten seyyietey yekun lehu kiflum minha, ve kanellahu ala kulli şey'in mukıta. Y.N. Öztürk Kim güzel bir işe aracı olursa ondan ona bir pay vardır. Kim kötü bir şeye aracı olursa ondan da ona bir pay vardır. Allah herşeye, herkese gıda ulaştırır, Mukît'tir. (NİSA suresi 141. ayet) (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82) Ellezine yeterabbesune bikum, fe in kane lekum fethum minellahi kalu e lem nekum meakum, ve in kane lil kâfirine nasibun kalu elem nestahviz aleykum ve nemna'kum minel mu'minîn, fellahu yahkumu beynekum yevmen kiyameh, ve ley yec'alellahu lil kâfirine alel mu'minine sebila. Y.N. Öztürk Sizi gözetleyip duruyorlar. Allah'tan size fetih nasip olursa, "sizinle birlikte değil miydik" diyecekler. Kâfirlere bir nasip ulaşırsa şunu söyleyecekler: "Başarınıza destek vermedik mi, müminlere karşı size siper olmadık mı?" Artık kıyamet günü aranızda Allah hükmedecektir. Allah, müminler aleyhine kâfirlere bir yol asla nasip etmez. (ŞÛRÂ suresi 20. ayet) (Resmi: 42/İniş:62/Alfabetik:95) Men kane yuridu harsel ahirati nezid lehu fi harsih, ve men kane yuridu harsed dunya nu'tihi minha ve ma lehu fil ahirati min nasîb. Y.N. Öztürk Âhiret ekini isteyenin o ekinini artırırız; dünya ekini isteyene de ondan veririz. Ama böylesi için âhirette bir nasip yoktur. (ÂLİ IMRÂN suresi 23. ayet) (Resmi: 3/İniş:94/Alfabetik:7) E lem tera ilellezine utu nasiben minel kitabi yud'avne ila kitabillahi li yahkume beynehum sümme yetevella ferikum minhum ve hum mu'ridûn. Y.N. Öztürk Şu kendilerine Kitap'tan bir pay verilmiş olanlara bak, aralarında hüküm vermesi için Allah'ın Kitabı'na çağırılıyorlar da içlerinden bir zümre yüz çevirerek dönüp gidiyor. (NİSA suresi 44. ayet) (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82) E lem tera ilellezine utu nasiben minel kitabi yeşteruned dalalete ve yuridune en tedillus sebîl. Y.N. Öztürk Kendilerine Kitap'tan bir nasip verilenlere baksana! Sapıklığı satın alıyorlar da istiyorlar ki, siz de yolu şaşırasınız. (NİSA suresi 51. ayet) (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82) E lem tera ilellezine utu nasiben minel kitabi yu'minune bil cibti vet tağuti ve yekulune lillezine keferu haulai ehda minellezine amenu sebila. Y.N. Öztürk Görmedin mi şu kendilerine Kitap'tan bir pay verilmiş olanları? Puta, tâğuta inanıyorlar; küfre batmışlar için, "Bunlar inananlardan daha doğru yoldadır!" diyorlar. (NİSA suresi 118. ayet) (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82) Leanehullah, ve kale le ettehizenne min ibadike nasıben mefruda. Y.N. Öztürk Allah o şeytana lanet etmiştir. Demişti ki o: "Senin kullarından belirli bir pay elbette alacağım." (EN'ÂM suresi 136. ayet) (Resmi: 6/İniş:55/Alfabetik:20) Ve cealu lillahi mimma zerae minel harsi vel en'ami nesiben fe kalu haza lillahi bi za'mihim ve haza li şurakaina, fe ma kane li şurakaihim fe la yesilu ilellah, ve ma kane lillahi fe huve yesilu ila şurakaihim, sae ma yahkumûn. Y.N. Öztürk Kendi döllendirip yaydığı ekinden ve hayvanlardan Allah'a bir pay ayırdılar da kendi zanlarınca şöyle dediler: "Bu Allah için, bu da ortaklarımız için." ortakları için olan Allah'a ulaşmaz. Ama Allah için olan, ortaklarına ulaşıyor. Ne kötü hüküm veriyorlar! (NAHL suresi 56. ayet) (Resmi: 16/İniş:70/Alfabetik:75) Ve yec'alune li ma la ya'lemune nasiben mimma razaknahum, tellahi le tus'elunne amma kuntum tefterûn. Y.N. Öztürk Tutuyor, kendilerine verdiğimiz rızıklardan hiçbir şeyin farkında olmayanlara pay çıkarıyorlar. Allah'a yemin olsun ki, iftira edip durduğunuz şeylerden kesinlikle hesaba çekileceksiniz. (MÜ'MİN suresi 47. ayet) (Resmi: 40/İniş:60/Alfabetik:69) Ve iz yetehaccune fin nari fe yekulud duafau lillezinestekberu inna kunna lekum tebean fe hel entum muğnune anna nasiben minen nâr. Y.N. Öztürk O vakit onlar ateş içinde çekişir dururlar. Horlanan takım, böbürlenen takıma şöyle der: "Biz sizin uydularınız olmuştuk. Şimdi şu ateşin bir kısmını olsun bizden uzak tutabilir misiniz?" (KASAS suresi 77. ayet) (Resmi: 28/İniş:49/Alfabetik:53) Vebteği fima atakellahud daral ahirate ve la tense nesibeke mined dunya ve ahsin kema ahsenellahu ileyke ve la tebğil fesade fil ard, innellahe la yuhibbul mufsidîn. Y.N. Öztürk "Allah'ın sana verdikleri içinde âhiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana güzel davrandığı gibi sen de güzel davran/Allah'ın sana lütufta bulunduğu gibi sen de lütufta bulun. Yeryüzünde fesat isteyip durma, çünkü Allah fesat peşinde koşanları sevmez." (NİSA suresi 33. ayet) (Resmi: 4/İniş:98/Alfabetik:82) Ve li kullin cealna mevaliye mimma terakel validani vel akrabun, vellezine akadet eymanukum fe atuhum nasibehum, innellahe kane ala kulli şey'in şehida. Y.N. Öztürk Ana-babanın ve akrabanın geriye bıraktıkları malların hepsi için mirasçılar belirledik. Yeminlerinizin/anlaşmalarınızın akde bağladığı kimselere gelince, onların paylarını da kendilerine verin! Allah her şeyi dikkatli bir tanık olarak gözetlemektedir. (A'RAF suresi 37. ayet) (Resmi: 7/İniş:39/Alfabetik:9) Fe men azlemu mimmeniftera alellahi keziben ev kezzebe bi ayatih, ulaike yenaluhum nesibuhum minel kitab, hatta iza caethum rusuluna yeteveffevnehum kalu eyne ma kuntum ted'une min dunillah, kalu dallu anna ve şehidu ala enfusihim ennehum kanu kâfirîn. Y.N. Öztürk Yalan düzerek Allah'a iftira eden yahut O'nun ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim vardır? İşte bunların Kitap'tan nasipleri kendilerine ulaşır, nihayet elçilerimiz onlara gelip canlarını alırken şöyle derler: "Allah dışındaki yakardıklarınız nerede?" Şu cevabı verirler: "Bizden uzaklaşıp kayboldular." Böylece, öz benlikleri aleyhine kendilerinin kafir olduğuna tanıklık ettiler. (HÛD suresi 109. ayet) (Resmi: 11/İniş:52/Alfabetik:38) Fe la teku fi miryetim mimma ya'budu haula', ma ya'budune illa kema ya'budu abauhum min kabl, ve inna le muveffuhum nesibehum ğayra menkûs. Y.N. Öztürk Şunların kulluk etmekte oldukları şeyler yüzünden bir kuşku içine girme. Daha önce atalarının kulluk ettikleri gibi kulluk ediyorlar, hepsi bu. Biz onların da nasiplerini hiç eksiltmeden elbette vereceğiz. Devam edecek inşaallah.
__________________
Halil Ay |
||||
14. February 2012, 09:08 AM | #14 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 |
Sayın dost; dost1
Bizi ihmal ediyorsunuz. |
Bookmarks |
Etiketler |
darib, fal, fez, meysir, mualla, müsbil, nâfiz, nâfıs, rakib, tevem |
|
|