hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Peygamberlere İman > Kuran'da adı geçen Peygamberler > Musa Peygamber ve Firavun

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 12. October 2008, 01:00 AM   #1
PİLOT
Uzman Üye
 
PİLOT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Bulunduğu yer: BURSA
Mesajlar: 228
Tesekkür: 17
40 Mesajina 62 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
PİLOT is on a distinguished road
Cool Hz. MÛSA (a.s)

Hz. MÛSA (a.s)

Mûsa (a.s) da, Allah Teâlâ tarafından İsrailoğulları'na gönderilmiş bir rasul idi. O da tıpkı kendisinden önce gönderilmiş olan peygamberler gibi kavmini Allah'a iman etmeye çağırdı. Kavmine zulmeden ve ilâhlık iddiasında bulunan Firavun'a karşı tevhid yolunda mücahede etti. Bu uğurda, bütün peygamberlerin karşısına çıkan güçlükler, onun da karşısına çıktı. Doğup büyüdüğü diyardan çıkarıldı, kâfirler tarafından öldürülmek gayesiyle kovalandı. Allah Teâla Kur'ân-ı Kerim'de bir ayette Hz. Mûsa (a.s)'dan şöyle bahsediyor: "Kur'ân'da Musa'yı da an. Çünkü o ihlâs sahibi idi ve İsrailoğulları'na gönderilmiş bir peygamber idi"(Meryem, 19/51).

Hz. Musa (a.s)'nın Firavun ile olan kıssası, Kur'an'ın bazı sûrelerinde çeşitli üslûplarda ve teferruatlı olarak anlatılmıştır. Firavun ve ordusunun Kızıldeniz'de boğulmaları olayından sonra, İsrailoğulları ile ilgili kıssasına da genişçe yer verilmiştir.

Musa (a.s)'nın Firavun ile olan mücadelesi, bir şahsın bir kralla, bir peygamberin sadece büyük bir zorba ile olan mücadelesinden ibaret değildir. Bilâkis bu hak ile bâtıl'ın çatışması, Rahman'ın ordusu ile şeytanın ordusunun kaçınılmaz savaşıdır. Aslında hak ile bâtıl arasındaki bu savaş, insanoğlunun yaratılışından, insanları ıslah etmek üzere nebîler ve rasullerin hayat sahnesine çıkmasından beri devam edegelmektedir.

Sapıklık ve bâtıl, daima İblis ve onun ordusu tarafından temsil edilmiş, imana, tevhide, peygamberliğe, kısaca Hakka sürekli meydan okumuştur. Fakat kazanan daima Hak olmuştur. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Muhakkak ki Biz peygamberlerimizi ve iman edenleri hem dünya hayatında, hem de meleklerin Şahid olacağı günde muzaffer kılacağız" (el-Mü'min, 40/51).

Hz. Musa (a.s)'da gönderildiği kavmi cehalet ve sapıklık içerisinde buldu. Onları Hakka davet etti, yurdundan çıkarıldı, savaştı ve sonunda Allah Teâlâ'nın izniyle kazandı.
__________________
aydemir.
PİLOT isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
PİLOT Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
erol5109 (10. May 2011)
Alt 12. October 2008, 01:03 AM   #2
PİLOT
Uzman Üye
 
PİLOT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Bulunduğu yer: BURSA
Mesajlar: 228
Tesekkür: 17
40 Mesajina 62 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
PİLOT is on a distinguished road
Standart

Hz. Musa (a.s)'nın Nesebi, Doğumu ve Hayatı

Musa (a.s)'nın babası, İmran'dır Onun babası Yahser, onun da babası Kahes'dir. Nesebi Yakub (a.s)'a ulaşır; ki, onun babası Hz. İshak (a.s), onun da babası Hz. İbrahim (a.s)'dir. Musa (a.s)'nın yanında gördüğümüz Harun (a.s) onun kardeşidir. Allah Teâla, Musa (a.s)'yı Firavun'a, imana davet için gönderdiğinde, Hz. Harun (a.s)'u da ona yardımcı olarak seçmiş ve görevlendirmişti. Hz. Musa (a.s) Allah Teâla'ya şöyle dua ederek, kardeşi Harun (a.s)'u kendisine yardımcı yapmasını istemişti: "Bir de bana ehlimden bir vezir, (yardımcı) ver. Kardeşim Harun'u (ver)" (Tâhâ, 20/29-30).

Hz. Musa (a.s), Mısır'ın çok zor günler yaşadığı bir dönemde doğdu. Bu sırada, ilâhlık iddialarında bulunarak haddi aşan Firavun, İsrailoğulları halkına dayanılamayacak eziyetlerde bulunuyor, bu insanları zulümle kasıp kavuruyordu. İsrailoğulları, Kıpt kavminin muamelelerinden ve krallarının ağır baskılarından bıkmışlardı. Mısır'da yaşamanın bir tadı kalmadığını biliyor ve dedelerinin yurdu olan Kenan illerine gitmek istiyorlardı. Ama onlardan her işinde istifade eden Firavun, yakalarını bir türlü bırakmak istemiyordu. Onlara zulmün en akla gelmeyecek olanını yaptı. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de; "Biz sana Musa ve Firavun'un mühim haberlerinden, iman edecek bir kavim için, gerçek olarak okuyacağız. Çünkü Firavun o yerde (Mısır'da) başkaldırmış ve ahalisini parçalara bölüp, kendisine bağlamıştı" (el-Kasas, 28/3-4) buyuruluyor.

Firavun, saltanatı sırasında İsrailoğullarına çok kötü eziyetlerde bulundu; onları köle yaptı, en çirkin ve adî işlerde çalıştırdı. Allah Teâlâ, İsrailoğullarını bu sıkıntıdan, azgın Firavun'un şerrinden, zulüm ve taşkınlıklarından kurtarmak için Hz. Musa (a.s)'yı gönderdi.

Sa'lebî, Kısas-ı Enbiya'sında İmam Suddî'den; Firavun'un bir rüya gördüğünü, korkup kederlendiğini naklediyor. Rüyasında Kudüs tarafından gelen bir ateş gördü. Bu ateş, Mısır'a kadar uzanıp, Firavun'un evlerini yaktı. Fakat sadece Kıpti'lere zarar verdi, İsrailoğulları ise kurtuldular. Uyanınca hemen kâhin ve müneccimlerden rüyayı tabir etmelerini istedi. Onlar dediler ki; "İsrailoğulları içinden bir çocuk dünyaya gelecek, Mısırlıların helâkına ve senin krallığının yok olmasına sebep olacak. Doğacağı zaman da iyice yaklaştı."

Bu haber üzerine telaşlanan Firavun, İsrailoğulların'dan doğan bütün erkek çocukların öldürülmesini emretti. Kur'ân-ı Kerim'de bu olay şöyle anlatılıyor: "Firavun, memleketin başına geçti ve halkı fırkalara ayırdı. İçlerinden bir topluluğu güçsüz bularak onların oğullarını boğazlıyor, kadınları sağ bırakıyordu. Çünkü o bozguncunun biriydi" (el-Kasas 28/4).

İsrailoğulları arasında iş yapabilecek insanların azalması üzerine Kıptîlerin ileri gelenleri Firavun'a giderek, "Eğer böyle öldürmeye devam ederseniz, ileride bizim işlerimizi yapacak kimse bulamayacağız" dediler. Firavun da erkek çocukların bir sene öldürülmesini, bir sene de öldürülmemesini emretti. Erkek çocukların öldürülmediği sene Harun (a.s) doğdu. Öldürüldükleri sene ise Musa (a.s)...

Musa (a.s) doğunca, annesi çok üzüldü. Allah Teâlâ ona korkmamasını, üzülmemesini vahyetti. Kalbine bir rahatlık verdi. Bu, Kur'an'da şöyle anlatılıyor: "Musa'nın annesine: "Çocuğu emzir, başına geleceklerden korktuğun zaman onu suya (Nil'e) bırak. Korkma, üzülme. Biz şüphesiz onu sana döndüreceğiz ve peygamber yapacağız" diye bildirmiştik" (el-Kasas, 28/7).

Musa (a.s)'nın annesi de ilham edileni yaptı ve yavrusunu bir muhafaza içerisinde suya bıraktı. Ablasına da, "Onu izle" dedi. Musa (a.s)'yı taşıyan sandık, Allah'ın izniyle dalgalarla sürüklenerek, Firavun'un sarayına ulaştı. Yıkanmakta olan cariyeler, sandığı bulup Firavun'un karısına götürdüler. Allah Teâlâ, Firavun'un karısı Asiye'nin kalbine bu çocuğun sevgisini koydu. Firavun çocuğu görünce öldürmek istedi. Ancak Asiye, çocuğu kendisine vermesini istedi. Çünkü hiç çocukları olmuyordu. Kur'an-ı Kerim, bunu şöyle anlatıyor: "Firavun'un karısı: Benim de senin de gözün aydın olsun! Onu öldürmeyiniz, belki bize faydalı olur, yahut onu oğul ediniriz" dedi. Aslında işin farkında değillerdi" (el-Kasas, 28/9).

Hz. Musa (a.s) acıkınca onu emzirmek icab etti. Fakat o kimseden süt emmek istemiyordu. Allah Teâlâ, bunu şöyle zikrediyor: "Önceden, süt annelerinin memesini kabul etmemesini sağladık. Musa'nın ablası; "size, sizin adınıza ona bakacak, iyi davranacak bir ev halkını tavsiye edeyim mi?" dedi. Böylece onu, annesinin gözü aydın olsun diye, ona geri çevirdik. Fakat çoğu bilmezler" (el-Kasas, 28/12-13).

Musa (a.s) böylece annesine dönmüş oldu. Üstelik Firavun'un sarayında büyüdü. Firavun ailesinin sevgisini kazandı. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Musa erginlik çağına gelip olgunlaşınca ona hikmet ve ilim verdik. İyi davrananları böyle mükâfatlandırırız" (el-Kasas, 28/14).

Yetişip delikanlılık çağına gelen Musa (a.s) bir gün şehre indi. Öğle üzeriydi. Dükkanlar kapalıydı ve halk evlerinde istirahat ediyordu. Kur'ân-ı Kerim'de, şehirde geçen hadise şöyle anlatılıyor; "Musa, halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre idi. Biri kendi adamlarından, diğeri de düşmanı olan iki adamı dövüşür buldu. Kendi tarafından olan kimse, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Musa, onun düşmanına bir yumruk vurdu, ölümüne sebep oldu. "Bu şeytanın işidir; çünkü o apaçık saptıran bir düşmandır" dedi. Musa, "Rabbim! doğrusu kendime yazık ettim, beni bağışla" dedi. Allah da onu bağışladı. O, şüphesiz bağışlayandır, merhamet edendir. Musa; "Rabbim! Bana verdiğin nimete and olsun ki, suçlulara asla yardımcı olmayacağım " dedi. Şehirde, korku içinde, etrafı gözeterek sabahladı. Dün kendisinden yardım isteyen kimse, bağırarak ondan yine yardım istiyordu. Musa ona: "Doğrusu sen besbelli bir azgınsın " dedi. Musa, ikisinin de düşmanı olan kimseyi yakalamak isteyince: "Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi bana da mı kıymak istiyorsun? Sen ıslah edenlerden değil, ancak yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun"dedi" (el-Kasas, 28/15-19).

İsraillinin, olayı ağzından kaçırması üzerine, bütün halk Musa (a.s)'nın Mısırlıyı öldürmüş olduğunu öğrendi. Daha sonra bir adam koşarak geldi ve kendisini öldüreceklerini söyledi.

"Musa korku ipinde çevresini gözetleyerek oradan çıktı. Rabbim! Beni zalim milletten kurtar" dedi. Medyen e doğru yöneldiğinde: "Rabbimin bana doğru yolu göstereceğini umarım ", dedi" (el-Kasas; 28/21-22).

Musa (a.s) böylece yurdundan uzaklaştı. Yanına yiyecek hiç bir şey de almamıştı. Tam sekiz günlük yolu, ağaç yaprakları yiyerek aştı. Mısır ile Medyen arası sekiz günlük bir mesafedir. Allah Teâlâ'nın bu seçkin kulu, aç ve bitap düşmüş olarak bu uzun mesafeyi katetti ve nihayet Medyen'e ulaştı. Kur'ân-ı Kerim'de kıssa şöyle devam ediyor:

"Medyen suyuna geldiğinde, davarlarını sulayan bir insan topluluğu buldu. Onlardan başka, hayvanlarını sudan alıkoyan iki kadın gördü. Onlara: "Derdiniz nedir?"dedi. "Çobanlar ayrılana kadar biz sulamayız. Babamız çok yaşlıdır (onun için bu işi biz yapıyoruz) " dediler. Musa onların davarlarını suladı. Sonra gölgeye çekildi: "Rabbim! Doğrusu bana indireceğin hayra muhtacım" dedi" (el-Kasas, 28/23-24).

İbn-i Kesir, El-Bidaye ve'n-Nihaye'de bu olayı şöyle anlatıyor: "Medyen suyunda çobanlar koyunları suladıktan sonra, kuyunun ağzına büyük bir kaya koyarlardı. Bu iki kadın da artan sularla koyunlarını sulamaya çalışırlardı. Musa (a.s), kayayı kuyunun ağzından tek başına kaldırdı, su çekti ve kadınların koyunlarını suladı. Sonra tekrar kayayı yerine koydu. Bu kayayı ancak on kişi kaldırabilirdi. Musa (a.s) ise, on kişinin halledebileceği bu işleri tek başına halletmişti. Kızlar babalarına gidip Hz. Musa'yı ve yaptığı iyiliği anlattılar. Kur'an-ı Kerim'de kıssa şöyle devam ediyor:

"O sırada, kadınlardan biri utana utana yürüyüp ona geldi: "Babam sana sulama ücretini ödemek için seni çağırıyor dedi. Musa ona gelince, başından geçeni anlattı. O: "Korkma! Artık zâlim milletten kurtuldun"dedi. İki kadından biri: "Babacığım, onu ücretli olarak tut. Ücretle tuttuklarının en iyisi bu güçlü ve güvenilir adamdır, dedi. Kadınların babası bana sekiz yıl çalışmana karşılık bu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan, o senden bir lütuf olur. Ama sana ağırlık vermek islemem. İnşallah beni iyi kimselerden bulacaksın" dedi. Musa: "Bu seninle benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayım, bir kötülüğe uğramayacağım. Söylediklerimize Allah vekildir" dedi" (el-Kasas, 28/25-28).

İbn-i Kesir şöyle diyor: "Kızların babasının kim olduğu hakkında görüş ayrılığı vardır. Bunun Şuayb (a.s), olduğu hususunda kanaatler vardır. Ulemanın çoğunluğu da bu görüştedir. Hasan Basri, Malik b. Enes'den naklolunan bir rivayeti delil getirerek diyor ki: Hz. Şuayb kavmi helâk olduktan sonra uzun bir ömür yaşamış, tâ ki Musa (a.s)'a ulaşmış ve kızını ona nikâhlamıştır.

Hz. Şuayb (a.s)'ın kızıyla nikâhlandıktan sonra Musa (a.s), Medyen'de kalıp, hanımının mehri olmak üzere on yıl koyun güttü. Bir rivayete göre, Peygamberimize tam olarak ne kadar çalıştığı sorulmuş; o da on sene olduğunu buyurmuştur. Buradan anlaşıldığı üzere, tam on yıl çobanlık yapmıştır.
__________________
aydemir.
PİLOT isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
PİLOT Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
erol5109 (10. May 2011)
Alt 12. October 2008, 01:10 AM   #3
PİLOT
Uzman Üye
 
PİLOT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Bulunduğu yer: BURSA
Mesajlar: 228
Tesekkür: 17
40 Mesajina 62 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
PİLOT is on a distinguished road
Standart

Hz. Musa (a.s) ya Peygamberliğinin Bildirilmesi

Musa (a.s) Medyen'de on sene kalıp mehrini tamamladıktan sonra, Mısır'a dönmeye karar verdi. Ailesiyle birlikte yola koyuldu. Karanlık ve soğuk bir gecede yolu şaşırdı ve dağ geçidinin yolunu bir türlü bulamadı. Çakmak taşıyla bir şeyler tutuşturmaya çalıştı, başaramadı. Soğuk iyice şiddetlendi. Kansı da hamileydi ve doğum zamanı da yaklaşmıştı. Musa (a.s) ve ailesinin gerçekten yardıma ihtiyacı vardı. Kur'an-ı Kerim'de, bu olay şöyle anlatılıyor: "Musa, süreyi doldurunca ailesiyle birlikte yola çıktı. Tür tarafından bir ateş gördü. Ailesine: "Durunuz, ben bir ateş gördüm; belki oradan size bir haber veya tutuşmuş, bir odun getiririm de ısınabilirsiniz" dedi. Oraya gelince, kutlu yerdeki vadinin sağ yanındaki ağaç cihetinden: "Ey Musa! Şüphesiz ben âlemlerin Rabbi olan Allah'ım " diye seslenildi. "Değneğini at!." Musa, değneğin yılan gibi hareketler yaptığını görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçtı. "Ey Musa! Dön, gel. Korkma. Şüphesiz güvende olanlardansın" denildi. "Elini koynuna koy, lekesiz, bembeyaz çıksın. Korkudan açılan kollarını kendine çek! Bu ikisi Firavun ve erkânına karşı Rabbinin iki delîlidir. Doğrusu onlar yoldan çıkmış bir millettir" denildi. Musa: "Rabbim! Doğrusu ben onlardan bir cana kıydım. Beni öldürmelerinden korkarım. Kardeşim Harun'un dili benimkinden daha düzgündür. Onu, beni destekleyen bir yardımcı olarak benimle gönder, çünkü beni yalanlamalarından korkarım" dedi, Allah: "Seni kardeşinle destekleyeceğiz, ikinize bir kudret vereceğiz ki, onlar size el uzatamayacaklardır. Ayetlerimizle ikiniz ve ikinize uyanlar üstün geleceklerdir" dedi" (el-Kasas, 28/29-35).

Tâhâ sûresinin ilk ayetlerinde, Allah Teâlâ ile Musa (a.s) arasında geçen konuşma, daha ayrıntılı bir şekilde verilir. Şu ayetler Allah Teâlâ'nın Musa (a.s)'yı rasul olarak görevlendirdiği zamanın anlaşılmasında yardımcı oluyor: "Ben seni seçtim, artık vahyolunanı dinle. Şüphesiz ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et, Beni anmak için namaz kıl!" (Tâhâ, 20/13-14).

Ve daha sonra Allah Teâlâ, Musa (a.s)'ya şöyle buyuruyor: "Firavun'a gidin; doğrusu o azmıştır. Ona yumuşak söz söyleyin, belki öğüt dinler veya korkar" (Tâhâ, 20/43-44).

Allah Teâlâ'nın, Musa (a.s)'ya bunu emretmesinden sonra, Musa (a.s) ile Firavun arasında amansız bir mücadele de başlamış oluyordu. Hak ile bâtıl'ın amansız savaşı. Bütün peygamberlerin birbirlerine miras bıraktıkları tevhid mücadelesi...

Hz. Musa (a.s), Allah Teâlâ'nın bu emriyle Firavun'a gitti. Onu güzellikle Allah'a iman etmeye davet etti: "Musa: Ey Firavun! Ben âlemlerin Rabbinin peygamberiyim! Bana Allah'a karşı ancak gerçeği söylemek yaraşır. Size Rabbinizden bir mucize getirdim, İsrailoğulları'nı benimle beraber salıver" (el-A'raf, 7/104-105).

"Firavun: "Musa! Rabbiniz kimdir?" dedi. Musa: "Rabbimiz, her şeye ayrı bir özellik veren, sonra doğru yola eriştirendir" dedi" (Tâhâ 20/49-50).

Firavun, bu davete icabet etmedi ve direndi. Musa (a.s)'yı zindana atmakla tehdit etti. Musa (a.s)'da Firavun'a, belki iman eder diyerek, ispat edici bir delil getirmek istedi. Asasını yere attı, kocaman bir yılan oldu. Elini koynuna sokup çıkardı, gözleri kamaştıran bir güneş parçası oluverdi. Musa (a.s)'nın gösterdiği bu mucizeler karşısında Firavun gerçekten korkmuştu. Bunun üzerine o da sihirbazlarını toplayıp, Musa'yı mağlup etmeyi kararlaştırdı. Ülkesindeki bütün ünlü sihirbazları çağırttı ve onlardan Musa (a.s)'nın yaptıklarından daha büyük bir sihir yapmalarını istedi. Onlarda hazırlandılar ve bir gün kararlaştırdılar. O gün gelince de halkın gözleri önünde Musa (a.s) ile yarışmaya başladılar.

"Sihirbazlar: "Ey Musa! Marifetini ya sen ortaya koy veya biz koyalım" dediler. Musa: "Siz koyun"dedi. Sihirbazlar marifetlerini ortaya koyunca, insanların gözlerini sihirlediler ve onları ürküttüler, büyük bir sihir yaptılar. Biz de Musa'ya: "Asanı koyuver" dedik o da koyuverdi. Hemen onların uydurduklarını yutmaya başladı. Hak tahakkuk etti. Onların yaptıkları boşa gitti. İşte orada yenildiler, küçük düştüler. Sihirbazlar secdeye kapanıp: "Âlemlerin Rabbine, Musa ve Harun'un Rabbine inandık" dediler" (el-A'râf, 7/115-122).

Sihirbazların iman etmeleri, Firavun'u çok kızdırdı. Onları öldürmekle tehdit etti. İşte küfür, acizliğini bu olayla bir kere daha ortaya koymuş oldu.

Gelişen bu olaylar, Firavun'u yola getireceği yerde, onu daha çok azdırdı. Ve Musa (a.s) ile kavmini ortadan kaldırmadıkça rahata kavuşamayacağına inanıp, bu arzusunu yerine getirmeye çalıştı. Musa (a.s), Firavun ve kavmini, imana çağırmaya devam etti. Firavun inkâr ettikçe, Allah Teâlâ onun kavmine tufan, çekirge, haşarat, kurbağa, kan gibi çeşitli azablar gönderdi. Ancak bunların hiç biri, Firavun ve kavmini yola getirmedi.

Firavun, küfür ve inadında, ısrar ve Musa (a.s)'nın davetine de icabet etmemeye devam etti. Allah Teâlâ, Musa (a.s)'ya İsrailoğullarını bir gece Mısır'dan çıkarıp Filistin diyarına götürmesini vahyetti. Bir gece Musa ve kavmi şehirden çıkıp, Süveyş halici boyunca Kızıldeniz'e yöneldiler. Firavun şehirde İsrailoğullarından hiç bir iz göremeyince, kaçtıklarını anladı ve bütün ordusunu seferber ederek, peşlerine düştü. Firavun ordusunun çok kalabalık olduğu rivayet edilmektedir. Firavun iki gün sonra İsrailoğullarına yetişti. İsrailoğullarının önlerinde geçilmesi mümkün olmayan bir deniz arkalarında kocaman bir ordu vardı. İsrailoğulları "Yakalandık yâ Musa" diye yakınmaya başladılar. Kur'ân-ı Kerim'de olay şöyle anlatılıyor: "Musa: "Hayır, Rabbim benimle beraberdir, bana elbette yol gösterecektir"dedi. Bunun üzerine Biz Musa ya: "Değneğinle denize vur" diye vahyettik. Hemen deniz ikiye ayrıldı, her parçası yüce bir dağ gibiydi. İşte oraya geridekileri de yaklaştırdık. Musa ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık" (eş-Şuara, 26/62-65).

"Firavun, ordusuyla onları takib etti. Deniz de onları içine alıverdi. Hem de ne alış!" (Tâhâ, 20/78).

Kur'an-ı Kerim'de Allah Teâlâ, bir zâlimin, kâfirin sonunu böyle anlatıyor; ve bir kavmi nasıl kurtardığını da. İşte Hak, Bâtıl'ın tepesine böyle inip, onu ortadan kaldırabiliyor.

Firavun ordusu, bir tek kişi kalmamacasına yok oldu. Firavun ise, ölümün geldiğini anlayınca iman ettiğini açıkladı: "Firavun boğulacağı anda: "İsrailoğullarının inandığından başka tanrı olmadığına inandım, artık ben de ona teslim olanlardanım" dedi. Ona: "Şimdi mi (inandın)? Daha önce başkaldırmış ve bozgunculuk etmiştin"dendi" (Yunus, 10/90, 91).

Bu olaydan sonra Allah Teâlâ, Hz. Musa (a.s)'ya kavmiyle birlikte Beyti Makdis'e yönelmelerini emretti. Yola koyuldular. Çölde su bulamayıp, şiddetli bir susuzluğa kapıldılar. Gelip Musa (a.s.)'a sitem ve şikayette bulundular. Allah, Musa (a.s)'a, âsâsını taşa vurmasını emretti. Vurunca taşın oniki yerinden su fışkırdı. Her Yahudi kabilesine bir göze düşüyordu. Onlar bu gözelerden kana kana içtiler, susuzluklarını giderdiler. Allah Teâlâ İsrailoğullarına, gökten kudret helvası ve bıldırcın eti de gönderdi. Fakat İsrailoğullarının o ikiyüzlülükleri, bütün bu nimetlere rağmen, kendini burada da ortaya çıkardı. Bir tek yemekle yetinemeyeceklerini söylediler: "Ey Musa! Bir çeşit yemeğe dayanamayacağız. Bizim için Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiği sebze, kabak, sarmısak, mercimek ve soğan yetiştirsin" demiştiniz de, "hayırlı olanı daha düşük şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? Bir şehre inin, orada şüphesiz istediğiniz vardır" demişti" (el-Bakara, 2/61).

Sonra Allah Teâlâ Hz. Musa'ya, Filistin'e gitmeyi emretti. Orada Heysanilerin kalıntıları ve Kenanlılardan meydana gelen zalim bir topluluk ile karşılaştılar. Musa (a.s) kavmine, buraya girip bu zalimlerle savaşmalarını, ve onları bu mukaddes beldeden çıkarmalarını emretti. Fakat, İsrailoğulları buna cesaret edemedi: "Ey Musa! "Onlar orada oldukça biz asla oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidin savaşın, doğrusu biz burada oturacağız" demişlerdi" (el-Maide, 5/24).

Çünkü İsrailoğulları, Firavun ülkesinde zillet ve adiliğe, aşağılanmaya alışmışlardı. Onlar için bazı değerleri ele geçirmek için savaşmak, bir manâ taşımıyordu. Allah'da onları Tih çölüne attı ve yollarını şaşırttı. Kavmine söz geçiremediğinden yakınan Musa'ya, Allah Teâlâ: "Orası onlara kırk yıl haram kılındı. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Sen, yoldan çıkmış bir millet için tasalanma" dedi" (el-Maide, 5/26).

Zamanla, bu zillet içinde yaşayan nesil, yerini hürriyetle yetişen ve izzetle yaşayan bir nesile terketti. Bunlar da bir müddet sonra Arz-ı Mukaddes'e girmeye muvaffak oldular.

İsrailoğulları, bu kırk yıl içinde çok çeşitli sapıklıklarda bulundular. Hz. Musa'nın Tur dağında kırk gün geçirdiği bir zamanda, Sâmirî isimli bir şahsın imal ettiği ve "işte sizin de Musa'nın da tanrısı" dediği altından bir buzağıya tapmaya başladılar. Musa (a.s) döndüğünde onları buzağıya tapınır görünce çok üzüldü. Harun (a.s)'a çıkıştı. İsrailoğulları'nı buzağıya tapınmaktan vazgeçirmeye çalıştı. İsrailoğulları ise, her fırsatta iki yüzlülüklerini sergilediler (Sâmirî olayı bak. Daha fazla bilgi için bk. Sâmirî mad.). Musa (a.s), hayatı boyunca tevhid yolunda mücadele etti. Bu uğurda pek çok eziyetle karşılaştı. Yurdundan çıkarıldı, ölümle tehdit edildi ve etrafında kendisiyle beraber, inanan pek az insan bulabildi.
__________________
aydemir.
PİLOT isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
PİLOT Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Ali Rıza Borazan (16. June 2009), erol5109 (10. May 2011)
Alt 12. October 2008, 06:23 AM   #4
R-0-0-T-3-R
Katılımcı Üye
 
R-0-0-T-3-R - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Oct 2008
Mesajlar: 60
Tesekkür: 0
1 Mesaja Tesekkür Edildi
Tecrübe Puanı: 16
R-0-0-T-3-R is on a distinguished road
Standart

Allah Razı Olsun
R-0-0-T-3-R isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 16. June 2009, 05:43 PM   #5
Ali Rıza Borazan
Uzman Üye
 
Ali Rıza Borazan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Ali Rıza Borazan will become famous soon enoughAli Rıza Borazan will become famous soon enough
Standart

HAZRETİ MUSANIN DENİZİ YARMA OLAYI NASIL OLDU
Hazreti Musa Peygamberin Firavunun karşısında mücadele verirken denizin kenarında sıkışıp kaldığında Hazreti Musa peygamberin askerleri eyvah yakalandık deyip şaşırdıklarında. Hazreti Musa Allah bizimledir Allah bize mutlaka bir çıkış yolu gösterecektir .dediğinde Allah’ın yardımı geliyor. ve ey Musa Asanı denize vur diyor. O da denize vurduğunda deniz ikiye ayrılıyor ve inananlar hazreti Musa ile beraber kuru bir yol açılarak geçince Arkasından takip eden Firavun ve Askerlerini deniz kavuşup boğuyor.. ve Firavun Boğulurken ben de Musa’nın Allah’ına inandım dediği anlatılıp duruyor..
Bu Konuda bazı müfessirler bu olayı gerçek anlamda algılamış bazıları met cezir olayı ile açıklamaya çalışmış. Fakat kuranın anlatım sanatı kavranamadığından, Ayetlerdeki anlatılmak istenen gerçek mana yakalanamamıştır.
Devamlı üzerine ısrarla basa basa vurgulamak ve kurandaki bazı ayetlerin altını kalın çizgilerle çizmek istiyorum. Ki Kurandaki anlatılanları çelişkisiz bir şekilde anlamaya çalışalım.
1-Kuranda Çelişki Yoktur.4/82- Onlar hala Kur'an'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.,18/1- Hamd, Kitab'ı kulu üzerine indiren ve onda hiçbir çarpıklık kılmayan Allah'a aittir
2-.Kainatta Çelişki Yoktur.. 67/3- O, biri diğeriyle 'tam bir uyum� (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk� (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.


3-Allah’ın Evrene koyduğu yasalarla Din Olarak gönderdiği yasalar arasında çelişki olmaz işte Allah’ın insanlara sunduğu dinin adı budur.. 30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

Bu Olayları kavramak için bazı ilim dallarının verilerini gözden geçirmek gerekmektedir. İlimler ve ilim ehli Kuranın anlaşılmasında önemli bir rol oynamaktadırlar. Son peygamber Olan Hazreti Muhammed’e S.A.V. Gönderilmiş olan vahiylerin Allah’tan olduğunu vurgulamak ve Kuşkularını gidermek için ,düşünen ve aklını kullananları zikir ehline sormaya yönlendirmektedir.10/94- Sana indirdiğimizden eğer kuşkudaysan, senden önce kitabı okuyanlara sor. Andolsun, Rabbinden sana gerçek gelmiştir, şu halde kuşkuya kapılanlardan olma.21/7- Biz senden önce de kendilerine vah yettiğimiz erkekler dışında elçi göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o halde zikir ehline sorun.3/159- Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.
4- Dünya hayatında Allah İnsanlara davranış ve suç işlemelerinden dolayı özel bir ceza vermiyor. Ceza Ahret alemine erteleniyor. 35/45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.18/58- Senin Rabbin rahmet sahibi (ve) bağışlayıcıdır. Eğer, kazandıklarından dolayı onları (azapla) yakalasaydı, şüphesiz onlara azabı (bir an önce) çabuklaştırırdı. Hayır, onlar için bir buluşma zamanı vardır, onun dışında asla başka bir sığınak bulamayacaklardır 10/.11- Eğer Allah, onların hayra ulaşmak için çarçabuk davrandıkları gibi, insanlara şerri de çabuklaştırsaydı, mutlaka ecellerine hüküm verilirdi. İşte Bize kavuşmayı ummayanları Biz böylece taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda bırakırız.16/11- Eğer Allah, onların hayra ulaşmak için çarçabuk davrandıkları gibi, insanlara şerri de çabuklaştırsaydı, mutlaka ecellerine hüküm verilirdi. İşte Bize kavuşmayı ummayanları Biz böylece taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda bırakırız.9/52- De ki: "Siz bizim için iki güzellikten (şehitlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.5-Yanlışlıklara Allah’ın Özel bir müdahalesi yoktur. Ancak insanların bir birlerine müdahale sonucu yeryüzünde düzeni sağlar.22/40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.9/52- De ki: "Siz bizim için iki güzellikten (şehitlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.
6- Peygamberlerde gönderilmiş olan vahiylerin dışında olağan üstü harikulade bir mucizeleri yoktur. Mucizeler Allah katındandır.
17/91- "Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın."
17/92- "Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin."
17/93- "Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız." De ki: "Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?
17/94- Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demelerinden başkası değildir.
17/95- De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik.” 29/50- Dediler ki: "Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?" De ki: "Ayetler yalnızca Allah'ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım.
7- Allah söylediğine muhalefet etmez, Bazıları Allah’ın Evrene koymuş olduğu, Yasaları çiğneyerek bazen gerektiği zaman değişiklikler yaptığı inancındadırlar. Ve öyle ileri gidiyorlar ki Sen Allah’ı Koymuş Olduğu Kanunlara uymaya mecbur mu ediyorsun diyorlar. Hayır Allah Söylediğine muhalefet etmez. Bunlardan bazı örnekler verelim. Allah Dünya Hayatında ölenler tekrar dünyaya geri gelmez diyor.21/95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.
Bular Hazreti İsa Peygamberin Ölüleri Dirilttiğini Örnek Veriyorlar.5/110- Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrail oğulları�na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrail oğulları�nı senden geri püskürtmüştüm."
Allah Her Nefis Ölümü Tadacaktır diyor.29/57- Her nefis ölümü tadıcıdır; sonra Bize döndürüleceksiniz,3/185- Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.
Bunlar Hazreti İsa Peygamberin Ölmediğini Göğe yükseltildiğini söylüyor ve inanıyorlar.4/158- Hayır; Allah onu Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. Allah Bir taraftan Ateşi yakmak için görevlendirirken , Hazreti İbrahim Peygambere gelince vadinden tövbe haşa dönüyor Yakmıyor,21/68- Dediler ki: "Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun."21/69- Biz de dedik ki: "Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik ol Allah Peygamberlere kendi peygamberliğini göstermek için olağan üstü harikulade mucizeler vermediği halde Hazreti Salih peygamberin dağdan deve doğurtturması inancı,7/73- Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir: Allah'ın bu dişi devesi size bir belgedir; onu salıverin de Allah'ın arzında otlasın, ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acı bir azap yakalar" dedi.
Hazreti Musa’nın Asasının Yılan ejderha Olması7/117- Biz de Musa'ya: "Asanı fırlatıver" diye vahyettik. (O da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor.
,107, 27/1020/6,26/32,44,63, Hazreti Musa Peygamberin şimdiki Konumuzla İlgili Olan Asasını vurarak denizi ikiye ayırması.
Eğer Bu Ayette geçen hazreti Musa peygamberin asasıyla denize vurduğu zaman deniz ikiye ayrılıp iman edenlere kuru bir yol açılarak kurtulmuş olsalardı, yani ayette geçen ifade mecazi anlamda değil de gerçek anlamında olsaydı, Aktarmış olduğumuz onunla ilgili bir çok ayetleri siler süpürürdü. Bir taraftan Allah’ın insanları denemek için dünyaya getirdim diyen ve denenme anında insanların suç işleyenleri cezalandırması doğru olmazdı. Denenme bitinceye kadar imtihan’ın devam etmesi gerekirdi. Yine diğer bir yanlış Anlama. Allah cezayı dünya hayatında insanlar aracılığı ile verip dünyada düzeni sağlıyor.22/40-9/52 Eğer kuranın bu vermiş olduğu ayet örneklerindeki anlayış doğru olmamış olsaydı. Şimdi de yanlışlık yapan insanlar ve toplumlar, Helak olur giderlerdi. Ama bir toplumun veya kavmin cezasını Eğer güçleri yeter ve duyarlılıkları açık ise başka toplumlar veya kavimler yerine getirerek fesadı önlemektedir. Düşünüldüğü zaman her devlet kendi toplumları içerisindeki asayişi kendilerinin çıkarmış oldukları bir takım yasalarla sağlamaya çalışmaktadır. Öyle zulmedenler oluyor ki, öldürme yaralama gasp kesme asma fuhuş vs. bunların cezalarını her devlet kendilerinin koymuş oldukları yasalara göre vermektedirler. Düzenlerini böyle korumaktadırlar. Fakat öyle faili meçhul cinayetler var ki bunlar devlet tarafından yakalanamadığı zaman, mazlum olanın zalim tarafından yapmış olduğu zulüm eğer ahiret aleminde Allah’ın o zalime verecek olduğu ceza olmamış olsa o zaman zalimin zulmü yanına kar kalacaktı. Ama dünya üzerinde adalet ancak Allah adına iş gören ve Allah’a inanıp. Onun yolunda hayatını düzenleyenler tarafından ancak tesis edilebilir. Kafir olanlar iş başına geçtikleri zaman ekini ve nesli yok ederler. Ama iman eden ve salih amel işleyenler iş başına geçtikleri zaman da orayı mamur hale getirir ve adaleti tesis ederler.
Kuran Bunun Örneğini Hazreti Musa ile firavun arasında geçen olayları ,sembolik anlatımla. Her toplum ve kavimlerde olağan şeyleri bize haber vermektedir. Dünya üzerinde firavun ve Musa Bir tane değildir. Her an be an firavun ve Musa oluşmaktadır. Ve asırlardır bunlar olmuştur ve kıyamete kadar da bu olmaya devam edecektir. Bu Allah’ın bir sünnetidir. Firavun ve Hazreti Musa kıssasında ki temel özellikleri Kuran şöyle anlatmaktadır. Şimdi ben buraya kassas suresinde geçen hazreti Musa ve firavun arasında geçen olayı naklederek okuyucularla beraber düşünüp doğru bir anlayışı yakalamaya çalışmak istiyorum. Beklide konunun uzun anlatılması okuyucuları sıkabilir ama bunlar kavrandığı zaman kurandaki müphem olan çok şeylerin anlaşılacağı kanaatindeyim.28/3- Mü'min olan bir kavim için hak olmak üzere, Musa ve Firavun'un haberinden (bir bölümünü) sana okuyacağız.
28/4- Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.
28/5- Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz.
28/6- Ve (istiyoruz ki) onları yeryüzünde 'iktidar sahipleri olarak yerleşik kılalım', Firavun'a, Haman'a ve askerlerine, onlardan sakındıkları şeyi gösterelim.
28/7- Musa'nın annesine: "Onu emzir, şayet onun için korkacak olursan, onu suya bırak, korkma ve üzülme; çünkü onu Biz sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen (elçilerden) kılacağız" diye vahyettik (bildirdik).
28/8- Nihayet Firavun'un ailesi, onu (ileride bilmeksizin) kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olsun diye sahipsiz görüp aldılar. Gerçekte Firavun, Haman ve askerleri bir yanılgı içindeydi.
28/9- Firavun'un karısı dedi ki: "Benim için de, senin için de bir göz bebeği; onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz." Oysa onlar (başlarına geleceklerin) şuurunda değillerdi.
28/10- Musa'nın annesi ise, yüreği boşluk içinde sabahladı. Eğer mü'minlerden olması için kalbi üzerinde (sabrı ve dayanıklılığı) pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse onu(n durumunu) açığa vuracaktı.
28/11- Ve onun kız kardeşine: "Onu izle," dedi. Böylece o da, kendileri farkında değilken onu uzaktan gözetledi.
28/12- Biz, daha önce ona süt analarını haram etmiştik. (Kız kardeşi "Ben, sizin adınıza onun bakımını üstlenecek ve ona öğüt verecek (veya eğitecek) bir aileyi size bildireyim mi?" dedi.
28/13- Böylelikle, gözünün aydın olması, üzülmemesi ve gerçekten Allah'ın va'dinin hak olduğunu bilmesi için, onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.
28/14- O, erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, ona bir 'hüküm ve hikmet' ve ilim verdik. Biz iyilikte bulunanları işte böyle ödüllendiririz.
28/15- (Musa) Halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi, orda kavga etmekte olan iki adam buldu; bu kendi taraftarlarından, şu da düşmanlarından. Derken taraftarlarından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk attı ve işini bitiriverdi. (Sonra da "Bu şeytanın işindendir; o, gerçekten açıkça saptırıcı bir düşmandır" dedi.
28/16- Dedi ki: "Rabbim, gerçekten, ben kendi nefsime zulmettim, artık beni bağışla." Böylece (Allah) onu bağışladı. Şüphesiz. O, bağışlayandır, esirgeyendir.
28/17- Dedi ki: "Rabbim, bana verdiğin nimetler adına, artık suçlu günahkarlara destekçi olmayacağım."
28/18- Böylece şehirde korku içinde (çevreyi) gözetleyerek sabahladı. Derken, bir de baktı ki, dün kendisinden yardım isteyen (kişi, bugün de) kendisine yardım için bağırıyor. Musa, ona dedi ki: "Sen açıkça bir azgınsın."
28/19- Sonunda ikisinin de düşmanı olan (adam)ı yakalamak isterken (adam ona) dedi ki: "Ey Musa dün birini öldürdüğün gibi, bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? Sen yeryüzünde yalnızca bir zorba olmak istiyorsun, ıslah edicilerden olmak istemiyorsun."
28/20- Şehrin öbür yakasından bir adam koşarak gelip dedi ki: "Ey Musa, önde gelenler, seni öldürmek konusunda aralarında görüşmektedirler, artık sen çık git; gerçekten ben sana öğüt verenlerdenim."
28/21- Böylece oradan korku içinde (çevreyi) gözetleyerek çıkıp gitti: "Rabbim, zalimler topluluğundan beni kurtar" dedi.
28/22- Medyen'e doğru yöneldiğinde de: "Umarım Rabbim, beni doğru bir yola yöneltip iletir" dedi.
28/23- Medyen suyuna vardığı zaman, su almakta olan bir insan topluluğu buldu. Onların gerisinde de (hayvanları su başına götürmekten çekinen) iki kadın buldu. Dedi ki: "Bu durumunuz ne?" "Çobanlar sürülerini sulamadıkça, biz sürülerimizi sulayamayız; babamız, yaşı ilerlemiş bir ihtiyardır." dediler.
28/24- Hemencecik onların sürülerini suladı, sonra yine gölgeye çekilerek dedi ki: "Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım."
28/25- Çok geçmeden, o iki (kadın)dan biri, (utana utana) yürüyerek ona geldi. "Babam, bizim için sürüleri sulamana karşılık sana mükafaat vermek üzere seni davet etmektedir." dedi. Bunun üzerine ona gelip de olup bitenleri anlatınca o: "Korkma" dedi. "Zalimler topluluğundan kurtulmuş oldun."
28/26- O (kadın)lardan biri dedi ki: "Ey babacığım, onu ücretli olarak tut; çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı gerçekten o kuvvetli, güvenilir (biri)dir."
28/27- (Babaları) Dedi ki: "Doğrusu ben, sekiz yıl bana hizmet etmene karşılık olmak üzere, şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum; şayet on (yıl)a tamamlayacak olursan, artık o da senden. Ben sana zorluk çıkarmak istemem; beni de inşaAllah salih olanlardan bulacaksın."
28/28- (Musa) Dedi ki: "Bu, benimle senin aranda olan (bir antlaşma)dır. Bu durumda iki süreden hangisini yerine getirirsem, artık bana karşı bir haksızlık söz konusu olamaz. Allah, söylediklerimize vekildir."
28/29- Böylelikle Musa, süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte yola koyulunca, Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine: "Siz durun, gerçekten bir ateş gördüm; umarım ondan ya bir haber, ya da ısınmanız için bir kor parçası getiririm" dedi.
28/30- Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: "Ey Musa, Alemlerin Rabbi olan Allah Benim;" diye seslenildi.
28/31- "Asanı bırak." (Attıktan hemen sonra) onun şimdi bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına dönüp bakmaksızın kaçmaya başladı. "Ey Musa, dön ve korkuya kapılma. Şüphesiz güvendesin."
28/32- "Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve (her türlü) dehşetten yana kanatlarını kendine doğru çek. İşte bunlar, senin Rabbinden Firavun ve önde gelen adamlarına iki kesin-kanıt (mucize)dır. Gerçekten onlar, fasık bir topluluktur."
28/33- Dedi ki: "Rabbim, gerçekten onlardan bir kişi öldürdüm, beni öldürmelerinden korkuyorum."
28/34- "Ve kardeşim Harun; dil bakımından o benden daha düzgün konuşmaktadır, onu da benimle birlikte bir yardımcı olarak gönder, beni doğrulasın. Çünkü onların beni yalanlamalarından korkuyorum."
28/35- (Allah) Dedi ki: "Pazunu kardeşinle pekiştirip güçlendireceğiz; sizin ikinize de öyle bir 'güç ve yetki' vereceğiz ki, ayetlerimiz sayesinde size erişemeyecekler. Siz ve size uyanlar galip olanlarsınız."
28/36- Musa, onlara apaçık olan ayetlerimizle geldiği zaman: "Bu, düzüp uydurulmuş bir büyüden başkası değildir. Biz geçmiş atalarımızdan bunu işitmedik" dediler.
28/37- Musa dedi ki: "Rabbim, kimin Kendisi'nden bir hidayetle geldiğini ve bu (dünya) yurdun(un) sonucunun kime ait olacağını daha iyi bilir. Gerçekten, zulmedenler, felah bulmazlar."
28/38- Firavun dedi ki: "Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum."
28/39- O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten Bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
28/40- Bunun üzerine, onu ve askerlerini tutup suya attık. Böylelikle zulmedenlerin nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.
28/41- Biz, onları ateşe çağıran önderler kıldık; kıyamet günü yardım görmezler.
28/42- Bu dünya hayatında onların arkasına lanet düşürdük; kıyamet gününde ise, onlar çirkinleştirilmiş olanlardır.
28/43- Andolsun, ilk nesilleri yıkıma uğrattıktan sonra, Musa'ya, insanlar için (gözleri hikmetle açıp aydınlatacak) basiretler, hidayet ve rahmet olmak üzere kitap verdik. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürler diye.
28/44- Musa'ya o işi (ilahi vahyi verip) gerçekleştirdiğimiz zaman, sen (Tur'un) batı yanında değildin ve (buna) şahid olanlardan da değildin.
28/45- Ancak Biz birçok nesiller inşa ettik de onların üzerinde (nice) ömür(ler) uzayıp geçti. Ve sen Medyen halkı içinde yaşayıp da ayetlerimizi onlardan okuyarak öğrenmiş değilsin. Ancak (bu bilgileri sana) gönderen Biziz”
Kuranda Hazreti musa ve firavun ile ilgili bir kıssayı buraya nakletmeye çalıştık. Musa ve firavun ile ilgili olaylar daha kuranın bir çok surelerine serpiştirilmiş olarak, anlatılmaktadır. Kuranda bahsedilen müteşabih ayetler Kıssada kastedilen manaları gizlenmektedir. Hangi konunun uzmanları olursa olsun kendi konuları ile uzmanlıklarında olayların neden ve niçinlerini en ayrıntılı bir şekilde bilerek o konu ile düzgün verileri ortaya çıkarıp karara varıyorlarsa. Söylenen tek kelime ile uzun zaman çalışmalarının neticesini izah etmektedir. Ama o ayrıntıları ancak o konunun uzmanları anlayabilir. Bir örnek vereyim.On on beş gün kadar Anakarada tam teşekkülü olan bir hastanede kaldım. Bir tane hasta günlerce yatıyor . sebebi yediğini dışarı çıkarıyor. Bir türlü vücudunda incelemedik yer koymadılar gene de bir netice bulamadılar. En sonunda boğazından hortum Attılar sorun boğazda imiş. Teşhis gırtlak kanseri. Kanser demek için belki bir ay uğraş verdiler. Son kelime kanser. Bu kelimeyi kim anlar. O konuda uzman olanlar ve uğraş verenler anlar. Aynen onun gibi Kuran olayları Anlatırken detayına girerek anlatmaz . Kainatın oluşumunu anlatır . Ol dedik oluverdi der. Kuran Hazreti isa peygamberin oluşunu anlatır. Ol dedik oluverdi der. İnsanların kötü yola gidişlerinden söz eder helak ettik der. Kuran dağlardan madenlerin çıkarılışını anlatır. Dağlar Hallaç Pamuğu Gibi atıldığından söz eder. Kuran suyun ayrıştırılarak arabalarda yakıt olarak kullanılmasını denizler tutuşturulduğunda ifadesini kullanır Kuran insan oğlunun eşyanın esrarını çözerek, kendi hayatlarının sona ermesini buluşlarını izah ederken yıldızlar döküldüğünde güneş köreltildiğinde ifadesini kullanır daha neler. İşte kuranda geçen olayları kavrayabilmek için onunla ilgili gerekli tahlil ve incelemeleri yapmak lazımdır.
Hazreti Musa peygamberin Hayat hikayesinden bir bölümünü ayetlerden nakletmeye çalıştık. Bununla ilgili İhsan eli Açık kardeşimizden kılasik anlayışları delerek yeni bir anlayışı size aktardıktan sonra tekrar anladıklarımı aktarmaya çalışayım.
İhsan Eli Açık Denizin yarılmasını açıklıyor
Dikkat ederseniz, bunca gürültü arasında, mecbur kalmadıkça doğrudan gerilimli gündeme ilişkin yazmamaya çalışıyorum. Yazarsam bile on yıl sonra da okunabilecek yazılar çıkarmaya çalışıyorum. Yazdığım yazılar daha çok M. İkbal’in tavsiyesi doğrultusunda “İslam’da dini düşüncenin yeniden inşasına” yönelik…
Ortalık kısmi sükunete de kavuşmuşken, kendi mecramda akmama ve epeydir beklettiğim bir konuyu ele almama müsaade ediniz…
***
Yazının başlığını okuyunca, bir çok kişi Hz. Musa zamanında Kızıldeniz’in yarılmasını hatırlamış ve “Bunu da inkar edecek” diye sanırım hayıflanmıştır…
Yo, inkar etmeyeceğim.
“Benzerinin bugün de olması lazım” tefsir ilkemiz gereği nasıl olduğunu göstereceğim, hem de fotoğraflarıyla…
Zaten ben bu tür Kur’an kıssalarını İsrailiyat etkisinden kurtarmaya, “Yaşayan Kur’an” espirisi çerçevesinde, tarih, hayat ve tabiat bağlamında yeniden ele almaya çalışmaktayım.
Çünkü Kur’an her ne şeyden bahsediyorsa, bilin ki, aktörleri değişmek suretiyle bugün de oluyordur. Aksi halde Kuran’ın evrenselliğinden bahsedilemez.
Bu tür Kur’an kıssalarını yaşandığı tarihte bir kez olmuş bitmiş bir mucize olarak görenler, asıl Kur’an’ı tarihsel olarak anlamaktalar. Kuran’ın evrensel mesajını olayın geçtiği o zaman ile sınırlandırmakta, o tarihe gömmekte ve o mekana hapsetmekteler. Zira Kuran’dan evrensel mesajlar çıkarılabilmemiz için ele aldığı konuların benzerlerinin bugün de oluyor/yaşıyor olması lazım.
Bu şu demektir; O çok bildiğimizi zannettiğiniz Kur’an’ı, yeniden okumamız gerekiyor!
Bunu en çok da insanları “Kuran’a” çağıranların yapması gerekiyor!
Bu anlamda mucizenin “olağandışı olan şey” değil; “olmakta olan şey” olduğunu, bunun için tarihe, hayata ve tabiata bakmamız gerektiğini yani kafamızı kaldırıp etrafa bakmamız veya Kuran’ın tabiri ile “yol kenarlarında” duran kanıt ve kalıntılara bakmamız gerektiğini söyleyip durmaktayım.
***
İşte size fotoğraflarıyla başka bir kanıt daha…
Güney Kore’nin Jindo adasına gidiyoruz…
Aşağıdaki haberi lütfen okuyun. Fotoğraflı olarak alıntıladım. Diğer fotoğrafları internette bir çok haber sitesi veya gazeteden fotoğraflarıyla beraber okuyabilirsiniz.

Haber şöyle:
“Güney Kore'de bulunan Jindo adası dünyanın en şaşırtıcı doğal olaylarından birisine tanıklık ediyor. Denizde yaşanan Med-Cezir sırasında deniz iki taraftan çekiliyor ve kara ortaya çıkıyor. Ortaya çıkan kara 2.8 kilometre uzunluğunda ve 40 metre eninde. Görüntü aynen Hazreti Musa zamanında Kızıldeniz'in ortadan ikiye yarılmasını hatırlatıyor. Med - Cezir zamanlarında adada artık geleneksel olarak bir festival düzenleniyor. Güney Koreliler festivalde adeta adaya akın ediyor. Milyonlarca insan denizin çekilmesiyle birlikte ortaya çıkan bu yoldan adaya yürümek için burada toplanıyor… Ancak Güney Koreliler bu olayın med cezir olduğuna inanmıyorlar. Efsaneye göre Jindo Adasında yaşayan köylüler sık sık kaplanların saldırılarına uğruyorlardı. Günün birinde kaplanlar bütün köy ü kuşatınca köyde yaşayanlar can havliyle adanın komşusu olan Modo adasına yüzdüler. Bu arada köyün en yaşlı kişisi olan bir kadın yüzme bilmediği için Modo Adasına gidemedi. Sahile kadar yürüyen bu kadın, adaya geçemeyeceğini anlayınca Tanrı’ya dua etti. Duası kabul olan bu kadın için o gün denizden bu yol açıldı. Yüzme bilmeyen yaşlı kadın bu yoldan yürüyerek karşı ad aya ulaştı ve kaplanlardan kurtuldu. O günden bu yana bu efsane için adada toplanan Koreliler, aynı yolu yürüyerek geçerek Tanrı’ya dua ediyorlar…”
***
Görüldüğü gibi Güney Koreliler de, tıpkı Yahudiler gibi Tanrı’nın gücünün ve mucizesinin “olmakta olanda/ doğal olanda” olduğunu kabule yanaşmıyorlar, çok ilginç!
Neden acaba?
Çünkü…
Doğal olunca herkese ait oluyor ve kendilerinin bir ayrıcalığı kalmıyor. Oysa Tanrı’nın hassaten örneğin Yahudilerin yanında olduğunu, onları kayırdığını, onlara sıkıştıklarında mucizeler gönderdiğini göstermeleri gerek! Kendilerinin diğer “sıradan” milletlerden ayrıcalıklı “Tanrı’nın seçimleş ırkı” olduklarını kör gözlere ancak böyle kabul ettirebilirler. Bunun için, bu olayın, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir “Tanrısal mucize” olması gerek! Diğer milletler selde, tufanda, tsunamide, depremde, yanardağ patlamalarında lavlar altında kalarak can pazarı yaşıyorken bunların Tanrı’nın özel muamelesi ile kurtarılıyor olması gerek! Yoksa üstünlüklerini nasıl ispat edecekler?
Yahudilerin Hz. Musa üzerinden, Hristıyanların Hz.İsa üzerinden ve hatta kimi Müslümanların Hz. Muhammed üzerinden ürettikleri “mit” anlaşılıyor olmalı…
Sırf, bunların nüfuz cüzdanını taşıyor olmakla kurtulmuşluk vehmine kapılma…
“Ateş bize birkaç günden fazla dokunmaz” avuntusuyla geri kalan herkesi cehenneme doldurma ihtirası…
Tanrı’ya sahip çıkma, Peygamberi tekeline alma, mucizeyi kendine hasretme ve bunlarla tarihte tutunma arzusu…
Yahudiler, Tanrı’ya sahip çıkma ve mucizeleri yalnızca kendi soylarına mahsus kılmakla kalmamışlar, peygamberliği de kendi tekellerine almışlar. Hind kast sisteminden devşirdikleri dini oligarşik yapı ile bütün peygamberlerin ancak ve sadece kendi soylarından çıkabileceğine inanmışlar. Adem’den itibaren dünya tarihini Tevrat’ta böyle yazmışlar.
Baştan sona kurgu…
(Benu-İsrail= İsrail’e (Yakup’a) nispet ederek bina etme, düzme, kurgulama, onun torunları olduğunu iddia etme cingözlüğü!!!)
Görüyorsunuz, “herkese ait olan” üzerinde tam bir simsarlık ve baronluk tesis edilmiş!
Halbuki ne diyor Kur’an;
“Cennet ne sizin kuruntularınızla, ne de önceki çağlarda kitap verilenlerin kuruntularıyla kazanılacak bir yer değildir. Kim bir kötülük yaparsa cezasını çeker ve Allah’tan başka da ne bir yâr, ne de bir yardımcı bulabilir” (Nisa; 4/123).
Yani: Cennet “Biz Müslümanlarız, bizim dinimiz son hak dindir. Müslüman olmadıkça, bizim dinimize geçmedikçe cennete girmek mümkün değildir. Her ne kadar günah işlesek de Allah bu son dine mensup olduğumuz için bizi affeder. Allah bizi yakmaz” diyerek sizin kuruntularınızla, “Biz Allah’ın seçilmiş halkıyız. Bütün peygamberler bizden çıkmış. Asıl hak din ve hak kitap bizimkisi. Cehennem bize sayılı gönlerden başka dokunmaz” diyen Yahudilerin kuruntularıyla, “İsa hepimiz için kendini feda etmiş. O’nun kilisesine girmedikçe, vaftiz olup temizlenmedikçe kimse cennete giremez” diyen Hristıyanların kuruntularıyla kazanılacak bir yer değildir!
Yani: “Allah’ın hakkını teslim eden” (Müslüman) derken Araplar, Türkler veya Farslar, “Allah’a kulak veren” (İsmail) derken Arap soyu, “Tanrı ile yürüyen” (İsrail) derken İbrani soyu, Allah’ın yardımcıları (Ensarullah) derken de Haçlılar, İngilizler, Almanlar, Fransızlar vs. kastediliyor değildir. Kurtulmuş soy, seçilmiş ırk veya lanetlenmiş kavim diye bir şey yoktur. Kim sahiden “Allah ile yürüyorsa”, hakkı teslim edenler de, Tanrı ile yürüyenler de, Allah’a yardım edenler de işte onlardır. Allah ile yürümek demek, Allah’ın varlığına, birliğine, bölünmez bütünlüğüne ve hesaba, kitaba canı gönülden iman edip iyilik, güzellik, doğruluk yolunda çalışmak, böylece Allah bilinciyle yaşanmış erdemli ve dürüst bir hayat sürmek demektir. Irk, kavim, millet ve tarihsel din telâkkileriyle, etiketlerle, nüfus cüzdanı kimlikleriyle avunup durmayı bırakın. İman, ahlâk, adalet, doğruluk, dürüstlük gibi değerleri yaşamaya, ete kemiğe büründürmeye bakın, evrensel kurtuluşun yolu budur!
***
Fazla dağıtmadan konuya dönelim…
Kızıldeniz’in yarılması olayını Meal-Tefsir’de şöyle açıklamışız;
“Deniz yarılmasının, bugün bu denizin Süveyş kanalı olarak bilinen kuzeybatı ucunda gerçekleştiği anlaşılıyor. Olayın yaşandığı çağlarda burası şimdiki kadar derin değildi ve bazı bakımlardan Kuzey Denizi’nin ana kıtayla Frisian adaları arasında kalan sığ bölümü gibiydi. Denizin geri çekilmesi (cezir) hallerinde bu gibi yerlerde sığ bölgeler çıplak kalmakta ve geçici olarak gerilebilir hale gelmekte, bu durumdayken deniz kapanması (met) ile sulara gömülmekteydi. Olayın böylesi bir anda yaşandığı anlaşılıyor. Nitekim olaylar yazılı metinlerde anlatıldığı gibi bir anda olup bitmiyor, günlerce sürebiliyordu. Keza Tevrat’ta olay “ Ve Rab bütün gece kuvvetli şark yeli ile denizi geri çevirdi ve denizi karaya çevirdi ve sular yarıldı”(Çıkış; 14/1–31) şeklinde anlatılır. Şu halde olayda Allah’ın ayeti (mucizesi) Musa’nın asası ile denizi yarıp karşıya geçmesi değil; met-cezir olayı ile yarılıp açılmış olan deniz ve ortasında görünen toprak yoldan Musa’nın asası ile orayı işaret ederek karşıya geçilmezsidir. Yani Musa ve taraftarları zaman zaman meydana gelen ve bilinen bir tabiat olayından (med-cezir) yararlanmışlardır. Firavun’un da içlerinde olduğu bir çoğu da orada boğulmuştur. Çünkü eğer hepsi boğulsaydı Firavunluk yıkılır, Musa da geri dönerdi. Oysa bu olaydan sonra Firavunluk daha yüzlerce yıl devam etti… Burada Kuran’ın “varlığın diliyle konuşan” üslubunu görüyoruz. Bu usluba göre ilahi fiiller doğa olaylarının dışından gelmez; doğal olanın bizzat kendisi odur zaten. Dahası bu tür olaylar halen olmaya devam etmektedir…” (bkz.Yaşayan Kur’an, Taha; 20/78 tefsiri).
***
Bu tefsiri yukarıdaki Güney Kore Jindo adasındaki olayla karşılaştırınız. Fotoğraflara iyice bakınız. Taha suresinde anlatılan olayların “yaşayan tefsirini” göreceksiniz.
Hz. Musa’nın yarılan denizden karşıya geçmesi de işte böyleydi!
Kur’an’ın verili tarih, yaşayan hayat ve canlı tabiat ile tefsiri dediğimiz şey işte budur!
Güney Korelilerin olayı mitleştirdikleri gibi Yahudiler de anlattığımız sebeplerle aynen öyle mitleştirdiler ve Tevrat’a o mitleşmiş haliyle aldılar. Bizim Müslümanlar da oradaki mitleşmiş halini iktibas edip duruyorlar. Yeryüzünde dolaşıp yaşayan hayata, canlı tabiata bakma ve araştırma zahmetine katlanmıyorlar. Böyle olunca da okudukları Kur’an bir “ölü metin” haline geliyor.
“Yaşayan Kur’an” ile ne demek istediğimi anlatabilmek için döktüğüm onca dilden sonra sanırım artık susma makamındayım.
Her an bir iş ve oluşta olan, dün olduğu gibi bugün de enfesteki ve afattaki “yaşayan ayetlerini” hiç durmadan gösteren Allah’a ham dolsun
Hazreti musa peygamberin Asasıyla denizin yarmasını böyle açıklamış. Bu açıklama benim kanaatime göre Kurandaki anlatım esperisine uygun düşmüyor. Orada bir doğal olayla Hazret Musa ve askerlerine çıkış yolu açıldığı ile açıklamaktadır.denizin gerçek anlamda öyle yada böyle yarılması anlamında oluyor. O zaman Kurandaki Şu ayeti koyacak bir yer bulunamaz22/40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.
Ayete baktığımız zaman yurtlarından sürülen rabbim Allah’tır diyen adamlar eğer doğa veya Allah’ın Dünya hayatında müdahalesi olmuş olsaydı onlara da bir doğa veya Allah onlara müdahale edecek bir şey bulurdu. Allah’ın müdahale ettirecek askerleri mi yok. Ama Burada denemeye tabi tutulan insanlar Ancak biri birlerini engellemeleri neticesinde ancak yapılan yanlışlar engellenip veya körüklenmektedir. İhsan kardeş mucizelerin her an oluştuğunu ve devam etmekte olduğunu üzerine basa basa vurgulamaktadır. Ona aynen katılıyorum.insan oğlunun var oluşuyla başlayan Habil ve kabil mücadelesi aynen devam edip durmaktadır.İnananlarla inanmayanlar veya menfaatini ön planda tutanlarla tutmayanlar. Devamlı biri birleriyle mücadelelerini devam ettirip durmuşlardır. Günümüz Meselesi olan İsrail ve Filistin olayında. Eğer Allah’ın Zulmedenlere yaptıklarına karşılık Allah’ın Özel bir Müdahalesi Dünya hayatında Olmuş Olsaydı. Şimdiye kadar İsrail ve onu destekleyenler yerle bir olmuştu. Ama Bunların yaptıkları zulümleri Takva sahibi veya vicdanının sesini dinleyen insanlar gerek silahla gerek psikolojik olarak protosta etmekle engellerse engelliyorlar yoksa insanların müdahalesi olmadan İsrail Filistine Fosfor bombalarını atarak yerle bir etmesi değil dünyayı aynı bombalarla yok etse Allah yine müdahalede Bulunmaz. O zaman Hazreti Musa Peygamberin kıssasını anlatırken Asası İle vurdu denize deniz ikiye ayrıldı iman edenler kurtuldu iman etmeyenler de suda boğuldu diye geçen ayeti, başka türlü bir anlamı olduğunu düşünmek gerekiyor. Buradaki anlatılan deniz büyük su kütlelerinin oluşturduğu deniz değil, Hayat denizi anlamındaki, denizin yarılması anlamında açıklanması gerektiğini düşünüyorum.
Asa Kelimesi Dayanılan destek anlamındadır. Kuranda Anladığım Kadarıyla temel olarak iki Anlamda kullanılmıştır. Birincisi Dayandığı Dünyalık Güçler anlamındaki malıyla servetiyle aşiretiyle var olan dünyalık her şeyi anlamındaki asadır örnek verelim.
20/18 "Sağ elindeki nedir ey Musa?"Dedi ki: "O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var."
20/19- Dedi ki: "Onu at, ey Musa."
20/20- Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş).
20/21- Dedi ki: "Onu al ve korkma, Biz onu ilk durumuna çevireceğiz."
20/22- "Elini koltuğuna sok, bir hastalık olmadan, başka bir mucize (ayet) olarak bembeyaz bir durumda çıksın."
20/23- "Öyle ki, sana büyük mucizelerimizden (birini) göstermiş olalım."
20/24- "Firavun'a git, çünkü o azmış bulunuyor."
20/25- Dedi ki: "Rabbim, benim göğsümü aç."
20/26- "Bana işimi kolaylaştır."
20/27- "Dilimden düğümü çöz;"
20/28- "Ki söyleyeceklerimi kavrasınlar."
20/29- "Ailemden bana bir yardımcı kıl,"
20/30- "Kardeşim Harun'u"
20/31- "Onunla arkamı kuvvetlendir."
20/32- "Onu işimde ortak kıl,"
20/33- "Böylece Seni çok tespih edelim."
20/34- "Ve Seni çok zikredelim."
20/35- "Şüphesiz Sen bizi görüyorsun
İşte Kuranın buradaki bahsettiği asa dünyalık kazandığı asadır. Mal ile kendini oyalamış birine sen mallarının hepsini Terk edeceksin desen ., onda bir an soğuk duş etkisi yapar. İşte o anı hızla koşan bir yılanla tasvir etmektedir.
Diğer bir asada " Allah’tan aldığı ve dayandığı vahiy asası anlamındadır. Buna da kurandan bir örnek verelim.
7/104- Musa dedi ki: "Ey Firavun, gerçekten, ben alemlerin Rabbinden (gönderilme) bir elçiyim."
7/105- "Benim üzerimdeki yükümlülük, Allah'a karşı ancak gerçeği söylemektir. Rabbinizden size apaçık bir belge ile geldim. Artık İsrail oğulları’nı benimle gönder."
7/106- (Firavun) Dedi ki: "Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve doğru sözlülerden isen, bu durumda onu getir (bakalım)."
7/107- Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi.
7/108- (Bir de) Elini sıyırdı, o da anında bakanlara bembeyaz (görünüverdi).
7/109- Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki: "Bu gerçekten bilgin bir büyücüdür";
Ayetlerdeki anlatıma dikkat ettiyseniz Allah’tan apaçık belgelerle geldiğini söyleyince firavunun onu ispat et demesiyle Hazreti Musa’nın Allah’tan aldığı ayetleri ve kainattaki varlıkların Allah’ın tasarrufu altında olduğunu yerleri ve gökleri yaratan Allah olduğunu ibadet ve kulluğun Allah’a yapılması gerektiğini, insanları köleleştirmekle yeryüzünde haksızlık yaptığını topluma ve firavuna anlatınca Firavunun kandırmaca olarak insanlara anlattığını insanlara kulluk yapılması gereken kendisinin olduğunu anlatmanın yanlış olduğunu firavun görünce Asayı atıp ejderha oluşunu böyle mecazi bir anlatım sanatı kullanarak olayı özetlemiştir. İşte firavunun karşısındaki asayı atıp da ejderha oluşu vahiyler karşısında beşeri sistemlerin çöktüğünü iflas ettiğini, Hazreti Musa Peygamber çıkmasa daha Halkı köleleştirerek kendisine kul etmeye devam edeceğini anlatmaktadır. İsterseniz o konu ile ilgili olan ayetlere devam ettiğimiz zaman olay daha iyi anlaşılacak kanaatindeyim.
7/110- "Sizi topraklarınızdan sürüp-çıkarmak istiyor. Bu durumda ne buyuruyorsunuz?"
7/111- Dediler ki: "Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver (vereceğin cezayı ertele), şehirlere de toplayıcılar yolla";
7/112- "Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler."
7/113- Sihirbazlar Firavun'a gelip dediler ki: "Eğer biz galip olursak, herhalde bize bir karşılık (armağan) var, değil mi?"
7/114- "Evet" dedi. "(O zaman) Siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız."
7/115- Dediler ki: "Ey Musa (ilkin) sen mi atmak istersin, yoksa biz mi atalım?"
7/116- (Musa "Siz atın" dedi. (Asalarını) atıverince, insanların gözlerini büyüleyiverdiler, onları dehşete düşürdüler ve (ortaya) büyük bir sihir getirmiş oldular.
7/117- Biz de Musa'ya: "Asanı fırlatıver" diye vahyettik. (O da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor.
7/118- Böylece hak yerini buldu, onların bütün yapmakta oldukları geçersiz kaldı.
7/119- Orada yenilmiş oldular ve küçük düşmüşler olarak tersyüz çevrildiler.
7/120- Ve sihirbazlar secdeye kapandılar.
7/121- "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler.
7/122- "Musa'nın ve Harun'un Rabbine�"
7/123- Firavun: "Ben size izin vermeden önce O'na iman ettiniz, öyle mi? Mutlaka bu, halkı buradan sürüp-çıkarmak amacıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır. Öyleyse siz (buna karşılık ne yapacağımı) bileceksiniz."
7/124- "Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim."
7/125- (Onlar da "Biz de şüphesiz Rabbimize döneceğiz" dediler.
7/126- "Oysa sen, yalnızca, bize geldiğinde Rabbimizin ayetlerine inanmamızdan başka bir nedenle bizden intikam almıyorsun. Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür."
7/127- Firavun kavminin önde gelenleri, dediler ki: "Musa ve kavmini bu toprakta (Mısır'da) bozgunculuk çıkarmaları, seni ve ilahlarını terk etmeleri için mi (serbest) bırakacaksın?" (Firavun) Dedi ki: "Erkek çocuklarını öldüreceğiz ve kadınlarını sağ bırakacağız. Hiç şüphesiz biz, onlara karşı kahir bir üstünlüğe sahibiz."
7/128- Musa kavmine: "Allah'tan yardım dileyin ve sabredin. Gerçek şu ki, arz Allah'ındır; ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakiler içindir" dedi.
7/129- Dediler ki: "Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyete uğratıldık." (Musa "Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helak edecek ve sizleri yeryüzünde halifeler (egemenler) kılacak, böylece nasıl davranacağınızı gözleyecek" dedi.
7/130- Andolsun, Biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık.
7/131- Onlara bir iyilik geldiği zaman "Bu bizim için" dediler; onlara bir kötülük isabet ettiğinde (bunu da) Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu olarak yorumlarlardı. Haberiniz olsun, Allah Katında asıl uğursuz olanlar kendileridir; ama onların çoğu bilmezler.
7/132- Onlar: "Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz" dediler.
7/133- Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular.
7/134- Başlarına iğrenç bir azap çökünce, dediler ki: "Ey Musa, Rabbine -sana verdiği ahid adına- bizim için dua et. Eğer bu iğrenç azabı üzerimizden çekip-giderirsen, Andolsun sana iman edeceğiz ve İsrail oğulları�nı seninle göndereceğiz.
7/135- Ne zaman ki, onların erişebilecekleri bir süreye kadar, o iğrenç azabı çekip-giderdik, onlar yine antlarını bozdular.
7/136- Biz de onlardan intikam aldık ve ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan habersizmişler (gibi) olmaları nedeniyle onları suda boğduk.
Bir Taraftan azaba uğratılan işkence çektirilen bölünen Halk diğer taraftan, fırkalara ayrılan doğru olanları gördüğü halde firavun ve askerlerinin baskısı yüzünden gıklarını çıkaramayan mustazaf kitlesi. bir taraftan da firavunun baskı ve zulmünden korkarak firavun’un yanında yer almak ona kul olan hamanlar.ve yalakacılar İşte böyle bir ortam içerisinde Hazreti Musa onları örgütleyerek çoğalıp firavuna karşı güç olmaya çalışan mazlum olanların ezilmesine işkence yapılmasına razı olmayan Musa peygamber. Uzun yıllar sabır ve kanaatle kendi yanına topladığı rahman olana ibadet ve kulluk yapmayı kendisine ilke edinmiş olanların güçlenerek firavunun karşısına çıkarak onun zulmüne son verdirerek köleleştirilmiş olan halk nefes almaya başlamış olmasıdır.İşte kuran bir bütünsellik içerisinde anlaşıldığı zaman her güç sahibi olan Müslümanların mustazaf olan mazlumun yanında yer alarak zalimlere ezdirmemesi gerekmektedir. Tamam Allah insanları özgür iradesine bırakarak herkes kendi dinlerini özgür olarak yaşamalarını emrediyor ama. Onları özgür olarak dinlerini yaşamak isteyenler zulmedilmesine de taraftar değildir iman eden Müslüman olan güçlere bunlara engel olmaya davet etmektedir.
4/ 75- Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?
Olayları çok geniş anlatıyorsun diye eleştiriler alıyorum. Keşke insanlara anlattığım zaman leb demeden leblebiyi anlayacak kapasitede olsalar da. Leb demeyle işi savaştırabilsek Ama öyle olmuyor. Bazı temel olan meselelerin bilinmesi gerekiyor. Bunlar bilinmedikçe o bütün olarak söylenmiş olanlar kavranamaz. İşte kurandaki bir ayet. Belki binlerce cilt dolu kitaplar yazsan o kastedilen manayı yine anlatamazsın veya anlatmak istediklerini bitiremezsin. Bakınız kuran ne diyor.
18/109- De ki: "Rabbimin sözleri(ni yazmak) için deniz mürekkep olsa ve yardım için bir benzerini (bir o kadarını) dahi getirsek, Rabbimin sözleri tükenmeden önce, elbette deniz tükeniverirdi.
31/27- Eğer yeryüzündeki ağaçların tümü kalem ve deniz de -onun ardından yedi deniz daha eklenerek- (mürekkep) olsa, yine de Allah'ın kelimeleri (yazmakla) tükenmez. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ama Allah her konu ile ilgili bir uzmanlık alanı oluşturarak o konu ile ilgili uzman olanlar kendi konuları ile ilgili ilmi ortaya çıkararak. O konudaki Allah’ın ilmini şavkartmaktadır Şimdi bu genel bilgilerden sonra. Hazreti Musa peygamberin denize asasıyla vurarak ikiye ayırması mecazi bir anlatımdır. Deniz kuranda iki anlamda kullanılmıştır. biricisi Yaşanılan hayata deniz ifadesini kullanmış. İkinci deniz de geniş birikmiş olan su kütleleridir.. Buradaki hazreti Musaın asasını vurup da inananları kurtardığı deniz. Hayat denizidir. Yani. Vahiylerin kontrolünde yaşanılan hayat denizidir. Vahiylere uygun yaşanan bir hayat ancak peygamberler önderliğinde yaşanan bir hayatın örnek alınmasıyla ancak doğru bir yaşam olabilecektir. Bu yaşam ancak insanları ebedi bir yaşam yolculuğuna götürebilir. İşte Hazreti Musanın hakla batılı doğru ile yanlışı çirkinle güzeli iyti ile kötüyü ayrıştırarak kendisini veli edinenleri sağ salim dünya hayatındaki karmaşıklardan çıkararak. Onları ahiret alemindeki ebedi olan cennete götürmeye vesile olmasıdır. İşte şeytan ve taraftarlarının gerek zorlamayla gerekse özgür iradelerine tekliflerde bulunarak insanları mucura kapılmalarına karşı, onları bu mucurdan kendisine tabi olanları, diğerlerinden ayırarak, onları arındırması pisliklerden uzaklaştırması hem dünya hemde ahiret hayatlarını mutlu bir sona ulaştırılmasıdır. Buradaki asa Dünya hayatlatrının sona ererken ellerindeki diplomalarla imtihanı kazanmış olmanın mutluluğu içerisindeki sevinç gözyaşlarıdır.. Buradaki asa meleklerin onları selamla karşılamaya vesile olan asadır., Buradaki asa geride kalanlara. Düzgün bir hayat vasiyet edilen asadır. Buradaki asa cehennemin acı çığlıklarından kurtaramaya vesile olandır. Buradaki asa. Allah’a kavuşma sevincinin yaşandığı ver her istediklerinin dünyada kazandığı say ve gayretinin katlarcasına verilmesine vesile olan asadır.
Kuran Ebabil kuşlarıyla mecaz anlatım sanatı kullanarak ebrehe ordusu derken Hıristiyan ve Yahudi mezaliminin ortadan kaldırılışını Son Peygamber tarafından yenik ekine dönüştürülüp yerine bütün dünyaya Allah’ın dinini duyurulması anlamında dır.
Bazı insanların taptıkları cinler Süleyman peygamberin uhdesinde kullanılması Süleyman peygamberin hizmetinde kullanılması yine aynı anlama gelmektedir.
Sonuç Olarak diyebiliriz o zaman.
1-Hazreti Musa gerçek anlamda asası ile denizi yarmamıştır. Yardığı deniz hayat denizidir. İnananlarla inanmayanları ayırmıştır.
2_ Kuru bir Yolu Kuran vahiy yolu olarak. Anlatmıştır.
3-Karaya çıkarmayı. Denizin kenarındaki ada ve ya suların dışındaki yer anlamında değil ahiret alemindeki mükafat alınan yer anlamındadır.
4_ Firavunun suda boğulması küfür denizinde kafir olarak ölmesi anlamındadır. Yoksa. Dünyada cezası hemencecik verilmesi olurdu bu verdiğimiz ayet örnekleriyle çelişirdi.
5-bedenini kurtarılması da. Cesedi anlamında değil, dünya hayatında dünyalık piramitlerdir. Dünyadaki kazandıklarıdır. Şu anda firavundan bahsedilmesi gibi
Gönderen Ali Rıza Borazan
Ali Rıza Borazan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Ali Rıza Borazan Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
erol5109 (10. May 2011)
Alt 16. June 2009, 05:49 PM   #6
Ali Rıza Borazan
Uzman Üye
 
Ali Rıza Borazan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Ali Rıza Borazan will become famous soon enoughAli Rıza Borazan will become famous soon enough
Standart

SIĞIR KESME OLAYI
2/67” Hani Musa kavmine: "Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. "Bizi alaya mı alıyorsun?" dediler. (Musa) "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" dedi.
2/68- "Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın" dediler. (Musa, Rabbine yalvardıktan sonra) "Şüphesiz Allah diyor ki: O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir sığır olmalı)dır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin" dedi.
2/69- (Bu sefer) dediler ki: "Rabbine adımıza yalvar da, bize rengini bildirsin." O: "(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini ferahlatan sarı bir inektir" dedi.
2/70- (Onlar yine "Rabbine adımıza yalvar da, bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre sığırlar birbirine benzer. İnşaAllah (Allah dilerse) biz doğruyu buluruz" dediler.
2/71- (Bunun üzerine Musa, “Rabbim) diyor ki: O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve alacası olmayan bir inektir" dedi. (O zaman): "Şimdi gerçeği getirdin” dediler. Böylece ineği kestiler; ama neredeyse (bunu) yapmayacaklardı.
Devamlı söylediğimiz şeyde bir ayetin kastettiği manayı konu ve Kur’an bütünlüğüne ters düşmeden açıklamak gerekiyor demiştik.
Konuda sığır kesme olayından bahsediyor. Bunlar hoş olmayan bir davranışta bulunmuşlar ki yaptıkları bir davranışın yanlışlığını ALLAH düzeltmelerini istemektedir. Acaba Musa kavminin yapmış olduğu bu yanlış davranış neydi? Şimdi Kur’an dan başka surelerden ve başka ayetlerden onu yakalamaya çalışalım.
20/84- Dedi ki: "Onlar arkamda izim üzerindedirler, hoşnut kalman için, Sana gelmekte acele ettim Rabbim."
20/85- Dedi ki: "Biz senden sonra kavmini deneme (fitne)den geçirdik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı."
20/86- Bunun üzerine Musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndü. Dedi ki: "Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?"
20/87- Dediler ki: "Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik, ancak o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik, onları (ateşe) attık, böylece Samiri de attı."
20/88- Böylece onlara böğüren bir buzağı heykeli döküp çıkardı, "İşte, sizin de ilahınız, Musa'nın ilahı budur; fakat (Musa) unuttu" dediler.
20/89- Onun kendilerine bir sözle cevap vermediğini ve onlara bir zarar veya fayda sağlamaya gücü olmadığını görmüyorlar mı?
20/90- Andolsun, Harun bundan önce onlara: "Ey kavmim, gerçekten siz bununla fitneye düşürüldünüz (denendiniz). Sizin asıl Rabbiniz Rahman (olan Allah)dır; şu halde bana uyun ve emrime itaat edin" demişti.
20/91- Demişlerdi ki: "Musa bize geri gelinceye kadar ona (buzağıya) karşı bel büküp önünde eğilmekten kesinlikle ayrılmayacağız."
20/92- (Musa da gelince "Ey Harun" demişti. "Onların saptıklarını gördüğün zaman seni (Onlara müdahale etmekten) alıkoyan neydi?"
20/93- "Niye bana uymadın, emrime baş mı kaldırdın?"
20/94- Dedi ki: "Ey annemin oğlu, sakalımı ve başımı tutup-yolma. Ben, senin: "İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü önemsemedin" demenden endişe edip korktum."
20/95- (Musa) Dedi ki: "Ya senin amacın nedir ey Samiri?"
20/96- Dedi ki: "Ben onların görmediklerini gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi."
20/97- Dedi ki: “Haydi çekip git, artık senin hayatta (hakkettiğin ceza: "Bana dokunulmasın") deyip yerinmendir." Ve şüphesiz senin için kendisinden asla kaçınamayacağın (azap dolu) bir buluşma zamanı vardır. Üstüne kapanıp bel bükerek önünde eğildiğin ilahına bir bak; biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız."
20/98- "Sizin İlahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında İlah yoktur. O, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır."
7/150: Musa kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndüğünde onlara: "Beni arkamdan, ne kötü temsil ettiniz? Rabbinizin emrini çabuklaştırdınız, öyle mi?" dedi. Levhaları bıraktı ve kardeşini başından tutup kendisine doğru çekiyordu (ki Harun ona "Annem oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi) ve neredeyse beni öldürmeye giriştiler. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte kılma (sayma)" dedi.
Sığır kesme ile ilgili Kur’an da geçen ayetleri bir araya getirmeye çalıştık.
Daha öncede bahsettiğim gibi müteşabihin bir anlamı da. Karmaşık olan ayetleri ince ince tahlil edip., Güçlü bir mantıkla oradaki kastedilen manayı yakalamaktır. Un yağ ,şeker, arkasından yorum olarak helva çıkması gibi.
Yorum yaparken siyahla beyazın ,acı ile tatlının,gece ile gündüzün, birbirinden net bir şekilde ayrıldığı gibi ayırmak Allah’a ait olan bir şeydir.
Elbette Yorumumuzu net bir şekilde ,isabet ettiremeyebiliriz ama bize düşen bütün gücümüzü ve cehdimizi kullanarak yorumun tutarlı olmasına gayret göstermeliyiz.
Ben inek kıssası ile yorumumu ortaya koyduğum zaman, Biz de Kur’an
okuduk ama senin söylediğin gibi bir yoruma varamadık dediler.
Bende ona dedim ki: Sende bu kâinat kitabını okudun ama, Bir araba icat eden gibi araba icat edemedin. Galileo gibi dünyanın döndüğünü keşif yapamadın Aya füze fırlatıp, ay hakkında bilgi edinmedin.
Herkes Kur’an-ı okur ama Kur’an-ı anlamak için değil de sevap olsun diye okursa Kur’an’da anlatılan o incelikleri keşif yapamaz, Türkçe de bakar ama görmez dedikleri gibi.
Gönderen Ali Rıza Borazan
Ali Rıza Borazan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Ali Rıza Borazan Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
erol5109 (10. May 2011)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
firavun, hz. mûsa (a.s), israil, musa, sihirbaz, tevhid


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 06:53 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam