hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > YARATILIŞ > Hayat ve Canlı > Cin

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 28. February 2009, 12:27 AM   #1
Hülya
Yeni Üye
 
Hülya - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Mesajlar: 19
Tesekkür: 6
13 Mesajina 30 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0
Hülya will become famous soon enoughHülya will become famous soon enough
Standart Kuranda Cinn

CİNN KAVRAMI ve KUR’AN’DA CİNN

“Cinn” kavramı, “şeytan”, “İblis”, “melek” kavramları gibi muhtemelen tarih öncesinden itibaren insanların yaşamları içine girmiş kavramlardan biri olup, yine bu kavramlar gibi tüm dinlerde önemli bir yere sahip olmuştur. Ne var ki bu kavramların halk kültüründe edindiği yer, ilkel toplumların yaşadıkları ilkel koşullar içinde zihinlerinde oluşturdukları vehim ve kuruntulara dayalı inançların etkisinden kurtulamamıştır. Bugün de hâlâ, ilkel toplumlardan gelme yanlış anlayış ve inanışlar devam etmekte ve işin kötüsü bunlar dine fatura edilmektedir. Bizi ilgilendiren husus da budur. Biz, dinimizin saf, halis, Allah’a ait bir din olarak yaşanmasından yana olduğumuz için bu kavramları, içlerine yuvalanmış batıl inanç ve hurafelerden temizlemeyi bir görev olarak addetmekteyiz.
Halk kültürüne göre cinn; “insan gibi yiyip içen, üreyen, inanan, bazen ehil insanlarca işçi gibi çalıştırılan, olağan üstü güç ve bilgilere sahip, insanları çarpan, istediklerine zarar veren, erdirici yüksek değerler ilham eden gizli destekçi güç, görünmeyen yaratık”tır.
Bu anlayış doğrultusunda halk arasında, psikolojik rahatsızlıklara uğramışlara, yüz felci olmuşlara… cinn çarpmış, cin uğramış (uğrak olmuş) denmektedir. Eski dönemlerde ise başarılı, çalışkan zanaatkârlara, şairlere, kâhinlere hatta peygamberlere de “mecnun (cinlenmiş)” denirdi. Bundan maksat, onların delirmiş olduklarını anlatmak değil, cinler (görünmez varlıklar) tarafından desteklendiklerini, yardım gördüklerini ifade etmekti.
Günümüzde cinn kavramını doğru olarak öğrenebilmek için yapılacak ilk hareket, bu konuda şimdiye kadar bilinen ve halk arasında yaygın, kulaktan duyma anlayışın bir tarafa bırakılması olmalıdır.

“Cinn” sözcüğü, “cenn” kökünden türemiş bir sözcük olup sözcüğünün asıl anlamı, “bir şeyi duyulardan saklamak”tır. “Cennehülleylü (gece onu örttü)”, “ecennehü (onu örttürdü)”, “cenne aleyhi (üzerine örttü)” şekillerinde kullanılır. Nitekim Kur’an’da İbrahim peygamberi konu alan bir pasajda “fellema cenne aleyhilleylü (ne zaman ki gece kendisini sakladı, iyice karanlık çöktü)” diye yer almıştır (En’âm; 76).
Aşağıdaki sözcükler de “cnn” kökünden türemiştir.
Cennet: “Toprağı ağaç yapraklarıyla saklanmış yer” demektir.
Cinnet: “aklı, fikri saklanmak, delirmek” demektir.
Cenin: “ana karnında saklandığı için bu adı almıştır.
Cünnet: Kalkan; kişiyi oktan mızraktan sakladığı için bu ad verilmiştir.

“Cinn” sözcüğü bütün eski ve yeni sözlüklerde “İnsanın beş duyusuyla kavrayamadığı, algılanamayan, ama somut veya soyut, varlığı kesin olan güçler” olarak yer alır.
Sözlüklerdeki bu tarife göre melek ve şeytan terimleri de cinn kavramı kapsamına girmektedirler. Yani her melek ve şeytan cinndir, ama her cinn şeytan veya melek değildir.
Kur’an’dan ve eski kaynaklardan yaptığımız tespitlere göre “cinn” sözcüğü çok kapsamlı olarak kullanılmaktadır. Nitekim Araplar yavaş hareket ettiği için hareketi gözle izlenemeyen küçük bir yılan türüne “cann” derler. Cann sözcüğü bu anlamıyla Kur’an’da iki yerde; Kasas suresinin 31. ve Neml suresinin 10. ayetlerinde, Musa peygamberin asası ile ilgili olarak kullanılmıştır. Ayrıca “cinn” sözcüğü Kur’an’da “cinnet” kalıbıyla da yer almıştır.
“Cinn” sözcüğü, anlam olarak “insan” sözcüğünün karşıtıdır. Bu sebeple “cinn” sözcüğünü daha iyi anlamak için karşıtı olan “ins, insan” sözcüklerinin de bilinmesinde yarar vardır.

İns, İnsan:

Sözcük anlamı; “beş duyuyla hissedilebilen, bilinen, görünen, tanıdık, ilişki kurulabilen, kaybolmayan, sürekli ortada duran” demek olan “insan” sözcüğü, “fi’liyan” kalıbında olup “ens” sözcüğünden türemiştir. “İnsan” sözcüğünün aslı “insiyan” sözcüğüdür.
Sözcük, anlam olarak evrendeki tüm görünen (cisimli) varlıkları kapsamasına rağmen sadece insanlara isim olarak verilmiştir. Bunun nedeni, insanın yaratılış itibariyle ünsiyete muhtaç, yani sosyal bir varlık olmasıdır.
İbn-i Abbas gibi bazı tefsirciler “insan” sözcüğünün “nisyan” sözcüğünden türemiş olduğunu ve insanın verdiği sözleri unuttuğu için bu isimle isimlenmiş olduğunu söylemiş olsalar da bu görüş hem dil bilimcileri tarafından itibar görmemiştir hem de Kur’an’daki kullanıma ters düşmektedir.
Sözcük anlamı itibariyle birbirinin karşıtı olan cinn ve insanın, varlık olarak da yaradılıştan gelen bir karşıtlık içinde olduklarının bize Kur’an göstermektedir:

İnsan ve cinnin yaratılışı:

Rahman; 14 – 15: O, insanı pişmiş çamur gibi kuru balçıktan (değişken
maddeden) yarattı.

Ve cannı ateşin dumansızından (enerjiden) yarattı.

Hicr; 26 – 27: Ve hiç kuşkusuz biz, insanı (görünen, bilinen varlıkları)
çınlayan kilden, işlenebilen çamurdan (halden hale giren maddeden)
yarattık.

Ve cannı daha önce, en ince delikten bile geçebilen yakıcı bir
esintinin ateşinden (engel tanımayan enerjiden) yaratmıştık.

Ayetler, insanın, “pişmiş çamur, kuru balçık, çınlayan kil, işenebilir çamurdan” yaratıldığını söylemektedir. Bu ifadeler, “madde”nin halden hale girmesini çağrıştırmakta olup, insanın genel anlamda maddeden yaratıldığını anlatmaktadır. Cannın, “ateşin dumansızından, en ince delikten bile geçebilen yakıcı bir esintinin ateşinden” yaratıldığını söyleyen bu ifadeler ise, daha ilk bakışta akla “enerji”yi getirmektedir.
Öyleyse “cann ateşten yaratılmıştır” demek; “elektrik, manyetik dalgalar, ışın gibi gözükmez güçler enerjiden yaratılmıştır” demektir. “İnsan topraktan yaratılmıştır” demek de; “beş duyuyla hissedilebilen, bilinen, görünen, tanıdık, ilişki kurulabilen, kaybolmayan, sürekli ortada duran cisimli varlıklar maddeden yaratılmıştır” demektir.




Kur’an’da cinn:

“Cinn” sözcüğü Kur’an’da; melekler için, İblis için ve kendileri görülse de kimlikleri açıkça belli olmayan kişiler için kullanılmıştır:

1 – Cinn sözcüğünün Kur’an’da melekler için kullanılışı:

Saffât; 158: Onlar, Allah ile cinler arasında bir soy bağı (nesep) kurdular.
Oysa ant olsun, cinler de onların gerçekten hazır bulundurulacaklarını
bilmişlerdir.

En’âm; 100: Ve Cinleri Allah’a ortak koştular. Oysa onları da O yaratmıştır.
Bir de bilgisizce O’na oğullar ve kızlar yakıştırdılar.
O ise nitelendirdikleri şeylerden yücedir /uzaktır.

Sebe; 41: Melekler derler ki: “Sen yücesin, bizim velimiz sensin, onlar değil.
Hayır, onlar cinlere tapmaktaydı ve çoğu onlara iman etmişlerdi.

Bu üç ayette “cinler” sözcüğü ile kastedilen “melekler”dir. Çünkü biz, Nahl; 57, Necm; 21, Saffat; 149, 153, Zühruf; 16, Tur; 39 ayetlerinden biliyoruz ki müşrikler, Allah ile melekler arasında soy bağı kurmuşlar, Allah’ın kızları olarak melekleri görmüşler ve Allah yerine meleklere tapmışlardır. Yani Kur’an, Allah’a ortak koşulan melekleri, Saffat; 158, En’âm; 100 ve Sebe; 41’de “cinn” olarak ifade etmiştir.

2 – Cinn sözcüğünün Kur’an’da İblis için kullanılışı:

Kehf; 50: Hani biz meleklere, “Âdem’e secde edin” demiştik de İblis dışında
hepsi secde etmişti. İblis, cinlerdendi. Kendi Rabbinin emrine ters düş-
tü. Şimdi siz, benim astımdan onu ve onun soyunu dostlar mı ediniyor-
sunuz? Hem de onlar sizin düşmanınızken. Zalimler için ne kötü bir de-
ğiştirmedir bu!

“İblis” konusunda ayrı bir çalışmamız olduğu için burada detaya girilmemiştir.

3 – Cinn sözcüğünün Kur’an’da kendileri görülse de kimlikleri açıkça belli olmayan kişiler için kullanılışı:

Bu başlık altında topladığımız cinnler ya da kişiler için Kur’an’da üç örnek mevcuttur:

a) Süleyman peygamberin cinleri:

Sebe; 12 – 14 : Süleyman için de sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay olan
rüzgârı boyun eğdirdik; erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Onun
eli altında Rabbinin izniyle iş görmekte olan bir kısım cinler de vardı.
Onlardan kim bizim emrimizden çıkıp sapacak olsa, ona çılgın ateşin a-
zabından tattırırdık.

Ona dilediği şekilde kaleler/ mihraplar, heykeller/ manzara resimleri/
güzel motifler, havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen
kazanlar yaparlardı. “Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın.” Kullarımdan
şükretmekte olanlar azdır.

Böylece onun ölümünü gerçekleştirdiğimiz zaman, ölümünü, onlara asa-
sını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o,
yere yıkılıp düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı
(Süleyman’ın öldüğünü) bilmiş olsalardı böylesine aşağılayıcı bir azap
içinde kalıp yaşamazlardı.

Neml; 39: Cinlerden İfrit: “Sen makamından kalkmadan önce, ben onu sana
getiririm, ben gerçekten buna karşı kesin olarak güvenilir bir güce sahi-
bim.” dedi.


Görüldüğü gibi bu âyetlerde Süleyman Peygamberin emrinde çalışan, ona zoraki hizmet eden Cinnlerden bahsedilmektedir. Ve bunların hünerli zanaatkâr kimseler olduğu açıklanmaktadır.
Süleyman peygamberin emrine verilen bu cinlerin kim olduklarını anlamak için, eldeki tarihî bilgilerin değerlendirilmesi gerekir. Süleyman peygamber, Yakup peygamberin soyundan gelen bir Beniisrail peygamberi olup, Davut peygamberin oğlu ve ülkesi İsrail’in hükümdarı idi (M.Ö. 10. yy ortaları). Süleyman peygamber hakkındaki bilgilerin hemen hemen tamamı, Ana Britannica ansiklopedisinin de belirttiği gibi (Cilt: 28, s: 434), Eski Ahit’ten kaynaklandığı için, bu bilgileri Tevrat’ın 1. Krallar ve 11. Tarihler bölümlerinden almayı daha uygun buluyor ve 11. Tarihler, bölümünün 11. Bab’ını aynen aktarmayı uygun buluyoruz:

“VE Süleyman RABBiN ismine bir ev, ve kendi krallığı için bir ev yap*maya niyet etti. 2Ve Süleyman yük ta*şıyan yetmiş bin adam, ve dağlarda taş kesen seksen bin adam, ve onların üze*rinde iş başı olan üç bin altı yüz adam saydı. 3Ve Süleyman Sur kralı Hurama gönderip dedi: “Babam Davuda yaptığın gibi, ve içinde oturmak için kendisine ev yapsın diye ona erz ağaç1arı gönder*diğin gibi, bana da öyle yap. 4İste, ben Allah’a tahsis edeyim, ve onun önünde hoş kokulu buhur yakayım diye, Allah’ım RABBİN ismine bir ev yapacağım; ve o daimi huzur ekmeği için, ve sabah akşam, Sebtlerde, ve ay başlarında ve Allahı’mız RABBiN belli bay*ramlarında yakılan takdimeler için ola*caktır. Bunlar İsrail üzerine ebedi kanundur. 5Ve yapmak üzere olduğum ev büyüktür, çünkü Allahımız bütün ilah*lardan büyüktür. 6Ve kimin kudreti var ki, ona bir ev yapsın? Çünkü gök ve göklerin göğü onu alamaz. Ve ben ki*mim ki, ona bir ev yapayım? Ancak onun önünde buhur yakmak için yapıyo*rum. 7Ve şimdi, babam Davud’un hazır*lamış olduğu Yahuda’da ve Yeruşalim’*de yanımda bulunan hünerli adamlarla beraber olmak üzere bana bir adam gönder, altın, ve gümüş, ve tunç, ve demir. ve erguvani, ve kırmızı, ve lacivert işlerinde hünerli olsun, ve her türlü oyma işlerini oyabilsin. 8Ve bana Libnan’dan erz ağacı, ve servi, ve sandal ağacı gön*der: çünkü bilirim ki, senin kulların Libnan’dan kereste kesmeği bilirler. 9Ve iste. bana bol kereste hazırlasınlar diye kullarım senin kullarınla beraber ola*caklar: çünkü yapacağım ev büyük ve şaşılacak bir şey olacaktır. 10Ve iste, se*nin kullarına, kereste kesenlere, yirmi bin ölçek dövülmüş buğday, ve yirmi bin ölçek arpa, ve yirmi bin bata şarap, ve yirmi bin bat zeytin yağı veririm.
11Ve Sur kralı Huram, Süleyman’a gönderdiği yazı ile cevap verdi: RAB kavmini sevdiği için seni onların üzerine kral etti. 12Ve Huram dedi: RAB için bir ev, ve kendi kra1lığı için bir ev yapacak olan basiret ve anlayış sahibi akıllı bir oğlu kral Davud’a veren, Göğü ve yeri yaratan RAB, İsrail’in Allah’ı mübarek olsun. 13Ve iste, senin hünerli adamlarınla ve baban efendim Davud’un hünerli adamları ile beraber kendisine bir yer verilsin diye, hüner ve an1ayış sahibi bir adamı, benim Huram Babayı gönderdim. 14Dan kızlarından bir kadı*nın oğludur, ve babası Surlu bir adamdı; altın, ve gümüş, tunç, demir, taç, ve kereste, erguvani, lacivert, ve ince keten, ve kırmızı işlemede, ve her çeşit oyma işinde, ve her çeşit icatta hünerlidir. 15Ve efendimin söy1emiş olduğu buğdayı ve arpayı, zeytin yağını ve şarabi kullarına göndersin; 16ve sana lazım olduğu kadar Libnan’dan kereste keseriz; ve onu sallarla denizden Yafa’ya kadar sana getiririz ve sen onu Yerüşa1ime çıkarırsın.
17Ve Süleyman, babası Davud’un İsrail diyarında olan bütün garipleri saydığı sayıdan sonra onları saydı; ve yüz elli üç bin altı yüz kişi bulundular. 18Ve onlardan yük taşıyan yetmiş bin, ve dağlarda taş kesen seksen bin, ve kavmi işletmek için iş başi olarak üç bin altı yüz kişi koydu. ”

Yukarıdaki bilgilere göre, Süleyman peygamberin hizmetinde bulunanlar, halk kültüründeki cinler değil, Süleyman peygamberin babası Davut peygamberin hünerli zanaatkâr adamları ve onlara ustabaşılık yapan Sur kralının gönderdiği Hurram Baba ile emrindeki hünerli kişilerdir.
Yani, burada da görmekteyiz ki Cinn sözcüğü, başka ülkelerden getirilmiş hünerli zanaatkâr yabancı işçiler için kullanılmıştır.

b) Peygamberimizi dinleyen cinler:

Ahkâf; 29 – 32 : Hani cinlerden birkaçını, Kur’an dinlemek üzere sana yönelt-
miştik. Böylece onun huzuruna geldikleri zaman, dediler ki: “Kulak ve-
rin;” sonra bitirilince de kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.

Dediler ki: “Ey kavmimiz, gerçekten biz, Musa’dan sonra indirilen, ken-
dinden öncekileri doğrulayan bir kitap dinledik; hakka ve dosdoğru olan
yola yöneltip iletmektedir.

Ey kavmimiz, Allah’a davet edene icabet edin ve ona iman edin; günah-
larınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi acı bir azaptan korusun.”

Kim Allah’a davet edene icabet etmezse, artık o, yeryüzünde Allah’ı a-
ciz bırakacak değildir ve onun O’ndan başka velileri de yoktur. İşte onlar
apaçık bir sapıklık içindedirler.

Buradaki anlatım aşağıda göreceğiniz gibi Cinn suresinde de yer almıştır.

Cinn; 1 – 14: De ki, “Bana gerçekten şu vahyolundu: Cinnlerden bir grup din-
leyip de şöyle demişler: ‘Doğrusu biz hayranlık veren bir Kur’an dinle-
dik.

O, gerçeğe ve doğruya yöneltip iletiyor. Bu yüzden biz ona iman ettik.
Bundan böyle Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayacağız.

Elbette bizim Rabbimizin şanı yücedir. O, ne bir eş edinmiştir, ne de bir
çocuk.

Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz, Allah’a karşı bir sürü saçma şeyler
söylemişler.

Halbuki biz, ins ve cinin (hiçbir kimsenin) Allah’a karşı asla yalan söy-
lemeyeceklerini zannediyorduk.

Bir de şu gerçek var: İnsten bazı kimseler cinden bazı kimselere sığınır-
lardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını artırırlardı.

Ve onlar, sizin de sandığınız gibi Allah’ın hiç kimseyi kesin olarak di-
riltmeyeceğini sanmışlardı.

Doğrusu biz göğü yokladık (falcılığı denedik); fakat onu güçlü koruyu-
cular ve şihap/ ateş alevleri, göz kamaştıran parıltılar, yakıcı ışınlarla
kaplı bulduk.

Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama
şimdi kim dinleyecek olsa hemen kendisini izleyen bir şihap bulur.

Doğrusu bilmiyoruz; yeryüzünde olanlara bir kötülük mü istendi, yoksa
Rableri kendileri için bir hayır mı diledi.

Gerçek şu ki, bizden salih olanlar da vardır ve bunun dışında olanlar da.
Biz türlü türlü yolların fırkaları olmuşuz.

Biz şüphesiz, Allah’ı yeryüzünde asla aciz bırakamayacağımızı, kaçmak
suretiyle de onu hiçbir şekilde aciz bırakamayacağımızı anladık.

Elbette biz, o yol gösterici Kur’an’ı işitince, ona iman ettik. Artık kim
Rabbine iman ederse, o ne eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğ-
rayacağından.

Ve elbette bizden Müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte Allah’a
teslim olanlar, artık onlar gerçeği ve doğruyu bulmuş olanlardır.’”

Bu iki ayet grubunda nefer bir sayıda (üç ile on arası) oldukları bildirilen cinnler, tüm tefsirlerde ve tarih kitaplarında ittifakla belirtildiği gibi, Nusaybin’den veya Yesrib’ten (Medine’den), kimliklerini açığa vurmadan peygamberimizin yanına gizlice gelip Kur’an dinleyen ve imana gelen, sonra da kavimlerini uyarmak için geri dönen Nusaybin’li veya Yesrib’li (Medine’li) Yahudilerdir. “Cinn Gecesi Hadisi” olarak şöhret bulmuş olan bir rivayete göre de bu cinnler, peygamberimizle birlikte ateş yakmışlar, yemek yemişler ve peygamberimiz de cinnlerin izlerini başkalarına göstermiştir.

c) Cinlerin bahsettiği cinler:

Yukarıda mealini verdiğimiz Cinn suresine ait ayetler, peygamberimizi dinleyen cinlerin memleketlerine dönüp kavimlerine anlattıklarının, Rabbimiz tarafından peygamberimize gayb haberi olarak bildirilmesidir. Dolayısıyla ayetlerdeki konuşmalar, cinlerin konuşmalarıdır. Dikkat edilirse bu konuşmalar esnasında 6. ayette, konuşan cinn, kendilerini insan olarak niteleyip başkalarına “cinn” demektedir.
“İns” sözcüğünün; “tanınıp, bilinen”, “cinn” sözcüğünün de; “tanınmayan, yabancı” olan anlamlarını yerine koyduğumuzda, ayet, gayet mantıklı, anlaşılır şekilde şöyle çevrilebilir:

Cinn; 6: … İnsten (bizim tanıyıp bildiklerimizden) bazı kimseler, cinnden (tanımadığımız yabancılardan) bazı kimselere sığınırlardı. …

Bu ayette Nusaybin’li veya Yesrib’li (Medine’li) Yahudilerin sözünü ettiği cinnler, bize göre, peygamberimiz aleyhinde propaganda yapmak için Nusaybin’e veya Yesrib’e (Medine’ye) gelmiş Mekke’li ajanlardır.


İns ve cinn kalıbı:

Cinn konusu kapsamı içerisinde, hassas ve Kur’an’ı doğru anlamak için çok önemli bulduğumuz bir nokta da; “ins” ve “cinn” sözcüklerinin bir arada “ins ve cinn (ins-cinn)” takım (kalıp) halinde kullanılışıdır. Bu kullanılış genellikle “İnsanlar ve Cinler” olarak çevrilmektedir. Halbuki bu tarz kalıp ifadelerde, sözcüklerin anlamı farklılaşmakta, başkalaşmakta ve zenginleşmektedir.
Bu durumu Kur’an’dan örnek vererek açıklamakta yarar vardır:

- Mağrib (batı) ve meşrik (doğu) sözcükleri, “batı-doğu” şeklinde söylendiklerinde anlam sadece iki yönü ifade etmeyip tüm yönleri içine alır. Örnek olarak Müzzemmil suresinin 9. ayetindeki “Rabbulmeşrigı velmağribi (doğunun, batının Rabbi)” ifadesi sadece doğu ile batıyı anlatmayıp tüm yönleri ve mekânları ifade etmektedir. Yani “Allah her yerin Rabbidir” demektir. Bu sözcükler ile ilgili diğer örnekler şunlardır: Nur; 35, Bakara; 115, 142, 177, Şuara; 28, Rahman; 17.

- Dünya ve ahiret sözcükleri beraber söylendikleri zaman “her yerde ve her zaman” anlamını ifade eder. Bu sözcükler ile ilgili Kur’an ayetleri şunlardır: Bakara; 217, 220, Âl-i Imran; 22, 45, 56, Nisa; 134, Tövbe; 69, 74, Yunus; 64, Yusuf; 101, Hacc; 14, Nur; 14, 19, 23 ve Ahzab; 57.

- Yaş, kuru sözcükleri beraberce kullanıldıkları zaman “ her ne varsa, her şey” anlamını içerir. Örneğin En’âm suresinin 59. ayetindeki “… Yaş ve kuru hiçbir şey yok ki, apaçık bir kitapta bulunmasın.” ifadesi sadece yaşı ve kuruyu ifade etmeyip “her ne varsa canlı-cansız hepsini” ifade etmektedir.

- Sabah, akşam sözcükleri de Kur’an’da farklı ifadelerle sıkça yer almakta ve “daima, her zaman” anlamına gelmektedir. Bu sözcükler ile ilgili Kur’an ayetleri de şunlardır: A’râf; 205, Ra’d; 15, Nur; 36, Mümin; 46, 55, En’âm; 52, Kehf; 28, Meryem; 11, 62, Fetih; 9, Furkan; 5, Ahzab; 42, İnsan; 25, Âl-i Imran; 41.

İki zıt anlamlı sözcüğün bir arada takım halinde söylenişi ile takımın yeni bir anlam kazanması sadece Arapça için söz konusu olmayıp, dünyanın tüm dillerinde mevcuttur:

- Türkçe’de:
Sağ, sol sözcükleriyle oluşturulan “sağda-solda” kalıbı; “her yerde” anlamına gelir.
İleri, geri sözcüklerinden oluşturulan “ileri-geri konuşma, söz söyleme” kalıbı; “yersiz, yakışıksız konuşma, söz söyleme” anlamına gelir.
Sabah, akşam sözcükleriyle “sabah-akşam” kalıbı aynı Arapça’daki gibi; “daima, her zaman” anlamına gelir.

- Japonca’da:
Doğu, batı sözcüklerinden oluşturulan “doğu-batı” kalıbı ile kuzey, güney sözcüklerinden oluşan “kuzey-güney” kalıbı; “bütün ülke, Japonya” anlamına gelir.
İyi, kötü sözcüklerinden oluşturulan “iyi-kötü” kalıbı; “doğadaki denge” anlamına gelir.
Gelmek, gitmek sözcüklerinden oluşturulan “geliş-gidiş” kalıbı; “dolaşmak” anlamına gelir.

- İngilizce’de:

- Fransızca’da:

- İtalyanca’da:

Konumuz olan “ins ve cinn” kalıbında da durum aynıdır. “Cinn” ve “ins” sözcüklerinin her birinin anlamını yukarıda açıklamıştık. Bu sözcüklerin birlikte oluşturdukları kalıp ise; “gördüğünüz, görmediğiniz; bildiğiniz, bilmediğiniz; tanıdığınız, tanımadığınız: herkes” anlamına gelir:

Zariyat; 56: Ben, cinn ve insi (herkesi) yalnızca, bana ibadet/ kulluk etsinler
diye yarattım.

İsra; 88: De ki: “İns ve cinn (herkes) bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak
için bir araya gelseler ve birbirlerine yardımcı olsalar, yine de, onun
benzerini, ortaya koyamazlar.”

Cinn; 5: “Oysa biz, insanların ve cinlerin (herkesin) Allah’a karşı asla yalan
söylemeyeceklerini sanmıştık.”

Rahman; 33: Ey cinn ve ins toplulukları, eğer göklerin ve yerin bucaklarından
aşıp geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın; ancak sultan/ üstün bir
güç olmadan aşamazsınız.

Rahman; 56: Orada daha önce ins ve cinn (hiç kimse) dokunmamış (elle ve
gözle değinilmemiş), bakışlarını eşine dikmiş eşler vardır.

Bu konuyla ilgili Kur’an’daki diğer örnekler şunlardır: En’âm; 112, 130, A’râf; 38, 179, Fussilet; 25, 29, Ahkâf; 18, Neml; 17, Rahman; 39, 74, Nas; 6, Hud; 119 ve Secde; 13.




Hakkı Yılmaz
Hülya isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Hülya Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Ali Rıza Borazan (16. June 2009), Barış (4. July 2009), yeşil (5. November 2011)
Alt 28. February 2009, 09:00 AM   #2
nuh
Katılımcı Üye
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 59
Tesekkür: 0
13 Mesajina 16 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
nuh will become famous soon enoughnuh will become famous soon enough
Standart

nahl 40. Biz, bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona (söyleyecek) sözümüz sadece «Ol» dememizdir. Hemen oluverir. 47. Yoksa Allah'ın kendilerini yavaş yavaş tüketerek cezalandırmayacağından (emin mi oldular)? Kuşkusuz Rabbin çok şefkatli, pek merhametlidir. 74. Allah için emsal göstermeyin. Çünkü Allah bilir, siz ise bilmezsiniz. 82. (Ey Resûlüm!) Yine de yüz çevirirlerse, artık sana düşen ancak açık bir tebliğden ibarettir hicr 13. Öncekilerin başına gelenlerden ders almaları gerekirken onlar hala buna (Kur'an'a) inanmıyorlar.27. Cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık. 76. Onlar hâla gözler önünde duran bir yol üzerindedirler86. Şüphesiz Rabbin hakkıyla yaratan pek iyi bilendir92, 93. Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz. naziat 15. Sana Musa'nın haberi geldi mi? mürselat 4. (Hak ile batılı) birbirinden iyice ayıranlara; 16. Biz, öncekileri helâk etmedik mi? secde18. Öyle ya, mümin olan, yoldan çıkmış kimse gibi midir? Bunlar elbette bir olamazlar.rum 35. Yoksa onlara bir kesin delil indirdik de, o delil, müşrik olmalarını mı söylüyor? en am 149. De ki: Kesin delil, ancak Allah'ındır. Allah dileseydi elbette hepinizi doğru yola iletirdi.zümer 23. Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitab'ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri ve hem de gönülleri Allah'ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap, Allah'ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz.28. Korunsunlar diye, pürüzsüz Arapça bir Kur'an indirdik.32. Allah'a karşı yalan uyduran, kendisine gelen gerçeği (Kur'an'ı) yalan sayandan daha zalim kimdir? Kâfirlerin yeri cehennemde değil mi? duhan 58. Biz onu (Kur'an'ı), öğüt alalar diye senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık. ahkaf 4. De ki: Söylesenize! Allah'ı bırakıp taptığınız şeyler yeryüzünde ne yaratmışlar; göstersenize bana! Yoksa onların göklere ortaklıkları mı vardır? Eğer doğru söyleyenlerden iseniz, bundan evvel (size indirilmiş) bir kitap yahut bir bilgi kalıntısı varsa onu bana getirin. 28. Allah'tan başka kendilerine yakınlık sağlamak için ilah edindikleri şeyler, kendilerine yardım etselerdi ya! Hayır, onları bırakıp gittiler. Bu onların yalanı ve uydurup durdukları şeydir.
nuh isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 16. June 2009, 06:26 PM   #3
Ali Rıza Borazan
Uzman Üye
 
Ali Rıza Borazan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Ali Rıza Borazan will become famous soon enoughAli Rıza Borazan will become famous soon enough
Standart

CİN
Bu güne kadar, bize klasik olarak anlatılan dinde Cin: beş duyularla algılanamayan. Dumansız ateşten yaratılan görülmeyen varlıkların adıdır diye tarif ediyorlardı,
Şimdi Kur’an daki anlatılan cin neymiş onu incelemeye çalışalım.
Kur’an’ı okuyup Cin ile ilgili ayetleri tahlil ettiğimizde cinin de Adem şemsiyesi alında olan aklıyla takvasıyla fıskıyla onunda bir insan olduğu onun da Allah’a karşı ibadet ve kullukla sorumlu ve görevli bir varlık olduğu anlaşılacaktır.
51/56” Ben insanları ve cinleri yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım”
Daha öncede bahsettiğim gibi Kur’an daki bir ayetin doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için Kur’an da onunla ilgili geçen bütün ayetler kafada bir projektör gibi şavkarmalı. Kastettiği manayı konu ve Kur’an bütünlüğüne, o konunun ilmine, akla ve pratik hayata ters düşmeden anlayarak yorumlamak gerekiyor.
Edebi anlatım sanatı sadece Kur’an da değil bu anlatış insanın yapısında ve özünde var olan ve her milletin dilinde ve edebiyatında bulunan bir gerçektir
Bizim dilde de Kullanılan deyimlerin ve edebi sanatların bazılarına bir bakalım.
Açık kapı bırakmak: Eğer gerçek anlamında anlamış olsak kapılardan birin açık kalması anlamında anlaşılır.
Ama mecazi anlamını düşündüğümüz zaman ; Bir iş yada sorunla ilgili olarak,son sözü söylemeyip.biraz daha elverişli davranışta bulunma olanağı vermek anlamındadır.
Göz yummak: Gerçek anlamı da anlarsak Gözleri kapamak anlamındadır. Mecazi anlamına baktığımız zaman , ise hoş görmek,bağışlamak ,kusurları görmezlikten gelmek anlamındadır.
Bu örnekleri istediğimiz kadar çoğaltabiliriz Kur’an daki ayetleri de anlarken kurandaki anlatım sanatını iyi kavramak lâzımdır.
Yine cin konumuza dönelim, Örnek verdiğimiz ayette ,Cin ve insan ikisi de adem şemsiyesi altında olduğu halde sanki ikisi ademden farklı ayrı ayrı yaratıklar olduğu sanılmıştır.
Bakınız başka bir ayette hepsi adem şemsiyesi altıda olduğu halde başka başka isimlerle zikredilmiştir.
2/96”Andolsun onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (onlardan) her biri bin yıl yaşatılsın ister. Oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah onların yapmakta olduklarını görendir”
Bakınız Kur’an “ ben insanları ve cinleri” İfadesini kullanırken iki değişik ademden söz etmektedir.” Onları,insanlardan ve şirk koşanlardan” İfadesiyle de üç değişik yaşam biçimine sahip ademden söz etmektedir.
Ayette geçen onlar ifadesiyle Yahudilerden söz ederken insanlar ifadesiyle de yolu belirlenmemiş adamlardan, şirk koşanlar ifadesiyle de puta tapıcılardan söz etmektedir.
Soru 1-Neden Allah orada Cin de insanda adem olduğu halde İbadet ve kullukla görevli ayrı ayrı varlıktan bahsetmektedir.
Bakara suresinin 96. ayeti kerimesinde şirk koşan onlar ve insanlar adem şemsiyesi altında insan olduğu halde sanki insandan ayrı ibadet ve kullukla görevli ayrı ayrı varlık olmadığını bunların hepsi davranış biçimleriyle birbirlerinden farklılaşarak insan oluyorsa “ben insanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım “ ayetinde cin kelimesi neden insandan ayrı bir varlık olarak algılanıyor.
Öyle ise adem şemsiyesi altında sadece davranışlar da farklı olarak ibadet ve kullukla görevli varlıkların hepsi insanın cinslerindendir .
İşte cinle ilgili kafaya takılan soruların insanı rahatlatacak ve kalpleri mutmain edecek cevabı alabilmek için ayetleri sıralamaya çalışalım.
72/1- De ki: "Bana gerçekten şu vahy olundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: -Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur'an dinledik"
72/2- "O (Kur'an), 'gerçeğe ve doğruya' yöneltip-iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimiz'e hiç kimseyi ortak koşmayacağız."
72/3- Elbette, Rabbimiz'in şanı Yücedir. O, ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk."
72/4- "Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz, Allah'a karşı 'bir sürü saçma şeyler' söylemişler."
72/5- "Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah'a karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık."
72/6- "Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı."
72/7- "Ve onlar, sizin de sandığınız gibi Allah'ın hiç kimseyi kesin olarak diriltmeyeceğini sanmışlardı."
72/8- "Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk."
72/9- "Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur."
72/10- "Doğrusu bilmiyoruz; yeryüzünde olanlara bir kötülük mü istendi, yoksa Rableri kendileri için (doğruya iletici) bir hayır mı diledi?"
72/11- "Gerçek şu ki, bizden salih olanlar vardır ve bunun dışında (ya da aşağısında) olanlar da. Biz türlü türlü yolların fırkaları olmuşuz."
72/12- "Biz şüphesiz, Allah'ı yeryüzünde asla aciz bırakamıyacağımızı, kaçmak suretiyle de O’nu hiçbir şekilde aciz bırakamıyacağımızı anladık."
72/13- "Elbette biz, o yol gösterici (Kur'an'ı) işitince, ona iman ettik. Artık kim Rabbine iman ederse, o ne (ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından."
72/14- "Ve elbette bizden Müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte (Allah'a) teslim olanlar, artık onlar 'gerçeği ve doğruyu' araştırıp-bulanlardır."
72/15- “Zulmedenler ise, onlar da cehennem için odun olmuşlardır.”
72/16- “Eğer onlar (insanlar ve cinler), yol üzerinde 'dosdoğru bir istikamet tuttursalardı', mutlaka Biz onlara bol miktarda su içirir (tükenmez bir rızık ve nimet verir)dik.”
Cin suresinde buraya kadar ayetleri nakletmeye çalıştık.
Biz iddia ediyoruz ki yer yüzünde adem şemsiyesi altında insanlardan başka ibadet ve kullukla sorumlu hiçbir varlık yok.
Önce şu soruyu sorarak Kur’an’da çelişkisiz olarak yerine oturan bir cin anlayışını ortaya koyalım.
Cinler adem değilse nasıl olur da ademden olan bir peygamberden Kur’an dinler.
17/94Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demelerinden başkası değildir.
17/95- De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."
Bu ayetlere göre insandan peygamber ancak insanlara peygamber olarak gönderildiğini eğer melek olsaydı meleklerden bir peygamber gönderileceğini vurgularken cinler beş duyu ile algılanamayan varlıklar ise beş duyu ile algılanamayan varlıklardan peygamber gelirdi. Öyleyse adamdan bir peygamberin beş duyu ile algılanamayan varlıklara elçi olarak gelmesi veya vahiy aktarması Kur’an’a ters, ilme ters, akla ters ve pratikte de böyle bir şey olmamıştır.
Ademlerin dışında bütün varlıklarda akıl ve irade olmadığı halde cinlerin “doğrusu bizim beyinsizlerimiz Allah’a karşı saçma şeyler söylemişle” ifadesiyle aklı olduğu halde aklını kullanmayan cinlerden söz etmektedir. “ rabbimizin şanı yücedir o ne bir eş edinmiştir ne de bir çocuk”.
Bu sözü söyleyen cinlerdir.Kuran’ın bütünlüğünde bununla ilgili başka ayetlere baktığımız zaman bu sözü söyleyenlerin Yahudi ve Hıristiyan oldukları anlaşılmaktadır.
9/30:” Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkar edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?”
bazı cinlerin Allah çocuk edindi demesiyle Yahudi ve Hıristiyan olanların Allah’ın oğlu demesi arasında ne fark vardır?. “insanlardan bazı adamlar cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki onların azgınlıklarını arttırırlardı.
Kur’an’ın anlatım sanatına bir bakın sığınma olayı, ilah edinme rab edinme anlamında kullanılmıştır. Bu da Allah’ın yarattıklarından herhangi birine olan sevgi ve ihtiramı Allah’a denk veya Allah’ın üzerinde sevgi ve saygıya sebep oluyorsa Kur’an bunu müşriklikle suçluyor bu da şirkle giden kişinin asla bağışlanamayacağını söylüyor.
4/48:” Gerçekten, Allah, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.
Daha önce de bahsettiğim gibi cini Kur’an yabancı insan anlamında kullanmıştır.insanlardan bazı aklını kullanamayanlar yabancıları gözlerinde öyle büyütmüşler ki her şeyi bilen gayb dan haber veren onları kontrol eden bir anlayışa sahip olduklarından dolayı Allah’tan daha çok korkma ve sığınma ile onlara sığınmışlardır. Eğer Kur’an bir adam yanlış bir yolda giderse onun yanlışını destekleyen bir toplum de oluşursa hem onun yanlışlarını daha çok yanlışa götürerek azgınlaştırır. Samirinin buzağı heykeli yapıp onu destekleyenlerin onu azgınlaştırarak vahiylere karşı duyarlılığının kaybolarak helak olması gibi.
Bugün İslam topluluklarındaki hastalık ilim ve teknoloji de ileri gitmiş Avrupa ve Amerika’nın halkına bağlanması gibi. Batının kültür ve medeniyetini Allah’ın koymuş olduğu medeniyetin yanında adı bile anılmaya değmezken onların medeniyetini tapınılır hale getirmişlerdir.
Yerleri ve gökleri yaratan insanlara aklını takvasını, fısk ve fücurunu Allah verdiği halde ihtiram, saygı, ibadet ve kulluk, hamd ona layık iken maalesef kendileri de yaratılıp ölmelerini bile engelleyemeyen cinlere yabancı adamlara ibadet ve kulluğu ön plana çıkarmışlardır.
İşte Kur’an’ın insanlardan bazı adamların cinlerden(yabancılardan) bazılarına sığınıp onların azgınlıklarını arttırmasının anlamı budur.
Asıl genelde mütercimlerin ve müfessirlerin yanıldığı nokta ayette geçen (cannı) kelimesini cinni diye tercüme etmelerinden kaynaklanmaktadır.
15/27:” Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.”
Kur’an’ın metninde cannı kelimesi geçtiği halde onu cinni diye tercüme etmeleri onunla ilgili bütün ayetlerin yanlış anlaşılmasına sebep olmuştur. Cin yabancı insan can ise insanı ayakta tutan ruhtur enerjidir.
Kur’an’ı kerimin hiçbir yerinde cinni dumansız ateşten yarattık diye bir ayet yoktur. Şeytan, cin, can, iblis kelimelerini Kur’an’ın anlatış biçimine göre kavrayamadıkları için kavram kargaşası çıkmaktadır
Bakınız Kur’an İblisin dışında secde etmişlerdi o cinlerdendi” ifadesiyle insana fısıltı veren,,İnsanı Allah’ın yolundan alıkoymaya çalışan, bir cinden söz ediyor. Ama o adem olan yabancı değil, O insanın asıl yapısına , yaratılışına yerleştirilmiş , takva yolunu bozmak için, var olan bir yabancıdır.bir sestir.
Dağdan gelip bağdakini kovma “Ata sözüne yakışan bir anlatımdır.
Buradaki “ iblis cinlerdendi ifadesi Özgür bir iradeye sahip olan insana yanlışları teklif eden fısıldayan sesi eğer insan kabul eder o yaşamı tercih ederse,bu insanın adı şeytan oluyor. Yani asıl Allah’a ibadet ve kullukla görevli insanı kuşatarak hakkı olmayan yeri işgal edip insanı doğru yoldan alıkoyuyor
Muttaki olanların hayatta yaşarlarken iki amaçları vardır. Birincisi kimseye zulüm yapmamak, başkalarına olan hakları ihlal ederek onları yurtlarından çıkarmamak. İkinci amacı ise hem kendisi hem de kendisinin dışındakilere yapılan haksızlık ve zulümlere rıza göstermemektir.
İşte iblissin görevi muttaki olan yolu engellemektir. Bu anlattığım meseleler.ailelerin toplumları milletleri devletlerin ve bütün dünyanın öz yapısında olan kanayan bir yaradır.
Kendi iktidarını iblisin eline teslim etmiş insanlar başkalarının yurtlarını işgal ederek onlara zulüm yapmışlardır. Dünyada zulüm makinesinin başı olan Amerika iyilik vaatleriyle binlerce kilometre uzaklardan gelerek Afganistan’ı ve Irak’ı işgal ederek mazlum halkı öldürerek yerleşmesi gibi,

Can ve iblis dumansız ateşten yaratılmış enerji olan varlıklardır. Adamdan olan cin ise yabancı insandır. İsa’nın yaratılışı da nasıl ise cin de öyledir.
6/130” Ey insan ve cin topluluğu içinizden size ayetlerimi aktarıp okuyan,ve size bu karşı karşıya kaldığınız gününüzle sizi uyarıp korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar nefislerimize karşı şahadet ederiz derler. Dünya hayatı onları aldattı.kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şahadet ettiler,”
Beş duyularla algılanamayan gözle görülemeyen varlıklar insanlardan olan bir elçi bir peygamber tarafından nasıl uyarılabilir.?
17/93”Yahut altından bir evin olmalı,veya gökyüzüne yükselmelisin üzerimize bizim okuyabileceğimiz,bir kitap indirinceye kadar, senin yükselişine de inanmayız. De ki:Rabbimi yüceltirim. Ben elçi olan bir beşerden başka mıyım.? “
17/94 “ Kendilerine hidayet geldiği zaman ,insanları inanmaktan alıkoyan şey.onların : “Allah elçi olarak bir beşerimi gönderdi ? Demelerin den başkası değildir.”
17/95”Deki: Eğer yeryüzünde (insan değil de) Tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı ,bizde elçi olarak elbette melek gönderirdik.”
Ayetlerden de anlaşıldığı gibi akıl eden düşünen ve her yaptığı iyi veya kötü davranışlardan yetkili ve sorumlu bir varlık kendi cinsinden olan bir elçiyle uyarılıp korkutulduğunu söylüyor.
Cinler beş duyularla algılanamayan varlık 0lsaydı, ayetlere göre Allah peygamber olarak kendi içlerinden beş duyularla algılanamayan peygamberler göndermesi gerekirdi. Öyleyse cinlere peygamber Kur’an anlattığına göre cinlerin insan cinsinden varlıklar olduğu muhakkaktır
46/29” Hani cinlerden bir kaçını ,Kur’an dinlemek üzere sana yönlendirmiştik.Böylece onun huzuruna geldikleri zaman, kulak verin sonra bitirilince,kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.”
46730” Dediler ki gerçekten biz Musa’dan sonra indirilen kendinden öncekileri doğrulayan, bir kitap dinledik. Hakka ve doğru olan yola yöneltip iletmektedir.”
Peygamber (SAV) ve Hıristiyan ve Yahudilerden bir gurup has bel kader geliyorlar. Kur’an’ı dinlediklerinde Kur’an’ın yol gösterici bir kitap olduğunu, kavrayıp kabullenip , kendi kavimlerine uyarıcılar olarak dönüyorlar.
Eğer cinler beş duyularla algılanamayan varlıklar olmuş olsaydı insan olan bir peygamberden nasıl kur!an dinleyebilirlerdi.
Yine cinlerle ilgili ayetleri aktarmaya devam edelim.
34/12” Süleyman içinde, sabah gidişi bir ay akşam dönüşü bir ay olan rüzgâra (boyun eğdirdik)Erimiş Bakır madenlerini ona sel gibi akıttık. Onun eli altında rabbinin izniyle bir kısım cinler vardı,Onlardan kim bizim emrimizden çıkacak olsa.ona çılgın ateşin azabından tattırırdık.”
34/13” Ona dilediği şekilde Kaleler heykeller,havuz büyüklüğünde çanaklar,ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. Ey Davut ailesi Şükrederek çalışın. Kullarımdan şükrederek çalışan azdır.
34/14” Böylece onun ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü onlara asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası Haber vermedi. Artık o yere yıkılıp düşünce açıkça ortaya çıktı ki,Şayet cinler, gaybı bilmiş olsaydı,Böylesine aşağılatıcı bir azap içinde kalıp yaşamazlardı.”
Buraya sebe suresinden aktarmış olduğumuz ayetleri yorumlayacak olursak, Süleyman peygamber babası Davut peygamberden Öylesine güçlü bir devlet mirası teslim almış ki:Çağdaş toplumlara karşı, teknolojik yönden büyük bir üstünlük sağladığı anlaşılıyor. Rüzgârları kullanıp onlardan istifade etmesini başarabiliyor Kendisinin ihtiyacı olan sahalarda yabacı küfür toplumlarından uzman bilgin utsalar çalıştırarak ve bakır madenini kullanmasını keşfederek, muazzam devlet otoritesi kuruyor.
Doğru olan odur ki, Akıllı olan insan başkalarının aklından istifade edebilen insandır.Süleyman peygamber, hem kendisine bağlı olan Müslüman kesimden yapabileceklerini yapıyor yapamadıklarını ise İhtiyaç duydukları konularda ise yabancı toplumlarda (cinlerden) uzman o konuda ehliyeti bilim adamlarını çalıştırmasını başararak Çağdaş düzeyde müreffeh devlet oluşturuyor.
Nasıl her şeyin bir başlangıcı bir gelişmesi bir de sonu varsa,Süleyman peygamberinde,sonu yaklaşmış, Artık otorite sarsılıp, Yavaş yavaş imparatorluk çökmeye başlayınca, Bakanlıklar genel müdürlükler laşkalaşmış, hiyerarşi bozulmuş disiplin de ortadan kalkınca, Cinler Süleyman peygamberin kendi üzerlerinde bir gücü olmadığını görünce istemeyerek çalıştırıldıkları ordudan çekip gidiyorlar
Kur’an sanatsal bir üslûpla anlatarak, İnsanların ,” cinlere ait gaybı bilgiler bildikleri ile ilgili inançlarını yıkarak, Otoriteyi bir asaya , Kurdu da iç ve dış düşmanların istilasıyla, Saltanatın yok oluşunu özetliyor.
Yoksa Süleyman peygamber hem devletin komutanı, hem de bir insanın ağaçtan yapılmış bir deyneğe dayalı kalarak ölmesi ,ve yıllardan sonra asaya dayalı kalarak. Orada kimseden haberi olmadan kurtlar asayı yiyinceye kadar beklemesi ,eşyanın yapısına uygun değildir.Kurana uygun değildir, salim akıl sahibi de bunu kabul etmez.
Böylece Kur’an bir mesaj daha vermektedir sizin tapındığınız o cinler yani gözünüzde büyütüp ilahlaştırdığınız yabancı insanlar ,
Süleyman’ın tahtı çökmeden tahtın yıkılacağını fark edemediler.
Eğer bunu daha önce fark etselerdi istemeyerek çalışmazlar çeker giderlerdi.
Herhalde Kuran’dan cinlerle ilgili yeteri kadar örnekler verdik sanırım. Aklını kullanıp , olayları inceleyen insanlar, üfürükçülerin ve cincilerin azizciğine uğrayarak kendilerini bu yaptıkları hilelerin pençesine kaptırmazlar.
Gönderen Ali Rıza Borazan
Ali Rıza Borazan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Ali Rıza Borazan Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
dost1 (17. June 2009), hiiic (27. October 2010), Miralay (14. January 2011), yeşil (5. November 2011)
Alt 16. June 2009, 06:31 PM   #4
Ali Rıza Borazan
Uzman Üye
 
Ali Rıza Borazan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Ali Rıza Borazan will become famous soon enoughAli Rıza Borazan will become famous soon enough
Standart

KURANDA GEÇEN HARUT VE MARUT NEDİR
Bakara suresinin yüz ikinci ayetinde harut ve marut atlı iki melekten söz edilmektedir.
2/102- Ve onlar, Süleyman'ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkar etmedi; ancak şeytanlar inkar etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil'deki iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: "Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkar etme" demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi. daha öncede belirttiğim gibi kurandaki ayetler içerisinde geçen kelimelerin ne anlama geldiği anlaşılmadan, Ayetin anlatmak istediği mana yakalanamaz.. Asırlardır kurandaki kıssaların yanlış tefsir edilmesinin asıl nedenlerinden birisi de budur kanaatindeyim. Burada kastedilen manayı yakalayabilmek için, şu kelimelerin bilinmesi gerekmektedir.
1-Melek:İnsanların fiziki yapısı da dahil olmak üzere , Allah’ın insana hizmet etmek için yarattığı insanın dışındaki bütün varlıkların adıdır.2/30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.
31- Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi.
32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."
33- (Allah "Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."
34- Ve meleklere: "Ademe secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu.
dikkat edildiği zaman melek insanın hizmetine verilmiş. İnsanların iyiye veya kötüye yöneldikleri zaman yöneldikleri alanda hizmet eden varlıklar idi. Bazılarının söylediği gibi insanların iyi halleri anlamında değillerdir. BU Harut ve marut ile ilgili ayette masaya yatırılıp düşünülmesi gereken kelimeler ana öz olarak şunlardır.
1- Süleyman peygamberin Mülkü
2- Şeytanlar. İnkar etti
3- Harut ve marut
4- Öğrendikleri kadınla erkeklerin arasını açan şey.(sihir)
5- Fitne Nedir.
1-SÜLEYMAN PEYGAMBERİN MÜLKÜ
27/17- Süleyman'a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı.
Dikkat edildiği zaman toplumların genelinde devamlı yanlış anlaşılmış bir bilgi birikimi vardır Şimdiki toplumlarda olduğu gibi, Bakınız kuran geçmiş toplumlardaki bu yanlışlığı şöyle izah etmektedir.
18/22- (Sonra gelen kuşaklar) Diyecekler ki: "Üç'tüler, onların dördüncüsü köpekleridir." Ve: "Beştiler, onların altıncısı köpekleridir" diyecekler. (Bu,) Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. "Yedidirler, onların sekizincisi köpekleridir" diyecekler. De ki: "Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez." Öyleyse onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve onlar hakkında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma.
Aynen onlar gibi O toplumlar da Süleyman’ın mülkü ifadesini kuran kullanırken cinleri sihir yoluyla kendisine bağladığı ve bu sebeple de sihir bazılarının söylediği gibi sanki gerçekmiş gibi toplumlar arasında yaygınlaştığı görülmektedir.ve o konuda inanan din alimleri bile sihir vardır ama yapmak ve yaptırmak günahtır demektedirler.
Süleyman peygamber Allah’ın bir elçisi ve resulüdür. Babası Davut peygamberden büyük bir mülk devralmıştır. Kendi bulunmuş olduğu toplumda öyle devlet otoritesiyle ilgili bilgi ve sırlara ulaşmış ki. İlim ve teknolojik yönden devamlı önde giden cinleri bile kendi tasarrufu altına almasını ve onlara heykeller ve havuz büyüklüğünde kazanlar yaptırdığını anlatmaktadır. Cinler bilindiği gibi şimdiye kadar anlaşılan beş duyularla algılanamayan görülmeyen varlıklar değil onlarda insan olanların yabancılaşmış olan değişik din ve yaşam biçimine sahip insanın değişik bir versiyonudur. Ama Kalplerinde kayma olanların ayetlerin müteşabih olanlarına uyduğu ve Süleyman’ın mülkünün sihir yoluyla cinleri kendi tasarrufunda kullanma inancını yaygınlaştırmaktadır. Ve Kuran da. Bu Olayın gerçeğini bize anlatarak.Süleyman’ın böyle sihirle filan alakası olmadığını Allah’tan gönderilmiş olan bir resulün. İnsanların aralarını açacak bir şey yapmayacağını vurgulamaktadır. Bunu Ancak şeytan ve taraftarları yapabileceğini bildirmektedir.
ŞEYTANLAR İNKAR ETTİ
Şeytan kelimesini daha önce ne anlama geldiğini izah etmeye çalışmıştık.İnsanın yaratılışında bir olgu olan fıskın insana yanlış olanları insanın yapması için iblisin fısıldamasıyla ve insanın da bu teklifi kabullenerek o yanlış yolda yürüyen insanlara şeytan demiştik. Şeytanın görevi zaten insanları doğru olan yoldan alıkoymasıdır. Bütün Peygamberler Allah’tan aldıkları vahiylerle insanlara hep vermiş oldukları talimatlar iyileri yapmak ve kötülerden de sakındırmaktır. Ama şeytan tamamen bunun tersini insanlara emretmektedir. Süleyman’ın peygamberliğini ve Allah’tan gelen haberleri inkar eden şeytanlardır. Onlar ancak insanlara doğru olmayan şeyleri öğretmenin peşine düşerler. İşte Babildeki insanlara sihiri ve kadınla erkeğin Arasını Açan kuralları şeytan olanlar yapmaya adım atıyor ve melekler de onların kötüye doğru attıkları adımlarda onlara hizmet ederek yanlışları onlara öğretiyorlerdı.
HARUT VE MARUT.
Dünya hayatı bilindiği gibi iki türlü yola gidebilen insanların barındığı bir yerdir. İman eden ve salih amel işleyenler de bu dünyadan rızıklanmaktadırlar. İman etmeyen inkar eden ve isyan edenler de bu dünyada rızıklanmaktadırlar. Ama Allah Dünya hayatını öyle özgür bir ortamda denemeye tabi tutmuş ki isteyene istediği yönde giderse istediklerini vermektedir.
17/18- Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider.
17/19- Kim de ahreti ister ve bir mü'min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böyleler inin çabası şükre şayandır.
İşte kişilerin istedikleri yönde Allah’ın vermesi meleklerle olmaktadır. Melekler insanlar kötülüğü isterlerse kötülüğü öğretirler iyiliği isterlerse de iyiliğin yönünde hizmetlerini sunarlar Dikkat Edildiği zaman “Biz fitneyiz demedikçe onlara öğretmezlerdi.” Yani burada insanlar adımını fitneliğe yanlışlığa doğru atacaklar. Onlarda o öğrenmek istedikleri şeyi öğreteceklerdir.Buradaki bahsedilen sihir. İnsanları kandırmalara sebep olan ve insanların olayları tahlil ve incelemeleri neticesinde onların yanlışlarını anlayabiliyorlar. Yeri gelmişken bu konu ile ilgili aklıma bir hikaye geldi.
Bir Köyde bir ağanın köpeği çok kıymetli imiş. Köpeği iyileştirebilmek için elinde ne kadar varlığı varsa verebilecek kadar kıymetli.sormuş soruşturmuş filan köyde nefesi kuvvetli bir hoca var. Bir muska yazarsa. Senin köpeğin iyileşir. Demişler. O da almış köpeğini hocanın yolunu tutmuş. Hoca benim köpek hastalandı. Köpeğimi iyileştir. Ne istersen vereyim der. Hoca da fazla bir şeye gerek yok. Sen bir kıvırcık kuzu git getir ben de muskayı yazayım der. Adam kıvırcık kuzuyu getirir. muska da köpeğin boynuna asılmıştır. Adam evine döndüğünde. Birkaç gün sonra köpeğin iyileştiğini görür. Ve merak eder ne yazmış bakayım der. Adam muskayı açar.
Muska yazdım Ahmet beyin itine
Ben kavuştum kıvırcık kuzunun etine
İyi olursa da neyime
İyi olmazsa da neyime
Diye yazılı, Bütün canlılarda Allah’ın onun yaratılışında yerleştirdiği koruyucu melekler (hücreler ) vardır. Onlar doktor müdahalesi olmadan bile bazen iyileşmektedirler. İnsandaki ve hayvanlardaki bu hasleti dışardan olur olmaz ilaçlarla müdahale ederek bağışıklık sistemini çökertmektedirler.
Kadınla erkeğin arasının açılması. Ve düşmanlık baş göstermesi. İman etmemiş kıskanç insanlar tarafından bozulmasını istemekle oluşmaktadır.Mümin Olanlar yeryüzündekileri. Bozmak için değil bozulan yeryüzünü düzeltmek için gayret ederler. Ancak kelimeleri konuldukları yerlerden ayıran ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar kafir ve şeytan olanlardır. Onlar girdikleri yerde ekini ve nesli yok ederler. Halbuki Allah. İnsanlara bozgunculuk yapmamayı ekini ve nesli yok etmemeyi emrederken. Onların böyle yanlış davranışta bulunmalarını eleştirmektedir. Bunlar ahiret hayatını kaybedenlerdir.
Pr. SEYYİT KUTUBUN SİHİRLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİNE BİR BAKALIM.
Büyü ve Sihir
Bidat ve Hurafeler NAZAR İÇİN TEMİME
TEMİME: Nazar değmesin diye takılan nazarlık, muska ve tılsım gibi şeylerdir.İslam toplumu içerisine giren bu hastalık çığırından çıkarak önem teşkil edecek şekilde yerleşmiş ve insanların bilmeden şirk’e düşmelerine neden olmuştur. İnsanlar nazar değmemesi, belaların def olması ve kendisine isabet edecek musibetlere karşı
geleceğini düşünerek kendisine temime gibi sığıntılar aramaktadır.Temime’nin çocuklara,hayvanlara, evlere, arabalara vs. eşyaya gelebilecek zararlara karşı kalkan olacağına inanılmaktadır. Bu nedenle nazarın isabetinden ve etkisinden korunmak üzere bazı tedbirlere başvurulmaktadır.
Korunma tedbirleri olarak çocuklara, at, dana, inek,ev, dükkan, otomobil vb. gibi eşyaya nazar boncuğu, at nalı, üzerlik otundan yapılan kolyeler takılmakta özellikle çocuklara kurt, ayı, kartal, leylek gibi hayvanların diş, tırnak ve kemiklerinden yapılan nazarlıklar takılmaktadır. Böylece nazarın isabetinden korutulacağına inanılmaktadır. Nazar isabetinden kurtulmak için nazar muskaları takılmakta, kurşun veya mum döktürülmekte, nefesi keskin hocalara okutulmaktadır.Bazı yörelerimizde de "tuz çatılmakta", "un yakılmakta" , "üzerlik otu" yakılarak dumanı ile tütsülenilmektedir ve hurafedir.
Hadisi şerifte Peygamberimiz (s.a.v.) : “(Nazar değmesin diye) Kim bir temime takarsa Allah o kimsenin muradını tamam etmesin. Temime takan bir kimseye Allah bir menfaat vermesin.” buyurmuştur. [1]
• »
SİHİR, BÜYÜ, TILSIM: GERÇEKLER VE EFSANELER
büyü

çok merak ediyorum çevrenizde hiç büyü yaptırdım ve sonuç aldım diyen kimse varmı? Büyüye inanıyorum ama bu devirde uygulayabilen insanların sayısının cok az olacagını düsünüyorum.Duydugunuz bildiginiz emin oldugunuz büyü yaptırdım tuttu örnekleri varmı?
• »
Büyü Var mıdır? Nasıl anlaşılır?
Şeytan hiç bir zaman insanların huzur içinde, mutlu bir hayat geçirmelerini istemez. İstediği tek şey vardır; bütün insanları kendisiyle birlikte cehenneme sürüklemek. Bunun için de elindeki bütün imkânları seferber eder. İnsanları kandırmak için her türlü hileye başvurur.
Büyü de; şeytanın bu hilelerinden biridir. Şeytanın insanları bu dünya hayatında mutsuz etmek ve kendisiyle birlikte cehenneme götürmek için kullandığı korkunç bir tuzak. Şeytanın bir ilmi; büyü, sihir ve hüddam…
Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de bizlere büyünün var olduğunu ifade ediyor ve Kur’ân-ı Kerim âyetleri gereğince büyünün Allahû Tealâ tarafından kesinlikle yasak edildiğini görüyoruz.
»
İrademizin dışındaki güç bize zorla bir şeyler yaptırabilir mi?
Eğer bedeni, bir veya birden fazla cin tesir altına almış ve kendilerine mekân edilmişse, o bedene zorla bir şeyler yaptırabilir. Diledikleri zaman girerler ve diledikleri zaman çıkarlar. Bütün amaçları o bedeni kontrolleri altına almaktır. Bu konuda yetenekli olarak yaratılmışlardır. Bunlar suflî cinlerdir.
7/A’RAF-16: Kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).
(İblis "Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîm’ine onlara karşı (mani olmak için) oturacağım." dedi.
»
Sihir Yapmak ve Yaptırmaktan Sakınmak

"Helak edici şeylerden (bulunan) Allah'a şirk koşmaktan ve sihirden sakının" (Buharî c. 7, s. 29).
Sihir, sebebi gizli olduğu için, hakikate aykırı olarak tahayyül edilen göz boyacılığı ve hilekârlık yolunda cereyan eden bir şeydir. Esrarengizlik, sihrin sebebindeki gizlilik ve incelik zahiri bir câzibe, hile ve kötü maksat sihrin mâhiyetini teşkil etmektedir.
Sihir, muttarid sebepler hilâfına olarak bizzat Allah Teâlâ'nın dilemesiyle meydana gelen ve hârika sayılan işlerden değildir. Zira sihrin bir sebebi vardır. Ancak bu sebebin herkes tarafından bilinmemesinden dolayı harikaymış gibi hayal edilir.
• »
Büyü ve sihir
Hüseyin Hare tarafından Cum, 2006-06-30 15:10 tarihinde gönderildi.
Büyü ve sihrin büyük günahlardan olduğunda şüphe yoktur. Zinanın ise, kebâirden sayıldığı ve bazı yerler itibariyle büyük günahlardan olduğu ifade edilmektedir.
İnsanlar zina edeni iflah etmezler; fakat sihirbazlara, büyücülere teveccüh edebilirler. Bugün, sihir ve sihirbazlık oldukça revaçta. Halbuki bunların hepsi yalancı. Yaptıkları da yalan. Bu arada kendilerinden birtakım harikulâde hallerin zuhuru, onların salâhına delâlet etmez. Zira, Müseylime'de de bazı harikulâde haller vardı; ama sahtekâr ve yalancının biriydi.
»

• Devamını3 yorum oku
• 2701 okuma
Kehanet endüstrisi örgütleniyor
Falcılık ve medyumluk dev bir sektör halini aldı. İstanbul’a Anadolu’dan falcı transferleri yapılıyor. Gizli kapaklı çalışanlar artık kurumsallaştı. Hatta “cinci hocalar” bile internete taşındı. Bazı web sayfaları reyting rekorları kırıyor. Gelişmeleri endişeyle izleyen uzmanlar uyarıyor: “Ümit tacirliği yapan bu kişiler toplumun ruh sağlığını tehdit ediyor.”
“Siz bir periyle evlisiniz, 3 çocuğunuz da bu periden; perilerden kurtulmak için bir beyaz, bir siyah tavuğun kanını alıp bunlarla banyo yapacaksınız; martın 20’sinden sonra şirketiniz büyük ciro yapacak, çok para kazanacaksınız; üç vakte kadar eşinle sorunların çıkacak, kötü günler yaşayacaksın; size kaynananız tarafından muska yapılmış, üç katlı bir evin bahçesindeki ağacın altına gömülmüş. Onu bul, bana getir; sorunların çözülecek.”
»
Cincilerin sözlerinin çoğu şeytan aldatması
"Fala inanma falsız da kalma” sözünün birçok kesimde rağbet gördüğü, cincilere, medyumlara inanmanın toplumsal bir hastalık olarak karşımıza çıktığı bir dönemden geçiyoruz.
Öyle bir dönem ki bilen de bilmeyen de çıkıp konuşuyor. Zihinler iyice bulanıyor. İnsanların ötelere uzanan merak duygularını körükleyen birçok konuyu Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Celal Yeniçeri ile konuştuk. Yaklaşık bir yıl önce “UFO” haberlerinin birden bire yaygınlaştığı günlerde “Uzay Ayetleri” eseri piyasaya çıkan Prof. Dr. Celal Yeniçeri ile yaptığımız görüşmede yeni kitabının ilk ipuçlarını da elde ettik.
»
Ruh çağırmak
• Büyü ve Sihir
Sual: Bazı medyumlar, Kaybolan şeyleri ve başınıza gelecekleri de biliyoruz diyorlar. Medyum, fincanla ruh çağırırken Falancanın ruhu gel diyor. Şu, şöyle mi? gibi bir soru sorunca, fincan, evet veya hayır yazılı tarafa yahut harfler üzerinde dolaşarak hareket ediyor. Böylece sorulan şeye cevap verilmiş oluyor. Bazen isabet ettiği de görülüyor. Bunun sebebi nedir?
CEVAP: Kur'an-ı kerimde, gaybı Allah’tan başkasının bilemeyeceği bildiriliyor. (Cin 26)
Gayb, duyu organları ile veya hesap ile, tecrübe ile anlaşılmayan şey demektir. Birisinin altınları çalınır. Medyuma, ruhçuya veya cinci denilen kimselere gidilir. Bunlar, çalanı tarif eder. Bazen isabet ettiği de olur. Çalınan şey, bize göre gayb ise de, çalana ve onu gören başkalarına göre gayb değildir. Onu çalanı bir cin görmüşse, cin çalanı tarif eder ve bulunur. Cin gaybı bilmiş olmaz. Ruh çağırıyoruz denildiğinde de gelen cindir. Cin de geleceği, gaybı bilmez. Bilmediği Kur'an-ı kerimde yazılıdır. (Sebe 14)
»
Büyü kara sektör
Hüseyin Hare tarafından Salı, 2006-05-30 16:02 tarihinde gönderildi.
Kızının baş ağrıları, normal olmayan davranışları, gittikçe içine kapanması, dertli anneyi her geçen gün biraz daha üzüyordu.
Oysa Almanya'dan gelmeden önce Arzu ne kadar da hayat dolu ve mutluydu. Tükiye’ye geleli de çok olmamıştı daha, gelir gelmez kızlarını isteyenler oldu fakat Arzu hiç birini istememişti taliplerinin. Hele son gelenler öyle çok istediler ki oğullarına, babasının Arzu'nun da fikrini alarak verdiği olumsuz yanıt bile vazgeçiremedi onları ve sonunda; ''Biz, bizi istemeyen kızı peşimizden koşturmayı biliriz'' dediler. Zaten ondan sonra başladı bütün dertler. Hangi doktora gittilerse de Arzu'nun derdine çare bulamadılar. Çoğu doktor rahatsızlığın psikolojik olduğunu söyledi, fakat gittikleri psikiyatrlar da derdine derman olamadılar Arzu'nun. Sonunda dertli annenin aklına mahallede her derdi olanın muhakkak uğradığı Metin Hoca geldi. Hiç vakit kaybetmeden Hoca'nın kapısını çaldılar. Aslında hocalıkla ilgisi olmayan bu adam daha çok, büyüyle işi olanların ilk durağıydı. Hoca ayna mendiline baktıktan sonra Arzu'ya büyü yapıldığını söyledi. Büyüyü yapan kişinin tarifini ve adını bile vermişti. İsim ve tarif hemen 'Biz, bizi istemeyen kızı peşimizden koşturmayı biliriz' sözünün sahiplerini akla getiriyordu. Hocanın söylediğine göre sihir Arzu’nun kendisini isteyen gence aşık olması için yapılmıştı. Zaten Arzu'nun kafası da gence verdiği olumsuz yanıt yüzünden oldukça karışmış, pişmanlık belirtileri bile göstermeye başlamıştı. Hatta bir keresinde annesine, “Hayır demekle yanlış yaptık” deyivermişti. Sonunda elini çabuk tutan anne, Metin Hoca'ya istediğinden de fazla para verdi ve kızını kurtardı.
»
için yeterlidir.
Bir de Pr. Dr. Abdulaziz Bayındır Kardeşimizin sihirle ilgiLi araştırmalarına bir bakalım.
BUYU VE SİHİR KAOSU

BÜYÜ VE SİHİR GERÇEĞİ


Büyü... Özellikle, avami sınıf insanların kötü niyetli olanlarının ve bir kısım sosyetik tabakanın hayatının bir parçası haline gelmiş sosyal bir vakıa ve suiistimale çok açık bir konu. Büyü ve sihirle kadın ya da erkeği kişinin kendine sadık bir köle yapması, birine istediği zararı (ölüm dahil) vermesi, zarar vermek istediği insan(lar)ın başına olmadık marazlar gelmesine sebep olması daha birçok şey mümkün görülüyor. Bu, günümüz Türkiye’si ve dünyasında yapılıyor da. Fakat büyücü ya da büyü bozucu olarak piyasada dolaşanların tamamına yakını maalesef dolandırıcı. Bu yüzden, gitmeye niyetlendiğiniz bu tür insanların sizi, beklentinize uygun bir iki laf kalabalığı yapıp soyacağından emin olabilirsiniz.

Gerek din, gerekse sosyal hayat açısından hassas bir konu olması bizi büyü gerçeğini dikkatli ve çok yönlü bir araştırmaya iterken, din ve ilim adamlarının fikirlerinden ve yaşanmış olaylardan da yararlandık.

Sihir ve büyü insanlığın en eski meşguliyetlerinin başında geliyor. Ortaçağda büyü ile uğraştığı iddiasıyla insanlar diri diri yakılırken, bazı yerlerde toplumun lideri veya ilah bile ilan edilebiliyordu büyü ile uğraşanlar. Büyünün ifrat ve tefritten uzak olarak değerlendirilişini Kur’an’da görebiliyoruz. Varlığı, bilim adamlarınca kabul edilmese de Kur’an ve hadis—i şeriflere göre kesin olan büyünün içeriği konusunda bir çok görüş mevcut. İnsanlar tarihin pek çok döneminde büyü ile uğraşmış ve bunu hayatın bir parçası haline getirmiş. Günümüzde ise modern ilmin gelişmesiyle büyü gizli gündem konumuna düşmüş görünüyor. Fakat başta materyalizmin kalesi olan Rusya’da bu tür konuları araştırmak için merkezler kurulduğu da bir gerçek.

Sözlük anlamına bakıldığında sihir, her ne olursa olsun sebebi gizli olan şey anlamına geliyor. Ancak dinin gelenekteki yeri itibariyle sihir sadece bu demek değil. Sebebi gizli olmakla beraber, gerçeğin aksine hayal olunan yıldızcılık, şarlatanlık, hilekarlık yolunda cereyan eden herhangi bir şey anlamına da gelebiliyor. Büyü halk dilinde daha çok bu anlamda kullanılıyor. Çünkü büyü aracılığıyla esrarengiz bir şekilde hakkı batıl, batılı hak diye göstermek mümkün. Nitekim ayet—i kerimede “İnsanların gözlerini sihirlediler” (A’raf 7/116), “Sihirleri sayesinde ipleri ve sopaları onun hayalini büyüledi, çünkü onlar gerçekten yürüyor gibiydiler”(Tâhâ, 20/66), buyruluyor. Bununla beraber büyü kelimesinin yukarıda ifade ettiğimiz kavram dışında sadece “etkileme” anlamında da kullanıldığını görüyoruz. Mesela “Muhakkak ki, güzel sözde sihir vardır” hadis—i şerifinde söz etkileyicilik açısından sihire teşbih edilmiştir. Ancak buradaki sihir bizim konumuz olan büyüden farklıdır. Demek ki esrarengizlik, gizli sebep ile incelik, dış görünüşü itibariyle çekicilik ve bir de kötü maksat sihrin niteliğini belirliyor. Büyünün yasak olup olmadığı konusuna bakıldığında ise İslam alimleri Bakara suresindeki şu ayeti dayanak göstererek yasak olduğunu söylüyorlar: “... Fakat o şeytanlar kafirlerdir ki insanlara sihri ve Babil’deki iki meleğe Harut ve Marut’a indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki onlar (o iki melek) “Biz ancak fitneyiz (imtihan için gönderildik), sakın (sihir, büyü yapıp da) kafir olma” demedikçe hiç kimseye (sihir) öğretmezlerdi. İşte onlardan (o iki melekten) koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğrendiler. Halbuki (sihirbazlar), Allah’ın izni olmadıkça onunla hiç kimseye zarar verecek değillerdir. Onlar ise kendilerini zarara sokacak, onlara faide vemeyecek şeyler öğretiyorlardı. Andolsun, onlar muhakkak biliyorlar ki, onu (sihri) satın alan (ona revaç veren) kimsenin ahiretten hiç bir nasibi yoktur. Onlar kendilerini cidden ne kötü şey mukabilinde sattıklarını bilmiş olsalardı.” (Bakara 102)

Psikiyatr Kerem Doksat, bir sosyal vakıa olarak büyünün var olduğunu kabul etmek gerektiğini söylüyor. Fakat ekliyor: “Şimdiye kadar ispatlanan bir şey olamamış, fakat reyting kaygısıyla hazırlanan bazı programlara bakarsan bugün her şey büyü ile idare ediliyor. Böyle bir şey yok. Keşke olsaydı, memleketin başında ne kadar ahlaksız siyasetçi varsa iki iğne batırırdık onların bebeklerine problem kalmazdı. Ben psikaytr olarak büyü var mı yok mu bunu bilemem. Çünkü ortada ispatlanmış bir şey yok fakat sosyal bir vakıa olarak var. Fakat bugün bazı insanlar bu işten dolar milyoneri olabiliyor ve bir çok aklı başında insan bunun müşterisi.”

Fethullah Gülen Hocaefendi, Fasıldan Fasıla ve İnancın Gölgesinde adlı kitaplarında sihir hakkında şunları söylüyor: “Sihir (büyü) yoktur, inanmam diyenler, ya inkarcılardır ya da gafil tiplerdir... Büyü ve sihrin büyük günahlardan olduğu konusunda şüphe yoktur. Zina ise kebairden sayıldığı ve bazı yerler itibariyle büyük günahlardan olduğu ifade edilmektedir. İnsanlar zina edeni iflah etmezler fakat, sihirbazlara, büyücülere teveccüh edebilirler. Bugün sihir ve sihirbazlık oldukça revaçta. Halbuki bunların hepsi yalancı. Yaptıkları da yalan. Bu arada kendilerinden bazı harikulade hallerin zuhuru, onların salahına dalalet etmez. Zira, Müseylime’de de bazı harikulade haller vardı ama, sahtekar ve yalancının biriydi. Allah korusun, onların söylediklerini tasdikle insan küfre girebilir. Bu hususlara çok dikkat etmek gerekir.”

Neden büyücüye gidilir?

Sihirbazlar işlerini yaparken ilimlerden, edebiyattan, felsefeden, teknolojiden, hatta tabiattaki garip ve acayip yaratılışlardan suiistimaller neticesinde yararlanabiliyorlar. Bu tür ilimleri kendi çıkarları doğrultusunda etkileyici bir şekilde kullanabilen bazıları, insanların hastalandıkları zaman biale doktordan önce kendilerine gelmesini sağlayabiliyorlar. İnsanların doktordan önce büyücüye gitmesinin birçok nedeni var. En başta ekonomik nedenler geliyor. Geçim sıkıntısı içinde ezilen dar gelirli vatandaş, baş ağrılarında bile gidip doktor doktor gezmek yerine hemen her mahallede belki bir kaç tane bulunan ve genelde “hoca” denilen büyücülere gidiyor. Büyücü eğer insaflı biriyse küçük bir hediye karşılığı ya okuyup üflüyor ya da bir muska yazıyor. Ayrıca alınan muskanın veya okunulan şeylerin hiç bir yan etkisi yok, bir daha kontrole gitmeyi de gerektirmiyor! Dahası birçok yerde insanlar bu işi yapanları kendilerine daha yakın buluyorlar, sebebiyse annelerinden ve onun annesinden aynı şeyi görmüş olmaları. Hekimlerin biraz otoriter olması, halka biraz tepeden bakıyor olmaları halkın mecburen kendisine yakın hissettiği büyücüye gitmesine neden oluyor. Bu iş, tabii ki biraz da arz—talep meselesi. Özellikle ruhî sıkıntıları olan insanlar psikiyatrlara gittiği duyulup deli damgası yemekten korkuyor, kolay ve seviyesine uygun olanı, “büyücü”yü seçiyor. Büyünün gizemi ve yayıldıkça abartılan gücü de rağbeti artıran sebeplerden.

Büyü için “hayali gerçek, gerçeği hayal gibi algılamaya neden olduğundan dolayı kötü bir şeydir” diyen İstanbul Müftülüğü Fetva Dairesi Başkanı Abdülaziz Bayındır neden büyücüye gidildiği konusunda uyarıcı ve ağır konuşuyor: “Allah’a kul olamayanlar, kulluk yapacağı kimseler ararlar. Büyücülerin kapısını aşındıranlar, Allah’a kul olamamış kimselerdir. Bunların sayıları çok olduğu için büyücülerin müşterileri de çok olur.”

Psikiyatr Doç. Dr.Kerem Doksat ise insanların neden bu tür kişilere gittiği konusunda, “Büyü ilk insandan bu yana insanların hayatlarında vardı. İlk insanlardan bugünkü insana kadar DNA aynıdır, yani ilk insandan bu yana DNA’da gelen şeyler vardır. Büyü de bu şekilde ilk insandan bu yana devam edegelmiştir. Dünyaya baktığınız zaman birbirinden habersiz birçok kültürün büyü konusunda ortak bazı sembolleri kullandığını görürsünüz. Bunların öğrenilmiş olması mümkün değildir” diyor.

Büyünün gücü nelere yeter?

Büyü ve sihrin kendine göre ve küçümsenmeyecek bir piyasası var. Kitapçılarda birçok pratik büyü kitabı bulmanın yanında, kısa zamanda “piyasa” büyücülerine ulaşmanız da mümkün. Çoğu gerçek dışı olan büyü kitaplarının satışları hiç de fena değil. Kitaplarda en çok tarifi verilen büyülerin başında birini kendine aşık etme, kısmet açma, yapılan her türlü büyüyü bozma gibi şeyler geliyor.

Büyünün sekiz çeşidi

Fahreddin—i Razi tefsirinde sihrin sekiz çeşidini şöyle saymış:

1- Gildani sihri; semavi kuvvetlerle yeryüzüne ait güçlerin karışımı yoluyla meydana getirildiği söylenen ve tılsım adı verilen şeylerdir.

2- Evham sahiplerinin ve kuvvetli kişilerin sihirleri; insan ruhunun terbiye ile kuvvetlenip, tesir gücünün artacağını düşünenlerin büyüleri. Sihrin en tehlikeli olanı budur.

3- Ervah—ı ardıye; cinlerden yardım görme yoluyla yapılan sihirdir ki, bu yolla yapılan ve yapılacak sihirlerin varlığını inkar değil, kabul etmek gerekir.

4- Tahayyülat, yani gözü yanıltmak ve el çabukluğu denilen sihirdir ki, bunlara sihirden ziyade hokkabazlık ve şa’beze adı verilir. Bunun esası duyuları aldatmaktır.

5- Aletlerden istifade ederek acayip şeyler göstermek suretiyle ortaya konan sihir. Firavun’un sihirbazları böyle yapmışlardı; değnekleri civa ile doldururlarmış. Altlarından ısı verilince veya güneşin etkisiyle ısınan ipler ve değnekler hemen harekete geçip kaymaya ve yürümeye başlarmış.

6- Birtakım maddelerin ve ilaçların kimyevi özelliklerinden yararlanarak yapılan sihirlerdir.

7- Ta’lik kalb(kalbi çelme) suretiyle yapılan sihirdir. Sihirbaz kişinin duyu ve düşüncelerine etki ederek (ümit, korku) yapacağını yapar.

8- Koğuculuk, fitnecilik gibi el altından yürütülen gizli fitne ve tezvirat, akla, hayale gelmez bozgunculuk, vasıtalı veya doğrudan tahrikler ve aldatmalar ile yapılan sihirdir ki, halk arasında en bol ve en yaygın kısmı da budur.

Büyüyle uğraşanların çoğu konuşmak istemiyor, kamuoyunun önüne çıkmaktan çekiniyorlar. Konuşabildiklerimize, “Neden size geliyorlar, ne istiyorlar?” sorusunu yönelttiğimizde, cevap kısa oluyor: “Öyle istiyorlar.” Gelenlerin başlıca isteği, normal yollardan sahip olmayacağına inandıkları birşeyleri büyü yoluyla elde etmek. Mesela tek taraflı aşklarda, aşkına karşılık bulamayan taraf, yaptırdığı büyü ile istediğine ulaşabiliyor. Bu tür büyü yapan M.T’nin anlattıkları bir hayli ilginç: “Birgün genç bir adam geldi, bir kızı istediğini fakat onun kendisini kabul etmediğini söyledi. Kızın ailesi Almanya’daymış. Zengin bir aile. Gencin amacı, mutlu bir yuva kurmaktan çok kızla evlenip Almanya’ya işçi olarak gidebilmek. Genç, “Hoca eğer bu kızı bana aşık edip evlenmemi sağlarsan sana 5000 mark veririm” diye teklifte bulundu. Büyü yaptım. Kısa bir süre sonra bir aile geldi yanıma. Anladım ki gelen aile benim büyü yaptığım kızın ailesi. Kızın anormalleşmesi sonrası bana gelmişler, ben de gençten aldığım para kadar bir ücret karşılığında yaptığım büyüyü bozdum.”

Ölümüne büyü

Bunun yanında, gariptir, büyücülerden en çok istenen “iş”lerden biri, kadınların kocasının kendisine ve ailesine bağlanması. Güney şehirlerinde kadınlar, kocalarının arasının aileleri ile fazla iyi olmasını istemiyor. Kadın kaynanası ile geçinemiyorsa hemen gidip büyü yaptırıyor ve kocası ile ailesinin arısını açabiliyor. Tabii aynı şeyi daha uyanık olması durumunda kayınvalidenin yapması da mümkün.

İstenilen en kötü şey ise istemediği birini öldürmek için yapılan büyüler. Yapanın ve yaptıranın kesinlikle katil olmasına rağmen yüzmilyonlarca para karşılığı bunu yaptırmak isteyenler çıkmıyor değil. Bu şekilde yapılan büyülerde daha çok sabun, yağ gibi zaman içinde eriyen maddeler kullanılıyor. Değişik işlemlerden geçen madde sabun ise suya atılıyor, yağ ise toprağa gömülüyor. Sabun veya yağ eridikçe büyü yapılan insanlar da zayıflayıp sonunda ölüyorlar, tabii daha önce bu maddeyi bulup sihiri bozamazsanız. Peygamber Efendimiz(s.a.v)’e yapılan büyünün de bu şekilde yapıldığı rivayet ediliyor.

Bunun yanında istihbarat çalışmalarından tutun da kayıp eşyaları bulmak gibi birçok konu büyücülerin menüsünde bulunuyor. Dünyada KGB ve CIA gibi bazı istihbarat örgütlerinin bu tür yöntemleri istihbarat çalışmalarında kullandıkları söyleniyor.

Büyü yapılan insanlarda hangi çeşidi olursa olsun başlangıçta hep aynı belirtiler görülüyor: Alında ve ense kökünde ağrı, gözlerde ağırlık, dikkati toplayamama, çalışmadığınız halde aşırı yorgunluk.

Prof. Süleyman Ateş, bazı çevrelerde yanlış anlaşıldığı üzere büyünün İslam’a ya da hassaten dine mahsus bir şey olmadığını belirtiyor. Prof. Ateş, “İslam büyüyü yasaklamaştır. Yapılan büyüyü bozmanın ilk yolu da büyü değil Allah’a sığınmaktır. O istemedikten sonra kula hiç bir şey zarar veremez. Cinler olmadan büyü yapıldığını da zannetmiyorum. Bu İslam’la birlikte gelmiş değilidir. Fakat bugün yapılan bir şeyin cinlerle ilgisi yoktur. Yapılan kötü büyüyü bozmak için de okuma yapılabilir fakat muska yazmak mekruhtur. Küfür kabul edenler bile var. Karışılığında para almak doğru değildir. Tedavi için bazı dualar okunması karşılığında ise bir miktar ücret alınabilir. Efendimiz (s.a.v) döneminde buna benzer şeyler yaşanmış. Yahudlikte büyünün yeri büyüktür. Aynı şey Hıristiyanlık içinde geçerlidir” diyor.

Eğer büyü yapıldıysa..

İslam alimleri, büyüden kurtulmanın yolunun ancak Kur’an okumak, Hz. Peygamber’den rivayet edilen duaları okuyup Allah’a sığınmakla mümkün olacağını belirterek medyumlara gidilmesini yasaklıyorlar. Abdülaziz Bayındır’a göre de büyüyü bozmak için büyücüye gitmeye gerek yok, çünkü bu eşkıyaya teslim olmak gibi bir şey. Yapılacak şey bol bol Kur’an okumak. Hz. Peygamber’e büyü yapılması sonrası indiği rivayet edilen Felak ve Nas surelerinin çok okunması alimlerce tavsiye ediliyor. Eğer büyünün tesirindeki kişi bunları başaramıyorsa, sadece büyüyü bozdurmak için gidebilir.

Fakat büyüyü bozdurma konusunda çok dikkatli olmak gerekiyor. Bu konuda hazırlanmış kitaplardaki büyü örnekleri ve bunları bozma yollarını araştırdığımızda korkunç bir durum çıkıyor ortaya. Kur’an’ın kesin olarak reddettiği sihir ve büyüyle ilgili kitapların büyük bölümünde ayet ve hadislerle sinsice, biraz da küstahça alay sözkonusu. Ayrıca, “hayır hatemi” ve “şer hatemi” diye verilen şekillerde (vefklerde) altı köşeli siyon yıldızının yer alması da büyünün Yahidilerle ilgisini gösteriyor. Zaten İslam’dan önce de sihir vardı. İslamdan sonra ise varlığını devam ettirerek sırtını dini motiflere dayamak suretiyle dini bir hüviyete büründü. Böylece dine olan güveni kullanarak insanlara daha rahat nüfuz etme yoluna yöneldi. Büyücülerin adı da “hoca” olarak anılır oldu. Sonradan bunlara Kur’an ayetlerinin girmesi ise tamamen onların işi. İslamın geldiği toplumlarda var olan büyüleri yasaklaması üzerine, daha önceki çeşitli harfler ve şekillerin yerine Kur’an ayetlerini yerleştirerek İslami bir kılıf geçirilmiş büyünün üzerine. Konuyla hiç alakası olmayan bir ayetteki bir kelime yüzünden onu oraya yerleştirmişler. Mesela “muhabbet” kelimesi geçen bir ayeti alarak karı—kocanın arasını bulmada kullanmışlar.

Yardım ve çıkar arasındaki ince çizgi

Kendisine büyü yapıldığını düşünen insanların büyük bölümü, eğer çevresinde bu işi bilen ve güveneceği birini bulamazlarsa sahtekarların eline düşüyor. Zaten gidilen büyücünün yaşantısı ve “müşterisine” hemen uzun bir alınacak malzeme listesi çıkarması onu ele veriyor. Büyücülük yapıp çok büyük servetler edinen uyanıkların sayısı az değil. Bunlardan biri, Malatya’nın Kuluncak ilçesine bağlı Hacolar köyünde yaşanmış. Sahtekarlığı ve güvenilmezliğiyle tanınan bir kişinin 17 yaşındaki kızı birgün, “Bana Hz. Muhammet, Hz. Hızır ve Hz. Ali göründü. Ellerime ve kollarıma Allah tarafnıdan yazı yazılıyor. İnsanlara şifa oluyorum, büyü bozuyorum” diye ortaya çıkmış. Akrabaları da bu oyuna ortak olmuş ve etrafa söylentiler yaymışlar. Ardından felçlisi, kısırı, sağırı—dilsizi, akıllısı—delisi civar köy ve ilçelerden akın etmeye başlamış. Sonra da gelsin paralar. Paradan pay isteyen köy muhtarıyla aile anlaşamayınca muhtar sahtekarlığı ihbar etmiş. Meğer kızın kollarına yazılan yazılar da “dağlama” yoluyla yazılıyormuş. Şimdi, o sahtekarlar hakkında dava açılmış.

Yapılan büyüyün fiyatının nasıl belirlendiğini sorduğumuz bir büyücü şunu söylüyor: “Belli bir tarife yok, fiyatı karşımızdaki insanın soyulmaya ne kadar müsaait olduğu durumu belirliyor.”

Peki iyi veya kötü amaçla olsun bu işe insanlar nasıl başlıyorlar? Daha çok usta çırak ilişkisi ile öğreniliyor sihir. Gebzeli S. H’nin hikayesi bu konuda iyi bir örnek: S. H yaklaşık 10 yıl önce torununun bir rahatsızlığı için gitmediği doktor kalmamış. Çare bulamayınca cincileri, büyücüleri dolaşmaya başlamış. Gittiği Osman isminde biri torununa okumuş ve kendisine de bazı şeyler öğretmiş. S. H. kısa süre sonra eline geçirdiği kitaplardan ve başka hocalardan işi daha da ilerletmiş. Şimdi bulunduğu çevrede S. H. herkesin tandığı bir sima. Hatta Anadolu’nun bir çok yerinden bile gelenleri oluyor.

Bu işi sadece insanlara yardım için yapan ender kişilerden biri, Antakyalı Osman Tümkaya. Yaklaşık 5 yıl önce tamamen merakla başlayan serüveni onu bugünlere getirmiş. Elinde “Gizli İlimler” adlı kitaptan başka hiç bir kaynak olmadığını söyleyen Tümkaya, amacının sadece yardım olduğunu belirtiyor. Osman Hoca bir çok büyüyü iyi bilmesine rağmen kendisine gelenlere sadece büyü bozucu bazı dualar okuyor veya muska yazıp veriyor, karşılığındaysa kendi istememek şartı ile verenlerden çok cüzi bir miktar kabul ediyor. Tümkaya; “Yaptığımız işe mânâ ilmi denilebilir. Mânâ ile maddeye sahip olmak. Bu işi yapan insanlar doktorlardan kopuk olmamalı çünkü doktorun yapacağı iş ayırıdır bizim yapacağımız iş ayrıdır. Ben benim yapamayacağım iş değilse hastayı doktora gönderirim, doktor da bunu yapmalı.”

Cinler ve büyü

Cinler büyünün ana unsurlarından biri. Halk dilinde büyü ile uğraşana “cinci” deniyor. Büyünün cinler olmadan yapılamayacağı konusunda büyük oranda fikir birliği var. Büyü sonrası ortaya çıkan rahatsızlıklara da çoğunlukla cinler sebebiyet veriyor. Yani etki cinler vasıtasıyla sağlanıyor. Halk arasında da büyücünün cinlisi daha fazla revaç buluyor. Prof.Dr. Süleyman Ateş, cinlerin büyüdeki yeri için şöyle konuşuyor: “Cinler olmadan büyü yapıldığını zannetmiyorum. Bu İslamla birlikte gelmiş değildir, insanlık tarihi kadar eskidir. Fakat bugün yapılan şeyin cinlerle ilgisi yoktur. Cinler aracılığıyla yapılan büyüde de eğer insan Allah’a sığınan bir kul ise bu ona zarar vermez çünkü cinlerin insanlara zarar vermesi kolay değildir.”

Büyünün cinsiz olabileceğini düşünenler de var. Bazıları ise büyünün fıtrata dayandığını kabul ediyor ama dünyada cinler kullanılarak yapılan büyü devrinin geride kaldığını söylüyorlar. Dayanaklarıysa İbni Haldun’un “Cinlere dayanarak büyü yapma devri kapanmışıtır” sözü.

Dünyada büyü

Büyü bütün milletlerin kültürlerinde yer etmiş durumda. Materyalizmin merkezi sayılan Rusya’da bile devletin bir “büyü merkezi” kurmasına rağmen başta bilim adamlarımız olmak üzere bizim büyü gibi parapsikolojik konuları değil kabul etmek, tartışmayı bile geri kafalılık sayması anlaşılmaz bir tavır gibi görülüyor. Araştırmacı Yazar Ahmet Ersöz’e göre Türkiye birçok konuda olduğu gibi bu konuda da dünyadan çok geri kalıyor. Dünyada büyü ile ilgili çalışmalar da daha çok istihbarat ve sağlık üzerinde yoğunlaşıyor.

Ahvarta (gizli işler) Hintlilerin en ünlü büyü kitapları. Kitaptaki bilgiler yüzyıllarca toplumun kast sisitemine uygun olarak sadece Brahma kastına açıklanmış. Ahvarta Veda bitkilerin sağaltıcı ve bilici değiştirici gücünü de büyüde kullanır. Ahvarta Veda’da yaşamı sonsuz kılmaktan, tanrılarla iletişime geçmekten, altın elde etmeye kadar ritüel tanımlanmıştır.

Çin’de büyü mesleği çok eskilere dayanıyor. Çin’deki okkültizmin temel üç özelliği; toplumun tüm kesimlerinin okkült uygulamaları ve büyüyle ilgilenmesi, her olayın bir cin işi olduğuna inanılması ve Lao—Tze”nin gizemli öğretisi. İlginç bir nokta, Süleyman’ın Anahtarı gibi Batı büyü kitaplarında bulunan pek çok motif ve öğenin Çin büyüsünde de varlığını sürdürmesi.

Tılsım ve muskalar hiçbir yerde olmadığı kadar Çin’de yaygındır. Muska yardımıyla gök gürültüsü çıkarmak ve şimşek çaktırmak Çin büyücülüğünün en önemli öğesi durumunda. Ruhlarla konuşma ve kehanet konusunda da Çin büyücüleri ve falcılarının ünü kıtaları aşmıştır.

Yahudilerde büyücülük

Arap kaynaklarına göre dünyanın en büyük büyücüleri, Yahudiler. Okkültizm kitapları Kabbala, türlü büyüleri en gizemli biçimlerde tarif ediyor. Ünlü Enuş’un kitabının Hz. Süleyman ve Hz. Musa’dan kaldığı iddia ediliyor? Hermes’in kitabı ise Mısır tanrısı Thot’un büyü üzerine çalışmalarını anlatıyor. 525 cilt olduğu iddia edilen bu kitap dizisi pek çok Yahudi’yi etkilemiş ve ve Hermetizm’in kurulmasına yol açmış. Başka bir büyü kitabı Zohar da zamanla Yahudi büyücülüğünün en önemli kaynaklarından biri haline geldi. Ölümle ilgili büyülerin yer aldığı ve kara büyünün temelini teşkil eden “Süleyman Anahtarı” pek çok ölüm reçeteleri ve nefret büyüleri içermekteydi. Yahudilerin inanışına göre İsrail’in 3. kralı Davud’un oğlu Kral Süleyman büyücülerin en büyüğüydü. Burada Yahudiler kendi peygamberine büyücü sıfatını yakıştıran ilk millet olmakla dikkat çekiyorlar.

Abdülaziz Bayındır: Peygamber Efendimiz’e büyü yapıldığı kesin değil

— Büyü nedir? Büyünün İslam’daki yeri nedir?

Büyü; gerçek sebebi gizli olduğundan başka şekilde hayal edilen göz bağlama, şarlatanlık ve hilekarlık demektir. Mesela; Hz. Musa(A.S)’nın asasının bir mucize olarak büyük bir yılana dönüşmesi karşısında bunalan Firavun, sihirbazları yardımına çağırmış, onlar da insanların gözlerini boyamış ve gözlerini korkutmuşlardır.

— Peygamber Efendimiz’e büyü yapıldığı rivayet ediliyor. Allah’ın direkt koruması altında bulunan Peygamberimiz’e büyü nasıl tesir etmiştir?

Hz.Peygamber (s.a.v)’e büyü yapıldığı yolundaki rivayetler kesinlik ifade etmez. Yapılmış olsa bile bunun gözde büyütülecek bir yanı yoktur. Bilindiği gibi Hz. Peygamber (s.a.v)’i öldürmek için çok sayıda komplo kurulmuştur. Ona yapıldığı söylenen sihir de bu komplolardan birisidir. Her türlü kopmlolardan kurtulduğu gibi bundan da kurtulmuştur. Böyle bir olayın Nas ve Felak surelerinin inişine sebep olduğu kabul edilirse, o zaman büyülenen kişilere bu surelerin okunulabileceği gibi güzel bir şeye sebep olmuş olur.

— Muskacılık bir büyü müdür?

Muskayla büyünün bir alakası yok. Kur’an’dan bazı ayetlerin şifa olması için yazılır. Bizim halkımızın bir bölümü Kur’an—ı Kerim’i bilmediğinden dolayı başlarına gelen herhangi bir olayda mecburen hocaya başvurma gereği duyuyorlar. Hoca da ona faydalı olacak birtakım duaları yazıp veriyor. Bundan dolayı muskayla büyünün alakası yoktur.

— Muska yaptırılabilir mi?

Yaptırılabilir manasında değil. Muskayı eğer büyücüler yapıyorsa bu da onların para kazanmak isteğinden ileri gelir.

— Ateistler büyüye inanmadıkları halde neden büyücüye gitme gereği duyuyorlar?

Bir kere Allah’a inanmayan diye bir şey yok. Mesele Allah’a güvenmemek meselesidir. İman güveni gerektirir. Allah’a güvenmeyenler başka çarelere baş vuruyorlar. O başka çare de büyüdür. Onlar aldanıyorlar. Zaten büyünün de manası aldanmaktır.

— Muska, nazar boncuğu vs. türü şeyler insanları kötülükten korur mu?

Muskanın, nazar boncuğunun insanları koruması söz konusu olamaz. Hastalara bazı ayetleri okumak veya bunları yazıp üzerinde taşımak caiz olabilir. Ama şifayı yanlızca Allah’tan beklemek gerekir.

Nihat Kaya (Psikiyatrist): İnsanlar ‘sende büyü var’ diye hasta ediliyor

İnsanda bilinmeyene karşı bir merak vardır. İşin içine kültürel ve dini motifler de katıldı mı halkın kendi düşünce yapısında bunlar mevcut ve dolayısıyla halk bunlara başvurmak zorunda kalıyor. Büyücüler yaptığı işleri törensel yaptıklarından dolayı halka daha cezbedici geliyor. Değişik kesimlerden oraya gidenler manevi boşluktan dolayı da gitmiyor. Maneviyatı iyi olan da gidiyor. Ateist olan da gidiyor. Bu genel bir arayış. İnsanlar çaresizlik anında bu gibi yerlere başvuruyorlar. Bu işin ticaretini yapanlar sende cin var falan gibi laflarla hastaları uzun süre alıkoyarak hastalığının ilerlemesine imkan sağlıyorlar. Sana büyü yapılmış deyip onları oyalıyorlar. Bu hastalar arasında birazcık şüpheci düşünenler varsa ve bu insana bir de sana büyü yapılmış deniyorsa bu insanın şüpheleri daha da artacak ve hastalığı ileri boyutlara gidecektir. Hezayan sistemi artıyor. Bu sistematize hale gelebilir. Beni cin çarptı diyen hastada artık ümit kalmıyor ve hasta hastalığından kurtulamaz hale geliyor. Zaman kaybı büyük olduğu için hasta karşımıza ümitsiz ve hastalığının boyutları artmış bir şekilde geliyor. Bize gelen hastaların yüzde doksanı tıp dışı insanlara gitmişlerdir. Biz bu işlerle uğraşanları radikal bir şekilde karşımıza almamalıyız. Bu bizim zararımıza olur. Bizim toplumumuz tarih boyunca bu tür insanlarıa gitmişlerdir ve gideceklerdir de. Önemli olan bu gidişi azaltıp doğruları halka sunmaktır. Şunu da unutmamak gerekir ki büyü vardır. Ama bu konuyla ilgilenme bazen doktorun boyutunu aşar. Bu noktada yapılması gereken büyüyü bozma yoluna gitmektir ki zaten manevi yönü kuvvetli olan bir kişi bunların üstesinden çok çabuk gelir.

Büyü malzemeleri

Büyü yapan, büyü bozan ve nazara karşı gelen malzemelere ilgi büyük. “Lokman Hekim” adı ile açılan ve binbir türlü baharat satan dükkanlarda büyü yapmaya ve bozmaya yarayan pek çok malzeme satılıyor? Mısır Çarşısı gibi aktarların çoğunlukta olduğu çarşılarda esnaf büyü, nazar ile ilgili malzemelerin çok talep gördüğünü ve mecburen getirdiklerini söylüyorlar. Büyü yapmaya ve bozmaya yarayan kurumuş yarasa, yılan derisi, domuz yağı, yedi dükkan süprüntüsü, ceylan derisinin ayak kısmı, anber, tütsü, öğütülmemiş karabiber, çok çeşitli kurumuş ağaç yaprakları, cavi, mustaki, sarı sandal, kibrit, gülsuyu, mistozu, anber, safran, hint kalemi, bakır, altın, gümüş levha ve bir yığın ürün çok iyi fiyatlar karşılığında satılıyor.





[email protected]

BUYU VE SİHİR KAOSU

BÜYÜ VE SİHİR GERÇEĞİ


Büyü... Özellikle, avami sınıf insanların kötü niyetli olanlarının ve bir kısım sosyetik tabakanın hayatının bir parçası haline gelmiş sosyal bir vakıa ve suiistimale çok açık bir konu. Büyü ve sihirle kadın ya da erkeği kişinin kendine sadık bir köle yapması, birine istediği zararı (ölüm dahil) vermesi, zarar vermek istediği insan(lar)ın başına olmadık marazlar gelmesine sebep olması daha birçok şey mümkün görülüyor. Bu, günümüz Türkiye’si ve dünyasında yapılıyor da. Fakat büyücü ya da büyü bozucu olarak piyasada dolaşanların tamamına yakını maalesef dolandırıcı. Bu yüzden, gitmeye niyetlendiğiniz bu tür insanların sizi, beklentinize uygun bir iki laf kalabalığı yapıp soyacağından emin olabilirsiniz.

Gerek din, gerekse sosyal hayat açısından hassas bir konu olması bizi büyü gerçeğini dikkatli ve çok yönlü bir araştırmaya iterken, din ve ilim adamlarının fikirlerinden ve yaşanmış olaylardan da yararlandık.

Sihir ve büyü insanlığın en eski meşguliyetlerinin başında geliyor. Ortaçağda büyü ile uğraştığı iddiasıyla insanlar diri diri yakılırken, bazı yerlerde toplumun lideri veya ilah bile ilan edilebiliyordu büyü ile uğraşanlar. Büyünün ifrat ve tefritten uzak olarak değerlendirilişini Kur’an’da görebiliyoruz. Varlığı, bilim adamlarınca kabul edilmese de Kur’an ve hadis—i şeriflere göre kesin olan büyünün içeriği konusunda bir çok görüş mevcut. İnsanlar tarihin pek çok döneminde büyü ile uğraşmış ve bunu hayatın bir parçası haline getirmiş. Günümüzde ise modern ilmin gelişmesiyle büyü gizli gündem konumuna düşmüş görünüyor. Fakat başta materyalizmin kalesi olan Rusya’da bu tür konuları araştırmak için merkezler kurulduğu da bir gerçek.

Sözlük anlamına bakıldığında sihir, her ne olursa olsun sebebi gizli olan şey anlamına geliyor. Ancak dinin gelenekteki yeri itibariyle sihir sadece bu demek değil. Sebebi gizli olmakla beraber, gerçeğin aksine hayal olunan yıldızcılık, şarlatanlık, hilekarlık yolunda cereyan eden herhangi bir şey anlamına da gelebiliyor. Büyü halk dilinde daha çok bu anlamda kullanılıyor. Çünkü büyü aracılığıyla esrarengiz bir şekilde hakkı batıl, batılı hak diye göstermek mümkün. Nitekim ayet—i kerimede “İnsanların gözlerini sihirlediler” (A’raf 7/116), “Sihirleri sayesinde ipleri ve sopaları onun hayalini büyüledi, çünkü onlar gerçekten yürüyor gibiydiler”(Tâhâ, 20/66), buyruluyor. Bununla beraber büyü kelimesinin yukarıda ifade ettiğimiz kavram dışında sadece “etkileme” anlamında da kullanıldığını görüyoruz. Mesela “Muhakkak ki, güzel sözde sihir vardır” hadis—i şerifinde söz etkileyicilik açısından sihire teşbih edilmiştir. Ancak buradaki sihir bizim konumuz olan büyüden farklıdır. Demek ki esrarengizlik, gizli sebep ile incelik, dış görünüşü itibariyle çekicilik ve bir de kötü maksat sihrin niteliğini belirliyor. Büyünün yasak olup olmadığı konusuna bakıldığında ise İslam alimleri Bakara suresindeki şu ayeti dayanak göstererek yasak olduğunu söylüyorlar: “... Fakat o şeytanlar kafirlerdir ki insanlara sihri ve Babil’deki iki meleğe Harut ve Marut’a indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki onlar (o iki melek) “Biz ancak fitneyiz (imtihan için gönderildik), sakın (sihir, büyü yapıp da) kafir olma” demedikçe hiç kimseye (sihir) öğretmezlerdi. İşte onlardan (o iki melekten) koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğrendiler. Halbuki (sihirbazlar), Allah’ın izni olmadıkça onunla hiç kimseye zarar verecek değillerdir. Onlar ise kendilerini zarara sokacak, onlara faide vemeyecek şeyler öğretiyorlardı. Andolsun, onlar muhakkak biliyorlar ki, onu (sihri) satın alan (ona revaç veren) kimsenin ahiretten hiç bir nasibi yoktur. Onlar kendilerini cidden ne kötü şey mukabilinde sattıklarını bilmiş olsalardı.” (Bakara 102)

Psikiyatr Kerem Doksat, bir sosyal vakıa olarak büyünün var olduğunu kabul etmek gerektiğini söylüyor. Fakat ekliyor: “Şimdiye kadar ispatlanan bir şey olamamış, fakat reyting kaygısıyla hazırlanan bazı programlara bakarsan bugün her şey büyü ile idare ediliyor. Böyle bir şey yok. Keşke olsaydı, memleketin başında ne kadar ahlaksız siyasetçi varsa iki iğne batırırdık onların bebeklerine problem kalmazdı. Ben psikaytr olarak büyü var mı yok mu bunu bilemem. Çünkü ortada ispatlanmış bir şey yok fakat sosyal bir vakıa olarak var. Fakat bugün bazı insanlar bu işten dolar milyoneri olabiliyor ve bir çok aklı başında insan bunun müşterisi.”

Fethullah Gülen Hocaefendi, Fasıldan Fasıla ve İnancın Gölgesinde adlı kitaplarında sihir hakkında şunları söylüyor: “Sihir (büyü) yoktur, inanmam diyenler, ya inkarcılardır ya da gafil tiplerdir... Büyü ve sihrin büyük günahlardan olduğu konusunda şüphe yoktur. Zina ise kebairden sayıldığı ve bazı yerler itibariyle büyük günahlardan olduğu ifade edilmektedir. İnsanlar zina edeni iflah etmezler fakat, sihirbazlara, büyücülere teveccüh edebilirler. Bugün sihir ve sihirbazlık oldukça revaçta. Halbuki bunların hepsi yalancı. Yaptıkları da yalan. Bu arada kendilerinden bazı harikulade hallerin zuhuru, onların salahına dalalet etmez. Zira, Müseylime’de de bazı harikulade haller vardı ama, sahtekar ve yalancının biriydi. Allah korusun, onların söylediklerini tasdikle insan küfre girebilir. Bu hususlara çok dikkat etmek gerekir.”

Neden büyücüye gidilir?

Sihirbazlar işlerini yaparken ilimlerden, edebiyattan, felsefeden, teknolojiden, hatta tabiattaki garip ve acayip yaratılışlardan suiistimaller neticesinde yararlanabiliyorlar. Bu tür ilimleri kendi çıkarları doğrultusunda etkileyici bir şekilde kullanabilen bazıları, insanların hastalandıkları zaman biale doktordan önce kendilerine gelmesini sağlayabiliyorlar. İnsanların doktordan önce büyücüye gitmesinin birçok nedeni var. En başta ekonomik nedenler geliyor. Geçim sıkıntısı içinde ezilen dar gelirli vatandaş, baş ağrılarında bile gidip doktor doktor gezmek yerine hemen her mahallede belki bir kaç tane bulunan ve genelde “hoca” denilen büyücülere gidiyor. Büyücü eğer insaflı biriyse küçük bir hediye karşılığı ya okuyup üflüyor ya da bir muska yazıyor. Ayrıca alınan muskanın veya okunulan şeylerin hiç bir yan etkisi yok, bir daha kontrole gitmeyi de gerektirmiyor! Dahası birçok yerde insanlar bu işi yapanları kendilerine daha yakın buluyorlar, sebebiyse annelerinden ve onun annesinden aynı şeyi görmüş olmaları. Hekimlerin biraz otoriter olması, halka biraz tepeden bakıyor olmaları halkın mecburen kendisine yakın hissettiği büyücüye gitmesine neden oluyor. Bu iş, tabii ki biraz da arz—talep meselesi. Özellikle ruhî sıkıntıları olan insanlar psikiyatrlara gittiği duyulup deli damgası yemekten korkuyor, kolay ve seviyesine uygun olanı, “büyücü”yü seçiyor. Büyünün gizemi ve yayıldıkça abartılan gücü de rağbeti artıran sebeplerden.

Büyü için “hayali gerçek, gerçeği hayal gibi algılamaya neden olduğundan dolayı kötü bir şeydir” diyen İstanbul Müftülüğü Fetva Dairesi Başkanı Abdülaziz Bayındır neden büyücüye gidildiği konusunda uyarıcı ve ağır konuşuyor: “Allah’a kul olamayanlar, kulluk yapacağı kimseler ararlar. Büyücülerin kapısını aşındıranlar, Allah’a kul olamamış kimselerdir. Bunların sayıları çok olduğu için büyücülerin müşterileri de çok olur.”

Psikiyatr Doç. Dr.Kerem Doksat ise insanların neden bu tür kişilere gittiği konusunda, “Büyü ilk insandan bu yana insanların hayatlarında vardı. İlk insanlardan bugünkü insana kadar DNA aynıdır, yani ilk insandan bu yana DNA’da gelen şeyler vardır. Büyü de bu şekilde ilk insandan bu yana devam edegelmiştir. Dünyaya baktığınız zaman birbirinden habersiz birçok kültürün büyü konusunda ortak bazı sembolleri kullandığını görürsünüz. Bunların öğrenilmiş olması mümkün değildir” diyor.

Büyünün gücü nelere yeter?

Büyü ve sihrin kendine göre ve küçümsenmeyecek bir piyasası var. Kitapçılarda birçok pratik büyü kitabı bulmanın yanında, kısa zamanda “piyasa” büyücülerine ulaşmanız da mümkün. Çoğu gerçek dışı olan büyü kitaplarının satışları hiç de fena değil. Kitaplarda en çok tarifi verilen büyülerin başında birini kendine aşık etme, kısmet açma, yapılan her türlü büyüyü bozma gibi şeyler geliyor.

Büyünün sekiz çeşidi

Fahreddin—i Razi tefsirinde sihrin sekiz çeşidini şöyle saymış:

1- Gildani sihri; semavi kuvvetlerle yeryüzüne ait güçlerin karışımı yoluyla meydana getirildiği söylenen ve tılsım adı verilen şeylerdir.

2- Evham sahiplerinin ve kuvvetli kişilerin sihirleri; insan ruhunun terbiye ile kuvvetlenip, tesir gücünün artacağını düşünenlerin büyüleri. Sihrin en tehlikeli olanı budur.

3- Ervah—ı ardıye; cinlerden yardım görme yoluyla yapılan sihirdir ki, bu yolla yapılan ve yapılacak sihirlerin varlığını inkar değil, kabul etmek gerekir.

4- Tahayyülat, yani gözü yanıltmak ve el çabukluğu denilen sihirdir ki, bunlara sihirden ziyade hokkabazlık ve şa’beze adı verilir. Bunun esası duyuları aldatmaktır.

5- Aletlerden istifade ederek acayip şeyler göstermek suretiyle ortaya konan sihir. Firavun’un sihirbazları böyle yapmışlardı; değnekleri civa ile doldururlarmış. Altlarından ısı verilince veya güneşin etkisiyle ısınan ipler ve değnekler hemen harekete geçip kaymaya ve yürümeye başlarmış.

6- Birtakım maddelerin ve ilaçların kimyevi özelliklerinden yararlanarak yapılan sihirlerdir.

7- Ta’lik kalb(kalbi çelme) suretiyle yapılan sihirdir. Sihirbaz kişinin duyu ve düşüncelerine etki ederek (ümit, korku) yapacağını yapar.

8- Koğuculuk, fitnecilik gibi el altından yürütülen gizli fitne ve tezvirat, akla, hayale gelmez bozgunculuk, vasıtalı veya doğrudan tahrikler ve aldatmalar ile yapılan sihirdir ki, halk arasında en bol ve en yaygın kısmı da budur.

Büyüyle uğraşanların çoğu konuşmak istemiyor, kamuoyunun önüne çıkmaktan çekiniyorlar. Konuşabildiklerimize, “Neden size geliyorlar, ne istiyorlar?” sorusunu yönelttiğimizde, cevap kısa oluyor: “Öyle istiyorlar.” Gelenlerin başlıca isteği, normal yollardan sahip olmayacağına inandıkları birşeyleri büyü yoluyla elde etmek. Mesela tek taraflı aşklarda, aşkına karşılık bulamayan taraf, yaptırdığı büyü ile istediğine ulaşabiliyor. Bu tür büyü yapan M.T’nin anlattıkları bir hayli ilginç: “Birgün genç bir adam geldi, bir kızı istediğini fakat onun kendisini kabul etmediğini söyledi. Kızın ailesi Almanya’daymış. Zengin bir aile. Gencin amacı, mutlu bir yuva kurmaktan çok kızla evlenip Almanya’ya işçi olarak gidebilmek. Genç, “Hoca eğer bu kızı bana aşık edip evlenmemi sağlarsan sana 5000 mark veririm” diye teklifte bulundu. Büyü yaptım. Kısa bir süre sonra bir aile geldi yanıma. Anladım ki gelen aile benim büyü yaptığım kızın ailesi. Kızın anormalleşmesi sonrası bana gelmişler, ben de gençten aldığım para kadar bir ücret karşılığında yaptığım büyüyü bozdum.”

Ölümüne büyü

Bunun yanında, gariptir, büyücülerden en çok istenen “iş”lerden biri, kadınların kocasının kendisine ve ailesine bağlanması. Güney şehirlerinde kadınlar, kocalarının arasının aileleri ile fazla iyi olmasını istemiyor. Kadın kaynanası ile geçinemiyorsa hemen gidip büyü yaptırıyor ve kocası ile ailesinin arısını açabiliyor. Tabii aynı şeyi daha uyanık olması durumunda kayınvalidenin yapması da mümkün.

İstenilen en kötü şey ise istemediği birini öldürmek için yapılan büyüler. Yapanın ve yaptıranın kesinlikle katil olmasına rağmen yüzmilyonlarca para karşılığı bunu yaptırmak isteyenler çıkmıyor değil. Bu şekilde yapılan büyülerde daha çok sabun, yağ gibi zaman içinde eriyen maddeler kullanılıyor. Değişik işlemlerden geçen madde sabun ise suya atılıyor, yağ ise toprağa gömülüyor. Sabun veya yağ eridikçe büyü yapılan insanlar da zayıflayıp sonunda ölüyorlar, tabii daha önce bu maddeyi bulup sihiri bozamazsanız. Peygamber Efendimiz(s.a.v)’e yapılan büyünün de bu şekilde yapıldığı rivayet ediliyor.

Bunun yanında istihbarat çalışmalarından tutun da kayıp eşyaları bulmak gibi birçok konu büyücülerin menüsünde bulunuyor. Dünyada KGB ve CIA gibi bazı istihbarat örgütlerinin bu tür yöntemleri istihbarat çalışmalarında kullandıkları söyleniyor.

Büyü yapılan insanlarda hangi çeşidi olursa olsun başlangıçta hep aynı belirtiler görülüyor: Alında ve ense kökünde ağrı, gözlerde ağırlık, dikkati toplayamama, çalışmadığınız halde aşırı yorgunluk.

Prof. Süleyman Ateş, bazı çevrelerde yanlış anlaşıldığı üzere büyünün İslam’a ya da hassaten dine mahsus bir şey olmadığını belirtiyor. Prof. Ateş, “İslam büyüyü yasaklamaştır. Yapılan büyüyü bozmanın ilk yolu da büyü değil Allah’a sığınmaktır. O istemedikten sonra kula hiç bir şey zarar veremez. Cinler olmadan büyü yapıldığını da zannetmiyorum. Bu İslam’la birlikte gelmiş değilidir. Fakat bugün yapılan bir şeyin cinlerle ilgisi yoktur. Yapılan kötü büyüyü bozmak için de okuma yapılabilir fakat muska yazmak mekruhtur. Küfür kabul edenler bile var. Karışılığında para almak doğru değildir. Tedavi için bazı dualar okunması karşılığında ise bir miktar ücret alınabilir. Efendimiz (s.a.v) döneminde buna benzer şeyler yaşanmış. Yahudlikte büyünün yeri büyüktür. Aynı şey Hıristiyanlık içinde geçerlidir” diyor.

Eğer büyü yapıldıysa..

İslam alimleri, büyüden kurtulmanın yolunun ancak Kur’an okumak, Hz. Peygamber’den rivayet edilen duaları okuyup Allah’a sığınmakla mümkün olacağını belirterek medyumlara gidilmesini yasaklıyorlar. Abdülaziz Bayındır’a göre de büyüyü bozmak için büyücüye gitmeye gerek yok, çünkü bu eşkıyaya teslim olmak gibi bir şey. Yapılacak şey bol bol Kur’an okumak. Hz. Peygamber’e büyü yapılması sonrası indiği rivayet edilen Felak ve Nas surelerinin çok okunması alimlerce tavsiye ediliyor. Eğer büyünün tesirindeki kişi bunları başaramıyorsa, sadece büyüyü bozdurmak için gidebilir.

Fakat büyüyü bozdurma konusunda çok dikkatli olmak gerekiyor. Bu konuda hazırlanmış kitaplardaki büyü örnekleri ve bunları bozma yollarını araştırdığımızda korkunç bir durum çıkıyor ortaya. Kur’an’ın kesin olarak reddettiği sihir ve büyüyle ilgili kitapların büyük bölümünde ayet ve hadislerle sinsice, biraz da küstahça alay sözkonusu. Ayrıca, “hayır hatemi” ve “şer hatemi” diye verilen şekillerde (vefklerde) altı köşeli siyon yıldızının yer alması da büyünün Yahidilerle ilgisini gösteriyor. Zaten İslam’dan önce de sihir vardı. İslamdan sonra ise varlığını devam ettirerek sırtını dini motiflere dayamak suretiyle dini bir hüviyete büründü. Böylece dine olan güveni kullanarak insanlara daha rahat nüfuz etme yoluna yöneldi. Büyücülerin adı da “hoca” olarak anılır oldu. Sonradan bunlara Kur’an ayetlerinin girmesi ise tamamen onların işi. İslamın geldiği toplumlarda var olan büyüleri yasaklaması üzerine, daha önceki çeşitli harfler ve şekillerin yerine Kur’an ayetlerini yerleştirerek İslami bir kılıf geçirilmiş büyünün üzerine. Konuyla hiç alakası olmayan bir ayetteki bir kelime yüzünden onu oraya yerleştirmişler. Mesela “muhabbet” kelimesi geçen bir ayeti alarak karı—kocanın arasını bulmada kullanmışlar.

Yardım ve çıkar arasındaki ince çizgi

Kendisine büyü yapıldığını düşünen insanların büyük bölümü, eğer çevresinde bu işi bilen ve güveneceği birini bulamazlarsa sahtekarların eline düşüyor. Zaten gidilen büyücünün yaşantısı ve “müşterisine” hemen uzun bir alınacak malzeme listesi çıkarması onu ele veriyor. Büyücülük yapıp çok büyük servetler edinen uyanıkların sayısı az değil. Bunlardan biri, Malatya’nın Kuluncak ilçesine bağlı Hacolar köyünde yaşanmış. Sahtekarlığı ve güvenilmezliğiyle tanınan bir kişinin 17 yaşındaki kızı birgün, “Bana Hz. Muhammet, Hz. Hızır ve Hz. Ali göründü. Ellerime ve kollarıma Allah tarafnıdan yazı yazılıyor. İnsanlara şifa oluyorum, büyü bozuyorum” diye ortaya çıkmış. Akrabaları da bu oyuna ortak olmuş ve etrafa söylentiler yaymışlar. Ardından felçlisi, kısırı, sağırı—dilsizi, akıllısı—delisi civar köy ve ilçelerden akın etmeye başlamış. Sonra da gelsin paralar. Paradan pay isteyen köy muhtarıyla aile anlaşamayınca muhtar sahtekarlığı ihbar etmiş. Meğer kızın kollarına yazılan yazılar da “dağlama” yoluyla yazılıyormuş. Şimdi, o sahtekarlar hakkında dava açılmış.

Yapılan büyüyün fiyatının nasıl belirlendiğini sorduğumuz bir büyücü şunu söylüyor: “Belli bir tarife yok, fiyatı karşımızdaki insanın soyulmaya ne kadar müsaait olduğu durumu belirliyor.”

Peki iyi veya kötü amaçla olsun bu işe insanlar nasıl başlıyorlar? Daha çok usta çırak ilişkisi ile öğreniliyor sihir. Gebzeli S. H’nin hikayesi bu konuda iyi bir örnek: S. H yaklaşık 10 yıl önce torununun bir rahatsızlığı için gitmediği doktor kalmamış. Çare bulamayınca cincileri, büyücüleri dolaşmaya başlamış. Gittiği Osman isminde biri torununa okumuş ve kendisine de bazı şeyler öğretmiş. S. H. kısa süre sonra eline geçirdiği kitaplardan ve başka hocalardan işi daha da ilerletmiş. Şimdi bulunduğu çevrede S. H. herkesin tandığı bir sima. Hatta Anadolu’nun bir çok yerinden bile gelenleri oluyor.

Bu işi sadece insanlara yardım için yapan ender kişilerden biri, Antakyalı Osman Tümkaya. Yaklaşık 5 yıl önce tamamen merakla başlayan serüveni onu bugünlere getirmiş. Elinde “Gizli İlimler” adlı kitaptan başka hiç bir kaynak olmadığını söyleyen Tümkaya, amacının sadece yardım olduğunu belirtiyor. Osman Hoca bir çok büyüyü iyi bilmesine rağmen kendisine gelenlere sadece büyü bozucu bazı dualar okuyor veya muska yazıp veriyor, karşılığındaysa kendi istememek şartı ile verenlerden çok cüzi bir miktar kabul ediyor. Tümkaya; “Yaptığımız işe mânâ ilmi denilebilir. Mânâ ile maddeye sahip olmak. Bu işi yapan insanlar doktorlardan kopuk olmamalı çünkü doktorun yapacağı iş ayırıdır bizim yapacağımız iş ayrıdır. Ben benim yapamayacağım iş değilse hastayı doktora gönderirim, doktor da bunu yapmalı.”

Cinler ve büyü

Cinler büyünün ana unsurlarından biri. Halk dilinde büyü ile uğraşana “cinci” deniyor. Büyünün cinler olmadan yapılamayacağı konusunda büyük oranda fikir birliği var. Büyü sonrası ortaya çıkan rahatsızlıklara da çoğunlukla cinler sebebiyet veriyor. Yani etki cinler vasıtasıyla sağlanıyor. Halk arasında da büyücünün cinlisi daha fazla revaç buluyor. Prof.Dr. Süleyman Ateş, cinlerin büyüdeki yeri için şöyle konuşuyor: “Cinler olmadan büyü yapıldığını zannetmiyorum. Bu İslamla birlikte gelmiş değildir, insanlık tarihi kadar eskidir. Fakat bugün yapılan şeyin cinlerle ilgisi yoktur. Cinler aracılığıyla yapılan büyüde de eğer insan Allah’a sığınan bir kul ise bu ona zarar vermez çünkü cinlerin insanlara zarar vermesi kolay değildir.”

Büyünün cinsiz olabileceğini düşünenler de var. Bazıları ise büyünün fıtrata dayandığını kabul ediyor ama dünyada cinler kullanılarak yapılan büyü devrinin geride kaldığını söylüyorlar. Dayanaklarıysa İbni Haldun’un “Cinlere dayanarak büyü yapma devri kapanmışıtır” sözü.

Dünyada büyü

Büyü bütün milletlerin kültürlerinde yer etmiş durumda. Materyalizmin merkezi sayılan Rusya’da bile devletin bir “büyü merkezi” kurmasına rağmen başta bilim adamlarımız olmak üzere bizim büyü gibi parapsikolojik konuları değil kabul etmek, tartışmayı bile geri kafalılık sayması anlaşılmaz bir tavır gibi görülüyor. Araştırmacı Yazar Ahmet Ersöz’e göre Türkiye birçok konuda olduğu gibi bu konuda da dünyadan çok geri kalıyor. Dünyada büyü ile ilgili çalışmalar da daha çok istihbarat ve sağlık üzerinde yoğunlaşıyor.

Ahvarta (gizli işler) Hintlilerin en ünlü büyü kitapları. Kitaptaki bilgiler yüzyıllarca toplumun kast sisitemine uygun olarak sadece Brahma kastına açıklanmış. Ahvarta Veda bitkilerin sağaltıcı ve bilici değiştirici gücünü de büyüde kullanır. Ahvarta Veda’da yaşamı sonsuz kılmaktan, tanrılarla iletişime geçmekten, altın elde etmeye kadar ritüel tanımlanmıştır.

Çin’de büyü mesleği çok eskilere dayanıyor. Çin’deki okkültizmin temel üç özelliği; toplumun tüm kesimlerinin okkült uygulamaları ve büyüyle ilgilenmesi, her olayın bir cin işi olduğuna inanılması ve Lao—Tze”nin gizemli öğretisi. İlginç bir nokta, Süleyman’ın Anahtarı gibi Batı büyü kitaplarında bulunan pek çok motif ve öğenin Çin büyüsünde de varlığını sürdürmesi.

Tılsım ve muskalar hiçbir yerde olmadığı kadar Çin’de yaygındır. Muska yardımıyla gök gürültüsü çıkarmak ve şimşek çaktırmak Çin büyücülüğünün en önemli öğesi durumunda. Ruhlarla konuşma ve kehanet konusunda da Çin büyücüleri ve falcılarının ünü kıtaları aşmıştır.

Yahudilerde büyücülük

Arap kaynaklarına göre dünyanın en büyük büyücüleri, Yahudiler. Okkültizm kitapları Kabbala, türlü büyüleri en gizemli biçimlerde tarif ediyor. Ünlü Enuş’un kitabının Hz. Süleyman ve Hz. Musa’dan kaldığı iddia ediliyor? Hermes’in kitabı ise Mısır tanrısı Thot’un büyü üzerine çalışmalarını anlatıyor. 525 cilt olduğu iddia edilen bu kitap dizisi pek çok Yahudi’yi etkilemiş ve ve Hermetizm’in kurulmasına yol açmış. Başka bir büyü kitabı Zohar da zamanla Yahudi büyücülüğünün en önemli kaynaklarından biri haline geldi. Ölümle ilgili büyülerin yer aldığı ve kara büyünün temelini teşkil eden “Süleyman Anahtarı” pek çok ölüm reçeteleri ve nefret büyüleri içermekteydi. Yahudilerin inanışına göre İsrail’in 3. kralı Davud’un oğlu Kral Süleyman büyücülerin en büyüğüydü. Burada Yahudiler kendi peygamberine büyücü sıfatını yakıştıran ilk millet olmakla dikkat çekiyorlar.

Abdülaziz Bayındır: Peygamber Efendimiz’e büyü yapıldığı kesin değil

— Büyü nedir? Büyünün İslam’daki yeri nedir?

Büyü; gerçek sebebi gizli olduğundan başka şekilde hayal edilen göz bağlama, şarlatanlık ve hilekarlık demektir. Mesela; Hz. Musa(A.S)’nın asasının bir mucize olarak büyük bir yılana dönüşmesi karşısında bunalan Firavun, sihirbazları yardımına çağırmış, onlar da insanların gözlerini boyamış ve gözlerini korkutmuşlardır.

— Peygamber Efendimiz’e büyü yapıldığı rivayet ediliyor. Allah’ın direkt koruması altında bulunan Peygamberimiz’e büyü nasıl tesir etmiştir?

Hz.Peygamber (s.a.v)’e büyü yapıldığı yolundaki rivayetler kesinlik ifade etmez. Yapılmış olsa bile bunun gözde büyütülecek bir yanı yoktur. Bilindiği gibi Hz. Peygamber (s.a.v)’i öldürmek için çok sayıda komplo kurulmuştur. Ona yapıldığı söylenen sihir de bu komplolardan birisidir. Her türlü kopmlolardan kurtulduğu gibi bundan da kurtulmuştur. Böyle bir olayın Nas ve Felak surelerinin inişine sebep olduğu kabul edilirse, o zaman büyülenen kişilere bu surelerin okunulabileceği gibi güzel bir şeye sebep olmuş olur.

— Muskacılık bir büyü müdür?

Muskayla büyünün bir alakası yok. Kur’an’dan bazı ayetlerin şifa olması için yazılır. Bizim halkımızın bir bölümü Kur’an—ı Kerim’i bilmediğinden dolayı başlarına gelen herhangi bir olayda mecburen hocaya başvurma gereği duyuyorlar. Hoca da ona faydalı olacak birtakım duaları yazıp veriyor. Bundan dolayı muskayla büyünün alakası yoktur.

— Muska yaptırılabilir mi?

Yaptırılabilir manasında değil. Muskayı eğer büyücüler yapıyorsa bu da onların para kazanmak isteğinden ileri gelir.

— Ateistler büyüye inanmadıkları halde neden büyücüye gitme gereği duyuyorlar?

Bir kere Allah’a inanmayan diye bir şey yok. Mesele Allah’a güvenmemek meselesidir. İman güveni gerektirir. Allah’a güvenmeyenler başka çarelere baş vuruyorlar. O başka çare de büyüdür. Onlar aldanıyorlar. Zaten büyünün de manası aldanmaktır.

— Muska, nazar boncuğu vs. türü şeyler insanları kötülükten korur mu?

Muskanın, nazar boncuğunun insanları koruması söz konusu olamaz. Hastalara bazı ayetleri okumak veya bunları yazıp üzerinde taşımak caiz olabilir. Ama şifayı yanlızca Allah’tan beklemek gerekir.

Nihat Kaya (Psikiyatrist): İnsanlar ‘sende büyü var’ diye hasta ediliyor

İnsanda bilinmeyene karşı bir merak vardır. İşin içine kültürel ve dini motifler de katıldı mı halkın kendi düşünce yapısında bunlar mevcut ve dolayısıyla halk bunlara başvurmak zorunda kalıyor. Büyücüler yaptığı işleri törensel yaptıklarından dolayı halka daha cezbedici geliyor. Değişik kesimlerden oraya gidenler manevi boşluktan dolayı da gitmiyor. Maneviyatı iyi olan da gidiyor. Ateist olan da gidiyor. Bu genel bir arayış. İnsanlar çaresizlik anında bu gibi yerlere başvuruyorlar. Bu işin ticaretini yapanlar sende cin var falan gibi laflarla hastaları uzun süre alıkoyarak hastalığının ilerlemesine imkan sağlıyorlar. Sana büyü yapılmış deyip onları oyalıyorlar. Bu hastalar arasında birazcık şüpheci düşünenler varsa ve bu insana bir de sana büyü yapılmış deniyorsa bu insanın şüpheleri daha da artacak ve hastalığı ileri boyutlara gidecektir. Hezayan sistemi artıyor. Bu sistematize hale gelebilir. Beni cin çarptı diyen hastada artık ümit kalmıyor ve hasta hastalığından kurtulamaz hale geliyor. Zaman kaybı büyük olduğu için hasta karşımıza ümitsiz ve hastalığının boyutları artmış bir şekilde geliyor. Bize gelen hastaların yüzde doksanı tıp dışı insanlara gitmişlerdir. Biz bu işlerle uğraşanları radikal bir şekilde karşımıza almamalıyız. Bu bizim zararımıza olur. Bizim toplumumuz tarih boyunca bu tür insanlarıa gitmişlerdir ve gideceklerdir de. Önemli olan bu gidişi azaltıp doğruları halka sunmaktır. Şunu da unutmamak gerekir ki büyü vardır. Ama bu konuyla ilgilenme bazen doktorun boyutunu aşar. Bu noktada yapılması gereken büyüyü bozma yoluna gitmektir ki zaten manevi yönü kuvvetli olan bir kişi bunların üstesinden çok çabuk gelir.

Büyü malzemeleri

Büyü yapan, büyü bozan ve nazara karşı gelen malzemelere ilgi büyük. “Lokman Hekim” adı ile açılan ve binbir türlü baharat satan dükkanlarda büyü yapmaya ve bozmaya yarayan pek çok malzeme satılıyor? Mısır Çarşısı gibi aktarların çoğunlukta olduğu çarşılarda esnaf büyü, nazar ile ilgili malzemelerin çok talep gördüğünü ve mecburen getirdiklerini söylüyorlar. Büyü yapmaya ve bozmaya yarayan kurumuş yarasa, yılan derisi, domuz yağı, yedi dükkan süprüntüsü, ceylan derisinin ayak kısmı, anber, tütsü, öğütülmemiş karabiber, çok çeşitli kurumuş ağaç yaprakları, cavi, mustaki, sarı sandal, kibrit, gülsuyu, mistozu, anber, safran, hint kalemi, bakır, altın, gümüş levha ve bir yığın ürün çok iyi fiyatlar karşılığında satılıyor.





[email protected]

BUYU VE SİHİR KAOSU

BÜYÜ VE SİHİR GERÇEĞİ


Büyü... Özellikle, avami sınıf insanların kötü niyetli olanlarının ve bir kısım sosyetik tabakanın hayatının bir parçası haline gelmiş sosyal bir vakıa ve suiistimale çok açık bir konu. Büyü ve sihirle kadın ya da erkeği kişinin kendine sadık bir köle yapması, birine istediği zararı (ölüm dahil) vermesi, zarar vermek istediği insan(lar)ın başına olmadık marazlar gelmesine sebep olması daha birçok şey mümkün görülüyor. Bu, günümüz Türkiye’si ve dünyasında yapılıyor da. Fakat büyücü ya da büyü bozucu olarak piyasada dolaşanların tamamına yakını maalesef dolandırıcı. Bu yüzden, gitmeye niyetlendiğiniz bu tür insanların sizi, beklentinize uygun bir iki laf kalabalığı yapıp soyacağından emin olabilirsiniz.

Gerek din, gerekse sosyal hayat açısından hassas bir konu olması bizi büyü gerçeğini dikkatli ve çok yönlü bir araştırmaya iterken, din ve ilim adamlarının fikirlerinden ve yaşanmış olaylardan da yararlandık.

Sihir ve büyü insanlığın en eski meşguliyetlerinin başında geliyor. Ortaçağda büyü ile uğraştığı iddiasıyla insanlar diri diri yakılırken, bazı yerlerde toplumun lideri veya ilah bile ilan edilebiliyordu büyü ile uğraşanlar. Büyünün ifrat ve tefritten uzak olarak değerlendirilişini Kur’an’da görebiliyoruz. Varlığı, bilim adamlarınca kabul edilmese de Kur’an ve hadis—i şeriflere göre kesin olan büyünün içeriği konusunda bir çok görüş mevcut. İnsanlar tarihin pek çok döneminde büyü ile uğraşmış ve bunu hayatın bir parçası haline getirmiş. Günümüzde ise modern ilmin gelişmesiyle büyü gizli gündem konumuna düşmüş görünüyor. Fakat başta materyalizmin kalesi olan Rusya’da bu tür konuları araştırmak için merkezler kurulduğu da bir gerçek.

Sözlük anlamına bakıldığında sihir, her ne olursa olsun sebebi gizli olan şey anlamına geliyor. Ancak dinin gelenekteki yeri itibariyle sihir sadece bu demek değil. Sebebi gizli olmakla beraber, gerçeğin aksine hayal olunan yıldızcılık, şarlatanlık, hilekarlık yolunda cereyan eden herhangi bir şey anlamına da gelebiliyor. Büyü halk dilinde daha çok bu anlamda kullanılıyor. Çünkü büyü aracılığıyla esrarengiz bir şekilde hakkı batıl, batılı hak diye göstermek mümkün. Nitekim ayet—i kerimede “İnsanların gözlerini sihirlediler” (A’raf 7/116), “Sihirleri sayesinde ipleri ve sopaları onun hayalini büyüledi, çünkü onlar gerçekten yürüyor gibiydiler”(Tâhâ, 20/66), buyruluyor. Bununla beraber büyü kelimesinin yukarıda ifade ettiğimiz kavram dışında sadece “etkileme” anlamında da kullanıldığını görüyoruz. Mesela “Muhakkak ki, güzel sözde sihir vardır” hadis—i şerifinde söz etkileyicilik açısından sihire teşbih edilmiştir. Ancak buradaki sihir bizim konumuz olan büyüden farklıdır. Demek ki esrarengizlik, gizli sebep ile incelik, dış görünüşü itibariyle çekicilik ve bir de kötü maksat sihrin niteliğini belirliyor. Büyünün yasak olup olmadığı konusuna bakıldığında ise İslam alimleri Bakara suresindeki şu ayeti dayanak göstererek yasak olduğunu söylüyorlar: “... Fakat o şeytanlar kafirlerdir ki insanlara sihri ve Babil’deki iki meleğe Harut ve Marut’a indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki onlar (o iki melek) “Biz ancak fitneyiz (imtihan için gönderildik), sakın (sihir, büyü yapıp da) kafir olma” demedikçe hiç kimseye (sihir) öğretmezlerdi. İşte onlardan (o iki melekten) koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğrendiler. Halbuki (sihirbazlar), Allah’ın izni olmadıkça onunla hiç kimseye zarar verecek değillerdir. Onlar ise kendilerini zarara sokacak, onlara faide vemeyecek şeyler öğretiyorlardı. Andolsun, onlar muhakkak biliyorlar ki, onu (sihri) satın alan (ona revaç veren) kimsenin ahiretten hiç bir nasibi yoktur. Onlar kendilerini cidden ne kötü şey mukabilinde sattıklarını bilmiş olsalardı.” (Bakara 102)

Psikiyatr Kerem Doksat, bir sosyal vakıa olarak büyünün var olduğunu kabul etmek gerektiğini söylüyor. Fakat ekliyor: “Şimdiye kadar ispatlanan bir şey olamamış, fakat reyting kaygısıyla hazırlanan bazı programlara bakarsan bugün her şey büyü ile idare ediliyor. Böyle bir şey yok. Keşke olsaydı, memleketin başında ne kadar ahlaksız siyasetçi varsa iki iğne batırırdık onların bebeklerine problem kalmazdı. Ben psikaytr olarak büyü var mı yok mu bunu bilemem. Çünkü ortada ispatlanmış bir şey yok fakat sosyal bir vakıa olarak var. Fakat bugün bazı insanlar bu işten dolar milyoneri olabiliyor ve bir çok aklı başında insan bunun müşterisi.”

Fethullah Gülen Hocaefendi, Fasıldan Fasıla ve İnancın Gölgesinde adlı kitaplarında sihir hakkında şunları söylüyor: “Sihir (büyü) yoktur, inanmam diyenler, ya inkarcılardır ya da gafil tiplerdir... Büyü ve sihrin büyük günahlardan olduğu konusunda şüphe yoktur. Zina ise kebairden sayıldığı ve bazı yerler itibariyle büyük günahlardan olduğu ifade edilmektedir. İnsanlar zina edeni iflah etmezler fakat, sihirbazlara, büyücülere teveccüh edebilirler. Bugün sihir ve sihirbazlık oldukça revaçta. Halbuki bunların hepsi yalancı. Yaptıkları da yalan. Bu arada kendilerinden bazı harikulade hallerin zuhuru, onların salahına dalalet etmez. Zira, Müseylime’de de bazı harikulade haller vardı ama, sahtekar ve yalancının biriydi. Allah korusun, onların söylediklerini tasdikle insan küfre girebilir. Bu hususlara çok dikkat etmek gerekir.”

Neden büyücüye gidilir?

Sihirbazlar işlerini yaparken ilimlerden, edebiyattan, felsefeden, teknolojiden, hatta tabiattaki garip ve acayip yaratılışlardan suiistimaller neticesinde yararlanabiliyorlar. Bu tür ilimleri kendi çıkarları doğrultusunda etkileyici bir şekilde kullanabilen bazıları, insanların hastalandıkları zaman biale doktordan önce kendilerine gelmesini sağlayabiliyorlar. İnsanların doktordan önce büyücüye gitmesinin birçok nedeni var. En başta ekonomik nedenler geliyor. Geçim sıkıntısı içinde ezilen dar gelirli vatandaş, baş ağrılarında bile gidip doktor doktor gezmek yerine hemen her mahallede belki bir kaç tane bulunan ve genelde “hoca” denilen büyücülere gidiyor. Büyücü eğer insaflı biriyse küçük bir hediye karşılığı ya okuyup üflüyor ya da bir muska yazıyor. Ayrıca alınan muskanın veya okunulan şeylerin hiç bir yan etkisi yok, bir daha kontrole gitmeyi de gerektirmiyor! Dahası birçok yerde insanlar bu işi yapanları kendilerine daha yakın buluyorlar, sebebiyse annelerinden ve onun annesinden aynı şeyi görmüş olmaları. Hekimlerin biraz otoriter olması, halka biraz tepeden bakıyor olmaları halkın mecburen kendisine yakın hissettiği büyücüye gitmesine neden oluyor. Bu iş, tabii ki biraz da arz—talep meselesi. Özellikle ruhî sıkıntıları olan insanlar psikiyatrlara gittiği duyulup deli damgası yemekten korkuyor, kolay ve seviyesine uygun olanı, “büyücü”yü seçiyor. Büyünün gizemi ve yayıldıkça abartılan gücü de rağbeti artıran sebeplerden.

Büyü için “hayali gerçek, gerçeği hayal gibi algılamaya neden olduğundan dolayı kötü bir şeydir” diyen İstanbul Müftülüğü Fetva Dairesi Başkanı Abdülaziz Bayındır neden büyücüye gidildiği konusunda uyarıcı ve ağır konuşuyor: “Allah’a kul olamayanlar, kulluk yapacağı kimseler ararlar. Büyücülerin kapısını aşındıranlar, Allah’a kul olamamış kimselerdir. Bunların sayıları çok olduğu için büyücülerin müşterileri de çok olur.”

Psikiyatr Doç. Dr.Kerem Doksat ise insanların neden bu tür kişilere gittiği konusunda, “Büyü ilk insandan bu yana insanların hayatlarında vardı. İlk insanlardan bugünkü insana kadar DNA aynıdır, yani ilk insandan bu yana DNA’da gelen şeyler vardır. Büyü de bu şekilde ilk insandan bu yana devam edegelmiştir. Dünyaya baktığınız zaman birbirinden habersiz birçok kültürün büyü konusunda ortak bazı sembolleri kullandığını görürsünüz. Bunların öğrenilmiş olması mümkün değildir” diyor.

Büyünün gücü nelere yeter?

Büyü ve sihrin kendine göre ve küçümsenmeyecek bir piyasası var. Kitapçılarda birçok pratik büyü kitabı bulmanın yanında, kısa zamanda “piyasa” büyücülerine ulaşmanız da mümkün. Çoğu gerçek dışı olan büyü kitaplarının satışları hiç de fena değil. Kitaplarda en çok tarifi verilen büyülerin başında birini kendine aşık etme, kısmet açma, yapılan her türlü büyüyü bozma gibi şeyler geliyor.

Büyünün sekiz çeşidi

Fahreddin—i Razi tefsirinde sihrin sekiz çeşidini şöyle saymış:

1- Gildani sihri; semavi kuvvetlerle yeryüzüne ait güçlerin karışımı yoluyla meydana getirildiği söylenen ve tılsım adı verilen şeylerdir.

2- Evham sahiplerinin ve kuvvetli kişilerin sihirleri; insan ruhunun terbiye ile kuvvetlenip, tesir gücünün artacağını düşünenlerin büyüleri. Sihrin en tehlikeli olanı budur.

3- Ervah—ı ardıye; cinlerden yardım görme yoluyla yapılan sihirdir ki, bu yolla yapılan ve yapılacak sihirlerin varlığını inkar değil, kabul etmek gerekir.

4- Tahayyülat, yani gözü yanıltmak ve el çabukluğu denilen sihirdir ki, bunlara sihirden ziyade hokkabazlık ve şa’beze adı verilir. Bunun esası duyuları aldatmaktır.

5- Aletlerden istifade ederek acayip şeyler göstermek suretiyle ortaya konan sihir. Firavun’un sihirbazları böyle yapmışlardı; değnekleri civa ile doldururlarmış. Altlarından ısı verilince veya güneşin etkisiyle ısınan ipler ve değnekler hemen harekete geçip kaymaya ve yürümeye başlarmış.

6- Birtakım maddelerin ve ilaçların kimyevi özelliklerinden yararlanarak yapılan sihirlerdir.

7- Ta’lik kalb(kalbi çelme) suretiyle yapılan sihirdir. Sihirbaz kişinin duyu ve düşüncelerine etki ederek (ümit, korku) yapacağını yapar.

8- Koğuculuk, fitnecilik gibi el altından yürütülen gizli fitne ve tezvirat, akla, hayale gelmez bozgunculuk, vasıtalı veya doğrudan tahrikler ve aldatmalar ile yapılan sihirdir ki, halk arasında en bol ve en yaygın kısmı da budur.

Büyüyle uğraşanların çoğu konuşmak istemiyor, kamuoyunun önüne çıkmaktan çekiniyorlar. Konuşabildiklerimize, “Neden size geliyorlar, ne istiyorlar?” sorusunu yönelttiğimizde, cevap kısa oluyor: “Öyle istiyorlar.” Gelenlerin başlıca isteği, normal yollardan sahip olmayacağına inandıkları birşeyleri büyü yoluyla elde etmek. Mesela tek taraflı aşklarda, aşkına karşılık bulamayan taraf, yaptırdığı büyü ile istediğine ulaşabiliyor. Bu tür büyü yapan M.T’nin anlattıkları bir hayli ilginç: “Birgün genç bir adam geldi, bir kızı istediğini fakat onun kendisini kabul etmediğini söyledi. Kızın ailesi Almanya’daymış. Zengin bir aile. Gencin amacı, mutlu bir yuva kurmaktan çok kızla evlenip Almanya’ya işçi olarak gidebilmek. Genç, “Hoca eğer bu kızı bana aşık edip evlenmemi sağlarsan sana 5000 mark veririm” diye teklifte bulundu. Büyü yaptım. Kısa bir süre sonra bir aile geldi yanıma. Anladım ki gelen aile benim büyü yaptığım kızın ailesi. Kızın anormalleşmesi sonrası bana gelmişler, ben de gençten aldığım para kadar bir ücret karşılığında yaptığım büyüyü bozdum.”

Ölümüne büyü

Bunun yanında, gariptir, büyücülerden en çok istenen “iş”lerden biri, kadınların kocasının kendisine ve ailesine bağlanması. Güney şehirlerinde kadınlar, kocalarının arasının aileleri ile fazla iyi olmasını istemiyor. Kadın kaynanası ile geçinemiyorsa hemen gidip büyü yaptırıyor ve kocası ile ailesinin arısını açabiliyor. Tabii aynı şeyi daha uyanık olması durumunda kayınvalidenin yapması da mümkün.

İstenilen en kötü şey ise istemediği birini öldürmek için yapılan büyüler. Yapanın ve yaptıranın kesinlikle katil olmasına rağmen yüzmilyonlarca para karşılığı bunu yaptırmak isteyenler çıkmıyor değil. Bu şekilde yapılan büyülerde daha çok sabun, yağ gibi zaman içinde eriyen maddeler kullanılıyor. Değişik işlemlerden geçen madde sabun ise suya atılıyor, yağ ise toprağa gömülüyor. Sabun veya yağ eridikçe büyü yapılan insanlar da zayıflayıp sonunda ölüyorlar, tabii daha önce bu maddeyi bulup sihiri bozamazsanız. Peygamber Efendimiz(s.a.v)’e yapılan büyünün de bu şekilde yapıldığı rivayet ediliyor.

Bunun yanında istihbarat çalışmalarından tutun da kayıp eşyaları bulmak gibi birçok konu büyücülerin menüsünde bulunuyor. Dünyada KGB ve CIA gibi bazı istihbarat örgütlerinin bu tür yöntemleri istihbarat çalışmalarında kullandıkları söyleniyor.

Büyü yapılan insanlarda hangi çeşidi olursa olsun başlangıçta hep aynı belirtiler görülüyor: Alında ve ense kökünde ağrı, gözlerde ağırlık, dikkati toplayamama, çalışmadığınız halde aşırı yorgunluk.

Prof. Süleyman Ateş, bazı çevrelerde yanlış anlaşıldığı üzere büyünün İslam’a ya da hassaten dine mahsus bir şey olmadığını belirtiyor. Prof. Ateş, “İslam büyüyü yasaklamaştır. Yapılan büyüyü bozmanın ilk yolu da büyü değil Allah’a sığınmaktır. O istemedikten sonra kula hiç bir şey zarar veremez. Cinler olmadan büyü yapıldığını da zannetmiyorum. Bu İslam’la birlikte gelmiş değilidir. Fakat bugün yapılan bir şeyin cinlerle ilgisi yoktur. Yapılan kötü büyüyü bozmak için de okuma yapılabilir fakat muska yazmak mekruhtur. Küfür kabul edenler bile var. Karışılığında para almak doğru değildir. Tedavi için bazı dualar okunması karşılığında ise bir miktar ücret alınabilir. Efendimiz (s.a.v) döneminde buna benzer şeyler yaşanmış. Yahudlikte büyünün yeri büyüktür. Aynı şey Hıristiyanlık içinde geçerlidir” diyor.

Eğer büyü yapıldıysa..

İslam alimleri, büyüden kurtulmanın yolunun ancak Kur’an okumak, Hz. Peygamber’den rivayet edilen duaları okuyup Allah’a sığınmakla mümkün olacağını belirterek medyumlara gidilmesini yasaklıyorlar. Abdülaziz Bayındır’a göre de büyüyü bozmak için büyücüye gitmeye gerek yok, çünkü bu eşkıyaya teslim olmak gibi bir şey. Yapılacak şey bol bol Kur’an okumak. Hz. Peygamber’e büyü yapılması sonrası indiği rivayet edilen Felak ve Nas surelerinin çok okunması alimlerce tavsiye ediliyor. Eğer büyünün tesirindeki kişi bunları başaramıyorsa, sadece büyüyü bozdurmak için gidebilir.

Fakat büyüyü bozdurma konusunda çok dikkatli olmak gerekiyor. Bu konuda hazırlanmış kitaplardaki büyü örnekleri ve bunları bozma yollarını araştırdığımızda korkunç bir durum çıkıyor ortaya. Kur’an’ın kesin olarak reddettiği sihir ve büyüyle ilgili kitapların büyük bölümünde ayet ve hadislerle sinsice, biraz da küstahça alay sözkonusu. Ayrıca, “hayır hatemi” ve “şer hatemi” diye verilen şekillerde (vefklerde) altı köşeli siyon yıldızının yer alması da büyünün Yahidilerle ilgisini gösteriyor. Zaten İslam’dan önce de sihir vardı. İslamdan sonra ise varlığını devam ettirerek sırtını dini motiflere dayamak suretiyle dini bir hüviyete büründü. Böylece dine olan güveni kullanarak insanlara daha rahat nüfuz etme yoluna yöneldi. Büyücülerin adı da “hoca” olarak anılır oldu. Sonradan bunlara Kur’an ayetlerinin girmesi ise tamamen onların işi. İslamın geldiği toplumlarda var olan büyüleri yasaklaması üzerine, daha önceki çeşitli harfler ve şekillerin yerine Kur’an ayetlerini yerleştirerek İslami bir kılıf geçirilmiş büyünün üzerine. Konuyla hiç alakası olmayan bir ayetteki bir kelime yüzünden onu oraya yerleştirmişler. Mesela “muhabbet” kelimesi geçen bir ayeti alarak karı—kocanın arasını bulmada kullanmışlar.

Yardım ve çıkar arasındaki ince çizgi

Kendisine büyü yapıldığını düşünen insanların büyük bölümü, eğer çevresinde bu işi bilen ve güveneceği birini bulamazlarsa sahtekarların eline düşüyor. Zaten gidilen büyücünün yaşantısı ve “müşterisine” hemen uzun bir alınacak malzeme listesi çıkarması onu ele veriyor. Büyücülük yapıp çok büyük servetler edinen uyanıkların sayısı az değil. Bunlardan biri, Malatya’nın Kuluncak ilçesine bağlı Hacolar köyünde yaşanmış. Sahtekarlığı ve güvenilmezliğiyle tanınan bir kişinin 17 yaşındaki kızı birgün, “Bana Hz. Muhammet, Hz. Hızır ve Hz. Ali göründü. Ellerime ve kollarıma Allah tarafnıdan yazı yazılıyor. İnsanlara şifa oluyorum, büyü bozuyorum” diye ortaya çıkmış. Akrabaları da bu oyuna ortak olmuş ve etrafa söylentiler yaymışlar. Ardından felçlisi, kısırı, sağırı—dilsizi, akıllısı—delisi civar köy ve ilçelerden akın etmeye başlamış. Sonra da gelsin paralar. Paradan pay isteyen köy muhtarıyla aile anlaşamayınca muhtar sahtekarlığı ihbar etmiş. Meğer kızın kollarına yazılan yazılar da “dağlama” yoluyla yazılıyormuş. Şimdi, o sahtekarlar hakkında dava açılmış.

Yapılan büyüyün fiyatının nasıl belirlendiğini sorduğumuz bir büyücü şunu söylüyor: “Belli bir tarife yok, fiyatı karşımızdaki insanın soyulmaya ne kadar müsaait olduğu durumu belirliyor.”

Peki iyi veya kötü amaçla olsun bu işe insanlar nasıl başlıyorlar? Daha çok usta çırak ilişkisi ile öğreniliyor sihir. Gebzeli S. H’nin hikayesi bu konuda iyi bir örnek: S. H yaklaşık 10 yıl önce torununun bir rahatsızlığı için gitmediği doktor kalmamış. Çare bulamayınca cincileri, büyücüleri dolaşmaya başlamış. Gittiği Osman isminde biri torununa okumuş ve kendisine de bazı şeyler öğretmiş. S. H. kısa süre sonra eline geçirdiği kitaplardan ve başka hocalardan işi daha da ilerletmiş. Şimdi bulunduğu çevrede S. H. herkesin tandığı bir sima. Hatta Anadolu’nun bir çok yerinden bile gelenleri oluyor.

Bu işi sadece insanlara yardım için yapan ender kişilerden biri, Antakyalı Osman Tümkaya. Yaklaşık 5 yıl önce tamamen merakla başlayan serüveni onu bugünlere getirmiş. Elinde “Gizli İlimler” adlı kitaptan başka hiç bir kaynak olmadığını söyleyen Tümkaya, amacının sadece yardım olduğunu belirtiyor. Osman Hoca bir çok büyüyü iyi bilmesine rağmen kendisine gelenlere sadece büyü bozucu bazı dualar okuyor veya muska yazıp veriyor, karşılığındaysa kendi istememek şartı ile verenlerden çok cüzi bir miktar kabul ediyor. Tümkaya; “Yaptığımız işe mânâ ilmi denilebilir. Mânâ ile maddeye sahip olmak. Bu işi yapan insanlar doktorlardan kopuk olmamalı çünkü doktorun yapacağı iş ayırıdır bizim yapacağımız iş ayrıdır. Ben benim yapamayacağım iş değilse hastayı doktora gönderirim, doktor da bunu yapmalı.”

Cinler ve büyü

Cinler büyünün ana unsurlarından biri. Halk dilinde büyü ile uğraşana “cinci” deniyor. Büyünün cinler olmadan yapılamayacağı konusunda büyük oranda fikir birliği var. Büyü sonrası ortaya çıkan rahatsızlıklara da çoğunlukla cinler sebebiyet veriyor. Yani etki cinler vasıtasıyla sağlanıyor. Halk arasında da büyücünün cinlisi daha fazla revaç buluyor. Prof.Dr. Süleyman Ateş, cinlerin büyüdeki yeri için şöyle konuşuyor: “Cinler olmadan büyü yapıldığını zannetmiyorum. Bu İslamla birlikte gelmiş değildir, insanlık tarihi kadar eskidir. Fakat bugün yapılan şeyin cinlerle ilgisi yoktur. Cinler aracılığıyla yapılan büyüde de eğer insan Allah’a sığınan bir kul ise bu ona zarar vermez çünkü cinlerin insanlara zarar vermesi kolay değildir.”

Büyünün cinsiz olabileceğini düşünenler de var. Bazıları ise büyünün fıtrata dayandığını kabul ediyor ama dünyada cinler kullanılarak yapılan büyü devrinin geride kaldığını söylüyorlar. Dayanaklarıysa İbni Haldun’un “Cinlere dayanarak büyü yapma devri kapanmışıtır” sözü.

Dünyada büyü

Büyü bütün milletlerin kültürlerinde yer etmiş durumda. Materyalizmin merkezi sayılan Rusya’da bile devletin bir “büyü merkezi” kurmasına rağmen başta bilim adamlarımız olmak üzere bizim büyü gibi parapsikolojik konuları değil kabul etmek, tartışmayı bile geri kafalılık sayması anlaşılmaz bir tavır gibi görülüyor. Araştırmacı Yazar Ahmet Ersöz’e göre Türkiye birçok konuda olduğu gibi bu konuda da dünyadan çok geri kalıyor. Dünyada büyü ile ilgili çalışmalar da daha çok istihbarat ve sağlık üzerinde yoğunlaşıyor.

Ahvarta (gizli işler) Hintlilerin en ünlü büyü kitapları. Kitaptaki bilgiler yüzyıllarca toplumun kast sisitemine uygun olarak sadece Brahma kastına açıklanmış. Ahvarta Veda bitkilerin sağaltıcı ve bilici değiştirici gücünü de büyüde kullanır. Ahvarta Veda’da yaşamı sonsuz kılmaktan, tanrılarla iletişime geçmekten, altın elde etmeye kadar ritüel tanımlanmıştır.

Çin’de büyü mesleği çok eskilere dayanıyor. Çin’deki okkültizmin temel üç özelliği; toplumun tüm kesimlerinin okkült uygulamaları ve büyüyle ilgilenmesi, her olayın bir cin işi olduğuna inanılması ve Lao—Tze”nin gizemli öğretisi. İlginç bir nokta, Süleyman’ın Anahtarı gibi Batı büyü kitaplarında bulunan pek çok motif ve öğenin Çin büyüsünde de varlığını sürdürmesi.

Tılsım ve muskalar hiçbir yerde olmadığı kadar Çin’de yaygındır. Muska yardımıyla gök gürültüsü çıkarmak ve şimşek çaktırmak Çin büyücülüğünün en önemli öğesi durumunda. Ruhlarla konuşma ve kehanet konusunda da Çin büyücüleri ve falcılarının ünü kıtaları aşmıştır.

Yahudilerde büyücülük

Arap kaynaklarına göre dünyanın en büyük büyücüleri, Yahudiler. Okkültizm kitapları Kabbala, türlü büyüleri en gizemli biçimlerde tarif ediyor. Ünlü Enuş’un kitabının Hz. Süleyman ve Hz. Musa’dan kaldığı iddia ediliyor? Hermes’in kitabı ise Mısır tanrısı Thot’un büyü üzerine çalışmalarını anlatıyor. 525 cilt olduğu iddia edilen bu kitap dizisi pek çok Yahudi’yi etkilemiş ve ve Hermetizm’in kurulmasına yol açmış. Başka bir büyü kitabı Zohar da zamanla Yahudi büyücülüğünün en önemli kaynaklarından biri haline geldi. Ölümle ilgili büyülerin yer aldığı ve kara büyünün temelini teşkil eden “Süleyman Anahtarı” pek çok ölüm reçeteleri ve nefret büyüleri içermekteydi. Yahudilerin inanışına göre İsrail’in 3. kralı Davud’un oğlu Kral Süleyman büyücülerin en büyüğüydü. Burada Yahudiler kendi peygamberine büyücü sıfatını yakıştıran ilk millet olmakla dikkat çekiyorlar.

Abdülaziz Bayındır: Peygamber Efendimiz’e büyü yapıldığı kesin değil

— Büyü nedir? Büyünün İslam’daki yeri nedir?

Büyü; gerçek sebebi gizli olduğundan başka şekilde hayal edilen göz bağlama, şarlatanlık ve hilekarlık demektir. Mesela; Hz. Musa(A.S)’nın asasının bir mucize olarak büyük bir yılana dönüşmesi karşısında bunalan Firavun, sihirbazları yardımına çağırmış, onlar da insanların gözlerini boyamış ve gözlerini korkutmuşlardır.

— Peygamber Efendimiz’e büyü yapıldığı rivayet ediliyor. Allah’ın direkt koruması altında bulunan Peygamberimiz’e büyü nasıl tesir etmiştir?

Hz.Peygamber (s.a.v)’e büyü yapıldığı yolundaki rivayetler kesinlik ifade etmez. Yapılmış olsa bile bunun gözde büyütülecek bir yanı yoktur. Bilindiği gibi Hz. Peygamber (s.a.v)’i öldürmek için çok sayıda komplo kurulmuştur. Ona yapıldığı söylenen sihir de bu komplolardan birisidir. Her türlü kopmlolardan kurtulduğu gibi bundan da kurtulmuştur. Böyle bir olayın Nas ve Felak surelerinin inişine sebep olduğu kabul edilirse, o zaman büyülenen kişilere bu surelerin okunulabileceği gibi güzel bir şeye sebep olmuş olur.

— Muskacılık bir büyü müdür?

Muskayla büyünün bir alakası yok. Kur’an’dan bazı ayetlerin şifa olması için yazılır. Bizim halkımızın bir bölümü Kur’an—ı Kerim’i bilmediğinden dolayı başlarına gelen herhangi bir olayda mecburen hocaya başvurma gereği duyuyorlar. Hoca da ona faydalı olacak birtakım duaları yazıp veriyor. Bundan dolayı muskayla büyünün alakası yoktur.

— Muska yaptırılabilir mi?

Yaptırılabilir manasında değil. Muskayı eğer büyücüler yapıyorsa bu da onların para kazanmak isteğinden ileri gelir.

— Ateistler büyüye inanmadıkları halde neden büyücüye gitme gereği duyuyorlar?

Bir kere Allah’a inanmayan diye bir şey yok. Mesele Allah’a güvenmemek meselesidir. İman güveni gerektirir. Allah’a güvenmeyenler başka çarelere baş vuruyorlar. O başka çare de büyüdür. Onlar aldanıyorlar. Zaten büyünün de manası aldanmaktır.

— Muska, nazar boncuğu vs. türü şeyler insanları kötülükten korur mu?

Muskanın, nazar boncuğunun insanları koruması söz konusu olamaz. Hastalara bazı ayetleri okumak veya bunları yazıp üzerinde taşımak caiz olabilir. Ama şifayı yanlızca Allah’tan beklemek gerekir.

Nihat Kaya (Psikiyatrist): İnsanlar ‘sende büyü var’ diye hasta ediliyor

İnsanda bilinmeyene karşı bir merak vardır. İşin içine kültürel ve dini motifler de katıldı mı halkın kendi düşünce yapısında bunlar mevcut ve dolayısıyla halk bunlara başvurmak zorunda kalıyor. Büyücüler yaptığı işleri törensel yaptıklarından dolayı halka daha cezbedici geliyor. Değişik kesimlerden oraya gidenler manevi boşluktan dolayı da gitmiyor. Maneviyatı iyi olan da gidiyor. Ateist olan da gidiyor. Bu genel bir arayış. İnsanlar çaresizlik anında bu gibi yerlere başvuruyorlar. Bu işin ticaretini yapanlar sende cin var falan gibi laflarla hastaları uzun süre alıkoyarak hastalığının ilerlemesine imkan sağlıyorlar. Sana büyü yapılmış deyip onları oyalıyorlar. Bu hastalar arasında birazcık şüpheci düşünenler varsa ve bu insana bir de sana büyü yapılmış deniyorsa bu insanın şüpheleri daha da artacak ve hastalığı ileri boyutlara gidecektir. Hezayan sistemi artıyor. Bu sistematize hale gelebilir. Beni cin çarptı diyen hastada artık ümit kalmıyor ve hasta hastalığından kurtulamaz hale geliyor. Zaman kaybı büyük olduğu için hasta karşımıza ümitsiz ve hastalığının boyutları artmış bir şekilde geliyor. Bize gelen hastaların yüzde doksanı tıp dışı insanlara gitmişlerdir. Biz bu işlerle uğraşanları radikal bir şekilde karşımıza almamalıyız. Bu bizim zararımıza olur. Bizim toplumumuz tarih boyunca bu tür insanlarıa gitmişlerdir ve gideceklerdir de. Önemli olan bu gidişi azaltıp doğruları halka sunmaktır. Şunu da unutmamak gerekir ki büyü vardır. Ama bu konuyla ilgilenme bazen doktorun boyutunu aşar. Bu noktada yapılması gereken büyüyü bozma yoluna gitmektir ki zaten manevi yönü kuvvetli olan bir kişi bunların üstesinden çok çabuk gelir.

Büyü malzemeleri

Büyü yapan, büyü bozan ve nazara karşı gelen malzemelere ilgi büyük. “Lokman Hekim” adı ile açılan ve binbir türlü baharat satan dükkanlarda büyü yapmaya ve bozmaya yarayan pek çok malzeme satılıyor? Mısır Çarşısı gibi aktarların çoğunlukta olduğu çarşılarda esnaf büyü, nazar ile ilgili malzemelerin çok talep gördüğünü ve mecburen getirdiklerini söylüyorlar. Büyü yapmaya ve bozmaya yarayan kurumuş yarasa, yılan derisi, domuz yağı, yedi dükkan süprüntüsü, ceylan derisinin ayak kısmı, anber, tütsü, öğütülmemiş karabiber, çok çeşitli kurumuş ağaç yaprakları, cavi, mustaki, sarı sandal, kibrit, gülsuyu, mistozu, anber, safran, hint kalemi, bakır, altın, gümüş levha ve bir yığın ürün çok iyi fiyatlar karşılığında satılıyor.





[email protected]

Buraya Kadar Seyit kutup , Abdul Aziz bayındır. Ve bir çok yorumcuların sihir ve büyü hakkındaki yorumlarını buraya naklettik. Asıl sorun Kuranda geçen kelimelerin Kuranın kastettiği anlamın dışarısına çıkılarak, mana yüklenip öyle düşünülmesinden kaynaklanmaktadır. Genelde ortak görüş olarak, bir beş duyularla algılanamayan bir yaratıktan söz ederek, büyü ve sihirin ana maddesini oluşturmaktadır.İşte cin Kelimesini Kuran Tamamen Bunların Anladıkları ve anlattıkları dışında anlatmıştır. Şimdi Kuran Cin Kelimesini kendi bütünlüğü içerisinde akla ilme kurana ve pratik hayata ters düşmeden detayı ile açıkladıktan sonra olayların daha güzel Anlaşılacağı kanaatindeyim. Aslında Kuranın Anlaşılmasına doğru kitabın içerisinde cin ile ilgili Açıklamaları detayına kadar inceleyip yazmış idim. Şimdi Onu buraya tekrar aktarmaya çalışa
CİN
Bu güne kadar, bize klasik olarak anlatılan dinde Cin: beş duyularla algılanamayan. Dumansız ateşten yaratılan görülmeyen varlıkların adıdır diye tarif ediyorlardı,
Şimdi Kur’an daki anlatılan cin neymiş onu incelemeye çalışalım.
Kur’an’ı okuyup Cin ile ilgili ayetleri tahlil ettiğimizde cinin de Adem şemsiyesi alında olan aklıyla takvasıyla fıskıyla onunda bir insan olduğu onun da Allah’a karşı ibadet ve kullukla sorumlu ve görevli bir varlık olduğu anlaşılacaktır.
51/56” Ben insanları ve cinleri yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım”
Daha öncede bahsettiğim gibi Kur’an daki bir ayetin doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için Kur’an da onunla ilgili geçen bütün ayetler kafada bir projektör gibi şavkarmalı. Kastettiği manayı konu ve Kur’an bütünlüğüne, o konunun ilmine, akla ve pratik hayata ters düşmeden anlayarak yorumlamak gerekiyor.
Edebi anlatım sanatı sadece Kur’an da değil bu anlatış insanın yapısında ve özünde var olan ve her milletin dilinde ve edebiyatında bulunan bir gerçektir
Bizim dilde de Kullanılan deyimlerin ve edebi sanatların bazılarına bir bakalım.
Açık kapı bırakmak: Eğer gerçek anlamında anlamış olsak kapılardan birin açık kalması anlamında anlaşılır.
Ama mecazi anlamını düşündüğümüz zaman ; Bir iş yada sorunla ilgili olarak,son sözü söylemeyip.biraz daha elverişli davranışta bulunma olanağı vermek anlamındadır.
Göz yummak: Gerçek anlamı da anlarsak Gözleri kapamak anlamındadır. Mecazi anlamına baktığımız zaman , ise hoş görmek,bağışlamak ,kusurları görmezlikten gelmek anlamındadır.
Bu örnekleri istediğimiz kadar çoğaltabiliriz Kur’an daki ayetleri de anlarken kurandaki anlatım sanatını iyi kavramak lâzımdır.
Yine cin konumuza dönelim, Örnek verdiğimiz ayette ,Cin ve insan ikisi de adem şemsiyesi altında olduğu halde sanki ikisi ademden farklı ayrı ayrı yaratıklar olduğu sanılmıştır.
Bakınız başka bir ayette hepsi adem şemsiyesi altıda olduğu halde başka başka isimlerle zikredilmiştir.
2/96”Andolsun onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (onlardan) her biri bin yıl yaşatılsın ister. Oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah onların yapmakta olduklarını görendir”
Bakınız Kur’an “ ben insanları ve cinleri” İfadesini kullanırken iki değişik ademden söz etmektedir.” Onları,insanlardan ve şirk koşanlardan” İfadesiyle de üç değişik yaşam biçimine sahip ademden söz etmektedir.
Ayette geçen onlar ifadesiyle Yahudilerden söz ederken insanlar ifadesiyle de yolu belirlenmemiş adamlardan, şirk koşanlar ifadesiyle de puta tapıcılardan söz etmektedir.
Soru 1-Neden Allah orada Cin de insanda adem olduğu halde İbadet ve kullukla görevli ayrı ayrı varlıktan bahsetmektedir.
Bakara suresinin 96. ayeti kerimesinde şirk koşan onlar ve insanlar adem şemsiyesi altında insan olduğu halde sanki insandan ayrı ibadet ve kullukla görevli ayrı ayrı varlık olmadığını bunların hepsi davranış biçimleriyle birbirlerinden farklılaşarak insan oluyorsa “ben insanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım “ ayetinde cin kelimesi neden insandan ayrı bir varlık olarak algılanıyor.
Öyle ise adem şemsiyesi altında sadece davranışlar da farklı olarak ibadet ve kullukla görevli varlıkların hepsi insanın cinslerindendir .
İşte cinle ilgili kafaya takılan soruların insanı rahatlatacak ve kalpleri mutmain edecek cevabı alabilmek için ayetleri sıralamaya çalışalım.
72/1- De ki: "Bana gerçekten şu vahy olundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: -Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur'an dinledik"
72/2- "O (Kur'an), 'gerçeğe ve doğruya' yöneltip-iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimiz'e hiç kimseyi ortak koşmayacağız."
72/3- Elbette, Rabbimiz'in şanı Yücedir. O, ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk."
72/4- "Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz, Allah'a karşı 'bir sürü saçma şeyler' söylemişler."
72/5- "Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah'a karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık."
72/6- "Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı."
72/7- "Ve onlar, sizin de sandığınız gibi Allah'ın hiç kimseyi kesin olarak diriltmeyeceğini sanmışlardı."
72/8- "Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk."
72/9- "Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur."
72/10- "Doğrusu bilmiyoruz; yeryüzünde olanlara bir kötülük mü istendi, yoksa Rableri kendileri için (doğruya iletici) bir hayır mı diledi?"
72/11- "Gerçek şu ki, bizden salih olanlar vardır ve bunun dışında (ya da aşağısında) olanlar da. Biz türlü türlü yolların fırkaları olmuşuz."
72/12- "Biz şüphesiz, Allah'ı yeryüzünde asla aciz bırakamıyacağımızı, kaçmak suretiyle de O’nu hiçbir şekilde aciz bırakamıyacağımızı anladık."
72/13- "Elbette biz, o yol gösterici (Kur'an'ı) işitince, ona iman ettik. Artık kim Rabbine iman ederse, o ne (ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından."
72/14- "Ve elbette bizden Müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte (Allah'a) teslim olanlar, artık onlar 'gerçeği ve doğruyu' araştırıp-bulanlardır."
72/15- “Zulmedenler ise, onlar da cehennem için odun olmuşlardır.”
72/16- “Eğer onlar (insanlar ve cinler), yol üzerinde 'dosdoğru bir istikamet tuttursalardı', mutlaka Biz onlara bol miktarda su içirir (tükenmez bir rızık ve nimet verir)dik.”
Cin suresinde buraya kadar ayetleri nakletmeye çalıştık.
Biz iddia ediyoruz ki yer yüzünde adem şemsiyesi altında insanlardan başka ibadet ve kullukla sorumlu hiçbir varlık yok.
Önce şu soruyu sorarak Kur’an’da çelişkisiz olarak yerine oturan bir cin anlayışını ortaya koyalım.
Cinler adem değilse nasıl olur da ademden olan bir peygamberden Kur’an dinler.
17/94Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demelerinden başkası değildir.
17/95- De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."
Bu ayetlere göre insandan peygamber ancak insanlara peygamber olarak gönderildiğini eğer melek olsaydı meleklerden bir peygamber gönderileceğini vurgularken cinler beş duyu ile algılanamayan varlıklar ise beş duyu ile algılanamayan varlıklardan peygamber gelirdi. Öyleyse adamdan bir peygamberin beş duyu ile algılanamayan varlıklara elçi olarak gelmesi veya vahiy aktarması Kur’an’a ters, ilme ters, akla ters ve pratikte de böyle bir şey olmamıştır.
Ademlerin dışında bütün varlıklarda akıl ve irade olmadığı halde cinlerin “doğrusu bizim beyinsizlerimiz Allah’a karşı saçma şeyler söylemişle” ifadesiyle aklı olduğu halde aklını kullanmayan cinlerden söz etmektedir. “ rabbimizin şanı yücedir o ne bir eş edinmiştir ne de bir çocuk”.
Bu sözü söyleyen cinlerdir.Kuran’ın bütünlüğünde bununla ilgili başka ayetlere baktığımız zaman bu sözü söyleyenlerin Yahudi ve Hıristiyan oldukları anlaşılmaktadır.
9/30:” Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkar edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?”
bazı cinlerin Allah çocuk edindi demesiyle Yahudi ve Hıristiyan olanların Allah’ın oğlu demesi arasında ne fark vardır?. “insanlardan bazı adamlar cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki onların azgınlıklarını arttırırlardı.
Kur’an’ın anlatım sanatına bir bakın sığınma olayı, ilah edinme rab edinme anlamında kullanılmıştır. Bu da Allah’ın yarattıklarından herhangi birine olan sevgi ve ihtiramı Allah’a denk veya Allah’ın üzerinde sevgi ve saygıya sebep oluyorsa Kur’an bunu müşriklikle suçluyor bu da şirkle giden kişinin asla bağışlanamayacağını söylüyor.
4/48:” Gerçekten, Allah, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.
Daha önce de bahsettiğim gibi cini Kur’an yabancı insan anlamında kullanmıştır.insanlardan bazı aklını kullanamayanlar yabancıları gözlerinde öyle büyütmüşler ki her şeyi bilen gayb dan haber veren onları kontrol eden bir anlayışa sahip olduklarından dolayı Allah’tan daha çok korkma ve sığınma ile onlara sığınmışlardır. Eğer Kur’an bir adam yanlış bir yolda giderse onun yanlışını destekleyen bir toplum de oluşursa hem onun yanlışlarını daha çok yanlışa götürerek azgınlaştırır. Samirinin buzağı heykeli yapıp onu destekleyenlerin onu azgınlaştırarak vahiylere karşı duyarlılığının kaybolarak helak olması gibi.
Bugün İslam topluluklarındaki hastalık ilim ve teknoloji de ileri gitmiş Avrupa ve Amerika’nın halkına bağlanması gibi. Batının kültür ve medeniyetini Allah’ın koymuş olduğu medeniyetin yanında adı bile anılmaya değmezken onların medeniyetini tapınılır hale getirmişlerdir.
Yerleri ve gökleri yaratan insanlara aklını takvasını, fısk ve fücurunu Allah verdiği halde ihtiram, saygı, ibadet ve kulluk, hamd ona layık iken maalesef kendileri de yaratılıp ölmelerini bile engelleyemeyen cinlere yabancı adamlara ibadet ve kulluğu ön plana çıkarmışlardır.
İşte Kur’an’ın insanlardan bazı adamların cinlerden(yabancılardan) bazılarına sığınıp onların azgınlıklarını arttırmasının anlamı budur.
Asıl genelde mütercimlerin ve müfessirlerin yanıldığı nokta ayette geçen (cannı) kelimesini cinni diye tercüme etmelerinden kaynaklanmaktadır.
15/27:” Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.”
Kur’an’ın metninde cannı kelimesi geçtiği halde onu cinni diye tercüme etmeleri onunla ilgili bütün ayetlerin yanlış anlaşılmasına sebep olmuştur. Cin yabancı insan can ise insanı ayakta tutan ruhtur enerjidir.
Kur’an’ı kerimin hiçbir yerinde cinni dumansız ateşten yarattık diye bir ayet yoktur. Şeytan, cin, can, iblis kelimelerini Kur’an’ın anlatış biçimine göre kavrayamadıkları için kavram kargaşası çıkmaktadır
Bakınız Kur’an İblisin dışında secde etmişlerdi o cinlerdendi” ifadesiyle insana fısıltı veren,,İnsanı Allah’ın yolundan alıkoymaya çalışan, bir cinden söz ediyor. Ama o adem olan yabancı değil, O insanın asıl yapısına , yaratılışına yerleştirilmiş , takva yolunu bozmak için, var olan bir yabancıdır.bir sestir.
Dağdan gelip bağdakini kovma “Ata sözüne yakışan bir anlatımdır.
Buradaki “ iblis cinlerdendi ifadesi Özgür bir iradeye sahip olan insana yanlışları teklif eden fısıldayan sesi eğer insan kabul eder o yaşamı tercih ederse,bu insanın adı şeytan oluyor. Yani asıl Allah’a ibadet ve kullukla görevli insanı kuşatarak hakkı olmayan yeri işgal edip insanı doğru yoldan alıkoyuyor
Muttaki olanların hayatta yaşarlarken iki amaçları vardır. Birincisi kimseye zulüm yapmamak, başkalarına olan hakları ihlal ederek onları yurtlarından çıkarmamak. İkinci amacı ise hem kendisi hem de kendisinin dışındakilere yapılan haksızlık ve zulümlere rıza göstermemektir.
İşte iblissin görevi muttaki olan yolu engellemektir. Bu anlattığım meseleler.ailelerin toplumları milletleri devletlerin ve bütün dünyanın öz yapısında olan kanayan bir yaradır.
Kendi iktidarını iblisin eline teslim etmiş insanlar başkalarının yurtlarını işgal ederek onlara zulüm yapmışlardır. Dünyada zulüm makinesinin başı olan Amerika iyilik vaatleriyle binlerce kilometre uzaklardan gelerek Afganistan’ı ve Irak’ı işgal ederek mazlum halkı öldürerek yerleşmesi gibi,

Can ve iblis dumansız ateşten yaratılmış enerji olan varlıklardır. Adamdan olan cin ise yabancı insandır. İsa’nın yaratılışı da nasıl ise cin de öyledir.
6/130” Ey insan ve cin topluluğu içinizden size ayetlerimi aktarıp okuyan,ve size bu karşı karşıya kaldığınız gününüzle sizi uyarıp korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar nefislerimize karşı şahadet ederiz derler. Dünya hayatı onları aldattı.kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şahadet ettiler,”
Beş duyularla algılanamayan gözle görülemeyen varlıklar insanlardan olan bir elçi bir peygamber tarafından nasıl uyarılabilir.?
17/93”Yahut altından bir evin olmalı,veya gökyüzüne yükselmelisin üzerimize bizim okuyabileceğimiz,bir kitap indirinceye kadar, senin yükselişine de inanmayız. De ki:Rabbimi yüceltirim. Ben elçi olan bir beşerden başka mıyım.? “
17/94 “ Kendilerine hidayet geldiği zaman ,insanları inanmaktan alıkoyan şey.onların : “Allah elçi olarak bir beşerimi gönderdi ? Demelerin den başkası değildir.”
17/95”Deki: Eğer yeryüzünde (insan değil de) Tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı ,bizde elçi olarak elbette melek gönderirdik.”
Ayetlerden de anlaşıldığı gibi akıl eden düşünen ve her yaptığı iyi veya kötü davranışlardan yetkili ve sorumlu bir varlık kendi cinsinden olan bir elçiyle uyarılıp korkutulduğunu söylüyor.
Cinler beş duyularla algılanamayan varlık 0lsaydı, ayetlere göre Allah peygamber olarak kendi içlerinden beş duyularla algılanamayan peygamberler göndermesi gerekirdi. Öyleyse cinlere peygamber Kur’an anlattığına göre cinlerin insan cinsinden varlıklar olduğu muhakkaktır
46/29” Hani cinlerden bir kaçını ,Kur’an dinlemek üzere sana yönlendirmiştik.Böylece onun huzuruna geldikleri zaman, kulak verin sonra bitirilince,kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.”
46730” Dediler ki gerçekten biz Musa’dan sonra indirilen kendinden öncekileri doğrulayan, bir kitap dinledik. Hakka ve doğru olan yola yöneltip iletmektedir.”
Peygamber (SAV) ve Hıristiyan ve Yahudilerden bir gurup has bel kader geliyorlar. Kur’an’ı dinlediklerinde Kur’an’ın yol gösterici bir kitap olduğunu, kavrayıp kabullenip , kendi kavimlerine uyarıcılar olarak dönüyorlar.
Eğer cinler beş duyularla algılanamayan varlıklar olmuş olsaydı insan olan bir peygamberden nasıl kur!an dinleyebilirlerdi.
Yine cinlerle ilgili ayetleri aktarmaya devam edelim.
34/12” Süleyman içinde, sabah gidişi bir ay akşam dönüşü bir ay olan rüzgâra (boyun eğdirdik)Erimiş Bakır madenlerini ona sel gibi akıttık. Onun eli altında rabbinin izniyle bir kısım cinler vardı,Onlardan kim bizim emrimizden çıkacak olsa.ona çılgın ateşin azabından tattırırdık.”
34/13” Ona dilediği şekilde Kaleler heykeller,havuz büyüklüğünde çanaklar,ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. Ey Davut ailesi Şükrederek çalışın. Kullarımdan şükrederek çalışan azdır.
34/14” Böylece onun ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü onlara asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası Haber vermedi. Artık o yere yıkılıp düşünce açıkça ortaya çıktı ki,Şayet cinler, gaybı bilmiş olsaydı,Böylesine aşağılatıcı bir azap içinde kalıp yaşamazlardı.”
Buraya sebe suresinden aktarmış olduğumuz ayetleri yorumlayacak olursak, Süleyman peygamber babası Davut peygamberden Öylesine güçlü bir devlet mirası teslim almış ki:Çağdaş toplumlara karşı, teknolojik yönden büyük bir üstünlük sağladığı anlaşılıyor. Rüzgârları kullanıp onlardan istifade etmesini başarabiliyor Kendisinin ihtiyacı olan sahalarda yabacı küfür toplumlarından uzman bilgin utsalar çalıştırarak ve bakır madenini kullanmasını keşfederek, muazzam devlet otoritesi kuruyor.
Doğru olan odur ki, Akıllı olan insan başkalarının aklından istifade edebilen insandır.Süleyman peygamber, hem kendisine bağlı olan Müslüman kesimden yapabileceklerini yapıyor yapamadıklarını ise İhtiyaç duydukları konularda ise yabancı toplumlarda (cinlerden) uzman o konuda ehliyeti bilim adamlarını çalıştırmasını başararak Çağdaş düzeyde müreffeh devlet oluşturuyor.
Nasıl her şeyin bir başlangıcı bir gelişmesi bir de sonu varsa,Süleyman peygamberinde,sonu yaklaşmış, Artık otorite sarsılıp, Yavaş yavaş imparatorluk çökmeye başlayınca, Bakanlıklar genel müdürlükler laşkalaşmış, hiyerarşi bozulmuş disiplin de ortadan kalkınca, Cinler Süleyman peygamberin kendi üzerlerinde bir gücü olmadığını görünce istemeyerek çalıştırıldıkları ordudan çekip gidiyorlar
Kur’an sanatsal bir üslûpla anlatarak, İnsanların ,” cinlere ait gaybı bilgiler bildikleri ile ilgili inançlarını yıkarak, Otoriteyi bir asaya , Kurdu da iç ve dış düşmanların istilasıyla, Saltanatın yok oluşunu özetliyor.
Yoksa Süleyman peygamber hem devletin komutanı, hem de bir insanın ağaçtan yapılmış bir deyneğe dayalı kalarak ölmesi ,ve yıllardan sonra asaya dayalı kalarak. Orada kimseden haberi olmadan kurtlar asayı yiyinceye kadar beklemesi ,eşyanın yapısına uygun değildir.Kurana uygun değildir, salim akıl sahibi de bunu kabul etmez.
Böylece Kur’an bir mesaj daha vermektedir sizin tapındığınız o cinler yani gözünüzde büyütüp ilahlaştırdığınız yabancı insanlar ,
Süleyman’ın tahtı çökmeden tahtın yıkılacağını fark edemediler.
Eğer bunu daha önce fark etselerdi istemeyerek çalışmazlar çeker giderlerdi.
Herhalde Kuran’dan cinlerle ilgili yeteri kadar örnekler verdik sanırım. Aklını kullanıp , olayları inceleyen insanlar, üfürükçülerin ve cincilerin azizliğine uğrayarak kendilerini bu yaptıkları hilelerin pençesine kaptırmazlar.
İşte cin ile ilgili detaylı araştırma neticesinde Kuran Onu yabancı insan anlamında kullandığı halde. Her türlü şekle giren ve dumansız ateşten yaratıldığı inancı ile yapmış oldukları yanlışlıklara kılıf olacak malzemeyi bulmuş oluyorlar.
Daha öncede bahsettiğim gibi. Kainatta Kuranın Anlattığına Göre Varlıklar iki ana çatıda toplanmaktadırlar.Ya secde edilen ibadet ve kullukla sorumlu olan varlıklar. Bunlar adem şemsiyesi altında. Renklerine dillerine rollerine din ve yaşam biçimlerine göre isimlendirilmişlerdir. Adem insan. Cin. Şeytan, kafir, Kızıl derili vs. Bir de Adem şemsiyesi altındaki varlıklara secde eden melekler vardır. İşte Kainata bakıldığı zaman. Görülen ve görülmeyen zerreden küreye kadar varlıklar içerisinde olan varlıklar ya Adem şemsiyesi altında olan ibadet ve kullukla sorumlu olanlardır Ya da secde eden insanoğlunun emirlerine amade olan meleklerdir.
Olayları bu açıdan değerlendirdiğimiz zaman Melekler sihir yapmazlar. İnsanların istedikleri istikamette emirlerine amade olur hizmet ederler. Cinler ve şeytanlar da adem şemsiyesi altında olan varlıklardandır. O halde. Tanımladıkları gibi insanların içine girip insanları kandıran döndüren bir varlık yok. İnsanları kandıran döndüren. Ve insanların aralarını açan insan ve cin şeytanlarıdır.
Sonuç Olarak diyebiliriz ki. Süleyman’ın Mülkü Hakkında tartışmaya giren ve inkar edenler insan şeytanlarıdır. Kadın ile erkeğin arasını açan ve bu konuda.kendilerine zarar ve faydası olmayan bilgiyi De öğrenip insanların arasını açanlar yine insan şeytanlarıdır. Eğer Allah İstemese derken kendilerini uyanık tutanlar uyanık durduğu müddetçe aralarının kimse tarafından açılamayacağını vurgulamaktadır. Onlar kötülüğü istedikleri için de melekler kötülüğü öğretiyorlar Bıçak bir melektir. İnsan isterse bıçakla soğan doğrar yemeğini pişirir isterse de. Adamı bıçaklar öldürür bu iki eylemin ikisini de bıçakla yapılmaktadır. Birisi insanlara faydalı helal. Diğeri de insanlara zararlı haram dır. Sihir diye anlattıkları gibi bir olay yoktur.
Gönderen Ali Rıza Borazan
Ali Rıza Borazan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Ali Rıza Borazan Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Miralay (14. January 2011)
Alt 4. July 2009, 12:31 PM   #5
nuh
Katılımcı Üye
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 59
Tesekkür: 0
13 Mesajina 16 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
nuh will become famous soon enoughnuh will become famous soon enough
Standart

(Hicr)50. Benim azabımın elem verici bir azap olduğunu da bildir. 77. Hakikaten bunda iman edenler için bir ibret vardır. (Yunus)36. Onların çoğu zandan başka bir şeye uymaz. Şüphesiz zan, haktan ilimden hiçbir şeyin yerini tutmaz. Allah onların yapmakta olduklarını pek iyi bilendir. (En am)21. Yalan sözlerle Allah'a iftira edenden veya O'nun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir! Şüphe yok ki, zalimler kurtuluşa ermezler! 26. Onlar, hem insanları Peygamber'e yaklaşmaktan vazgeçirmeye çalışırlar, hem de kendileri ondan uzaklaşırlar. Oysa onlar farkında olmadan ancak kendilerini helak ederler.30. Rablerinin huzuruna getirildikleri zaman sen onları bir görsen! Allah: Bu hak değil miymiş? diyecek. Onlar da Rabbimize andolsun ki evet diyecekler. Allah da, Öyle ise inkâr ettiğinizden dolayı azabı tadın! diyecek.55. Böylece suçluların yolu belli olsun diye âyetleri iyice açıklıyoruz.(Taha) 61. Musa onlara: Yazık size! dedi, Allah hakkında yalan uydurmayın! Sonra O, bir azap ile kökünüzü keser! İftira eden, muhakkak perişan olur. 135. De ki: Herkes beklemektedir: Öyle ise siz de bekleyin. Yakında anlayacaksınız; doğru düzgün yolun yolcuları kimmiş ve hidayette olan kimmiş
nuh isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
nuh Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
hiiic (14. January 2011)
Alt 10. July 2009, 02:39 PM   #6
cerezci
Yeni Üye
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 20
Tesekkür: 0
2 Mesajina 4 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0
cerezci will become famous soon enoughcerezci will become famous soon enough
Standart

kısaca şuna cin nedir dendiğinde hemen aklıma fıtrata uzak yabancı manasın da insanlar aklıma gelir.eğer yanlış isem biri beni durdursun..
cerezci isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
cerezci Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (27. October 2010), yeşil (5. November 2011)
Alt 10. July 2009, 06:45 PM   #7
nuh
Katılımcı Üye
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 59
Tesekkür: 0
13 Mesajina 16 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
nuh will become famous soon enoughnuh will become famous soon enough
Standart

(Bakara)99. Andolsun ki sana apaçık âyetler indirdik. Onları ancak fasıklar inkâr eder.147. Gerçek olan, Rabbinden gelendir. O halde kuşkulananlardan olma! 242. Allah size işte böylece âyetlerini açıklar ki düşünüp hakikati anlayasınız.
nuh isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
nuh Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
hiiic (27. October 2010)
Alt 14. January 2011, 12:17 PM   #8
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

hani cinler uçuyordu?

Rahmân SURESİ
33. Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çerçevesinden çıkıp gitmeye gücünüz yetiyorsa geçin. Ancak büyük bir güçle çıkıp gidebilirsiniz.

hani uzaya çıkıyorlardı umuzlarına çıkara? hani haber geitriyorlardı.
Buldular bir cahil toplum, kandırsınlr bakalım...

56. Oralarda gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş güzeller var ki, bunlardan önce onlara ne insan ne de cin dokunmuştur.

cinler? hurilere dokunmak... bunlar hakkaten bizim gibi insanlar.
kış kış cinciler kış kış. cin çıkar mı bilmem ama cinci kazığını çıkarmak gerek
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
hiiic Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Miralay (14. January 2011), yeşil (5. November 2011)
Alt 10. September 2011, 05:07 AM   #9
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

yaaa buraya çok hoşma giden uzun bir yazı yazdım ama sonradan bir hata yaptım hepsi silindi.

neyse kısaca özet geçeyim...





SORU; Canavar varmıdır?



EL CEVAP; Canavar vardır Kuranda geçer inkar etmek küfürdür. Canavarı inkar Allahı peygamberi inkardır. Kim inkar ederse cehenneme gider. Anıldığı yere gelirler, isimleri yukardaki resimde var sakın anmayın, anarsanız gelirler çok fazla araştırıp da merak etmeyin çarparlar. Çok karıştırmayın iman edin gitsin şifa niyetine. İnkar etmekle elinize ne geçerki hem? iman edin inanın canavarı inkar dini mübini inkardır, kafir olursunuz yoksa.

İşte ayet.

Mâide 3
Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, (taş, ağaç vb. ile) vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş (hayvanlar ile) canavarların yediği hayvanlar -ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna- dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyle kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar yoldan çıkmaktır. Bugün kafirler, sizin dininizden (onu yok etmekten) ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı beğendim. Kim, gönülden günaha yönelmiş olmamak üzere açlık halinde dara düşerse (haram etlerden yiyebilir). Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.


canavardan korunmamnın yolu maide suresinin son 5 ayetini okumak yada bir tespik çekmektir.

ebu antonyondan nakil lafa (hadise) göre canavarlar kısa boylu tıknak bazen uzun boylu şişman bazen kıllı bazen tüysüz bazen dişli bazen dişsiz bla bla bla.....

*******

Dini böyle böyle bozdular işte. Cahillerin elinde tozlanan Yüce Öğütler artık temizleniyor ve temizlenecek.


Bağlantılı ve şiddetle okumanızı tavsiye ettiğim makaleler

Birisi burada

Diğeri buradaki Sedat Şenermen in yazısı

ikinci Yazıdan alıntı bir parça; M.Akif'in bir şiiri.
O dönemde bir meal yazmadı ama yazsaydı neler yazaklarını öğreniyoruz Allahın izniyle. Eğer yazsaydı demekki bu din adı altında çığıran batıl şeyhler milleti kurana da düşman yapacaklardı zaten "sen anlamazsın okuma" diyerek yapıyorlar. Çünkü o kullar bir anlas şeyhin zıvırtı olduğu açığa çıkacak.

Alıntı:
"Hani vaaz diye geçinen maskara şeyler var ya
Der ki, bir tanesi peş tahtayı yumruklayarak
Dinle, dünya neyin üstünde duruyor hey avanak!
Yerin altında ÖKÜZ var, onun altında BALIK
Onun altında da bir zorlu deniz var kayalık,
Öteden kürt atılır, doğru mu dersin be hoca?
Ne demek doğru mu dersin? Gidi cahil amuca!
Sözlerim basma değil, yazma kitaptan tekmil
Kim inanmazsa kızıl kafir olur böylece bil."

İşte Akif böyle isyan ediyor. Bunların yanlış olduğunu söyleyenlere de hemen bunlar kitapta vardır yani, hadislerde vardır diye karşısına dikilirler. Mehmet Ȃkif in bunlara da cevabı çok serttir:
''Nebiye atfile binlerce herze uydurdun
Yıktın da din-i mübin-i yeni bir din kurdun, ''

(Peygamber adına binlerce yalan uydurdun. Kur'an dinini yok ettin, yerine o yalanlarla uydurma bir din kurdun.)
Mehmet Ȃkif, bu din adamı tiplerine böyle çok sert ve ödünsüz cevaplar verirken, ne yapılması gerekliğini de söylüyor:
''Doğrudan doğruya Kur'an ‘dan alarak ilhamı
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı..''

Sanırım Atatürk'ün, birçok din uleması varken Kur’an’ın çevirisi için M. Akif’i neden seçtiğini anlaşılmıştır. Atatürk kendi din anlayışı ile örtüşen ve Kur’an çevirisini de böylesi bir anlayışla yapması için günün yaşayan Kur’an’ı Mehmet Akif’i seçmiştir. Genelde profesyonel din adamları, geleneksel ve tekelci düşünmeyi seçerler. Geçmişte yazılanları aklın ve bilimin ışığında sorgulayarak değil, yukarıda İbni Kesir Tefsiri’nden örneğini verdiğimiz uydurma rivayetler ve mezhepsel yorumları olduğu gibi naklederler, sorgulamazlar, sorgulayanlara da hoş bakmazlar. ( 27 )

Neden cinleri anlatanların çok fazla ama görenlerin hiç olmadığını şimdi anlıyorum

Allah ilmimizi artırsın... (bunu ne zaman yazsam hep yeni şeyler öğreniyorum)

Konu hiiic tarafından (10. September 2011 Saat 05:18 AM ) değiştirilmiştir.
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
cinn, kuranda


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 08:05 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam