hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > AHLAK > Ahlakı kavramlar > Nefis

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 4. October 2009, 11:13 AM   #1
TUĞÇE DENİZ AKIN
Katılımcı Üye
 
TUĞÇE DENİZ AKIN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: May 2009
Mesajlar: 93
Tesekkür: 79
42 Mesajina 79 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
TUĞÇE DENİZ AKIN will become famous soon enoughTUĞÇE DENİZ AKIN will become famous soon enough
Standart Kur’anda Nefs

Nefis kelimesinin yalınkat kökeni olan n-f-s, her ne suretle olursa olsun havanın çıkışına delalet eder. Rüzgar için de, soluk için de geçerlidir. Teneffüs, soluğun göğüsten çıkmasına denilir. İnsanı rahatlatan rüzgara da aynı isim verilir. Hadisteki "Rüzgara sövmeyiniz, çünkü o Rahman'ın nefesindendir" ifadesindeki nefes bu türdendir.

İşte bu kökten türeyen nefis, lügatte ilkin kan manasına kullanılmış. Hayızlı kadına "nüfesâ'", lohusalığa "nifas" denmesi bu yüzden. Kan, canlılığı temsil ettiği için, can ve hayat manasında, bunu sağlayan ve manevi hayatın kaynağı olan "ruh" ve maddi hayatın kaynağı olan "kalp" manasında kullanılmış. Nefs, semantik süreçlerden geçerek en geniş anlamını kazanmış ve nihayet " bir şeyin kendisi, zatı" anlamında kullanılmıştır.
İslam ilahiyatında bir ıstılah olarak nefis şu manaya gelir: "Kendi kendinin farkında olan zat". Bunu şöyle de ifade edebiliriz: " Ben idrakine sahip olan kendinde varlık ."

Bu ıstılahi anlam bizi şuurlu varlıkların kapısına getirip bıraktı. Demek ki, nefis bizim ilahiyatımızda "şuurlu" varlıklar hakkında kullanılıyor. Kur'an'daki kullanımları da bu çerçevededir.

Mukatil, Kur'an'da nefsi "nefs" maddesi olarak değil, çoğuluyla "enfus" başlığı altında almış. Mukatil'in yorumuna göre, Kur'an'da nefis yedi ayrı anlamda kullanılmış. Bunlar ve ayetlerden getirdiği şahitler şöyle:

1. "Kalp" anlamına (53:23; 12:53; 50:16; 17:25).

2. "İnsan" anlamına (5:54; 5:32)

3. "Millet/ümmet" anlamına (4:29; 24:61)

4. "Tür/cins" anlamına (9:128)

5. "Can/hayat" ve "ruh" anlamına (6:93; 39:42).

6. "Öteki, yekdiğeri" anlamına (2:85).

7. "Yakınlık" anlamına (4:44).

Mukatil b. Süleyman'ın (öl. 150 h.) bu kelimenin Kur'an'daki kullanımıyla ilgili Kur'an'dan yaptığı çıkarımların itiraz edilecek yönleri bulunabilir. Mesela nefsin "kalp" anlamına kullanılışına getirdiği Yusuf 53. ayeti, bunlardan biri. Üstada göre ayeti şöyle anlamamız lazım: " Ben kalbimi temize çıkarmam, çünkü kalp kötülüğü emreder."

Bu ayeti ben tercüme edecek olsam, şöyle ederim: "..Bununla ben kendimi temize çıkarıyor da değilim; çünkü, Rabbimin rahmeti(yle koruması) dışında, kuşku yok ki insan benliği, kötülüğün daniskasını işletebilir; şu da var ki Rabbim, rahmeti sınırsız bir bağışlayıcıdır."

"Bu sözler Züleyha'ya mı Hz. Yusuf'a mı nisbet edilmeli?" ihtilafında benim tercihim birincisidir. Bu ayrı bir konu. Ayette iki kez "nefs" geçmekte, bizce bu ikisinin anlamı dahi aynı vurguyu taşımamaktadır. Birinci "nefis" doğruda doğruya "ben idrakine sahip zat", yani kişinin "ben, kendim" derken kasdettiği "ben" iken, ikinci "nefs" bilinçaltında yer tutan şehvet, öfke, korku, hırs gibi güdüleri ifade eden "benlik/ego"dur.

Birinci "nefs" beyan ehlinin tarifine yakın iken, ikinci "nefs" irfan ehlinin tarifine yakın durmaktadır. Birinciyle ikinci bir dersek, o zaman "ben kendimi temize çıkarmam, çünkü ben kendim, kötülüğü emrederim" gibi bir anlam çıkar. Bu ise, insanın günahkar doğduğunu söyleyen kilise ilahiyatını destekler. Oysa ki insan, temiz bir fıtratla yaratılmıştır.

Yukarıdaki listede yer almayıp da Kur'an'da yer alan unsurlar da var. Mesela Kur'an'da ahiretteki insana "nefs" tabir olunur. Bu mahiyetini bilemediğimiz özel bir kullanımdır: " Ey (Rıza ile) tatmin olmuş nefis!" (89:27) ayeti buna örnek. Yine Kur'an'da "nefs" insan türünün kendisinden yaratıldığı ilk "öz" veya "töz" (Msl. 4:1). Ayrıca Kur'an'da Allah(celle celalüh) için kullanılır (Msl. 5:116). Hem insanı hem cin topluluğunu ifade için kullanılır (6:130). Fakat melekler içinhiç kullanılmaması, nefsin bilinçle bire bir alakasına yaptığımız vurguyu haklı çıkarması açısından ilginçtir.

Sanırım bir şey iyi anlaşılmıştır: Nefis Kur'an'da olsun, sözlükte olsun, gerçek bir "çok anlamlı" kelimedir ve yaklaşımların farklılığını biraz da kelimenin bu yapısı tahrik etmektedir. Bir dahaki yazıda nefsin İslam bilgi sistemleri içindeki yerine bakalım.

Mustafa İslamoglu.....




Nefis nedir? (2)

Evet, nefsin çok anlamlı bir kelime olduğunu, hakeza aynı şeyin Kur'an'daki kullanımlar için de söz konusu olduğunu, daha önce örneklerle göstermiştik.
Çok anlamlılık, sözlükle sınırlı kalmıyor ki! O kelimeyle yapılan kavramsallaştırmalara ve o kelimeyle inşa edilen düşünce dünyasına bir biçimde yansıyor. İşte nefis kelimesinin çok anlamlılığı da, bizim düşünce dünyamıza, "çok katmanlı" nefis teorileriyle yansıdı.

Çok katmanlı nefis kavramsallaştırması, en çok irfan bilgi sisteminde yaygınlık kazandı. Bu bilgi sistemi, Kur'an'da kullanılan ibarelerin çağrışımıyla, nefsin hallerini şöyle sıraladı:

1. Nefs-i emmâre (emreden nefis).

2. Nefs-i levvâme (kınayan nefis).

3. Nefs-i mülhime (ilham eden nefis).

4. Nefs-i mutmaine (tatmin olan nefis).

5. Nefs-i raziyye (razı olan nefis).

6. Nefis-i merziyye (razı olunan nefis).

7. Nefs-i safiye (arınmış nefis).

Biri çıkar da bu kavramsallaştırmanın Kur'an'la bire bir örtüşmediğini söylerse, ona hayır denilemez. Zira Kur'an'da bu ifadeler kavram olarak yer almazlar. Mesela nefs-i emmâre kavramsallaştırması, Kur'an'daki "inne'n-nefse le-emmaratun bi's-sui" (12: 53) ibaresinden ilhamla kotarılmıştır. Fakat ayette nefis bir "ıstılah" olarak kullanılmamıştır. İrfan ekolünün bu kavramsallaştırmasında, "nefis" sıradan bir kelime değil, bu okulun üzerine koskoca tezler yüklediği bir "ıstılah"tır. O bu anlamıyla artık bir tasavvuf terimidir. "Kur'ânî anlamıyla hiçbir alakası yoktur" denilemez, fakat "Bu kavramsallaştırma Kur'an'a aittir" de denilemez.

Hiç şüphe yoktur ki, bir tasavvuf ıstılahı olarak "nefs" kelimesi kavramsallaştırılırken, kadim inanç sistemlerindeki "nefs" teorilerinden birçok şey alınmıştır. İrfan ekolündeki nefs tasavvuru, tıpkı "dört unsur" (anasır-ı erbaa) tasavvurunda olduğu gibi, İslâm irfanının saf ürünü değildir. Bu da ayrı bir konu.

Fakat bu tasnifin bize vereceği çok önemli bir şey var: Nefsin tıpkı sözlük anlamı gibi, mahiyeti de tek ve değişmez değildir. Halden hale giren "ben"dir. Tam burada nefsin "kalp" karşılığı yerine oturuyor. Çünkü kalbin anlamı da bu: "İnkılab eden, bir kararda durmayan, halden hale giren." Hatırlayalım Efendimizin "Ey kalpleri evirip çeviren Allah(celle celalüh)'ım! Kalbimi dinin üzere sabit kıl!" duasını.

Bu neyi gösteriyor: Nefsin etkilenen tabiatını. Aslında kalbe "kalp" denmesi mecazdır. Çünkü "kalp" maddi bedenin hayat merkezidir ve bastığı kanla bu hayatı tüm hücrelere iletir. Göz bu sayede görür, dil bu sayede söyler, kulak bu sayede işitir. Tıpkı bunun gibi, bir de manevi bedenin merkezi olan kalp vardır. Onu "akl-ı selim" bağı ile imandan yana bağlarsanız, oradan aldığı ışığı manevi göze, kulağa, dile, dudağa, ele, ayağa yansıtır. Eğer onu akıl adlı bağ ile şeytandan yana bağlarsanız, karanlıkta kalır: Sahibi sağır, dilsiz ve kör olur. Bu benzetmemizde "bağ" anlamına gelen aklın da "araç" makamında durduğu ortaya çıktı. Bir kararda durmayanı, sürekli devineni, halden hale geçen nefsi bağlayan bağ.


Bilinçli yapılan her hareket "nefsin" eylemidir. Bu eylemi bilinç belirlemez, aksine bilinci etkileyen odak belirler. Bu ya bilinçaltıdır, ya bilinçüstüdür. Bilinçüstü bilinci iman ile etkiler. Bu imanın tahkiki arttıkça, bilinç bilinçaltına karşı bağımsızlaşır ve güçlenir. Güdüleri iyi terbiye edilmiş bir yarış atı gibi kullanan usta bir süvari olur. Eğer bilinci etkileyen bilinçaltı ise, bilinç karanlığa odaklanmıştır. Çünkü içgüdüler bilinci esir alır. Şehvet, korku, öfke birer nimettir. Bu atla süvarinin yer değiştirdiği anlamına gelir. Bilincin amiri haline gelen içgüdüler, bilincin şeytanı olmuş demektir. Kur'an'ın ifadesiyle artık o "ben", ayartıcı benlik şeytanının uydusu haline gelir (43: 36).

Modern psikoloji işin içine işte bu noktada girer. Freud'un bilinçaltını putlaştıran "libido"su, tam bir emreden nefistir. Freud, nefs-i emarenin avukatlığını yapar. Ona karşılık Jung, bilinçüstünü savunur. Jung'un Dört Arketip'te yaptığı "Kehf suresi tefsiri", aslında içgüdülere karşı bilincin ve bilinçüstünün bir savunmasıdır.

Ben demedim mi, girdik mi çıkamayız diye? Daha fazla işi karıştırmadan noktalamayı ben istemez miyim? Fakat görüyorsunuz, beceremiyorum. Bir dahaki sefere söz, bitecek ))




Nefis nedir? (3)

Şimdiye kadar yazılanlardan şu sonuçları çıkarabiliriz:

1. Nefis "kendi kendinin farkında olan, ben idrakine sahip şuurlu zat"tır.

2. Nefis dilde ve vahiyde çok anlamlı bir kelime olarak kullanılmıştır.

3. Buna bağlı olarak, İslâm bilgi sistemlerinin nefis telakkileri farklılık arz eder ve bu telakkilerin tümünün ortak paydası da değişken ve halden hale giren bir nefis tanımıdır.

4. Nefis sahibi varlıklar bilinçli varlıklardır, nefis bilinçle ilgilidir.

5. Bilinç nereye yönelirse, nefis aynasında o görünür. İmana yönelirse Rahman, inkâra yönelirse Şeytan görünür.



Bu özet ışığında, "nefis terbiyesi" kavramı nasıl anlaşılmalıdır?

Öncelikle "nefis terbiyesinden" söz etmek, elbette maddi insandan değil "manevi insandan" söz etmektir. Ne var ki, insanda yer alan manevi fakültelerden sadece birinin terbiyesinden değil, top yekun "insan terbiyesinden" söz etmektir. Çünkü nefis "ben"e ait her bir fakülteyi kapsar.

Bu anlamda nefis terbiyesi, nefsin bilinçle "olmazsa olmaz" ilişkisinden dolayı, akıl terbiyesidir. Kur'an aklı kalbin bir faaliyeti olarak alır ve "akleden kalp" ifadesini kullanır. Buradaki kalp de "kan pompası" değil, Kaf 37'nin de açıkça ifade ettiği gibi, tabir caizse manevi bedene başkent olan manevi kalptir. Efendimiz(aleyhissalatu vesselam), "kalp" kelimesini manevi kalbin yerine istiare yaparak kullandığı o meşhur hadislerinde, "Bedende bir et parçası vardır ki, o bozulursa bütün beden bozulur, o düzelirse bütün beden düzelir" buyurur.


Madem "akleden kalbe" manevi bedenin başkenti dedik, şöyle bir benzetme yapabiliriz: İnsan ülkesinin başkenti olan kalp kimin iktidarındaysa, bu ülkenin taşrasını oluşturan göz kulak, dil dudak, el ayak hep o başkente bağlı olarak çalışır. Taşranın kalitesini merkez belirler. Başkentteki kötü yönetim bütün ülkeye yansır. Sevaplar, imanın iktidarına sağlanmış bir lojistik destek, günahlar şeytanın iktidarına sağlanmış bir lojistik destektirler.

İman da, şeytan da o başkente göz diker. O başkentte imanın iktidarı, bedenin tüm taşrasına yansır. Göz hakkı görür, kulak hakkı ve hayrı işitir, dil hakkı ve hayrı söyler, el hak için kalkar, ayak istikamet üzre yürür. Yine akıl, bir kararda durmayan kalbi Allah(celle celalüh)'ın dediği istikamete bağlar.

Kalp başkentinde şeytanın iktidarı, bütün bunları tersine çevirir. Kalbi şeytana kaptırmış bir "nefs/ben/zat", şeytanın yörüngesine girmiş ve onun uydusu olmuştur: "Kim O Sonsuz Rahmet Sahibi'nin vahyine karşı kör davranırsa, onun şeytanı (olmuş) bir türün yörüngesine sokarız da, kendisi onun uydusu haline gelir." (43: 36).

"Nefis terbiyesi" adı altında, "terbiyeli şiş kebap", "terbiyeli köfte", "terbiyeli dolma" türü, kışkırtılarak azmanlaşmış bir nefis elde etmek istemiyorsak, bu terbiyenin kurallarını, âlemlerin terbiyecisi olan Rabbu'l-'Alemîn'den sormak zorundayız. Hiç, "yaratan bilmez mi"? Nefsi o yarattı.

Yarattığının en güzel nasıl terbiye edileceğini de, o bilir. Yukarıdaki ayet işte bu gerçeği, vahyin merkezinde yer almadığı bir terbiye sürecinin, bırakın terbiye etmeyi, şeytana uydu yetiştirmekle sonuçlanacağını söylüyor.

"Terbiye" etmek, bu kalıbın dildeki özelliği gereği, "bir şeyi basit halinden alıp, aşama aşama potansiyel olarak barındırdığı kemaline doğru yüceltmektir". Burada terbiyesinden söz edilen insandır. İnsan terbiyesinden söz etmek için, insanı tanımak gerek. Kişinin kendi terbiyesinden söz edebilmesi için de, kendini bilmesi, tanıması gerek.

Nefis terbiyesinden söz ederken yine istiareye başvurmak zorundayız: Çift kutupluluk mahlukatın yasasıdır. İnsan benliği de bu yasaya tabidir. Yaratıcı yasası gereği, insanın içine bir pozitif, bir de negatif kutup koymuştur. Biri faz, biri nötr. Biri ışık hattını, diğeri toprak hattını temsil eder. Bu kutuplar, suladıkça gelişme potansiyeli taşır. Kişi hangisini sularsa, oradaki tohum büyüyüp serpilir. Negatif kutbu sulayan, sonunda Cehennem ağacı olan

"Zakkum"unu büyütür, pozitif kutbu sulayan Cennet ağacı olan "Tuba"sını büyütür. Tercih insanındır; irade var olduğu sürece mazeret yoktur.
En garantili terbiye Rabb'in terbiyesidir; akıllı olan "nefs", O'nun terbiyesine baş koyar.


Alıntı

Kaynak:Bydigi Forum
TUĞÇE DENİZ AKIN isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 20. November 2009, 06:01 AM   #2
Ali Rıza Borazan
Uzman Üye
 
Ali Rıza Borazan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Ali Rıza Borazan will become famous soon enoughAli Rıza Borazan will become famous soon enough
Standart

İNSANI MEYDANA GETİREN ANA PARÇALAR
Ayetlerden de anlaşıldığı gib insanları Diğer varlıklardan ayıran özellikler şunlardır
İnsan öyle mükemmel bir varlık ki insandaki bu özelliklerde diğer yaratıklarda yoktur.
FISK VE FÜCUR:: Bir iş ve olay karşısında insanı kötülüklere doğru sürüklemek için verilen vesveselerdir.
2- TAKVA. Allah’ın insanın öz yapısına yerleştirdiği; olayları kavramış tecrübeli bir insan rolünde insana güzellikleri fısıldayan suflördür
3- AKIL. Takvadan ve fısktan gelen seslerin insan tarafından değerlendirilerek karar verildikten sonra insanın hizmetinde olan bir melektir.
Akıl burada iyi ve kötü yolda gitmek isteyenlerin kendi özgür iradesiyle seçmiş oldukları yürüyüşünün hizmetçiliğini yapar.
Ali Rıza Borazan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 20. November 2009, 06:02 AM   #3
Ali Rıza Borazan
Uzman Üye
 
Ali Rıza Borazan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Ali Rıza Borazan will become famous soon enoughAli Rıza Borazan will become famous soon enough
Standart

MELEKLER VE İNSANLAR
MELEK:İnsanın fiziki yapısı da dahil olmak üzere insanın dışındaki insanın emrine amade olan bütün varlıkları adıdır.
Öyleyse bu güne Kadar anlatılan Kur’an’ın dışındaki melek kavramı,yanlıştır. o zaman, ondan uzaklaşıp, Kur’an’ın tarif ettiği melek kavramına gelerek Allah’ın yerine koyduğu kelimeleri yerinde tutmaya çalışalım
“ve meleklere Ademe secde edin dedik İblis hariç secde ettiler.”
Melekler öyle bir varlık ki Hem Ademe secde edin emriyle Allaın emrini yerine getirerek Allah’a secde ediyor hem de secde edeceği yeri tarif ederek, Ademoğlunun emrine giriyor.
Meleği tarif ederken Allah’ın yarattığı İnsanoğlunun fiziki yapısıda dahil insanın dışındaki bütün Allah’ın yarattığı zerreden küreye kadar olan her şey demiştik.
Şimdi de iblis nedir ona bir bakalım.
İBLİS. İnsandaki fısk ve fücurun asıl Allah’a kulluk için yaratılmış olan insanı doğru yoldan alıkoymak için vesvese veren varlığın adıdır.
O zaman iblis insanın içinde olan ve insana kötülüğü fısıldayan. Bir melektir. Kur’an’da aynı zamanda nefis anlamında da kullanılmıştır.
12/23Evinde kalmakta olduğu kadın ondan murat almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak,isteklerim senin içindir gelsene (dedi) (Yusuf)dedi ki Allah’a sığınırım çünkü o benim efendimdir.Yerimi güzel tutmuştur.Gerçek şudur ki zalimler kurtuluşa ermez.”
12/24-“Andolsun kadın onu arzulamıştı Eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan)kesin kanıtını görmeseydi O da onu arzulamıştı. Böylece biz ondan kötülüğü ve fuhuşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik) çünkü o muhlis kullarımızdandır.”
Kur’an öyle girift bilmece gibi bir şey ki Bu bilmeceyi çözebilmek için. Çok düşünüp aklı iyi kullanmak gerekiyor. Çünkü her kelimenin diğer kelimelerin açıklamasına ihtiyacı vardır.
Şimdi iblis cinlerdendi ayetine bir bakalım.
18/50” Hani meleklere ademe secde edin demiştik.İblisin dışında secde etmişlerdi.
O cinlerdendi Böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı Bu durumda beni bırakıp böylece onun soyunu veliler mi edineceksiniz ? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. Zalimler için ne kadar kötü değiştirmedir.”
Ayette de izah edildiği gibi insan vücudunu oluşturan parçalardan biri fısk ve fücur yani iblis demiştik Asıl insanın yaratılışı verdiği söz nedeni ile Allah’ı bilip itaat etmesi yaratılışa daha uygundu.
7/172: “hani rabbin adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış Onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı Ben sizin rabbiniz değimliyim? ( demişti de) Onlar evet (rabbimizsin) Şahit olduk demişlerdi . Kıyamet günü biz bundan habersizdik dememeniz içindir.”
İşte insanın ana yapısının bir köşesinde yabancı olan iblisin ,insanı kuşatmasıyla Allah’ı rab kabul eden insanı vermiş olduğu bu sözden vazgeçirterek. Şeytan ,kâfir zalim yoldan çıkmış adlarıyla anılıyor.”Şimdi de şeytan kelimesi üzerin de Kur’an’ın anlattıklarına bir ba
Ali Rıza Borazan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 20. November 2009, 06:04 AM   #4
Ali Rıza Borazan
Uzman Üye
 
Ali Rıza Borazan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Ali Rıza Borazan will become famous soon enoughAli Rıza Borazan will become famous soon enough
Standart

ŞEYTAN
Şeytan bu güne kadar toplumdan topluma aktarılırken bize hikaye olarak anlatılan, dinde insanı kandırmakla görevli bir tane varlığın olduğu ve bu varlık kıyametin sonuna kadar yaşayabilecek nitelikte yaratıldığı bize aktarılıp durmuştur .
ŞEYTAN .insandaki fısk ve fücurun (iblisin)İnsana vesvese vererek insanı kuşatıp doğru yoldan alıkoymasının adıdır.Yani, Allaha başkaldırıp isyan eden direten kibirlenip gururlanan yapmış olduğu günahlarda ısrar eden,insanın adıdır.
Şimdi Kur’an daki ayetlerle bunu anlatmaya çalışalım
2/14-İman edenlerle karşılaştıkları zaman, iman ettik derler.şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında derler ki şüphesiz sizinle beraberiz.”
Daha öncede belirttiğim gibi Kur’an’ın ayetleri hem konu ve kuran bütünlüğüne ters olmaması hem de eşyanın yapısına ters düşmemesi gerekir.
Ayette açıklandığı gibi bir münafığın portresini Kur’an burada çizerken sanatsal bir üslûp kullanarak. Kendisi gibi iman etmeyen insanları şeytan kelimesi kullanarak izah etmiştir.
Bugüne kadar gelen bilgilerin içersinde hiçbir tutarlılık yok. Kur’an Şeytan, cin, iblis kelimelerini kullanırken, hiç birini hiç birinin yerine kullanmadığı halde şeytanın ve cinin dumansız ateşten yaratıldığını anlatıp durmuşlardır. Halbuki Kur’an dumansız ateşten yaratılan sadece can ve iblistir.
Kur’an cin ve şeytan kelimelerini insan anlamında kullanmıştır.
15/27-“Ve cannıda daha önce nüfuz eden kavurucu ateşten yaratmıştık.”
Genelde bütün mütercim ve müfessirler bu ayette geçen can kelimesini tercüme ederlerken cin diye tercüme etmişler. Ve Kur’an daki cin ile ilgili geçen bütün ayetler yanlış anlaşılmıştır.
Burada can kelimesi diri tutan canlı tutan ruh, dumansız ateş, anlamında kullanmıştır.İlerde cin ve can kelimelerini detayı ile inşallah izah edeceğiz
7/11”Andolsun biz sizi yarattık Sonra size sure verdik.Sora meleklere ademe secde edin dedik.Onlarda iblisin dışında secde ettiler.O secde edenlerden olmadı.”
7/12”(Allah) dedi sana emrettiğimde seni secde etmekten alıkoyan neydi? dedi ki ben ondan hayırlıyım, Beni ateşten yarattın onu ise çamurdan yarattın”
Kur’an insanın beden yapısını çamurdan yarattı yaratmayı . ama insan sadece beden olan bir varlık değil , Onun birde canı yani ruhu vardır.
Daha öncede bahsettiğimiz gibi İnsan benliğine fısıldayan iki ses vardır. Birisi fısk ve fücur bunun adı iblis. Diğeri ise takvanın sesidir. Bu sesler kesin olarak her insanda vardır. İnsana gelen bu seslerin takvadan mı yoksa fısktan mı geldiğini ayırt edebilmek için ya peygamber olmak lâzım yada Kur’an’ı iyi bilmek lâzım dır.
Değilse yanlış algılayıp onu mucura kaydırabilir.
2/2 “ Bu kendisinde şüphe olmayan muttakiler için yol gösterici bir kitaptır.
İnandım iman ettim diyen herkesin Dünya hayatında yapmış oldukları her davranışın mutlaka bir doğru yanı vardır bir de yanlış yanı vardır. Hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğunu ayırt edebilmek için Kur’an’la ölçüp tartmak gerekiyor. Çünkü Kur’an;
17/89”Andolsun bu kuranda her örnekten İnsanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise inkarda ayak direttiler.”
Yani Kur’an hangi konu ile ilgili olursa olsun Mutlaka bir açıklama yapmıştır
Ben Müslüman’ım diyenlerinde ona uymaktan Başka seçenekleri yoktur. İşte Takva sahiplerinin Yani aklı temiz ve kalbi marazlanmamış olanların. Yol göstericisidir İnsan gidecek olduğu yollardan mutlaka birini seçmek zorundadır çünkü bir vücutta iki kalp bulunmaz.
33/4” Allah bir adamın kendi göğüs boşluğu içinde iki kalp kılmadı. Kendilerinizi annelerinize benzeterek. (zharabulunduğunuz) eşlerinizi Sizin anneleriniz yapmadı Evlatlıklarınızı da sizin çocuklarınız saymadı. Bu sizin yalnızca ağızlarınızla söylemenizdir, Allah ise hakkı söyler.ve (doğru olan) yola yöneltip iletir.”
Görüldüğü gibi Kur’an hangi konu ile ilgili bir mesele olsa o konuyla ilgili bir bilgi veriyor.
Nasıl her şeyin bir ölçüsü bir terazisi varsa ; Doğru yolun ölçüsü ve terazisi Kur’an dır. Kendisine müspet veya menfi yönden gelen seslerin. Hangisinin doğru olduğunu belirleyebilmek için kuranla tartmak lazımdır.
Eşyanın yapısında da öyledir. Uzunluğu ölçerken metreyle ağırlığı ölçerken kilo gramla, Alanı ölçerken metrekareyle, Basıcı ölçerken barometreyle sıcaklığı ölçerken de termometreyi kullanıyoruz.
İnsanlar denenmeden Hangi yolda yürüyüp yürümediğini belirginleştirmeden ölmeyecekler dir.
9/16:”yoksa siz içinizden cihad edenleri Allah’tan ve resulünden ve müminlerden sır dostu edinmeyenleri Allah bilip çıkarmadan bırakılıvereceğinizi mi sandınız?. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
İşte insanlar dünya hayatında yasarken mutlaka deneneceklerdir.orta yerde yolları belirlenmemiş bir halde bırakılmayacaklardır.ya hidayete erer Allah’ı bulur onun yolunda ölür yada öldürülür yada şeytanın yoluna girerek onun yolunda ölür yada öldürülür.”
Yine şeytanın vasıflarını kurandan aktarmaya devem edelim.
7/13- (Allah "Öyleyse oradan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin."
7/14- O da: "(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)" dedi.
7/15- (Allah "Sen gözlenip-ertelenenlerdensin" dedi.
7/16- Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım."
7/17- "Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın."
7/18- (Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım."
7/19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
7/20- Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."
7/21- Ve: "Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim" diye yemin de etti.
7/22- Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: "Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?"
7/23- Dediler ki: "Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız."
7/24- (Allah) Dedi ki: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belli bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta (geçim) vardır."
7/25- Dedi ki: "Orda yaşayacak, orda ölecek ve oradan çıkarılacaksınız."
Kurandan şeytan ile ilgili bir konuyu buraya naklettik.önce bugüne kadar şeytan ile ilgili gelen bilgileri doğru ve yanlış ne varsa kafamızdan atıp kurandaki geçen ayetlerden doğru bilgileri anlamaya ve yakalamaya çalışalım.
Tabi ki şeytan ile ilgili kurandaki bu ayetleri okurken kafamızda bir çok sorular oluşmaya başladı.
1-Şeytan canlımıdır yoksa cansız bir varlık mıdır?.
Eğer şeytan insanlardan ayrı canlı bir varlık ise canlıların temel özelliği doğarlar ,büyürler ve ölürler.Neden şeytan ölmüyor kıyamete kadar yaşıyor.
2-Şeytan cansız bir varlık mıdır?
Eğer şeytan cansız bir varlık ise nasıl insanları kandırabiliyor?
Bu soruların cevabını bulmak için yine kurana dönelim.”oda dirilecekleri güne kadar beni gözle dedi”.Yani iblis dirilecekleri güne kadar yaşamak için izin istiyor, Allah’da sen gözlenip ertelenenlerdensin diyor ve izin veriliyor.bu iblis nasıl bir varlık ki bu kadar uzun insan oğlunun ömrüne eş bir hayat sürebiliyor?.hem iblis bir tane varlık ise dünyada ki milyarlarca insanı aynı anda vesvese vererek kandırabiliyor.
Öyleyse burada iblisin ne olduğunu anlayabilmek için onunla ilgili başka bir ayete bakalım.
“sonra meleklere ademe secde edin dedik onlarda iblisin dışında secde ettiler. O secde edenlerden olmadı.”
Allah insan portresini oluştururken daha öncede izaha çalıştığımız insanın yapısındaki ana parçalardan birini oluşturuyor. Yani insanların kötülüğe doğru adım atmasını fısıldayan ilk olgu.yani iblis insanda olmaz ise insanların meleklerden bir farkı olmazdı. Allah insanda iblis denen bir olgu yerleştirmekle meleklerden ayırıyor.ayette de öyle demiyor mu?
“rabbinizin size bu ağacı yasaklaması yalnızca sizin iki melek olmamanız içindir.”
Her Müslüman’ım diyenlerin, bildiği gibi Allah insanları yarattığında onların helal ve temiz olanlarından yemelerini ve yapmalarını haram ve pis olanlardan yememelerini ve yapmamalarını istemiştir.
görüldüğü gibi ayet eğer insanda yasağı yapma ve yeme konusunda bir eğilim olmamış olsaydı meleklerden farkı kalmazdı..
Dikkat edildiğinde kuranda birde yasak ağaçtan söz ediliyor.acaba bu yasak ağaç nedir.bazılarının dediği buğday mı,elma mı,elbette bunlar değil kuran haram olanların oluşturduğu bütün yasaklara ağaç ifadesini kullanıyor
Bütün insanların içinde Allah’ın yasakladıklarına karşı bir meyil etme bir kavuşma bir buluşma arzusu vardır.işte bu arzunun adı iblistir.Bu iblisin insana zararını ortadan kaldıracak ondan insanı koruyup kollayacak, öğütler verecek birde takva yerleştirilmiştir bu takva sesi insanın asıl yapısına uygun olan ve o çiftliğin gerçek sahibi olan fıtratın sesidir. “ağacı tattıkları anda ise ayıp yerleri kendilerinde belirivererek ve üzerlerine cennet yapraklarından örtmeye başladılar.o zaman rableri kendilerine seslendi ”ben sizi bu ağaçtan men etmemiş miydim ve şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim.
Görüldüğü gibi her insan yanlış bir davranış yaptığı zaman içinden Allah’ın ona yerleştirdiği fıtrattan gelen bir ses onu uyarır.”ey insan yaptığın bu davranış yanlış der ama insan bu sesi duymazlıktan gelirse kötülüğü emreden ses ona ağır basarak yanlış davranışı ona yaptırır.
İnsanın oluşumunu meydana getiren sesler insandaki yanlış ve doğru yolun saflarını belirler.
Bir de ademin cennetten kovulmasından söz ediyor.benim bildiğim cennet ve cehennem olayı insanın akıl baliğ çağına gelip bunaklık ve ölüme kadar geçen süreç içinde aklı olan her insanın denenmesinden sonra aldıkları karnenin sonucunda ortaya çıkacaktır.denenmeye ve imtihana tabii tutulmadan adem nasıl cennette olur?
İşte kuran olayları konu ve kuran bütünlüğünde anlatırken sanatsal bir üslup kullanmıştır. Burada insanı günah işlemeden ve sevap işlemeden ki haline adem demiştir. Günah ve sevaba meyil edecek konuma eriştiği zamanda ademin adı insan oluyor.insanın seçmiş olduğu yolları davranış biçimine göre isimlendiriyor.kainattaki varlıkları sınıflandırırken önce iki ana çatıyı oluşturuyor. Melekler ve Ademoğlu daha öncede bahsettiğim gibi melekler insanın fiziki yapısı da dahil insanın dışındaki insanın emrine amade olan veya secde eden bütün varlıkların adıdır.
Bu tarife baktığımız zaman melek kavramının içerisine cansız varlıklar, bitkiler ve hayvanlar girmektedir.insanlar konumunun içine de melek olmayan bütün varlıklar girmektedir.bunlardan önemli olanlarından bazılarını sayacak olursak; insan,şeytan,cin,Yahudi, Hıristiyan, kafir, Müslüman, münafık, kadın, erkek, Türk, İngiliz, yabancı, turist, köylü, şehirli, fakir, zengin, zalim, mazlum, mustazaf vs...hep bunlar insanların renklerine rollerine dillerine yollarına ve davranış biçimlerine göre konulan isimlerdir.
Ali Rıza Borazan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
kur’anda, nefs


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 03:36 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam