hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Şirk ve Müşrikler

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 2. September 2011, 01:07 AM   #31
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

az önce Bekir Coşkun'un bir yazısını okudum... paylaşmak istedim...
***************


‎"Bizi kardeş yapan Müslümanlıktır, laiklik değil..." diyen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a Cumhuriyet yazarı Bekir Coşkun'dan yanıt geldi.

"Ezel" dizisinde Tuncel Kurtiz'in canlandırdığı "Ramiz Dayı" karakterinin herkesin diline doladığı "Kardeş" sözü ile Arınç'a seslenen Bekir Coşkun,"Önce İnsan Olsan Ya Kardeş.." dedi ve Arınç'a "Müslümanlığı işin içine karıştırmadan, salt insan olarak öbür insanlarla "kardeş" olamıyor musun?.. Olamıyorsan... Ne işin var laik devletin tepesinde...?" diye sordu...

İşte Bekir Coşkun'un, Arınç'ın sözlerine verdiği yanıt...


Önce İnsan Olsan Ya Kardeş...

AHA yine bildirdi:

"Bizi kardeş yapan Müslümanlıktır, laiklik değil..."

Kardeş!..

Laik Batı ülkelerinde yetmiş millet, din, ırk bir arada kardeş kardeş yaşıyor...

Birbirlerini kesmiyorlar...

Asansörlerde selam verirler birbirlerine...

Bak Müslüman ülkelere:

Mısır'da, Libya'da, Tunus'ta, Sudan'da, Cezayir'de, Yemen'de, Suriye'de,

Irak'ta, İran'da, Pakistan'da, Afganistan'da Müslümanlar birbirlerinin gırtlağına çökmüşler AHA kardeş...

Niçin?..

Çünkü inanç, din, iman, mezhep gibi kavramlar devlet işin içine girdiğinde, asıl o zaman tüm insanların kardeşliği uçup gidiyor...

Ama laiklik varsa; Müslüman, Hıristiyan, Budist, ateist bir arada yaşayabilir...

İnsan olmayı yeterli sayarak...

Doğrusunu istersen kardeş; sen anlamazsın ama laiklik önce "insan" olmakla ilgilidir...

İnsan olan; dini, imanı kirli dünya işlerine karıştırmaz...

Allah'ın adını binbir yalanın uçuştuğu seçim meydanlarında ağzına almaz...

Müslümanlığını çıkarı için kullanmaz...

Peygamberi; binbir skandalın, yolsuzluğun, rüşvetin, rezaletin, haksızlığın, hukuksuzluğun, hırsızlığın döndüğü siyasi iktidarına ortak etmez...

Ki biz ona ne diyoruz:

Laiklik...

Laiklik olmadan asla demokrasi olmaz...

Yeryüzünde laik olmayan bir tek demokrasi göstersene bize kardeş...

AHA görelim...

Bir de utanmadan "demokrasiye" yapışmışsın...

Pekiii...

Müslümanlığı işin içine karıştırmadan, salt insan olarak öbür insanlarla "kardeş" olamıyor musun?..

Olamıyorsan...

Ne işin var laik devletin tepesinde...

Kırıta kırıta...

Altında kırmızı plaka, önünde eskort, arkanda laik devletin nimetleri, aylık net 15 bin yolluk, ödenek...

Git dergâhında otur...

Mustafa Kemal'in laik cumhuriyeti olmasaydı, oturacak yeriniz de olmayacaktı ya kardeş...

Bekir COŞKUN
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
hiiic Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Anonymous (2. September 2011), bartsimpson (21. August 2012), dost1 (2. September 2011), Miralay (2. September 2011)
Alt 2. September 2011, 08:45 AM   #32
Anonymous
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 176
Tesekkür: 627
164 Mesajina 386 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
Anonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud of
Standart

A.1) Laiklik nedir
A.2) Türkiye 100% laik mi?

B.1) İslam nedir
B.2) İran 100% Müslüman mı?


Nasıl ki İran örneği üzerinden İslam savunması/eleştirisi yapılması yanlış ise Türkiye Cumhuriyeti üzerinden laiklik savunması/eleştirisi yapılması da yanlıştır diye düşünüyorum.

İslam adı altında ne kadar yanlışlık yapılmışsa bir o kadarı da "laiklik" adı altında yapılmıştır. Hem ayrıca öncelikle demokrasi islama ne kadar uygundur buna da bakmak gerekir.

İnsanları da bir bütün olarak değil eylemleri ve sözleri bazında değerlendirmek gerekir. Kurana/İslama/bilime/insana/fıtrata uygun bir söz söyleyenin sözü ile bir eylem gerçekleştiren eylemi övülmeli, aykırı bir söz söyleyenlerin sözü ile aykırı bir eylem gerçekleştirenlerin eylemi ise eleştirilmelidir. Bu değerlendirme yapılırken Kuranın adalet ölçüsüne göre o kişinin ateist/müslüman/hristiyan/müşrik/peygamber/önder vb. olup olmadığına bakılmamalıdır.

Bir insan kötülenmemeli, onun x sözleri veya x eylemleri eleştirilmeli.
Bir insan yüceltilmemeli, onun x sözleri veya x eylemleri övülmelidir.



Hukuk meselesine gelince;

Kuran'da insanları kötülükten sakındıran olarak geçen salat'ı uygulamaya koymadan önce zina vb. kötülük yapanlar için yaptırımları uygulamaya koymak adaletsizlik olur diye düşünüyorum. Kısacası aşamalı bir iş. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğretmeyerek cahilliğe, aç bırakarak hırsızlığa, özendirerek arsızlığa ittiğiniz bir toplumdan çok fazla şey beklememek lazım diye düşünüyorum.

En doğrusunu Allah bilir.
Anonymous isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Anonymous Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
dost1 (2. September 2011), Miralay (2. September 2011)
Alt 2. September 2011, 10:59 AM   #33
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

Alıntı:
Hem ayrıca öncelikle demokrasi islama ne kadar uygundur buna da bakmak gerekir.


Şûrâ 38
Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar.




Âl-i İmrân 159
O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.




Yukarıdaki ayetler apaçık... Sözde müslüman padişahların astığı astık kestiği kestikken, Müslüman lider önder ve uyarıcılardan birisi halkı toplayıp meclis kuruyor, danışma ve karar kurulu kuruyordu...

Konu hiiic tarafından (2. September 2011 Saat 11:02 AM ) değiştirilmiştir.
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
hiiic Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (2. September 2011)
Alt 2. September 2011, 12:41 PM   #34
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Akademisyen bir kardeşimizin "Lâiklik " ile ilgili bir yazısını sizlerle paylaşmak istedim.

LÂİKLİK ÂŞIĞI, AMA LÂİKLEŞEMEYEN LÂİK DEVLET
Prof. Dr. Ahmed Yüksel Özemre

Anayasamıza Yansıyan "Lâiklik"Her ilimde ve her işte, kavramların: 1) kesin, 2) dakîk, 3) açık ve 4) seçik1 tanımlar üzerine inşâ edilmiş olması gerekir. Aksi hâlde, bu niteliklere sâhip olmayan bir tanımla tanımlanmak istenen bir kavrama ister istemez sübjektif (enfüsî) yorumlar yakıştırılır. Bu yorumların çokluğu ve birbirlerinden farklılığı ise vahim A) karışıklıklara, ve B) belirsizliklere, yâni objektif ve bilimsel sonuçlara değil, yalnızca C) dedikodu'lara yol açar.

Kezâ, yoruma açık bir suç tanımının Adâlet'i zedelemesi, anlaşmazlıklara ve nifâka ve hattâ sosyal huzurun bozulmasına sebeb olması dolayısıyla Hukuk'da da bir suçun tanımının: 1) kesin, 2) dakîk, 3) açık ve 4) seçik olması, yâni aslā belirsizliğe yol açmaması gerekir2. Benzer şekilde kim, çarşıda pazarda, satın alacağı domatesin açıkça tanımlanmamış keyfî bir ağırlık birimiyle meselâ lâlettâyin bir taş parçasıyla ya da içi toprak dolu bir torbayla tartılmasını tercih eder ki?

Lâik, lâiklik, lâikleşme ve lâikleştirme kavramları için de bu böyledir. Eğer 1) kesin, 2) dakîk, 3) açık ve 4) seçik tanımlar üzerine inşâ edilmemişlerse bunların da Hukuk'da, cemiyet hayatında ve siyâsette karmaşaya yol açmaları kaçınılmazdır. Ve nitekim öyle de olmakta, ülkemizde bu kavramlar ve bunların sebeb olduğu huzursuzluklar hakkındaki tartışmalar bitmemektedir.

Bütün Dünyâ anayasaları içinde "lâik" kelimesi yalnızca Fransa'nın ve Türkiye'nin anayasalarında siyâsî bir ideolojik sistem kapsamında yer almaktadır. Encyclopaedia Britannica'da bile bu kelimeler söz konusu anayasalardaki gibi bir sistemi ya da bir ideoloji'yi nitelendirmek için değil, fakat yalnızca kişiler için kullanılmaktadır.

Fransa anayasasının dibâcesinin 13. maddesinde: "Her kademeden bedâva ve lâik bir eğitimin örgütlenmesi Devlet'in görevidir" ve aynı anayasanın 1. maddesinde de: "Fransa bölünmez, lâik, demokratik ve sosyal bir Cumhûriyet'tir3" denilmekle lâik kelimesi bu anayasada yalnızca iki kere zikredilmekte, fakat tanımı verilmemektedir.

"Lâik" kelimesi ilk kez 20 Nisan 1340 (1924) gün ve 491 sayılı bizim Teşkilât-ı Esâsiye Kānûnu'muzun 5 Şubat 1937 târih ve 3115 sayılı kānûnun 1. Maddesi ile değiştirilmiş olan "Türkiye Devleti, cumhûriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçıdır. Resmî dili Türkçedir. Makarrı Ankara şehridir" şeklindeki 2. Maddesi'nde ortaya çıkmıştır. "Lâik" kelimesi söz konusu kānûnda yalnızca bir kere zikredilmektedir.

Buna karşılık 7 Eylûl 1961 gün ve 334 sayılı Türkiye Cumhûriyeti Anayasası'nda "lâik" kelimesi 2., 22., 26., 57., 77. ve 121". Madde'lerde, "lâiklik niteliği" tamlaması da 153. Madde'de zikredilmiştir. Böylece "lâik" kelimesinden türetilmiş çeşitli kavramlar bu anayasada yedi kere yer almaktadır. Bu anayasada da bu kavramların hiçbirinin tanımı verilmiş değildir.

18 Ekim 1982 gün ve 2709 sayılı Türkiye Cumhûriyeti Anayasası'nda ise durum kavramsal açıdan daha muğlâk ve daha karışıktır. Bu anayasada:
1. "Lâik" kelimesi ile 2. Madde'de "Devlet'in lâik olduğu"; 13., 14., 68., 81. ve 103. Madde'lerde ise "Cumhûriyet'in lâik olduğu" beyân edilmekte,
2. 174. maddede, dilbilgisi açısından sakat bir ifâdeyle, Türkiye Cumhûriyeti'nin "lâiklik niteliği" söz konusu edilmekte4,
3. Başlangıç Bölümü'nün 3 Ekim 2001 târihinde değiştirilen kısmında, 16. Madde'de, ve Geçici 2. Madde'de de "lâiklik ilkesi"nden söz edilmektedir.
Böylece "lâik" kelimesinden türetilmiş çeşitli kavramlar bu son anayasamızda tam on kere söz konusu edilmekte fakat bırakınız bunların 1) kesin, 2) dakîk, 3) açık ve 4) seçik tanımlarının verilmesini, bunlar hakkında Anayasa'mızda herhangi bir tanım girişimi dahî bulunmamakta ve böylece sübjektif (enfüsî) yorumların yolu da alabildiğine açılmış olmaktadır.

7 Eylûl 1961 târihli anayasamızın "Türkiye Cumhûriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir"5 şeklindeki 2. Madde'si ile 18 Ekim 1982 târihli anayasamızın "Türkiye Cumhûriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adâlet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir"6 şeklindeki 2. Madde'si, apaçık bir iltibâs ile,"devletin mümkün hükümet şekillerinden biri olan Cumhûriyet" ile "Devlet"i özdeşleştiren bir başka garâbeti daha ortaya koymaktadır.

Fransız Anayasası yalnızca Fransız Cumhûriyeti'nin "lâik" olduğunu ilân etmektedir. Buna karşılık bizim 18 Ekim 1982 târihli anayasamız hem Türk Devleti'nin ve hem de Türk Cumhûriyeti'nin lâikformel fark" mevcûddur. olduğunu vurgulamaktadır. Özellikle, hükûmet tarzı cumhûriyet olan bir devletin lâik olmasının yanısıra bu devletin cumhûriyetinin lâik olmamasının neye delâlet edebileceği, kānûn koyucunun hem cumhûriyetin ve hem de devletin lâik olduğunu vurgulamayı neden gerekli görmüş olduğundaki vuzuhsuzluk hukuğun felsefesiyle iştigāl edenlerin bile altından kolay kolay kalkamayacakları epistemik tuzaklar içermekte, kafayı iyice karıştırmakta ve iltibâsa yol açmaktadır. Bu bakımdan her iki devletin anayasalarının temelinde, "lâiklik" kavramı açısından, her şeyden önce, büyük bir "formel fark" mevcûddur.

Aslında, kavramların doğru dürüst tanımlanmamış olması dolayısıyla, Devletimizin senelerdenberi anayasal bir suçu herkesin gözü önünde işlemekte olduğu da rahatlıkla savunulabilir. Anayasamız tarafından de jure "lâik" olduğu beyân edilen Devletimiz'in teşkilât şemasında de facto Diyânet İşleri Başkanlığı'nın bulunmasını:

1. "Hoşgörüyle" karşılanacak ama doktrin açısından behemehal düzeltilmesi gereken "hukūkî bir garâbet" olarak mı, ya da
2. Hukukçu mantığı ile bir "anayasal suç" olarak mı telâkkî etmek gerekir?
Alın işte size havanda su dövdürecek bir başka münâkaşa ve dedikodu konusu daha!


Fransız Kökenli Lâiklik Kavramının Yakın Târihi
"Lâik" kelimesi yukarıda da belirtildiği gibi, Fransa'nın 1946 ve 1958 târihli anayasalarında "Fransa'nın lâik bir cumhûriyet olduğu"nun beyân edilmesiyle yer almıştır.

1946 yılında Fransa Millet Meclisi'nde çoğunluğu sağlayan üç parti vardı: Hıristiyan Demokratlar, Komünistler ve Sosyalistler. Bunların üçü de "Fransa'nın lâik bir cumhûriyet olması" konusunda ittifâk ettiler. Ama herbirinin "lâiklik" konusunda kendine mahsûs bir fikri, bir algılama biçimi vardı. Sosyalistler bundan Din ile Devlet'in ayrılığını, Komünistler ise Din'in tümüyle dışarlanmasını kastediyordu. Hıristiyan Demokratlar adına konuşan Maurice Schumann (1911-1998) ise Fransa'daki ruhban sınıfının (kardinallerin ve arşöveklerin) bu konuda hazırlamış olduğu bir deklârasyona yollama yapıyordu. Bu deklârasyon, lâikliğin kabûl edilmesi mümkün olmayan iki ve kabûl edilebilir de iki anlamı olduğunu vurgulamaktaydı. Hıristiyan Demokratlar işte bu deklârasyonun ifâde ettiği lâikliğin kabûl edilebilir iki anlamına dayanarak "Fransa'nın lâik bir cumhûriyet olması"nı kabûl etmişlerdi.

Görüldüğü gibi Fransız Millet Meclisi'nde oluşan bu icmâ-i ümmet, aslında, uzlaşılması mümkün olmayan ihtilâflar üzerine inşâ edilmiş bir mutâbakatı yansıtmakta olan bir başka garâbet numûnesidir.

Fransa'nın anayasasında da hukūkî terminolojisinde de lâiklik kelimesi yoktur. "Lâik" sıfatının çoğu kere "lâiklik" cins ismiyle ifâde edilmesi somut bir kavramdan soyut bir kavrama geçmenin bütün belirsizliklerini ve yanlış anlaşılmalarını da peşinden sürüklemektedir.

Büyük Fransız İhtilâli'nden önce "İlâhî Hukūk'a dayandığını savunan Fransız Monarşisi" için, kıralın Kilise'ye ve Kilise'nin de kırallığa hükmetmemesi dolayısıyla, pekālâ "lâikti" denilebilir. 1789 ihtilâlinden sonra Millî Konvansiyon'un7 10 Kasım 1793'de târihli deklârasyonuyla Akıl Dini'nin8 geçerliliğini ilân eden "İnsan Hakları Fransa'sı" ise, bu yönüyle, hiç de lâik değildir.

Bugünkü Fransız hukukçuların çoğunda egemen olan kanaat şudur ki "Kendi ülkesinde her erkeğe ve her kadına mutlak inanç özgürlüğü tanıyan, bu özgürlüğe saygı gösteren ve bunu emniyet altına alan her devlet lâiktir".

Türkiye bugünkü hâliyle bu tanımına uymadığı gibi üstelik bir de biribirine zıd iki dinin yâni İslâm ile Kemalizm'in anayasa ve yasalarla imtiyazlı bir konumda olduğu (meselâ Yunanistan9, İngiltere10 eski Sovyet Sosyalist Cumhûriyetleri Birliği ya da11 gibi) bir Konfesyonel Devlet'tir.

Hz Muhammed'in zamanında temelinde 46 maddelik "Medine Vesîkası" bulunan Medine-Şehir-Devleti ise fransız hukukçularının 1300 sene sonra erişmiş oldukları bu lâiklik tanımına tam anlamıyla uymakta ve ayrıca şehirdeki yahudi ve hıristiyan halklarına da kendi şerîatlarına göre jüridiksiyon hakkı12 bile tanımaktaydı.

Fransa III. Cumhûriyet döneminde (4 Eylûl 1870 – 10 Temmuz 1940) bâzı kurumlarını, özellikle eğitim kurumlarını lâikleştirmiş ama bu dönemde kendisini aslā "lâik" olarak tahayyül etmemişti. 1880 yılından i'tibâren Katolik Dini'nin Fransa'nın kamusal hayatı üzerindeki yansımalarını kısıtlamaya mâtuf bir dizi kānûnlar yayınlamış; ve en sonunda da, 1905 yılında Devlet ile Kilise'nin biribirinden kesin bir biçimde ayrılması olarak yorumlanan bir kānûn çıkarmıştır13. Bu ve bunun gibi kānûnların sonucu olarak bir süre sonra mahkemelerde hâkimin, resmî devlet okullarında hocaların ve hastahânelerde de hastaların arkalarındaki duvarlarda, mûtad üzere, asılı olan haçlar kaldırılmıştır. 2004 yılında ise Bernard Stasi Komisyonu'nun raporuna dayanarak Fransız Millet Meclisi ilk ve orta eğitimde öğrencilerin başörtüsü, kippa14 ve haç taşımalarını, gene lâiklik adına, bir kānûnla yasaklamıştır.


Türkiye Cumhûriyeti'nde Lâiklik Kavramının Târihi
Cumhûriyet Halk Partisi'nin 15 Ekim 1927 târihinde topladığı 2. Kurultay'ında Mustafa Kemal Paşa'nın teklifi üzerine Cumhûriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik ve Lâiklik partinin dört temel ilkesi olarak kabûl edilmişti. 10 Mayıs 1931 târihli 3. Kurultay'da ise bunlara Devletçilik ve İnkılabçılık da eklenerek bu altı ilke partinin Altı Ok'u olarak bayraklaşacaktı.

Atatürk'ün "lâiklik" konusunda temel düşüncelerini yansıtan aşağıdaki beyânları, Türkiye'de bugünkü zihniyet ve uygulamalarla karşılaştırıldığında, uygulamalarda nasıl çarpıtılmış olduklarını teşhis ve tesbit etmek bakımından fevkalâde ilgi çekicidir. Atatürk diyor ki:

• Din bir vicdân meselesidir. Herkes vicdânının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sâdece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan mutaassıb hareketlerden sakınıyoruz. (1926)

• Din ve mezheb herkesin vicdânına kalmış bir iştir. Hiçbir kimse hiçbir kimseyi, ne bir din, ne de bir mezhebi kabûl etmeye zorlayabilir15. Din ve mezheb hiçbir zaman politika âleti olarak kullanılamaz. (1930).

• Elbette her fert dinini, diyâneti öğrenecek bir yere muhtaçtır. Orası da medrese değil mekteptir16.

• Bizde ruhbanlık yoktur. Hepimiz müsâvîyiz ve dinimizin ahkâmını eşit şartlarda öğrenmeye mecbûruz. Her fert dinini, diyânetini, îmânını öğrenmek için bir yere muhtaçtır; orası da mekteptir.

• Türkiye Cumhûriyeti'nde her yetişkin dinini seçmekte hür olduğu gibi, belirli bir dinin merâsimi de serbesttir. Yâni, ibâdet hürriyeti vardır. Tabîatıyle ibâdetler, güvenlik ve genel âdâba aykırı olamaz; siyâsî gösteri şeklinde de yapılamaz. Geçmişte çok görülmüş olan bu gibi durumlara artık Türkiye Cumhûriyeti aslā katlanamaz.

• Din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddî menfaat temin edenler iğrenç kimselerdir. İşte bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz. (1930 ).

• Lâiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir; bütün yurttaşların vicdân, ibâdet ve din hürriyeti demektir. (1930).

• Lâiklik, aslā dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücâdele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkânını temin etmiştir. (1930)

Bütün bu güzel beyânlara rağmen 1932 Ramazan'ından i'tibâren Devlet, Lâiklik İlkesi'nin aksine, dine ve uygulanmasına doğrudan doğruya müdâhale ederek ezanın Türkçe okunmasını mecbûr kılmış, hattâ câmilerde Kur'ân'ın bile Türkçe okunması uygulamasını başlatmıştır. Bir müddet sonra bizzât Atatürk'ün müdâhalesiyle Kur'ân'ın Türkçe kıraatinden vaz geçilmiş17 ama ezanın Türkçe okunması 14 Mayıs 1950 seçimleriyle Demokrat Parti'nin iktidâr olmasına kadar sürmüştür.

1934 yılında Eşref Edib'in Hz Muhammed hakkında yayınlamak istediği bir kitap için başvurduğu "Matbuat Umum Müdürlüğü"nün aşağıdaki cevabı18, yalnızca birkaç yıl sonra
1. Atatürk'ün din ve lâiklik hakkında yukarıda zikredilen olumlu ve hoşgörülü beyânlarının, ve
2. "Lâiklik İlkesi"nin
resmî makāmlar tarafından nasıl tahammülsüzlükle çarpıtılıp reddedilmekte olduğuna ışık tutmaktadır:
T.C.
Dâhiliye Vekâleti
Matbuat Umum Müdürlüğü
Ankara, 17 Mayıs 1934
Sayı: 653
Hülâsa: "Hazreti Muhammed"e dair

Muhterem efendim,

Mektubunuzu aldım. Her ne şekil ve sûrette olursa olsun memleket dâhilinde dinî neşriyat yapılarak dinî bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dinî bir zihniyet fideliği vücûda getirilmesine taraftar değiliz. Zât-ı âlîlerinin herkesçe de müsellem olan ilim ve fazîletinize hürmetkârız. Ancak günün bu kabil neşriyâta tahammülü olmadığını siz de takdîr edersiniz.


Matbuat Umum Müdürü
Vedat Nedim19


Gene 1934 yılında, A. İbrahim'in Millî Din ve Öz Türk Dini başlığıyla yayınlanan kitabı Bakanlar Kurulu'nun 16 Ocak 1935 târihli onayı ile yasaklanmış ve Dâhiliye Vekâleti'nin resmî raporuna dayanarak toplatılarak imhâ edilmiştir. Bu raporun bir paragrafı şöyledir20:

"20'inci asrın lâik gençliği, ahlâk mefhûmunu artık dinden almadığı gibi, din merâsimi günden güne kıymetini kaybederken, bunların yeni bir şekilde yaşatmak istenmesi, hüsnüniyet sâhibi olsa bile muharririn millî kültürü darbeleyen muzır bir fert olmasını icâb ettiriyor. Binâenaleyh birtakım kıylukaller açacak ve gençliğin kültürüne zarar verecek olan kitabın toplattırılması ve yazarın hakkında ayrıca ihtiyat tedbirleri alınması icâb eder."

Atatürk'ün vefâtından sonra Demokrat Parti iktidârına kadar, Atatürk'ün yukarıda zikredilmiş beyânlarında mâkûl bir tanımını bulan, "Lâiklik İlkesi"nden tamâmen inhirâf edilerek din ve dindarlar üzerine tedhîşe varan sindirici baskılar uygulanmış, polis ve jandarma mârifetiyle evlere yapılan baskınlarda Kur'ân okumakta olanlar, elinde tesbih hafî zikir yapanlar, Kur'ân dâhil eski yazı harflerle basılmış kitap bulunduranlar, çocuklara dinlerini tanıtan ders vermekte olanlar, Elifbâ cüzü ve Kur'ân-ı Kerîm cüzleri satanlar21, evde topluca namaz kılanlar tutuklanmış, kitaplar da müsâdere edilmiştir.

Bu sindirmeler Demokrat Parti iktidârı sırasında da diğer iktidârlar süresince de, her zaman bizzât söz konusu iktidârlar tarafından olmasa bile, Atatürk'ün vefâtından sonra çabucak organize olan ve adına "Derin Devlet"(!) denilen ve bir örgüt olmakdan çok müsâmahasız, baskıcı, temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanmasından yana, din-karşıtı bir zihniyeti temsil edenler tarafından da bir irticâparanoyası pompalanarak: 1) lâiklik adına, 2) "Kemalizm dini22" adına, 3) çağdaşlık adına akıl ve mantık dışı bir slogan edebiyatı yapılarak sürdürülegelmiştir.

Türkiye'deki lâiklik uygulamaları Devlet'in zaman zaman, fakat "Derin Devlet"in ise sürekli olarak lâikliği: 1) hayatın her safhasında, 2) siyâsette, 3) ekonomide, 4) ahlâkda, 5) dinde, 6) vatandaşın belirli bir şekilde kalıplanıp tek-biçim hâline getirilmesinde ve daha pekçok konuda "Türkiye'de norm vaz etme hakkının yalnızca ve yalnızca kendisine ait olduğu" şeklinde yorumlamakta olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu, kendisini layuhtî (aslā hatâ yapmaz) ve layüs'el (tartışılmaz, sual sorulmaz) Rabb gibi görmek marazına tutulmuş olanlara has bir Rubûbiyyet Kompleksi'dir. Bu dayatmacı lâiklik ideolojisi'ni hareket noktası alan post-modern 28 Şubat Süreci'nin amacı ise, bunun icbâr etmek istediği insan kalıbından inhirâf edenlerin "Evrensel ve Doğal İnsan Hakları'nı yok sayan" yeni bir düzenin ihdâsı şeklinde anlaşılmıştır.


Sonuç
Fransa'daki lâiklik kavramının 1) mâhiyeti, 2) gerektirdikleri ve 3) uygulamaları ile Türkiye'dekilerinin arasında büyük bir idrâk ve niyet farkı bulunmaktadır.

Fransa'daki "lâiklik" idrâki, burjuvazinin Kilise'nin baskısına karşı sürdürdüğü bir mücâdelenin sonucunda elde edilmiş bir sosyal denge unsuru olarak tecellî etmiştir. Fakat Osmanlı İmparatorluğu'nda da Türkiye Cumhûriyeti'nde de: 1) yapısı, 2) hayat tarzı, 3) ezilmişliği, 4) çileleri, 5) hak iddiaları ve 6) mücâdeleleri ile Avrupa benzeri bir burjuvazi sınıfı hiç olmamıştır. Türkiye'de "lâiklik" irâki halkın bilinçli bir mücâdelesi sonucu elde edilmiş bir hakkı olarak ortaya çıkmamış, tepeden inme bir ilke olarak icbâr edilmiştir. Bir denge unsuru aslā olmadığı gibi, Atatürk döneminde bizzât kendisi tarafından açıklanmış olan amacından da saptırılarak, Derin Devlet'in halkı kamplara bölücü bir sindirme ve tedhîş unsuru olarak tecellî etmiştir.

"Devlet" de "Derin Devlet" de zaman zaman lâikliğin uygulanması konusunda örtüşerek kendilerine has, sui generis (nev'i şahsına mahsûs) ama aslā tanımlamak istemedikleri bir lâikliğe âşık ve de sâdık bir şekilde hareket etmişler, ammâ velâkin aslā Atatürk'ün anladığı ve beyân ettiği şekilde lâikleşemeden lâik olduklarını ilân edegelmekte de beis görmemişlerdir.



* * *


________________________________________
[1]Kesin: fran.exacte, ing. exact, alm. genau, ital. esatto. Dakîk: fran. rigoureux,rigurous, alm. streng, ital. rigoroso. Açık: fran. claire, ing. clear, alm. klar,chiaro. Seçik: distincte, ing. distinct, alm. deutlich, ital. distinto. ing. ital.
[2]Son günlerde patlak veren zinâ tartışmaları da maalesef hep böyle cereyân etmiştir. Medya'da herkes zinânın 1) kesin, 2) dakîk, 3) açık ve 4) seçik tanımını vermeğe gerek görmeksizin, bunun gerekli olduğunun bilincinde de olmaksızın kendi kafasına göre enfüsî ahkâm kesmiş, düpedüz dedikodu yapmıştır. Oysa avâmın gözünde, evli olmayan çiftlerin cinsî birleşmesi de, biribirinin helâli olmayan en azından bir kadın ve bir erkeğin tesâdüfen bile olsa aynı bir kapalı mekânda bulunmaları da zinâ olarak algılanabilmekte ve hattâ bir "göz zinâsı"ndan dahî söz edilmektedirdir. Buna rağmen kānûn koyucu Türk Cezâ Kānûnu'nda zinânın 1) kesin, 2) dakîk, 3) açık ve 4) seçik tanımını vermemekte ve bundan ötürü de fuzûlî bir münâkaşa ve dedikodu zemininin oluşmasına sebeb olmaktadır.
[3]Burada Fransa denilen "ülke"nin "Cumhûriyet denilen hükûmet etme şekli" ile özdeşleştirildiğini görmekteyiz ki bu dahî yorum gerektiren ve mantık açısından da hatâlı, kartezyen zihniyete hiç uymayan bir ifâde tarzıdır.
[4]Doğrusu, herhâlde: "Türkiye Cumhûriyeti'nin lâik niteliği" olmalıydı.
[5]Bu anayasa metninde "devlet" küçük harfle yazılmıştır.
[6]Bu anayasa metninde ise "Devlet" büyük harfle yazılmıştır.
[7]Büyük Fransız İhtilâli'nden sonra 21 Eylûl 1792-26 Ekim 1795 arasında Fransa'yı idâre eden meclis.
[8]Fransız İhtilâli'nin Terör Devri'nin mîmarlarından Maximillien de Robespierre (1758-1794) 7 Mayıs 1794'de Yüce Varlık Dini'ni icâd ederek(!) ihtilâl sonrası zuhur eden ve resmiyet kazanan Akıl Dini'nin ve Akıl İlâhesi'nin yol açtığı sapkınlıklara son vermek istemiş ve bu yeni dinin de Büyük Râhibi(!) olmuştur. Bu dinin resmî bayramı olan "Yüce Varlık ve Tabîat Bayramı" ilk ve son kez, Robespierre'in iktidardan düşürülüp de giyotinle îdam edilmesinden 20 gün önce, 8 Temmuz 1794'de Paris'de Tuilerie Bahçesinde başlayıp Champ-de-Mars'da biten şâşâlı bir törenle kutlanmıştır.
[9]Yunanistan'da "Ortodoksluk" Devlet tarafından korunmaktadır.
[10]İngiltere'de "İngiltere ve İskoçya" Kilisesi Devlet'in koruması altındadır.
[11]Sosyalist Cumhûriyetleri Birliği'nde "Komünizm" Devlet'in koruması altındaydı.
[12]Jüridiksiyon hakkı: Bir topluluğun mensûblarını kendi şerîatına, ya da örf âdet ve kānûnlarına göre muhâkeme etmek hakkı.
[13]Aslında bu kānûnda Devlet ile Kilise'nin ayrılmasından aslā söz edilmemektedir. Bu kānûn Devlet'in, bundan böyle, Kilise'yi millî bütçeden desteklemeyeceğine dâir bir kānûndur.
[14]Yahudilerin başlarını örttükleri ufak takke.
[15]Bu beyân Kur'ân'ın "Lâ ikrâhe fi-d dîn = Dinde zorlamaca yoktur âyetiyle örtüşmektedir. (Bakara/256)
[16]Umran degisi, Eylûl 2004 nüshası, s. 29, İstanbul.
[17]Bk. Türkçe Kur'ân'a dâir bir hâtıra/Yeni Şafak Gazetesi "İslâm ve Toplum" ilâvesi, s.15, 5 Şubat 1998, İstanbul.
[18]Bk. Dücâne Cündioğlu, Bir Siyâsî Proje Olarak Türkçe İbâdet I, s. 99-100, Kitabevi, İstanbul 1999.
[19]Vedat Nedim Tör (1897-1985).
[20]Dücâne Cündioğlu, A.g.e., s. 101.
[21]1944 yılında rahmetli babam bana Kur'ân okumayı öğrenmem için hoca tuttuğu zaman ihtiyâcımız olan Elifbâ cüzü ile Âmme, Tebâreke, Kadsemia ve Vezzâriyati cüzlerinin te'minini Üsküdar'daki Attâr Dükkânı'nın (Bk. Ahmed Yüksel Özemre, Üsküdar'da Bir Attâr Dükkânı, 4. baskı, Kubbealtı Neşriyâtı, İstanbul 2003) sâhiblerinden Sâim Hoca'dan ricâ etmişti. Sâim Hoca bunları zorlukla 15 günde te'min etmiş ve tezgâhın arkasında iyice paketlenmiş olarak gizlice babamın zembiline koymuştu. İlk hatmimi indirmek için bana mahsûs bir Kur'an-ı Kerîm'in bulunması için ise birkaç ay beklemek zorunda kalmıştık. Sonunda Sâim Hoca yaprakları kopmuş, tirfillenmiş bir Kur'ân'ı zorlukla bulabilmiş; bunu gizlice tâmir ettirip cildleterek gene gizlice bana hediye etmişti.
[22]"Kemalizm Dini" hakkında Bk. Ahmed Yüksel Özemre, "Umran" dergisinin Ekim ve Kasım 2000 târihli 74. ve 75. sayılarında, sırasıyla, s. 55-61 ve s. 52-56.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Anonymous (3. September 2011), kamer (2. September 2011), Miralay (2. September 2011)
Alt 2. September 2011, 02:39 PM   #35
Anonymous
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 176
Tesekkür: 627
164 Mesajina 386 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
Anonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud of
Standart

Alıntı:
Anonymous Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Hem ayrıca öncelikle demokrasi islama ne kadar uygundur buna da bakmak gerekir.


Alıntı:
hiiic Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Sözde müslüman padişahların astığı astık kestiği kestikken, Müslüman lider önder ve uyarıcılardan birisi halkı toplayıp meclis kuruyor, danışma ve karar kurulu kuruyordu...
Sevgili kardeşim başka insanların kalplerindeki düşünceler hakkında zan yürütüp buna da inanıp ona göre savunma veya eleştiri üretiyorsunuz. "Demokrasi İslama ne kadar uygundur" diye sorguladıysam padişahlık daha uygundur dediğimi nereden çıkarıyorsunuz? İslam'ın kendine özgü adil yönetim biçimini herhangi bir şey ile kıyaslayamazsınız zira eğer aktif olarak yaşanıyor olsa idi güneş gibi parlardı.

Ayrıca laiklik demokrasi vb. bunlar hep sözlüklerde kalan kavramlar. İnsan elinde uygulamada yozlaştırılmaları ve kötüye kullanımı da kaçınılmazdır.

Demokrasiyi padişahlıktan sonra olabilecek en uygunu olarak düşünüyorum ve bu konuda yapılanların arkasındayım fakat bu yönetim biçiminin de diğer yönetim biçimleri gibi İslama uygun olmayan taraflarını da kabul etmek gerekir. Eğer farkı olmasaydı demokrasi değil İslam denirdi.

Örneğin Kuran'a uygun hükmeden peygamberimiz hukuk uzmanlığı gerektiren anayasa değişikliğinin hangi yönde olması gerektiği ile ilgili olarak çöldeki bedevi çobanın görüşünü sormazdı (veya oyunu istemezdi) diye düşünüyorum.

Konu Anonymous tarafından (2. September 2011 Saat 02:52 PM ) değiştirilmiştir.
Anonymous isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Anonymous Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (2. September 2011)
Alt 2. September 2011, 05:05 PM   #36
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

Alıntı:
hiiic Nickli Üyeden Alıntı
Sözde müslüman padişahların astığı astık kestiği kestikken, Müslüman lider önder ve uyarıcılardan birisi halkı toplayıp meclis kuruyor, danışma ve karar kurulu kuruyordu...

Bu lafın nesine alındın anlamadım? hani fikrimin aksini düşünüyor olabilirsin ama yinede ben seni içine katan bir yorum göremedim.
Kuranda demokrasi var mı bakmak lazım dediniz, size demokrasi ve ortak karar alma mekanizması içeren ayetleri yazdım. Altınada demokrasiden uzak memleketlerin ayetle olan çelişkisini yazdım?

Siz neresinden kendinize zan beslediğimi zannettiniz gerçekten anlamış değilim.


zandan ölümüne saknırım, yorumlarımda ZAN içeren bir yer varsa "zannederim" derim zaten. çok ilginç bir durum...

Konu hiiic tarafından (2. September 2011 Saat 05:12 PM ) değiştirilmiştir.
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 2. September 2011, 05:10 PM   #37
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

Alıntı:
Sonuç
Fransa'daki lâiklik kavramının 1) mâhiyeti, 2) gerektirdikleri ve 3) uygulamaları ile Türkiye'dekilerinin arasında büyük bir idrâk ve niyet farkı bulunmaktadır.

Fransa'daki "lâiklik" idrâki, burjuvazinin Kilise'nin baskısına karşı sürdürdüğü bir mücâdelenin sonucunda elde edilmiş bir sosyal denge unsuru olarak tecellî etmiştir. Fakat Osmanlı İmparatorluğu'nda da Türkiye Cumhûriyeti'nde de: 1) yapısı, 2) hayat tarzı, 3) ezilmişliği, 4) çileleri, 5) hak iddiaları ve 6) mücâdeleleri ile Avrupa benzeri bir burjuvazi sınıfı hiç olmamıştır.
Ayrıca bu görüşe katılmıyorum...

Bu memlekette laiklik halifenin sapık uydurma ve baskılarının önüne geçmek için kuruldu.

İnsanlara mülk hakkı ve güvencesi tanımayan, ileri derecede feodal ve bu ağalıklarını şeyhlik ile koruyanların kullandığı din Osmanoğullarının boyunduruğu altında yaşayan bu milletin en büyük takozu prangası olmuştur.
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 2. September 2011, 06:08 PM   #38
nuhungemisi
Yeni Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2011
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 16
Tesekkür: 3
12 Mesajina 28 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0
nuhungemisi has much to be proud ofnuhungemisi has much to be proud ofnuhungemisi has much to be proud ofnuhungemisi has much to be proud ofnuhungemisi has much to be proud ofnuhungemisi has much to be proud ofnuhungemisi has much to be proud ofnuhungemisi has much to be proud of
Standart

Alıntı:
hiiic Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
PEKİ ESAS KONULAR NEDEN TARTIŞILMIYOR DA LAİKLİĞE TAKILMIŞ BU ZAVALLILAR????
Bu sitenin yöneticileri hakarete teşekkür mü ediyorlar ? Bu mu sizin Kur'an anlayışınız ?
nuhungemisi isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 2. September 2011, 06:12 PM   #39
nuhungemisi
Yeni Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2011
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 16
Tesekkür: 3
12 Mesajina 28 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0
nuhungemisi has much to be proud ofnuhungemisi has much to be proud ofnuhungemisi has much to be proud ofnuhungemisi has much to be proud ofnuhungemisi has much to be proud ofnuhungemisi has much to be proud ofnuhungemisi has much to be proud ofnuhungemisi has much to be proud of
Standart

Bir sistemin Kur'an'a uygun hükümleri korunur. Olmayanlar değiştirilmeye çalışılır diyorum. Futbol maçı mı bu, ya Fenerlisin ya Cimbomlu. Laiklik Allah'ın mı emridir şeytanın mı.
nuhungemisi isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
nuhungemisi Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Anonymous (3. September 2011), dost1 (2. September 2011)
Alt 2. September 2011, 06:16 PM   #40
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

Alıntı:
Bu sitenin yöneticileri hakarete teşekkür mü ediyorlar ? Bu mu sizin Kur'an anlayışınız ?
hakaret değil ki gerçekler
daha faiz konusu bitirilmesi gereken ilk ilke iken, gidip eşit hakları insanlara sunan düzenleri eleştirenler zavallı değil de nedir?

Faizle iş görenle ALLAH ve RESULÜNE savaş açmıştır, bu savaşı görmezden gelip de eşit haklar ve adaletli yönetim getiren sistemleri sorgulayan kişi nedir? bu yaptığı neliktir? cevabını siz verin hadi ben sustum. neliktir bu..

Alıntı:
Laiklik Allah'ın mı emridir şeytanın mı.
Allahın emridir.

Batının laik gelişmiş devletlerinde bak kaç farklı din ırk barış içinde yaşıyor. bizim sözde şeriatla yönetilen doğu yabanileri tek din içinde birbirleriyle savaşıyor.

Allah dinlerin çatışmasını mı emreder, yoksa insanların aynı haklardan eşit ve adaletli olarak yararlanmasını mı?

zaten mezheplerin ve hiziplerle dinlerin bölünmesinin altında yatan sisteminde laiksizlik olduğuna inanıyorum.

Konu hiiic tarafından (2. September 2011 Saat 06:29 PM ) değiştirilmiştir.
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
akidedir, akidesi, laiklik, şeytani


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 03:48 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam