hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > NÜZUL SIRASINA GÖRE TEBYîNÜ'L -KUR'AN İŞTE KUR'AN ve VİDEOLARI Hakkı Yılmaz > İniş Sırası ile Sureler > 34.Kaf Suresi

 
 
Seçenekler Stil
Alt 27. September 2008, 10:43 PM   #1
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart Kaf Suresine giriş

34 (50). KAF SÛRESİ
MEKKÎ, 45 ÂYET

Kaf Sûresi-1.Bölüm.
03 Ağustos 2017 tarihinde yayınlandı

1. Sûreler, birbirinin devamı niteliğindedir.
2. Kaf sûresinin, Sâd Sûresi ile benzerliği.
3. Âhiret hayatının gerçek olduğu konusundaki Rabbimizin ikna metodu.
4. Huruf-u Mukataa hakkında kısa bilgi. (Ya rakam, ya da dikkat çekmek için)
5. Kaf dağı efsanesi?
6. Kaf sözcüğüne verilen anlamlar listesi.
7. Mecîd olan (Çok şerefli ve çok büyük) Kur’ân’a kasem.
8. Sözlerin efendisi, efendinin sözüdür.
9. Kaf sûresindeki kaseme cevap olan âyetin, sûre içinde aranması.
10. İsim cümlesi (Olumlu) ise; Lâm veya inne olarak.
11. Fiil cümlesi ise; (Geçmiş zaman halinde KAD. olumsuz ise,MÂ veyaa LÂ.
12. Arabiyyen ne demektir? (Dilbilgisi kurallarına uygun)
13. Cüretkârlığın böylesi: İddia: Neml 91-93 Kur’ân da değil?
14. Mushafta yapılan hainliğin ilmen çözülebilmesi için BİLGİ, SAMİMİYET ve CESARET gerekir.
15. Kasemin cevap cümlesi teknik olarak sûre içinde 4,18,22 ve 37 olabilir.
16. Kaf 22. âyetinin, kasemin cevap bölümü olduğunun ispatı. (Sâd 67-70) (Hadîd: Keskin görüş.)


Kaf Sûresi-2.Bölüm
10 Ağustos 2017 tarihinde yayınlandı

İnanç sistemlerinin oluşturulması.
Kâfirlerin “Tevhid” ve “âhirete” inanmayışları.
Uzak dönüş ne demek?
Yerin eksilttiği ne demek? (Secde 10) Bilerek. (Ya-Sin 79) Çürüyen kemik örneği.
Hevâyı ilâh edinmek.
Merîc:Karmakarışık bir iş.
Afâkî âyetlere gözlem.
Sema:Kâinat.
Çatlağı olmayan gök. (Mülk 3-4)
Âfakî incelemelerden edinilen bilgi: Âhiret inancı. (Ya-Sin 81, Mü’min 57)
Kâinatın düzeni, çok sağlamdır.
Gönül gözünün açılması ve öğüt.
Abd-i Münîb. Allah’a yönelenler ibret alır.
Tebsîra: Gönül gözü.
Evrim teorisi hakkında.
Tekâmül Allah’ın plânıdır.
Ölü beldenin canlandırılması. (Bereketli su.)
İlkbahar örneği. (Ya-Sîn 33, Rûm 24,19,50, Ankebut 63, Casiye 5, Fâtır 9, Nahl 65)


Kaf Suresi 3.Bölüm
17 Ağustos 2017 tarihinde yayınlandı

1. İnsanın yeniden dirilişi örneği.
2. Kur’ân bereketli su gibidir.
3. Mekke’li müşriklerden önceki toplumlardan örnekler.
4. Peygamberleri (sadece kendi peygamberlerini değil) yalanlayanlar.
5. Firavun’un toplumu değil de şahsının örnek verilmesinin nedeni.
6. Firavun toplumundaki insanların sorumluluğu. (Zuhruf 50-56)
7. Ülkede diktatör üretenlerin sorumlulukları.
8. Peygamberlerin getirdiği haberlerin yalanlanması.
9. Mükezzip: yalanlayıcı. (Âhiret haberlerini)
10. Ashab-ı Ress.(Örülmemiş kuyu ashabı)
11. Ashab-ı Eyke.(Sık ağaçlı bölgedekiler)
12. Tubba kavmi. (Duhân 37)
13. İlk yaratma. a)Enfüsî anlamı (İnsanın dünyaya gelişi) (Ya-Sin77-78), b)Afakî anlamı Göklerin yaratılışı) (Ahkaf 33)
14. Sonradan oluşturmaya güzel bir örnek.
15. Nefsin insana fısıldadıkları.
16. Allah ile insan arasında aracı olur mu?
17. İki tesbitçi: (Hafıza ve İblis)
18. Habl-i verid. (Toplar damar) (Kanı kalbe yaklaştırır) Pek yakında! (Yeniden yaratma gibi)


Kaf Suresi 4.Bolüm
25 Ağustos 2017 tarihinde yayınlandı.

1. Allah’ın kişiye yakınlığı. (İlmen yakınlık) (Hadid 4)
2. Nefsin fısıldadıklarını Allah biliyor.
3. İnsanın eyleme dönüştürdüklerinde şahitlik. (Bakara 225)
4. İki tesbitçi: a)Saik.(Sevk eden, şöför, İBLİS), b)Şehid. (İnsanın organları, hâfıza)
5. Karîn: Akran (yaşıt)-İBLİS (Zuhruf 36-38, Nisa 36-38, Fussılet 25)
6. Ölüm sarhoşluğunun gerçek ile gelmesi ne demek?
7. Korkutulan gün. Sûr’un üflenmesi ne demek?(Zümer 68, Ya-Sin 51, Nebe 18, Hacc 99)
8. Kıyamet konu edilen âyetler, geçmiş zaman kipi ile ifade edilmiştir .(Zuhruf 36-37, Nisa 36-38, Fussılet 25)
9. İblisin savunması.(İbrahim 22)
10. İki kişiye verilen emir:”ikiniz atın!”(İki muhataba sesleniliyor)
11. Herkes Cehenneme kendi kendini atıyor.
12. İnatçı, kâfir, hayrı engelleyen, şüpheci
13. Kefar. (Alabildiğine nankör)
14. Mennâ’ün li’l-hayr. (Hayrı alabildiğine engelleyen, İnsanı imandan şiddetle alıkoyan)
15. Mu’ted. (Zâlim, haddi aşan)
16. Mürîb. a)Âhiretten şüpheci, b)başkalarını da şüpheye düşüren.
17. İNSANI CEHENNEM’E GÖTÜREN 10 SIFAT


Kaf Suresi 5.Bolüm
07 Eylül 2017 tarihinde yayınlandı.

1. Cehennem’e girmeden önceki safha.
2. “Şeytan’a uydum” demek kurtarır mı?
3. “Hemen de caydım” (İbrahim 22) nasıl anlaşılmalı?
4. İblis’in ifadesi:”Azdıracağım!” (Hicr 39-40)
5. Fikretmek. (Anlık tepki)
6. Tefekkür. (Düşünce zinciri kurmak)
7. İblis’in zorlayıcı gücü olmamasonın adalet açısından önemi.
8. İblis’e neden izin verildi? (A’râf 16-17)
9. Beşerin ilkellikten kurtulmasına vesile oluşu.
10. Uzak bir sapıklık ne demek?
11. Allah’ın sözü değişmez. (Ya-Sin 59-63, Hûd 111)
12. Suçluların âhirette cezalandırılması. (Secde 13, Sâd 85)
13. Allah vaadinden caymaz. (Zümer 20)
14. Zallam. (Çok büyük zalim) Nasıl anlaşılmalı?
15. Cennet’in yaklaştırılması. (Tekvîr 14)
16. Evvâb (Çokça dönen), Hafiz (Çokça koruyan)
17. Haşyet. (Mahcup olma korkusu) (Gaybda Rahman’a haşyet)
18. Kalb-i Münîb.(Pusula benzetmesi)
19. SELÂM. (Ne isterse) (Nahl 30-32, Ya-Sin 58)



Kaf Suresi 6. Bolum
15 Eylül 2017 tarihinde yayınlandı

1. Kaf Sûresi-6.Bölüm.
2. Allah’ın koruması altına girenler.
3. Selâmet. (Kusursuzluk) (Zümer 73, Ya-Sin 58, A’râf 46, İbrahîm 23,Duhân 51-57,Fussılet30-32)
4. Nimetlerden daha da fazlası. (Yunus 26)
5. “Altından ırmaklar akan” ne demek? (Alt=Mülkiyet ifadesi , herkesin ırmağı ayrı)
6. Cennet kimseye bol keseden gelmemiştir.
7. Cennetliklerin sıfatları.
8. Kalbi olana ikaz! (Vicdanı olana!)
9. Helâk, yok etmek değildir.
10. Nakkabu.(Delmek, gezmek, dağ içinde yol) (Sömürü)
11. Kulak veren. (Samimî olarak dinleyen.
12. Münafıkların vasıfları. (Münafikûn 4, Bakara 18, A’râf 179, Furkan 43-44, Kasas 50)
13. Öncekilerden ibret. (Hacc 46)
14. Altı evrede yaratış. Allah yorulur mu?


Kaf Sûresi-7.Bölüm
21 Eylül 2017 tarihinde yayınlandı.

1. Fe edatında: O nedenle.
2. Ne kadar inkâr ederlerse etsinler
3. Sabır neden emrediliyor?
4. Tesbih görevinden ne anlamalı?
5. Klâsik rivayetlerde tesbih!..
6. Etbar-ı sücûd: Secdelerin sonunda.
7. İsmin tesbihi.
8. Zamanımızda tesbih.(Hadis ve Tarikat anlayışlarında)
9. Allah’ı noksan sıfatlardan arındırmak, kemal sıfatlarını öğrenip öğretmek.
10. Salâtın vakti olmaz.
11. Salâtın ikamesinin gerçek anlamı. (Hûd 114, İsrâ 78-79)
12. Secdelerin sonunda.
13. Etbâr: (Arkası)
14. Yeni Müslüman olanlara Allah iyi tanıtılmalı.
15. Sabır. (Âl-i İmran 146) Peygamberin namına yazılı âyet.
16. Çığlık. Kendini ölüme hazırla, Herkes duyacak.
17. Çağrı duyulacak. (Ya-â-Sîn..,Saffat 22-25, Neml 82)
18. Dönüş yolun bizedir, Rabbe dönüş. Hesap veriş.(Bakara 28, En-Âm 36, Mâide 105, Nûr 64)


Kaf Sûresi-8.Bölüm
28 Eylül 2017 tarihinde yayınlandı.

Rabbe dönüş.
Elçi zorba değildir.
Biz daha iyi biliriz.
Kur’ân ile öğüt verilmeli.
Din konularının tartışıldığı ortamda BENCE denemez.
Fe edatı. “Fezekkir.”(O Halde)
Furkan, Kur’ân’ın soyadıdır. (Furkan 50-52)
Cihad ne demek? (Orta doğu ve Filistin örnekleri)
YAHUDİLERE KUR’ÂN ÖĞRETİLMELİ.
Cihad Furkan ile yapılır.
Kaf sûresinin güncel mesajı.



Adını 1. âyetteki, ق [kaf] harfinden alan sûrenin iniş tarihi tam olarak bilinmese de, içeriğinden Mekke döneminin ortalarında indiği anlaşılmaktadır.
Bir önceki sûre olan Mürselât sûresi’nin, Artık bundan [Kur’ân’dan] sonra hangi söze inanacaklar? Mealindeki son âyetinin devamı niteliğinde başlayıp gelişen sûrede Kur’ân ve Peygamber ilişkisi açıklanmakta, âhirete ait bazı sahneler canlandırılmakta ve diğer sûrelerde olduğu gibi geçmişte yaşamış olan inançsızların kötü sonları ibret olarak aktarılmaktadır.
Bilindiği üzere, öldükten sonra dirileceklerine ve yaptıkları her çeşit amelin hesabını vereceklerine inanmak, Mekkeli müşriklerin işlerine gelmiyordu. “Bu olmayacak bir iş… Olabileceğini akıl da kabul etmez. Her zerremiz toprakta darmadağın olduktan ve üstünden binlerce yıl geçtikten sonra bu dağınık parçaların tekrar bir araya getirilmesi, vücudumuzun yeni baştan düzenlenip-diriltilip ayağa kaldırılması olacak şey midir?” diye bu inancı reddediyorlardı.
Yüce Rabbimiz bu sûrede de inançsızları ikna etmek için yine insanın hem içinden hem de çevresinden kanıtlar göstermekte, ölümden sonra dirilmenin ve haşr’ın kesinlikle gerçekleşeceğini bildirmektedir.
Kur’ân’da yapı ve içerik bakımından bu sûrenin ikizi diyebileceğimiz bir başka sûre de Sâd sûresi’dir. Bu sebeple Kaf sûresi’nin anlaşılmaya çalışılması sırasında Sâd sûresi’nin de okunması ve anlaşılmaya çalışılmasının büyük yarar sağlayacağı kanaatini taşımaktayız.

RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA

MEAL:

1Kaf/100. Çok şerefli/şanı yüce Kur’ân kanıttır ki 22kesinlikle sen bundan duyarsızlık, bilgisizlik içinde idin. Şimdi senden perdeni kaldırdık. Artık bugün gözün keskindir; Kur’an sayesinde kurmay birisi oldun.
2,3Ama onlar, kendilerine içlerinden uyarıcı geldiğine şaşırdılar da kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler, “Bu, şaşılacak bir şeydir! Öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakit mi? Bu, uzak bir dönüştür” dediler.
4Biz, yerin onlardan neyi eksilttiğini elbette bilmişizdir. Yanımızda da çok iyi kaydedip koruyan bir kitap vardır.
5Aksine, gerçek kendilerine geldiği zaman onu yalanladılar, onun için onlar karmakarışık bir iş içindedirler.
6Peki, onlar üstlerindeki göğe bakmadılar mı ki, onu Biz hiç yarığı olmadan nasıl bina etmişiz ve süslemişiz! 7,8Ve Biz, Allah'a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ona öğüt olarak yeri yayıp döşedik ve ona sabit dağlar bıraktık. Orada görünüşü iç açıcı-göz alıcı her çiftten bitkiler bitirdik, 9-11Biz, gökten bereketli bir su indirdik. Onunla bahçeler ve biçilecek taneler, kullara rızık olmak üzere tomurcukları birbiri üzerine dizilmiş büyük ve yüksek hurma ağaçları bitirdik. Ve Biz, onunla ölü bir beldeyi canlandırdık. İşte diriliş böyledir.
12Onlardan önce Nûh'un toplumu, Ashâb-ı Ress ve Semûd yalanlamıştı. 13,14Âd, Firavun ve Lût'un kardeşleri, Ashâb-ı Eyke ve Tubba toplumu da. Bunların hepsi peygamberleri yalanladılar da Benim azabım hak oldu.
15Peki, Biz, ilk oluşturmada âcizlik mi gösterdik? Hayır, ama onlar yeni bir oluşturuluştan kuşku içindedirler.
16Ve andolsun insanı Biz oluşturduk. Nefsinin kendisine neler fısıldadığını da biliriz. Ve Biz ona şah damarından daha yakınız. 17,18Onun sağından ve solundan (her yanından) yerleşik iki tesbitçi onun her işini tesbit edip dururken, insan hiçbir söz söylemez ki yanında hazır gözetleyen bulunmasın.
19Ölümün sarhoşluğu gerçekten gerçek ile gelmiştir de: –“Ey insan! İşte bu, senin kaçıp durduğun şeydir.”–
20Ve Sûr da üflenmiştir. –“İşte bu, korkutulan gündür.”– 21Ve herkes, kendisiyle beraber bir sürücü ve bir şâhit bulunarak geldi.
23Ve onun yaşıtı olan arkadaşı/İblis dedi ki: “İşte yanımdaki hazır.”
–“24,25Haydi, İblis ve tanık; ikiniz, tüm inatçı, kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden, hayrı alabildiğine engelleyen, kendine haksızlık eden ve şüpheci olan o kişileri atın cehenneme! 26O ki Allah ile birlikte başka bir ilâh edinmişti. Haydi, ikiniz birlikte, onu şiddetli azaba atın!”–
27Onun yaşıtı olan arkadaşı/İblis dedi ki: “Rabbimiz! Ben onu azdırmadım. Fakat kendisi uzak bir sapıklık içindeydi.”
28Allah dedi ki: “Benim huzurumda çekişmeyin! Ben size daha önce tehdit göndermiştim. 29Benim huzurumda Söz değiştirilmez. Ve Ben kullara asla yanlış iş yapan; yaptıkları iyi amelleri noksanlaştıran, haksızlık eden biri değilim.”
30Biz, o gün, cehenneme, “Doldun mu?” deriz. O da, “Daha var mı?” der.
31Cennet de, Allah'ın koruması altına girmiş kişilere uzak olmayıp yaklaştırılmıştır.
32-35İşte bu, çokça yönelen ve çokça koruyan Rahmân'dan; yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'tan görülmediği, duyulmadığı; sezilmediği yerlerde bile saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperen ve gönülden bağlı olan herkes için söz verilendir. –“Selâm ile oraya girin. İşte bu sonsuzluk günüdür.”– Orada onlara ne isterlerse vardır. Katımızda daha fazlası da vardır.
36Biz onlardan önce kendilerinden daha çetin güce sahip nice nesilleri değişime, yıkıma uğrattık. Öyle ki onlar beldeleri delik-deşik ediyorlardı. Hiç kaçıp kurtulacak yer var mı?
37Şüphesiz ki bunda aklı, anlayışı, vicdanı olan veya kendisi tanık olarak kulak veren kimse için elbette öğüt vardır.
38Ve kesinlikle Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında olanları altı evrede oluşturduk. Ve Bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.
39,40O nedenle, sen onların söylediklerine karşı sabret. Ve güneşin doğmasından önce ve batmasından önce ve geceden bir bölümde; her fırsatta Rabbinin övgüsü ile birlikte arındır. Ve boyun eğip teslim oluşların/ikna oluşların arkalarında; inkârcıya iman ettirdikten sonra da O'nu arındır.
41Ve sen bir seslenenin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver; 42o gün, o şığlığı gerçek olarak duyarlar. İşte bu çıkış, diriliş günüdür.
43Gerçekten Biz, evet Biz, hayat veririz ve öldürürüz. Dönüş de yalnızca Biz'edir.
44O gün yer onlardan çabuk yarılır. İşte bu, sadece Bize kolay bir toplamadır.
45Biz, onların söylediklerini daha iyi biliriz. Ve sen, onların üzerinde zorlayıcı değilsin. O hâlde sen, Benim tehdidimden korkan kimselere Kur’ân ile öğüt ver.

TAHLİL:

1Kaf/100. Çok şerefli/şanı yüce Kur’ân kanıttır ki


KAF [100]: ق [kaf] harfinin tek başına iken herhangi bir anlamı yoktur. Hatırlanacak olursa bu uygulama ilk olarak Kalem sûresi'nde ortaya çıkmış ve o sûrenin ilk âyetinde de ن [nun] harfi tek başına yer almıştı.
“Huruf-ı mukattaa” [kesik harfler] denilen bu harflerin her biri hakkında geçmişte çok değişik yorumlar yapılmıştır. Bu görüşlerden bir kısmı Kalem sûresi'nin tahlilinin yapıldığı sayfalarda okuyucuya arz edilmişti. O açıklamalar doğrultusunda ifade etmek gerekirse, sûrenin başındaki ق[kaf] harfi, Ebced hesabına göre “100” sayısını ifade ediyor olabilir. (Ebced hesap tablosu ve açıklama Kalem sûresi'nde verilmiştir.)
Aklını kullanan Müslümanlar için bir uyarı olacağını düşünerek, konu hakkında mevcut eserlerde yer alan görüşlerden kaf harfi ile ilgili olan bazılarını aktarıyoruz:

“O, yeryüzünü kuşatan ve kendisinden dolayı da semânın yeşil göründüğü yeşil zümrütten bir dağdır. Semânın her iki yanı onun üzerindedir. Semâ ise onun üzerinde kubbe şeklinde örtülmüştür. İnsanların ele geçirdikleri zümrütler bu dağdan düşenlerdir.” (İbn-i Zeyd, İkrime ve ed-Dehhak)
“O, Kaf dağıdır. Zülkarneyn Kaf dağını gördü. (Vehb)
“O, Allah'ın isimlerindendir.” (İbn-i Abbâs)
“O, Kur’ân'ın isimlerindendir.” (Katâde, İbn-i Abbâs)
“O, Allah'ın Kadîr, Kâhir, Karîb, Kabıd, Kahhâr isimlerinin baş harflerdir.” (el-Kurazî)
“O, قف[kıf=dur] demektir. Yani, bizim verdiğimiz emir ve yasaklara uy, onları aşma anlamında bir emirdir.” (Ebû Bekr el-Verrak)
“O, Peygamberin kuvvetidir.” (İbn-i Atâ)

Görüldüğü gibi mantıkî bir dayanağı bulunmayan ve sadece adı geçen zatların şahsî tercihlerini yansıtan bu görüşlerin herhangi bir ciddiyeti yoktur. Buna rağmen ciddiye alınarak birçok eserde yer verilen bu görüşler, maalesef toplumlar tarafından da ciddiye alınmaktadır.
“Mukattaat” denen bu harfler sadece birer harf midir yoksa rakam mıdır; ne anlama gelmekte veya neyi simgelemektedirler? Bununla ilgili gerçeklerin Peygamberimiz ve ilk Müslümanlar tarafından bilindiği kanısındayız. Ne var ki, bu konuyla ilgili bilinenlerin bize kadar ulaşamadığını düşünüyoruz. Kanaatimiz, bunun nedeninin muhtemelen hicrî I. yüzyıldan sonra ortaya çıkan ihmal olduğu yönündedir.

Çok şerefli/çok büyük Kur’ân kanıttır ki,

Bu âyette Kur’ân, Burûc/21'deki gibi Rabbimizin sıfatları arasında yer alan el-mecîd sıfatıyla nitelenmiştir. المجيد [mecîd] sözcüğü, “çok şerefli ve çok büyük” demek olup Burûc/15'de bizzat Rabbimizin sıfatı olarak da yer almıştır.
Mecîd sözcüğü bu âyette;

a) “Çok büyük” olarak kabul edilirse, âyetteki ifade de “çok büyük Kur’ân” olarak anlaşılır. Kur’ân'ın “çok büyük” olarak nitelenmesi, insanlığa olan faydasının çok muazzam olmasından dolayıdır. Ayrıca Kur’ân, azîm olan Allah'ın bir öğüdü olduğundan ve büyüğün öğüdü de büyük olacağından bu sıfatla nitelenmiştir. Kur’ân aynı zamanda büyüklük, ululuk delilidir de... Çünkü hiç kimse Kur’ân gibisini getirmeye muktedir olamamıştır, olamayacaktır da... Dolayısıyla, bâtılın ona önünden-arkasından yaklaşması söz konusu değildir. O değiştirilemez, buna güç yetirilemez.

b) “Çok şerefli” olarak kabul edilirse, âyetteki ifade de “çok şerefli Kur’ân” olarak anlaşılır. Zaten Kur’ân da, aradığını onda bulmak isteyen herkesin umduğu biçimde kerîmdir [şereflidir]. Çünkü Kur’ân kendisine yapışan hiç kimseyi başka şeylere muhtaç etmez. Kendisine başvuran herkesi aradığına kavuşturmak sûretiyle amacına ulaştırır. Bu nedenle Kur’ân, muhtaç olana umduğunu verme anlamında da iyiliğin, keremin [şerefin] ve cömertliğin zirvesidir.
Dikkat edilirse, 1. âyet bir kasem cümlesinin kasem bölümüdür. Ne var ki, görünürde kasem cümlesinin kaseme cevap bölümü, olması gereken yerde yoktur. Bu durum, kasem cümlesinin yarım bırakıldığı izlenimini vermektedir. Çünkü, çok şerefli Kur’ân kanıt gösterilerek güçlendirilmek istenen yargı, âyetin devamında mevcut bulunmamaktadır.
Dikkat çekicidir ki, gerek eskiler ve gerekse çağdaş Kur’ân uzmanları bu durumdan hiç rahatsız olmamışlar, bir edebiyat mucizesi olan Kur’ân'da böyle eksikliklerin, anlam bozukluklarının olamayacağına zihin yormadan, tıpkı bundan önceki kasem cümlelerinde de eleştirdiğimiz “geçiştiriverme” alışkanlıklarına bağlı kalarak burada da 1. âyetin sonuna noktayı koyuvermişler ya da kafalarından bir cevap uydurup geçmişlerdir. Öyle ki, çeşitli meal ve tefsirlerde kasem cümlesi, kasem vurgusu imiş gibi değerlendirilmiş, buna karşılık kasemin cevabının ne olduğu hakkında ikna edici bir açıklama yapılmayarak kasem cümlesinin ilk bölümü askıda bırakılmıştır.
Muhammed Esed gibi bazı çağdaş bilginler ise, çareyi kasem cümlesini bozmakta bulmuşlar, kasem cümlesine “inşa cümlesi” [dilek kipi] nitelikli olarak “...düşün!” şeklinde bir anlam yükleme cihetine gitmişlerdir. Bu anlayışta olanlar bize göre çok hatalı bir tutum sergileyerek âyetlere; Asr sûresi'nde, “Zamanın akıp gidişini düşün!”; Tîn sûresi'nde, “İnciri ve zeytini düşün!”; Duha sûresi'nde, “Aydınlık sabahı düşün!”; Fecr sûresi'nde, “Şafağı düşün!” şeklinde anlamlar vermişlerdir. Böylece Kur’ân'ın eksik ve yanlış anlaşılmasına yol açmışlardır.
Bazıları ise kaseme gizli bir cevap bulma yoluna gitmişler ve konumuz olan kasem için “...kasem olsun ki, sen uyarcısın” veya “...kasem olsun ki, ölümden sonra dirilme ve dönüş mutlaka olacaktır” şeklinde cevaplar takdir etmişlerdir. Hatta takdir edilen bu tür cevapların bazı meal ve tefsirlerde âyetin orijinalinde varmış gibi gösterildiği bile olmuştur.
Doğrusu şu ki, edebiyatta cümlenin bir bölümünün söylenmemesi, gizli bırakılması şeklinde anlam zenginleştirmeye yönelik bir uygulama vardır ve Arapça'da bu uygulamaya “hazf sanatı” denmektedir. Ancak, bir örneğini Alak/11-12'de gördüğümüz, bir diğer örneğini de bu sûrenin 3. âyetinde göreceğimiz “hazf sanatı” kasem cümlelerinde uygulanmaz. Çünkü diğer cümle türlerinde anlama zenginlik katan bu sanat, kasem cümlesinde konunun eksenini kaybettirir. Hele de kasem cümlesinin birinci bölümünün söylenip ikinci bölümünün zikredilmemesi, kelâmı kelâmlıktan çıkarır. Burada takdir edilen cevaplar sûrenin başlangıç bölümünü kısmen anlamlı hâle getirse de, kasemin cevabının bulunduğu pasajda ortaya çıkmış olan anlam kargaşasına bir çare olamazlar. Bu sebeplerden dolayı burada hazf sanatı uygulandığı görüşüne katılmıyoruz.
Bu konuyla ilgili gerçekçi bir çözüm üretebilmek, bilgi, samimiyet ve cesaretten oluşan üç yönlü bir donanımı gerektirmektedir. Daha önce de belirtildiği gibi, sûrelerin oluşumu Allah ve Peygamberimiz tarafından yapılmamış, Kur’ân sahabe tarafından toplanıp kitaplaştırılmıştır. Dolayısıyla konumuz âyette olduğu gibi, bize göre sûrenin düzenlenmesinden kaynaklanan bu tip hataların, bu incelikleri düşünecek kadar müsait ortama sahip olmayan sahabeden kaynaklanması mümkündür. İşte, sözü edilen samimiyet ve cesaret bu noktada lâzımdır ve tesbit edilen gerçekler açıklanmalıdır. Bunların geçmişte dile getirilmemiş olması, susmayı gerektirmemektedir.
Bu durumda yapılacak şey, aynen Burûc sûresi'nde yaptığımız gibi, Kaf/45'in içinde kaseme cevap formatında olan bir âyetin var olup olmadığını araştırmaktır. Yapılacak tetkik sonunda 4, 18, 22 ve 37. âyetlerin kaseme cevap formatında oldukları görülecektir. Çözüme giden yol, bu dört âyetin 1. âyetteki kasemin cevabı olup olamayacakları yönünden dikkatle incelenmesinden geçmektedir. Bu inceleme yapıldığında ortaya şu sonuçlar çıkmaktadır:

4Biz, yerin onlardan neyi eksilttiğini elbette bilmişizdir. Yanımızda da çok iyi kaydedip koruyan bir kitap vardır.

Olumlu fiil cümlesi olan bu âyette normal şartlarda ل [le] ve قد [kad] edatlarının bulunması gerekirken, ل [le] edatı mevcut değildir. Ancak, kadim Arapça'da birçok örneği olduğu ve Kur’ân'da da birçok uygulaması görüldüğü gibi, bazı durumlarda le edatının kaldırılması söz konusu olabilmektedir. Diğer taraftan bu âyet kendi paragrafındaki anlam bütünlüğünün bir parçasını teşkil etmektedir. Dolayısıyla, bu âyetin bulunduğu paragraftan alınıp başka bir yere bağlanması durumunda hem âyetin kendi anlamı, hem de bulunduğu paragrafın anlamı bozulmaktadır. Sonuç olarak bu âyetin kasemin cevabı olarak değerlendirilmesi uygun değildir.

18. insan hiçbir söz söylemez ki yanında hazır gözetleyen bulunmasın.

Orijinali olumsuz bir fiil cümlesi olan bu âyet, dilbilgisi kurallarına göre kasem cümlesinin cevap kısmını oluşturabilir. Ne var ki, bu âyet de 4. âyet gibi kendi paragrafına aittir. Oradan alınıp başka bir yere bağlanması durumunda hem kendi anlamı, hem de bulunduğu paragrafın anlamı bozulmaktadır. Bu nedenle, ilk örnekteki gibi, bu âyetin de kasemin cevabı olarak değerlendirilmesi uygun düşmemektedir.


22kesinlikle sen bundan duyarsızlık, bilgisizlik içinde idin. Şimdi senden perdeni kaldırdık. Artık bugün gözün keskindir; Kur’an sayesinde kurmay birisi oldun.

Bu âyet de dilbilgisi kurallarına göre kaseme cevap olabilecek tüm koşulları taşımaktadır. Ancak diğerlerinden farklı olarak anlam itibariyle bulunduğu pasaj ile bir uyum göstermemekte, sanki orada gereksiz gibi durmaktadır.

37Şüphesiz ki bunda aklı, anlayışı, vicdanı olan veya kendisi tanık olarak kulak veren kimse için elbette öğüt vardır.

Dilbilgisi kurallarına göre kaseme cevap olabilecek bir cümle olmasına karşılık bu âyet de bulunduğu pasajın anlam bütünlüğü ile uyum içindedir ve bu âyetin de başka bir yere bağlanması pek uygun görünmemektedir.
Yukarıdaki saptamalar sonucunda kasemin cevabının 22. âyet olduğu anlaşılmaktadır. Bu demektir ki, ilk mushafı hazırlayan sahabe, 1. âyetteki kasemin cevabı olan cümleyi 22. sıraya yerleştirmiştir. Buna benzer bir başka tesbitimizi de inşallah Sâd sûresi'nin incelemesinde sunacağız.
Bu durumda sûrenin 1. ve 22. âyetlerinden oluşan kasem cümlesi şu şekilde olmaktadır:

1Kaf/100. Çok şerefli/şanı yüce Kur’ân kanıttır ki 22kesinlikle sen bundan duyarsızlık, bilgisizlik içinde idin. Şimdi senden perdeni kaldırdık. Artık bugün gözün keskindir; Kur’an sayesinde kurmay birisi oldun.

Bu hüküm tarihî gerçeklerle de örtüşmektedir. Çünkü Peygamberimiz, peygamber seçilmeden evvel Kur’ân'dan habersiz ve tüm vahiyler hakkında da gâfildi [duyarsızdı, ilgisizdi]. Yani, vahiy ve vahyin içeriği konusunda bilgi sahibi değildi, bu konularda kitap okumamış ve yazmamıştı [kendisine peygamberlik verileceğini bilmiyor ve ummuyordu]. Kasem cümlesinde de belirtildiği gibi, bu hususların doğruluğuna şerefli Kur’ân âyetleri de şâhittir, kanıttır:

67De ki: “O; Kur’an, çok büyük, önemli bir haberdir. 68Siz ondan yüz çeviriyorsunuz. 69Onlar birbirleriyle tartışırken, benim “en üstün şeylerin doldurulduğu; Kur’ân'a dair bir bilgim yok idi. 70Ancak ben, evet ben apaçık bir uyarıcı olduğum için bana vahyediliyor.” (Sâd/67-70)


52,53İşte böylece Biz, sana da Kendi emrimizden/Kendi işimizden olan ruhu/ Kur’ân'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fa (Sâd/67-70)kat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nûr/ışık yaptık. Hiç kuşkusuz sen de dosdoğru bir yola; göklerde ve yerde bulunanlar Kendisi için olan Allah'ın yoluna kılavuzluk etmektesin. Gözünüzü açın, bütün işler yalnız Allah'a döner. (Şûrâ/52)


3Sana bu Kur’ân'ı vahyetmekle Biz, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Hâlbuki sen, bundan önce, kesinlikle bu konu hakkında duyarsız/ bilgisizlerdendin. (Yûsuf/3)


48Ve sen bundan evvel herhangi bir kitaptan okumuyordun; sen Kur’ân'ı kendiliğinden yazmıyorsun. Eğer böyle olsaydı, bâtıla inananlar kesinlikle kuşku duyacaklardı. (Ankebût/48)


86Ve sen Kitab'ın sana vahyedileceğini/indirileceğini ummuyordun. O, ancak Rabbinden bir rahmet olarak verildi. Öyleyse sakın kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere arka çıkma/ yardımcı olma.
(Kasas/86)

22. âyetin bulunduğu pasajdan alınıp 2. sıraya konulmasından sonra ise 22. âyetin yer aldığı pasaj şu duruma gelmektedir:

20Ve Sûr da üflenmiştir. –“İşte bu, korkutulan gündür.”– 21Ve herkes, kendisiyle beraber bir sürücü ve bir şâhit bulunarak geldi.
23Ve onun yaşıtı olan arkadaşı/İblis dedi ki: “İşte yanımdaki hazır.”
–“24,25Haydi, İblis ve tanık; ikiniz, tüm inatçı, kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden, hayrı alabildiğine engelleyen, kendine haksızlık eden ve şüpheci olan o kişileri atın cehenneme! 26O ki Allah ile birlikte başka bir ilâh edinmişti. Haydi, ikiniz birlikte, onu şiddetli azaba atın!”–
27Onun yaşıtı olan arkadaşı/İblis dedi ki: “Rabbimiz! Ben onu azdırmadım. Fakat kendisi uzak bir sapıklık içindeydi.”
28Allah dedi ki: “Benim huzurumda çekişmeyin! Ben size daha önce tehdit göndermiştim. 29Benim huzurumda Söz değiştirilmez. Ve Ben kullara asla yanlış iş yapan; yaptıkları iyi amelleri noksanlaştıran, haksızlık eden biri değilim.”

Gerek 1. âyetteki kasem cümlesi, gerekse 22. âyetin içinde bulunduğu pasaj, yukarıdaki tertiple okunduğunda, Rabbimizin mesajı gâyet iyi anlaşılmakta, aksi takdirde ise her iki pasaj da anlaşılamamaktadır.
22. âyetin 1. âyetten sonraki sıraya yerleştirilmesi sonucunda dikkatlerin Kur’ân'a çekildiği görülmekte ve yapılmış olan açıklamadan anlaşılmaktadır ki, Kur’ân'ın mucizeliğinin Peygamberimiz ile bir ilgisi yoktur.
Gerçekler böyle iken kâfirlerin buna verdikleri tepki ise şu şekildedir:

2,3Ama onlar, kendilerine içlerinden uyarıcı geldiğine şaşırdılar da kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler, “Bu, şaşılacak bir şeydir! Öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakit mi? Bu, uzak bir dönüştür” dediler.

Kur’ân'ın daha önce inmiş olan bölümlerinden de biliyoruz ki, Allah'ın, Elçisi vasıtasıyla bildirdikleri, Mekke'nin azgın ve küstah ileri gelenlerinin mevcut düzenlerine ve dümenlerine uygun düşmemiştir. Bu sebeple bu kodamanlar kendi düzenlerinin bozulmaması için birçok sudan sebebin arkasına sığınarak Rabbimizin bildirilerine karşı çıkmışlardır. Kimi zaman kendileri gibi beşerden bir peygamber gelmesini yadırgayarak, “Niye bir melek gelmedi?” demişler, kimi zaman da “Öldükten sonra dirilmek mi olurmuş?” diyerek inkâr içerikli bir şaşkınlık sergilemişlerdir.
Oysa hayret gösterdikleri durum, sağduyulu insanların kolayca ve gönül huzuru ile kabullenebileceği normal bir durumdur. Çünkü rahmân ve rahîm Allah, uyarıcı ve öğütçü olarak kendileri ile aynı hisleri duyan, aynı şeyleri hisseden, kendi dillerini konuşan, onları her yönüyle anlayan ve kendilerinin tahammül derecelerini bilen bir kimseyi peygamber seçmiştir. Yüce Allah kendi içlerinden birini seçip elçi yapmıştır ki, içinde bulundukları yanlış tutumu sürdürecek olurlarsa bu elçi onları bekleyen felâket konusunda dikkatlerini çeksin ve aralarında yükümlülükleri ilk yüklenen, mesajı ilk uygulayan kişi olarak diğerlerine örnek olsun, onlara doğru yönü nasıl bulabileceklerini göstersin. Fakat âyetlerden, müşriklerin peygamberlik kurumunun bizzat kendisini garip karşıladıkları, özellikle de bu uyarıcı Peygamber'in duyurduğu yeniden dirilme konusuna hayret ettikleri anlaşılmaktadır.
Oysa ilk âyetten buraya kadar gelen vahiyler bize göstermektedir ki, “yeniden dirilme” konusu, İslâm inanç sisteminin temeli niteliğindedir. Çünkü sadece Allah'a teslimiyeti ve yalnızca Allah'ın mesajına uymayı öğütleyen İslâm, Rabbimizin hiç kimseye zerrece haksızlık yapmayacağını, herkesin yaptıklarının karşılığını mutlaka göreceğini söylemektedir. Yani, her amele mutlaka karşılığı verilecek, iyiler ödüllerini alacak, kötülerin yaptıkları yanlarına kâr kalmayacaktır. Ancak, bu karşılıklar bazan yeryüzünde verilecek, bazan da yolculuğun en sonundaki kesin hesaba ertelenecektir. O hâlde kesin hesabın görüleceği bir başka dünya [âhiret] mutlaka var olmak durumundadır. Bir başka ifadeyle belirtmek gerekirse, kesin hesabın görülmesi için yeniden dirilme kaçınılmazdır.

4Biz, yerin onlardan neyi eksilttiğini elbette bilmişizdir. Yanımızda da çok iyi kaydedip koruyan bir kitap vardır.

İnkârcıların 3. âyette nakledilen, Öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakit mi? Bu uzak bir dönüştür şeklindeki itirazları ve Allah'a dönüşü inkârları başka âyetlerde de dile getirilmiştir:

10Ve onlar: “Biz, yeryüzünün içinde kaybolduğumuzda mı, gerçekten biz mi yeni bir oluşturuluşta olacağız?” dediler. Aslında onlar, Rablerine kavuşmayı; O'nun huzuruna varmayı bilerek reddeden /inanmayan kimselerdir. (Secde/10)


4. âyet, inkârcıların bu bahanelerine verilen cevaptır. İnkârcıların yeniden dirilmeyi alışılmıştan uzak [imkânsız] zannetmeleri, yaratılış gerçeğini ve bölümlerini ayrıntılarıyla bilmemelerinden, yani bilgisizliklerinden kaynaklanmaktadır. Hayat ilminin bütün sırları keşfedilmiş olsa idi, herhâlde ölümden sonra dirilme de akıllara pek uzak gelmezdi. Ama Yüce Allah bu sırları bilmekte ve ona göre yaratmaktadır:

79,80De ki: “Onları ilk defa oluşturan onları diriltecektir. Ve O, her oluşturmayı çok iyi bilendir. O, size o yemyeşil ağaçtan bir ateş/oksijen yapandır. Şimdi de siz oksijenden yakıp duruyorsunuz. (Yâ-Sîn/79)


Rabbimiz, öldükten sonra çürüyüp toprak olanlara ne olduğunu, varlıklarını nelerin oluşturduğunu ve varlıkları oluşturan parçalardan nelerin kaybolup nelerin kaybolmadığını, nelerin şekil değiştirerek mevcut kaldığını [varlıklarını koruduğunu], bu parçalar arasındaki bağların neler olduğunu bilmektedir. Âyette bu bilgilerin korunduğu da bildirildiğine göre, insanların öldükten sonra çürüyüp toprağa karışmaları, onların kaybolup gittikleri anlamına gelmez. Hayatın bu topraktan [maddeden] yeniden başlaması, daha önce bir kez gerçekleşmiştir ve sürekli gerçekleşmeye devam edip gitmektedir.

Konu dost1 tarafından (24. February 2014 Saat 01:07 PM ) değiştirilmiştir. Sebep: Düzeltmeler yapmak.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
 

Bookmarks

Etiketler
giriş, kaf, suresine


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 04:13 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam