hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > EKONOMİ > Yasak olan kazanç yolları > Gasp (zorla alma)

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 6. December 2015, 02:25 PM   #1
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart Kapitalizm kültürü mülk şehvetidir

KAPİTALİZMİN KENDİ KÜLTÜRÜNÜ OLUŞTURMASI BİR MÜLK ŞEHVETİDİR.

Sonuçta bir “metropol (Mısri) kültürü” olan kapitalizmin l9. asırda yapılan dondurulmuş yorumu bir yana, Lâtince etimolojik kökeninde ağır basan anlamı kapmak la ilintilidir. Kaput, kapı, kaptan, hatta Kıpti kavramlarıyla yakınlığı vardır. Eski ön Asya ve Arap kültüründe var olan örneklerinden birkaç misal vermek gerekirse; pazar yerinde dolaşan ve ucuz mal kapatmak arzusunda olan bir zorbanın, malın üzerine kaputunu veya yaygısını atarak; “ben bu malı kapattım başkası buna talip olamaz” diyerek bir nevi el koymasından tutun da, eski Arap geleneğinde, Mal-mülk şehveti ile üvey annesi sayılan babasının çokça karılarından birisinin üzerine, babasının ölümünden sonra kaputunu atarak; “bu benimdir, buna el koydum “ tavrını takınması, hep bu kavramın uygulama alanlarındandır. bu tür tavırların takınılması Babil, Mısır/mısri, öteki Yunan ve daha sonra Roma olarak yeryüzünde genişleme, el koyma, zorbalıkla gücün üstünlüğünün adalet ve hak duygularını gölgede bıraktığı, sosyal, ekonomik, siyasi oluşumlardır. Bunların arka planındaki psikolojik davranışların temelinde yatan tavırlar, zayıfa hak tanımayan ve hak yerine gücün üstünlük ve kutsandığı ve şehvetleri kabartan öncelikli izafi değer sayıldığı Metropol kültürleridir. Zaten Babil ve Mısır/mısri metropol anlamını da taşır. Metropol varsa onun sömürgesi de vardır elbet.

Mısır/mısri, kavramsal anlam olarak ta, “anakent” anlamına gelmektedir. Bir yer metropol ise, mutlaka diğer yerler sömürgedir. Bir başka deyişle, el koyan ve el koyma ile geçinen bir güçlü toplum varsa, mutlaka emeklerine, varlıklarına ve değerlerine el konulanlar da var demektir. Metropol kültürü ise, gücün belli ellerde veya tek elde toplanması iştahına dayanır. İnsan haklarının büyük ölçüde ihlali olan bu durum, genişleme olarak kendisini gösterir. Genişleme ise, diğerlerinin sıkıştırılması anlamına gelir. Siyasi açıdan iç hukukta el koyuculuk, siyasetin bir kişi ve gurupta toplanması, diğerlerinin hak ve hürriyetlerinin dar bir alana sıkıştırılmasıdır. Servet ve sermaye alanında ki bireysel veya sınıfsal ekonomik genişleme, servetin bir kişide veya bir gurupta toplanarak diğerlerinin mülksüzleştirilmesidir. Kültürel anlamda genişleme ise, diğer kültürlerin baskı altında tutularak güçlünün tayin ve takdir ettiği kültürünün, önce başat kültür haline gelmesi, sonra diğer kültürleri eritip asimile ederek, kültür tekeli oluşturmasıdır. Bunların Kuran’sal ifadesi vüsat ve istila, batı kültüründeki yaklaşık söylemi ise emperyalizm’dir. Gerçi emperyalist çoğunlukla içerdeki sınıfsal genişlemeden ziyade, sadece bir toplumun bir başka dış toplumun alanına genişleyip, siyasi, ekonomik, kültürel hegemonya anlamında özelleştirilmişse de, bir ülkenin iç hukuk ve sistemi ne ise, dışarıya yansıyanı da o’dur. Bu bakımdan kavramın içerdeki plütokrasi ve oligarşi ve benzerleri otokratik sitemlere de bu kavramın teşmil edilmesi/uygulanması daha bilimseldir.

Yine eski mısri burjuvasının “Kıptî” diye isimlendirilmesi de el koyucu mizaca sahip olmasından ileri gelse gerek. Veya vermeye yanaşmayıp, hep alma peşinde olduğu, arsız ve yüzsüz olup bir nevi çerçilik yaptığı için bu isme uygun fiilleri vardır. Kapitan kavramının da genişlemeciliğin en tehlikelisi, denizaşırı ülkelere kadar uzananların tanımlanmasıdır. Deniz aşırı genişleme, bitişik kara sınırlarından genişlemeden daha vahim bulunmasından olmalıdır. Çevreye yarattığı tehlike açısından da gemi gibi, at gibi bindirilmişliği ifade eden ve yükselip ilerleme araç ve imkânlarına sahip olması da adaletin bozulması ve eşitliğin sarsılıp huzurun bozulması açısından ayrıca Kaptan kavramının olumsuz bir özelliğidir. Bütün dillerde kaptan kavramı imajı hak ve alet açısından olumsuzdur. Zorba eros kategorisi dâhilindedir.

Gerçekten de günümüzde, bir ülkenin emperyalizminin dört dörtlük sayılması için, denizde donanma gücüne(filo), havada hava filosuna gereksinimi vardır. Yani güçlü deniz filoları, hava filolarına sahiplik. Hatta deniz gücü o kadar önemlidir ki, hem uçak gemisi olarak hava filolarına konaklık yapar, hem de işgal edilen ülkeyi denizden kuşatarak dışa açılan kapılarını kesmiş olur. Bunun için, “kaptan” kavramı emperyalizmin önemli simgelerindendir. Hava filosunu da, kara filosunu da yönetenin ismi müşterektir. İkisine de kaptan denilir. Kapitalizm de bu kavramlardan türemiştir. Kapıp-Almak ile ilgilidir. Bazen cebren bazen hileyle. Vermeye yanaşmayan ama almanın üstadı olan bir mülk tutkunu.

19.y.y ekonomistlerinin bu eski ve genel kavrama getirdikleri yenilik veya anlam daraltması bir anlamda faydalıda olmuştur. Çünkü gasp ve hırsızlığın en tehlikelisi gizli olanıdır. Yani ekonomi bilimini bilmeyenlerin fark edemeyeceği bir gizlilik. Üretim ilişkilerinde kapitalist üretim tarzının gizli hırsızlık olduğu bilim yolu ile açıklanmazsa, sıradan insanların, hatta değme insanların bunu fark etmeleri mümkün olmaz ve sömürü de devam eder gider. Hırsızlık herkesçe kutsanırdı. Nitekim bazı yeşil kuşak Müslümanlığının, çok bilir güç ve mülk hayranı becerikli kalemleri, yarım akıllılarıyla kapitalizmin çirkin yüzünü örtmek için Müslümanların akıllarını çelmişler ve halen çelmektedirler. Onarı mensup olmaları gereken dinlerinin gerçek Sosyo-Ekonomi politiklerinden nefret eder hale getirmişlerdir. Hak dinde Maide suresi 38. ayette düzenlenen hırsızlık, artan ve artık(İhtiyaç fazlası) kazancın zimmette tutulmayıp(Muminun-4 - Ve onlar, zekâtı işleyen kimselerdir,-), hemen muhtaçlara infak edilmesi veya medeni ve sosyal bir devlet tesis edilmişse, onun hazinesine aktarmakla hırsızlıktan kurtulmak mümkündür.. Demek ki Maide 38. ayetin sanıkları ihtiyaç fazlasını infak etmeyip zimmetlerinde tutarak, servet veya sermaye yapanlardır. Bunun dışındaki bir menkulü aşırıp götürenlerin basit hırsızlık suçları, Maide 38. ayeti ile cezalandırılan suçlar değildir. Kapitalist üretim tarzı, ihtiyaç fazlası kârın sermayeye eklenerek yeniden üretime sokulmasından başka bir şey olmadığına göre, hak din tarafından hırsızlık olarak tanımlanması gayet doğaldır. Açıklanmayıp gizli tutulan şey de budur.

Şöyle ki, bid’adlardan dönülüp, dinin gerçek ekonomi politiği ortaya çıkar da, emperyalist efendileri ve onların iş birlikçi yerli suç ortaklarının takkesi düşer, kelleri görülür diye ısrarla; kapitalizme de, sosyalizme de karşıyız demagojisi ile ilim tembeli ve akıl etme üşengeçlerini oyuna getirirler. Ve örnek olarak ta, İslam da zekât müessesi var derler. Ama bunun ölçüsü Muminun Suresi-5. (Ve onlar, iffetlerini koruyan kimselerdir) ayetinde iffetli olmaktır diye açıklanmıştır, bu ise ihtiyaç fazlasının asla servet ve sermaye yapılmayıp topluma iade edilmesi gerekir demezler. Oysa kapitalizm ve sosyalizm temel ayrımının, üretim sonrası paylaşımla, daha doğrusu hisse verme ile alakası yoktur. Sosyalizm, kârın sermayeye eklenmemesi ve zekatın (artanın ihtiyaç fazlasının hepsini) topluma iade etmek, kapitalizmin karın topluma iade edilmeyip, sermayeye eklenerek yeniden üretime sokulması olduğunun farkında olmadan cahilce konuşmaktır. Ya cahillik, ya gaflet veya bilerek demagoji yapmaktır.

Bu konu, üretim öncesi üretim ilişkilerinin bilimidir. Oligarşinin Muminun-4. ayetine tamamen ters ve dine ilk girenlerin ürkmemesi için uyguladıkları yüzdelikçi zekatı üretim ilişkileriyle değil, üretim sonrası ilişki ile ilgili olduğu için, yapılan gizli hırsızlıktan -devede bir kulağın- zekat verilmesi üretim biçimini KAPİTALİST olmaktan çıkarmaz. Bunu bilmiyorlarsa kalem oynatıp kağıt tüketmesinler. Biliyorlarsa, artık ihaneti terk etsinler. Birçok Müslüman, ARTIK DEĞERin bir RİBÂ olduğunu bilmemektedir. Hadisle altmış iki çeşit olduğu bildirilen ribanın bir türü, hem de en kötü türü geçimini sağlayacak kadarını aşan kısmının/kârın geçimi aşan artanının sermayeye veya servete katılmasıdır. Hırsızlık da infak etmeyip ihtiyaç fazlasını zimmette tutmaktır. Hakların ve borçların ertelenmesidir aynı zamanda.

Müslüman’ın yitiği olan ilmi, birçok akleden Müslüman bulup aldılar. Gezginci çerçiler(Dacc-Deccal) ve müttefikleri artık tezgâhlarını kaldırsın, sergilerini toplasınlar. Kimse enayi değildir. Bu bakımdan, üretim ilişkilerinde hırsızlığın, üretim safhasında yapılıp artı değere el konulması ile oluştuğu, Liberalist yazar Ricardo ve sosyalist yazarlar ortaya koymasa idi, yani kapitalizmin sanayi devrimi sonrası hile ile aşırma ( Maide 38. ayet) gizli aşırma, zimmette fazlalığın tutulması faaliyetinde ki bilimsel kanıtlar ortaya konulmasa idi, bu hırsızlık, bir çok insan tarafından fark edilemeyecekti. Daha da önemlisi şudur. Bir üretimin iktisatçıların tanımladığı tam bilimsel anlamı, birinci üretim sonunda elde edilen artık değerin ihtiyaç fazlası topluma iade edilmeyerek, sermayeye eklenmesi ile üretimin tekrarlanmasıdır. İşte Hak dine aykırılıkta zulmün ikiye katlanması ve faizin (Artan karın) kat kat yenmesi de (riba)budur. Üretimi veya ticareti böyle sürdürüp, sonra fazlayı veriyorum diye geleneksel cimrilere( Halife Ali(r.a) artanın hepsini vermeyip, yüzdelikle işin geçiştirilmesine cimrilik demiştir) özgü zekât verilmesi üretim tipini kapitalist olmaktan çıkartmaz. Yeşil kuşak yazarı, halkın kapitalist ve sosyalist üretim tarzının bilimsel farkını bilmediği için, mutlak ve kör itaat ehlini böyle aldatır. Aldatan kadar, aldatılan ilim sevmez de kusurludur. Bu ise, Kuran Muminun Suresi 5. ayetindeki iffetli ve hayâlı olma emrine aykırıdır.

Ama insanlar bunun riba ve hırsızlık olduğunu üç yüz senedir bilmekteler. Yeşil kuşak gelenekçileri bu demagoji ile ancak kendilerini aldatırlar. Zuhruf süresi 61. ayette, birçok mesajın yanında bu da kast edilmektedir. Bu ayette ki “Mâr” kavramı ise I’yal’i için uzaktan zahire getiren, ferdiyetçi, egoist insan tipinin tutumunu da anlatır. İşte bunlar namazsız, yani Salât-Salâvat etmeyenlerdir. Yani “Mâz” ehlidir ki, buda namazsızlık anlamına gelir.

“Benim içinizde bulunurken uyguladığım ekonomik modeli uygulayın” uyarısı vardır. Bu yolun “Üsvet” üzere olduğunu istikamet ve doğruluğun Resullerin takva vera, zühd yolunu takipte bulunduğunu bize açıklanarak pekiştirilir.Konuşan ve uyarıda bulunan Selam ona İsa veya Selam ona Muhammed’dir Hangisi olsa fark etmez, ikisi de mülk şehvetinden arınmış, rızkı günlük istemiş, bayatlatıp sabaha bırakmamış, azla yetinmiş, miras bırakmamış ve onu hak dine yol yapmışlardır. Çünkü kavram da, Efendilerin beyaz köleleri saatle çalıştırdıkları, kollektif değil, efendi-köle ilişkisinin sürdürülmesi ile, semirip servet ve sermayenin devleştiği zaman dilimi de belirtilmektedir Zuhruf suresi 61. ayette.

Zuhruf suresinin verdiği önemli mesajlardan biri de “temterun” olarak çekilmiş fiilin kökünü “Mâr” kavramında aramak gerekmektedir. Bu kavram ise hem Suriye civarında gelişmiş Ba’al inancı ve hem de aynı saikle tapılan Yunan Zeus inancı insanının toplumculuk karşıtı, bireyci ve bencil tutumlarından kavramlaşmıştır. Yani sadece I’yal’i (ailesi) için kazanan, onun dışındakilere aldırış etmeyen ferdileşmiş insandır. Sefere giden ve hazar ve savaşta devamlı zahire biriktiren insan tipidir. Liberal Kapitalizm ve denizaşırı seyahat eden de bundan başkası değildir. Servet ve sermaye biriktirerek, gemisini kurtaran kaptan diyen toplumculuk karşıtı bir yaşam biçimidir. Bu sure der ki, zenginleşme ilmi olan sanayi evriminden sonra sakın bu putperest dini soysa ekonomi politiği olan Liberal-Kapitalizme uymayın, Selam ona İsa Havrası kollektivist sistemine, Selam ona Muhammed Medine’si Ensar ve îsâr sistemine uyun der. Gelenekçi ise, Ba’al dininin, Zeus inanışının tanrılaştırdığı I’yal’i için servet hazırlama yolunu sonuna kadar açmıştır. Bu ise “Namazsızlıktır”.Çünkü “Mâz” kavramı hemen bu kavrama bitişik Mar olup ferdiyetçi tutumu anlatır. Onun için Farslar Müslüman ibadeti olan Salat-Salavat’a “Nâ-Maz” demekle çok isabet etmişlerdir. Ne yazı ki, sonraki yazılış ve telaffuzunda bu kavram “Ne-maz” şekline dönüşmüştür. Gerçi yukardaki manası kadar etkili olmasa da bu anlamda boş değildir. Bunu “az nemli olmak” olarak algılarsak, bunun itidal, kavam üzere bir geçimlikten fazlasını edinmemek olarak anlayabiliriz. Yani, sadece seccade namazı olarak anlamayıp, Salat’ın Salavat(Muttakiler manastır iştirak halinde mülkiyeti) olarak diğer anlamını da hatırlarız.

Adalet ve Rahmet Sitesinden
Saygılarımla
Galip Yetkin

Konu galipyetkin tarafından (25. June 2020 Saat 09:14 AM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
kapitalizm, kültürü, mülk, şehvetidir


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 04:53 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam