hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > HADİS ve SÜNNET > Kuran Işığında Sünnet

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 28. January 2010, 10:01 AM   #11
müslümanlardan
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2010
Mesajlar: 207
Tesekkür: 30
72 Mesajina 144 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
müslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud of
Standart

KUR’AN
Allah’ın İnsan oğlunun Var oluşu ile İnsanlar içerisinden duyarlı olanlardan peygamber olarak seçtiği ardı ardına dizilen elçilerle İnsanların nerde ne yapması gerektiğini en güzel bir biçimde tasarlanmış hayat projesinin adıdır.Allah bir taraftan kainatı yaratmış. Kainata bir yasa koymuş , bir taraftan da. Peygamber aracılığı ile göndermiş olduğu vahiylerle bu Kainatın, esrarını genelleme ile bildirerek, halife olan adem oğluna, yorumlamasını istemiştir. İnsan oğlunun var oluşunun yeni yürümeye başladığı, dönemlerinde helal ve haramları peygamberlik aracılığı ile bildirirken. Kendi dinini tamamlayarak peygamberlik hayatını da noktalayıp. Hayatlarında kılavuz olacak olan her örnekten ,bir örnek verdiği,, hiçbir eksiğin bırakılmadığı insanların elleriyle koruttuğu bir kitapla yeni bir döneme girilmiştir. Artık bir daha Allah'tan peygamber gelmeyecek[ALİRIZA BORAZANDAN ALINTI]
1. İnsanların elleriyle koruttuğu demişsiniz,günümüze kadar gelen kuran hangi insanlarla korunmuştur.[yani ravileri kimdir açıklarmısınız].

2.30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
Bütün insanları Allah böyle bir dine yönlendirmek istemiştir. Örnek olarak da Hazreti İbrahim i göstererek Çevresi hep putlara taparlarken o yerlerin ve göklerin yaratılışının sırlarını keşfederek çevresinde bulunan insanların düştüğü yanılgıyı kavrayıp ben sizin taptığınız putlara tapmam diyerek kimliğini ortaya koymuştur[ALİRIZA KARDEŞTEN ALINTI]

Sormak isterim size hz ibrahim döneminde putlara tapma nasıl oluyordu.bu insanlar [putlara tapanlar]putların onları yarattığınımı söylüyorlardı,yoksa PUTLAR,İÇİN BAYRAM YAPIP KARŞILARINA GEÇİP SAYGI DURUŞUNDA MI DURUYOR ONLARA TAZİMMİ EDİYORLARDI VE bu inanç şuan türkiyedede çoğunlıkta değil mi.

3.Bilindiği gibi kültür ve medeniyet. Teknoloji gün değil, ay değil,yıl değil, asır değil , Saat ve dakikada bile değişmektedir. Bir öncekine göre daha güzeli daha iyisi oluşmaktadır.
İnsan yaşamında kültürler.devamlı gelişmekte. Çağlar ilerledikçe. Eşyanın sırları çözülmekte, çözüldükçe de yaşam değişmekte ve kolaylaşmaktadır. Ama Tevhit esasları hiçbir peygamber de farklı değildir Allah’ın birine helal ettiğini diğerlerine de helal birine haram ettiğini diğerlerine de haram etmiştir.[ali rızadan alıntı]
ALLAH IN BİRİNE HELAL ETTİĞİNİ DİĞERİNEDE HELAL ETMİŞTİR DEMİŞSİNİZ .
Aliimran50. Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri de helal kılmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir mucize getirdim. O halde Allah'tan korkun, bana da itaat edin.bunun gibi bir çok ayet var bir bakın kurana PARÇACI DEĞİLDE GENEL BAKARSANIZ İYİ OLUR.

4.İnanç be ibadet esaslarında değişme olmadan devam edip gelmiştir. Ama ilk insanlar. yaratıldığı zaman kültür sıfır idi ilk insan topluluğu hayatlarını sürdürebilmek için,Allah’ın Yarattığı tabiata yönelerek deneme yanılma yoluyla kedi ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Yemek istediklerinde kendileri için hazırlanmış elverişli bir ortamda meyvelerden sebzelerden hayvanlardan bulup yiyerek hayatlarını idame ettirirken. Bir taraftan da üzerlerini yaprak ve otlarla örtmeye çalışıyorlardı.
7/22- Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: "Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?"
İlk insanlar yaşadıkları Hayat içerisinde bir kültür edinerek kendilerinden sonra gelecek olanlara yaşadıkları kültürü, miras olarak devretmişlerdir. Onlarda o kültürler üzerine bir kültür ekleyerek kendilerinden sonra kilere daha güzel bir hayat bırakmışladır. bu olay bu güne kadar devam edip gelmiş ve devam edecektir..ta… eşyanın esrarı çözülüp insanoğlunun ömrünün bitişine kadar
Bunu somutlaştırarak anlatacak olursak, İlk insanlar doğdukları zaman çırılçıplak idi, ilk olarak doğada bulabildiklerini iklim şartlarına göre, Ağaç yaprakları ve otlarla örtünüyorlardı. Gün Gelmiş Hayvan derileriyle örtünmeyi keşfederek onlarla örtünmüşler. Gün Gelmiş Hayvan kıllarını eğirerek kendilerine elbiseler yaparak örtmeye başlamışlar. Gün gelmiş onların yerlerini dokuma tezgahları ve fabrikalar keşfederek daha modern elbiseler imal edip giyinmişlerdir. Bu Örtünüş biçimini Allah ın gönderdiği peygamberlerle. Ve kitaplarla da tarif edilerek, örtünmesi gereken yerler..tarif edilmiştir.
[ALİRIZA KARDEŞTEN ALINTI]
KÜLTÜR,sıfır idi ve esyanın esrarı demişsiniz .sanki Allah ilk insanları yaratıp onları gelişi güzel hayvanlar gibi ki hayvanlarda kendi aralarında ümmettir diyor kuran,dünyaya atmış ve onlarda Alirıza kardeşindediği gibi yapraklarla ,çimenlerle kendilrini örtmüş,taş devri,bilmem cilalı de,cilasız devirler geçirerek dah sonra kendilerince bir kültür oluşturmışlar. kardeş bak buanlattıklarınız ilk okul çocuklarına ve çizgi filimlerde var.sizde kurana parçacı yaklaşarak EŞYANIN ESRARI BİLMEM KÜLTÜRSÜZ TANIMLAR BİRAZ DEĞİL ÇOKÇA KURANIN ÖNÜNDE HAVADA KALIR BAKIN ARAF 26 VE 27 DE HİÇTE SİZİN DEDİĞİNİZ GİBİ BİR DURUM YOK İNSANLARA RABLERİNDEN NASILDA ELBİSELER GÖNDERİLİYOR.ARAF.26. Ey Adem oğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takva elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın ayetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi). *


27. Ey Âdem oğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.

VE Allah hz ademe eşyayıda öğretmiştir.[bir kurana genelbakın]
Allah ilk insandan itibaren onları KÜLTÜRSÜZ BIRAKMAMIŞTIR.ONLARI DEVAMLI BİLGİLENDİRMİŞTİR. Sizin dediğiniz gibi insanları kendi hallaerine bırakmış olsalarda TIP Kİ AZGIN İSRAİLOĞULLARI GİBİ NASIL Kİ ÇÖLDE YILLARCA DÖNÜP ,DÖNÜP YOLLAARINI bulamadılarsa insanlarda bulmazdı.

Ama size göre kültür ve kültürsüzlük ,eşyanın hakikatını bilmekse inanın ve birde HZ SÜLEYMAN DÖNEMİNİN KURAANDAN ANLATILDIĞI AYETLARE BAKIN,Odönemde yaşayıp GÖZ AÇIP KAPAYINCAYA KADAR belkısın tahtını getire bilirim diyen ve BELKIS HZ.SÜLEYMANIN YANINA GELİNCE YERDEKİ SAYDAMLIĞI SU ZANNEDİP ETEĞİNİ TOPLAMASI GİBİ BİR YANILGIYA DÜŞMESİ KURANIN bize verdiği bu bu bilgi halen BU DÖNEM İNSANLARIN SİZİN DEDİĞİNİZ GİBİ EŞYANIN HAKİKATI OLAYINA hz SÜLEYMAN DÖNEMİNİN çok ,çok daha gerisinde olduğunu kanıtıdır ve bu kanıt SİZİN KÜLTÜRE BAKIŞ AÇISINA GÖRE KÜLTÜRÜ GELİŞMEYEN BİZ ,ONLAR İSE BİZDEN YILLAR ÖNCE YAŞAMIŞ AMA BİZDEN ÖNDELER.

Bşka bir yanılgınız ise her gelen yeni nesil geçmişin kültürüne bir şey eklemiş demişsiniz bunada ÖZELLİKLE ÖRTÜNMEDE BÖYLEDİR İMASINDAN BULUN MUŞSUNUZ VE EŞYENIN ESRARINDAN bahsetmiş siniz.SEBE SÜRESİNİ BİR OKUYUN VE HZ SÜLEYMANI VE FİRAVUNUN PİRAMİTLERİ HAKKINDA İNCELEME VE ARŞTIRMA YAPIN.

Unutmadan teknoloji insanı mutlu dğil mutsuz eder.teknolojiye karşı değilim sadece
TEKNOLOJİ EMPERYALİZMİN KÖLESİDİR SADECE ONA HİZMET EDER VE SÖMÜRÜ ARACIDIR.
Teknoloji yüzünden bu gün insanlar organik bir meyve bile yiyemiyorlar. saygılar ve sevgiler bizden

Konu müslümanlardan tarafından (29. January 2010 Saat 11:14 AM ) değiştirilmiştir.
müslümanlardan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
müslümanlardan Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Miralay (14. June 2010)
Alt 28. January 2010, 10:11 AM   #12
müslümanlardan
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2010
Mesajlar: 207
Tesekkür: 30
72 Mesajina 144 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
müslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud of
Standart atatürkün fikir babaları ve garpçılar,[batıcılar]

Mustafa Kemal’in kurduğu cumhuriyette Millet meclisi vardır ve yasaları yapanlar da milletin seçtiği vekillerdir. Millet Kur’an’ı bilir ve yaşamına geçirmek isterse ona uygun yasalar yapar.
Mustafa Kemal’in döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisinde çıkan yasalardan Kur’an’a aykırı olan yasalar nelerdir?
Dünyada bugüne kadar kurulmuş olan halkı Müslüman olan devletlerde -adı din devleti veya değil-Kur’an’ aykırı olan yasalar nelerdir?
Kur’an’a uygun çıkan yasalar Mustafa Kemal’in liderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyetinde mi değil mi? Lütfen araştırınız.[DOST1 ALINTI]

POZİTİVİSTLER
1.ABDULLAH CEVDET.CELAL NURİ,

Batılılaşma (Garplılaşma)



Günümüz Türkçe'sinde Batılılaşma (Garplılaşma) tabiri, genel olarak Batı ülkeleri dışında kalan toplumlarda, özel olarak da Osmanlı İmparatorluğu ile Cumhuriyet Türkiyesi'nde Batının gelişmişlik seviyesine ulaşabilmek için gerçekleştirilen siyasî, sosyal ve kültürel hareketleri ifade etmek üzere kullanılmaktadır. Ancak Osmanlılar'ın Batı ya yönelişinin başlangıcından beri öncelikle askeri ve eğitim müesseselerini içine alan değişme, başkalaşma ve gelişmelere, bir taraftan sosyal olayların karakteri, diğer taraftan Osmanlı Devleti'nin tarihî özelliği ve coğrafî konumu dikkate alınarak birçok isim verilmiştir. XVIII. yüzyılın başlarında teceddüd veya ıslahat daha sonra tanzimat olarak adlandırılan hareketler, İstanbul'un çeşitli kesimlerindeki farklı yaşayış biçimlerini de ifade etmek üzere asrîlik, asrîleşme gibi benzer kavramlarla da anlatılmaya çalışılmıştır. Osmanlıların son yıllan ve Cumhuriyetin başlarında gözlenen gelişmeler Batılılaşma hareketini ifade edecek bir tarzda muasırlaşma, muasır medeniyet seviyesine ulaşma gibi tabirlerle de anlatılmış, dildeki sadeleştirme gayretiyle zamanla bunun yerine çağdaşlaşma deyimi benimsenmiştir.
Bazı araştırmacılar Batılılaşma kavramı yerine çağdaşlaşma veya modernleşme kavramlarını kullanmayı uygun görüyorlarsa da çağdaşlaşma Doğu Bat farkı olmaksızın bütün toplumlar için geçerli bir harekettir ve farklı toplumların birbirlerinden bazı sosyal ve kültürel müesseseleri alması şeklindeki bir hareketi anlatmaktadır. Ayrıca modernleşme ve çağdaşlaşma kavramları Batılılaşma kavramında olduğu gibi kültürel ve sosyal değer ifadelerinden daha çok teknik, teknolojik, prodoktif, rantabl, rasyonel gibi ilk bakışta herhangi bir manevî değer ifade etmeyen, nisbeten nötr ve daha çok maddî gelişmelere yönelik bir anlam taşımaktadır. Bu anlamda çağdaşlaşma veya modernleşme kavramları, yenileşme ve değişme hareketlerinin vazgeçilmez olanıdır; bütün milletler için söz konusu olup tarihin bütün devirlerinde görülen bir olgudur. Bu bakımdan Türk tarihinde özellikle Tanzimat'tan günümüze kadar yapılagelen değişiklik ve yenilikler için çağdaşlaşmadan çok Batılılaşma deyimi uygun düşmektedir.
Batılılaşma hareketinin Osmanlı İmparatorluğu içerisinde en yoğun bir şekilde tartışıldığı II. Meşrutiyet döneminde kendilerine Garpçılar adını veren bir grup ortaya çıkmıştır ki bunlar konu üzerinde yoğun bir tartışmayı başlattıkları gibi daha sonra kurulan yeni Cumhurifin resmî ideolojisinin de önemli unjrlarını ortaya çıkarmışlardır. Günü
müzdeki Türk toplumu üzerinde de etkileri süren bu hareketin son iki safha Osmanlı Batılılaşması ile doğrudan ilişkili ve onun bir sonucu olmakla beraber aya çıkardığı değişiklik bakımından daha da önemlidir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun ekonomik, idarî ve askerî sıkıntılarla karşılaşması devletin yöneticilerini ıslahat tedbirleri almaya sevketmiştir. Ancak genellikle
yapıldığının aksine bu ıslahat tedbirleini bir çeşit Batılılaşma başlangıcı olarak görmek yanlış olur. Genç Osman, IV.Murad ve Köprülüler devrindeki ilk ıslahat girişimleri, Batı'nın taklidi gibi bir düşüncenin tamamıyla dışında ve imparatorluğun meselelerine bütünüyle geniş dinamiği çerçevesinde çözümler bul düşüncesini taşımıştır. Bunun ötesinde Osmanlı üst tabakaları ve yöneticileri Batı kültürüne karşı küçümseyici akış açılarını sürdürmüşlerdir. Nitekim dönemde kaleme alınan. ıslahatı konu alan ve aralarında Koçi Bey Risalesi gibi oldukça ün kazananları da bulunan eserlerde Batı'nın taklidi alanında herhangi bir ifadeye rastlanmaz ve problemlere, her şeyin düzen içinde olduğu eski dönemlerdeki kuralların uygulanması ile çözüm bulunması sürekli bir biçimde önerilir.
Bundan sonraki safha ise imparatorluğun Batı ile ilgilenmeye başlaması biçiminde ortaya çıkmıştır. Özellikle Lâle Devri süresince Batı kültür ve müesseselerine yoğun bir ilgi vardır. Damad İbrahim Paşa tarafından Paris'e elçi olarak gönderilen Yirmisekiz Mehmed Çelebi'ye verilen talimatta. "Fransa'nın vesâiti umrân ve maârifine dahi lâyıkıyla kesbi ıttıla ederek kabili tatbîk olanların takriri" ifadesi göze çarpmaktadır. Nitekim Mehmed Çelebi, çok değişik bulduğu bu yapının görünürdeki özelliklerini ortaya koymaya çalıştığı gibi beraberinde Paris'e giden oğlu Said Mehmed Efendi de İstanbul'da matbaa kurmak için ilk girişimleri başlatmıştır. 17301731 Patrona Halil İsyanı ile sona eren Lâle Devri'nin ardından da Batı ile temaslar sürdürülmüştür. I. Mahmud, III. Mustafa ve I. Abdülhamid dönemlerinde bilhassa Batı'nın askerî usullerinin uygulanması çabalarına ağırlık verilmiş. Batı ile olan temaslar sıklaşmış ve daimî elçiliklerin kurulması yaygınlaşmıştır. Bu girişimin "Avrupa kaidesi" çerçevesinde hareket etme fikriyle ortaya konulması

ilginçtir. Nitekim Osmanlı metinlerinde söz konusu gelişme, "Avrupa'nın terakkiyâtı cedîdesi ve Devleti Aliyye'nin vakt ü hâli iktizâsınca düveli Avrupa ile peyda olan revâbıtı adîde düveli Avrupa kaidesince sefaret usulünün vaz" ve tesisi" biçiminde anlatılıyor. Nihayet III. Selim döneminde Batı ile temaslar arttırıldığı gibi özellikle askerî alanda Batılılaşma çabalarına büyük bir hız verilmiştir. Bu hususta özel görevle Paris'e gönderilen İshak Bey aracılığıyla bizzat Fransa kralından Fransızlar'in söz konusu alandaki fikri sorulmuş ve bir dizi mektup teati edilmiştir. Ancak bütün bu çabaların, temelde askerî bakımdan büyük bir çöküntü içinde olan bir devletin yöneticilerinin bu çöküntüye çare bulmanın ötesinde büyük bir yapı değişikliğini tasarlamadığı da bir gerçektir. Batı ile geliştirilen ilişkiler sonucunda buradaki değişik içtimaî yapı ve kültürle karşılaşan Osmanlı seçkinlerinin geçirdiği zihniyet değişikliğinin yakın tarihte yaşanılan büyük toplumsal değişimin hazırlayıcısı olduğunda şüphe yoktur. Bu ilişki sonrasında Batı ile temasa geçen başka sosyal yapılarda olduğu gibi Osmanlı toplumunda da Batı'yı tanıdığı için kendisini diğer toplum unsurlarının önünde gören ve kendisine öteki kesimleri eğitme, değiştirme ve yönlendirme vazifesini atfeden bir seçkinler grubu ortaya çıkmıştır.
Bu kimseler ilk merhalede çok değişik bir yapı karşısında bulunduklarını farketmişler ve hemen bunun sonrasında bu değişik yapının üstünlüğünü kabul etmişlerdir. Bu durum Ebûbekir Râtib Efendi'nin sefaretnâmesinde bir aşağılık kompleksi olarak ortaya konulurken başka bir yazıda galip Avusturyalı bir subay ile konuşturulan mağlûp hayalî Osmanlı zabitinde Batı'nın üstünlüğünü kabul ve öğrenme arzusu şeklinde, Viyana'ya tahsil için gönderilen Osmanlı matematikçisinin kitabının önsözünde ise Osmanlılar'ın bilimi Batı dillerinde öğrenmelerinin gerekliliği biçiminde ortaya çıkıyordu (bk. bibi.) Batı ile temasa geçenlerin hepsinin üzerinde birleştikleri nokta, Batı'yı taklit etmek dışında bir çarenin kalmamış olduğu idi. Bundan sonra kaleme alınan çeşitli yazma eserlerde ve en ünlüsü herhalde Mustafa Sami Efendi'nin Avrupa Risalesi olan matbu kitaplarda Avrupa ve kültürü mutlak bir üstünlük olarak ele alınırken mevcut iç yapı gerilik sebebi olarak takdim edilmiştir.

Bu şekilde başlatılan üçüncü merhale iç yapının yerine Batı tarzı bir yapının geçirilmesi şeklinde ortaya çıkmıştır. Bu hiç şüphe yok ki Osmanlı tarihindeki en hassas zihniyet değişikliklerinden biridir. Bu yaklaşım bir dizi çok önemli sonuç ortaya çıkarmıştır. İlk olarak arzu edilen yeni yapıya yönelim toplumda yeni dengelerin ortaya çıkmasını sağlamış, belirtilen özelliklere sahip bir seçkinler grubu toplumda klasik usullerle seçkin olma yollarını tedricî bir biçimde kapatmaya başlamıştır. İkinci olarak kendilerini münevver sayan bu yeni seçkinlerle onların aydınlanmaya muhtaç gördükleri kitle arasındaki farklılık inanılmaz derecede artmıştır. Üçüncü olarak Batılılaşma'ya karşı çıkan kitle ile seçkinler arasında birinci grubun dindarlıkdinsizlik, ikinci grubun ise ilericilikgericilik olarak gördükleri bir çatışma başlamıştır ki bu çatışma Osmanlı ve daha sonra Cumhuriyet dönemi Türk toplumunun uzun süre temel zihniyet problemi olma özelliğini taşımıştır. Burada Batılılaşma yanlısı seçkinlerin Batı'nın üstünlüğüne sebep olarak "ilim ve fünûn'u görmeleri OsmanlıTürk düşüncesinde biyolojik materyalizmin ağırlık kazanması sonucunu doğurmuştur. Dördüncü olarak Levvis'in The Müslim Discovery of Europe adlı eserinde de (New York 1982) işaret ettiği gibi hıristiyan grupların Batılılaşma sonrasında müslümanlara göre toplumdaki rolleri daha hızlı ve olumlu bir değişikliğe uğramıştır ki bunda azınlıklar lehine dışarıdan yapılan maksatlı müdahalelerin önemli derecede tesiri olmuştur. Nihayet beşinci ve çok önemli bir sonuç, Osmanlı seçkinlerinin siyasî yapıyı da Batı esaslarına göre yeniden düzenlemeleri ve milletlerarası ilişkilerde Batı ile bütünleşme arzusunu benimsemeleridir.
Batı ile temasların başlamasından sonra Batı kültürünün üstünlüğü konusundaki yaklaşım inanılmaz bir hızla Osmanlı aydınlarının büyük bir bölümü tarafından benimsenmiştir. "Terakkiyâtı cedîde" dönemin sihirli deyimi haline gelmiş, zihniyet alanındaki bu değişimle birlikte sanattan edebiyata, giyimden mimariye kadar Batılılaşma yanlısı bir değişme meydana gelmiştir. Ahmed Midhat Efendi Osmanlı toplumunda en çok kullanılan kelimenin "alafranga" olduğunu belirtirken buna işaret etmek istemişti. Burada dikkat edilmesi gereken nokta Batı yanlısı bu değişime olumlu değer atfedilmesidir. Nitekim bir süre sonra bir Osmanlı mizah dergisinde biri alaturka, diğeri alafranga kıyafetli iki hanım arasındaki konuşma karikatür biçiminde verilirken birinci hanım diğerinin kıyafetini ahlâkî açıdan eleştirmekte, buna karşılık o da, "Bu asr-ı terakkide asıl sen utan kıyafetinden" şeklinde bir cevap vermektedir (Hayâl, nr. 157, 5 Haziran 1291). Burada kıyafetteki değişmenin terakkiye uyma biçimindeki bir değer kategorisi içinde sunulması son derece önemlidir. Nitekim bu yeni yaklaşım, aydınların ve idarî kadroların Batılılaşma'nın değil, onun ne ölçüde ve hangi alanlarda gerçekleştirileceğinin tartışılmasına başlamaları sonucunu doğurmuştur. Batılılaşma'yı reddeden ve onun sosyal yapı içerisinde çok önemli sorunlar yaratacağını ileri süren seçkinlerin genel seçkin kitlesi içerisindeki oranları çok düşük bir seviyeye inmiştir. Bu sahada verebileceğimiz dikkate değer bir örnek, Osmanlı seçkinlerinin okudukları kitaplar alanında Batılılaşma'nın yarattığı etkidir. Osmanlı İmparatorlu-ğu'ndaki ansiklopedist akımın en önemli temsilcisi olan Münif Mehmed Paşa ve arkadaşlarının çıkardığı Mecmûa-i Fü-nün, Şevval 1280 (Mart 1864) tarihinde kurulması düşünülen bir kütüphane için bağış talebinde bulunduğu zaman beş üst düzey yönetici kitaplarını hediye etmişlerdir. Toplam 126 cilt eser içinde Bacon, Shakespeare, Montesquieu. Hel-vetius külliyatından Adam Smith ve La Fontaine'in kitaplarına kadar Batılı ya-zarlarca kaleme alınmış örnekler bulunmasına karşılık İbn Haldun'un Mukad-dime'sl ile Kavâid-i Osmâniyye dışında hiçbir yerli ve Doğu eserine rastlanmamaktadır {Mecmûa-i Fünûn, nr. 22, Şevval 1280).
Siyaset alanında dinî gelenekçilikle siyasî liberalizmi beraber yürütmeye çalışmakla itham edilen bir kesim daha vardı ki Avrupa âdet ve düşüncelerinin taklitçileri tarafından, getirilmek istenen yeni seçkinciliğe ulaşamayan kişiler olarak değerlendirilen bu kesim Yeni Osmanlılar diye adlandırılmaktaydı. İslâmî siyasî değerlerle Batı tipi yönetim biçimlerini telife çalışan bu zümrenin görüşlerini yansıtan en önemli eserlerden biri olan Akvemü'l-mesâlik fî marifeti ahvâli'l-memâlik adlı kitabın yazarı Tunuslu Hayreddin Paşa gibi yönetici düşünürlerin fikirleri dahi Batılılaşmayı daha genel anlamda düşünen kimselerce sert eleştirilere mâruz kalmış ve bu tenkitler rağbet görmüştür. Şemseddin
Sami Bey'in Güneş mecmuasındaki makaleleri bu tenkitlerin en önemlileri olarak gösterilebilir. Kültürel alanda da klasik ifadelendirme ve sanat biçimlerinin yerini belirgin bir şekilde Batılı olanlar almaya başlamıştır. Ancak kültürel alanda en önemli sonuçların eğitim sisteminde Batı tipi eğitim müesseseleri kurulması ile ortaya çıktığı söylenebilir. Nitekim bu kurumlar, Batı kültürünü eskiden olduğu gibi sınırlı seyahatlerle tanıyan az sayıdaki seçkinlerin yerine bu kültür değerleriyle yetişen bir seçkinler grubu yetiştirmiştir. Bu grup Batı ile evvelce tanışanlardan çok daha kuvvetli bir biçimde kültür düzeyinde Batı'yı kendi toplumlarına mal etme arzusu taşımışlardır. Toplumu bu şekilde algılama ve onu değiştirme isteği bu seçkinler grubunu toplumsal gelişme ve değişmeyi bir çeşit ilericilik - gericilik mücadelesi olarak kabule yöneltmiş ve Batılılaşma taraftarları bu noktadan itibaren kuralları din tarafından belirlenen bir yapıda yeni bir sosyal dengeyi kurabilmek için İslâmiyet'in toplumda oynadığı rolü ikinci plana düşürmeye çalışmışlardır. Bu istek özellikle XIX. yüzyılın son çeyreğinden itibaren Osmanlı aydınları nezdinde çok yoğun bir biyolojik materyalizm cereyanının yayılması sonucunu doğurmuştur. Şüphesiz bu sebeple bilhassa II. Abdülhamid döneminde bir yandan Batı tipi müesseseler kurulurken öte yandan bu merkezlerde yaygınlaşan biyolojik materyalizm cereyanına karşı tedbir alınmak istenmişse de bu kurumlar, yaşadıkları düzenle değer çatışmasına giren ve içinden çıktıkları sosyal gerçekliğin tamamıyla dışında bir diğer gerçekliği hayal eden fertler yetiştirme işlevi görmüşlerdir. Bu noktadan itibaren de Batılılaşma ve yaşanılanın dışında bir sosyal düzen kurma fikri eğitimle seçkinlik kazanan kitlenin temel arzusu olmuştur. Jön Türkler'in Batı tipi bir yönetim biçimi yani anayasa ve temsil kurumları istemeleri onların muhalefetinin yalnızca bir cephesini teşkil etmektedir. Bu kimselerin aynı zamanda Büchner'in eserlerini Madde ve Kuvvet adıyla Türkçe'ye tercüme ettiklerini unutmamak gerekir (aş. bk.). Sabahaddin Bey, "Medeniyyet-i Garbiyye ile münasebete giriştiğimizden beri memleketimizde bir intibah-ı fikrî gözüküyor, bu münasebetten evvel cemiyetimiz bir hayât-ı fikrî ihtiva etmiyordu" derken (Terakki nr. 1, Nisan 1321) Batı'nın emperyalist ve
yayılmacı politikalarına en sert bir biçimde karşı çıkan ve bu alandaki en önemli eserlerden La Faillite morale de la politique Occidentale en Orient'nm (Ziyad Ebuzziya tarafından Batının Doğu Politikasının Ahlaken İflâsı adıyla tercüme edilerek basılmıştır; İstanbul 1982)ya-zarı olan Ahmed Rızâ Bey. Brezilya'da olduğu gibi pozitivizmin şekillendirdiği bir toplum arzuluyor ve ülke şapka ile rahatlıkla dolaşılır bir hale gelmedikçe geri dönmemeyi düşünüyordu. Burada önemli olan nokta bu kimselerin, ılımlı Batılılaşma yanlıları gibi problemin esasını teşkil eden Batı bilim ve teknolojisinin imparatorluğa naklini ya da Avrupa güçleriyle olumlu ilişkiler ve Avrupa dengesinin parçası olarak milletlerarası ilişkilerde rol almayı arzulamanın ötesinde, Osmanlı dünyası için tamamen yabancı olan ve sosyal onay ve uzlaşma sağlanması imkânsız bulunan yeni bir değerler sistemi kurmak istemeleridir.
II. Meşrutiyet dönemi, Osmanlı toplumunda Batılılaşma konusundaki fikirlerin sistematik hale getirilerek kapsamlı ve etkili olduğu bir devre olma özelliğini taşımaktadır. Siyasî olarak kısa aralar dışında önce iktidarı denetleyen, sonra ele geçiren ve nihayet ülkeyi bir tek parti rejimi altında yöneten Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti (Partisi) temelde Batılılaşma hareketini olumlu karşılayıp özellikle hukuk düzeninde Batılılaşma yolundaki cereyanı hızlandırmışsa da çok radikal bir tavır içine girmemiştir. Meselâ Mecelle Komisyonu böyle radikal bir sonuç gerçekleştirmemiş. Hukuk-1 Aile Kararnamesi ise telifçi bir karakter arzetmiştir (aş bk.). Ziya Gökalp'in "yeni hayat" ve muasırlaşma fikri. Batılılaşma düşüncelerinden etkilenmekle beraber telifçi pek çok özellik taşımaktadır. Bu dönemde Batılılaşma alanındaki fikirler. Garpçılık adı verilen bir düşünce hareketi tarafından ortaya konulmuştur. Meşrutiyetin ilânının hemen sonrasında Mehtab dergisinde (kapatıldığı dönemde Şebtâb adıyla da çıkmıştır) bu alanda ilk tartışmalar başlatılmıştır. 1911'de Doktor Abdullah Cevdet tarafından İstanbul'da yayımlanmaya başlanan İctihad mecmuası bu düşünce hareketinin merkezi haline gelmiştir. Başta Abdullah Cevdet. Kılıçzâde Hakkı ve Celâl Nuri beyler olmak üzere materyalizm, pozitivizm. Darvinizm. Freudizm gibi Batı'daki sivri akımlara kendilerini kaptıran pek çok yazar. Osmanlı toplumunun gerek yapısal problemlerin gerekse bu problemlere bağlı siyasî meselelerin çözümü için topyekün Batılılaşma dışında bir çaresinin bulunmadığını iddia etmişlerdir. Bu kimselere göre temel mesele "Asyaf kafalar"ın Batılılaştırılmasıdır. Garpçılar, bu temel değişim gerçekleştirilmeden yapılacak ıslahat veya değişikliğin bir sonuç getirmeyeceğini savunmuşlardır. İcühad başyazarı. "Biz Avrupa'ya gitmezsek Avrupa bize gelecek" şeklindeki anlatımı ile bu noktaya işaret etmek istemiştir. Garpçılar'a göre Batı ile onun dışındaki sosyal yapılar arasındaki ilşkiler güçlü ile zayıf, zengin ile fakir arasındaki ilişkilere benzemekteydi. Batılılaşma'nın hangi düzeyde gerçekleştirilmesi gerektiği tartışmasında Garpçılar klasik tezlerin ötesinde bir fikri ortaya atarak fert düzeyindeki bir değişikliği arzu ediyorlardı. Nitekim bu dönemde fert düzeyinde Avrupa âdâbı muaşeretini yayma konusundaki girişimler Garpçılar'ın temel çabalarından birisi haline geldi. İctihad'daki yayınların yanı sıra bilhassa Yirminci Asırda Zekâ mecmuasının resimler yardımıyla Avrupa âdâbı muaşeretini benimsetme yolundaki gayretlerini özellikle belirtmek gerekir. Garpçılar, Batılılaşma hareketi önünde engel olarak gördükleri din kurumuna ve geleneksel değerlere karşı da büyük bir mücadele başlatmışlardır. Bu alanda, Hollandalı Reinhardt Dozy'nin Essai sur l'histoire de l'Islamisme adlı kitabının Abdullah Cevdet tarafından Târîhi İslâmiyet (İstanbul 1908) adıyla Türkçe'ye çevirilmesi olayında görüldüğü gibi bir yandan doğrudan dine yönelik eleştiriler ortaya konulurken diğer yandan dinin belirlediği sosyal yapıda ortaya çıktığı iddia edilen problemler tartışılmış ve Batılılaşma ile bunlara çözüm bulunacağı ileri sürülmüştür. Geleneksel değerler alanına gelince Garpçılar bunların, ister dinden kaynaklansın isterse kaynaklanmasın, sosyal gelişmenin önünde büyük bir engel teşkil ettiğini savunuyorlardı.
Garpçılar'ın kitaplarında ve başta İctihad olmak üzere çeşitli dergilerde yazdıkları makalelerde Batı'daki din karşıtı cereyanlardan basmakalıp alınan fikirlere dayanılarak sürekli bir biçimde geleneksel değerlerden tamamen arınmış, din kurumunu bir bâtıl itikadlar bütünü olarak gören ve bunların yerine Batılı değerleri ikame eden bir tipin profili çizilmiştir. Israrla işlenen bu tipler bazan bir hoca ile tartışan materyalist tıbbiye talebesi, bazan da halkı eğitmek

gayreti içinde Avrupa'da tahsilde bulunan bir genç olmaktadır. Bu tiplerin en çarpıcı ve etkili biçimde ortaya konulduğu yazı dizileri, Kılıçzâde Hakkı Bey'in "Dinsizler" ve "Yûnus Hoca Hikâyeleri" başlığı ile kaleme aldıklarıdır. Meselâ birinci dizide tamamen Batı değerlerini benimseyen bir ailenin hayat tarzı ve geleneksel yapı içerisinde yaşayan diğer insanlara göre elde ettiği avantajlar ele alınmaktadır. Burada çizilen ideal tip de, belirtildiği gibi, içinden çıktığı sosyal gerçekliğin dışında ve üstün olduğuna inanılan bir diğer gerçekliğin değerlerini benimsemekte ve bununla da kendi toplumunu normal gelişiminin çok ötesinde bir hızla ve olumlu bir biçimde değiştireceğine inanmaktadır.
Nihayet Garpçılar yeni bir ahlâka sahip kılmak istedikleri ferde girişimci bir karakter vermek istemektedirler. Bunun yanı sıra dergilerinde klasik Yunan düşünürlerinden başlayarak pek çok materyalist düşünürün fikirlerini tanıtmışlardır. Aynı zamanda dinden bağımsız bir ahlâk anlayışının benimsetilmesi için Sanfani gibi yazarların eserleri Türkçe'ye çevrilmiştir (Tıbbiyeli ve Nişanlısı, İstanbul 1912).
Bu inançla Garpçılar Batılılaşma konusunda bir de o döneme kadar görülmemiş sistematik bir plan hazırlamışlardır. 1912 yılında yazılan ve gerek yerli gerekse yabancı pek çok yazar tarafından Abdullah Cevdet'e atfedilen bu taslak gerçekte Kılıçzâde Hakkı Bey tarafından kaleme alınmıştır. Planın ilk maddesi, hanedan mensuplarının ve özellikle şehzadelerin eğitimiyle ilgili olup burada Avrupa ülkelerinde olduğu gibi genç şehzadelerin orduda görev almaları istenmektedir. İkinci maddede modern Batılı değerlerin geleneksel değerlerin yerini nasıl alması gerektiği konusunda ilginç bir teklif yapılmakta ve binaların üzerine asılan "Yâ Hafız" levhalarının altına bir de sigorta şirketinin levhasının asılması önerilmektedir. Üçüncü maddede önemli bir istek olarak Bizanslılar'ın başlığı olarak tanımlanan fesin terkedilmesi, yerine yeni bir millî başlığın alınması ve askerî kalpakların dahi değiştirilerek eski Türkler'in kullandıkları başlıklara benzer, fakat çağın "nezaket"ine uygun bir başlık kabulü önerilmektedir. Dördüncü maddede kadınlara çeşitli hakların verilmesi ve dinî makamların bu konuya karışmamaları istenmektedir. Aynı konuyu ele alan beşinci maddeden sonra altıncı madde ile

tekke ve zaviyelerin ilga edilmesi, bir sonraki madde ile de medreselerin kapatılarak yerlerine Batı yöntemlerine göre eğitim veren kurumların tesisi talep edilmektedir. Geleneksel alışkanlıkların terkedilmesi gereğine işaret eden sekizinci madde sonrasında dokuz ve on birinci maddeler yeni bir ahlâk telakkisi oluşturma etrafındaki teklifleri ele almakta, onuncu madde ise cemiyetlerin yönetime dair işlerle ilgilenmemelerini önermektedir. On ikinci madde, meşihatta yapılacak bir reform ile bu makamın modernleşme taraftarlarının destekçisi durumuna getirilmesini teklif etmektedir. On üçüncü madde orduda yapılması düşünülen ıslahat hakkındadır. On dördüncü maddede bütün mezheplerin tek bir mezhep çatısı altında birleştirilmesi teklif edilmektedir. On beşinci madde dilde yapılması düşünülen reformu tartışmakta, on altıncı maddede özel girişimin toplumda itici güç olması gerektiği belirtilmekte, on yedinci maddede geleneksel değerlerin bırakılması yolundaki istekler tekrarlanmakta, on sekizinci maddede ise kanunlarda çağın gereklerine uygun reformların yapılması istenmektedir.
Cezaî takibata uğramamak için yer yer gülünç örneklerle işlenen bu yazı dizisinin önemli bir yanı da daha sonra Cumhuriyet rejiminin gerçekleştirmeye çalıştığı bir düzenin tasarımı olmasıdır.
Batıcılar bu tezleri yüzünden toplumun çeşitli kesimlerinden önemli tepkiler almışlar ve bilhassa meşihat makamından yapılan müracaatlar sonucunda bu alanda kaleme alınan yazılar sebebiyle Garpçı yazarlar yargılanmış ve dergileri kapatılmıştır. Özellikle İslamcı dergiler Batılılaşma yolundaki tezlere karşı yoğun bir muhalefeti dile getirmişlerdir. Nitekim bu muhalefet Garpçılar üzerinde de etkisini göstermiş ve Batılılaşma'nın sınırı, ölçüsü, yöntemi, gayesi vb. konulardaki tartışmalar onları ikiye bölmüştür. Balkan savaşlarının Osmanlı kamuoyunda meydana getirdiği radikalleştirici tesir Batıcılar'm tezlerinde de benzer bir etkiyi doğurmuş, bu da aralarında büyük bir ayrılığa yol açmıştır. Bu şartlar altında Celâl Nuri Bey İctihad mecmuasında "Şîmei Husûmet" başlıklı bir makale yazmış ve Batı'nın Osmanlı toplumuyla hiçbir zaman dost olmadığını ve bundan dolayı Batılılaşma'nın Batıya rağmen sürdürülmesi gerektiğini iddia etmiştir. Aynı mecmuanın bir sonraki sayısında bu yazıya cevap veren Abdullah Cevdet ise bu görüşün tamamen yanlış olduğunu, Osmanlılar'ın Batı'nın bir talebesinden başka birşey olmadıklarını belirtmiş ve bir tek medeniyet bulunduğunu, bunun da Avrupa medeniyeti olduğunu, dolayısıyla bunun gülü ve dikeni ile alınmasının elzem olduğunu ileri sürmüştür. Bu tartışma sonrasında söz konusu fikirler etrafında ikiye ayrılan Batıcılar'dan "tam Batıcılar" eskiden olduğu gibi İctihad mecmuasında tezlerini dile getirirken "kısmî Batıcılar" Celâl Nuri Bey'in liderliğinde Serbest Fikir (kapatıldıkça Uhuuüeti Fikriyye ve Hürriyeti Fikriyye adlarıyla çıkarılmıştır) dergisindeki yazılarında tam Batıcılığın Osmanlı Devleti'nin Batı'nın bir uydusu durumuna gelmesinden başka bir anlam taşımadığını belirtmişler ve bu alanda bir sınır çizilmesinin gerekliliğine işaret etmişlerdir. Celâl Nuri Bey bu dergideki yazılarında geleneksel değerlerden olumlu olanların seçilerek bunlardan faydalanma yollarının bulunmasını istemiştir.
II. Meşrutiyet dönemindeki Batılılaşma faaliyetleri incelendiğinde Garpçılar'ın, siyasî olmaktan oldukça uzak ve temelde fertte yeni bir ahlâk anlayışı gerçekleştirilecek sosyal değişim projesi ortaya koymuş oldukları görülmüştür. Nitekim daha sonra Garpçılar'ın bir bölümü Kurtuluş Savaşı'na destek olurken diğer bölümünün İstanbul hükümetleri tarafından önemli makamlara getirilmeleri, onların temel meselelerinin siyasî mücadele olmadığını göstermektedir. Ayrıca İttihat ve Terakki de özellikle yasal alanda Batılılaşma yanlısı çabalar içinde olmakla birlikte Garpçılar'ın temel yayın organı olan İctihad'm yayın faaliyetini durdurmuştu. I. Dünya Savaşı sırasında en önemli yayın organlarının kapatılmış olması bu akımın faaliyetine büyük darbe vurmuştur. Bunun yanı sıra savaş şartlarının ve örfî idare makamlarının bu şartlar içinde sakıncalı kabul ettiği neşriyata izin vermemesi de bu kimselerin eylemlerini asgariye indiren bir diğer sebep olmuştur. Bu yüzden savaş yıllarında Garpçıların Celâl Nuri Bey'in Edebiyyâtı Umûmiyye Mecmuası'nöaki makaleleri ve Abdullah Cevdet Bey'in İkdam gazetesindeki kısa süreli başyazarlığı dışında bir yayın faaliyeti olmamıştır.
Kurtuluş Savaşı sonrasında kurulan yeni siyasî yapının temel dayanaklarından birisini de Batıcılık alanındaki fikirler meydana getirmiştir. Bu durum, II.

Meşrutiyet döneminin ünlü Garpçilar'ının yeni rejimdeki mevkileriyle de gözlemlenebilir. Kılıçzâde Hakkı Bey ve Celâl Nuri Bey yeni dönemde mebus olmuşlardır. Abdullah Cevdet de bizzat M. Kemal Atatürk tarafından kabul edilip Elazığ mebusluğu gündeme gelmişse de kişiliği hakkındaki olumsuz tesbitler bunu imkânsız hale getirmiştir (bk. ABDULLAH
CEVDET).
Yeni rejim kendisini Osmanlı İmparatorluğu'nun bağlı bulunduğu değerler sistemiyle bütünleşme zorunda saymadığı, ayrıca demokratik kamuoyu kaygısı da taşımadığı için Batılılaşma konusunda çok daha radikal adımlar atmıştır. Tanzimat'tan beri süren ikili yapılar tesisi fikri ve eskinin yanında yeniyi yaşatma davranışı tamamen terkedilmiş ve her alanda tam bir Batılılaşma çabası başlatılmıştır. Cumhuriyet rejimi ulaşılması gereken hedef olarak da "muasır medeniyet" şeklinde tavsif ettiği Batı medeniyetini göstermiştir.
Garpçılar'ın II. Meşrutiyet döneminden itibaren ileri sürdükleri görüşlerden pek çoğu Cumhuriyet döneminde uygulama alanına konmuştur. Fert düzeyinde Batı değerlerini kabul ettirme yolunda önemli ve sert tedbirlerle desteklenen girişimler yapılmış, "Şapka İktisâsı Hakkındaki Kanun"da en belirgin biçimde görüldüğü gibi bu alanda daha önce yapılmamış uygulamalar ortaya konulmuştur. Başta Abdullah Cevdet'in yayımladığı Mükemmel ve Resimli Âdâbı Muaşeret Rehberi (İstanbul 1927) olmak üzere Avrupa âdâbı muaşeret kitaplarından uyarlanan pek çok rehber de bu dönemde yayımlanmıştır.
Eğitim alanında tamamen Batı usulleriyle çalışan müesseseler kurulmuştur (aş. bk). Zikredilmesi gereken bir diğer büyük değişiklik, 1928 yılında Arap harfleri yerine Latin harflerinin kullanımının kabulüdür. Hukuk alanında da en önemli değişiklik, hiç şüphesiz 1926 yılında İsviçre medenî ve borçlar kanunlarının kabulü olmuştur (aş bk.) Garpçılar'ın toplumda İslâmiyet'in oynadığı rolleri ikinci plana geçirmek alanındaki fikirleri de yeni rejimin uygulamalarından birisini teşkil etmiştir. Bu dönemde en ünlüleri Le Bon Şans (Descartes) olan pek çok eser maarif bütçesinden yapılan destekle Türkçe'ye çevirilmiştir.
Cumhuriyet rejimine geçiş ile bilhassa tek parti ve şeflik yönetiminin sonuna kadar, Batılılaşma resmî ideolojinin

önemli bir parçasını teşkil etmiştir. Batılılaşma hareketine yönelik nisbeten bağımsız ve tenkitçi bakış açıları, Cumhuriyet'in Takriri Sükûn Kanunu'na kadar olan dönemindeki yazılar istisna edilirse, 1950 sonrasında ortaya konulmaya başlanmıştır. Bu alanda zikredilmesi gereken en önemli tenkitler. Mümtaz Turhan'ın Garbhlaşmanm Neresindeyiz adlı eseriyle Ali Fuat Başgil'in medenî kanun ile ilgili makaleleridir.
Batılılaşma hareketinin Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti'ndeki etkileri ve sonuçlan düşünüldüğünde bu çabanın yaşanılan sosyal değişimin çok önemli bir belirleyicisi olduğunda şüphe bulunmamaktadır.


BİBLİYOGRAFYA:
Ebûbekir Râtib Efendi. Seyahatname, İÜ Ktp., TY, nr. 6096; Bir Osmanlı Zabiti İle Bir
Ecnebi Zabitinin Mükâlemesi, İÜ Ktp., TY, nr. 6623; Hamdi, Beyânı Fâidei Cedîde, İstanbul
Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet Yazmaları, nr. K 51 /I; Koçi Bey. Risale (Danışman); Mustafa Sami Efendi, Avrupa Risalesi, İstanbul 1256; Ahmed Midhat. Aurupa Âdabı Muaşereti Yahut Alafranga, İstanbul 1312; Ahmed Rızâ, Batının Doğu Politikasının Ahlaken İflâsı (trc. Ziyad Ebuzziya), İstanbul 1982; Peyami Safa. Türk İnkılâbına Bakışlar, İstanbul 1933; Karal, Osmanlı Tarihi, V; Tanpınar, Türk Edebiyatı Tarihi; Tank Zafer Tunaya. Türkiyenin Siyasi Hayatında Batılılaşma Hareketleri, İstanbul 1970; Niyazi Berkes. Türkiye'de Çağdaşlaşma, İstanbul 1978; Hilmi Ziya Ülken, Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi, İstanbul 1979; Mümtaz Turhan. Garblılaşmanın Neresindeyiz, İstanbul 1980; M. Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Düşünür Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi, İstanbul,. Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanlı İttihad ue Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük (18891902), İstanbul; Sabri Ülgener. İktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası, İstanbul 1981; Şerif Mardin, Din ve İdeoloji, İstanbul 1983; Mecmûai, Funûn, nr. 22, İstanbul 1280; Celal Nuri. "Şîmei Husûmet", İctihad, nr. 88, İstanbul 1329, s. 19491951; Hayâl, İstanbul, nr. 157, 5 Hazi
ran 1921.

M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU

DEVAMI GELECEK İNŞAALLAH..............
müslümanlardan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 29. January 2010, 11:48 AM   #13
müslümanlardan
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2010
Mesajlar: 207
Tesekkür: 30
72 Mesajina 144 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
müslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud of
Standart

ATATÜRKÜN FİKİR BABALARI BATILAŞMANIN DEVAMI

abdullah cevdet,bir fıransız filozofun KURANI KAPAT KADINI AÇ SÖZÜNE ŞÖYLE KATILIYORDU,bizce HEM KURANI AÇMALI,HEM KADINI AÇMALI DİYORDU..............
[KAYNAK. UMUM MÜSLÜMANLAR KONGRESİ İCTİHAD DERGİSİ 2.SENE SAYI.4. EYLÜL.1907 SAYFA 287.]
müslümanlardan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12. June 2010, 09:59 AM   #14
Kadimdost
Yeni Üye
 
Üyelik tarihi: Jun 2010
Mesajlar: 11
Tesekkür: 1
5 Mesajina 6 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0
Kadimdost has much to be proud ofKadimdost has much to be proud ofKadimdost has much to be proud ofKadimdost has much to be proud ofKadimdost has much to be proud ofKadimdost has much to be proud ofKadimdost has much to be proud ofKadimdost has much to be proud of
Standart

"Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmistir ki sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. Çünkü 0, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatli (ve) merhametlidir."

Konu Kadimdost tarafından (3. April 2012 Saat 04:22 AM ) değiştirilmiştir. Sebep: özür
Kadimdost isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12. June 2010, 11:19 AM   #15
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

Aslında böyle konularda direk devreye girme özelliğim var ama son zamanlarda bunun yanlış olduğunu düşünerek cevap hakkını ilmen büyüklerime bırakıyorum.

Ama şunuda söylemeden geçemeyeceğim.

Alıntı:
Hz. Muhammed siz bir din yaratmak.
diye bir terim kullanılmış...

Şimdiye kadar gelenekler ve atalarımızdan öğrendiğimizle yaşamaya çalıştığımız din aslında Hz muhammetsiz yaratılmış bir dindir. Onun ölümünden sonra, dahası o olmadığı halde çeşit çeşit hurafelerin, Kuran dışı uygulama ve hadislerin devreye girdiği gelenekçi ve Hz muhammetsiz bir din şimdiki insanların çoğunun yaşadığı dindir.

Hz Muhammetli bir din yaşatmak isteyen onun olası ağzından çıkabilecek kelamların başında gelen; "Kurana uyunuz, yalnızca onu rehber alınız ve sadece Allaha tapınınız" sözünden başka bir şey olamaz.

Hz Muhammetsiz bir şekilde, o mubarek peygamberden 300 yıll sonra derme çatma usllerle toplanan, kendi içlerinde ve mantıkla hatta kuranla bile çelişkiye düşülen bir hadis kitabı bu dinin rehberi olamaz. Din Kurandadır.

Hz Muhammetli bir din isteyen sadece kuranı rehber edinsin, orada Muhammette var Allahta var diğerleride, gerçekler var. Ama hz Muhammedi hiçe sayarak onun adını kullanıp din ortaya atan vede buna masum samimi insanarı alet eden bir düzen değil sadece Hz muhammedi (bunu söylemem gerekli) Allahsız da bir din oluşturmanın peşine düşmüşlerdir.
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
hiiic Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
aşık74 (12. June 2010), Miralay (12. June 2010), yeşil (9. November 2011)
Alt 12. June 2010, 12:32 PM   #16
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Kadimdost Kardeşim.

Alıntı:
Kadimdost Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Burda okuduklarım gerçekten beni dehşete düşürdü.Hz. Muhammed' i o yaratılanların en üstününü, en şereflisini bir kenara atmak onu yok saymak ''haşimilerden abdullah ın oğlu Muhammed'' diye bahsetmek herhalde bir gaflet göstergesi olmasa gerek.Bu daha da kötü bir şey.Dikkatimi çeken şey İbrahim alehisselam ı öne çıkarıp bütün dinlerin kurucu peygamberi olarak göstermek ki bu yanlıştır.Hz muhammedide bir postacıdan farksızmış gibi nitelemek bence islama hatta Kur 'an a bile hakaret sayılabilir.
Başlangıcın Hz. İbrahimden başlatılmasıda ayrı bir konu.Benim kanaatim bu işin kur' an lada bir ilgisi yok.Bu gibi denemeler batı dünyasındada var.Bu gün sözüm ona Kur' an a sarılmış gibi görünen bu arkadaşların yarın üç dini bir arada bulunduran yeni bir kutsal kitap ortaya çıkarmayacakları ne malumdur.Açıkça niyetlerini gizleyen bu insanların aslında müslüman oldukları konusunda şüphelerim var.(eminim burda beni bir sürü süslü sözle tenkit edeceksiniz)
Bu konu bana bir zamanlar Süleyman Ateş in Allah birdir diyen herkes cennete girebilir demesini hatırlattı.Burdaki durumda aynı.Hz. Muhammed siz bir din yaratmak.(Burda çoğu arkadaşımın yaratmak sadece Allah a mahsusutur)dediğini duyar gibiyim.Elbette! ama sözlere takılıp konunun sulandırılmasını istemem.
Kısacası ortaya konulan fikirlerin semitik olduğu aşikardır.Hadi ağzınızdan baklayı çıkartın.Kur an ı da kendinize kalkan yapmaktan vazgeçin.
Hz. Muhammed e sırt çevirenler Allah ada ,Kur an ada sırt çevirmiş demektir.Hz İbrahim e halilim diyen Allah ımız Resulullah efendimizede habibim demiştir.Allah ın sevgilisini, ''haşimilerden abdullah ın oğlu Muhammed'' diye niteleyenlerin sözüm ona Allah ve kur an sevgisi ne kadar gerçektir.

Bütün Müslüman kardeşlerimi ve yüce Allah ımı şahit tutuyorum kendime...Allah ım, Bütün peygamberlerine ve gönderdiğin kitaplara iman ediyorum.Yaratılanların ve peygamberlerin en üstünü Hz Muhammed i ,onun sünnetini terk etmeyeceğim konusunda sana söz veriyorum.Son nefesimi kur an ın ışığında vermemi nasib et.


"Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmistir ki sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. Çünkü 0, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatli (ve) merhametlidir."
Allah razı olsun. Kendinizce doğru olduğuna inandığınız ve çoğu zanna dayanan sözlerinizi paylaşıma açmışsınız.

Allah Resulune uymakla ilgili yazımız burada bulunmaktadır.Daha da bilgilenmek isterseniz Nebilerin sonuncusu Muhammed Peygamber ana başlığındaki yazılarımıza bakarsınız.

Alıntı:
Kadimdost Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
...Bütün Müslüman kardeşlerimi ve yüce Allah ımı şahit tutuyorum kendime...Allah ım, Bütün peygamberlerine ve gönderdiğin kitaplara iman ediyorum.Yaratılanların ve peygamberlerin en üstünü Hz Muhammed i ,onun sünnetini terk etmeyeceğim konusunda sana söz veriyorum.Son nefesimi kur an ın ışığında vermemi nasib et.
Evet bu kendi içerisinde çelişki olan sözlerinize şahit oluyoruz ki, Allah da şahittir.

Alemlerin Rabbi olan Cenabı Allah :

Ali İmran;144-: Ve ma Muhammedün illâ Rasûl* kad halet min kablihirRusül* efein mate ev kutilenkalebtüm alâ a'kabiküm* ve men yenkalib alâ akıbeyhi felen yadurrAllahe şey'a* ve seyeczillahuş şakiriyn;
Muhammed ancak bir Rasûl’dür. Ondan önce de Rasûller gelip geçti.Şimdi O, ölse veya öldürülse, ökçeleriniz üzerine /eski halinize mi döneceksiniz?... Kim iki ökçesi üzerine/eski haline dönerse, Allah’a hiç bir zarar veremez... Allah şükredenleri cezalandıracaktır /karşılığını verecektir.

Kehf;110: Kul innema ene beşerun mislüküm yuha ileyye ennema ilahuküm ilahun vahıd* femen kâne yercu Lıkae Rabbihi felya'mel amelen salihan ve la yüşrik Bi ibadeti Rabbihi ehada;
(Rasûlüm) de ki: “Ben sizin misliniz bir beşerim, ancak ilahınızın İlah’un Vahid olduğu bana vahyolunuyor . O halde kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa salih) amel işlesin ve Rabbi’nin ibadetine birini ortak koşmasın”.

İsra;93: Ev yekûne leke beytün min zuhrufin ev terka fiys Sema'* ve len nu’mine lirukıyyike hatta tünezzile aleyna Kitaben nakrauh* kul subhane Rabbiy hel küntü illâ beşeran Rasûla;
Yahut senin zuhruf dan/altından bir evin olmalı, ya da Sema’da terakkı etmelisin/ilerlemelisin. Kendisini okuyacağımız bir kitab bizim üzerimize indirinceye kadar senin rukıyyene) biz asla iman etmeyeceğiz”. De ki: “Subhan’dır Rabbim!.. Bir Beşer Rasûl’den başka neyim ki?”.

Enbiya;107: Ve ma erselnake illâ rahmeten lil alemiyn
Biz seni ancak alemler için bir rahmet olarak irsal ettik/gönderdik.

Ahzab;45-: Ya eyyühenNebîyyü inna erselnake şahiden ve mübeşşiren ve neziyra;
Ey O Nebî! Muhakkak ki biz seni bir şahid, bir mübeşşir ve bir neziyr olarak irsal ettik.

Ahzab;46: Ve daıyen ilellahi bi izniHi ve siracen müniyra;
Allah’a, O’nun izniyle çağıran ve sırac-ı muniyr /nur saçan bir kandil olarak (irsal ettik).

Ahkaf;9: Kul ma küntü bid'an miner Rusuli ve ma edriy ma yüfalu biy ve la biküm* in ettebiu illâ ma yuha ileyye ve ma ene illa neziyrun mübiyn;
De ki: “Rasûller’den bir ilk değilim. Bana ve size ne yapılacağını bilmem. Bana vahyolunandan başkasına tabi olmam ve ben apaçık bir neziyr dan başka da değilim”.

En’am;50: Kul la ekulü leküm ındiy hazainullahi ve la a'lemül ğaybe ve la ekulü leküm inniy melek* in ettebiu illâ ma yuha ileyye, kul hel yestevil’ a'ma vel basıyr* efela tetefekkerun;
De ki: “Size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. gaybı da bilmem. Size “Muhakkak ki ben bir meleğim” de demiyorum. Ben ancak bana vahyolunana tabi olurum”. De ki: “A’ma ile gören müsavi olur mu? Hala tefekkür etmiyor musunuz?”.

Diyor.

Biz de buna uyuyoruz.Bizim gibi bir beşer olan ve bu yüzden bize örnek gösterilen, melek olmayan, gaybı bilmeyen, yeri geldiğinde Rabbinden azar işiten ama risâleti açısından âlemlere rahmet olarak gönderilen beşer peygambere iman ediyoruz/güveniyoruz.

Alemlerin Rabbi olan Cenabı Allah:
İsra ;55: Ve Rabbüke a'lemu bi men fiys Semavati vel Ardı ve lekad faddalna ba'danNebîyyiyne alâ ba’din ve ateyna Davude Zebura;
Rabbiniz Semavat’ta ve Arz’da bulunan bilinçleri daha iyi bilir. Andolsun ki biz Nebîlerin bazısını bazısı üzerine fazlalıklı kıldık. Ve Davud’a da Zebur verdik.

Nahl;123: Sümme evhayna ileyke enittebı' millete İbrahiyme haniyfa** ve ma kâne minel müşrikiyn;
Sonra, biz sana: “Haniyf olarak İbrahim’in milletine (diyni’ne) tabi ol... O, müşriklerden olmadı” diye vahyettik.

En’am;161: Kul inneniy hedaniy Rabbiy ila sıratın müstekıym* diynen kıyemen millete İbrahîyme haniyfa* ve ma kâne minel müşrikiyn;
De ki: “Muhakkak ki beni, Rabbim sırat-ı müstakım’e, (yani) pek kaim/payidar/değişmeyen diyn’e, haniyf olan İbrahim’in milletine hidayet etti... (İbrahim) müşriklerden olmadı”.

Bakara;130:Ve men yarğabu an milleti İbrahîyme illâ men sefihe nefseh* ve lekadıstafeynahu fiyd dünya* ve innehu fiyl ahıreti le mines salihıyn;
İbrahim’in milletinden/tevhid dininden, kendini tahkir eden/kendini bilmez/ akılsızlardan başka kim yüz çevirir? Andolsun ki biz Onu dünyada ıstıfa ettik/seçtik; ve o kesinlikle ahirette de salihlerdendir.

Bakara;135: Ve kalu kunu huden ev nesara tehtedu* kul bel millete İbrahîyme Haniyfen, ve ma kâne minel müşrikiyn;
dediler ki: “Yahudi olun veya Nasara olun ki doğru yolu bulasınız”... De ki: “Hayır, haniyf olarak İbrahim’in milletinden (uyarız);O, müşriklerden değildi”.

Ali İmran;95: Kul sadakAllahu, fettebiu millete İbrahîyme haniyfa* ve ma kâne minel müşrikiyn;
De ki: “Allah doğru söylemiştir... O halde haniyf olarak İbrahim’in milletine (diynine) tabi olun... (O), müşriklerden değildi”.

Nisa;125-: Ve men ahsenü diynen mimmen esleme vechehu Lillahi ve huve muhsinun vettebea millete İbrahîyme haniyfa* vettehazAllahu İbrahîyme haliyla
Ve din bakımından, iyilik - güzellik üreten biri olarak, yüzünü [kendisini] Allah'a teslim eden ve hanifçe, İbrâhîm'in dinine tâbi olan kimseden daha iyi - güzel kim olabilir? Ve Allah, İbrâhîm'i "halil [izdaş]" kabul etti.

Bakara;285: Amener Rasûlü bi ma ünzile ileyhi min Rabbihi vel mu'minun* küllün amene billahi ve MelaiketiHi ve KütübiHi ve RusuliHi, la nuferriku beyne ehadin min RusuliHi, ve kalu semi'na ve eta'na ğufraneke Rabbena ve ileykel masıyr;

Er-Rasûl , Rabbinden kendisine inzal olana iman etti, mü’minler de . Hepsi, Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve Rasûllerine iman etmiştir. O’nun Rasûllerinden hiçbirini ayırt etmeyiz. “işittik ve itaat ettik, Ğufran’sın Rabbimiz, dönüşümüz sanadır”, dediler.

Nisa;150: İnnelleziyne yekfürune billahi ve RusuliHi ve yüriydune en yüferriku beynAllahi ve RusuliHi ve yekulune nu'minu bi ba’din ve nekfürü bi ba’din ve yüriydune en yettehızu beyne zâlike sebiyla;
Onlar ki Allah’a ve O’nun Rasûllerine kafir olurlar, Allah ile O’nun Rasûllerinin arasını tefrik etmek /ayırmak dilerler ve “ ba’zısına iman ederiz, ba’zısına küfr ederiz” derler; arada bir yol edinmek dilerler.

Nisa;151: Ülaike hümül kafirune hakka* ve a'tedna lil kafiriyne azaben mühiyna;
İşte onlar hakiki kafirlerin ta kendileridirler. kafirler için alçaltıcı bir azab hazırladık.

Nisa;152: Velleziyne amenu billahi ve RusuliHi ve lem yüferriku beyne ehadin minhüm ülaike sevfe yü'tiyhim ücurehüm* ve kânAllahu Ğafuren Rahîyma;
Allah’a ve O’nun Rasûllerine iman edip, Onlardan birini ayırmayanlara gelince, işte onlara ecirlerini verecektir... Allah Ğafur’dur, Rahıym’dir.

diyor.

Biz de Allah'ın bu vahyine tıpkı tüm Resullerinin de uyduğu gibi uyuyor ve resullerinden hiçbirinin arasını ayırmıyoruz. Kafirlik yerine imanı seçiyoruz.

Siz de
Alıntı:
Kadimdost Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Burda okuduklarım gerçekten beni dehşete düşürdü.Hz. Muhammed' i o yaratılanların en üstününü, en şereflisini bir kenara atmak onu yok saymak ''haşimilerden abdullah ın oğlu Muhammed'' diye bahsetmek herhalde bir gaflet göstergesi olmasa gerek.Bu daha da kötü bir şey.Dikkatimi çeken şey İbrahim alehisselam ı öne çıkarıp bütün dinlerin kurucu peygamberi olarak göstermek ki bu yanlıştır.Hz muhammedide bir postacıdan farksızmış gibi nitelemek bence islama hatta Kur 'an a bile hakaret sayılabilir.
Başlangıcın Hz. İbrahimden başlatılmasıda ayrı bir konu.Benim kanaatim bu işin kur' an lada bir ilgisi yok.Bu gibi denemeler batı dünyasındada var.Bu gün sözüm ona Kur' an a sarılmış gibi görünen bu arkadaşların yarın üç dini bir arada bulunduran yeni bir kutsal kitap ortaya çıkarmayacakları ne malumdur.Açıkça niyetlerini gizleyen bu insanların aslında müslüman oldukları konusunda şüphelerim var.(eminim burda beni bir sürü süslü sözle tenkit edeceksiniz)
Bu konu bana bir zamanlar Süleyman Ateş in Allah birdir diyen herkes cennete girebilir demesini hatırlattı.Burdaki durumda aynı.Hz. Muhammed siz bir din yaratmak.(Burda çoğu arkadaşımın yaratmak sadece Allah a mahsusutur)dediğini duyar gibiyim.Elbette! ama sözlere takılıp konunun sulandırılmasını istemem.
Kısacası ortaya konulan fikirlerin semitik olduğu aşikardır.Hadi ağzınızdan baklayı çıkartın.Kur an ı da kendinize kalkan yapmaktan vazgeçin.
Hz. Muhammed e sırt çevirenler Allah ada ,Kur an ada sırt çevirmiş demektir.Hz İbrahim e halilim diyen Allah ımız Resulullah efendimizede habibim demiştir.Allah ın sevgilisini, ''haşimilerden abdullah ın oğlu Muhammed'' diye niteleyenlerin sözüm ona Allah ve kur an sevgisi ne kadar gerçektir.

Bütün Müslüman kardeşlerimi ve yüce Allah ımı şahit tutuyorum kendime...Allah ım, Bütün peygamberlerine ve gönderdiğin kitaplara iman ediyorum.Yaratılanların ve peygamberlerin en üstünü Hz Muhammed i ,onun sünnetini terk etmeyeceğim konusunda sana söz veriyorum.Son nefesimi kur an ın ışığında vermemi nasib et.
diyorsunuz.

Ne diyelim? Kıyamette "Sayfaların neşredileceği o günde" siz de biz de bu yazılarımızı göreceğiz.

Bilge kişiler ne güzel söylemiş:

Bildiğini bilenin arkasından git,bildiğini bilmeyeni uyar,bilmediğini bilene öğret, bilmediğini bilmeyenden uzak dur.

Aradığını bilmeyen bulduğunda anlayamaz.

Konuşmaya layık olanlarla konuşmazsanız insan kaybedersiniz. Konuşmaya layık olmayanlarla konuşursanız söz kaybedersiniz. Bilge olan kişi insan kaybetmez söz de kaybetmez.

Bilgi insanı kuşkulardan,iyilik acılardan,kararlılık korkulardan kurtarır.
Kendini eleştirebilen insanlar doğruyu ve güzeli bulmak konusunda daha şanslıdırlar.


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen AllaH'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 7 Kisi:
aşık74 (12. June 2010), bartsimpson (1. June 2014), hiiic (14. June 2010), kamer (13. June 2010), Miralay (14. June 2010), snobyx (12. June 2010), yeşil (9. November 2011)
Alt 13. June 2010, 07:06 AM   #17
Kadimdost
Yeni Üye
 
Üyelik tarihi: Jun 2010
Mesajlar: 11
Tesekkür: 1
5 Mesajina 6 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0
Kadimdost has much to be proud ofKadimdost has much to be proud ofKadimdost has much to be proud ofKadimdost has much to be proud ofKadimdost has much to be proud ofKadimdost has much to be proud ofKadimdost has much to be proud ofKadimdost has much to be proud of
Standart

.el-AHZÂB;

21. Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.

29. Eğer Allah'ı, Peygamberini ve ahiret yurdunu diliyorsanız, bilin ki, Allah, içinizden güzel davrananlar için büyük bir mükâfat hazırlamıştır

31. Sizden kim, Allah'a ve Resûlüne itaat eder ve yararlı iş yaparsa ona mükâfatını iki kat veririz. Ve ona (cennette) bol rızık hazırlamışızdır

36. Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.

56. Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.

57. Allah ve Resûlünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.

Nisa
(105) (Ey muhammed!) Biz sana Kitab'ı (Kur'an'ı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin Sakın hainlerin savunucusu olma



De ki: Ey kâfirler, Sizin taptıklarınıza ben tapmam. Siz de benim taptığıma tapıcılar değilsiniz. Ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim banadır. (Kâfirun )
__________________
[SIGPIC][/SIGPIC]

Konu Kadimdost tarafından (3. April 2012 Saat 04:23 AM ) değiştirilmiştir. Sebep: özür
Kadimdost isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 14. June 2010, 01:32 AM   #18
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Kadimdost Kardeşim!
Alıntı:
Kadimdost Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Öncelikle yazıma cevap verme lütfunda bulunan,engin ilim ve takva sahibi, elit mümin,gerçek müslüman dost1 kardeşime selamlar.
Hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olmadığınız birisi ya da birileri için hakaret ve iftira dolu zanna dayalı yazdığınız yazının kıyamette sizi sorumlu kılacağı düşüncesiyle yazınıza cevap vererek -sizin deyiminizle lütuf - size iyilikte bulunmak istedim. Bu cevabı yazmam imanımın gereği idi.

Aleykum selam. Rabbim, tüm kullarını da Hucurat suresini hatırlıyanlardan eylesin.
Engin ilim ve takva sahibi… Elit mü’min… Gerçek müslüman… Beni tanımadığınız halde bunları söylüyorsanız Allah razı olsun.
Bize yakıştırdığınız “Engin ilim ve takva sahibi” görüşünüz ile ilgili olarak söyleyebileceklerim şunlar olabilir:
Kulu olduğum Yüce Allah’ın, Resulu Muhammed ile gönderdiği

Ta Ha ;98: Sizin ilahınız ancak Allah’dır -ki O’ndan gayrı ilah yoktur! (O) ilmen herşeyi kuşatan genişliktedir.

Ta Ha;99: ;İşte böylece öne geçmiş olanların haberlerinden bazısını sana kıssa ediyoruz... Hakikaten sana ledünnümüzden bir Zikir verdik.

Ta Ha;100: Kim Ondan yüz çevirirse, muhakkak ki o kıyamet günü ağır bir yük/günah yüklenecektir.

Vahyindeki ayetlerine uyuyor ve Zikrini/Kur’an’ı kendim için bir yaşam kitabı olarak algılayarak Ona/Zikre;Kur’an’a uygun yaşamaya çalışıyorum.

Yine kulu olmaktan onur duyduğum Yüce Allah’ın

Yusuf;76: ...Her ilim sahibinin fevkınde bir bilen/Aliym vardır.

ayetine uyarak;

“Rabbim ilmimi,arınmışlığımı, yakiynimi artır.” diye yakarıyorum.

Yine kulu olmaktan onur duyduğum Allah’ın

Nur; 52: Ve kim Allah’a ve Elçi’sine itaat eder, Allah’a haşyet duyar ve O’na takvalı davranırsa, işte onlar başarıya ulaşanların ta kendileridir.

Haşr; 18, 19: Ey inanmış olan kişiler! Allah’a takvalı davranın; her kişi yarına ne hazırladığına bir baksın. Ve Allah’a takvalı davranın. Şüphesiz Allah, işlediklerinizden haberdardır.Ve Allah’ı umursamayan kimseler gibi olmayın: Böylece Allah, onlara kendilerini umursatmaz. İşte onlar, yoldan çıkmış kimselerin ta kendileridir.

Âl-i Imran; 131: Ve inkârcılar için hazırlanmış Ateş’ten korunun.

Bakara; 24: Sonra, eğer bunu yapmadıysanız ve asla yapamayacaksınız; öyleyse inkârcılar için hazırlanmış, yakıtı insanlar ve taşlar olan Ateş’ten korunun.

Allah’tan ittika etmez misiniz?”…

ayetleriyle uyarıldığım için ve

Hucurat;13:“Muhakkak ki Allah indinde sizin en ekreminiz , sizin en muttekıy olanınızdır. Muhakkak ki Allah Aliym’dir, Habiyr’dir

müjdesini aldığım için öncelikle kendimi var edeni tanımak ve O’nun razı olacağı bir yaşam sürmekle yükümlü olduğum inancıyla , her şeyin sahibi olan Allah tarafından, hayatımın hesabını vermek üzere öldürüleceğimi, başıboş bırakılmadığımı biliyorum. Bu nedenle de kendimi Allah’ın koruması altına koyarak ahirette zarar ve acı verecek şeylerden sakınıp, günahlardan uzak durarak iyiliklere sarılıyorum.”

“Elit mü’min…” sözünüze gelince

Îmân, güvenlik anlamındaki emn kökündendir. Kelimenin asıl manası; korku karşısında emniyet ve güven duymaktır. Bir diğer manası da "Bir şeye veya birisine inanıp güvenmektir.

Mü’min’in eliti elitsizliği olmaz. Allah’a kul olan her insan “ mü’min” olur. Allah’ın kuluyum dediği halde “mü’min” değilse adı ; “müşrik,münafık ve kafir” olur. Çünkü kulu olduğu Allah, vahyinde “mü’min” olmanın özelliklerini belirtmiştir.
Birlikte bakalım isterseniz.
Furkan;63-77
63- Rahmân'ın kulları öyle kimselerdir ki, yeryüzünde mütevazı olarak yürürler, câhiller kendilerine laf atarsa "Selâm" derler.
64- Gecelerini Rab'lerine secde ederek, Onun dîvânında durarak geçirirler:
65-"Rabbimiz, cehennemin azabım bizden uzaklaştır, doğrusu onun azabı sargındır" derler.
66- "Orası ne kötü bir karargâh ve ne kötü bir makamdır!"
67- Ve harcadıktan zaman, ne israf ederler ne di cimrilik ederler; harcamaları, bu ikisinin arasında dengeli olur.
68- Ve onlar Allah ile beraber başka tanrıya yalvarmazlar. Allah'ın haram ettiği canı haksız yere öldür¬mezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa cezasını bulur,
69- Kıyamet günü onun için azâb kat kat yapılır ve o azabhn içinde hor ve hakir olarak kalır.
70- Ancak tevbe edip inanan ve faydalı bir iş yapanlar, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere değiştirecektir, Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
71- Kim tevbe eder ve faydalı iş yaparsa o, makbul bir kimse olarak Allah'a döner.
72- Onlar yalan ve boş sözün yanında bulunmazlar, boş söze rastladıklarında vekar ile geçip giderler.
73- Ve kendilerine Rab'lerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.
74- Ve: "Rabbimiz, bize gözler sevinci (gönüller açan) eşler ve çocuklar lütfeyle ve bizi korunanlara önder yap!" derler.
75 İşte onlar, sabretmelerine karşılık saraylarda ödüllendirelecekler ve orada bir sağlık dileği ve selâm ile karşılanacaklardır.
76- Orada ebedî kalacaklardır. Ne güzel karargâh ve ne güzel makamdır orası!
77- De ki: "Duânız (ibâdetiniz) olmadıktan sonra Rabbim sizi ne yapsın? (Size haber verdiklerimi) yalanladınız.

Mü'minûn;1 -1 I
1-Felaha ulaştı o mü'minler.
2- Ki onlar, salatlarında saygılıdırlar.
3- Onlar boş peylerden yüz çevirirler.
4- Onlar zekâtı verirler.
5- Ve onlar ırzlarını korurlar.
6- Ancak eşleri, yahut ellerinin sâhib olduğu hariç. Onlar kınanmazlar.
7- Ama bunun ötesine gitmek isteyen olursa, işte onlar haddi aşanlardır.
8- Ve o(mü'min)ler emânetlerine ve ahidlerine özen gösterirler.
9- Onlar salatlarını (vakitlerinde ikame ederler) korurlar.
10- İşte vâris olacaklar onlardır.
11- Onlar (en yüksek cennet olan) Firdevs'e vâris olacaklar, orada ebedî kalacaklardır.

Ra'd;19-25
19-Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kimse, (bunu kabul etmeyen) kör gibi olur mu? Ancak sağduyu sâkibleri öğüt alır.
20- Onlar, Allah'ın ahdini yerine getirirler ve antlaşmayı bozmazlar.
21- Ve onlar Allah'ın bitiştirilmesini İstediği şeyi bitiştirirler, Rablerine karşı saygılı olur ve en kötü hesaptan korkarlar.
22- Ve onlar Rab'lerinin yüzünü (rızâsını) arzu ederek (nefsin gücüne giden şeylere) sabrederler salatı ikame ederler, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık olarak (hayır yoluna) harcarlar ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte şu yurdun sonucu onlarındır:
23- (Onlar) Adn cennetlerine girerler. Babalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlar da kendileriyle beraber olur. Melekler de her kapıdan yanlarına varırlar:
24- "Sabretmenize karşılık selâm size, yurdun sonu ne güzel" (derler).
25- Ama Allah'a verdikleri sözü iyice pekiştirdikten sonra bozanlar ve Allah'ın bitiştirilmesini istediği şeyi kesenler ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlar... İşte la'net onlara, yurdun kötü sonucu da onlaradır.!.

Zümer;10-20
10-De ki: "Ey inanan kullarım, Rabbinizden korkun. Bu dünyâ hayâtında güzel davrananlara güzellik vardır. Allah'ın yeri geniştir. Ancak sabredenlere, ödülleri hesapsız ödenecektir.
11- De ki: "Bana dîni yalnız Allah'a hâlis kılarak, O'na kulluk etmem emredildi.
12- Ve bana müslümanların ilki olmam emredildi,"
13- De ki: "Ben, Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkarım."
14- De ki: "Ben, dînimi yalnız Allah'a hâlis kılarak ona kulluk ediyorum.
15- Siz de O'ndan başka dilediğinize kulluk edin." De ki: "Ziyana uğrayanlar Kıyamet günü hem kendilerini, hem de ailelerini ziyan edenlerdir. Dikkat edin, işte bu, apaçık bir ziyandır!"
16- Onların üstlerinden ateşten gölgeler, altından da (ateşten) gölgeler var. İşte Allah kullarını bu durumdan korkutur. Ey kullarım, benden korkun!
17- Tâğût'a kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a yönelenlere müjde var. Müjdele kullarımı:
18- Onlar ki, sözü dinlerler ve onun en güzeline uyarlar. İşte onlar Allah'ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir ve onlar sağduyu sahihleridir.
19- Üzerine azâb kararı kak olanı mı, sen ateşte bulunanı mı kurtaracaksın?
20- Fakat Rab'lerinden korkanlar için üstüste yapılmış odalar var. Odaların altından da ırmaklar akmaktadır. Bu, Allah'ın va'didir. Allah va'dinden caymaz.

Şûra;36-39
36- Size verilen şeyler, dünyâ hayâtının geçimidir. İnanıp Rab'lerine dayananlar için Allah'ın yanında bulunan ödül ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır.
37- Onlar büyük günâhlardan ve çirkin işlerden kaçınırlar; kızdıktan zaman da onlar, affederler.
38- Rab'lerinİn çağrısına gelirler, namazı kılarlar. İşleri, aralarında danışma iledir, Kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar.
39- Bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman kendilerini savunurlar.

Secde;15-20
15- Bizim âyetlerimize o kimseler inanırlar ki onlar, kendilerine öğüt verildiği zaman derhal secdeye kapanırlar; Rab'lerini överek tesbih ederler, büyüklük taslamazlar.
16- Yanları yataklardan uzaklaşır, korkarak ve umarak Rab'lerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar.
17- Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne gözler aydınlatıcı(ni' metleri)in saklandığım hiç kimse bilemez!
18- Hiç inanan kimse, (yoldan çıkan) fasık gibi olur mu? Elbette bunlar bir olmazlar.
19-inanan ve iyi işler yapanlara gelince, onlar, yaptıklarına karşılık, durulmağa değer cennetlerde ağırlanırlar.
20- Yoldan çıkanların barınacakları yer de ateştir. Ne zaman oradan çıkmak isteseler, yine oraya geri çevrilirler ve onlara: "Yalanlamakta olduğunuz ateş azabını tadın" denilir.

Zümer;23
Allah, sözün en güzelini, (Kur'ân'ın âyetlerini güzellikte) birbirine benzer, ikişerli bir Kitâb halinde indirdi. Railerinden korkanların, ondan derileri ürperir, sonra derileri ve kalbleri Allah'ın Zikrine yumuşar. İşte bu (Kitâb) Allah'ın rehberidir. Dilediğini bununla doğru yola iletir. Ama Allah kimi sapıklığında bırakırsa artık ona yol gösteren olmaz.

Enfâl;2-4
2- Mü'minler o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, O'nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman imanlarını artırır ve Rablerine tevekkül ederler.
3- Salatı ikame ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) harcarlar.
4- İşte gerçek mü'minler onlardır. Onlara Rablerinin katında dereceler, bağışlanma ve tükenmez rızık var.


Alıntı:
Kadimdost Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Benim gibi bu güne kadar herşeyi yanlış bilen,kara cahil,konuşmaya değer olmayan sizin deyiminizle kafir bir acizi aydınlanmaya gark ettiğiniz için sonsuz şükranlarımı sunuyorum...
Kendinizi, “herşeyi yanlış bilen, kara cahil olarak” niteliyorsanız bir şey diyemem. Biz ancak kulu olmaktan onur duyduğumuz Yüce Allah’tan ittika edenler olarak O’nun:
Bakara;159-160: Şüphesiz indirdiğimiz açık delilleri ve hidâyeti, Biz, kitapta insanlara apaçık gösterdikten sonra gizleyen kimseler; işte onlar; onlara Allah ve lânet ediciler lânet eder. Ancak tevbe eden ve düzeltenler ve (açık delilleri ve hidâyeti) açıkça ortaya koyanlar başkadır. İşte onlar; Ben onların tevbelerini kabul ederim. Ve Ben tevbeyi çokça kabul eden ve çokça esirgeyenim.Bakara;161-162: Şu inkâr edip de inkârcı olarak ölen kimseler; işte onlar; Allah'ın, meleklerin, insanların hepsinin lâneti onlaradır. Onlar onda [lânette] temelli kalıcıdırlar. Onlardan azap hafifletilmez ve onlara bakılmayacaktır da.

ayetleri uyarınca ayetlerini teybin ederiz/ortaya koyarız . Gerisi size kalmıştır. Her insan seçiminin sonucunu yaşayacaktır.

Ahzab ;41,42,43: Ey iman edenler! Allah’ı çok zikredin!.Sabah-akşam /sürekli O’nu tesbih edin !.O’dur ki, sizi zulumatlardan/karanlıklardan cehaletten Nur’a/aydınlığa ilme çıkarmak için size salat eder/destek olur, ve O’nun melekleri de (salatederler/destek olurlar. Mü’minlere Rahıym’dir.O’na kavuşacakları gün, onlara tahiyye’si “Selam”dır. Onlar için keriym bir ecir hazırlamıştır.

Rabbimiz, emrine uyarak desteğini alan ve “selam” ına değer olan kullarından eylesin bizleri.

“…konuşmaya değer olmayan” görüşünüze ise katılmıyorum. Her insan konuşulmaya değerdir. Çünkü Cenabı Allah hepimizi de “ahsen-i takvim” üzere yaratmıştır. Bizler bu "ahsen-i takvim" yaratılışını kötüde kullanır; iman etmez, salihatı işlemez ve aklını kullanmazsak; hevamızı ilâh edinirek, hırsa kapılır, tamah eder, bencillik yapar, şehvete düşer, tekasür hastalığına yakalanır, büyüklenir, istiğna, tuğyan ve yalanlama cihetine gidersek; esfeli safilin /aşağılıkların en aşağılığı durumuna getiriliriz. Rabbimiz bizleri bu duruma düşürmekten korusun.

“…sizin deyiminizle kafir bir acizi aydınlanmaya gark ettiğiniz için sonsuz şükranlarımı sunuyorum.” Sözünüze gelince ilk yazınızdaki iftirayı sürdürmeye bir de ince alayı katıyorsunuz.

Yazdığınız ve yazdıklarım ortada. Size kafir demedim.

Siz, iftira ve hakaret içeren yazınızı:
“Bütün Müslüman kardeşlerimi ve yüce Allah ımı şahit tutuyorum kendime...Allah ım, Bütün peygamberlerine ve gönderdiğin kitaplara iman ediyorum.Yaratılanların ve peygamberlerin en üstünü Hz Muhammed i ,onun sünnetini terk etmeyeceğim konusunda sana söz veriyorum.Son nefesimi kur an ın ışığında vermemi nasib et.”
Sözlerinizle bitirdiniz.

Biz de, bu iftira ve hakaret eden kardeşimiz ya yazdıklarımızı okumuyor ya da okuduklarını yanlış algılıyor düşüncesiyle Kur’an’dan ayetleri teybin ettik.İstedik ki, yazdıklarınız ile Kur’an’da söylenenlerin çeliştiğini görebilesiniz. Aydınlanmanıza vesile olabildiysek ne mutlu bizlere. Şükrümüzden aciziz.Allah’ımıza hamd olsun.

Alıntı:
Kadimdost Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Değerli görüşleriniz sayesinde kendimi şu an foton kuşağından geçip başka bir boyuta yolculuk yapıyormuş gibi hissediyorum.Fani ömrünü geçirirken sünnetullah a uyarak günahların en büyüğünü işleyen ben denizin, sizin gibi iman ve kur an konusunda zirveye ulaşmış bir zatı muhteremle karşılaşması ne şans.Belkide 1400 yıldır herşeyi yanlış bilen ve uygulayan bu dünyada hayatı sonlanmış veya yaşayan kendini müslüman adleden kişilerden birinin doğru yola ulaşmasına vesile olacaksınız.Allah sizden razı olsun.
Yazımda yazılanların büyük çoğunluğu Allah’ın ayetleri idi. Cenabı Allah ayetlerinin gönüller için şifa olduğunu ve insanı rüşde erdirdiğini belirtir. Ayetlerin etkisiyle başka bir boyuta geçebildiyseniz ne mutlu sizlere.

Kendinizden; “Fani ömrünü geçirirken sünnetullah a uyarak günahların en büyüğünü işleyen ben denizin” diye sözediyorsunuz. Yazık! Gerçekten de çok üzüldüm. Kur’an’da sekiz defa geçen “Sünnetullah”, Cenabı Allah’ın hükümleri, emir ve nehiyleri anlamındadır. Üstelik bunlarda hiç bir değişme de olmaz. Rabbimiz , “Sünnetullah’ta tebdil ve tahvil olmayacağı”nı (el-Ahzâb, 33/62; Fâtır, 35/43; Feth, 48/23) bildirmiştir.

Siz ya sünnetullahı bilmiyorsunuz ya da sünnetullaha uymuyorsunuz. Allah’ın sünnetullahına uyacak ve günah işliyeceksiniz! Şaşılacak bir durum.

“…sizin gibi iman ve kur an konusunda zirveye ulaşmış bir zatı muhteremle karşılaşması ne şans.” diyorsunuz. Henüz karşılaşma şansımız olmadı. İnşaAllah karşılaşırız.

Siz alay etseniz de biz kendimizi tanıtalım ki, insanlar alay edip iftira atarak vebal altında kalmasınlar.
Allah’a iman ediyorum/güveniyorum. Allah’a fakir/Allah’a ihtiyaç duyan bir kul olarak müstağnileşmiyorum/kendimi hertürlü ihtiyaçtan uzaklaşmış görmüyorum.
Cenabı Allah’ın tüm ayetlerine iman ettiğim/güvendiğim gibi
Hud; 17: O dünyayı isteyenler hiç Rabbinden açık bir belge üzere olan ve kendisini Allah’tan bir şahidin takip ettiği ve de kendinden önce bir imam (önder) ve rahmet olarak Musa’nın kitabı bulunan kimse gibi midir? İşte onlar (böyle olanlar), ona (Kur’an’a) inanırlar. Hangi hizipten olursa olsun kim onu inkâr ederse, ona vaat edilen yer ateştir. İşte bütün bunlardan dolayı sen de bundan (Kur’an’dan) şüphe içinde olma. Kesinlikle o Rabbinden bir hakktır / gerçektir. Fakat insanların çoğu iman etmiyorlar/güvenmiyorlar.
ayetinde belirtilene de iman ediyorum/güveniyorum. Yaşamımı; Allah Resulunun yaptığı gibi kendime yaşam kitabı olarak seçtiğim Kur’an’ın imamlığında sürdürmeye çalışıyorum.

Değerli Kardeşim! "Belkide 1400 yıldır herşeyi yanlış bilen ve uygulayan bu dünyada hayatı sonlanmış veya yaşayan kendini müslüman adleden kişilerden birinin doğru yola ulaşmasına vesile olacaksınız.Allah sizden razı olsun.” Sözünüze gelince!

Allah sizlerden de razı olsun. Adına, “müslümanım” diyenin dini islamdır. O da Kur’an’dır. İnsanlar doğru mu biliyorlar , yanlış mı biliyorlar sağlamasını yapacakları yer Kur’an’dır.

Biz;
Nisa;85: Kim güzel bir şefaatte/yardımda bulunursa, ondan kendisi için bir nasip olur. Kim de kötü bir şefaatte/yardımda bulunursa, ondan da onun için bir nasip olur. Allah herşey üzerine Mukıyt’tir /her şeyin karşılığını, gıdasını verendir.
Nahl;25: Kıyamet günü kendi yüklerini/günahlarını kamilen yüklenip taşımaları ve ilimsizce saptırdıkları kimselerin yüklerinden de yüklenmeleri için. Dikkat edin, yüklendikleri ne kötüdür!.
ayetlerinin bilinciyle elimizden geldiğince Kur’an’ı tebyin ederiz.

Alıntı:
Kadimdost Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Değerli Kardeşim!
Dünkü yorumumu yazarken beni özlü ve bir sürü süslü cümlelerle yereceğinizi biliyordum.Tabii görüşlerinizi ayetlerle destekleyeceğinizide düşünüyordum yanılmamışım.
Ne mutlu sizlere! Geleceği görebiliyorsunuz demek. Rabbim daha da artırsın.
Özlü ve bir sürü süslü cümleler dediğiniz yazımın büyük kısmı Allah’ın ayetlerinin mealleridir. Allah’ın emrine uymak , teybin görevini yapmak ve Hakk’ı tavsiyeleşmekten onur duyarım.

Alıntı:
Kadimdost Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Şimdi ; Hz. Muhammed tebliğ emrini yerine getirdi ve görevi sonlandı.Onun varlığı sadece mektubu yerine ulaştırmaktı.Bir aracıydı.Mektup elimizde onu okuyan herkes aynı şeyimi anlayacaktır. Mesela sizin gibi ilim irfan sahibi bir zatla benim gibi bir karacahil kur anın mealini okuyunca aynı şeyimi anlayacaktır.Kur an mealleri yazan o zatı muhteremler neden ayetleri çevirirken sözcüklerin kökenlerini bilmek zorunda.Bu kur an meallerini yapanlar neden aynı kur andan farklı tesirler çıkarırlar.Bu kişiler ilmin neresindedir.Dünya ve ahiret hayatımızı düzenleyen yüce kitap kur an indirildiğinde Hz.Muhammed ''sadece'' kur anın hatibi mi olmuştur.Yaşantısını kur anın emirlerine göre yaşayan Resul un ahlakı, beşeri hayatı, yaptığı ibadetler, konuşmaları önemsizmidir.Hiç bir müslüman peygamberini örnek almasın mı?Hz muhammedin hangi davranışı kur ana aykırıdır.Dinini peygamberinin öğrettiği gibi yaşayan hangi müslüman yanlış yapmıştır.
Yazı yazdığınız bu başlıktaki bir yazımda:

Alemlerin Rabbi olan Allah’ıma hamdolsun…

Mushaftaki yazılı olan tüm ayetler Allah tarafından vahyedilmiş.

Allah’ın, Resulu ve son Nebisi olarak görevlendirdiği Mekkeli Haşimiler’den

Abdullah oğlu Muhammed tarafından tebliğ edilmiş tüm ayetlere iman ediyorum.

İman ettiğim gibi de yaşıyorum.

Allah’ın dışında hiç kimsenin hüküm koyma yetkisinin olmadığına iman ediyorum.

Değerli Kardeşim!

Rabbimiz Allah’ın otoritesine hiçbir kul ortak kılınamaz. Kılana da Müslüman denilemez. Edindiğimiz bu ilke, hepimizin her müslümanım diyenin ilkesi olmalıdır diye düşünüyorum.

Dinin tek kaynağı vardır. O da Kur’an’dır. Peygamber de Kur’an’daki dini yaşamıştır. Onun dine ilave yapması, çıkarması ve dine bir ilke koyması söz konusu değildir.

İsra;9:Şüpheniz olmasın ki bu Kur'an en kalıcı, en doğru olana kılavuzlar ve müminlere şu yolda müjde verir: Hayra ve barışa yönelik işler yapanlar için büyük bir ödül vardır.

Muhammed ;23-24:İşte bunlardır, Allah'ın kendilerine lanet edip kulaklarını sağır, gözlerini de kör ettiği kimseler... Peki bunlar, Kur'an'ın anlamını inceden inceye düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var?

Zuhruf ;43-44Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin. Gerçek şu: Bu Kur'an sana ve toplumuna elbetteki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.

Ahkaf ;9De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahyedilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim."

Ali İmran;189Göklerin de yerin de mülk ve yönetimi Allah'ındır. Allah Kadîr'dir, herşeye gücü yeter.

Ta-Ha;124-126Kim benim zikrimden/Kur'anımdan yüz çevirirse onun için zor, sıkıcı bir hayat şekli/dar bir geçim vardır; kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz. O der ki: "Rabbim, beni neden kör haşrettin, ben gören biri idim?" Allah buyurur: "Ayetlerimiz sana geldiğinde sen böyle unutmuştun; bugün de sen aynı şekilde unutuluyorsun."

Değerli Kardeşim!

Bununla birlikte Rasülüllah Efendimizin de Kur’an’da’ki dini yaşarken söylediği, davrandığı güzel şeyler bulunursa ve bilinirse- ki,vardır- niye benimsenmesin?

Müslüman kimse her söze kulak vermek ve en güzel olanı benimsemekle yükümlü değil midir?
Rabbimiz olan Allah Zümer suresinin 18. Ayetinde;

“Onlar ki, sözü dinler de en güzeline uyarlar. İşte bunlardır, Allah’ın kılavuzladıkları; işte bunlardır, akıl ve gönül sahipleri.”
diyor.

Güzel söz kimden olursa olsun; ister Rasulüllah’tan, ister sahabeden, ister Buda’dan, ister Konfüçyüs’ten, ister Marks’tan, ister Lenin’den, ister Necip fazıl’dan, ister Mehmed Akif’ten ister Nazım’dan…..

Evet değerli kardeşim!
Biz rivayetlere de değer veririz. Ancak; Kur’an’dan aldığımız emirler doğrultusunda tüm rivayetlere karşı da ihtiyatlı oluruz. Çünkü Kur’an’dan biliyoruz ki Rasülüllah’ın çevresinde bulunanlardan bir kısmı münafık idi. Rasülüllah Efendimiz de bunların kimler olduğunu bilmiyor idi.

Tevbe 101: “Çevrenizdeki Bedevi Araplardan münafıklar var. Medine halkından da münafıklığa iyice alışmış olanlar var. Sen bilmezsin onları. Ama biz biliriz onları . İki kez azap edeceğiz onlara, sonra da çok büyük bir azaba itilecekler.”

Biz de bilmiyoruz. Ancak; yine Kur’an’dan biliyoruz ki bunlardan bir kısmı “süslü sözler” uydurmuşlardır ve dinin yozlaşmasına gayret göstermişlerdir.

En’am 112, 113 ve 121:“İşte böyle, biz her Nebiyye insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar aldatmak için birbirlerine lafın yaldızlısını fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu yapamazlardı. Bırak onları, düzdükleri iftiralarla baş başa kalsınlar.”

“Ki ahirete inanmayanların gönülleri ona ısınsın, ondan hoşlansınlar, elde ettikleri şeylere sahip olmaya devam etsinler.”

“… şeytanlar kendi dostlarına sizinle mücadele etmeleri için gizlice telkinde bulunurlar. Onlara boyun eğerseniz siz de müşriklerden oldunuz demektir.”

Rivayetlerin (hadis) derlemelerinin başladığı günden 150- 200 sene geriye yönelik yapıldığını ve bunun yapılmasının sonucunda da ne kadar sağlıklı bilgi alınabileceğinin insanlarca mutlaka düşünülmesi gerektiğini, La reybe fih olan Kur’an’ın süzgecinden geçmeyen hiçbir rivayetin inanç konusunu olamayacağını 1965 yılından bu güne kadar söyleyen ve ölünceye kadar söylemeye devam edecek olan Allah’ın aciz bir kuluyum.

Elhamdülillah! Rasülüllah Efendimiz’in Kur’an’da tanıtılan kimliğini, kişiliğini örnek alıyorum. Tıpkı İbrahim Peygamberimizi Kur’an’daki yönleriyle örnek aldığım gibi.
Ahzab 21:“Andolsun Allah resülünde sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü arzu edenlerle Allah’ı çok ananlara güzel bir örnek vardır.”

Mümtehine 4, 6:“İbrahim’le beraberinde olanlarla sizin için çok güzel bir örnek vardır.Hani onlar toplumlarına şöyle demişlerdi:”Biz sizden de Allah dışındaki kulluk ettiklerinizden de uzağız. Sizi tanımıyoruz.. Sizinle bizim aramızda, siz Allah’a, yalnız Allah’a inanıncaya kadar, sürekli düşmanlık ve nefret olacaktır.” Ancak İbrahim babasına şöyle demişti:”Senin için hep af dileyeceğim ama Allah’tan sana gelecek şeyi geri çevirme gücüm yoktur.Ey Rabbimiz! Yalnız sana güveniyoruz, yalnız sana yöneliyoruz..Dönüş yalnız sanadır.”

“Andolsun onlarda sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü arzu edenlere çok güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse şunu bilsin ki, Allah, sınırsız zengindir; tüm övgülerin sahibidir.”

Elhamdülillah! Rasülüllah Efendimiz’in tebliğ ettiği dini yaşayan ve yaşatanlara elimden geldiğince destek oluyorum.

Ahzab 56. “İnnellahe ve melaiketehu yüsallune alen nebiyy* ya eyyühellezıne amenu sallu aleyhi ve sellimu teslıma “

“Şüphesiz Allah ve melekleri Nebiyyi destekliyorlar/ ona yardım ediyorlar/ onun için gerekeni yapıyorlar. Ey mü’minler! Siz de ona destek olun ona yardım edin/ onun için gerekeni yapın ve onun güvenliğini tam bir güvenlikle sağlayınız!”

Ah! O günlerde yanında olsaydım da adım adım izleseydim Allah’ın Resulünü! Böyle bir şey olamayacağına göre elimde Kur’an , dilimde Kur’an gönlümde Kur’an . Kur’an’dan öğreniyorum O’nu. Resullük ve Nebilik görevini yüklenip bu alemden ayrıldığı son ana kadar yaptığı ve bağlılarından da yapmalarını istediği tek şeyin KUR’AN’a uymak ve KUR’AN’ı yaşamak olduğunu biliyorum.

Allah Resulünün beşer ve nebi niteliklerinin olduğunun gözardı edilmemesi gerektiğini; O’nun, din adına bağlayıcı nitelikteki söz ve fiillerinin; nebi olarak söylediği söz ve fiiller olduğunu, bunun da çerçevesinin Kur’an tarafından çizildiğini biliyor ve inanıyorum. İnancım doğrultusunda da amel ediyorum.

Cenabı Allah Tevbe 24 de:“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kızkardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz/menfaat çevreniz, elde ettiğiniz mallar, kesadından korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden konutlar sizin için Allah’tan, Resulunden ve Allah yolunda cihattan daha sevimli ise artık Allah, emrini getirinciye kadar bekleyin. Allah yoldan ayrılmış bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.”

Diyor.
Rabbim olan Allah’ın emrine uyuyorum . Ancak Resulü Muhammed’i (Allah’ın selamı üzerine olsun) asla putlaştırmıyorum. Bugün aramızda olmadığını biliyorum.O’nun Allah adına, Resulu olarak aldığı vahyi tebliğ ettiğini ve Kur’an olarak mushafta topladığını biliyorum. Kendisini Allah’ın Resulu/Nebisi olduğunu kabul ederek bıraktığı Kur’an’ a uyan tüm insanların “Kur’an Ahlakı” ile ahlaklanacaklarını biliyorum. Tüm dualarımı, Alemlere Rahmet olarak gönderilen ve inananlara Rauf ve Rahim olan Peygamber Efendimizin bu misyonunu yürütenler için yapıyorum. Böyle olmayanların da idrak ve basiretlerinin açılması için elimden geldiğince bilgilenme çalışmalarına katkıda bulunmaya çalışıyorum.

Değerli Kardeşim!
Bu sitede bu formlara katılmamın nedeni;farklı bakış açılarını öğrenmek, farklı yorumları anlamak, kendi bakış açılarımı sunmak ve bildiklerimi paylaşmak.
Hiç, ama hiçbir kimseye; “Arkadaşlar bakın! Benim dediğim doğrudur. Benim söylediklerimin dışındakiler yanlıştır.Benim dediğim gibi yapmazsanız Allah’ı kızdırırsınız.” gibi dayatma yapmak niyetinde değilim.
Alemlerin Rabbi olan Allah’ım; Peygamber Efendimizin şahsında tüm insanlığa şöyle seslendiği;
Tahrim1:”Ey Peygamber! Allah’ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek neden haramlaştırıyorsun? Allah Gafur’dur, Rahim’dir.
Maide 99:” Resule düşen, tebliğden başka bir şey değildir. Allah sizin açığa vurduklarınızı da gizlediklerinizi de bilir.”
Nur 54:” De ki “ Allah’a da itaat edin, resule de. Eğer yüz çevirirseniz/yüz çevirirlerse, onun görevi ona yükletilen, sizin göreviniz de size yükletilendir. Eğer ona itaat ederseniz yolu bulursunuz. Resule düşen, açık bir tebliğden başkası değildir.”
Şura 48: “Yüz çevirirlerse, biz seni onlar üzerine bekçi göndermemişiz. Sana düşen, tebliğden başkası değildir…
halde bizler ne düşünebiliriz?

Söyleyebileceğim tek şey var değerli Kardeşim!
Bir canım var. Bin canım da olsa Allah için, Kur’an için,
Allah’ın Resulu için ve Allah Resulu’nun getirdiklerini yaşayan ve yaşatanlar için feda olsun.

Rabbim olan Allah’ım,
Furkan;30: Ve kaler Rasûlü ya Rabbi inne kavmittehazu hazel Kur’âne mehcura;
Rasûl dedi ki: “Ya Rabb!.. Muhakkak ki benim kavmim şu Kur’an’ı terkedilmiş edindi”.
ayetinin muhatabı eylemesin.
Fecr;27: Ya eyyetühen Nefsül Mutmainneh;
“Ey O Nefs-i Mutmainne!”.
Fecr;28: İrci'ıy ila Rabbiki radıyeten mardıyyeten;
“Radiye/razı olarak, Mardıyye/Rızasını kazanmış olarak Rabbine rücu’ et!”.
Fecr;29: Fedhuliy fiy 'ıbadİy;
“Kullarımın içine dahil ol!”.
Fecr;30:Vedhuliy cennetİy;
“Cennetim’e dahil ol!”.
Denilen kullarından eylesin.


diye yazmışım.

Yazımı ve yazdıklarınızı tekrar tekrar okuyun lütfen. Dilediğiniz gibi de yargılayın.

Değerli Kardeşim! Çeviri yapan tüm çevirmenler çevirdikleri ve çevirecekleri dilin bütün özelliklerini köken bilimine kadar bilmek zorundadırlar. Yoksa yaptıkları çeviri olmaz. Kelimeler canlı birer varlık gibidir; doğarlar, gelişerek yaşarlar ve ölürler. Yazılan bir kitabı çevirebilmek için o kitabın yazıldığı dönemdeki dilin bilinmesi gerekir.

Kur’an’ı doğru anlamak için; sözcüklerin vazı’ anlamlarını (ilk anlamlarını), Kur’an’ın indiği dönemdeki anlamlarını ve o günden bugüne kadar olan değişimlerini iyi bilmek gerekmektedir.

Kur’an, indiği çağın insanlarının kullandığı dil ve sözcüklerle inmiştir ve bu çerçevede anlaşılması gerekir. Bir örnek verecek olursak:
“hakeme” sözcüğünün mastarı olan “hukm” sözcüğü; “engel olmak” anlamına gelmektedir. Araplar bu sözcüğü “insan veya hayvana mani olmak, onu kontrol altına almak” anlamında kullanmışlardır ve İslâm öncesi Arap şiirinde bunun yüzlerce örneği vardır. Ayrıca hayvanların kontrolünü sağlayan “gem” denilen alete de Araplarca “ حكمةhakeme” denmiştir.

Kur’an döneminde ise bu sözcüğün anlamı biraz özelleşmiş ve sözcük; “zulüme ve fesada engel olmak” anlamında kullanılmıştır. “Hakeme” sözcüğünden türetilen sözcükler de o dönemde özelleşmiş anlama uygun olarak,
-hâkim; zulüme ve fesada engel olan kişi,
mahkeme; zulüme ve fesada engel olunan yer,
ihkam; zulüme ve fesada engel oldurma,
muhkem; zulüme ve fesada engel edilmiş şey, anlamında kullanılmıştır.

Sözcüğün Kur’an’ın indiği dönemde, özelleşmiş bu anlamda kullanıldığına dair, peygamberimizin ağzından nakledilmiş meşhur bir hadis bile bulunmaktadır: “ حكّم اليتيم كما تحكّم ولدكHakkimül yetime kema tühakkimü veledeke (Kendi çocuğunu engellediğin gibi yetimi de engelle! Yani kendi çocuğunun zulümüne, fesadına, kötü yetişmesine mani olduğun gibi yetime de mani ol, o da iyi yetişsin, kötü birisi olmasın.)”
“ حكمHukm” mastarının tüm türevleri bu anlam ile uyumludur ve Sarf ilmi kurallarına göre yüzlerce hatta binlerce sözcük türetilebilir. Nitekim, “hukm” mastarının farklı türevleri Kur’an’da 210 yerde geçmektedir ve dikkatle incelendiği takdirde hepsinin de “zulüme ve fesada mani olma, engelleme” anlamında kullanıldığı açıkça görülmektedir.

“Hukm” mastarından türemiş olan “ حكمةhikmet” sözcüğü “zulüme ve fesada engel olma”nın adı olmak durumundadır. Öyleyse “hikmet”; “zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş olan; kanun, düstur ve ilke…” demektir.
Kur’an’ın indiği dönemdeki anlamlarını ve o günden bugüne kadar olan değişimleri iyi bilinmezse günümüzde olduğu gibi “hikmet” sözcüğüne çok değişik anlamlar yüklenir.

Alıntı:
Kadimdost Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Siz dün ayetlerden örnekler vermiştiniz bende vereyim.el-AHZÂB;
21. Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.
29. Eğer Allah'ı, Peygamberini ve ahiret yurdunu diliyorsanız, bilin ki, Allah, içinizden güzel davrananlar için büyük bir mükâfat hazırlamıştır
31. Sizden kim, Allah'a ve Resûlüne itaat eder ve yararlı iş yaparsa ona mükâfatını iki kat veririz. Ve ona (cennette) bol rızık hazırlamışızdır
36. Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.
56. Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.
57. Allah ve Resûlünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.
Nisa(105) (Ey muhammed!) Biz sana Kitab'ı (Kur'an'ı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin Sakın hainlerin savunucusu olma
Allah razı olsun. Amenne ve saddakna.

Alıntı:
Kadimdost Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Sevgili dost1 Peygambere uymayı bizzat bizden Allahü teala istiyor.Bana şunu söyle evet! bir sürü uydurma hadis peygambere atfedilen davranış vardır.Bunların hangisi doğru veya yanlış ayırt etmek zor o yüzden şüpheci davranabiliriz.Olabilir ama işte o zaman akıl devreye girer.Kendine şu soruyu sorabilirsin.Bu yaptığım Kura an a uyarmı?Peygamberimiz olsa nasıl davranırdı?Ama yok ben bunları tümden reddederim.Akıl benim asıl peygamberim dersen ki demişsin,O zaman ya iblisin ağına düşme ihtimalin artar yada akıl tutulması yaşayabilirsin.Lafı fazla uzatmayayayım.Ben dün zanla hareket etmiştim ki yanlıştı. Sen dolaylı yoldan bana kafir demişsin.Yada ona kesin hüküm vermişsin.Bu konuyla ilgili sana son söyleyeceğim iman ettiğim Kur anı Kerimden
(burda kastettiğim siz değilsiniz.Şüphesiz Allah her şeyin doğrusunu bilir)
De ki: Ey kâfirler, Sizin taptıklarınıza ben tapmam. Siz de benim taptığıma tapıcılar değilsiniz. Ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim banadır. (Kâfirun )
Değerli Kardeşim! Bu yazılarınızda yazdığınız kişiyi tanımıyorsunuz. Yazdıkları nelerdir diye bakmıyorsunuz ilk yazınızda yaptığınız hakaret ve iftirayı sürdürüyorsunuz ve üstüne üstlük “överken sövmek” deyimini ustaca kullanarak ince ince alay ediyorsunuz. İnşaAllah nefsiniz tatmin olmuştur.

Sizin yazınızı okuyan insanların hakkımda kötü bir zanna kapılarak vebal altında kalmamaları için yazdığım yazılardan bir kısmının başlığını verip bir kısmını da olduğu gibi asacağım.

http://www.hanifler.com/showthread.php?t=63 Allah'ın Resûlune/Nebisine Uymak

http://www.hanifler.com/showthread.php?t=383 (Allah' Resulu Muhammed ( Allah’ın selamı üzerine olsun) Müjdeleyici ve Uyarıcıdır

Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Allah, Resulu Muhammed’i bütün insanlığa göndermiştir.

Furkan;51: Eğer biz dileseydik, her kente bir uyarıcı gönderirdik.

Furkan;52: Kâfirlere boyun eğme ve bu Kur'ân ile onlara karşı büyük cihâd et.

Cumu’a;3: O resulü, ümmîlerden olup da henüz onlara katılmamış bulunan başka kimselere de gönderdi. O'dur Azîz, O'dur Hakîm.

Sebe’;28: Biz seni, bütün insanlara bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik, başka değil! Ama insanların çokları bilmiyorlar.



Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim

Allah Resulu olan Muhammed( Ona selam olsun) , Allah’ın mü’minlere olan lutfudur.

Al-i İmran;164: Andolsun ki, Allâh, mü'minlere büyük lutufta bulundu: Zira daha önce açık bir sapıklık içinde bulunuyorlarken onlara, kendi içlerinden, kendilerine Allâh'ın âyetlerini okuyan, kendilerini yücelten ve kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderdi.

Tevbe;128: Andolsun, içinizden size öyle bir Elçi geldi ki sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir; size düşkün, mü'minlere şefkatli, merhametlidir.

Alemlerin Rabbi olan Allah, Resulu Muhammed’e (Allah’ın selamı üzerine olsun) Kur’an ‘ı vermiştir.
Bakara;99: Andolsun, sana apaçık âyetler indirdik, onları yoldan çıkmışlardan başkası inkâr etmez.

Bakara;119: Doğrusu biz seni, gerçekle, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Cehennem halkından sen sorumlu değilsin.

Bakara;151: Nitekim kendi içinizden, size âyetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size Kitabı, hikmeti ve bilmediklerinizi öğreten bir Elçi gönderdik.

Nisa;163: Biz, Nûh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. Nitekim İbrâhim'e, İsmâ'il'e, İshak'a, Ya'kûb'a, sıbtlara, Îsâ'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Hârûn'a, Süleyman'a da vahyetmiş ve Dâvûd'a da Zebur'u vermiştik.

Hicr;87: Andolsun sana ikililerden yedi ve bu büyük Kur'ân'ı verdik.

Nahl;44: Açık kanıtları ve Kitapları. Sana da o Zikr'i indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın, tâ ki düşünüp öğüt alsınlar.

Kehf;1: Allah'a hamdolsun ki, kuluna Kitabı indirdi ve ona hiçbir eğrilik koymadı.

Ankebut;47: İşte böylece Kitabı sana da indirdik. Kendilerine Kitabı verdiklerimiz, ona inanırlar: Şunlardan (şu Araplardan) da ona inananlar vardır. Âyetlerimizi, kâfirlerden başkası inkâr etmez.

Şura;52: İşte sana da böyle emrimizden bir ruh (gönüllere can veren bir söz) vahyettik. Sen Kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi, doğru yola ilettiğimiz bir nur yaptık. Şüphesiz sen, doğru yola götürüyorsun:

Hakka;40: Ki, o (Kur'ân) elbette değerli bir elçinin sözüdür.

Müzzemmil;5: Doğrusu biz, senin üzerine ağır bir söz bırakacağız.

Alemlerin Rabbi olan Allah, Resulu Muhammed’i(Allah’ın selamı üzerine olsun.) üstün meziyetlerle göndermiştir.
Bakara;253: Bu elçilerin bazılarına diğerlerinden daha fazla meziyetler bahşettik: İçlerinden kimi ile Allah (bizzat) konuşmuş, kimini de daha üst derecelere yükseltmiştir. Biz, Meryem oğlu İsa'ya hakikatin tüm kanıtlarını bahşettik ve o'nu kutsal ilham ile destekledik. Ve eğer Allah dileseydi, o (elçiler)den sonra gelenler, kendilerine hakikatin bütün kanıtları geldikten sonra birbirleriyle çatışmazlardı; ancak (vaki olduğu üzere) onlar karşıt görüşlere kapıldılar ve bazıları imana ererken diğerleri hakikati inkara yöneldi. Buna rağmen Allah dileseydi, birbirleriyle çatışmazlardı. Ama Allah dilediğini yapar.

Kalem;1: Nûn! Yemin olsun kaleme ve satır satır yazdıklarına
Kalem;2: Sen, Rabbinin ni'metiyle cinlenmiş (deli) değilsin.

Değerli Kardeşlerim!

Alemlerin Rabbi olan Allah, Resulu Muhammed’i (Allah’ın selamı üzerine olsun.)her toplum için hidayet rehberi kılmıştır.
Ra’d;7: Bütün bunlara rağmen, hakkı inkara şartlanmış olanlar yine de (inanmaktan kaçınıyor ve) "Niçin o'na Rabbinden mucizevi bir alamet indirilmiyor?" diyorlar. (Fakat, (onlar ne derlerse desinler)) sen sadece bir uyarıcısın ve bütün toplumlar için (asıl) yol gösterici (Allah'tır).

Neml;79: Allah'a tevekkül et, çünkü sen apaçık gerçek üzerindesin.

Cumu’a;3: O resulü, ümmîlerden olup da henüz onlara katılmamış bulunan başka kimselere de gönderdi. O'dur Azîz, O'dur Hakîm.


Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim.

Allah Resulu Muhammed’i rahmet olarak göndermiştir.

Tevbe;61: İçlerinden bazıları da Peygamberi incitirler: "O, (her söyleneni dinleyen) bir kulaktır." derler. De ki: "(O), sizin için hayır kulağıdır. Allah'a inanır, mü'minlere inanır. Sizden inananlar için de (O), bir rahmettir, Allâh'ın Elçisini incitenlere acı bir azâb vardır."

Tevbe;128: Andolsun, içinizden size öyle bir Elçi geldi ki sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir; size düşkün, mü'minlere şefkatli, merhametlidir.

Enbiya;107: Ve biz seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik.

Kasas;46: (Mûsâ'ya) ünlediğimiz zaman sen Tûr'un yanında değildin. Fakat Rabbinden bir rahmet olarak (orada geçenleri sana bildirdik) ki senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan toplumu uyarasın; belki düşünüp öğüt alırlar.

Duhan;6: Senin Rabbinden bir rahmet olarak. Hiç kuşkusuz O, gereğince duyan, gereğince bilendir.


Allah Resulu Muhammed (Allah’ın selamı üzerine olsun.)Doğru yol üzerindedir.

Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Allah Resulu Muhammed, (Allah’ın selamı üzerine olsun.)kendinden önceki resul/Nebileri tasdik edendir

Saffat;37: Hayır, öyle değil! O, hakkı getirmişti. Diğer peygamberleri de tasdik etmişti.

Allah Resulu Muhammed (Allah’ın selamı üzerine olsun.)Doğru yol üzerindedir.

Ya Sin;4: Dosdoğru bir yol üzerindesin.

Şura;52: İşte böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur yaptık. Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin.

Zuhruf;43: Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl, çünkü sen doğru yoldasın.

Ahkaf;9: De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahyedilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim."

Fetih;2: Ki Allah senin günahından geçmiş olanı da gelecek olanı da bağışlasın, nimetini senin üzerinde tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola kılavuzlasın.

Necm;1,2: İndiği zaman necme kasem olsun ki (Parça parça inmiş ayetlerin her bir inişi kanıttır ki),arkadaşınız sapmamıştır, azmamıştır.

Saff;9: Resulünü hidayet ve hak dini getirmek üzere o gönderdi ki, ortak koşanlar hoşlanmasa bile, onu tüm dinlerden üstün kılsın.

Nisa;174: Ey insanlar, size Rabbinizden delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik.

Hadid;9: Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna açık açık âyetler indiren O'dur. Şüphesiz Allâh, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.

Cin;27: Seçtiği bir elçi müstesna. Çünkü O, resulünün önünden ve arkasından gözetleyiciler yürütür.

Fetih;28: Ki onların, Rablerinin elçiliklerini hedefine tam ulaştırdıklarını bilsin. Allah, onların katında bulunan şeyleri kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıya bağlamıştır.

Allah Resulu Muhammed (Allah’ın selamı üzerine olsun.)mecnun değildir.
Sebe;46: De ki: "Size, bir tek şey öğütleyeceğim: Allah için ikişer ikişer, teker teker kalkın, sonra da iyice düşünün!" Arkadaşınızda cinnetten eser yok! O, şiddetli bir azap öncesinde sizi uyaran bir kişiden başkası değil.
Kalem;1-8:
1- Nun. Kalem`e ve onların satır satır yazıp söylediklerine/ efsaneleştirdiklerine kasem olsun ki/ bunları kanıt gösteririm ki:
2- Sen Rabbinin nimeti sayesinde, mecnun/ cinlenmiş/ deli değilsin.
3- Ve muhakkak senin için minnete bulaşmamış çok mal var.
4- Ve kesinlikle sen, çok büyük bir ahlâk üzerindesin / üstün bir karaktere sahipsin.
5- Yakında göreceksin onlar da görecekler,
6- fitneye uğramış/ delirmiş hanginizmiş.
7- Şüphesiz Rabbindir, yolundan sapanı en iyi bilen, yine O`dur doğru yola ermiş olanları en iyi bilen.
8- O halde yalanlayıcılara itaat etme!
Tekvir;22: Arkadaşınızı cin çarpmış değildir.
Ahzab;46: Ve Allah'ın izniyle bir davetçi, ışık saçan bir kandil olarak...
Kur’an, Allah Resulu Muhammed’in (Allah’ın selamı üzerine olsun.) sözü değildir.
Hakka;40: O hiç şübhesiz kerîm bir Resulün getirdiği sözdür.
Hakka;44-47: Eğer bazı lafları bizim sözlerimiz diye ortaya sürseydi, Yemin olsun, ondan sağ elini koparırdık. Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik. Sizin hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.

Allah, Resulu Muhammed’i(Allah’ın selamı üzerine olsun.) destekler ve desteklememizi emreder.
Ahzab;56: Şu bir gerçek ki, Allah ve melekleri, o Peygamber'e destek verirler/onun şanını yüceltirler. Ey inananlar! Siz de ona destek olun/onun şanını yüceltin ve ona içtenlikle selam verin.

Allah Resulu Muhammed(Allah’ın selamı üzerine olsun.),kendisine vahyedilene uyar.
Ahzab;1-3:Ey Peygamber! Allah'tan kork ve küfre batmışlarla münafıklara boyun eğme! Kuşkusuz, Allah Alîm, ve Hakîm'dir.
Rabbinden sana vahyedilene uy! Allah, yapmakta olduklarınızdan en iyi biçimde haberdardır.
Allah'a dayanıp güven! Vekil olarak Allah yeter.

Muhammed (Allahın Selamı Üzerine olsun) Resul/Nebi olarak gönderilmiştir.
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Mekkeli olan Abdullah oğlu Muhammed(Allah’ın selamı üzerine olsun.)Allah’ın Resulu/Nebisi olarak gönderilmiştir.
Bakara;252:İşte bunlar Allah'ın ayetleri. Onları sana hak olarak okuyoruz. Yemin olsun ki sen, gönderilen elçilerdensin.

Al-i İmran;144: Muhammed bir resulden başkası değildir. Ondan önce de resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölse yahut öldürülse ökçeleriniz üzerine gerisin geri mi döneceksiniz! İki ökçesi üzerine geri dönen, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah, şükredenleri ödüllendirecektir.

Nisa;79: İyilik ve güzellikten sana her ne ererse Allah'tandır. Kötülük ve çirkinlikten sana ulaşan şeyse kendi nefsindendir. Biz seni insanlara bir resul olarak gönderdik. Tanık olarak Allah yeter.

Nisa;80: Resule itaat eden Allah'a itaat etmiş olur. Yan çizen çizsin, biz seni onlar üzerine bekçi göndermedik.

Nisa;174: Ey insanlar! Size Rabbinizden apaçık, çok parlak ve güçlü bir kanıt gelmiştir. Biz size, herşeyi açık seçik gösteren bir ışık gönderdik.


En am;50: Onlara şunu söyle: "Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem ben! Size ben bir meleğim de demiyorum. Yalnız bana vahyedilene uyarım ben!" Sor onlara: "Körle gören bir olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?"

A’raf;158: De ki: "Ey insanlar, ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sâhibi olan, kendisinden başka tanrı bulunmayan, yaşatan, öldüren Allâh'ın Elçisiyim. Gelin Allah'a ve O'nun ümmi peygamberi olan Elçisine inanın -ki o (peygamber) de Allah'a ve O'nun sözlerine inanmaktadır,-O'na uyun ki doğru yolu bulasınız!"

Ra’d;30: Seni de böylece, kendilerinden önce nice milletler geçmiş bulunan bir millete gönderdik ki, sana vahyettiğimizi onlara okuyasın. Oysa onlar Rahmân'a nankörlük ederler. De ki: "O (Rahmân), benim Rabbimdir. O'ndan başka tanrı yoktur. O'na dayandım, tevbem yalnız O'nadır."

Kehf;110: De ki: "Ben de sizin gibi bir insanım; Tanrınızın bir tek Tanrı olduğu bana vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa iyi iş yapsın ve Rabbine (yaptığı) ibâdete hiç kimseyi ortak etmesin.

Ya Sin;2: Hikmetli Kur'ân'a andolsun.
Ya Sin;3: Kuşkusuz sen gönderilmiş elçilerdensin.

Duha;7: Seni şaşırmış bulup yola iletmedi mi?

Fetih;29: Muhammed Allâh'ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar, kâfirlere karşı katı, birbirlerine karşı merhametlidirler. Onların, rükû' ve secde ederek Allâh'ın lutuf ve rızâsını aradıklarını görürsün. Yüzlerinde secde izinden nişanları vardır. Onların Tevrât'taki vasıfları ve İncildeki vasıfları da şöyle bir ekin gibidir ki, filizini çıkardı, onu güçlendirdi, kalınlaştı, derken gövdesinin üstüne dikildi, ekincilerin hoşuna gider, onlara karşı kâfirleri de öfkelendirir bir duruma geldi. Allâh onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfât va'detmiştir.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 5 Kisi:
aşık74 (14. June 2010), hiiic (14. June 2010), Miralay (14. June 2010), snobyx (14. June 2010), yeşil (9. November 2011)
Alt 14. June 2010, 07:19 AM   #19
Miralay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2010
Mesajlar: 568
Tesekkür: 4.080
276 Mesajina 635 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
Miralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud of
Standart

Selamünaleyküm

Dost1 kardeşim öncelikle Cenab-ı Allah sizden ve tüm inananlardan razı olsun.
Verdiğiniz cevaplar ve Kur'an'dan deliller üzerine söylenecek bir söz bulamıyorum.
Hepsi apaçık herşeyi gözler önüne sermektedir. Şahsım olarak sizler gibi Kur'an'a henüz tam manasıyla vakıf olamadığımdan dolayı ayetlerle,necmlerle örnekler veremiyorum. Sadece sizlerin vermiş olduğu o çok güzel örneklerle yetinebiliyorum. Halen öğrenme sürecindeyim.

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki; Resulullah (Allah'ın selamı onun üzerine olsun) zamanında ne kamera vardı,ne de onun hayatıyla,sözleriyle ilgili bugüne kadar gelen yazılı bir kaynak.
O'nun yaşantısı ve hallerini ancak Kur'an'dan öğrenebiliriz.

Ancak günümüze kadar bizlere intikal etmiş Kur'an'dan ve rivayet zincirlerinden anladığımız kadarıyla O'nun güzel ahlakından tabii ki istifade edeceğiz. Çünkü O güzel ahlak üzerine gönderilmişti. Elimizden geldiği kadar O'nun Kur'an'dan ibaret olan güzel ahlakıyla ahlaklanmak hepimize düşen bir görevdir.

Mesela, O'nun çocuklara ve yetimlere olan merhameti,temizlik ve hijyene uyması,yemekten önce ve sonra ellerini yıkaması,sair zamanlarda dişlerini fırçalaması (misvaklaması), Allah'tan gereğince korkması,hakka karşı merhametliyken batıla ve zulme karşı Allah için hiddetlenmesi,güler yüzü, tatlı dili...

Örnekler çoğaltılabilir. Bizler O'nun sünnetinden sakal,sarık,cübbe...vs. anlamak yerine güzel ahlakını sünnet kabul edenlerdeniz. Sonuçta kıyafet ve yiyecek olarak O'da içinde bulunduğu toplum gereğince davranmıştır.

Amacımız O'nu ilahlaştırmak değil; yine O'nu bulunduğu peygamberlik gibi yüce makama layık görmektir. Zira rabbimiz (Celle Celalüh) böyle takdir buyurmuşlardır.

(" O " dediğim her yerde Resulullah'ı kastediyorum ve her seferinde Allah'ın selamı,rahmeti ve bereketi üzerine olması için dua ediyorum.)

Selam,saygı ve muhabbetlerimle

Konu Miralay tarafından (14. June 2010 Saat 07:23 AM ) değiştirilmiştir.
Miralay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Miralay Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 5 Kisi:
aşık74 (15. June 2010), dost1 (14. June 2010), hiiic (14. June 2010), snobyx (14. June 2010), yeşil (9. November 2011)
Alt 14. June 2010, 02:41 PM   #20
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

Kadimdost, zanna dayalı konuşuyorsunuz yada konuşuyordunuz denildiğinde alınmanızı gerektirecek hiçbir sebep yok. Gerçekleri ve problemin özünü ortaya koymadan tedavinizi gerçekleştirmek mümkün değildir. Eğer Hz Osman, Ömer, Ebubekir ve diğerleri, putperest olup zanlarına taptıklarını kabul etmeselerdi belkide müslümanlığa geçemiyeceklerdi. Unutmayınız Hz Osman peygamberimizi öldürmeye giderken müslüman oldu. Kendimizi doğru yolda gidiyor sanmadan önce yanlış yolda olup olmadığımızı kontrol etmek için eleştirilere açılalım ve bunu, yani şahsımıza yapılan eleştirileri bir değer olarak ifade edilim çünkü sizi bu konuda bilgi veren kişi müslüman diğer ülkelerde bile nadir bulabileceğiniz alimlerden. Zana dair konuştuğunuz gerçeğini böyle bir alimden öğrenebilmek için aslında daha fazla emek çaba ve maliyete katlanmanız gerekirdi ama bu bilgiyi burada kolayca edindiniz.

Bende kendi zannıma göre konuşuyorum, önemli olan hangi düşüncelerimizin toplumun beyin yıkaması (atalarımızın yolu) hangi düşüncelerimizin tutum ve zanlar (kendimizi doğru yolda sanmamız) ve hangi düşüncelerimizin dinen aykırı olduğunu (bidat ve günahlar) olduğunu bilelim.
Bizler için şu aşamada en değerli bilgi saha fazla öğrenmek yada sonu olmayan birşeyin peşine düşmek değil, şimdiye kadar ve halen yanlış yaptıklarımızın neler olduğunu öğrenmektir. Yanlışın temelin üzerine doğru bir yapı dikemezsiniz bunun için lütfen temelinizdeki hataları alınmadan ve gurur yapmadan görüp düzeltme eğilimne giriniz bu sizin için daha yararlıdır.

Bir çoğumuzda sizin gibi yanlış bildiklerimiz ve amellerimizin doğrusu acaba nedir diye paylaşım yapıp kendimizi dahada düzeltme ve takvada yarış etme halindeyiz.

Hayatın ve dinin gerçekleri vardır. Herkez askerdeki güzel anlılarını anlatır ama yağmurlu havada 100lerce metre süründükten sonra dayak yiyerek saatlerce yediği nöbet cezasını anlatmak istemez. Herşey çift yaratılmıştır, tatlı şey varsa acılıyada razı olmazsak tatlının tadı kaçacaktır. Dünya ve ahiret hayatının gerçekleri kolay değildir ama eğer zor olanı yani kendi gururumuzu korumayı bırakıp Allahın dinine yardım edecek olursak o zaman yardım görürüz ve kolay olur. Lütfen eleştiriye daha açık olalım.

Eksikliklerinizi görüp geliştirebilmeniz için fikirlerinizi paylaşın ve aldığınız cevapları objektif tarafsızca değerlendirin. Önemli olan bilmemek uyada hatalı olmak değil, önemli olan zoru başarmartık zordan kastımız; hatalarımızı görüp kabul etmek ve yanlışlıklarımızı kabul edebilmektir.

Tekrar hoş geldiniz.
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
hiiic Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Kadimdost (14. June 2010), Miralay (14. June 2010), yeşil (9. November 2011)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
değeri, kaynak, sünnetin


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 08:32 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam